Meyve Risalesinin Altıncı Meselesi Lise öğrencilerinin Bediüzzaman Said Nursi’den ders talepleri üzerine kaleme alınır. Lise öğrencilerinin talebi şu şekildedir: “Bize Hâlıkımızı (Yaratıcımızı) tanıttır; muallimlerimiz (öğretmenlerimiz) Allah’tan bahsetmiyorlar.”
Nursi’de bu talep üzerine şu dersi verir: “Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisan-ı mahsusuyla (kendi özel diliyle) mütemadiyen (sürekli) Allah’tan bahsedip Hâlıkı (Yaratıcıyı) tanıttırıyorlar. Muallimleri değil, onları dinleyiniz.”
Nursi bu sözlerden sonra tıp, makine, gıda, askeriye, elektrik, felsefe, dil bilimlerinden örnekler verir ve “İşte bu fenlere kıyasen, yüzer fünûndan (fenlerden) her bir fen, geniş mikyasıyla (ölçüleriyle) ve hususi âyinesiyle (özel yansıtmalarıyla) ve dürbünlü gözüyle ve ibretli nazarıyla (bakışıyla) bu kâinatın Hâlık-ı Zülcelâlini esmâsıyla (isimleriyle) bildirir, sıfâtını (özelliklerini), kemâlâtını (mükemmelliğini) tanıttırır.” şeklinde lise öğrencilerine ders verir.
Burada Nursi’nin yüzlerce fen dalının Yaratıcıyı tanıttığı yönündeki beyanlarından hareketle özellikle lise öğrencilerine yönelik olarak lise müfredatından ortak dersler temel alınarak Altıncı Meselede verdiği örneklerin ışığında kısa bazı değerlendirmeler yapılmaya çalışılacaktır.
Dil ve Anlatım Dersi:
İnsanoğlunun en önemli özelliklerinden birisi de farklı dilleri konuşarak birbirleriyle iletişim kurması ve anlaşıyor olmasıdır. Bu özellik insanda Yaratıcının Kelam sıfatının yansımasıdır. Evet dil olmasaydı insanlar birbiriyle nasıl iletişim kuracak ve anlaşacaktı? Eğitim-öğretim nasıl olacaktı? Bilim ve teknolojideki bu kadar gelişme olacak mıydı? Hayır. Çünkü bilimi, sanatı, iletişimi, gelişmeyi sağlayan insanların duygu ve düşüncelerini birbirine silsile yoluyla aktarmasıdır. Bunu da sağlayan dil ve anlatım özelliğidir. Öyleyse bu dil ve anlatımı bilen ve bu özelliği insana veren birisi olmalıdır. O da Mütekellim olan yani konuşma sıfatına, Kelam sıfatına sahip olan Allah’tır. Bu durumda okullarda okutulan Dil ve Anlatım Dersi aslında aynı zamanda bizlere Halîkımızı, Yaratıcımızı, Allah’ımızı da anlatmaktadır.
Bu derste öğretmenlerimiz bizlere Mütekellim olan Yaratıcımızın Kelam-konuşma sıfatını anlatmıyorlarsa bizler de bu dersin içeriğinden, esas ve kurallarından yani dil biliminin kendisine has diliyle Yaratıcımızı bulabiliriz. Zaten Yaratıcımız biz insanoğluyla değişik zamanlarda semavi suhuf (sayfalar) ve kitaplar; Tevrat, İncil, Zebur ve Kur’an-ı Kerim ile de konuşmuştur.
Türk Edebiyatı Dersi:
Olay, düşünce, duygu ve hayallerin dil aracılığıyla sözlü veya yazılı olarak biçimlendirilmesi sanatı olarak tanımlanan edebiyat da insanlarda olan bir özelliktir. Çünkü siz herhangi bir hayvanın edebiyat yaptığını gördünüz mü? Öyleyse insanları diğer varlıklardan farklı kılan yanlardan birisi de söz söylediği ya da yazı yazdığı zaman estetik, sanatsal söz söyleyebilmesi ve yazı yazabilmesidir. Bu durumda insana bu özelliğin verilebilmesi edebiyatın ve belagatın bilinmesini gerektirir. Yani insanı yaratan Yaratıcı sözün güzel söylenme yol ve yöntemlerini de biliyor olması gerekir. Edebiyatın bir alanı da belagattır. Yani muktezayı hale, yaşanan ya da betimlenen duruma en uygun, güzel söz söyleme sanatıdır. Belagat denilince de akla hemen Kur’an-ı Kerim gelmektedir. Çünkü Kur’an’ın indiği dönemde Araplarda belagat ileri seviyelerdeydi. Bu durumda onlara karşı en büyük mucize okuma yazma bilmeyen ümmi bir Peygamberle (S.A.S.) kimsenin karşı koyamayacağı ve cevap veremeyeceği belagatlı söz söylemekle olurdu ve bu da Kur’an mucizesiyle gerçekleşti. İşte Kur’an’dan bazı ayetler:
Tekvir Suresi
Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla
Güneş, dürüldüğü zaman, ﴾1﴿
Yıldızlar, bulanıp söndüğü zaman, ﴾2﴿
Dağlar, yürütüldüğü zaman, ﴾3﴿
Gebe develer salıverildiği zaman. ﴾4﴿
Yaban hayatı yaşayan (irili ufaklı) tüm canlılar toplandığı zaman, ﴾5﴿
Denizler kaynatıldığı zaman, ﴾6﴿
Ruhlar (bedenlerle) eşleştirildiği zaman. ﴾7﴿
Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman, ﴾8-9﴿
Amel defterleri açıldığı zaman, ﴾10﴿
Gökyüzü (yerinden) sıyrılıp koparıldığı zaman, ﴾11﴿
Cehennem alevlendirildiği zaman, ﴾12﴿
Cennet yaklaştırıldığı zaman, ﴾13﴿
Herkes önceden hazırlayıp getirdiği şeyleri bilecektir. ﴾14﴿
Andolsun, bir görünüp bir sinenlere, akıp gidip kaybolanlara, ﴾15-16﴿
Andolsun, yöneldiği zaman geceye, ﴾17﴿
Andolsun, aydınlandığı zaman sabaha ki, ﴾18﴿
O (Kur’an), şüphesiz değerli, güçlü ve arşın sahibi katında itibarlı, orada (meleklerce) itaat edilen, güvenilir bir elçinin (Cebrail’in) getirdiği sözdür. ﴾19-21﴿
(Ey Kureyşliler!) Sizin arkadaşınız (Muhammed) bir deli değildir. ﴾22﴿
Andolsun o, Cebrâil’i apaçık ufukta gördü. ﴾23﴿
O, gayb hakkında cimri değildir. ﴾24﴿
Kur’an, kovulmuş şeytanın sözü değildir. ﴾25﴿
(Hal böyle iken) nereye gidiyorsunuz? ﴾26﴿
O, âlemler için, içinizden dürüst olmak isteyenler için, ancak bir öğüttür. ﴾27-28﴿
Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. ﴾29﴿
Kaynak:
Gâşiye Suresi
Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla
O gün birtakım yüzler vardır ki, nimet içinde mutludurlar. ﴾8﴿
Yaptıklarından dolayı hoşnutturlar. ﴾9﴿
Yüksek bir cennettedirler. ﴾10﴿
Orada hiçbir boş söz işitmezler. ﴾11﴿
Orada akan bir kaynak vardır. ﴾12﴿
Orada yüksek tahtlar, konulmuş kadehler, sıra sıra yastıklar, serilmiş gösterişli yaygılar vardır. ﴾13-16﴿
Deveye bakmıyorlar mı, nasıl yaratılmıştır! ﴾17﴿
Göğe bakmıyorlar mı, nasıl yükseltilmiştir! ﴾18﴿
Dağlara bakmıyorlar mı, nasıl dikilmişlerdir! ﴾19﴿
Yeryüzüne bakmıyorlar mı, nasıl yayılmıştır! ﴾20﴿
Artık sen öğüt ver! Sen ancak bir öğüt vericisin. ﴾21﴿
Sen, onlar üzerinde bir zorba değilsin. ﴾22﴿
Ancak, kim yüz çevirir, inkâr ederse, Allah onu en büyük azaba uğratır. ﴾23-24﴿
Şüphesiz onların dönüşü ancak bizedir. ﴾25﴿
Sonra onların sorguya çekilmesi de sadece bize aittir. ﴾26﴿
Kaynak:
Edebiyat öğretmenlerimiz bize Yaratıcımızdan ve onun edebi, belagatlı konuşmalarından örnekler vermiyorlarsa ve O’ndan bahsetmiyorlarsa okuduğumuz Edebiyat derslerinin kendisine has dilleriyle de Sanî yani Sanatkâr olan Yaratıcımızı bulabiliriz. Onun aynı zamanda edebi, belagatlı eseri olan Kur’an’ı okuyarak edebiyat diliyle de onunla konuşabiliriz.
Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Dersi:
İnsanlığın dünyadaki ilk varlığından beri dinler hep olmuştur. İlk insan olan Adem (A.S.) babamız, ilk peygamberdir. Zamanla insanlar bozulmuşlar uydurma birtakım ilahlar ve putlara tapmaya başlamışlardır. Allah da insanların doğru yola gelmesi için sürekli peygamberler ve dinler göndermiştir. Şu anda dünya üzerinde semavi olarak gönderilen dinlerden üç büyük dine inanan insanlar vardır. Bu dinler Yahudilik, Hristiyanlık ve Müslümanlıktır. Bunların dışındaki dünya insanlarının taptıkları dinler semavi din olmayıp insanların kendi uydurdukları dinler ya da semavi olup zamanla tamamen değiştirilmiş dinlerdir. Yahudilik ve Hristiyanlık dinlerinde de ciddi anlamda değişikliler ve bozulmalar olmuştur. Bu yüzden tüm insanlığa gönderilen en son semavi din İslam yani Müslümanlık; tevhit yani Allah’ın varlığı ve birliği; haşir yani öldükten sonra dirilme, hesap verme cennet veya cehenneme gitme; nübüvvet yani insanlığa gönderilen peygamberler, gönderilme gayeleri ve vazifeleri gibi konularda en sağlam ve yeni bilgileri bizlere vermektedir. Bununla birlikte insan tabiatında inanma duygusu hep olagelmiştir. Kendisini ateist yani dinsiz olarak tanımlayanlarda bile bir inanma duygusundan bahsedilmektedir.
Bu yüzden öğretmenlerimiz Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinde bize Allah’tan hakkıyla bahsetmeseler bile bu dinlerin özünde ve içimizdeki inanma duygusuyla bir Yaratıcıya inanma yer aldığından bizleri bu dünyaya gönderen ve bizlerden gerçek insan olmamızı isteyen Yaratıcımızı ve özelliklerini bu dinler ya da inanma duygusu sayesinde de öğrenebiliriz.
Ayrıca insan fıtratına yani tabiatına konulan bir duygu da ahlak duygusudur. Gerçekten de insan ahlak, vicdan gibi duygularla gerçek insan olabilir. Yoksa ahlaksız, vicdansız olan ve bu gibi duyguları olmayan ya da bu tür duyguları körelen insanlar insanlıktan çıkmakta hatta hayvan bile olamamaktadırlar. Dolayısıyla insana ahlak gibi insani duyguları koyan Yaratıcı insandan gerçek insan olmasını beklemektedir. Bu durumda bizler de gerçek insan olmaya gayret etmemiz gerekmektedir. Bu duyguların bir Yaratıcı olmadan kendi kendisine bizim içimizde yer alması mümkün değildir. Bir Yaratıcının iradesi ve kastıyla içimize konulduğu anlaşılmaktadır.
Bundan dolayı Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinde bize Yaratıcımızdan ve O’nun özelliklerinden gerektiği gibi bahsetmeseler de bizler ahlak duygusuyla ve vicdanımızın sesiyle de O’nu bulabiliriz.
Tarih Dersi:
Tarih bilimi insanlığın dünyada ortaya çıkmasından sonra şimdiye kadar geçen süreçte olup biten tüm olayları yorumsuz ya da yorumlayarak anlatan bir bilim dalıdır. İnsanlık tarihinde sürekli bir gelişme ve ilerleme ile birlikte çok değişik yıkımlar ve ölümler de yaşanmıştır ve yaşanmaktadır ve kıyamete kadar da yaşanmaya devam edecektir. Zaten Kur’an-ı Kerimde de bu yıkım ve ölümlerle birlikte, teknolojik ilerleme ve gelişmelere de değinmektedir. Hz. Nuh (A.S.)’ın gemi yapması ve kavminin suda boğulması, şehirler içinde benzeri kurulmamış olan sütunlarla dolu İrem şehri, vadide kayaları oyan Hz. Salih (A.S.)’ın kavmi Semûd; kazıklar, piramitler sahibi Firavun ve buna benzer kavimlerin durumları ve başlarına gelenler, Hz. Davut (A.S.) ve Hz. Süleyman (A.S.)’ın muhteşem saltanatları gibi gelişmeler hep bizlerin gözleri önüne serilmektedir ve bizlere şöyle hitap edilmektedir:
(Âl-i İmrân Suresi), 137. Ayet
Sizden önce(ki milletlerin başından) nice olaylar gelip geçmiştir. Yeryüzünde gezin dolaşın da yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu bir görün.
(En’âm Suresi), 11. Ayet
De ki: “Yeryüzünde gezin dolaşın da (Peygamberleri) yalanlayanların sonu nasıl olmuş bir görün.”
(İbrâhîm Suresi), 9. Ayet
Sizden önceki Nûh, Âd, ve Semûd kavimlerinin ve onlardan sonrakilerin –ki onları Allah’tan başkası bilmez- haberi size gelmedi mi? Onlara peygamberleri mucizeler getirdiler de onlar (öfkeden parmaklarını ısırmak için) ellerini ağızlarına götürüp, “Biz sizinle gönderileni inkar ediyoruz. Bizi çağırdığınız şeyden de derin bir şüphe içindeyiz” dediler.
(Neml Suresi), 69. Ayet
De ki: “Yeryüzünde dolaşın da suçluların sonunun nasıl olduğuna bir bakın.”
(Rûm Suresi), 42. Ayet
De ki: “Yeryüzünde dolaşın da önceki milletlerin sonlarının nasıl olduğuna bakın.” Onların çoğu Allah’a ortak koşan kimselerdi.
Bu ve buna benzer ayetler aslında bize tarihi öğrenmemizi emrediyor. Çünkü bizden öncekilerin akıbetlerini öğreneceğiz ki biz de aynı hatalara düşmeyelim ve onların güzel özelliklerini biz de devam ettirelim. Dolayısıyla tarihi olayların gelişi güzel olaylar olmadığı, hepsinde ibretlik durumlar olduğu, olayların gelişmesinde bir hikmet ve gayenin bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda tarihin rasgele, tesadüfen olduğunu iddia edemeyiz. Şuurlu ve bilinçli gelişmeler olduğu, bunda hem insanın cüzi iradesi yani tercih etme özelliği, hem de Yaratıcının külli iradesi yani Yaratıcının da insanın tercihlerine, hikmet ve kadere göre dilemesi ve yaratmasının söz konusu olduğu anlaşılmaktadır. Tarihi olayların tesadüfen olması, sebeplerin yapması, kendi kendine olması ya da tabiatın yapması mümkün değildir. O halde tarih dersleri de bizlere Yaratıcının varlığını ve birliğini anlatmaktadır. Birliğini diyoruz çünkü birden fazla Yaratıcı olsaydı şimdiye kadar dünya veya kâinat diye bir şey olmazdı her şey karmakarışık olur, yıkılıp giderdi.
Bu nedenle eğer tarih öğretmenlerimiz bize Allah’tan, Yaratıcıdan bahsetmiyorlarsa onları değil tarih dersini, tarih biliminin kendine has olan dilini dinleyelim ve onun anlatımıyla da Hâlıkımızı, Yaratıcımızı tanıyalım.
T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük Dersi:
İnsanın içine yerleştirilen en önemli duygulardan birisi de bağımsızlık, özgürlük duygusudur. Bu insanlarda böyle olduğu gibi, milletlerde ve toplumlarda da böyledir. Aynı gayeyi paylaşan, aynı amaç etrafında toplanan insanlar kendilerine has bir bağımsızlık ve özgürlük de talep etmekte ve bunun uğrunda gerekirse savaşlar bile vermektedir. İşte Osmanlı Devletinin Birinci Dünya Savaşı sonrası düştüğü durumdan kurtulma gayretleri sırasında sömürgeci devletler Anadolu’yu dört bir yandan işgal etmeye başlamış ve bu işgallere karşı da Anadolu’da Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Arnavut vb. tüm unsurlar canla başla bir kurtuluş ve bağımsızlık mücadelesi vermiştir. Sonunda düşman yenilmiş ve yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuştur. T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük dersinde de yaşanan bu kurtuluş mücadelesi ve sonrasında kurulan devletin temel özellikleri anlatılmaktadır.
İnsanların farklı milletler, kabileler, aşiretler, topluluklar halinde yaratılması bir kavga ya da savaş sebebi değil tam tersine bir tanışma, kaynaşma ve kardeşlik vesilesi olması gerekir. Nitekim bu Kur’an-ı Kerimde şöyle geçmektedir:
(Hucurât Suresi), 13. Ayet
Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdâr olandır.
Bağımsızlık ve özgürlük duygusunun insanın içerisinde kendi kendisine oluşması ya da sebeplere dayalı ortaya çıkması ya da şuursuz tabiat tarafından yapılması mümkün değildir. Bu duyguyu bizim içimize elbette bizi yaratan Yaratıcı yerleştirmiştir. İnsan fıtratına yerleştirilen bağımsızlık ve özgürlük duygusu ile yukarıdaki ayette geçen birbiriyle tanışma ve yarışma bir kavgaya dönüşmeden Yaratıcının istediği yönde kullanılması gerekir. Bu durumda her devlet kendi bağımsızlık ve özgürlüğü ile nasıl devlet olduğunu anlatırken bu bakış açısını da gözden kaçırmamalıdır. Buna göre aslında biz insanların dünyada niçin var olduğumuz gerçeğine odaklanmamız ve dünyada kardeşçe yaşama yollarını araştırmamız gerekmektedir. Bunu bizden isteyen de Yüce Yaratıcımızdır. Kendi vatandaşlarımıza bu kardeşçe yaşama yollarını anlatırken aynı zamanda diğer devletlere ve milletlere de örnek olmalı, onları da bu yüce gayeye sevk etmeye çalışmalıyız.
Ayrıca insan sosyal bir varlıktır. Tek başına kendi kendine yaşayamaz. Topluluk halinde yaşamaya muhtaçtır. Bu yüzden de topluluklar devletler kurarak varlıklarını sürdürmeye devam ederler. Devletler kurarken insan fıtratına uygun, kanun ve kuralların da belirlenmesi, huzurlu ve mutlu yaşama adına önemlidir. İnsandaki bu özelliklere bakıldığında bunların tesadüfen olmadığı bir Yaratıcı tarafından bu özelliklerin bilinçli bir şekilde insanın içine yerleştirildiği, bu özellikler kullanılarak dünyanın imar edildiği, toplum hayatının, devlet hayatının geliştiği görülmektedir.
Bu durumda T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük Dersinde de öğretmenlerimiz bize Yaratıcımızı, O’nun bizden ne istediğini anlatması gerekmektedir. Şayet öğretmenlerimiz bize bu derste Yaratıcımızdan bahsetmiyorlarsa biz de bu dersin kendisine has diliyle Yaratıcımızı tanımaya çalışmalıyız.
Coğrafya Dersi:
Hepimiz bir coğrafyada yaşıyoruz. Coğrafya; içinde yaşadığımız dünyayı, dünyayla bağlantılı güneş ve sistemini, yeryüzündeki şekilleri, dağları, ovaları, denizleri, ırmakları, atmosferi ve benzeri varlıkları incelemektedir. Saydığımız ve sayamadığımız tüm bu varlıkların her birisi kendisine has diliyle kendilerini yaratan Yaratıcıyı anlatmaktadır. Düşünün;
Güneş binlerce yıldır yandırılmasa dünyadan bahsedilebilir miydi? Güneş kendi kendine mi yanıyor?
Güneş kendi etrafında döndürülmeseydi etrafındaki gezegenler ve dünya güneşe nasıl itaat ettirilecekti? Güneş kendi kendine mi dönüyor ve gezegenleri kendisi mi manevi bir iple kendisine bağlamış?
Dünya belli bir açıda durdurulmasaydı mevsimler nasıl olacaktı? Mevsimler kendi kendine mi ortaya çıktı? Dünya kendi etrafında ve güneşin etrafında döndürülmeseydi günleri ve yılları nasıl sayacaktık?
Dağlar yeryüzüne kazık olarak çakılmasaydı, akıcı magma tabakası üzerinde nasıl sabit kalacaktık? Dağların içerisine madenler yerleştirilmeseydi ve sular depolanmasaydı ne yapacaktık?
Ovalar dümdüz ekime ve dikime hazır hale getirilmeseydi ve toprak mahsul alacak kıvamda yaratılmasaydı nasıl ekip biçecek ve nasıl ürün alıp karnımızı doyuracaktık?
Küre şeklinde olan dünyamızda akıcı olan su, nehirler, deniz ve okyanuslar nasıl uzaya dökülmeden dünya üzerinde duruyor? “Yerçekimi nedeniyle” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Peki yerçekimi kanununu kim koymuş? Bu kanun kendi kendine mi ortaya çıktı?
Nefes alabilmemize uygun hale getirilmiş atmosfer yani hava nasıl bu hale getirildi ki belli bir mesafeden sonra nefes alamıyoruz? Ya tesadüfen hava tabakası yırtılsa ve oksijenimiz uzaya dağılsa halimiz nice olur? Bu mümkün müdür? Hayır, kendimiz bir hata yapmazsak ve Yaratıcı ayrı bir tasarrufta bulunmazsa, kıyamete kadar pek mümkün görünmüyor?
İşte yukarıda da gördüğümüz gibi tüm bu varlıkların bir sahibi ve yaratıcısı olduğu ve başıboş olmadığı, rasgele ve tesadüfen hareket etmedikleri ortaya çıkmaktadır. Bu durumda Coğrafya dersinde de öğretmenlerimizin bize bu varlıkların ve bizim Yaratıcımızdan bahsetmesi gerekmektedir.
Şayet Coğrafya Öğretmenlerimiz bize bu dersin gereği Yaratıcımızdan bahsetmezlerse bizler de Coğrafya biliminin kendi diliyle Yaratıcımızı tanımaya çalışmalıyız.
Matematik Dersi:
Her şeyde bir matematik, yani hesap ve formül var. Kainatın yaratılması bir hesap-kitap işi ve bir ölçüye göre olmakta, bir denge gözetilmektedir. Zaten bu durum Kur’an-ı Kerimde de şu şekilde geçmektedir:
(En’âm Suresi), 96. Ayet
O, karanlığı yarıp sabahı çıkarandır. Geceyi dinlenme zamanı, güneşi ve ayı da ince birer hesap ölçüsü kıldı. Bütün bunlar mutlak güç sahibinin, hakkıyla bilenin takdiridir (ölçüp biçmesidir).
(Ra’d Suresi), 8. Ayet
Allah, her dişinin neye gebe olduğunu, rahimlerin artırdığı şeyi ve eksilttiği şeyi bilir. Her şey onun katında bir ölçü iledir.
(Hicr Suresi), 19. Ayet
Yeri de yaydık, ona sabit dağlar yerleştirdik ve orada ölçülü (bir biçimde) her şeyi bitirdik.
(Hicr Suresi), 21. Ayet
Hiçbir şey yoktur ki hazineleri yanımızda olmasın. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz.
(Furkân Suresi), 2. Ayet
O, göklerin ve yeryüzünün mülkü (hükümranlığı) kendisine ait olandır. Çocuk edinmemiştir. Mülkünde hiçbir ortağı da yoktur. O her şeyi yaratmış ve yarattığı O şeyleri bir ölçüye göre takdir etmiştir.
(İnfitâr Suresi), 6. Ayet
Ey insan! Seni yaratan, şekillendirip ölçülü yapan, dilediği bir biçimde seni oluşturan cömert Rabbine karşı seni ne aldattı?
(A’lâ Suresi), 3. Ayet
O, (her şeyi) ölçüyle yapıp yönlendirendir.
Yukarıdaki ayetlerden de anlaşılacağı üzere kainatta matematiksel bir düzen, hesap-kitap işi vardır. Hiçbir şey tesadüfen, kendi kendine olmamaktadır. Tüm bu varlıkları şuursuz, görmeyen ve işitmeyen tabiatın da yapması mümkün değildir. O halde sonsuz ilim, kudret ve irade sahibi bir yaratıcı tarafından belli ölçü ve formüllerle matematiksel hesaplarla yaratıldığı ortaya çıkmaktadır.
Bu durumda Matematik Öğretmenlerimizin kâinattaki bu matematiksel hesabı ve yaratıcının sonsuz matematiksel ilmini bizlere anlatması gerekmektedir. Şayet Matematik Öğretmenlerimiz bize her şeyin miktarını, ölçüsünü takdir eden Yaratıcıdan bahsetmiyorlarsa bizler de Matematiğin kendine has olan diliyle Yaratıcımızı tanımaya çalışmalıyız.
Geometri Dersi:
Etrafımıza baktığımızda her şeyin geometrik bir şekilde yaratıldığını görürüz. Geometride de bir formül, hesap ve ölçü vardır. Bu dersi de bizlere Matematik Öğretmenleri anlatır. Yukarıda matematik dersi için değindiğimiz hususlar burada da geçerlidir. Farklı olarak şekiller üzerine bazı hususlar dile getirilebilir. Örneğin:
(Âl-i İmrân Suresi), 6. Ayet
O, sizi rahimlerde, dilediği gibi şekillendirendir. Ondan başka ilâh yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
(A’râf Suresi), 11. Ayet
Andolsun, sizi yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere, “Adem için saygı ile eğilin” dedik. İblisten başka hepsi saygı ile eğildiler. O, saygı ile eğilenlerden olmadı.
(Hicr Suresi), 26. Ayet
Andolsun, biz insanı kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş bir balçıktan yarattık.
(Mü’min Suresi), 64. Ayet
Allah, yeryüzünü sizin için karar kılma yeri, göğü de binâ yapan; size şekil verip de şekillerinizi güzel kılan ve sizi temiz şeylerle rızıklandırandır. İşte Rabbiniz Allah! Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir!
(Haşr Suresi), 24. Ayet
O, yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah’tır. Güzel isimler O’nundur. Göklerdeki ve yerdeki her şey O’nu tesbih eder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
(Tegâbün Suresi), 3. Ayet
Gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yarattı. Sizi şekillendirdi ve şekillerinizi de güzel yaptı. Dönüş yalnız O’nadır.
(Abese Suresi), 17-19. Ayetler
Kahrolası (inkârcı) insan! Ne nankördür o!
Allah onu hangi şeyden yarattı?
Az bir sudan (meniden). Onu yarattı ve ona ölçülü bir şekil verdi.
(İnfitâr Suresi), 6. Ayet
Ey insan! Seni yaratan, şekillendirip ölçülü yapan, dilediği bir biçimde seni oluşturan cömert Rabbine karşı seni ne aldattı?
(A’lâ Suresi), 2. Ayet
O, yaratıp şekillendiren, âhenk veren ve düzene koyandır.
Görüldüğü üzere varlıların şekillerini belirleyen, takdir eden Yaratıcıdır. Şekillerin de temelinde geometri yatmaktadır. Bir şekil varsa aynı zamanda bir şekillendiren bulunması gerekir. Bu durumda herhangi bir şekil, geometrik biçim kendi kendine olamayacağına, kör kuvvet, serseri tesadüf, akılsız tabiat bu şekilleri bu kadar ahenkli ve şuurlu yapamayacağına göre Geometri Dersi öğretmenlerimizin bizlere bu şekilleri yapanı da anlatması gerekir. Eğer öğretmenlerimiz şekilleri çizen ve takdir edeni anlatmıyorlarsa, bizler de geometri biliminin kendisine has diliyle takdir eden ve şekillendiren Yaratıcının özelliklerini Geometri dersinin diliyle kendimiz bulmaya çalışmalıyız.
Fizik Dersi:
Çevremizdeki hareketi, maddeyi, kuvveti, enerjiyi, ısıyı, ışığı vb. konuları inceleyen fizik bilimi de bizlere Yaratıcımızı tanıtmaktadır. Sayılan bu ve diğer konuların ahenkli, ölçülü bir şekilde yaratılan kâinatta başıboş olması düşünülemez. Çünkü kontrol altında tutulmayan bir kuvvet ve hareket kargaşa ve karışıklığa sebep olur. Yine birbiriyle uyumlu yaratılmayan maddeler hiçbir işe yaramaz.
Enerjinin ne işe yaradığı bilinmeden doğru yerde depolanamaz ve doğru zamanda ortaya çıkarılamaz. Isı ve ışık canlıların yaratılması ve hayatlarının devamı için olmazsa olmaz olarak var edilmiştir. Bunların gerekliliğini bilmeyen, cansız ve şuursuz tabiatın saydığımız şeyleri yarattığını iddia etmek çok gülünç duruma düşmek demektir. O zaman tüm bu şuurlu işleri yapan bir Yaratıcı bulunması zaruridir.
İşte Fizik Öğretmenlerimiz bizlere fiziği anlatırken aynı zamanda fiziği yaratan Yaratıcıyı da anlatması gerekir. Şayet anlatmıyorlarsa bizler onları değil, fiziğin kendi dilini dinleyerek Yaratıcımızı bulabiliriz.
Kimya Dersi:
Varlıkların temeli en küçük yapı birimi olan atomların yaratılmasına dayanmaktadır. Atomların bir araya getirilmesiyle de elementler ve unsurlar ortaya çıkarılmıştır. Bunlardan bazılarına canlılık özelliği de katılmış ve hücreler yaratılmıştır.
Bu kadar kimyevi maddenin birbiriyle uyumlu olması elbette maharetli ve usta bir kimyageri göstermektedir. Çünkü bunların bir araya gelmesi tesadüfen olamaz. Örneğin yanıcı ve yakıcı gazlar olan hidrojen ve oksijenin bir araya gelerek yangınları ve içimizin yangınını söndüren bir su haline getirilmesi kimin aklına gelebilir. Varlıkların içinde kendini en akıllı zanneden insanın bile aklına gelmez. O zaman bu kadar ilginç ve enteresan varlıkları bu türlü kimyevi karışımlarla yaratmak elbette eşi ve benzeri olmayan bir Yaratıcıya mahsustur.
Bu durumda Kimya Öğretmenlerimiz bizlere kimya formüllerini ezberletirken aynı zamanda onların Yaratıcısını da anlatması gerekir. Şayet anlatmıyorlarsa her bir kimyevi maddeden hatta her bir atomdan Allah’a giden bir yolu biz kendimiz de bulabiliriz. Yeter ki aklımızı kullanalım.
Biyoloji Dersi:
Yeryüzünde ne kadar canlı yaşıyordur? Peki şimdiye kadar ne kadar ne kadar canlı gelmiş ve geçmiştir, gelecekte ne kadar canlı gelecektir? Bütün bu sorulara cevap verebiliyor muyuz? Hayır. Ancak şunu iyi biliyoruz ki kâinatta mükemmel bir düzen vardır. Dört yüz binden fazla türü bir arada ahenk ve uyum içerisinde idare etmek sonsuz bir ilim ve kudreti gerektirmektedir. Çünkü bir varlığı yok saysak hemen onun karşısındaki varlıklar çoğalıyor ve yeryüzünü istila etmeye çalışıyor ve dengeyi bozuyor – çekirge istilası gibi.
O zaman her birinin şekli ayrı, yiyeceği ayrı, silahı ayrı, elbisesi ayrı, yaratılma şekli ayrı, üreme şekli ayrı, ölüm şekli ayrı bu kadar canlıyı hiç birisini unutmayarak, şaşırmayarak, tam zamanında yerine getirilmesi, dengede tutması elbette bir Yaratıcıyı göstermektedir. Her birinde ayrı bir hikmet ve amacın gözetildiğini göstermektedir.
Bütün bu varlıkların hiçbir şeyi görmeyen kör tesadüfle böyle olması, hiçbir şeyi duymayan sağır sebeplerin bütün bu canlıların sesini duyması, hiçbir şeyden anlamayan ve farkında olmayan şuursuz tabiatın bütün bu canlıları yaratması mümkün değildir.
Bu durumda her şeyi gören, her şeyi duyan ve ilim, irade ve kudret sahibi bir Yaratıcının bütün bu canlıları yarattığını söylemek durumundayız. Aksi halde kendimizi akıllı saysak bile aklımızın hakkını vermemiş oluruz. Biyoloji Öğretmenlerimizin de bu hakikatleri bizlere anlatması gerekir. Eğer anlatmazlarsa biz onları değil biyoloji biliminin kendisini dinlemeliyiz.
Sağlık Bilgisi Dersi:
Allah’ın bir ismi de Şafidir yani şifa, sağlık verendir. Hayatın başına gelen her şey güzeldir. Belalar, musibetler, hastalıklar görünüşte çirkin gibi olsalar da arka planında birçok hikmet ve güzelliği saklamaktadırlar. Bu da her şeyi bilen ve idare eden bir Yaratıcının takdiriyle olmaktadır. Tesadüfen olan hiçbir şey yoktur. Ancak insanların da kötü tercihlerini de hesaba katmamız gerekir. Örneğin ateşin birçok faydası vardır ve ateşin yaratılması güzeldir. Fakat insan kendisini ısıtan, yemeğini pişiren ateşe elini soksa ateşi kendisine düşman eder. Bu durumda ateşe elini bilerek sokan o insan ateş kötüdür diyemez.
İşte Sağlık Bilgisi Dersinde de insanın varlığı, canı, cesedi, bedeni uzuvlarının ne kadar kıymetli olduğunu hastalıklar sayesinde öğreniyoruz. Diyemeyiz ki hastalık kötüdür. Hastalık bizlere varlığımızın kıymetini hatırlatmakta, vücudumuzun çelikten yapılmadığını, her an dağılabilir etten ve kemikten yaratıldığını ve bu vücudu bize vereni unutmamamız gerektiğini bizlere anlatmaktadır.
O halde Sağlık Bilgisi Dersi Öğretmenlerimiz de bizlere bu hakikatlerle birlikte sağlığımızı bize veren Yaratıcımızı da bizlere anlatması gerekir. Şayet anlatmıyorlarsa bu derslerdeki hakikatlerle O’nu tanımaya kendimiz çalışmalıyız.
Felsefe Dersi:
Felsefe eşyanın hakikatini arayan bir bilim dalıdır hatta bilimlerin anasıdır. Yalnız felsefe, semavi ve bozulmamış din ile ittifak ettiği zaman hakikati bulması oldukça kolaylaşırken tek başına, sadece akılla meseleleri çözmeye kalkışınca yolunu şaşırmakta ve insanlığı da uçurumların kenarına götürmektedir.
Bu arada Yaratıcımız Kur’an-ı Kerimde sürekli aklımızı kullanmamızı ve düşünmemizi bizlere emretmektedir:
(En’âm Suresi), 151. Ayet
(Ey Muhammed!) De ki: “Gelin, Rabbinizin size haram kıldığı şeyleri okuyayım: Ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya babaya iyi davranın. Fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Sizi de onları da biz rızıklandırırız. (Zina ve benzeri) çirkinliklere, bunların açığına da gizlisine de yaklaşmayın. Meşrû bir hak karşılığı olmadıkça Allah’ın haram (dokunulmaz) kıldığı canı öldürmeyin. İşte size Allah bunu emretti ki aklınızı kullanasınız.”
(Hûd Suresi), 51. Ayet
“Ey kavmim! Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, ancak beni yaratana âittir. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?”
(Yûsuf Suresi), 109. Ayet
Biz senden önce de, memleketler halkından ancak kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkekleri peygamber olarak gönderdik. Yeryüzünde dolaşıp da, kendilerinden önce gelenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Elbette ahiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha iyidir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?
(Ra’d Suresi), 4. Ayet
Yeryüzünde birbirine komşu kara parçaları, üzüm bağları, ekinler; bir kökten çıkan çok gövdeli ve tek gövdeli hurma ağaçları vardır ki hepsi aynı su ile sulanır. Ama biz ürünleri konusunda bir kısmını bir kısmına üstün kılıyoruz. Şüphesiz bunda aklını kullanan bir kavim için (Allah’ın varlığını gösteren) deliller vardır.
(Nahl Suresi), 12. Ayet
O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Bütün yıldızlar da O’nun emri ile sizin hizmetinize verilmiştir. Şüphesiz bunlarda aklını kullanan bir millet için ibretler vardır.
(Nahl Suresi), 67. Ayet
Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden hem içki, hem de güzel bir rızık edinirsiniz. Elbette bunda aklını kullanan bir toplum için bir ibret vardır.
(Enbiyâ Suresi), 10. Ayet
Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?
(Enbiyâ Suresi), 67. Ayet
“Yazıklar olsun, size de; Allah’ı bırakıp tapmakta olduklarınıza da! Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?”
(Mü’minûn Suresi), 80. Ayet
O, diriltendir, öldürendir. Gece ile gündüzün birbirini takib etmesi de O’na aittir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?
(Kasas Suresi), 60. Ayet
(Dünyalık olarak) size verilen her şey, dünya hayatının geçimliği ve süsüdür. Allah’ın katındaki ise daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?
(Ankebût Suresi), 35. Ayet
Andolsun biz, aklını kullanacak bir kavm için o memleketten ibret alınacak apaçık bir delil bıraktık.
(Rûm Suresi), 24. Ayet
Korku ve ümit kaynağı olarak şimşeği size göstermesi, gökten yağmur indirip onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesi, onun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda aklını kullanan bir toplum için elbette ibretler vardır.
(Câsiye Suresi), 5. Ayet
Geceyle gündüzün birbiri ardınca gelişinde, Allah’ın gökten rızık (sebebi olarak yağmur) indirip, onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde, rüzgârları evirip çevirmesinde aklını kullanan bir toplum için deliller vardır.
İşte bu ayetlerden de anlaşılacağı üzere varlık, eşya ve hadiseleri, olayları anlamak akla bağlıdır. Felsefe de aklı çalıştırmayla ilgilenmektedir. Aklı biz kendimiz yapmadığımıza göre, tesadüfen, kendi kendine olamayacağına göre, sebepler ya da tabiat yapamayacağına göre aklı yaratan bir Yaratıcının olması zaruridir. Bu durumda Felsefe Öğretmenlerimiz bizlere aklı ve aklı kullanmayı anlatırken aklın Yaratıcısını da anlatması gerekmektedir. Yoksa biz kendimiz aklımızı kullanarak aklı yaratan Yaratıcıyı bulmaya çalışmalıyız.
Yabancı Dil Dersi:
Yukarıda, T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük Dersinde geçen ayeti burada da tekrar etmek gerekir:
(Hucurât Suresi), 13. Ayet
Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdâr olandır.
İnsanların farklı kabile ve boylar halinde yaratılması onların birbirlerini tanımaları, iletişim kurmaları, kendi kültürlerini yaşamaları içindir. Yoksa birbirleriyle kavga etmeleri için değildir. Bu farklı yaratış haliyle bazı farklılıkları da beraberinde getirmektedir. Bunlardan birisi de dil farklılığıdır. Her milletin ana dili farklıdır. Bu durumda farklı millet ve kabile ve aşiretteki insanlar birbirleriyle nasıl tanışacak ve iletişim kuracaktır? İşte burada eğitim sistemi içerisinde yer alan Yabancı Dil Dersi devreye girmektedir. Dil ve Anlatım Dersinde de bahsedildiği gibi konuşma özelliği insanda Yaratıcının Kelam sıfatının yansımasıdır. Evet dil olmasaydı insanlar birbiriyle nasıl iletişim kuracak ve anlaşacaktı?
Farklı toplumları tanıma adına dillerini öğrenmek ve iletişim kurmak bizlere Yaratıcımız tarafından verilmiş bir özelliktir. Bu durumda Yabancı Dil Dersi Öğretmenlerimiz bizlere bu dilleri öğretirken bu hakikatleri de anlatması ve bizlere Yaratıcımızdan bahsetmesi gerekmektedir. Şayet bahsetmiyorlarsa bizler bu farklılığın hikmetine bakarak ve dil bilimi çerçevesinde Yaratıcımızı tanımalıyız.
Resim / Görsel Sanatlar Dersi:
(Mülk Suresi), 1-4. Ayetler
Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla
Hükümranlık elinde olan Allah, yücedir. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.
O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahmân’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve düzensizlik) görüyor musun?
Sonra tekrar tekrar bak; bakışların (aradığı çatlak ve düzensizliği bulamayıp) âciz ve bitkin halde sana dönecektir.
Bu ayetlerden de anlaşılacağı üzere Allah kâinatı ve varlıkları estetik bir şekilde sanatlı yaratmıştır. Tesadüfen kâinatın ve varlıkların güzel olması diye bir şey söz konusu değildir. Malumdur bir şeyin sanat eseri olabilmesi için onun irade sahibi birisinin elinden kasıtlı olarak güzel yapılmış olması gerektiği söylenir. Tabiata baktığımızda da bir kasıt eseri görünmektedir. Çünkü bir güzelleştirme kastı hemen göze çarpmaktadır. Bütün bebeklere, çiçeklere, kelebeklere, dağa, denize, manzaraya, uzaya, atoma, hücreye, her nereye bakarsanız bakın bir estetik ve güzel yaratma kastını göreceksiniz. Bu da kâinattaki varlıkları sanat eserleri olarak yaratan bir Sanatkârı bizlere göstermektedir.
İşte Görsel Sanatlar/Resim Öğretmenlerimiz de bizlere bu sanat eserlerinin arkasındaki Sanatkârı anlatmaları gerekir. Şayet anlatmıyorlarsa bizler de sanat eserinden Sanatkâra giden yolu görsel sanatların, resmin diliyle kendimiz bulmaya çalışmalıyız.
Müzik Dersi:
Sanat dalları içinde müzik fonetik yani ses sanatları kategorisinde yer alır. Yani ses ile yapılan bir sanattır. Ses aynı zamanda fizik biliminin de konusuna girmektedir. Ancak burada gelişi güzel ses değil estetik bir şekilde sanatla bir araya getirilmiş bir sesten bahsediyoruz. Kâinata baktığımızda varlıkların değişik sesler çıkardığını işitiyoruz. Bunlardan bize güzel geleni de var güzel gelmeyeni de. Bu da bizim estetik anlayışımızla sınırlıdır.
Örneğin kuşların çıkardığı sesler, deniz kenarında denizin sahile vururken çıkardığı sesler, rüzgârın aheste aheste eserken çıkardığı seslerin yaprak seslerine karışması, insanlardan bazılarının duygu dolu sesleri ve daha birçok ses bizde değişik duygular uyandırmaktadır. Demek ki Yaratıcı Sanatkâr seslerle bize kendisini tanıttırmaktadır. Çünkü seslerin böyle kendi kendine ortaya çıkması mümkün değildir.
Düşünün bir kere dünyada yaklaşık yedi milyara yakın insan var fakat hiç birisinin sesi diğerine benzemiyor hatta tanıdığınız kişiyi telefonda görmeden hemen sesinden çıkarabiliyorsunuz. Bütün bunları yapmak için herkesi tanımak ve her sesi bilmek gerekmektedir. Bütün bunların ve estetik, sanatlı müzik seslerinin kendi kendisine olması mümkün değildir. Demek ki bütün sesleri bilen ve hangi sesin hangisiyle uyumlu ve estetik olduğunun farkında olan bir Sanatkârın yaratmasıdır sesler.
O zaman Müzik Dersi Öğretmenlerimizin sesleri ve müziği bizlere anlatırken ve müzik icra ederken aynı zamanda seslerin ve müziğin yaratıcısı Büyük Sanatkârı da bizlere anlatmaları gerekir. Eğer anlatmıyorlarsa bizler müzik sanatının kendi diliyle Sanatkârı tanımaya çalışmalıyız.
Beden Eğitimi Dersi:
İnsan bedenini incelediğinizde birbiriyle ne kadar uyumlu yaratıldığını göreceksiniz. Ancak burada bazı engelleri olan kardeşlerimizi istisna tutmak gerekir. Çünkü onların o engellerinin de yaratılmasının birçok hikmeti vardır. Hangi engele sahipse bu kardeşlerimiz aslında bizlere mesaj vermektedir ve demektedirler ki uzuvlarınızın kıymetini bilin. Çünkü biz bu uzuvlarımızı ve bedenimizi yolda bulmuş değiliz, herhangi bir AVM’den ya da marketten almış da değiliz. Değersiz olduğu için çöpe atılmışta biz bulmuş da değiliz. Bu beden bizlere emanet olarak verilmiştir. O yüzden kıymetini iyi bilmek ve bize emanet edilen bedenimize iyi bakmak zorundayız. İnancımıza göre engelleri olan kardeşlerimize ahirette birçok makam verileceği gibi birçok hataları da affedilecek ve engelleri olan uzuvlarının binlerce katından fazla bir özellik onlara cennette verilecek inşallah, ancak imanlı olmak, sabretmek, isyan etmemek ve emirleri yerine getirmek şartıyla.
Beden Eğitimi Dersinde vücudumuzu tanırken ve onu koruma ve sağlıklı olmasına gayret gösterirken aynı zamanda bizi toprak yapmayan, taş yapmayan, bitki ve hayvan yapmayan ve bizi insan olarak yaratan bize bu vücudu ve organlarımızı veren Yaratıcımıza teşekkür etmeli ve onun izni ve emri dairesinde kullanmalıyız.
İşte Beden Eğitimi Öğretmenlerimiz de bizlere vücudumuzu ve sağlığımızı anlatırken aynı zamanda bu vücudu bize veren Yaratıcımızı da anlatmaları gerekir. Anlatmıyorlarsa bizler beden diliyle bedeni vereni tanımaya gayret etmeliyiz.
Trafik ve İlk Yardım Dersi:
Trafik nasıl ortaya çıkmıştır? Elbette ki ulaşım araçlarının çoğalmasıyla birlikte. Peki trafik nedir? Ulaşım araçları ile yayaların uymaları gereken kurallardır. Her şey bir kurala bağlıdır. Şayet trafikteki kuralları kaldırırsanız her şey birbirine girer. İstanbul gibi büyük şehirlerin trafiğini bir düşünün kuralsız olduğu zaman nasıl bir hal alır. Trafik sadece karada değil, havada ve denizde de vardır, hava trafiği, deniz trafiği şeklinde. Bu trafiklerde de kendisine has kurallar vardır. Kuralsız bir trafikten bahsedemeyiz.
Aynen bunun gibi uzayda da bir trafik vardır. …
KAYNAK:
http://risaleakademi.org/altinci-mesele-perspektifinden-lise-derslerine-bakis–ps-139
Ders Dünyası - WORLD OF COURSES sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.