Kur’an ve Kainat Kitabına Göre Varlıkların Ani veya Tedricî – Yavaş Yavaş Derecelerle Yaratılmasının Sırrı ve Hikmeti Nedir? – Cumartesi Dersleri 16. 2.

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Kur’an ve Kainat Kitabına Göre Varlıkların Ani veya Tedricî – Yavaş Yavaş Derecelerle Yaratılmasının Sırrı ve Hikmeti Nedir?” sorusu cevaplandırılmaya çalışılıyor. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından Sözler isimli eserinden On Altıncı Söz İkinci Şua.

Kur'an ve Kainat Kitabına Göre Varlıkların Ani veya Tedricî - Yavaş Yavaş Derecelerle Yaratılmasının Sırrı ve Hikmeti Nedir? - Cumartesi Dersleri 16. 2.
Kur’an ve Kainat Kitabına Göre Varlıkların Ani veya Tedricî – Yavaş Yavaş Derecelerle Yaratılmasının Sırrı ve Hikmeti Nedir? – Cumartesi Dersleri 16. 2.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

On Altıncı Söz

İKİNCİ ŞUA

Ey nefs-i bîhuş! Diyorsun ki:

 اِنَّمَۤا اَمْرُهُۤ اِذَۤا اَرَادَ شَيْئًا اَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ 

hem 

اِنْ كَانَتْ اِلاَّ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَاِذَا هُمْ جَمِيعٌ لَدَيْنَا مُحْضَرُونَ 

gibi âyetler, vücud-u eşya sırf bir emirle ve def’î olduğunu; ve

 صُنْعَ اللهِ الَّذِۤى اَتْقَنَ كُلَّ شَىْءٍ 

hem

 اَحْسَنَ كُلَّ شَىْءٍ خَلَقَهُ 

gibi âyetler, vücud-u eşya ilim içinde azîm bir kudretle, hikmet içinde dakik bir san’atla, tedricî olduğunu gösteriyorlar. Vech-i tevfiki nedir?

Elcevap: Kur’ân’ın feyzine istinaden deriz:


Dipnot-1

“Birşeyin olmasını murad ettiği zaman, Onun işi sadece ‘Ol’ demektir; o da oluverir.” Yâsin Sûresi, 36:82.

Dipnot-2

“Tek bir sesledir ki, hepsi birden toplanıp huzurumuza getirilirler.” Yâsin Sûresi, 36:53.

Dipnot-3

“Allah’ın san’atıdır ki, herşeyi hikmetle, yerli yerinde ve sapa sağlam yaratmıştır.” Neml Sûresi, 27:88.

Dipnot-4

“O herşeyi en güzel şekilde yarattı.” Secde Sûresi, 32:7.


âlem-i ervah: ruhlar âlemi (bk. a-l-m; r-v-ḥ)
âlem-i misal: bütün varlıkların ve olayların görüntülerinin yansıdığı madde ötesi âlem (bk. a-l-m; m-s̱-l)
âyine-i cemâl: güzelliğin aynası (bk. c-m-l)
azîm: büyük (bk. a-ẓ-m)
Celîl-i Zülcemâl: sonsuz güzellik, haşmet ve yücelik sahibi olan Allah (bk. c-l-l; ẕü; c-m-l)
Cemîl-i Zülkemâl: kemâl ve güzellik sahibi Allah (bk. c-m-l; ẕü; k-m-l)
cilve-i ef’âl: İlâhî fiillerin yansıması (bk. c-l-y; f-a-l)
dakik: pek ince, nazik
def’î: birden bire
feyz: ilham, bereket ve ilim bolluğu (bk. f-y-ḍ)
hikmet: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması (bk. ḥ-k-m)
ilm-i muhit: her şeyi kuşatan ilim (bk. a-l-m)
irade-i külliye: herşeyi kuşatan irade (bk. r-v-d; k-l-l)
istinaden: dayanarak (bk. s-n-d)
kamer: ay
kesb etmek: kazanmak
kudret: kuvvet, iktidar (bk. ḳ-d-r)
kudret-i mutlaka: sınırsız güç ve iktidar (bk. ḳ-d-r; ṭ-l-ḳ)
külliye: kapsamlı (bk. k-l-l)
külliyet: genellik; istidatların tamamını geliştirme (bk. k-l-l)
mânen: mânevî olarak (bk. a-n-y)
merâtib-i külliye: büyük ve kalabalık mertebeler (bk. k-l-l)
mertebe-i asliye: asıl mertebe
muhîta: kuşatıcı
mukayyet: kayıtlı, sınırlı
nefs-i bîhuş: akılsız nefis (bk. n-f-s)
nim-şeffaf: yarı şeffaf
sıfât: vasıflar, nitelikler (bk. v-ṣ-f)
şuûnat: işler, faaliyetler (bk. ş-e-n)
tecellî-i sıfât: sıfâtın görünmesi (bk. c-l-y; v-ṣ-f)
tecerrüd: sıyrılma, arınma
tedricî: yavaş yavaş
temsil: kıyaslama tarzında benzetme (bk. m-s̱-l)
teveccüh-ü ehadiyet: Allah’ın herbir varlığa ayrı ayrı ve doğrudan teveccühü (bk. v-ḥ-d)
ulviyet: yücelik
umum: bütün
vech-i tevfik: uygunluk yönü
vücud-u eşya: varlıkların yaratılması (bk. v-c-d)
Zât-ı Akdes: her türlü kusur ve noksandan yüce olan Zât, Allah (bk. ḳ-d-s)
zılâl: gölgeler

Evvelâ: Münâfat yoktur. Bir kısım öyledir; iptidadaki icad gibi. Bir kısmı böyledir; mislini iade gibi.

Saniyen: Mevcudatta meşhud olan suhulet ve sür’at ve kesret ve vüs’at içinde nihayet intizam, gayet ittikan ve hüsn-ü san’at ve kemâl-i hilkat, şu iki kısım âyetlerin vücud-u hakikatlerine kat’iyen şehadet eder. Öyle ise, şunların hariçte tahakkukları medar-ı bahis olması lüzumsuzdur. Belki yalnız “Sırr-ı hikmeti nedir?” denilebilir. Öyle ise, biz dahi, bir kıyas-ı temsilî ile şu hikmete işaret ederiz.

Meselâ, nasıl ki terzi gibi bir san’atçı, birçok külfetler, maharetlerle musannâ birşeyi icad eder ve ona bir model yapar. Sonra onun emsalini külfetsiz, çabuk yapabilir. Hattâ bazan öyle bir derece suhulet peyda eder ki, güya emreder, yapılır. Ve öyle kuvvetli bir intizam kesbeder—saat gibi—güya bir emrin dokunmasıyla işlenir ve işler.

Öyle de, Sâni-i Hakîm ve Nakkâş-ı Alîm, şu âlem sarayını müştemilâtıyla beraber bedi’ bir surette yaptıktan sonra, cüz’î ve küllî, cüz ve küll herşeye bir model hükmünde bir nizam-ı kaderî ile bir miktar-ı muayyen vermiştir. İşte, bak, o Nakkâş-ı Ezelî, herbir asrı bir model yaparak mu’cizat-ı kudretiyle murassâ, taze bir âlemi ona giydiriyor. Herbir seneyi bir mikyas ederek havârık-ı rahmetiyle musannâ, taze bir kâinatı o kamete göre dikiyor. Herbir günü bir satır yaparak dekaik-i hikmetiyle müzeyyen, mücedded mevcudatı onda yazıyor.

Hem o Kadîr-i Mutlak, herbir asrı, herbir seneyi, herbir günü bir model yaptığı gibi, rû-yi zemini, herbir dağ ve sahrâyı, bağ ve bostanı, herbir ağacı birer model yapmıştır. Vakit bevakit, taze taze birer kâinatı zeminde kuruyor, birer yeni dünyayı icad ediyor, birer âlemi alıp da diğer muntazam bir âlemi getiriyor. Mevsim bemevsim, her bağ ve bostanda taze taze mu’cizât-ı kudretini ve hedâyâ-yı rahmetini gösterir, yeni birer kitab-ı hikmetnümâ yazıyor, taze taze birer


âlem: dünya (bk. a-l-m)
bedi’: güzel, eşsiz (bk. b-d-a)
bostan: bahçe
cüz: kısım, parça (bk. c-z-e)
cüz’î: küçük, az (bk. c-z-e)
dekaik-i hikmet: hikmet incelikleri (bk. ḥ-k-m)
emsal: benzer (bk. m-s̱-l)
evvelâ: ilk olarak
hariç: dış
havârık-ı rahmet: rahmet harikaları (bk. r-ḥ-m)
hedâyâ-yı rahmet: rahmet hediyeleri (bk. r-ḥ-m)
hüsn-ü san’at: sanatın güzelliği (bk. ḥ-s-n, ṣ-n-a)
icad: var etme, yoktan yaratma; yapma, meydana getirme (bk. v-c-d)
intizam: düzenlilik (bk. n-ẓ-m)
iptida: başlangıç
ittikan: sağlamlık
Kadîr-i Mutlak: sınırsız güç ve kudret sahibi Allah (bk. ḳ-d-r; ṭ-l-ḳ)
kâinat: evren, yaratılmış herşey, (bk. k-v-n)
kamet: biçim ve boy, endam
kat’iyen: kesinlikle
kemâl-i hilkat: yaratılışın mükemmelliği (bk. k-m-l; ḫ-l-ḳ)
kesbetme: kazanma
kesret: çokluk (bk. k-s̱-r)
kitab-ı hikmetnümâ: hikmetli kitap (bk. k-t-b; ḥ-k-m)
kıyas-ı temsilî: kıyaslamaya dayanan benzetme, analoji (bk. m-s̱-l)
külfet: zorluk
küll: hep, bütün (bk. k-l-l)
küllî: çok, tür, topluluk (bk. k-l-l)
maharet: beceri, yetenek
medar-ı bahis: sözkonusu
meşhud olan: görünen (bk. ş-h-d)
mevcudat: varlıklar (bk. v-c-d)
miktar-ı muayyen: belirlenmiş miktar (bk. ḳ-d-r)
mikyas: ölçek
misil: benzer (bk. m-s̱-l)
mu’cizât-ı kudret: Allah’ın kudret mu’cizeleri (bk. a-c-z; ḳ-d-r)
mücedded: yenilenen
münâfat: zıtlık, terslik
muntazam: düzenli, tertipli (bk. n-ẓ-m)
murassâ: süslenmiş
musannâ: sanatlı (bk. ṣ-n-a)
müştemilât: içindekiler
müzeyyen: zinetli, süslenmiş (bk. z-y-n)
Nakkaş-ı Alîm: her şeyi bilen ve her şeyi san’atlı bir şekilde işleyen Allah (bk. n-ḳ-ş; a-l-m)
Nakkaş-ı Ezelî: herşeyi san’atlı bir şekilde işleyen, varlığının başlangıcı olmayıp sonradan var olmayan Allah (bk. n-ḳ-ş; e-z-l)
nihayet: son derece
nizam-ı kaderî: kader ölçüsü (bk. n-ẓ-m; ḳ-d-r)
rû-yi zemin: yeryüzü
sahrâ: ova
Sâni-i Hakîm: herşeyi hikmetle ve sanatlı bir şekilde yaratan Allah (bk. ṣ-n-a; ḥ-k-m)
saniyen: ikinci olarak
sırr-ı hikmet: hikmetin sırrı (bk. ḥ-k-m)
suhulet: kolaylık
suhulet peyda etmek: kolaylık kazanmak
suret: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r)
tahakkuk: gerçekleşme (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
vücud-u hakikat: gerçek varlık (bk. v-c-d; ḥ-ḳ-ḳ)
vüs’at: genişlik

matbaha-i rahmetini kuruyor, mücedded bir hulle-i san’atnümâ giydiriyor. Her baharda, herbir ağaca sündüs-misal taze bir çarşaf giydiriyor, lü’lü’-misal yeni bir murassaatla süslendiriyor, yıldız-misal rahmet hediyeleriyle ellerini dolduruyor.

İşte, şu işleri nihayet hüsn-ü san’at ve kemâl-i intizamla yapan ve şu birbiri arkasında gelen ve zaman ipine takılan seyyar âlemleri nihayet hikmet ve inâyet ve kemâl-i kudret ve san’atla değiştiren Zat, elbette gayet Kadîr ve Hakîmdir, nihayet derecede Basîr ve Alîmdir. Tesadüf onun işine karışamaz. İşte, o Zât-ı Zülcelâldir ki, şöyle ferman ediyor:

اِنَّمَۤا اَمْرُهُۤ اِذَۤا اَرَادَ شَيْئًا اَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ     1

وَمَۤا اَمْرُ السَّاعَةِ اِلاَّ كَلَمْحِ الْبَصَرِ اَوْ هُوَ اَقْرَبُ     2

deyip, hem kemâl-i kudretini ilân, hem kudretine nisbeten haşir ve kıyamet gayet sehl ve külfetsiz olduğunu beyan ediyor. Emr-i tekvinîsi kudret ve iradeyi tazammun ettiğini ve bütün eşya, evâmirine gayet musahhar ve münkad olduklarını ve mübaşeretsiz, muâlecesiz halk ettiği için icadındaki suhulet-i mutlakayı ifade için, sırf bir emirle işler yaptığını, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan ile ferman ediyor.

Hasıl-ı kelâm: Bir kısım âyetler, eşyada, hususan bidayet-i icadında gayet derecede hüsn-ü san’atı ve nihayet derecede kemâl-i hikmeti ilân ediyor. Diğer kısmı, eşyada, hususan tekrar icadında ve iadesinde gayet derecede suhulet ve sür’atini, nihayet derecede inkıyad ve külfetsizliğini beyan eder.


Dipnot-1

“Birşeyin olmasını murad ettiği zaman, Onun işi sadece ‘Ol’ demektir; o da oluverir.” Yâsin Sûresi, 36:82.

Dipnot-2

“Kıyametin gerçekleşmesi göz açıp kapayıncaya kadar, yahut ondan da yakındır.” Nahl Sûresi, 16:77.


Alîm: herşeyi bilen, sonsuz ilim sahibi Allah (bk. a-l-m)
Basîr: herşeyi gören Allah (bk. b-ṣ-r)
beyan: açıklama (bk. b-y-n)
bidayet-i icad: yaratılışın başlangıcı (bk. v-c-d)
emr-i tekvinî: yaratma emri (bk. k-v-n)
eşya: şeyler, varlıklar
evâmir: emirler
ferman etmek: buyurmak
Hakîm: herşeyi hikmetle, belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan Allah (bk. ḥ-k-m)
halk etmek: yaratmak (bk. ḫ-l-ḳ)
haşir: öldükten sonra âhirette yeniden diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma (bk. ḥ-ş-r)
hasıl-ı kelâm: sözün özü (bk. k-l-m)
hikmet: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması (bk. ḥ-k-m)
hulle-i san’atnümâ: san’atlı elbise (bk. ṣ-n-a)
hüsn-ü san’at: güzel san’at (bk. ḥ-s-n; ṣ-n-a)
hususan: özellikle
icad: yoktan yaratma (bk. v-c-d)
inayet: bütün yararların, hikmetlerin ve faydaların kaynağı olan düzenlilik (bk. a-n-y)
inkıyad: itaat etme
irade: dileme, tercih (bk. r-v-d)
Kadîr: sonsuz güç ve kudret sahibi Allah (bk. ḳ-d-r)
kemâl-i hikmet: hikmetin mükemmelliği (bk. k-m-l; ḥ-k-m)
kemâl-i intizam: mükemmel düzenlilik (bk. k-m-l; n-ẓ-m)
kemâl-i kudret ve san’at: kudret ve san’atın mükemmelliği (bk. k-m-l; ḳ-d-r; ṣ-n-a)kıyamet: varlığın bozulup dağılması (bk. ḳ-v-m)
kudret: güç, iktidar (bk. ḳ-d-r)
külfetsiz: zahmetsiz, kolay
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan: açıklamalarıyla mu’cize olan Kur’ân (bk. a-c-z; b-y-n)
lü’lü’-misal: inci gibi (bk. m-s̱-l)
matbaha-i rahmet: rahmet mutfağı (bk. r-ḥ-m)
muâlecesiz: doğrudan doğruya
mübaşeretsiz: temas etmeksizin
mücedded: yenilenen
münkad: itaat etmiş
murassaât: mücevherlerle süslü
musahhar: boyun eğmiş
nihayet: son derece; son
nisbeten: oranla, kıyasla (bk. n-s-b)
rahmet: şefkat, merhamet (bk. r-ḥ-m)
sehl: kolay
seyyar: hareketli, gezici
suhulet: kolaylık
suhulet-i mutlaka: sınırsız kolaylık (bk. ṭ-l-ḳ)
sündüs-misal: ipekli kumaş gibi (bk. m-s̱-l)
tazammun: kapsama, içine alma
yıldız-misal: yıldız gibi (bk. m-s̱-l)
Zât-ı Zülcelâl: sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Zât, Allah (bk. ẕü; c-l-l)

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, On Altıncı Söz, İkinci Şua, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.274

Feel free to comment. Yorum yapmaktan çekinmeyin.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.