Cumartesi Derslerinde bu hafta Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ndan Sözler isimli eserinden On Üçüncü Sözün İkinci Makamı “Hapis musibetine düşenlere ve onlara nezaret ve yardım edenlere kuvvetli bir teselli” konulu mektup işlenmektedir.
KISA VİDEO
UZUN VİDEO
Cumartesi Dersleri 13. 5.
On Üçüncü Söz İkinci Makam
Hapis musibetine düşenlere ve onlara nezaret ve yardım edenlere kuvvetli bir teselli
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ 2 اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ 3
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Hapis musibetine düşenlere ve onlara merhametkârâne, sadakatle, hariçten gelen erzaklarına nezaret ve yardım edenlere kuvvetli bir teselliyi Üç Noktada beyan edeceğim.
Birinci nokta:
Hapiste geçen ömür günleri, herbir gün on gün kadar bir ibadet kazandırabilir. Ve fâni saatleri, meyveleri cihetiyle mânen bâki saatlere çevirebilir. Ve beş on sene ceza ile, milyonlar sene haps-i ebedîden kurtulmaya vesile olabilir.
İşte, ehl-i iman için bu pek büyük ve çok kıymettar kazanç şartı, farz namazını kılmak ve hapse sebebiyet veren günahlardan tevbe etmek ve sabır içinde şükretmektir. Zaten hapis çok günahlara mânidir, meydan vermiyor.
İkinci nokta:
Zevâl-i lezzet elem olduğu gibi, zevâl-i elem dahi lezzettir. Evet, herkes geçmiş lezzetli, safalı günlerini düşünse, teessüf ve tahassür elem-i mânevîsini hissedip “Eyvah” der. Ve geçmiş musibetli, elemli günlerini tahattur etse, zevâlinden bir mânevî lezzet hisseder ki, “Elhamdülillâh, şükür, o belâ sevabını bıraktı, gitti” der, ferahla teneffüs eder. Demek bir saat muvakkat elem, ruhta bir mânevî lezzet bırakır ve lezzetli saat, bilâkis, elem bırakır.
Madem hakikat budur. Ve madem geçmiş musibet saatleri, elemleriyle beraber mâdum ve yok olmuş; ve gelecek belâ günleri, şimdi mâdum ve yoktur. Ve yoktan elem yok ve mâdumdan elem gelmez. Meselâ, birkaç gün sonra aç ve susuz olmak ihtimalinden, bugün o niyetle mütemadiyen ekmek yese ve su içse, ne derece divaneliktir. Aynen öyle de, geçmiş ve gelecek elemli saatleri—ki hiç
Dipnot-2
Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.
Dipnot-3
Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
aziz: çok değerli, izzetli (bk. a-z-z) bâki: ölümsüz, devamlı, kalıcı (bk. b-ḳ-y) beyan: açıklama (bk. b-y-n) bilâkis: aksine, tersine cihet: yön divanelik: delilik, akılsızlık ehl-i iman: iman edenler, mü’minler (bk. e-m-n) elem: acı, keder, sıkıntı elem-i mânevî: mânevî elem, acı (bk. a-n-y) elhamdü lillâh: “ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet Allah’a mahsustur” (bk. ḥ-m-d; e-l-h) | erzak: rızıklar, yiyecek ve içecekler (bk. r-z-ḳ) fâni: ölümlü, gelip geçici (bk. f-n-y) hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ) haps-i ebedî: sonsuz bir hapis (bk. e-b-d) hariçten: dışarıdan istifade etmek: faydalanmak, yararlanmak kıymettar: kıymetli, değerli mâdum: yok mânen: mânevî olarak (bk. a-n-y) merhametkârâne: merhametli bir şekilde (bk. r-ḥ-m) musibet: belâ, felaket, dert mütemadiyen: sürekli olarak | muvakkat: geçici nezaret: gözetim (bk. n-ẓ-r) sadakat: bağlılık, sebat (bk. ṣ-d-ḳ) safa: zevk, keyif şerâit: şartlar sıddık: çok doğru (bk. ṣ-d-ḳ) tahassür: özlem, hasret çekme tahattur: hatırlama teessüf: eseflenme, üzülme teneffüs: nefes alma, nefeslenme zevâl: geçip gitme (bk. z-v-l) zevâl-i elem: acı ve kederin sona ermesi (bk. z-v-l) zevâl-i lezzet: lezzetin sona ermesi (bk. z-v-l) |
ve mâdum ve yok olmuşlar—şimdi düşünüp sabırsızlık göstermek ve kusurlu nefsini bırakıp Allah’tan şekvâ etmek gibi “Of, of” etmek divaneliktir. Eğer sağa sola, yani geçmiş ve geleceklere sabır kuvvetini dağıtmazsa ve hazır saate ve güne karşı tutsa, tam kâfi gelir; sıkıntı ondan bire iner. Hattâ, şekvâ olmasın, ben bu üçüncü medrese-i Yusufiyede, birkaç gün zarfında, hiç ömrümde görmediğim maddî ve mânevî sıkıntılı, hastalıklı musibetimde, hususan Nurun hizmetinden mahrumiyetimden gelen meyusiyet ve kalbî ve ruhî sıkıntılar beni ezdiği sırada, inâyet-i İlâhiye bu mezkûr hakikati gösterdi. Ben de sıkıntılı hastalığımdan ve hapsimden razı oldum. “Çünkü benim gibi kabir kapısında bir biçareye, gafletle geçebilir bir saatini on adet ibadet saatleri yapmak büyük kârdır” diye şükreyledim.
Üçüncü nokta:
Mahpuslara şefkatkârâne hizmetle yardım etmek ve muhtaç oldukları rızıklarını ellerine vermek ve mânevî yaralarına tesellilerle merhem sürmekte az bir amel ile büyük bir kazanç var. Ve dışarıdan gelen yemeklerini onlara vermek, aynı o yemek kadar o gardiyan ve gardiyanla beraber dahilde ve hariçte çalışanların, bir sadaka hükmünde, defter-i hasenatına yazılır. Hususan musibetzede, ihtiyar veya hasta veya fakir veya garip olsa, o sadaka-i mâneviyenin sevabı çok ziyadeleşir.
İşte bu kıymetli kazancın şartı, farz namazını kılmaktır. Ta ki, o hizmeti lillâh için olsun. Hem bir şartı da, sadakat ve şefkat ve sevinçle ve minnet etmemek tarzda yardımlarına koşmaktır.
âhiret: öteki dünya (bk. e-ḫ-r) beyan etmek: açıklamak (bk. b-y-n) biçare: çaresiz dahilde: içeride defter-i hasenat: sevap ve iyiliklerin yazıldığı mânevî defter (bk. ḥ-s-n) gaflet: umursamazlık, âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranma (bk. ğ-f-l) hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ) hariçte: dışarıda hususan: özellikle | ihtar: hatırlatma inâyet-i İlâhiye: Allah’ın yardımı (bk. a-n-y; e-l-h) kâfi: yeterli lillâh: Allah için mâdum: yok, ölü mahpus: hapsedilmiş olan mahrumiyet: yoksunluk medrese-i Yusufiye: Hz. Yusuf’un (a.s.) hapiste kalmasına benzetilerek, iman ve Kur’ân hizmetinden dolayı tutuklananların hapsedildiği yer mânâsında hapishane meyusiyet: ümitsizlik | mezkûr: sözü geçen minnet: başa kakma musibetzede: felâkete uğrayan nefis: kişinin kendisi (bk. n-f-s) sadaka-i mâneviye: belaları def edecek mânevî sadaka (bk. a-n-y) sadakat: bağlılık, sebat (bk. ṣ-d-ḳ) şefkatkârâne: şefkatli bir şekilde (bk. ş-f-ḳ) şekva: şikayet zarfında: içinde ziyadeleşmek: fazlalaşmak |
KAYNAK
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, On Üçüncü Söz, İkinci Makam, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.
http://www.erisale.com/#content.tr.1.216
Ders Dünyası - WORLD OF COURSES sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.