Yıldızları konuşturan bir yıldızname – Cumartesi Dersleri 17. 9.

Yıldızları konuşturan bir yıldızname - Cumartesi Dersleri 17. 9.

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Yıldızları konuşturan bir yıldızname” konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından Sözler isimli eserinden On Yedinci Sözün İkinci Makamı.

Yıldızları konuşturan bir yıldızname - Cumartesi Dersleri 17. 9.
Yıldızları konuşturan bir yıldızname – Cumartesi Dersleri 17. 9.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

On Yedinci Sözün İkinci Makamı

Yıldızları konuşturan bir yıldızname

Bir vakit Barla’da, Çam Dağında, yüksek bir mevkide, gecede semanın yüzüne baktım. Gelecek fıkralar birden hutur etti. Yıldızların lisan-ı hâl ile konuşmalarını hayalen işittim gibi bu yazıldı. Nazım ve şiir bilmediğim için, şiir kaidesine girmedi. Tahattur olduğu gibi yazılmış. Dördüncü Mektup ile Otuz İkinci Sözün Birinci Mevkıfının âhirinden alınmıştır.

Yıldızları konuşturan bir yıldızname

Dinle de yıldızları, şu hutbe-i şirinine,

Nâme-i nurîn-i hikmet bak ne takrir eylemiş.

Hep beraber nutka gelmiş, hak lisanıyla derler:

“Bir Kadîr-i Zülcelâlin haşmet-i sultanına,

Birer burhan-ı nurefşânız vücud-u Sânia,

Hem vahdete, hem kudrete şahitleriz biz.

Şu zeminin yüzünü yaldızlayan

Nazenin mu’cizâtı çün melek seyranına,

Bu semânın arza bakan, Cennete dikkat eden

Binler müdakkik gözleriz biz. HAŞİYE-1


Haşiye-1

Yani, Cennet çiçeklerinin fidanlık ve mezraacığı olan zeminin yüzünde hadsiz mu’cizât-ı kudret teşhir edildiğinden, semâvat âlemindeki melâikeler, o mu’cizâtı ve o harikaları temâşâ ettikleri gibi, ecrâm-ı semâviyenin gözleri hükmünde olan yıldızlar dahi, güya melâikeler gibi, zemin yüzündeki nazenin masnuatı gördükçe, Cennet âlemine bakıyorlar. O muvakkat harikaları bâki bir surette Cennette dahi müşahede ediyorlar gibi, bir zemine, bir Cennete bakıyorlar; yani o iki âleme nezaretleri var demektir.


âhir: son (bk. e-ḫ-r)
arz: yer, dünya
bâki: devamlı, sonsuz (bk. b-ḳ-y)
Barla: (bk. bilgiler)
burhan-ı nurefşân: nur saçan delil (bk. n-v-r)
Çam Dağı: (bk. bilgiler)
çün: için
ecrâm-ı semâviye: gök cisimleri (bk. s-m-v)
fıkra: bölüm, kısım
hadsiz: sayısız
haşmet-i sultan: sultanın haşmeti (bk. s-l-ṭ)
hutbe-i şirin: sevimli ve tatlı hutbe (bk. ḫ- ṭ-b)
hutur: hatıra gelme
Kadîr-i Zülcelâl: kudreti herşeyi kuşatan ve sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan Allah (bk. ḳ-d-r; ẕü; c-l-l)
kaide: kural
kudret: güç, iktidar (bk. ḳ-d-r)
lisan: dil
lisan-ı hâl: hal ve beden dili
masnuat: san’at eseri varlıklar (bk. ṣ-n-a)
melâike: melekler (bk. m-l-k)
mezraa: tarla
mu’cizât: mu’cizeler (bk. a-c-z)
mu’cizât-ı kudret: kudret mu’cizeleri (bk. a-c-z; ḳ-d-r)
müdakkik: dikkatli
muvakkat: geçici
nâme-i nurîn-i hikmet: hikmetin nurlu mektubu (bk. n-v-r; ḥ-k-m)
nazenin: ince, nazik, narin
nazım: vezinli söz, şiir (bk. n-ẓ-m)
nezaret: gözetim (bk. n-ẓ-r)
nutk: konuşma
sema: gök (bk. s-m-v)
semâvât: gökler (bk. s-m-v)
seyran: seyretme
tahattur: hatıra gelme
takrir eylemek: bildirmek
temâşâ: seyretme
teşhir edilmek: sergilenmek
vahdet: birlik (bk. v-ḥ-d)
vücud-u Sâni: herşeyi sanatlı bir şekilde yaratan Allah’ın varlığı (bk. v-c-d; ṣ-n-a)
zemin: yer

Tûbâ-yı hilkatten semâvât şıkkına

Hep kehkeşan ağsânına,

Bir Cemîl-i Zülcelâlin dest-i hikmetle takılmış

Pek güzel meyveleriyiz biz.

Şu semâvât ehli ne birer mescid-i seyyar

Birer hane-i devvar, birer ulvî âşiyâne,

Birer misbah-ı nevvar, birer gemi-i cebbar

Birer tayyareleriz biz.

Bir Kadîr-i Zülkemâlin, bir Hakîm-i Zülcelâlin

Birer mu’cize-i kudret, birer harika-i san’at-ı Hâlıkane,

Birer nadire-i hikmet, birer dâhiye-i hilkat

Birer nur âlemiyiz biz.

Böyle yüz bin dille yüz bin burhan gösteririz

İşittiririz insan olan insana.

Kör olası dinsiz gözü, görmez oldu yüzümüzü,

Hem işitmez sözümüzü. Hak söyleyen âyetleriz biz.

Sikkemiz bir, turramız bir, Rabbimize musahharız. Müsebbihiz, zikrederiz âbidâne

Kehkeşanın halka-i kübrâsına mensup birer meczuplarız biz” dediklerini hayalen dinledim.


âbidâne: kulluğa yaraşır bir şekilde (bk. a-b-d)
ağsân: dallar
âşiyâne: yuva
âyet: delil
burhan: delil
Cemîl-i Zülcelâl: heybeti ve yüceliği sınırsız, güzelliği sonsuz olan Allah (bk. c-m-l; ẕü; c-l-l)
dâhiye-i hilkat: yaratılış harikası (bk. ḫ-l-ḳ)
dest-i hikmet: hikmet eli (bk. ḥ-k-m)
gemi-i cebbar: büyük ve azametli gemi (bk. c-b-r)
hak: doğru, gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
Hakîm-i Zülcelâl: sonsuz yücelik ve heybet sahibi olan ve herşeyi hikmetle yapan Allah (bk. ḥ-k-m; ẕü; c-l-l)
halka-i kübrâ: büyük halka (bk. k-b-r)
hane-i devvar: dönen ev
harika-i san’at-ı Hâlıkane: Allah’ın yarattığı san’at harikası (bk. ṣ-n-a; ḫ-l-ḳ)
Kadîr-i Zülkemâl: kudreti herşeyi kuşatan, sonsuz mükemmellik sahibi Allah (bk. ḳ-d-r; ẕü; k-m-l)
kehkeşan: samanyolu
meczup: cezbeye gelmiş
mensup: bağlı (bk. n-s-b)
mescid-i seyyar: gezici mescid
misbah-ı nevvar: nurlu kandil (bk. n-v-r)
mu’cize-i kudret: kudret mu’cizesi (bk. a-c-z; ḳ-d-r)
müsebbih: tesbih eden, Allah’ı şânına layık ifadelerle anan (bk. s-b-ḥ)
nadire-i hikmet: bir gaye için benzersiz yaratılan (bk. ḥ-k-m)
nur: ışık, aydınlık (bk. n-v-r)
Rab: herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah (bk. r-b-b)
semâvât: gökler (bk. s-m-v)
semâvat ehli: semâda yaşayan varlıklar; melekler, ruhaniler (bk. s-m-v)
sikke: damga, mühür
tayyare: uçak
tûbâ-yı hilkat: yaratılış ağacı (bk. ḫ-l-ḳ)
turra: nişan, mühür
ulvî: yüce

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, On Yedinci Söz, İkinci Makam, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.311


CUMARTESİ DERSLERİ

CUMARTESİ DERSLERİ
CUMARTESİ DERSLERİ

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ

13. 3. On Üçüncü Söz – Birkaç biçare gençlere verilen bir tenbih, bir ders, bir ihtardır

13. 2. On Üçüncü Sözün İkinci Makamı

13.1. On Üçüncü Söz Ders – i İbret

12. 3. On İkinci Söz – Dördüncü Esas

12. 2. On İkinci Söz – İkinci ve Üçüncü Esas

12. 1. On İkinci Söz – Birinci Esas

11. 3. Onbirinci Söz Hakikatin Yüzü 2

10.16. Onuncu Söz Hatime

10.15. Onuncu Söz Onikinci Hakikat

10.14. Onuncu Söz Onbirinci Hakikat

10.13. Onuncu Söz Onuncu Hakikat

10.12. Onuncu Söz Dokuzuncu Hakikat

10.11. Onuncu Söz Sekizinci Hakikat

10.10. Onuncu Söz Yedinci Hakikat

10.9. Onuncu Söz Altıncı Hakikat

10.8. Onuncu Söz Beşinci Hakikat

10.7. Onuncu Söz Dördüncü Hakikat

10.6. Onuncu Söz Üçüncü Hakikat

10.5. Onuncu Söz İkinci Hakikat

10.4. Onuncu Söz 3. ve 4. İşaret ile 1. Hakikat

10.3. Onuncu Söz Mukaddime İkinci İşaret .

10.2. Onuncu Söz Mukaddime Birinci İşaret

10.1. Onuncu Söz Temsili Hikayecik 1-12. Suretler

9.2. Dokuzuncu Söz Beşinci Nükte

9. 1. Dokuzuncu Söz 1.-4. Nükteler

8. Sekizinci Söz

7. Yedinci Söz

6. Altıncı Söz

5. Beşinci Söz

4. Dördüncü Söz

3. Üçüncü Söz

2. İkinci Söz

1. Birinci Söz


8. sınıf fen konuları Bediüzzaman Cumartesi Dersleri EĞİTİM Eğitim Eğitim Haberleri Eğitim ve Öğretim Fen Bilimleri Fen Bilimleri 8 Fen Bilimleri 8 Yaprak Test Fen Bilimleri 8 Yaprak Testler fen bilimleri 8. sınıf test çöz fiziksel olaylar Kur'an Kur'an-ı Kerim Kur'ân-ı Hakîm Liselere Geçiş Sistemi (LGS) Matematik Mucize Mu’cizât-ı enbiya yüzünde parlayan bir lem’a-i i’câz-ı Kur’ân On Dokuzuncu Söz On Dokuzuncu Söz – Risalet-i Ahmediyeye dairdir On Dördüncü Söz On Yedinci Söz On Üçüncü Söz Ortaokul Ortaokul Fen Bilimleri 8 Ortaokul Fen Bilimleri 8 Yaprak Test ORTAÖĞRETİM Partilerin Eğitim Programları POSTERLER Risale-i Nur Külliyatı Said Nursi Svenska Sözler SİYASİ PARTİLERİN EĞİTİM PROGRAMLARI Yirmi Birinci Söz Yirminci Söz Yirminci Sözün İkinci Makamı Yirminci Söz İkinci Makam ÇALIŞMA YAPRAĞI Üstad İLKOKUL İSVEÇÇE / SWEDISH / SVENSKA Şeytan

Fâniyim, fâni olanı istemem. Âcizim, âciz olanı istemem. – Cumartesi Dersleri 17. 7.

Fâniyim, fâni olanı istemem. Âcizim, âciz olanı istemem. - Cumartesi Dersleri 17. 7.

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Fâniyim, fâni olanı istemem. Âcizim, âciz olanı istemem.” konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ndan Sözler isimli eserinden On Yedinci Sözün İkinci Makamı.

Fâniyim, fâni olanı istemem. Âcizim, âciz olanı istemem. - Cumartesi Dersleri 17. 7.
Fâniyim, fâni olanı istemem. Âcizim, âciz olanı istemem. – Cumartesi Dersleri 17. 7.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

On Yedinci Sözün İkinci Makamı 

Fâniyim, fâni olanı istemem. Âcizim, âciz olanı istemem.

Yirmi beş sene evvel Ramazan’da, ikindiden sonra Şeyh Geylânî’nin (k.s.) Esmâ-i Hüsnâ manzumesini okudum. Bana bir arzu geldi ki, Esmâ-i Hüsnâ ile bir münacat yazayım. Fakat o vakit bu kadar yazıldı. O kudsî üstadımın mübarek Münâcât-ı Esmâiyesine bir nazire yapmak istedim. Heyhat! Nazma istidadım yok. Yapamadım, noksan kaldı. Bu münacat, Otuz Üçüncü Sözün Otuz Üçüncü Mektubu olan Pencereler Risalesine ilhak edilmişti. Makam münasebetiyle buraya alındı.

هُوَ الْبَاقِى

حَكِيمُ الْقَضَايَا نَحْنُ فِى قَبْضِ حُكْمِهِ … هُوَ الْحَكَمُ الْعَدْلُ لَهُ اْلاَرْضُ وَالسَّمَۤاءُ

عَلِيمُ الْخَفَايَا وَالْغُيُوبُ فِى مُلْكِهِ …. هُوَ الْقَادِرُ الْقَيُّومُ لَهُ الْعَرْشُ وَالثَّرَۤاءُ

لَطِيفُ الْمَزَايَا وَالنُّقُوشِ فِى صُنْعِهِ…. هُوَ الْفاَطِرُ الْوَدُودُ لَهُ الْحُسْنُ وَالْبَهَۤاءُ

جَلِيلُ الْمَرَايَا وَالشُّؤُونُ فِى خَلْقِهِ…. هُوَ الْمَلِكُ الْقُدُّوسُ لَهُ الْعِزُّ وَالْكِبْرِيَۤاءُ

بَدِيعُ الْبَرَايَا نَحْنُ مِنْ نَقْشِ صُنْعِهِ…. هُوَ الدَّۤائِمُ الْبَا قِى لَهُ الْمُلْكُ وَالْبَقَۤاءُ

كَرِيمُ الْعَطَايَا نَحْنُ مِنْ رَكْبِ ضَيْفِهِ…. هُوَ الرَّزَّاقُ الْكَافِى لَهُ الْحَمْدُ وَالثَّنَۤاءُ

جَمِيلُ الْهَدَايَا نَحْنُ مِنْ نَسْجِ عِلْمِهِ…. هُوَ الْخَالِقُ الْوَافِى لَهُ الْجُودُ وَالْعَطَۤاءُ 1


Dipnot-1

ODUR BÂKÎ.O, hükmünü hikmetle icrâ eden Hakîmdir; biz de Onun hükmünün elindeyiz. Hakem olan O, Adl olan O; arz ve semâ Onundur. Mülkünde gizli olanı, gaip olanı O hakkıyla bilir. Kàdir olan O, Kayyûm olan O; Arş da, yer de Onundur. San’atının nakışlarında ve vasıflarında görünen Onun lûtfudur. Fâtır Odur, Vedûd O; mahlûkattaki bütün hüsün ve güzellikler Onundur. Mevcudat aynalarında ve mahlûkatının keyfiyâtında tezahür eden Onun celâlidir. Melik Odur, Kuddûs O; izzet ve kibriyâ da Ona aittir. Mahlûkatını acaib-i san’at içinde icad eden Odur; biz de Onun san’atının nakışlarıyız. Dâim Odur, Bâkî O; mülk ve bekà Onundur. O atâsında pek kerîmdir; biz de Onun misafir kàfilelerindeniz. Rezzâk Odur, her hâcete Kâfi O; hamd ve senâ Ona mahsustur. Rahmet hediyelerinde görünen Onun cemâlidir. Biz de Onun ilminin mensucatındanız. Hâlık Odur, Vâfî O; cûd ve atâ Onundur.


Esmâ-i Hüsnâ: Cenab-ı Hakkın en güzel isimleri (bk. ḥ-s-n)
ilhak edilmek: eklenmek
istidat: kabiliyet (bk. a-d-d)
kudsî: mukaddes, her türlü kusur ve noksandan uzak (bk. ḳ-d-s)
manzume: vezinli ve kafiyeli söz, şiir (bk. n-ẓ-m)
mübarek: bereketli (bk. b-r-k)
münacat: dua, yakarış (bk. n-c-v)
Münâcât-ı Esmâiye: Cenab-ı Hakkın isimleriyle yapılan dualar (bk. n-c-v; s-m-v)
münasebet: ilişki, bağlantı (bk. n-s-b)
nazire: benzer (bk. n-ẓ-r)
nazım: vezinli söz, şiir (bk. n-ẓ-m)
Şeyh Geylânî: (bk. bilgiler)

سَمِيعُ الشَّكَايَا وَالدُّعَۤاءِ لِخَلْقِهِ…. هُوَ الرَّاحِمُ الشَّافِى لَهُ الشُّكْر ُوَالثَّنَۤاءُ

غَفُورُ الْخَطَايَا وَالذُّنُوبُ لِعَبْدِهِ…. هُوَ الْغَفَّارُ الرَّحِيمُ لَهُ الْعَفْوُ وَالرِّضَۤاءُ 1

Ey nefsim! Kalbim gibi ağla ve bağır ve de ki:

Fâniyim, fâni olanı istemem.

Âcizim, âciz olanı istemem.

Ruhumu Rahmân’a teslim eyledim; gayr istemem.

İsterim, fakat bir yâr-ı bâki isterim.

Zerreyim, fakat bir şems-i sermed isterim.

Hiç ender hiçim, fakat bu mevcudatı umumen isterim.


Dipnot-1

Mahlûkatının şikâyet ve duâlarını işiten Odur. Merhamet eden O, şifâ veren O; şükür ve senâ Ona mahsustur. Kullarının hatâ ve günahlarını bağışlayan da Odur. Gaffâr Odur, Rahîm O; af da, rızâ da Ondandır.


âciz: güçsüz (bk. a-c-z)
fâni: geçici, ölümlü (bk. f-n-y)
gayr: başkası
hiç ender hiç: hiç içinde hiç
mevcudat: varlıklar (bk. v-c-d)
nefis: kişinin kendisi (bk. n-f-s)
Rahmân: kullarına karşı çok merhametli olan ve rahmet eserleri bütün varlık âlemini kuşatan Allah (bk. r-ḥ-m)
şems-i sermed: Sonsuz Güneş; bu tabir, her şeyi nurlandıran Allah için benzetme olarak kullanılır
umumen: bütünüyle
yâr-ı bâki: ebedî dost, sonsuz sevgili (bk. b-ḳ-y)
zerre: atom, en küçük madde parçası

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, On Yedinci Söz, İkinci Makam, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.303

Kalbe Hutur Eden İki Levha – On Yedinci Sözün İkinci Makamı – Cumartesi Dersleri 17. 6.

Kalbe Hutur Eden İki Levha - On Yedinci Sözün İkinci Makamı - Cumartesi Dersleri 17. 6.

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Kalbe Hutur Eden İki Levha” konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ndan Sözler isimli eserinden On Yedinci Sözün İkinci Makamı.

Kalbe Hutur Eden İki Levha - On Yedinci Sözün İkinci Makamı - Cumartesi Dersleri 17. 6.
Kalbe Hutur Eden İki Levha – On Yedinci Sözün İkinci Makamı – Cumartesi Dersleri 17. 6.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

On Yedinci Sözün İkinci Makamı 

Kalbe Hutur Eden İki Levha

Bundan yirmi beş sene kadar evvel İstanbul Boğazındaki Yuşa Tepesinde, dünyanın terkine karar verdiğim bir zamanda, bir kısım mühim dostlarım beni dünyaya, eski vaziyetime döndürmek için yanıma geldiler. Dedim: “Yarına kadar beni bırakınız; istihare edeyim.” Sabahleyin kalbime bu iki levha hutur etti. Şiire benzer, fakat şiir değiller. O mübarek hatıranın hatırı için ilişmedim. Geldiği gibi muhafaza edildi. Yirmi Üçüncü Sözün âhirine ilhak edilmişti. Makam münasebetiyle buraya alındı.

Birinci Levha

Ehl-i gaflet dünyasının hakikatini tasvir eder levhadır.

Beni dünyaya çağırma, …. Ona geldim fenâ gördüm.

Demâ gaflet hicab oldu …. Ve nur-u Hak nihan gördüm.

Bütün eşya u mevcudat …. Birer fâni muzır gördüm.

Vücut desen, onu giydim, …. Ah, ademdi, çok belâ gördüm.

Hayat desen onu tattım …. Azap-ender azap gördüm.

Akıl ayn-ı ikab oldu, …. Bekàyı bir belâ gördüm.

Ömür ayn-ı heva oldu, …. Kemâl ayn-ı heba gördüm.

Amel ayn-ı riya oldu, …. Emel ayn-ı elem gördüm.

Visal nefs-i zevâl oldu, …. Devâyı ayn-ı dâ gördüm.

Bu envar zulümat oldu, …. Bu ahbabı yetim gördüm.

Bu savtlar nây-ı mevt oldu, … Bu ahyâyı mevat gördüm.

Ulûm evhâma kalb oldu, …. Hikemde bin sekam gördüm.

Lezzet ayn-ı elem oldu, …. Vücutta bin adem gördüm.

Habib desen onu buldum, …. Ah, firakta çok elem gördüm.  


adem: yokluk, hiçlik
ahbap: sevgililer, dostlar (bk. ḥ-b-b)
âhir: son (bk. e-ḫ-r)
ahyâ: canlılar (bk. ḥ-y-y)
ayn-ı dâ: hastalığın tâ kendisi
ayn-ı elem: acının tâ kendisi
ayn-ı heba: zararın tâ kendisi
ayn-ı heva: boş istek ve arzunun tâ kendisi
ayn-ı ikab: azabın tâ kendisi
ayn-ı riya: gösterişin tâ kendisi
azap-ender azap: azap içinde azap
bekà: devamlılık, sonsuzluk (bk. b-ḳ-y)
demâ: her zaman, dâima
ehl-i gaflet: âhiretten habersiz, mânevî sorumluluklarına karşı duyarsız kimseler (bk. ğ-f-l)
elem: acı, üzüntü
emel: arzu, istek
envar: nurlar, aydınlıklar (bk. n-v-r)
eşya u mevcudat: var olan şeyler, varlıklar (bk. v-c-d)
evhâm: vehimler, kuruntular
fâni: geçici, ölümlü (bk. f-n-y)
fenâ: yokluk, ölümlülük (bk. f-n-y)
firak: ayrılık (bk. f-r-ḳ)
gaflet: umursamazlık, duyarsızlık; âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli (bk. ğ-f-l)
habib: sevgili (bk. ḥ-b-b)
hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hicab: perde
hikem: hikmetler (bk. ḥ-k-m)
hutur etme: hatıra gelme
ilhak: ekleme
istihare: bir işin hayırlı olup olmayacağını anlamak niyetiyle abdest alıp, dua edip, rüya görmek üzere uykuyu yatma
kalb olmak: dönüşmek
kemâl: mükemmellik, olgunluk (bk. k-m-l)
mevat: ölmüş (bk. m-v-t)
mübarek: bereketli, hayırlı (bk. b-r-k)
muhafaza: koruma (bk. ḥ-f-ẓ)
münasebet: ilişki, bağlantı (bk. n-s-b)
muzır: zararlı
nây-ı mevt: ölüm haberi (bk. m-v-t)
nefs-i zevâl: sona ermenin kendisi (bk. n-f-s; z-v-l)
nihan: gizli, saklı
nur-u Hak: Cenab-ı Hakkın nuru (bk. n-v-r; ḥ-ḳ-ḳ)
savt: ses
sekam: hastalık
tasvir: anlatma, ifade etme (bk. ṣ-v-r)
ulûm: ilimler (bk. a-l-m)
visal: kavuşma
Yûşâ Tepesi: (bk. bilgiler)zulümat: karanlıklar (bk. ẓ-l-m)

İkinci Levha

Ehl-i hidayet ve huzurun hakikat-i dünyalarına işaret eder levhadır.

Demâ gaflet zevâl buldu, …. Ve nur-u Hak ayan gördüm.

Vücut burhan-ı Zât oldu, …. Hayat, mir’ât-ı Haktır, gör.

Akıl miftah-ı kenz oldu, …. Fenâ, bâb-ı bekàdır, gör.

Kemâlin lem’ası söndü, …. Fakat şems-i cemâl var, gör.

Zevâl ayn-ı visal oldu, …. Elem ayn-ı lezzettir, gör.

Ömür nefs-i amel oldu, …. Ebed ayn-ı ömürdür, gör.

Zalâm zarf-ı ziya oldu, …. Bu mevtte hak hayat var, gör.

Bütün eşya enîs oldu, …. Bütün asvat zikirdir, gör.

Bütün zerrat-ı mevcudat…. Birer zâkir, müsebbih gör.

Fakrı kenz-i gınâ buldum, …. Aczde tam kuvvet var, gör.

Eğer Allah’ı buldunsa…… Bütün eşya senindir, gör.

Eğer Mâlik-i Mülke memlûk isen…. Onun mülkü senindir, gör.

Eğer hodbin ve kendi nefsine mâliksen… Bilâ-addin belâdır, gör,

Bilâ-haddin azaptır, tad, …. Bilâ gayet ağırdır, gör.

Eğer hakikî abd-i hüdâbin isen, …. Hudutsuz bir safâdır, gör,

Hesapsız bir sevap var, tad, …. Nihayetsiz saadet gör.


abd-i hüdâbin: Cenab-ı Hakkı tanıyan kul (bk. a-b-d)
acz: âcizlik, güçsüzlük (bk. a-c-z)
asvat: sesler
ayan: aşikâr, belli
ayn-ı lezzet: lezzetin tâ kendisi
ayn-ı ömür: hayatın tâ kendisi
ayn-ı visal: kavuşmanın tâ kendisi
bâb-ı bekà: sonsuzluk kapısı (bk. b-ḳ-y)
bilâ-addin: sayısız (bk. lâ)
bilâ-haddin: sınırsız (bk. lâ)
burhan-ı Zât: Cenab-ı Allah’ın varlığının delili
demâ: her zaman
ebed: sonsuzluk (bk. e-b-d)
ehl-i hidayet ve huzur: doğru ve hak yolda ve huzurda olanlar (bk. h-d-y; ḥ-ḍ-r)
elem: acı, üzüntü
enîs: canayakın, dost
eşya: şeyler, varlıklar
fenâ: yokluk, ölümlülük (bk. f-n-y)
gaflet: umursamazlık, duyarsızlık; âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli (bk. ğ-f-l)
hak: doğru, gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hakikat-i dünya: dünyanın gerçeği (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hakikî: gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hodbin: bencil
kemâl: mükemmellik, kusursuzluk (bk. k-m-l)
kenz-i gınâ: zenginliğin hazinesi (bk. ğ-n-y)
lem’a: parıltı
mâlik: sahip (bk. m-l-k)
Mâlik-i Mülk: bütün mülkün gerçek sahibi olan Allah (bk. m-l-k)
memlûk: köle, kul (bk. m-l-k)
mevt: ölüm (bk. m-v-t)
miftah-ı kenz: hazinenin anahtarı
mir’ât-ı Hak: Hakkın aynası (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
mülk: sahip olunan ve hükmedilen yer (bk. m-l-k)
müsebbih: tesbih eden (bk. s-b-ḥ)
nefis: kişinin kendisi (bk. n-f-s)
nefs-i amel: amelin kendisi (bk. n-f-s)
nihayetsiz: sonsuz
nur-u Hak: Cenab-ı Hakkın nuru (bk. n-v-r; ḥ-ḳ-ḳ)
saadet: mutluluk
safâ: gönül hoşnutluğu
şems-i cemâl: güzelliğin güneşi (bk. c-m-l)
vücut: varlık (bk. v-c-d)
zâkir: zikreden
zalâm: karanlıklar (bk. ẓ-l-m)
zarf-ı ziya: ışığın kılıfı
zerrat-ı mevcudat: varlıkların zerreleri (bk. v-c-d)
zevâl: sona erme (bk. z-v-l)

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, On Yedinci Söz, İkinci Makam, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.301

Eyvah, aldandık! Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik – Kalbe Farisî olarak tahattur eden bir münacat – Cumartesi Dersleri 17. 4.

Eyvah, aldandık! Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik - Kalbe Farisî olarak tahattur eden bir münacat - Cumartesi Dersleri 17. 4.

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Eyvah, aldandık! Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik – Kalbe Farisî olarak tahattur eden bir münacat” konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından Sözleri isimli eserinden On Yedinci Sözün İkinci Makamı.

Buradaki KISA videoda Abdullah Yeğin Ağabeyin seslendirmesi ile yorumsuz okunmaktadır. Dersin uzun ve açıklamalı bölümü UZUN videoda yer almaktadır.

Eyvah, aldandık! Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik - Kalbe Farisî olarak tahattur eden bir münacat - Cumartesi Dersleri 17. 4.
Eyvah, aldandık! Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik – Kalbe Farisî olarak tahattur eden bir münacat – Cumartesi Dersleri 17. 4.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

On Yedinci Sözün İkinci Makamı 

Kalbe Farisî olarak tahattur eden bir münacat

هٰذِهِ الْمُنَاجَاةُ تَخَطَّرَتْ فِى الْقَلْبِ هٰكَذَا بِالْبَيَانِ الْفَارِسِى

Yani, bu münacat, kalbe Farisî olarak tahattur ettiğinden, Farisî yazılmıştır. Evvelce matbu olan Hubab Risalesinde derc edilmişti.

يَا رَبْ! بَه شَشْ جِهَتْ نَظَرْ مِى كَرْدَمْ، دَرْدِ خُودْرَا دَرْمَانْ نَمِى دِيدَمْ

Yâ Rab! Tevekkülsüz, gafletle, iktidar ve ihtiyarıma dayanıp derdime derman aramak için cihât-ı sitte denilen altı cihette nazar gezdirdim. Maatteessüf derdime derman bulamadım. Mânen bana denildi ki: “Yetmez mi dert, derman sana.”

دَرْ رَاسْت مِى دِيدَمْ كِه: دِى رُوزْ مَزَارِ پَدَرِ مَنْست

Evet, gafletle sağımdaki geçmiş zamandan teselli almak için baktım. Fakat gördüm ki, dünkü gün, pederimin kabri; ve geçmiş zaman, ecdadımın bir mezar-ı ekberi suretinde göründü. Teselli yerine vahşet verdi. Haşiye-1

Haşiye-1: İman, o vahşetli mezar-ı ekberi, ünsiyetli bir meclis-i münevver ve bir mecma-ı ahbap gösterir.

وَدَرْ چَپْ دِيدَمْ كِه: فَرْدَا قَبْرِ مَنْست

Sonra soldaki istikbale baktım, derman bulamadım. Belki yarınki gün, benim kabrim; ve istikbal ise, emsalimin ve nesl-i âtinin bir kabr-i ekberi suretinde görünüp, ünsiyet değil, belki vahşet verdi. Haşiye-2

Haşiye-2: İman ve huzur-u iman, o dehşetli kabr-i ekberi, sevimli saadet saraylarında bir davet-i Rahmâniye gösterir.

وَإِيمْرُوزْ: تَابوتِ جِسْمِ پُرْ اِضْطِرَابِ مَنْست


cihât-ı sitte: altı yöncihet: yöndavet-i Rahmâniye: Rahmânî davet (bk. r-ḥ-m)derc edilmek: yerleştirilmekecdad: atalar, dedeleremsal: benzerler (bk. m-s̱-l)evvelce: daha önceFarisî: Farsçagaflet: umursamazlık, âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranma (bk. ğ-f-l)haşiye: dipnot, açıklayıcı nothuzur-u iman: imanın verdiği huzur (bk. ḥ-ḍ-r; e-m-n)ihtiyar: irade, dileme, tercih (bk. ḫ-y-r)istikbal: gelecek zamankabr-i ekber: en büyük kabir (bk. k-b-r)maatteessüf: üzülerek, ne yazık kimânen: mânevî olarak (bk. a-n-y)matbu olan: basılanmeclis-i münevver: nurlu meclis (bk. n-v-r)mecma-ı ahbap: dostların toplandığı yer (bk. c-m-a; ḥ-b-b)mezar-ı ekber: en büyük mezar (bk. k-b-r)münacat: dua, Allah’a yakarış (bk. n-c-v)nazar: bakış (bk. n-ẓ-r)nesl-i âti: gelecek nesilRab: herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah (bk. r-b-b)saadet: mutluluksuret: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r)tahattur: hatıra gelmetevekkül: Allah’a dayanma ve güvenme (bk. v-k-l)ünsiyet: dostluk, canayakınlıkvahşet: ürküntü, korku

Soldan dahi hayır görünmediği için, hazır güne baktım. Gördüm ki, şu gün, güya bir tabuttur. Hareket-i mezbuhânede olan cismimin cenazesini taşıyor. Haşiye-1

Haşiye-1: İman, o tabutu, bir ticaretgâh ve şaşaalı bir misafirhane gösterir.

بَرْ سَرِ عُمُرْ جَنَازَۂِ مَنْ اِيسْتَادَه اَسْت

İşbu cihetten dahi devâ bulamadım. Sonra başımı kaldırıp şecere-i ömrümün başına baktım. Gördüm ki, o ağacın tek meyvesi benim cenazemdir ki, o ağacın üstünde duruyor, bana bakıyor. Haşiye-2

Haşiye-2: İman, o ağacın meyvesini cenaze değil, belki ebedî hayata mazhar ve ebedî saadete namzet olan ruhumun eskimiş yuvasından yıldızlarda gezmek için çıktığını gösterir.

دَرْ قَدَمْ: آبِ خَاكِ خِلْقَتِ مَنْ وَخَاكِسْتَرِ عِظَامِ مَنْ اَستْ

O cihetten dahi meyus olup başımı aşağıya eğdim. Baktım ki, aşağıda, ayak altında, kemiklerimin toprağı ile mebde-i hilkatimin toprağı birbirine karışmış gördüm. Derman değil, derdime dert kattı. Haşiye-3

Haşiye-3: İman, o toprağı, rahmet kapısı ve Cennet salonunun perdesi olduğunu gösterir.

چُونْ دَرْ پَسْ مِينِكَرَمْ، بِينَمْ: اِين دُنْيَاءِ بِى بُنْيَادْ هِيچْ دَرْ هِيچَسْت

Ondan dahi nazarı çevirip arkama baktım. Gördüm ki, esassız, fâni bir dünya, hiçlik derelerinde ve adem zulümatında yuvarlanıp gidiyor. Derdime merhem değil, belki vahşet ve dehşet zehrini ilâve etti. Haşiye-4

Haşiye-4: İman, o zulümatta yuvarlanan dünyayı, vazifesi bitmiş, mânâsını ifade etmiş, neticelerini kendine bedel vücutta bırakmış mektubât-ı Samedâniye ve sahâif-i nukuş-u Sübhâniye olduğunu gösterir.

وَدَرْ پِيشْ: اَنْدَازَۂِ نَظَرْ مِيكُنَمْ، دَرِ قَبِرْ كُشَادَه اَسْت
وَرَاهِ اَبَدْ بَدُورِدِرَازْ بَدِيدَارسْت

Onda dahi hayır görmediğim için ön tarafıma, ileriye nazarımı gönderdim. Gördüm ki, kabir kapısı yolumun başında açık görünüp, onun arkasında ebede giden cadde, uzaktan uzağa nazara çarpıyor. Haşiye-5

Haşiye-5: İman, o kabir kapısını âlem-i nur kapısı ve o yol dahi saadet-i ebediye yolu olduğunu gösterdiğinden, dertlerime hem derman, hem merhem olur.


adem: yokluk, hiçlikâlem-i nur: nur âlemi (bk. a-l-m; n-v-r)cihet: yönebed: sonu olmayan, sonsuzluk (bk. e-b-d)ebedî: sonu olmayan, sonsuz (bk. e-b-d)fâni: gelip geçici (bk. f-n-y)hareket-i mezbuhâne: can çekişme halihaşiye: dipnot, açıklayıcı nothayır: iyilik (bk. ḫ-y-r)mazhar: nail olma, kazanma (bk. ẓ-h-r)mebde-i hilkat: yaratılışın başlangıcı (bk. ḫ-l-ḳ)mektubat-ı Samedâniye: Samed olan Allah’a ait herbiri birer mektup gibi mânâlar ifade eden varlıklar (bk. k-t-b; ṣ-m-d)meyus: ümitsiznamzet: adaynazar: bakış, dikkat (bk. n-ẓ-r)rahmet: şefkat, merhamet (bk. r-ḥ-m)saadet: mutluluksaadet-i ebediye: sonsuz mutluluk (bk. e-b-d)sahâif-i nukuş-u Sübhâniye: her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın nakışlarını gösterdiği sayfalar (bk. n-ḳ-ş; s-b-ḥ)şaşaalı: gösterişli, göz alıcışecere-i ömür: ömür ağacıticaretgâh: ticaret yerivahşet: ürküntü, korkuvücut: varlık (bk. v-c-d)zulümat: karanlıklar (bk. ẓ-l-m)

مَرَا جُزْ جُزْءِ اِخْتِيَارِى چِيزِى نِيسْت دَرْ دَسْت

İşte şu altı cihette ünsiyet ve teselli değil, belki dehşet ve vahşet aldığım onlara mukabil, benim elimde bir cüz-i ihtiyarîden başka hiçbir şey yoktur ki, ona dayanıp onunla mukabele edeyim. Haşiye-1

Haşiye-1: İman, o cüz-i lâyetecezzâ hükmündeki cüz-ü ihtiyarî yerine, gayr-ı mütenâhi bir kudrete istinad etmek için bir vesika verir. Ve belki iman bir vesikadır.

كِه اوُجُزْءْ هَمْ عَاجِزْ، هَمْ كُوتَاهُ، وَهَمْ كَمْ عَيَارَاسْت

Halbuki o cüz-i ihtiyarî denilen silâh-ı insanî hem âciz, hem kısadır. Hem ayarı noksandır. İcad edemez. Kisbden başka hiçbir şey elinden gelmez. Haşiye-2

Haşiye-2: İman, o cüz-i ihtiyarîyi, Allah namına istimal ettirip, her şeye karşı kâfi getirir. Bir askerin cüzî kuvvetini devlet hesabına istimal ettiği vakit, binler kuvvetinden fazla işler görmesi gibi…

نَه دَرْ مَاضِى مَجَالِ حُلُولْ، نَه دَرْ مُسْتَقْبَلْ مَدَارِ نُفُوذَاسْت

Ne geçmiş zamana hulûl edebilir, ne de gelecek zamana nüfuz edebilir. Mazi ve müstakbele ait emellerime ve elemlerime faidesi yoktur. Haşiye-3

Haşiye-3: İman, dizginini cism-i hayvanînin elinden alıp kalbe, ruha teslim ettiği için, maziye nüfuz ve müstakbele hulûl edebilir. Çünkü kalb ve ruhun daire-i hayatı geniştir.

مَيْدَانِ أُو إِينْ زَمَانِ حَالْ، وَيَكْ آنِ سَيَّالَسْت

O cüz-i ihtiyarînin meydan-ı cevelânı, kısacık şu zaman-ı hazır ve bir ân-ı seyyaldir.

بَا إِينَ هَمَه فَقْرَهَا وَضَعْفَهَا، قَلَمِ قُدْرَتِ تُو آشِكَارَه
نُوِشْتَه اَسْت، “دَرْ فِطْرَتِ مَا”: مَيْلِ اَبَدْ وَاَمَلِ سَرْمَدْ

İşte, şu bütün ihtiyaçlarımla ve zayıflığımla ve fakr ve aczimle beraber, altı cihetten gelen dehşetler ve vahşetlerle perişan bir halde iken, kalem-i kudretle sahife-i fıtratımda ebede uzanan arzular ve sermede yayılan emeller âşikâre bir surette yazılmıştır, mahiyetimde derc edilmiştir.


acz: âcizlik, güçsüzlük (bk. a-c-z)ân-ı seyyal: bir anda akıp giden zaman dilimiâşikâre: açıkçacihet: yöncism-i hayvanî: hayvanî cisim, beden (bk. ḥ-y-y)cüz-i ihtiyarî: insandaki az bir irade serbestliği (bk. c-z-e; ḫ-y-r)cüz-i lâyetecezzâ: bölünemeyen en küçük parça; atom (bk. c-z-e; lâ)cüzî: küçük, az (bk. c-z-e)daire-i hayat: hayat dairesi (bk. ḥ-y-y)derc edilmek: yerleştirilmekebed: sonsuzluk (bk. e-b-d)elem: acı, üzüntüemel: arzu, istekfakr: fakirlik, ihtiyaç hali (bk. f-ḳ-r)gayr-ı mütenâhi: sınırsız, sonsuzhaşiye: dipnot, açıklayıcı nothulûl: girme, sızmaicad: var etme, yaratma (bk. v-c-d)istimal: kullanmaistinad: dayanma (bk. s-n-d)kâfi: yeterlikalem-i kudret: kudret kalemi (bk. ḳ-d-r)kisb: çalışmakudret: güç, iktidar (bk. ḳ-d-r)mahiyet: öz, esas, nitelikmazi: geçmiş zamanmeydan-ı cevelân: hareket ve faaliyet meydanımukabele: karşılıkmukabil: karşılıkmüstakbel: gelecek zamannüfuz: geçme, işlemesahife-i fıtrat: yaratılış sayfası (bk. f-ṭ-r)sermed: süreklilik, devamlılıksilâh-ı insanî: insana ait silahünsiyet: dostluk, canayakınlıkvesika: belgezaman-ı hazır: şimdiki zaman

  بَلْكِه هَرْچِه هَسْت، هَسْت

Belki dünyada ne varsa, nümuneleri fıtratımda vardır. Umum onlara karşı alâkadarım. Onlar için çalıştırıyorum, çalışıyorum.

  دَاۤئِرَۂِ اِحْتِيَاجْ مَانَنْدِ دَآئِرَۂِ مَدِّ نَظَرْ بُزُرْكِى دَارَسْت

İhtiyaç dairesi, nazar dairesi kadar büyüktür, geniştir.

  خَيَالْ كُدَامْ رَسَدْ اِحْتِيَاجْ نِيزْرَسَدْ
دَرْ دَسْت     هَرْچِه نِيسْت دَرْ اِحْتِيَاجْ هَسْت

Hattâ, hayal nereye gitse, ihtiyaç dairesi dahi oraya gider; orada da hâcet vardır. Belki, her ne ki elde yok, ihtiyaçta vardır. Elde olmayan ihtiyaçta vardır; elde bulunmayan ise hadsizdir.

  دَآئِرَۂِ اِقْتِدَارِ هَمْچُو دَآئِرَۂِ دَسْتِ كُوتَاهِ كُوتَاهَسْت

Halbuki daire-i iktidar, kısa elimin dairesi kadar kısa ve dardır.

  پَسْ فَقْرُو حَاجَاتِ مَا بَقَدَرِ جِهَانَسْت

Demek, fakr ve ihtiyaçlarım dünya kadardır.

  سَرْمَايَۂِ مَا هَمْچُو: “جُزْء لاَ يَتَجَزّٰا” اَسْت

Sermayem ise, cüz-i lâyetecezzâ gibi cüz’î bir şeydir.

  اِينْ جُزْءِ كُدَامْ وَاِينْ كَاۤئِنَاتِ حَاجَاتِ كُدَامَسْت؟

İşte, şu cihan kadar ve milyarlar ile ancak istihsal edilen hâcet nerede? Ve bu beş paralık cüz-ü ihtiyarî nerede? Bununla onların mübayaasına gidilmez, bununla onlar kazanılmaz. Öyle ise başka bir çare aramak gerektir.

  پَسْ دَرْرَاهِ تُو، أَزْاِينْ جُزْءْ نِيزْ بَازْمِى كُذَشْتَنْ چَارَۂِ مَنْ اَسْت

O çare ise şudur ki: O cüz-i ihtiyarîden dahi vaz geçip, irade-i İlâhiyeye işini bırakıp, kendi havl ve kuvvetinden teberri edip, Cenâb-ı Hakkın havl ve kuvvetine iltica ederek hakikat-i tevekküle yapışmaktır. Yâ Rab! Madem çare-i necat budur; Senin yolunda o cüz-i ihtiyarîden vaz geçiyorum ve enaniyetimden teberri ediyorum.


çare-i necat: kurtuluş çaresi (bk. n-c-v)cihan: dünyacüz-i ihtiyarî: insandaki az bir irade serbestliği (bk. c-z-e; ḫ-y-r)cüz-i lâyetecezzâ: parçalanmayan parça; zerre, atom (bk. c-z-e; lâ)cüz’î: az, küçük (bk. c-z-e)daire-i iktidar: iktidar dairesi (bk. ḳ-d-r)enaniyet: benlikfakr: fakirlik, ihtiyaç hali (bk. f-ḳ-r)fıtrat: yaratılış (bk. f-ḳ-r)hâcet: ihtiyaç (bk. ḥ-v-c)hadsiz: sınırsızhakikat-i tevekkül: tevekkül gerçeği (bk. ḥ-ḳ-ḳ; v-k-l)havl: güç, iktidariltica etmek: sığınmakirade-i İlâhiye: Allah’ın iradesi, dilemesi (bk. r-v-d; e-l-h)mübayaa: satın almanazar: bakış (bk. n-ẓ-r)Rab: herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah (bk. r-b-b)teberri: uzaklaşma

  تَا عِنَايَتِ تُو دَسْتَكِيرِ مَنْ شَوَدْ، رَحْمَتِ بِى نِهَايَتِ تُوپَنَاهِ مَنْ اَسْت

Ta, Senin inâyetin, acz ve zaafıma merhameten elimi tutsun. Hem, ta Senin rahmetin, fakr ve ihtiyacıma şefkat edip bana istinadgâh olabilsin, kendi kapısını bana açsın.

  آنْ كَسْ كِه بَحْرِ بِى نِهَايَتِ رَحْمَتْ يَافْتَ اسْتْ، تَكْيَه
نَه كُنَدْ بَرْاِينْ جُزْءِ اِخْتِيَارِى كِه يَكْ قَطْرَه سَرَابَسْت

Evet, her kim ki rahmetin nihayetsiz denizini bulsa, elbette bir katre serap hükmünde olan cüz-i ihtiyarına itimat etmez, rahmeti bırakıp ona müracaat etmez.

  أَيْوَاهْ! اِينْ زَنْدِكَانِى هَمْ چُو خَابَسْت
وِينْ عُمْرِ بِى بُنْيَادْ هَمْ چوُ بَادَسْت

Eyvah, aldandık! Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik. O zan sebebiyle bütün bütün zayi ettik. Evet, şu güzerân-ı hayat bir uykudur; bir rüya gibi geçti. Şu temelsiz ömür dahi bir rüzgâr gibi uçar, gider.

  اِنْسَانْ بَزَوَالْ دُنْيَا بَفَنَا اَسْت، آمَالْ بِى بَقَا آلاَمْ بَبَقَااَسْت

Kendine güvenen ve ebedî zanneden mağrur insan zevâle mahkûmdur, sür’atle gidiyor. Hane-i insan olan dünya ise, zulümat-ı ademe sukut eder. Emeller bekàsız, elemler ruhta bâki kalır.

  بِيَا اَىْ نَفْسِ نَا فَرْجَامْ! وُجُودِ فَانِى خُودْرَا فَدَا كُنْ
خَالِقِ خُودْرَا كِه اِينْ هَسْتِى وَدِيعَه هَسْت

Madem hakikat böyledir. Gel, ey hayata çok müştak ve ömre çok talip ve dünyaya çok âşık ve hadsiz emellerle ve elemlerle müptelâ bedbaht nefsim! Uyan, aklını başına al! Nasıl ki yıldızböceği kendi ışıkçığına itimat eder, gecenin hadsiz zulümatında kalır. Balarısı kendine güvenmediği için gündüzün güneşini bulur; bütün dostları olan çiçekleri, güneşin ziyasıyla yaldızlanmış müşahede eder.


acz: âcizlik, güçsüzlük (bk. a-c-z)bâki: sonsuz, devamlı (bk. b-ḳ-y)bedbaht: talihsizbekàsız: devamsız, geçici (bk. b-ḳ-y)cüz-i ihtiyarî: insandaki az bir irade serbestliği (bk. c-z-e; ḫ-y-r)ebedî: sonsuz (bk. e-b-d)elem: acı, üzüntü, kederemel: arzu, istekgüzerân-ı hayat: hayatın geçmesi (bk. ḥ-y-y)hadsiz: sınırsızhakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)hane-i insan: insanın evihayat-ı dünyeviye: dünya hayatı (bk. ḥ-y-y)inayet: yardım, bağış (bk. a-n-y)istinadgâh: dayanak (bk. s-n-d)itimat: güvenmekatre: damlamağrur: gururlumüptelâ: bağımlı, tutulmuşmüşahede etmek: görmek (bk. ş-h-d)müştak: düşkün, aşıknefis: kişinin kendisi (bk. n-f-s)nihayetsiz: sonsuzrahmet: şefkat, merhamet (bk. r-ḥ-m)sukut etmek: düşmek, alçalmaktalip: istekli (bk. ṭ-l-b)zayi etmek: kaybetmekzevâl: sona erme (bk. z-v-l)ziya: ışıkzulümat: karanlıklar (bk. ẓ-l-m)zulümat-ı adem: yokluk karanlığı (bk. ẓ-l-m)

Öyle de, kendine, vücuduna ve enaniyetine dayansan, yıldızböceği gibi olursun. Eğer sen fâni vücudunu, o vücudu sana veren Hâlıkın yolunda feda etsen, balarısı gibi olursun, hadsiz bir nur-u vücut bulursun. Hem feda et. Çünkü şu vücut sende vedia ve emanettir.

وَمُلْكِ اُو وَاُودَادَه فَنَا كُنْ تَا بَقَا يَابَدْ، اَزْاَنْ
سِرِّى كِه: “نَفْىِ النَفْى” اِثْبَاتَ سْت

Hem Onun mülküdür, hem O vermiştir. Öyle ise, minnet etmeyerek ve çekinmeyerek fena et, feda et, ta bekà bulsun. Çünkü nefy-i nefy ispattır. Yani, yok yok ise, o vardır. Yok, yok olsa, var olur.

خُدَاىِ پُرْ كَرَمْ خُودْ مُلْكِ خُودْرَا مِى خَرَدْ اَزْتُو
بَهَاىِ بِى گِرَانْ دَادَه بَرَاىِ تُو نِگَاهْ دَارَاسْت

Hâlık-ı Kerîm, kendi mülkünü senden satın alıyor; Cennet gibi büyük bir fiyatı verir. Hem o mülkü senin için güzelce muhafaza ediyor, kıymetini yükselttiriyor. Yine sana hem bâki, hem mükemmel bir surette verecektir. Öyle ise, ey nefsim, hiç durma. Birbiri içinde beş kârlı bu ticareti yap. Ta beş hasâretten kurtulup, beş ribhi birden kazanasın.1


Dipnot-1

Buradaki beş kâr ve beş hasâret için Altıncı Söze bakınız.


bâki: sürekli, devamlı (bk. b-ḳ-y)bekà: devamlılık, süreklilik (bk. b-ḳ-y)enaniyet: benlikfâni: ölümlü, geçici (bk. f-n-y)hadsiz: sınırsızHâlık: herşeyi yaratan Allah (bk. ḫ-l-ḳ)Hâlık-ı Kerîm: ikramı bol ve her şeyi yaratan Allah (bk. ḫ-l-ḳ; k-r-m)hasâret: zararmülk: sahip olunan ve hükmedilen şey (bk. m-l-k)nefis: kişinin kendisi (bk. n-f-s)nefy-i nefy: yokluğun yokluğunur-u vücut: varlık nuru (bk. n-v-r; v-c-d)ribh: kazanç, kârvedia: emanet

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, On Yedinci Söz, İkinci Makam, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.290


CUMARTESİ DERSLERİ

CUMARTESİ DERSLERİ
CUMARTESİ DERSLERİ

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ

13. 3. On Üçüncü Söz – Birkaç biçare gençlere verilen bir tenbih, bir ders, bir ihtardır

13. 2. On Üçüncü Sözün İkinci Makamı

13.1. On Üçüncü Söz Ders – i İbret

12. 3. On İkinci Söz – Dördüncü Esas

12. 2. On İkinci Söz – İkinci ve Üçüncü Esas

12. 1. On İkinci Söz – Birinci Esas

11. 3. Onbirinci Söz Hakikatin Yüzü 2

10.16. Onuncu Söz Hatime

10.15. Onuncu Söz Onikinci Hakikat

10.14. Onuncu Söz Onbirinci Hakikat

10.13. Onuncu Söz Onuncu Hakikat

10.12. Onuncu Söz Dokuzuncu Hakikat

10.11. Onuncu Söz Sekizinci Hakikat

10.10. Onuncu Söz Yedinci Hakikat

10.9. Onuncu Söz Altıncı Hakikat

10.8. Onuncu Söz Beşinci Hakikat

10.7. Onuncu Söz Dördüncü Hakikat

10.6. Onuncu Söz Üçüncü Hakikat

10.5. Onuncu Söz İkinci Hakikat

10.4. Onuncu Söz 3. ve 4. İşaret ile 1. Hakikat

10.3. Onuncu Söz Mukaddime İkinci İşaret .

10.2. Onuncu Söz Mukaddime Birinci İşaret

10.1. Onuncu Söz Temsili Hikayecik 1-12. Suretler

9.2. Dokuzuncu Söz Beşinci Nükte

9. 1. Dokuzuncu Söz 1.-4. Nükteler

8. Sekizinci Söz

7. Yedinci Söz

6. Altıncı Söz

5. Beşinci Söz

4. Dördüncü Söz

3. Üçüncü Söz

2. İkinci Söz

1. Birinci Söz


8. sınıf fen konuları Bediüzzaman Cumartesi Dersleri EĞİTİM Eğitim Eğitim Haberleri Eğitim ve Öğretim Fen Bilimleri Fen Bilimleri 8 Fen Bilimleri 8 Yaprak Test Fen Bilimleri 8 Yaprak Testler fen bilimleri 8. sınıf test çöz fiziksel olaylar Kur'an Kur'an-ı Kerim Kur'ân-ı Hakîm Liselere Geçiş Sistemi (LGS) Matematik Mucize Mu’cizât-ı enbiya yüzünde parlayan bir lem’a-i i’câz-ı Kur’ân On Dokuzuncu Söz On Dokuzuncu Söz – Risalet-i Ahmediyeye dairdir On Dördüncü Söz On Yedinci Söz On Üçüncü Söz Ortaokul Ortaokul Fen Bilimleri 8 Ortaokul Fen Bilimleri 8 Yaprak Test ORTAÖĞRETİM Partilerin Eğitim Programları POSTERLER Risale-i Nur Külliyatı Said Nursi Svenska Sözler SİYASİ PARTİLERİN EĞİTİM PROGRAMLARI Yirmi Birinci Söz Yirminci Söz Yirminci Sözün İkinci Makamı Yirminci Söz İkinci Makam ÇALIŞMA YAPRAĞI Üstad İLKOKUL İSVEÇÇE / SWEDISH / SVENSKA Şeytan

Muhatabım Ziya Paşa değil, Avrupa meftunlarıdır – Siyah Dutun Bir Meyvesi – Cumartesi Dersleri 17. 3.

Muhatabım Ziya Paşa değil, Avrupa meftunlarıdır - Siyah Dutun Bir Meyvesi - Cumartesi Dersleri 17. 3.

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Muhatabım Ziya Paşa değil, Avrupa meftunlarıdır – Siyah Dutun Bir Meyvesi” ele alınmaktadır. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ndan Sözler isimli eserinden On Yedinci Sözün İkinci Basamağı Siyah Dutun Bir Meyvesi.

Muhatabım Ziya Paşa değil, Avrupa meftunlarıdır - Siyah Dutun Bir Meyvesi - Cumartesi Dersleri 17. 3.
Muhatabım Ziya Paşa değil, Avrupa meftunlarıdır – Siyah Dutun Bir Meyvesi – Cumartesi Dersleri 17. 3.

KISA VİDEO

Muhatabım Ziya Paşa değil, Avrupa meftunlarıdır – Siyah Dutun Bir Meyvesi – Cumartesi Dersleri 17. 3.

UZUN VİDEO

Muhatabım Ziya Paşa değil, Avrupa meftunlarıdır – Siyah Dutun Bir Meyvesi – Cumartesi Dersleri 17. 3.

On Yedinci Sözün İkinci Makamı 

Siyah Dutun Bir Meyvesi

O mübarek dut başında Eski Said, Yeni Said lisanıyla söylemiştir.

Muhatabım Ziya Paşa değil, Avrupa meftunlarıdır.
Mütekellim nefsim değil, tilmiz-i Kur’ân namına kalbimdir.

Geçen Sözler hakikattir, sakın şaşma, hududundan hazer aşma.
Ecânip fikrine sapma, dalâlettir kulak asma, eder elbet seni nâdim.

Görürsün en ziyâdârın, zekâvette alemdârın,
O hayretten der daim: “Eyvah, kimden kime şekvâ edeyim, ben dahi şaştım!”

Kur’ân dedirtir, ben de derim, hiç de çekinmem.
Ondan Ona şekvâ ederim, sen gibi şaşmam.

Haktan Hakka feryad ederim, sen gibi aşmam.
Yerden göğe dâvâ ederim, sen gibi kaçmam.

Ki, Kur’ân’da hep dâvâ nurdan nuradır, sen gibi caymam.
Kur’ân’dadır hak hikmet, ispat ederim, muhalif felsefeyi beş para saymam.

Furkandadır elmas hakikat, dercan ederim, sen gibi satmam.
Halktan Hakka seyran ederim, sen gibi sapmam.

Dikenli yolda tayran ederim, sen gibi basmam.
Ferşten Arşa şükran ederim, sen gibi asmam.

Mevte, ecele dost bakarım, sen gibi korkmam.
Kabre gülerekten girerim, sen gibi ürkmem.

Ejder ağzı, vahşet yatağı, hiçlik boğazı—sen gibi görmem.
Ahbaba kavuşturur beni, kabirden darılmam, sen gibi kızmam.

Rahmet kapısı, nur kapısı, Hak kapısı, ondan sıkılmam, geri çekilmem.
Bismillâh diyerek çalıyorum, HAŞİYE-1 arkama bakmam, dehşet de almam.

Elhamdülillâh diyerek rahat bulup yatacağım, zahmeti çekmem, vahşette kalmam.
Allahu ekber diyerek ezan-ı Haşri işitip kalkacağım, HAŞİYE-2 Mahşer-i Ekberden çekinmem, Mescid-i Âzamdan çekilmem.

Lütf-u Yezdan, nur-u Kur’ân, feyz-i iman sayesinde hiç üzülmem.
Durmayıp koşacağım, Arş-ı Rahmân zılline uçacağım, sen gibi şaşmam inşaallah.


Haşiye-1

Eyvah diyerek kaçmıyorum.

Haşiye-2

İsrafil’in ezanını fecr-i Haşirde işitip Allahu ekber diyerek kalkacağım. Salât-ı Kübrâdan çekilmem, Mecma-ı Ekberden çekinmem.

ahbap: sevilenler, dostlar (bk. ḥ-b-b)
alemdâr: bayraktar, önde giden
Allahu ekber: Allah en büyüktür (bk. k-b-r)
Arş: Cenab-ı Allah’ın sınırsız egemenliğinin ve yüceliğinin tecellî ettiği yer (bk. a-r-ş)
Arş-ı Rahmân: bütün yaratılmışları şefkat ve merhametle besleyip büyüten Rahmân isminin tasarruf dairesi, makamı (bk. a-r-ş; r-ḥ-m)
Avrupa: (bk. bilgiler)
dalâlet: hak yoldan sapkınlık, inançsızlık (bk. ḍ-l-l)
Bismillâh: Allah’ın adıyla (bk. s-m-v)
dercan etmek: hayatını ona vermek, canını ortaya koymak
ecânip: yabancılar, Avrupalılar
Elhamdülillah: “her türlü övgü ve şükür Allah’a aittir” (bk. ḥ-m-d)
Eski Said: (bk. bilgiler)
ezan-ı Haşir: Haşir ezanı, İsrafil’in sura üflemesi (bk. ḥ-ş-r)
fecr-i Haşir: Haşir sabahı; öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma sabahı (bk. ḥ-ş-r)
ferş: yer
feyz-i iman: imanın bereketi (bk. f-y-ḍ; e-m-n)
Furkan: doğru ile yanlışı birbirinden ayıran Kur’ân (bk. f-r-ḳ)
Hak: varlığı hak olan ve her hakkın sahibi olan yüce Allah (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
haşiye: dipnot, açıklayıcı not
hazer: sakın
hikmet: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması (bk. ḥ-k-m)
inşaallah: Allah’ın izniyle
İsrafil: (bk. bilgiler)
lisan: dil
lütf-u Yezdan: Cenab-ı Allah’ın lütfu, ihsanı (bk. l-ṭ-f)
Mahşer-i Ekber: en büyük toplanma yeri; haşir meydanı (bk. ḥ-ş-r; k-b-r)
Mecma-ı Ekber: en büyük toplanma yeri (bk. c-m-a; k-b-r)
meftun: tutkun, düşkün
Mescid-i Âzam: en büyük mescid (bk. a-z-m)
mevt: ölüm (bk. m-v-t)
mübarek: bereketli, hayırlı (bk. b-r-k)
mütekellim: konuşan (bk. k-l-m)
nâdim: pişmannam: ad
nefis: kişinin kendisi (bk. n-f-s)
nur: ışık, aydınlık (bk. n-v-r)
nur-u Kur’ân: Kur’ân’ın nuru (bk. n-v-r)
rahmet: şefkat, merhamet (bk. r-ḥ-m)
Salât-ı Kübrâ: en büyük namaz (bk. ṣ-l-v; k-b-r)
şekvâ: şikayet
tayran etmek: uçmak
tilmiz-i Kur’ân: Kur’ân’ın talebesi
Yeni Said: (bk. bilgiler)
zekâvet: zekilik
zıll: gölge
Ziya Paşa: (bk. bilgiler)
ziyâdâr: ışıklı, nurlu

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, On Yedinci Söz, İkinci Makam, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.288

Ziya Paşanın farkı
Ziya Paşanın farkı

Ziya Paşanın farkı

Risâle–i Nur’dan bir nükte:

Siyah Dutun Bir Meyvesi[O mübarek dut başında Eski Said, Yeni Said lisanıyla söylemiştir.]

Muhatabım Ziya Paşa değil, Avrupa meftunlarıdır.

Mütekellim (konuşan) nefsim değil, tilmiz–i Kur’ân nâmına kalbimdir.

Geçen sözler hakikattır; sakın şaşma, hududundan hazer aşma,

Ecanib (ecnebi) fikrine sapma, dalâlettir kulak asma, eder elbet seni nâdim (pişman.)

(17. Sözün İkinci Makamı)
Avrupa ikiye ayrılır; Osmanlı aydınları da öyle

Namık Kemâl, Şinasi, Agâh Efendi ve Prens Sabahaddin gibi Ziya Paşa da Jön Türkler’in mutedil kısmına dahildir.

“Ahrâr–ı Osmaniye”yi teşkil ettikleri 1865 senesinden sonra ara ara şiddetlenen istibdadın baskısına dayanamayarak Avrupa’ya kaçmak mecburiyetinde kalan bu zâtlar, diğer bazı Jön Türkler gibi “Avrupa meftunu” olup kendi öz değerlerinden kopmadılar.

https://www.saidnursi.de/ziya-pasanin-farki/


CUMARTESİ DERSLERİ

CUMARTESİ DERSLERİ
CUMARTESİ DERSLERİ

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ

13. 3. On Üçüncü Söz – Birkaç biçare gençlere verilen bir tenbih, bir ders, bir ihtardır

13. 2. On Üçüncü Sözün İkinci Makamı

13.1. On Üçüncü Söz Ders – i İbret

12. 3. On İkinci Söz – Dördüncü Esas

12. 2. On İkinci Söz – İkinci ve Üçüncü Esas

12. 1. On İkinci Söz – Birinci Esas

11. 3. Onbirinci Söz Hakikatin Yüzü 2

10.16. Onuncu Söz Hatime

10.15. Onuncu Söz Onikinci Hakikat

10.14. Onuncu Söz Onbirinci Hakikat

10.13. Onuncu Söz Onuncu Hakikat

10.12. Onuncu Söz Dokuzuncu Hakikat

10.11. Onuncu Söz Sekizinci Hakikat

10.10. Onuncu Söz Yedinci Hakikat

10.9. Onuncu Söz Altıncı Hakikat

10.8. Onuncu Söz Beşinci Hakikat

10.7. Onuncu Söz Dördüncü Hakikat

10.6. Onuncu Söz Üçüncü Hakikat

10.5. Onuncu Söz İkinci Hakikat

10.4. Onuncu Söz 3. ve 4. İşaret ile 1. Hakikat

10.3. Onuncu Söz Mukaddime İkinci İşaret .

10.2. Onuncu Söz Mukaddime Birinci İşaret

10.1. Onuncu Söz Temsili Hikayecik 1-12. Suretler

9.2. Dokuzuncu Söz Beşinci Nükte

9. 1. Dokuzuncu Söz 1.-4. Nükteler

8. Sekizinci Söz

7. Yedinci Söz

6. Altıncı Söz

5. Beşinci Söz

4. Dördüncü Söz

3. Üçüncü Söz

2. İkinci Söz

1. Birinci Söz


8. sınıf fen konuları Bediüzzaman Cumartesi Dersleri EĞİTİM Eğitim Eğitim Haberleri Eğitim ve Öğretim Fen Bilimleri Fen Bilimleri 8 Fen Bilimleri 8 Yaprak Test Fen Bilimleri 8 Yaprak Testler fen bilimleri 8. sınıf test çöz fiziksel olaylar Kur'an Kur'an-ı Kerim Kur'ân-ı Hakîm Liselere Geçiş Sistemi (LGS) Matematik Mucize Mu’cizât-ı enbiya yüzünde parlayan bir lem’a-i i’câz-ı Kur’ân On Dokuzuncu Söz On Dokuzuncu Söz – Risalet-i Ahmediyeye dairdir On Dördüncü Söz On Yedinci Söz On Üçüncü Söz Ortaokul Ortaokul Fen Bilimleri 8 Ortaokul Fen Bilimleri 8 Yaprak Test ORTAÖĞRETİM Partilerin Eğitim Programları POSTERLER Risale-i Nur Külliyatı Said Nursi Svenska Sözler SİYASİ PARTİLERİN EĞİTİM PROGRAMLARI Yirmi Birinci Söz Yirminci Söz Yirminci Sözün İkinci Makamı Yirminci Söz İkinci Makam ÇALIŞMA YAPRAĞI Üstad İLKOKUL İSVEÇÇE / SWEDISH / SVENSKA Şeytan

Bırak biçare feryadı, belâdan gel, tevekkül kıl – On Yedinci Sözün İkinci Makamı – Cumartesi Dersleri 17. 2.

Bırak biçare feryadı, belâdan gel, tevekkül kıl - On Yedinci Sözün İkinci Makamı - Cumartesi Dersleri 17. 2.

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Bırak biçare feryadı, belâdan gel, tevekkül kıl – On Yedinci Sözün İkinci Makamı” ele alınmaktadır. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından Sözler isimli eserinden On Yedinci Söz İkinci Makam.

Bırak biçare feryadı, belâdan gel, tevekkül kıl - On Yedinci Sözün İkinci Makamı - Cumartesi Dersleri 17. 2.
Bırak biçare feryadı, belâdan gel, tevekkül kıl – On Yedinci Sözün İkinci Makamı – Cumartesi Dersleri 17. 2.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

On Yedinci Sözün İkinci Makamı 

HAŞİYE-1

Bırak biçare feryadı, belâdan gel, tevekkül kıl.
Zira feryat belâ-ender, hatâ-ender belâdır, bil.

Belâ vereni buldunsa, atâ-ender, safâ-ender belâdır, bil.
Bırak feryadı, şükür kıl manend-i belâbil, demâ keyfinden güler hep gül mül.

Ger bulmazsan, bütün dünya cefâ-ender, fenâ-ender hebâdır, bil.
Cihan dolusu belâ başında varken, ne bağırırsın küçük bir belâdan? Gel, tevekkül kıl.

Tevekkülle belâ yüzünde gül, ta o da gülsün.
O güldükçe küçülür, eder tebeddül.

Bil, ey hodgâm! Bu dünyada saadet, terk-i dünyada.
Hüdâbin isen, O kâfidir, bıraksan da bütün eşya lehinde.

Ger hodbin isen helâkettir, ne yaparsan bütün eşya aleyhinde.
Demek terki gerektir her iki halde bu dünyada.

Terki demek: Hüdâ mülkü, Onun izni, Onun namıyla bakmakta.
Ticaret istiyorsan ger, şu fâni ömrünü bâkiye tebdilde.

Eğer nefsine talipsen, çürüktür, hem temelsiz de.
Eğer âfâkı istersen, fenâ damgası üstünde.

Demek değmez ki alınsa, çürük maldır hep bu çarşıda.
Öyle ise geç, iyi mallar dizilmiş arkasında.


Haşiye-1

Bu İkinci Makamdaki parçalar şiire benzer, fakat şiir değiller. Kasdî nazmedilmemişler; belki hakikatlerin kemâl-i intizamı cihetinde bir derece manzum suretini almışlar.


âfâk: kişiyi ilgilendirmeyen dışarıdaki şeyler
atâ-ender: lütuf ve bağış içinde
bâki: sonsuz, devamlı (bk. b-ḳ-y)
belâ-ender: belâ içinde
biçare: çaresiz
cefâ-ender: cefa ve sıkıntı içinde
cihan: dünya
demâ: her zaman
eşya: şeyler, varlıklar
fâni: gelip geçici, ölümlü (bk. f-n-y)
fenâ: gelip geçicilik (bk. f-n-y)fenâ-ender: fena içindeger: eğer
hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
haşiye: dipnot, açıklayıcı not
hatâ-ender: hatâ içinde
hebâ: boş, faydasız
helâket: yok oluş
hodbin: kendini beğenen, kibirli
hodgâm: kendini düşünen
Hüdâ: Allah (bk. h-d-y)
hüdâbin: Cenab-ı Hakkı tanıyan
kasdî: isteyerek (bk. ḳ-s-d)
kemâl-i intizam: tam ve mükemmel düzenlilik (bk. k-m-l; n-ẓ-m)
manend-i belâbil: bülbüller gibi
manzum: şiir şeklinde, vezinli (bk. n-ẓ-m)
nam: ad
nazmedilmek: şiir şeklinde yazılmak (bk. n-ẓ-m)
nefis: can, hayat; kişinin kendisi (bk. n-f-s)
saadet: mutluluk
sefâ-ender: gönül hoşluğu içinde
tebdil: değiştirme
tebeddül: başkalaşma, değişme
terk-i dünya: dünyayı terketme
tevekkül: Allah’a dayanma ve güvenme (bk. v-k-l)

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, On Yedinci Söz, İkinci Makam, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.287


CUMARTESİ DERSLERİ

CUMARTESİ DERSLERİ
CUMARTESİ DERSLERİ

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ

13. 3. On Üçüncü Söz – Birkaç biçare gençlere verilen bir tenbih, bir ders, bir ihtardır

13. 2. On Üçüncü Sözün İkinci Makamı

13.1. On Üçüncü Söz Ders – i İbret

12. 3. On İkinci Söz – Dördüncü Esas

12. 2. On İkinci Söz – İkinci ve Üçüncü Esas

12. 1. On İkinci Söz – Birinci Esas

11. 3. Onbirinci Söz Hakikatin Yüzü 2

10.16. Onuncu Söz Hatime

10.15. Onuncu Söz Onikinci Hakikat

10.14. Onuncu Söz Onbirinci Hakikat

10.13. Onuncu Söz Onuncu Hakikat

10.12. Onuncu Söz Dokuzuncu Hakikat

10.11. Onuncu Söz Sekizinci Hakikat

10.10. Onuncu Söz Yedinci Hakikat

10.9. Onuncu Söz Altıncı Hakikat

10.8. Onuncu Söz Beşinci Hakikat

10.7. Onuncu Söz Dördüncü Hakikat

10.6. Onuncu Söz Üçüncü Hakikat

10.5. Onuncu Söz İkinci Hakikat

10.4. Onuncu Söz 3. ve 4. İşaret ile 1. Hakikat

10.3. Onuncu Söz Mukaddime İkinci İşaret .

10.2. Onuncu Söz Mukaddime Birinci İşaret

10.1. Onuncu Söz Temsili Hikayecik 1-12. Suretler

9.2. Dokuzuncu Söz Beşinci Nükte

9. 1. Dokuzuncu Söz 1.-4. Nükteler

8. Sekizinci Söz

7. Yedinci Söz

6. Altıncı Söz

5. Beşinci Söz

4. Dördüncü Söz

3. Üçüncü Söz

2. İkinci Söz

1. Birinci Söz


8. sınıf fen konuları Bediüzzaman Cumartesi Dersleri EĞİTİM Eğitim Eğitim Haberleri Eğitim ve Öğretim Fen Bilimleri Fen Bilimleri 8 Fen Bilimleri 8 Yaprak Test Fen Bilimleri 8 Yaprak Testler fen bilimleri 8. sınıf test çöz fiziksel olaylar Kur'an Kur'an-ı Kerim Kur'ân-ı Hakîm Liselere Geçiş Sistemi (LGS) Matematik Mucize Mu’cizât-ı enbiya yüzünde parlayan bir lem’a-i i’câz-ı Kur’ân On Dokuzuncu Söz On Dokuzuncu Söz – Risalet-i Ahmediyeye dairdir On Dördüncü Söz On Yedinci Söz On Üçüncü Söz Ortaokul Ortaokul Fen Bilimleri 8 Ortaokul Fen Bilimleri 8 Yaprak Test ORTAÖĞRETİM Partilerin Eğitim Programları POSTERLER Risale-i Nur Külliyatı Said Nursi Svenska Sözler SİYASİ PARTİLERİN EĞİTİM PROGRAMLARI Yirmi Birinci Söz Yirminci Söz Yirminci Sözün İkinci Makamı Yirminci Söz İkinci Makam ÇALIŞMA YAPRAĞI Üstad İLKOKUL İSVEÇÇE / SWEDISH / SVENSKA Şeytan

Dünyaya düşkün ve bağımlı insana dünyadan nefret edip sonsuzluk alemine geçme arzusu veren haller – Cumartesi Dersleri 17. 1.

Dünyaya düşkün ve bağımlı insana dünyadan nefret edip sonsuzluk alemine geçme arzusu veren haller - Cumartesi Dersleri 17. 1.

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Dünyaya düşkün ve bağımlı insana dünyadan nefret edip sonsuzluk alemine geçme arzusu veren haller” konusu ele alınmaktadır. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ndan Sözler isimli eserinden On Yedinci Söz Birinci Makam.

Dünyaya düşkün ve bağımlı insana dünyadan nefret edip sonsuzluk alemine geçme arzusu veren haller - Cumartesi Dersleri 17. 1.
Dünyaya düşkün ve bağımlı insana dünyadan nefret edip sonsuzluk alemine geçme arzusu veren haller – Cumartesi Dersleri 17. 1.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

On Yedinci Söz

اِنَّا جَعَلْنَا مَا عَلَى اْلاَرْضِ زِينَةً لَهَا لِنَبْلُوَهُمْ اَيُّهُمْ اَحْسَنُ عَمَلاً     وَاِنَّا لَجَاعِلُونَ مَا عَلَيْهَا صَعِيدًا جُرُزًا 1

وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَۤا اِلاَّ لَعِبٌ وَلَهْوٌ     2

Bu Söz, iki âli Makam ve bir parlak Zeylden ibarettir.

BİRİNCİ MAKAM

HÂLIK-I RAHÎM ve Rezzâk-ı Kerîm, ve Sâni-i Hakîm şu dünyayı, âlem-i ervah ve ruhaniyat için bir bayram, bir şehrayin suretinde yapıp, bütün esmâsının garaib-i nukuşuyla süslendirip, küçük büyük, ulvî süflî herbir ruha, ona münasip ve o bayramdaki ayrı ayrı hesapsız mehasin ve in’âmattan istifade etmeye muvafık ve havas ile mücehhez bir ceset giydirir, bir vücud-u cismanî verir, bir defa o temâşâgâha gönderir.

Hem zaman ve mekân cihetiyle pek geniş olan o bayramı asırlara, senelere, mevsimlere, hattâ günlere, kıt’alara taksim ederek herbir asrı, herbir seneyi, herbir mevsimi, hattâ bir cihette herbir günü, herbir kıt’ayı, birer taife ruhlu mahlûkatına ve nebatî masnuatına birer resmigeçit tarzında bir ulvî bayram yapmıştır. Ve bilhassa rû-yi zemin, hususan bahar ve yaz zamanında, masnuat-ı sağirenin taifelerine öyle şaşaalı ve birbiri arkasında bayramlardır ki, tabakat-ı âliyede olan ruhaniyatı ve melâikeleri ve sekene-i semâvâtı seyre celb edecek bir


Dipnot-1

“Yeryüzünde ne varsa Biz dünya için bir süs olarak yarattık ki, insanlardan hangisi daha güzel işler yapacak diye imtihan edelim. Onun üzerindeki herşeyi Biz elbette kup kuru bir toprak haline getireceğiz.” Kehf Sûresi, 18:7-8.

Dipnot-2

“Dünya hayatı bir oyun ve oyalanmadan başka birşey değildir.” En’âm Sûresi, 6:32.


âlem-i ervah: ruhlar âlemi (bk. a-l-m; r-v-h)
âli: yüce
bilhassa: özellikle
celb etmek: çekmek
cihet: yön
esmâ: isimler (bk. s-m-v)
garaib-i nukuş: nakışlardaki harikâlıklar (bk. n-ḳ-ş)
Hâlık-ı Rahîm: rahmeti herşeyi kuşatan ve herşeyi yoktan yaratan Allah (bk. ḫ-l-ḳ, r-ḥ-m)
havas: hisler, duyular
hususan: özellikle
in’âmat: nimetlendirmeler (bk. n-a-m)
istifade: faydalanma, yararlanma
mahlûkat: yaratıklar (bk. ḫ-l-ḳ)
masnuat: san’at eseri varlıklar (bk. ṣ-n-a)
masnuat-ı sağire: san’at eseri küçük varlıklar (bk. ṣ-n-a)
mehasin: güzellikler (bk. ḥ-s-n)
melâike: melekler (bk. m-l-k)
mücehhez: donatılmış
muvafık: uygun
nebatî: bitkisel
Rezzâk-ı Kerîm: sonsuz ikram sahibi ve gerçek rızık verici olan Allah (bk. r-z-ḳ; k-r-m)
rû-yi zemin: yeryüzü
ruhaniyat: ruhanî varlıklar (bk. r-v-h)
Sâni-i Hakîm: her şeyi hikmetle ve san’atlı bir şekilde yaratan Allah (bk. ṣ-n-a; ḥ-k-m)
şaşaalı: gösterişli, göz alıcı
şehrayin: şenlik
sekene-i semavat: semada yaşayan varlıklar (bk.s-k-n; s-m-v)
süflî: aşağı, alçak
tabakat-ı âliye: yüce katlar, makamlar
taife: topluluk
taksim etmek: bölüştürmek, ayırmak
temâşâgâh: seyir yeri
ulvî: yüce, yüksek
vücud-u cismanî: maddî vücut, beden (bk. v-c-d)
zeyl: ilâve, ek

cazibedarlık görünüyor. Ve ehl-i tefekkür için öyle şirin bir mütalâagâh oluyor ki, akıl tarifinden âcizdir.

Fakat bu ziyafet-i İlâhiye ve bayram-ı Rabbâniyedeki ism-i Rahmân ve Muhyî’nin tecellîlerine mukabil, ism-i Kahhâr ve Mümît, firak ve mevtle karşılarına çıkıyorlar. Şu ise, وَرَحْمَتِى وَسِعَتْ كُلَّ شَىْءٍ 1 rahmetinin vüs’at-i şümulüne zahiren muvafık düşmüyor. Fakat hakikatte birkaç cihet-i muvafakati vardır. Bir ciheti şudur ki:

Sâni-i Kerîm, Fâtır-ı Rahîm, herbir taifenin resmigeçit nöbeti bittikten ve o resmigeçitten maksut olan neticeler alındıktan sonra, ekseriyet itibarıyla, dünyadan merhametkârâne bir tarzla tenfir edip usandırıyor, istirahate bir meyil ve başka bir âleme göçmeye bir şevk ihsan ediyor; ve vazife-i hayattan terhis edildikleri zaman, vatan-ı aslîlerine bir meyelân-ı şevk-engiz, ruhlarında uyandırıyor.

Hem o Rahmân’ın nihayetsiz rahmetinden uzak değil ki, nasıl vazife uğrunda, mücahede işinde telef olan bir nefere şehadet rütbesini veriyor ve kurban olarak kesilen bir koyuna, âhirette cismanî bir vücud-u bâki vererek Sırat üstünde, sahibine burâk gibi bir bineklik mertebesini vermekle mükâfatlandırıyor.2 Öyle de, sair zîruh ve hayvanatın dahi, kendilerine mahsus vazife-i fıtriye-i Rabbâniyelerinde ve evâmir-i Sübhâniyenin itaatlerinde telef olan ve şiddetli meşakkat çeken zîruhların, onlara göre bir çeşit mükâfat-ı ruhaniye ve onların istidatlarına göre bir nevi ücret-i mâneviye, o tükenmez hazine-i rahmetinden baîd değil ki


Dipnot-1

“Rahmetim herşeyi kaplamıştır.” A’râf Sûresi, 7:156.

Dipnot-2

bk. Ed-Deylemî, el-Müsned 1:85; el-Gazâlî, el-Vasît 7:31; el-Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân 15:111; es-Serahsî, el-Mebsût 12:10; el-Kâsânî, Bedâiu’s-Sanâi’ 5:80.


âciz: güçsüz, zayıf (bk. a-c-z)
baîd: uzak
bayram-ı Rabbâniye: Rabbânî bayram (bk. r-b-b)
burak: Cennete mahsus bir binek
cazibedarlık: çekicilik
cihet: yön
cihet-i muvafakat: uygunluk yönü
cismanî: maddi yapısı olan
ehl-i tefekkür: tefekkür edenler, düşünenler (bk. f-k-r)
ekseriyet: çoğunluk (bk. k-s̱-r)
evâmir-i Sübhâniye: her türlü kusur ve noksandan yüce olan Cenab-ı Allah’ın emirleri (bk. s-b-ḥ)
Fâtır-ı Rahîm: rahmeti herşeyi kuşatan ve benzersiz şeyleri üstün sanatıyla yaratan Allah (bk. f-ṭ-r; r-ḥ-m)
firak: ayrılık (bk. f-r-ḳ)
hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hayvanat: hayvanlar (bk. ḥ-y-y)
hazine-i rahmet: rahmet hazinesi (bk. r-ḥ-m)
ihsan: bağış, iyilik (bk. ḥ-s-n)
istidat: kabiliyet, yetenek (bk. a-d-d)
Kahhar: herşeye her zaman mutlak galip gelen ve kahretmeye gücü yeten Allah (bk. ḳ-h-r)
maksut olan: istenilen, hedeflenen (bk. ḳ-ṣ-d)
merhametkârâne: merhametli bir şekilde (bk. r-ḥ-m)
meşakkat: güçlük, sıkıntı
mevt: ölüm (bk. m-v-t)
meyelân-ı şevk-engiz: şevk verici eğilim
meyil: eğilim
mücahede: cihad etme, savaş (bk. c-h-d)
Muhyî: bütün canlılara hayat veren Allah (bk. ḥ-y-y)
mukabil: karşılık
mükâfat-ı ruhaniye: ruhanî ödül (bk. r-v-ḥ)
Mümît: ölümü yaratan Allah (bk. m-v-t)
mütalâagâh: inceleme ve düşünme yeri
muvafık: uygun
nefer: asker, er
nevi: çeşit, tür
nihayetsiz: sonsuz
Rahmân: rahmetinin eserleri bütün varlık âlemini kuşatan Allah (bk. r-h-m)
rahmet: şefkat, merhamet (bk. r-ḥ-m)
sair: diğer
Sâni-i Kerîm: sonsuz cömertlik ve kerem sahibi ve herşeyi san’atla yaratan Allah (bk. ṣ-n-a; k-r-m)
şehadet: şehitlik (bk. ş-h-d)
şevk: şiddetli arzu ve istek
Sırat: Cehennem üzerine kurulu olan ve Cennete gitmek için geçilmesi gereken köprü
taife: topluluk
tecellî: görünüm, yansıma (bk. c-l-y)
tenfir: nefret ettirme
terhis: göreve son verme
ücret-i mâneviye: mânevî ücret (bk. a-n-y)
vatan-ı aslî: asıl vatan
vazife-i fıtriye-i Rabbâniye: Allah’ın herbir varlığa yüklediği yaratılış görevi (bk. f-ṭ-r; r-b-b)
vazife-i hayat: hayat görevi (bk. ḥ-y-y)
vücud-u bâki: devamlı ve kalıcı vücud (bk. v-c-d; b-ḳ-y)
vüs’at-i şümul: kapsamının genişliği
zahiren: görünürde (bk. ẓ-h-r)
zîruh: ruh sahibi (bk. ẕî; r-v-ḥ)
ziyafet-i İlâhiye: İlâhi ziyafet (bk. e-l-h)

bulunmasın; dünyadan gitmelerinden pek çok incinmesinler, belki memnun olsunlar. Lâ ya’lemu’l-ğaybe illâllah.

Lâkin, zîruhların en eşrefi ve şu bayramlarda kemiyet ve keyfiyet cihetiyle en ziyade istifade eden insan, dünyaya pek çok meftun ve müptelâ olduğu halde, dünyadan nefret ve âlem-i bekàya geçmek için, eser-i rahmet olarak, iştiyak-engiz bir halet verir. Kendi insaniyeti dalâlette boğulmayan insan o haletten istifade eder, rahat-ı kalble gider. Şimdi, o haleti intaç eden vecihlerden, nümune olarak beşini beyan edeceğiz.

Birincisi:

İhtiyarlık mevsimiyle, dünyevî, güzel ve cazibedar şeyler üstünde fena ve zevâlin damgasını ve acı mânâsını göstererek o insanı dünyadan ürkütüp, o fâniye bedel, bir bâki matlubu arattırıyor.1

İkincisi:

İnsanın alâka peyda ettiği bütün ahbaplardan yüzde doksan dokuzu dünyadan gidip diğer bir âleme yerleştikleri için, o ciddî muhabbet saikasıyla, o ahbabın gittiği yere bir iştiyak ihsan edip, mevt ve eceli mesrurâne karşılattırıyor.2

Üçüncüsü:

İnsandaki nihayetsiz zayıflık ve âcizliği bazı şeylerle ihsas ettirip, hayat yükü ve yaşamak tekâlifi ne kadar ağır olduğunu anlattırıp, istirahate ciddî bir arzu ve bir diyar-ı âhara gitmeye samimî bir şevk veriyor.

Dördüncüsü: 

İnsan-ı mü’mine nur-u imanla gösterir ki, mevt, idam değil, tebdil-i mekândır. Kabir ise, zulümatlı bir kuyu ağzı değil, nuraniyetli âlemlerin kapısıdır. Dünya ise, bütün şaşaasıyla, âhirete nisbeten bir zindan hükmündedir. Elbette zindan-ı dünyadan bostan-ı cinâna çıkmak ve müz’iç dağdağa-i hayat-ı cismaniyeden âlem-i rahata ve meydan-ı tayeran-ı ervâha geçmek ve mahlûkatın sıkıntılı gürültüsünden sıyrılıp huzur-u Rahmân’a gitmek, bin can ile arzu edilir bir seyahattir, belki bir saadettir.3


Dipnot-1

bk. Âl-i İmran Sûresi, 3:185; Nisâ Sûresi, 4:77; En’âm Sûresi, 6:70, 130; A’râf Sûresi, 7:51.

Dipnot-2

bk. Âl-i İmran Sûresi, 3:157, 169; Tevbe Sûresi, 9:111; Yunus Sûresi, 10:7; Tâhâ Sûresi, 20:72; Hac Sûresi, 22:58; Kaf Sûresi, 50:43; Hadîd Sûresi, 57:21.

Dipnot-3

bk. Bakara Sûresi, 2:1554; Âl-i İmran Sûresi, 3:14; Nisâ Sûresi, 4:74, 94; Tevbe Sûresi, 9:38; Nahl Sûresi, 16:30, 122; Furkan Sûresi, 25;15; Ankebût Sûresi, 29:64; A’lâ Sûresi, 87:16.


âcizlik: güçsüzlük (bk. a-c-z)
ahbap: sevilenler, dostlar (bk. ḥ-b-b)
alâka peyda etmek: ilgi duymak
âlem-i bekà: devamlı ve kalıcı olan âlem (bk. a-l-m; b-ḳ-y)
âlem-i rahat: rahat âlemi (bk. a-l-m)
bâki: sürekli olan, sonsuz (bk. b-ḳ-y)
beyan: açıklama (bk. b-y-n)
bostan-ı cinân: Cennet bahçeleri
cazibedar: cazibeli, çekici
dağdağa-i hayat-ı cismaniye: maddî hayatın sıkıntıları (bk. ḥ-y-y)
dalâlet: hak yoldan sapkınlık, inançsızlık (bk. ḍ-l-l)
diyar-ı âhar: başka memleket (bk. e-ḫ-r)
dünyevî: dünyaya ait
eser-i rahmet: rahmet eseri (bk. r-ḥ-m)
eşref: en şerefli
fena: gelip geçicilik (bk. f-n-y)
hâlet: hal, durum
huzur-u Rahmân: Rahmân olan Allah’ın huzuru (bk. ḥ-ḍ-r; r-ḥ-m)
idam: yok etme
ihsan: bağış, iyilik (bk. ḥ-s-n)
ihsas: hissettirme
insan-ı mü’min: imanlı insan (bk. e-m-n)
intaç eden: netice veren
iştiyak: şiddetli arzu ve istek
iştiyak-engiz: çok arzulu ve istekli
kemiyet: çokluk, nicelik
keyfiyet: kalite, nitelik
lâ ya’lemu’l-ğaybe illallah: gaybı Allah’tan başkası bilemez (bk. a-l-m; ğ-y-b)
mahlûkat: yaratıklar (bk. ḫ-l-ḳ)
matlup: istek, istenilen (bk. ṭ-l-b)
meftun: düşkün
mesrurâne: sevinçli bir şekilde
mevt: ölüm (bk. m-v-t)
meydan-ı tayeran-ı ervâh: ruhların uçuştuğu meydan (bk. r-v-ḥ)
muhabbet: sevgi (bk. ḥ-b-b)
müptelâ: bağımlı
müz’iç: rahatsız edici
nihayetsiz: sonsuz
nisbeten: kıyasla (bk. n-s-b)
nur-u iman: iman nuru (bk. n-v-r; e-m-n)
nuraniyetli: nurlu, aydınlık (bk. n-v-r)
rahat-ı kalb: kalp rahatlığı
saadet: mutluluk
saikasıyla: sebebiyle
şaşaa: gösteriş, parlaklık
tebdil-i mekân: yer değiştirme (bk. m-k-n)
tekâlif: yükümlülükler
vecih: yön
zevâl: yokluk, sona erme (bk. z-v-l)
zindan-ı dünya: dünya zindanı
zîruh: ruh sahibi (bk. ẕî; r-v-ḥ)
ziyade: çok, fazla
zulümatlı: karanlık (bk. ẓ-l-m)

Beşincisi:

Kur’ân’ı dinleyen insana, Kur’ân’daki ilm-i hakikati ve nur-u hakikatle dünyanın mahiyetini bildirmekliğiyle, dünyaya aşk ve alâka pek mânâsız olduğunu anlatmaktır.1 Yani, insana der ve ispat eder ki:

“Dünya bir kitab-ı Samedânîdir. Huruf ve kelimâtı nefislerine değil, belki başkasının Zât ve sıfât ve esmâsına delâlet ediyorlar. Öyle ise mânâsını bil, al; nukuşunu bırak, git.

“Hem bir mezraadır.2 Ek ve mahsulünü al, muhafaza et; muzahrafatını at, ehemmiyet verme.

“Hem birbiri arkasında daim gelen, geçen âyineler mecmuasıdır. Öyle ise onlarda tecellî edeni bil, envârını gör ve onlarda tezahür eden esmânın tecelliyâtını anla ve Müsemmâlarını sev; ve zevâle ve kırılmaya mahkûm olan o cam parçalarından alâkanı kes.

“Hem seyyar bir ticaretgâhtır. Öyle ise alışverişini yap, gel; ve senden kaçan ve sana iltifat etmeyen kafilelerin arkalarından beyhude koşma, yorulma.

“Hem muvakkat bir seyrangâhtır. Öyle ise nazar-ı ibretle bak ve zahirî, çirkin yüzüne değil, belki Cemîl-i Bâkîye bakan gizli, güzel yüzüne dikkat et, hoş ve faideli bir tenezzüh yap, dön; ve o güzel manzaraları irâe eden ve güzelleri gösteren perdelerin kapanmasıyla, akılsız çocuk gibi ağlama, merak etme.

“Hem bir misafirhanedir. Öyle ise, onu yapan Mihmandar-ı Kerîmin izni dairesinde ye, iç, şükret. Kanunu dairesinde işle, hareket et. Sonra arkana bakma, çık, git. Herzekârâne, fuzulî bir surette karışma. Senden ayrılan ve sana ait olmayan şeylerle mânâsız uğraşma ve geçici işlerine bağlanıp boğulma” gibi zahir hakikatlerle, dünyanın iç yüzündeki esrarı gösterip dünyadan mufarakati gayet hafifleştirir, belki hüşyar olanlara sevdirir ve rahmetinin herşeyde ve her şe’ninde bir izi bulunduğunu gösterir.

İşte Kur’ân şu beş veche işaret ettiği gibi, başka hususî vecihlere dahi âyât-ı Kur’âniye işaret ediyor. Veyl o kimseye ki, şu beş vecihten bir hissesi olmaya.


Dipnot-1

bk. Nisâ Sûresi, 4:94, 134; Yunus Sûresi, 10:24; Kehf Sûresi, 18:45-46; Tâhâ Sûresi, 20:131.

Dipnot-2

bk. el-Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn 4:19; es-Sehâvî, el-Makâsıdü’l-Hasene s. 497.


âyât-ı Kur’âniye: Kur’ân-ı Kerimin âyetleri
âyine: ayna
beyhude: boşuna
Cemîl-i Bâkî: sınırsız güzellik sahibi ve varlığı devamlı ve sonsuz olan Allah (bk. c-m-l; b-ḳ-y)
delâlet: işaret
envâr: nurlar (bk. n-v-r)
esmâ: isimler (bk. s-m-v)
esrar: sırlar, gizli gerçekler
fuzulî: lüzumsuz
hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
herzekârâne: saçmalayarak
huruf: harfler
hüşyar: uyanıkilm-i hakikat: hakikat ilmi (bk. a-l-m; ḥ-ḳ-ḳ)
irâe eden: gösteren
kafile: topluluk
kelimât: kelimeler (bk. k-l-m)
kitab-ı Samedâniye: herşey Kendisine muhtaç olduğu halde Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah’ın kitabı (bk. k-t-b; ṣ-m-d)
mahiyet: nitelik, özellik, iç yüz
mahsul: ürün
mecmua: topluluk (bk. c-m-a)
mezraa: tarla
Mihmandar-ı Kerîm: ikramı bol ve çok cömert olan misafir sahibi, Allah (bk. k-r-m)
mufarakat: ayrılık (bk. f-r-ḳ)
Müsemmâ: en güzel isimlerin sahibi olan Allah (bk. s-m-v)
muvakkat: geçici
muzahrafat: atıklar
nazar-ı ibret: ibretle bakış (bk. n-ẓ-r)
nefis: kendisi (bk. n-f-s)
nukuş: nakışlar (bk. n-ḳ-ş)
nur-u hakikat: hakikat nuru (bk. n-v-r; ḥ-ḳ-ḳ)
rahmet: şefkat, merhamet (bk. r-ḥ-m)
şe’n: durum, hal (bk. ş-e-n)
seyrangâh: gezinti yeri
seyyar: hareketli, gezici
sıfât: vasıf, özellik (bk. v-ṣ-f)
tecellî: yansıma, görünüm (bk. c-l-y)
tecelliyât: yansımalar (bk. c-l-y)
tenezzüh: gezinti (bk. n-z-h)
tezahür: görünme, belirme (bk. ẓ-h-r)
ticaretgâh: alışveriş yeri
vecih: yön
veyl: yazık
zahir: görünen (bk. ẓ-h-r)
zahirî: görünürdeki (bk. ẓ-h-r)
zevâl: sona erme (bk. z-v-l)

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, On Yedinci Söz, Birinci Makam, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.283


CUMARTESİ DERSLERİ

CUMARTESİ DERSLERİ
CUMARTESİ DERSLERİ

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ

13. 3. On Üçüncü Söz – Birkaç biçare gençlere verilen bir tenbih, bir ders, bir ihtardır

13. 2. On Üçüncü Sözün İkinci Makamı

13.1. On Üçüncü Söz Ders – i İbret

12. 3. On İkinci Söz – Dördüncü Esas

12. 2. On İkinci Söz – İkinci ve Üçüncü Esas

12. 1. On İkinci Söz – Birinci Esas

11. 3. Onbirinci Söz Hakikatin Yüzü 2

10.16. Onuncu Söz Hatime

10.15. Onuncu Söz Onikinci Hakikat

10.14. Onuncu Söz Onbirinci Hakikat

10.13. Onuncu Söz Onuncu Hakikat

10.12. Onuncu Söz Dokuzuncu Hakikat

10.11. Onuncu Söz Sekizinci Hakikat

10.10. Onuncu Söz Yedinci Hakikat

10.9. Onuncu Söz Altıncı Hakikat

10.8. Onuncu Söz Beşinci Hakikat

10.7. Onuncu Söz Dördüncü Hakikat

10.6. Onuncu Söz Üçüncü Hakikat

10.5. Onuncu Söz İkinci Hakikat

10.4. Onuncu Söz 3. ve 4. İşaret ile 1. Hakikat

10.3. Onuncu Söz Mukaddime İkinci İşaret .

10.2. Onuncu Söz Mukaddime Birinci İşaret

10.1. Onuncu Söz Temsili Hikayecik 1-12. Suretler

9.2. Dokuzuncu Söz Beşinci Nükte

9. 1. Dokuzuncu Söz 1.-4. Nükteler

8. Sekizinci Söz

7. Yedinci Söz

6. Altıncı Söz

5. Beşinci Söz

4. Dördüncü Söz

3. Üçüncü Söz

2. İkinci Söz

1. Birinci Söz


8. sınıf fen konuları Bediüzzaman Cumartesi Dersleri EĞİTİM Eğitim Eğitim Haberleri Eğitim ve Öğretim Fen Bilimleri Fen Bilimleri 8 Fen Bilimleri 8 Yaprak Test Fen Bilimleri 8 Yaprak Testler fen bilimleri 8. sınıf test çöz fiziksel olaylar Kur'an Kur'an-ı Kerim Kur'ân-ı Hakîm Liselere Geçiş Sistemi (LGS) Matematik Mucize Mu’cizât-ı enbiya yüzünde parlayan bir lem’a-i i’câz-ı Kur’ân On Dokuzuncu Söz On Dokuzuncu Söz – Risalet-i Ahmediyeye dairdir On Dördüncü Söz On Yedinci Söz On Üçüncü Söz Ortaokul Ortaokul Fen Bilimleri 8 Ortaokul Fen Bilimleri 8 Yaprak Test ORTAÖĞRETİM Partilerin Eğitim Programları POSTERLER Risale-i Nur Külliyatı Said Nursi Svenska Sözler SİYASİ PARTİLERİN EĞİTİM PROGRAMLARI Yirmi Birinci Söz Yirminci Söz Yirminci Sözün İkinci Makamı Yirminci Söz İkinci Makam ÇALIŞMA YAPRAĞI Üstad İLKOKUL İSVEÇÇE / SWEDISH / SVENSKA Şeytan