https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Herbir zerre, acz-i mutlakıyla beraber pek büyük ve pek mütenevvi vazifeleri kaldırıyor. Ve cumudiyetiyle beraber, bir şuur-u küllî gösteren intizamperverâne nizam-ı umumîye tevfik-i hareket eder.” konusu işlenmektedir.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi İkinci Söz İkinci Makam Dördüncü Lem’a.
KISA ViDEO
UZUN ViDEO
Yirmi İkinci Sözün İkinci Makamı
DÖRDÜNCÜ LEM’A
ÜÇÜNCÜ PENCERE:
Zerrelerden mürekkep bir parça toprak, herbir çiçekli ve meyveli nebâtâtın neşvünemâsına menşe olabilir bir kâseyi o zerreciklerden doldursan, bütün dünyadaki her nevi çiçek ve meyveli nebâtâtın tohumcukları ki, o tohumcuklar hayvânâtın nutfeleri gibi, ayrı ayrı şeyler değil-nutfeler bir su olduğu gibi, o tohumlar da karbon, azot, müvellidülmâ, müvellidülhumuzadan mürekkep-mahiyetçe birbirinin misli, keyfiyetçe birbirinden ayrı, yalnız kader kalemiyle, sırf mânevî olarak aslının programı tevdi edilmiş. İşte, o tohumları nöbetle o kâseye koysak, herbiri hârika cihâzâtıyla, eşkâl ve vaziyetiyle zuhur edeceğini, vuku bulmuş gibi inanırsın.
Eğer o zerreler, herbir şeyin herbir hal ve vaziyetini bilen ve herşeye, ona lâyık vücudu ve vücudun levâzımâtını vermeye kadîr ve kudretine nisbeten herşey kemâl-i suhuletle musahhar olan bir Zâtın memuru ve emirber bir vazifedarı olmazlarsa; o toprağın herbir zerresinde, ya bütün çiçekli ve meyvedarların adedince mânevî fabrikalar ve matbaalar, içinde bulunması lâzım gelir ki, o cihazatları ve eşkâlleri birbirinden uzak ve birbirinden ayrı mevcudat-ı muhtelifeye menşe olabilsin, veya bütün o mevcudata muhit bir ilim ve bütün onların teşkilâtına muktedir olacak bir kudret vermek lâzımdır—tâ bütün onların teşkilâtına medar olsun. Demek, Cenâb-ı Haktan nisbet kesilse, toprağın zerrâtı adedince ilâhlar kabul edilmesi lâzım gelir. Bu ise, bin defa muhal içinde muhal bir hurafedir.
Fakat memur oldukları vakit çok kolaydır. Nasıl bir sultan-ı azîmin bir âdi neferi, o padişahın namıyla ve onun kuvvetiyle bir memleketi hicret ettirebilir, iki denizi birleştirebilir, bir şahı esir edebilir. Öyle de, Ezel ve Ebed Sultanının emriyle, bir sinek bir Nemrut’u yere serer; bir karınca bir Firavun’un sarayını harap eder, yere atar; bir incir çekirdeği bir incir ağacını yüklenir.
Hem herbir zerrede, vücub ve vahdet-i Sânia iki şahid-i sadık daha var.
âdi: basit, sıradan anâsır: unsurlar, elementler Cenâb-ı Hak: Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve azamet sahibi yüce Allah (bk. ḥ-ḳ-ḳ) cihâzât: cihazlar, organlar ecza: bütünü oluşturan parçalar (bk. c-z-e) emirber: emre hazır eşkâl: şekiller evvelki: önceki Ezel ve Ebed Sultanı: başlangıç ve sonu olmayan, hüküm ve saltanatı ezelden ebede devam eden Sultan (bk. e-z-l; e-b-d; s-l-ṭ) Firavun: (bk. bilgiler) hayvânât: hayvanlar (bk. ḥ-y-y) hicret: göç hurafe: delile dayanmayan saçma inanış kader: Allah’ın meydana gelecek hadiseleri olmadan önce takdir etmesi, plânlaması (bk. ḳ-d-r) | kâdir: gücü yeten (bk. ḳ-d-r) kâse: kap, çanak kemâl-i suhulet: tam bir kolaylık (bk. k-m-l) keyfiyet: esas, içerik kudret: güç, iktidar (bk. ḳ-d-r) levâzımât: gerekli şeyler mahiyet: öz nitelik, özellik medar: dayanak, kaynak menşe: kaynak mevcudat: varlıklar (bk. v-c-d) mevcudat-ı muhtelife: çeşitli varlıklar (bk. v-c-d) misli: benzeri (bk. m-s̱-l) muhal: imkansızlık muhit: kuşatıcı muktedir: güç ve iktidar sahibi (bk. ḳ-d-r) mürekkep: meydana gelmiş, birleşik musahhar: boyun eğme müvellidülhumuza: oksijen müvellidülmâ: hidrojen nebâtât: bitkiler nefer: asker, er | Nemrud: (bk. bilgiler) neşvünemâ: büyüyüp gelişme nevi: çeşit nisbet: bağ (bk. n-s-b) nisbeten: kıyasla (bk. n-s-b) nutfe: memelilerin yaratıldığı su, meni şahid-i sadık: doğru şahit (bk. ş-h-d; ṣ-d-ḳ) sultan-ı azîm: büyük sultan (bk. s-l-ṭ; a-ẓ-m) teşkilât: yapı, kuruluş tevdi: bırakma, emanet etme vazifedar: görevli vücub ve vahdet-i Sâni: herşeyi san’atla yaratan Allah’ın birliği ve varlığının zorunlu olması (bk. v-c-b; v-ḥ-d; ṣ-n-a) vuku: meydana gelme, olma zerrât: zerreler, atomlar zerre: atom zuhur: ortaya çıkma (bk. ẓ-h-r) |
Birisi: Herbir zerre, acz-i mutlakıyla beraber pek büyük ve pek mütenevvi vazifeleri kaldırıyor. Ve cumudiyetiyle beraber, bir şuur-u küllî gösteren intizamperverâne nizam-ı umumîye tevfik-i hareket eder. Demek, herbir zerre, lisan-ı acziyle Kadîr-i Mutlakın vücub-u vücuduna ve nizam-ı âlemi gözetmesiyle vahdetine şehadet eder.
كَمَۤا اَنَّ فِى كُلِّ ذَرَّةٍ شَاهِدَيْنِ عَلٰۤى اَنَّهُ وَاجِبٌ وَاحِدٌ كَذٰلِكَ فِى كُلِّ حَىٍّ لَهُۤ اٰيَتَانِ عَلٰۤى اَنَّهُ اَحَدٌ صَمَدٌ 1
Evet, herbir zîhayatta, biri ehadiyet sikkesi, diğeri samediyet turrası bulunuyor. Zira bir zîhayat, ekser kâinatta cilveleri görünen esmâyı birden kendi âyinesinde gösteriyor. Adeta bir nokta-i mihrakiye hükmünde, Hayy-ı Kayyûmun tecellî-i İsm-i Âzamını gösteriyor. İşte, ehadiyet-i Zâtiyeyi, Muhyî perdesi altında bir nevi gölgesini gösterdiğinden, bir sikke-i ehadiyeti taşıyor.
Hem o zîhayat, kâinatın bir misal-i musağğarı ve şecere-i hilkatin bir meyvesi hükmünde olduğu için, kâinat kadar ihtiyâcâtını ummadığı ve bilmediği bir yerden kolaylıkla küçücük daire-i hayatına yetiştirmek, samediyet turrasını gösteriyor. Yani, “o hal gösteriyor ki, onun öyle bir Rabbi var ki, ona, herşeye bedel bir teveccühü var ve bütün eşyanın yerini tutar bir nazarı var; bütün eşya Onun bir teveccühünün yerini tutamaz.”
نَعَمْ يَكْفِى لِكُلِّ شَىْءٍ شَىْءٌ عَنْ كُلِّ شَىْءٍ وَلاَ يَكْفِى عَنْهُ كُلُّ شَىْءٍ وَلَوْ لِشَىْءٍ وَاحِدٍ 2
Dipnot-1
Herbir zerrede, Onun Vâcibü’l-Vücud ve Vâhid olduğuna iki şahit bulunduğu gibi; herbir zîhayatta da, Onun Ehad ve Samed olduğuna dair iki âyet vardır.
Dipnot-2
Üstteki cümle bu metnin tercümesidir.
acz-i mutlak: sınırsız derecede âcizlik, güçsüzlük (bk. a-c-z; ṭ-l-ḳ) âyine: ayna cilve: görünüm, yansıma (bk. c-l-y) cumudiyet: cansızlık daire-i hayat: hayat dairesi (bk. ḥ-y-y) ehadiyet: Allah’ın birliğinin ve isimlerinin herbir varlıkta tecellî etmesi (bk. v-ḥ-d) ehadiyet-i Zâtiye: Allah’ın zâtının birliği (bk. v-ḥ-d) ekser: çoğunluk (bk. k-s̱-r) esmâ: isimler (bk. s-m-v) Hayy-ı Kayyûm: her an diri olup her canlıya hayat veren ve herşeyi ayakta tutan Allah (bk. ḥ-y-y; ḳ-v-m) ihtiyâcât: ihtiyaçlar (bk. ḥ-v-c) intizamperverâne: düzenliliği sevene yakışır bir şekilde (bk. n-ẓ-m) Kadir-i Mutlak: herşeye gücü yeten sınırsız güç ve kudret sahibi Allah (bk. ḳ-d-r; ṭ-l-ḳ) | kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n) lisan-ı acz: acizlik dili (bk. a-c-z) misal-i musağğar: küçültülmüş örnek (bk. m-s̱-l) Muhyî: bütün canlılara hayat veren Allah (bk. ḥ-y-y) mütenevvi: çeşitli nazar: bakış (bk. n-ẓ-r) nevi: çeşit nizam-ı âlem: kâinatın düzeni (bk. n-ẓ-m; a-l-m) nizam-ı umumî: genel düzen (bk. n-ẓ-m) nokta-i mihrakiye: odak noktası Rab: herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah (bk. r-b-b) samediyet: Allah’ın hiçbir şeye muhtaç olmayıp herşeyin Ona muhtaç olması (bk. ṣ-m-d) şecere-i hilkat: yaratılış ağacı (bk. ḫ-l-ḳ) | şehadet: şahitlik, tanıklık (bk. ş-h-d) sikke: madenî para gibi şeyler üzerine vurulan damga, mühür sikke-i ehadiyet: Allah’ın herbir varlıkta görülen birlik işareti (bk. v-ḥ-d) şuur-u küllî: bilgi ve kavrayışı kapsamlı olan (bk. ş-a-r; k-l-l) tecellî-i İsm-i Âzam: Allah’ın en büyük isminin yansıması (bk. c-l-y; s-m-v; a-ẓ-m) teveccüh: yönelme, ilgi tevfik-i hareket: uygun hareket turra: padişah mührü ve imzası vahdet: birlik (bk. v-ḥ-d) vücub-u vücud: varlığının zorunlu oluşu (bk. v-c-b; v-c-d) zerre: atom zîhayat: canlı (bk. ẕî; ḥ-y-y) |
Hem o hal gösteriyor ki, onun o Rabbi, hiçbir şeye muhtaç olmadığı gibi, hazinesinden hiçbir şey eksilmez ve kudretine de hiçbir şey ağır gelmez. İşte, samediyetin gölgesini gösteren bir nevi turrası…
Demek, herbir zîhayatta bir sikke-i ehadiyet, bir turra-i samediyet vardır. Evet, herbir zîhayat, hayat lisanıyla
قُلْ هُوَ اللهُ اَحَدٌ اَللهُ الصَّمَدُ 1
okuyor. Bu iki sikkeden başka birkaç pencere-i mühimme de var. Başka bir yerde tafsil edildiği için burada ihtisar edildi.
Madem şu kâinatın herbir zerresi böyle üç pencereyi ve iki deliği ve hayat dahi iki kapıyı birden Vâcibü’l-Vücudun vahdâniyetine açıyor. Zerreden tâ şemse kadar tabakat-ı mevcudat, Zât-ı Zülcelâlin envâr-ı marifetini ne suretle neşrettiğini kıyas edebilirsin. İşte, marifetullahta terakkiyât-ı mâneviyenin derecâtını ve huzurun merâtibini bundan anla ve kıyas et.
Dipnot-1
“De ki: O Allah birdir. O Allah’tır, Samed’dir; herşey O’na muhtaç olduğu halde O hiçbir şeye muhtaç değildir.” İhlâs Suresi, 112:1-2.
derecât: dereceler ekser: çoğunluk (bk. k-s̱-r) envâr-ı marifet: Allah’ı bilme ve tanıma nurları (bk. n-v-r; a-r-f) esbab: sebepler (bk. s-b-b) hurufat: harfler ihtisar: kısaltma, özetleme imtinâ: imkansızlık isnat: dayandırma (bk. ṣ-n-d) kâfi: yeterli kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n) kalem-i kudret-i Samedâniye: Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayıp herşeyin Kendisine muhtaç olduğu Allah’ın kudret kalemi (bk. ḳ-d-r; ṣ-m-d) kitab-ı kâinat: kâinat kitabı (bk. k-t-b; k-v-n) kudret: güç, iktidar (bk. ḳ-d-r) lâfz-ı Yâsin: “Yâsin” kelimesi mâkuliyet: akla uygunluk marifetullah: Allah’ı tanıma ve bilme (bk. a-r-f) matbu: basılmış merâtib: mertebeler neşretmek: yaymak | nevi: çeşit pencere-i mühimme: önemli pencere Rab: herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah (bk. r-b-b) samediyet: Allah’ın hiçbir şeye muhtaç olmayıp herşeyin Ona muhtaç olması (bk. ṣ-m-d) şems: güneş sikke: mühür, işaret sikke-i ehadiyet: Allah’ın herbir varlıkta görülen birlik işareti (bk. v-ḥ-d) suhulet: kolaylık Sûre-i Yâsin: Yâsin Sûresi, Kur’ân-ı Kerimin 36. sûresi suret: şekil, tarz (bk. ṣ-v-r) tab’ edilmek: basılmak tabakat-ı mevcudat: varlıkların tabakaları (bk. v-c-d) tabiat: canlı cansız bütün varlıklar, maddî âlem, doğa (bk. ṭ-b-a) | tafsil etme: ayrıntılı olarak açıklama terakkiyât-ı mâneviye: mânevî ilerlemeler (bk. a-n-y) turra: mühür, nişan turra-i samediyet: Allah’ın hiçbir şeye muhtaç olmayıp herşeyin Ona muhtaç olması mânâsındaki sıfatının mührü (bk. ṣ-m-d) Vâcibü’l-Vücud: varlığı zorunlu olan ve var olmak için hiçbir şeye ihtiyacı olmayan Allah (bk. v-c-b) vâhdaniyet: Allah’ın birliği (bk. v-ḥ-d) vücub: kesinlik, gereklilik (bk. v-c-b) vücut bulma: var olma (bk. v-c-d) Zât-ı Ehadiyet: herbir varlıkta birliği görünen Zât, Allah (bk. v-ḥ-d) Zât-ı Zülcelâl: sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Zât, Allah (bk. ẕü; c-l-l) zerre: atom zîhayat: canlı (bk. ẕî; ḥ-y-y) |
KAYNAKLAR
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi İkinci Söz, İkinci Makam, Mukaddime DÖRDÜNCÜ LEM’A, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.
http://www.erisale.com/#content.tr.1.397
https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-ikinci-soz/ikinci-makam/397
CUMARTESİ DERSLERİ
Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.
Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.
Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.
CUMARTESİ DERSLERİ
- İşte, eğer o zerre, bir Kadîr-i Mutlakın memuru olmazsa ve nisbeti o Kadîr-i Mutlaktan kesilse, o vakit o zerreye herşeyi görür bir göz, herşeye muhit bir şuur vermek lâzımdır. – Cumartesi Dersleri 22. 16.
- O zîhayat, meselâ şu insan, adeta kâinatın bir misal-i musağğarı, şecere-i hilkatin bir semeresi ve şu âlemin bir çekirdeği gibi ki envâ-ı âlemin ekser nümunelerini cami’dir. – Cumartesi Dersleri 22. 15.
- “Birşeyden herşey yapar; hem herşeyden birtek şey yapar.” Çünkü, nutfe suyundan ve hem içilen basit bir sudan, hesapsız âzâ ve cihâzât-ı hayvaniyeyi yapar. – Cumartesi Dersleri 22. 14.
- Evet, izzet ve azamet ister ki, esbab, perdedâr-ı dest-i kudret ola aklın nazarında. Tevhid ve celâl ister ki, esbab ellerini çeksinler tesir-i hakikîden. – Cumartesi Dersleri 22. 13.
- İşte, bak: Yukarıdan inen ve herkes ona hayretinden veya hürmetinden kemâl-i dikkatle bakan, şu nuranî fermana bak. – Cumartersi Dersleri 22. 12.
- O zat o kadar parlak bir burhan-ı tevhiddir ki, zeminin baştan başa yüzünü ve zamanın geçmiş ve gelecek iki yüzünü ışıklandırmış, küfür ve dalâlet zulümâtını dağıtmıştır. -Cumartesi Dersleri 22. 11.
- Nasıl ki bir ırmağın kabarcıkları gidiyor; arkasından gelen kabarcıklar, gidenler gibi parladığından anlaşılıyor ki, onları parlattıran, daimî ve yüksek bir ışık sahibidir. – Cumartesi Dersleri 22. 10.
- Eğer o ağacın meyveleri ayrı ayrı merkeze ve köke, ayrı ayrı kanunla raptedilse, herbir meyve bütün ağaç kadar müşkülâtlı olur. – Cumartesi Dersleri 22. 9.
- Demek o maddeler – hava, su, ziya (ışık), toprak – kimin mülkü ise, bütün ondan yapılan şeyler de onundur. Tarla kimin ise, mahsulât da onundur. Deniz kimin ise, içindekiler de onundur. – Cumartesi Dersleri 22. 8.
- Şu saray-ı acibin ustasına, yani şu garip âlemin sahibine herşey musahhardır. Herşey onun hesabına çalışır. Herşey ona bir emirber nefer hükmündedir. Herşey Onun kuvvetiyle döner. Herşey Onun emriyle hareket eder. – Cumartesi Dersleri 22. 7.
- Hem öyle sehâvetperverâne sofralar kuruyor ki, bütün bu memleketin halklarına, hayvanlarına, herbir taifesine has ve lâyık, belki herbir ferdine mahsus ismiyle ve resmiyle bir tabla-i nimet veriliyor. – Cumartesi Dersleri 22. 6.
- Madem bir harf, kâtibini göstermeksizin olmaz. San’atlı bir nakış, nakkaşını bildirmemek olmaz. Nasıl olur ki, bir harfte koca bir kitabı yazan, bir nakışta bin nakşı nakşeden nakkaş, kendi kitabıyla ve nakşıyla bilinmesin? – Cumartesi Dersleri 22. 5.
- Bir köyde iki müdür, bir şehirde iki vali, bir memlekette iki padişah bulunsa, karıştırır. Nerede kaldı, hadsiz hâkim-i mutlak beraber bulunsun! – Cumartesi Dersleri – 22. 4.
- “Biz öyle bir zâtın san’atıyız ki, bütün bu âlemimizi, bizi yaptığı ve suhuletle icad ettiği gibi kolaylıkla yapabilir bir zattır.” – Cumartesi Dersleri 22. 3.
- Hem de bak, bu demiri, toprağı, suyu, kömürü, bakırı, gümüşü, altını gaybî avucuna aldı, bir et parçası yaptı. Bak, gör! – Cumartesi Dersleri 22. 2.
- Bir saray gibi şu âlemin, bir şehir gibi şu memleketin tek bir ustası vardır. – Cumartesi Dersleri 22. 1.
Ders Dünyası - WORLD OF COURSES sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
“Herbir zerre, acz-i mutlakıyla beraber pek büyük ve pek mütenevvi vazifeleri kaldırıyor. Ve cumudiyetiyle beraber, bir şuur-u küllî gösteren intizamperverâne nizam-ı umumîye tevfik-i hareket eder. – Cumartesi Dersleri 22. 17.” için 7 yanıt