Dünyaya düşkün ve bağımlı insana dünyadan nefret edip sonsuzluk alemine geçme arzusu veren haller – Cumartesi Dersleri 17. 1.

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Dünyaya düşkün ve bağımlı insana dünyadan nefret edip sonsuzluk alemine geçme arzusu veren haller” konusu ele alınmaktadır. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ndan Sözler isimli eserinden On Yedinci Söz Birinci Makam.

Dünyaya düşkün ve bağımlı insana dünyadan nefret edip sonsuzluk alemine geçme arzusu veren haller - Cumartesi Dersleri 17. 1.
Dünyaya düşkün ve bağımlı insana dünyadan nefret edip sonsuzluk alemine geçme arzusu veren haller – Cumartesi Dersleri 17. 1.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

On Yedinci Söz

اِنَّا جَعَلْنَا مَا عَلَى اْلاَرْضِ زِينَةً لَهَا لِنَبْلُوَهُمْ اَيُّهُمْ اَحْسَنُ عَمَلاً     وَاِنَّا لَجَاعِلُونَ مَا عَلَيْهَا صَعِيدًا جُرُزًا 1

وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَۤا اِلاَّ لَعِبٌ وَلَهْوٌ     2

Bu Söz, iki âli Makam ve bir parlak Zeylden ibarettir.

BİRİNCİ MAKAM

HÂLIK-I RAHÎM ve Rezzâk-ı Kerîm, ve Sâni-i Hakîm şu dünyayı, âlem-i ervah ve ruhaniyat için bir bayram, bir şehrayin suretinde yapıp, bütün esmâsının garaib-i nukuşuyla süslendirip, küçük büyük, ulvî süflî herbir ruha, ona münasip ve o bayramdaki ayrı ayrı hesapsız mehasin ve in’âmattan istifade etmeye muvafık ve havas ile mücehhez bir ceset giydirir, bir vücud-u cismanî verir, bir defa o temâşâgâha gönderir.

Hem zaman ve mekân cihetiyle pek geniş olan o bayramı asırlara, senelere, mevsimlere, hattâ günlere, kıt’alara taksim ederek herbir asrı, herbir seneyi, herbir mevsimi, hattâ bir cihette herbir günü, herbir kıt’ayı, birer taife ruhlu mahlûkatına ve nebatî masnuatına birer resmigeçit tarzında bir ulvî bayram yapmıştır. Ve bilhassa rû-yi zemin, hususan bahar ve yaz zamanında, masnuat-ı sağirenin taifelerine öyle şaşaalı ve birbiri arkasında bayramlardır ki, tabakat-ı âliyede olan ruhaniyatı ve melâikeleri ve sekene-i semâvâtı seyre celb edecek bir


Dipnot-1

“Yeryüzünde ne varsa Biz dünya için bir süs olarak yarattık ki, insanlardan hangisi daha güzel işler yapacak diye imtihan edelim. Onun üzerindeki herşeyi Biz elbette kup kuru bir toprak haline getireceğiz.” Kehf Sûresi, 18:7-8.

Dipnot-2

“Dünya hayatı bir oyun ve oyalanmadan başka birşey değildir.” En’âm Sûresi, 6:32.


âlem-i ervah: ruhlar âlemi (bk. a-l-m; r-v-h)
âli: yüce
bilhassa: özellikle
celb etmek: çekmek
cihet: yön
esmâ: isimler (bk. s-m-v)
garaib-i nukuş: nakışlardaki harikâlıklar (bk. n-ḳ-ş)
Hâlık-ı Rahîm: rahmeti herşeyi kuşatan ve herşeyi yoktan yaratan Allah (bk. ḫ-l-ḳ, r-ḥ-m)
havas: hisler, duyular
hususan: özellikle
in’âmat: nimetlendirmeler (bk. n-a-m)
istifade: faydalanma, yararlanma
mahlûkat: yaratıklar (bk. ḫ-l-ḳ)
masnuat: san’at eseri varlıklar (bk. ṣ-n-a)
masnuat-ı sağire: san’at eseri küçük varlıklar (bk. ṣ-n-a)
mehasin: güzellikler (bk. ḥ-s-n)
melâike: melekler (bk. m-l-k)
mücehhez: donatılmış
muvafık: uygun
nebatî: bitkisel
Rezzâk-ı Kerîm: sonsuz ikram sahibi ve gerçek rızık verici olan Allah (bk. r-z-ḳ; k-r-m)
rû-yi zemin: yeryüzü
ruhaniyat: ruhanî varlıklar (bk. r-v-h)
Sâni-i Hakîm: her şeyi hikmetle ve san’atlı bir şekilde yaratan Allah (bk. ṣ-n-a; ḥ-k-m)
şaşaalı: gösterişli, göz alıcı
şehrayin: şenlik
sekene-i semavat: semada yaşayan varlıklar (bk.s-k-n; s-m-v)
süflî: aşağı, alçak
tabakat-ı âliye: yüce katlar, makamlar
taife: topluluk
taksim etmek: bölüştürmek, ayırmak
temâşâgâh: seyir yeri
ulvî: yüce, yüksek
vücud-u cismanî: maddî vücut, beden (bk. v-c-d)
zeyl: ilâve, ek

cazibedarlık görünüyor. Ve ehl-i tefekkür için öyle şirin bir mütalâagâh oluyor ki, akıl tarifinden âcizdir.

Fakat bu ziyafet-i İlâhiye ve bayram-ı Rabbâniyedeki ism-i Rahmân ve Muhyî’nin tecellîlerine mukabil, ism-i Kahhâr ve Mümît, firak ve mevtle karşılarına çıkıyorlar. Şu ise, وَرَحْمَتِى وَسِعَتْ كُلَّ شَىْءٍ 1 rahmetinin vüs’at-i şümulüne zahiren muvafık düşmüyor. Fakat hakikatte birkaç cihet-i muvafakati vardır. Bir ciheti şudur ki:

Sâni-i Kerîm, Fâtır-ı Rahîm, herbir taifenin resmigeçit nöbeti bittikten ve o resmigeçitten maksut olan neticeler alındıktan sonra, ekseriyet itibarıyla, dünyadan merhametkârâne bir tarzla tenfir edip usandırıyor, istirahate bir meyil ve başka bir âleme göçmeye bir şevk ihsan ediyor; ve vazife-i hayattan terhis edildikleri zaman, vatan-ı aslîlerine bir meyelân-ı şevk-engiz, ruhlarında uyandırıyor.

Hem o Rahmân’ın nihayetsiz rahmetinden uzak değil ki, nasıl vazife uğrunda, mücahede işinde telef olan bir nefere şehadet rütbesini veriyor ve kurban olarak kesilen bir koyuna, âhirette cismanî bir vücud-u bâki vererek Sırat üstünde, sahibine burâk gibi bir bineklik mertebesini vermekle mükâfatlandırıyor.2 Öyle de, sair zîruh ve hayvanatın dahi, kendilerine mahsus vazife-i fıtriye-i Rabbâniyelerinde ve evâmir-i Sübhâniyenin itaatlerinde telef olan ve şiddetli meşakkat çeken zîruhların, onlara göre bir çeşit mükâfat-ı ruhaniye ve onların istidatlarına göre bir nevi ücret-i mâneviye, o tükenmez hazine-i rahmetinden baîd değil ki


Dipnot-1

“Rahmetim herşeyi kaplamıştır.” A’râf Sûresi, 7:156.

Dipnot-2

bk. Ed-Deylemî, el-Müsned 1:85; el-Gazâlî, el-Vasît 7:31; el-Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân 15:111; es-Serahsî, el-Mebsût 12:10; el-Kâsânî, Bedâiu’s-Sanâi’ 5:80.


âciz: güçsüz, zayıf (bk. a-c-z)
baîd: uzak
bayram-ı Rabbâniye: Rabbânî bayram (bk. r-b-b)
burak: Cennete mahsus bir binek
cazibedarlık: çekicilik
cihet: yön
cihet-i muvafakat: uygunluk yönü
cismanî: maddi yapısı olan
ehl-i tefekkür: tefekkür edenler, düşünenler (bk. f-k-r)
ekseriyet: çoğunluk (bk. k-s̱-r)
evâmir-i Sübhâniye: her türlü kusur ve noksandan yüce olan Cenab-ı Allah’ın emirleri (bk. s-b-ḥ)
Fâtır-ı Rahîm: rahmeti herşeyi kuşatan ve benzersiz şeyleri üstün sanatıyla yaratan Allah (bk. f-ṭ-r; r-ḥ-m)
firak: ayrılık (bk. f-r-ḳ)
hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hayvanat: hayvanlar (bk. ḥ-y-y)
hazine-i rahmet: rahmet hazinesi (bk. r-ḥ-m)
ihsan: bağış, iyilik (bk. ḥ-s-n)
istidat: kabiliyet, yetenek (bk. a-d-d)
Kahhar: herşeye her zaman mutlak galip gelen ve kahretmeye gücü yeten Allah (bk. ḳ-h-r)
maksut olan: istenilen, hedeflenen (bk. ḳ-ṣ-d)
merhametkârâne: merhametli bir şekilde (bk. r-ḥ-m)
meşakkat: güçlük, sıkıntı
mevt: ölüm (bk. m-v-t)
meyelân-ı şevk-engiz: şevk verici eğilim
meyil: eğilim
mücahede: cihad etme, savaş (bk. c-h-d)
Muhyî: bütün canlılara hayat veren Allah (bk. ḥ-y-y)
mukabil: karşılık
mükâfat-ı ruhaniye: ruhanî ödül (bk. r-v-ḥ)
Mümît: ölümü yaratan Allah (bk. m-v-t)
mütalâagâh: inceleme ve düşünme yeri
muvafık: uygun
nefer: asker, er
nevi: çeşit, tür
nihayetsiz: sonsuz
Rahmân: rahmetinin eserleri bütün varlık âlemini kuşatan Allah (bk. r-h-m)
rahmet: şefkat, merhamet (bk. r-ḥ-m)
sair: diğer
Sâni-i Kerîm: sonsuz cömertlik ve kerem sahibi ve herşeyi san’atla yaratan Allah (bk. ṣ-n-a; k-r-m)
şehadet: şehitlik (bk. ş-h-d)
şevk: şiddetli arzu ve istek
Sırat: Cehennem üzerine kurulu olan ve Cennete gitmek için geçilmesi gereken köprü
taife: topluluk
tecellî: görünüm, yansıma (bk. c-l-y)
tenfir: nefret ettirme
terhis: göreve son verme
ücret-i mâneviye: mânevî ücret (bk. a-n-y)
vatan-ı aslî: asıl vatan
vazife-i fıtriye-i Rabbâniye: Allah’ın herbir varlığa yüklediği yaratılış görevi (bk. f-ṭ-r; r-b-b)
vazife-i hayat: hayat görevi (bk. ḥ-y-y)
vücud-u bâki: devamlı ve kalıcı vücud (bk. v-c-d; b-ḳ-y)
vüs’at-i şümul: kapsamının genişliği
zahiren: görünürde (bk. ẓ-h-r)
zîruh: ruh sahibi (bk. ẕî; r-v-ḥ)
ziyafet-i İlâhiye: İlâhi ziyafet (bk. e-l-h)

bulunmasın; dünyadan gitmelerinden pek çok incinmesinler, belki memnun olsunlar. Lâ ya’lemu’l-ğaybe illâllah.

Lâkin, zîruhların en eşrefi ve şu bayramlarda kemiyet ve keyfiyet cihetiyle en ziyade istifade eden insan, dünyaya pek çok meftun ve müptelâ olduğu halde, dünyadan nefret ve âlem-i bekàya geçmek için, eser-i rahmet olarak, iştiyak-engiz bir halet verir. Kendi insaniyeti dalâlette boğulmayan insan o haletten istifade eder, rahat-ı kalble gider. Şimdi, o haleti intaç eden vecihlerden, nümune olarak beşini beyan edeceğiz.

Birincisi:

İhtiyarlık mevsimiyle, dünyevî, güzel ve cazibedar şeyler üstünde fena ve zevâlin damgasını ve acı mânâsını göstererek o insanı dünyadan ürkütüp, o fâniye bedel, bir bâki matlubu arattırıyor.1

İkincisi:

İnsanın alâka peyda ettiği bütün ahbaplardan yüzde doksan dokuzu dünyadan gidip diğer bir âleme yerleştikleri için, o ciddî muhabbet saikasıyla, o ahbabın gittiği yere bir iştiyak ihsan edip, mevt ve eceli mesrurâne karşılattırıyor.2

Üçüncüsü:

İnsandaki nihayetsiz zayıflık ve âcizliği bazı şeylerle ihsas ettirip, hayat yükü ve yaşamak tekâlifi ne kadar ağır olduğunu anlattırıp, istirahate ciddî bir arzu ve bir diyar-ı âhara gitmeye samimî bir şevk veriyor.

Dördüncüsü: 

İnsan-ı mü’mine nur-u imanla gösterir ki, mevt, idam değil, tebdil-i mekândır. Kabir ise, zulümatlı bir kuyu ağzı değil, nuraniyetli âlemlerin kapısıdır. Dünya ise, bütün şaşaasıyla, âhirete nisbeten bir zindan hükmündedir. Elbette zindan-ı dünyadan bostan-ı cinâna çıkmak ve müz’iç dağdağa-i hayat-ı cismaniyeden âlem-i rahata ve meydan-ı tayeran-ı ervâha geçmek ve mahlûkatın sıkıntılı gürültüsünden sıyrılıp huzur-u Rahmân’a gitmek, bin can ile arzu edilir bir seyahattir, belki bir saadettir.3


Dipnot-1

bk. Âl-i İmran Sûresi, 3:185; Nisâ Sûresi, 4:77; En’âm Sûresi, 6:70, 130; A’râf Sûresi, 7:51.

Dipnot-2

bk. Âl-i İmran Sûresi, 3:157, 169; Tevbe Sûresi, 9:111; Yunus Sûresi, 10:7; Tâhâ Sûresi, 20:72; Hac Sûresi, 22:58; Kaf Sûresi, 50:43; Hadîd Sûresi, 57:21.

Dipnot-3

bk. Bakara Sûresi, 2:1554; Âl-i İmran Sûresi, 3:14; Nisâ Sûresi, 4:74, 94; Tevbe Sûresi, 9:38; Nahl Sûresi, 16:30, 122; Furkan Sûresi, 25;15; Ankebût Sûresi, 29:64; A’lâ Sûresi, 87:16.


âcizlik: güçsüzlük (bk. a-c-z)
ahbap: sevilenler, dostlar (bk. ḥ-b-b)
alâka peyda etmek: ilgi duymak
âlem-i bekà: devamlı ve kalıcı olan âlem (bk. a-l-m; b-ḳ-y)
âlem-i rahat: rahat âlemi (bk. a-l-m)
bâki: sürekli olan, sonsuz (bk. b-ḳ-y)
beyan: açıklama (bk. b-y-n)
bostan-ı cinân: Cennet bahçeleri
cazibedar: cazibeli, çekici
dağdağa-i hayat-ı cismaniye: maddî hayatın sıkıntıları (bk. ḥ-y-y)
dalâlet: hak yoldan sapkınlık, inançsızlık (bk. ḍ-l-l)
diyar-ı âhar: başka memleket (bk. e-ḫ-r)
dünyevî: dünyaya ait
eser-i rahmet: rahmet eseri (bk. r-ḥ-m)
eşref: en şerefli
fena: gelip geçicilik (bk. f-n-y)
hâlet: hal, durum
huzur-u Rahmân: Rahmân olan Allah’ın huzuru (bk. ḥ-ḍ-r; r-ḥ-m)
idam: yok etme
ihsan: bağış, iyilik (bk. ḥ-s-n)
ihsas: hissettirme
insan-ı mü’min: imanlı insan (bk. e-m-n)
intaç eden: netice veren
iştiyak: şiddetli arzu ve istek
iştiyak-engiz: çok arzulu ve istekli
kemiyet: çokluk, nicelik
keyfiyet: kalite, nitelik
lâ ya’lemu’l-ğaybe illallah: gaybı Allah’tan başkası bilemez (bk. a-l-m; ğ-y-b)
mahlûkat: yaratıklar (bk. ḫ-l-ḳ)
matlup: istek, istenilen (bk. ṭ-l-b)
meftun: düşkün
mesrurâne: sevinçli bir şekilde
mevt: ölüm (bk. m-v-t)
meydan-ı tayeran-ı ervâh: ruhların uçuştuğu meydan (bk. r-v-ḥ)
muhabbet: sevgi (bk. ḥ-b-b)
müptelâ: bağımlı
müz’iç: rahatsız edici
nihayetsiz: sonsuz
nisbeten: kıyasla (bk. n-s-b)
nur-u iman: iman nuru (bk. n-v-r; e-m-n)
nuraniyetli: nurlu, aydınlık (bk. n-v-r)
rahat-ı kalb: kalp rahatlığı
saadet: mutluluk
saikasıyla: sebebiyle
şaşaa: gösteriş, parlaklık
tebdil-i mekân: yer değiştirme (bk. m-k-n)
tekâlif: yükümlülükler
vecih: yön
zevâl: yokluk, sona erme (bk. z-v-l)
zindan-ı dünya: dünya zindanı
zîruh: ruh sahibi (bk. ẕî; r-v-ḥ)
ziyade: çok, fazla
zulümatlı: karanlık (bk. ẓ-l-m)

Beşincisi:

Kur’ân’ı dinleyen insana, Kur’ân’daki ilm-i hakikati ve nur-u hakikatle dünyanın mahiyetini bildirmekliğiyle, dünyaya aşk ve alâka pek mânâsız olduğunu anlatmaktır.1 Yani, insana der ve ispat eder ki:

“Dünya bir kitab-ı Samedânîdir. Huruf ve kelimâtı nefislerine değil, belki başkasının Zât ve sıfât ve esmâsına delâlet ediyorlar. Öyle ise mânâsını bil, al; nukuşunu bırak, git.

“Hem bir mezraadır.2 Ek ve mahsulünü al, muhafaza et; muzahrafatını at, ehemmiyet verme.

“Hem birbiri arkasında daim gelen, geçen âyineler mecmuasıdır. Öyle ise onlarda tecellî edeni bil, envârını gör ve onlarda tezahür eden esmânın tecelliyâtını anla ve Müsemmâlarını sev; ve zevâle ve kırılmaya mahkûm olan o cam parçalarından alâkanı kes.

“Hem seyyar bir ticaretgâhtır. Öyle ise alışverişini yap, gel; ve senden kaçan ve sana iltifat etmeyen kafilelerin arkalarından beyhude koşma, yorulma.

“Hem muvakkat bir seyrangâhtır. Öyle ise nazar-ı ibretle bak ve zahirî, çirkin yüzüne değil, belki Cemîl-i Bâkîye bakan gizli, güzel yüzüne dikkat et, hoş ve faideli bir tenezzüh yap, dön; ve o güzel manzaraları irâe eden ve güzelleri gösteren perdelerin kapanmasıyla, akılsız çocuk gibi ağlama, merak etme.

“Hem bir misafirhanedir. Öyle ise, onu yapan Mihmandar-ı Kerîmin izni dairesinde ye, iç, şükret. Kanunu dairesinde işle, hareket et. Sonra arkana bakma, çık, git. Herzekârâne, fuzulî bir surette karışma. Senden ayrılan ve sana ait olmayan şeylerle mânâsız uğraşma ve geçici işlerine bağlanıp boğulma” gibi zahir hakikatlerle, dünyanın iç yüzündeki esrarı gösterip dünyadan mufarakati gayet hafifleştirir, belki hüşyar olanlara sevdirir ve rahmetinin herşeyde ve her şe’ninde bir izi bulunduğunu gösterir.

İşte Kur’ân şu beş veche işaret ettiği gibi, başka hususî vecihlere dahi âyât-ı Kur’âniye işaret ediyor. Veyl o kimseye ki, şu beş vecihten bir hissesi olmaya.


Dipnot-1

bk. Nisâ Sûresi, 4:94, 134; Yunus Sûresi, 10:24; Kehf Sûresi, 18:45-46; Tâhâ Sûresi, 20:131.

Dipnot-2

bk. el-Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn 4:19; es-Sehâvî, el-Makâsıdü’l-Hasene s. 497.


âyât-ı Kur’âniye: Kur’ân-ı Kerimin âyetleri
âyine: ayna
beyhude: boşuna
Cemîl-i Bâkî: sınırsız güzellik sahibi ve varlığı devamlı ve sonsuz olan Allah (bk. c-m-l; b-ḳ-y)
delâlet: işaret
envâr: nurlar (bk. n-v-r)
esmâ: isimler (bk. s-m-v)
esrar: sırlar, gizli gerçekler
fuzulî: lüzumsuz
hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
herzekârâne: saçmalayarak
huruf: harfler
hüşyar: uyanıkilm-i hakikat: hakikat ilmi (bk. a-l-m; ḥ-ḳ-ḳ)
irâe eden: gösteren
kafile: topluluk
kelimât: kelimeler (bk. k-l-m)
kitab-ı Samedâniye: herşey Kendisine muhtaç olduğu halde Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah’ın kitabı (bk. k-t-b; ṣ-m-d)
mahiyet: nitelik, özellik, iç yüz
mahsul: ürün
mecmua: topluluk (bk. c-m-a)
mezraa: tarla
Mihmandar-ı Kerîm: ikramı bol ve çok cömert olan misafir sahibi, Allah (bk. k-r-m)
mufarakat: ayrılık (bk. f-r-ḳ)
Müsemmâ: en güzel isimlerin sahibi olan Allah (bk. s-m-v)
muvakkat: geçici
muzahrafat: atıklar
nazar-ı ibret: ibretle bakış (bk. n-ẓ-r)
nefis: kendisi (bk. n-f-s)
nukuş: nakışlar (bk. n-ḳ-ş)
nur-u hakikat: hakikat nuru (bk. n-v-r; ḥ-ḳ-ḳ)
rahmet: şefkat, merhamet (bk. r-ḥ-m)
şe’n: durum, hal (bk. ş-e-n)
seyrangâh: gezinti yeri
seyyar: hareketli, gezici
sıfât: vasıf, özellik (bk. v-ṣ-f)
tecellî: yansıma, görünüm (bk. c-l-y)
tecelliyât: yansımalar (bk. c-l-y)
tenezzüh: gezinti (bk. n-z-h)
tezahür: görünme, belirme (bk. ẓ-h-r)
ticaretgâh: alışveriş yeri
vecih: yön
veyl: yazık
zahir: görünen (bk. ẓ-h-r)
zahirî: görünürdeki (bk. ẓ-h-r)
zevâl: sona erme (bk. z-v-l)

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, On Yedinci Söz, Birinci Makam, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.283


CUMARTESİ DERSLERİ

CUMARTESİ DERSLERİ
CUMARTESİ DERSLERİ

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ

13. 3. On Üçüncü Söz – Birkaç biçare gençlere verilen bir tenbih, bir ders, bir ihtardır

13. 2. On Üçüncü Sözün İkinci Makamı

13.1. On Üçüncü Söz Ders – i İbret

12. 3. On İkinci Söz – Dördüncü Esas

12. 2. On İkinci Söz – İkinci ve Üçüncü Esas

12. 1. On İkinci Söz – Birinci Esas

11. 3. Onbirinci Söz Hakikatin Yüzü 2

10.16. Onuncu Söz Hatime

10.15. Onuncu Söz Onikinci Hakikat

10.14. Onuncu Söz Onbirinci Hakikat

10.13. Onuncu Söz Onuncu Hakikat

10.12. Onuncu Söz Dokuzuncu Hakikat

10.11. Onuncu Söz Sekizinci Hakikat

10.10. Onuncu Söz Yedinci Hakikat

10.9. Onuncu Söz Altıncı Hakikat

10.8. Onuncu Söz Beşinci Hakikat

10.7. Onuncu Söz Dördüncü Hakikat

10.6. Onuncu Söz Üçüncü Hakikat

10.5. Onuncu Söz İkinci Hakikat

10.4. Onuncu Söz 3. ve 4. İşaret ile 1. Hakikat

10.3. Onuncu Söz Mukaddime İkinci İşaret .

10.2. Onuncu Söz Mukaddime Birinci İşaret

10.1. Onuncu Söz Temsili Hikayecik 1-12. Suretler

9.2. Dokuzuncu Söz Beşinci Nükte

9. 1. Dokuzuncu Söz 1.-4. Nükteler

8. Sekizinci Söz

7. Yedinci Söz

6. Altıncı Söz

5. Beşinci Söz

4. Dördüncü Söz

3. Üçüncü Söz

2. İkinci Söz

1. Birinci Söz


8. sınıf fen konuları Bediüzzaman Cumartesi Dersleri EĞİTİM Eğitim Eğitim Haberleri Eğitim ve Öğretim Fen Bilimleri Fen Bilimleri 8 Fen Bilimleri 8 Yaprak Test Fen Bilimleri 8 Yaprak Testler fen bilimleri 8. sınıf test çöz fiziksel olaylar Kur'an Kur'an-ı Kerim Kur'ân-ı Hakîm Liselere Geçiş Sistemi (LGS) Matematik Mucize Mu’cizât-ı enbiya yüzünde parlayan bir lem’a-i i’câz-ı Kur’ân On Dokuzuncu Söz On Dokuzuncu Söz – Risalet-i Ahmediyeye dairdir On Dördüncü Söz On Yedinci Söz On Üçüncü Söz Ortaokul Ortaokul Fen Bilimleri 8 Ortaokul Fen Bilimleri 8 Yaprak Test ORTAÖĞRETİM Partilerin Eğitim Programları POSTERLER Risale-i Nur Külliyatı Said Nursi Svenska Sözler SİYASİ PARTİLERİN EĞİTİM PROGRAMLARI Yirmi Birinci Söz Yirminci Söz Yirminci Sözün İkinci Makamı Yirminci Söz İkinci Makam ÇALIŞMA YAPRAĞI Üstad İLKOKUL İSVEÇÇE / SWEDISH / SVENSKA Şeytan

Feel free to comment. Yorum yapmaktan çekinmeyin.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.