Nakkâş-ı Ezelî, zeminin yüzünde, yaz, bahar zamanında en az üç yüz bin nebatat ve hayvânâtın envâını, nihayetsiz ihtilât, karışıklık içinde nihayet derecede imtiyaz ve teşhis ile ve gayet derecede intizam ve tefrik ile haşir ve neşretmesi, bahar gibi zahir ve bahir, parlak bir sikke-i tevhiddir. – Cumartesi Dersleri 22. 19.

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Nakkâş-ı Ezelî, zeminin yüzünde, yaz, bahar zamanında en az üç yüz bin nebatat ve hayvânâtın envâını, nihayetsiz ihtilât, karışıklık içinde nihayet derecede imtiyaz ve teşhis ile ve gayet derecede intizam ve tefrik ile haşir ve neşretmesi, bahar gibi zahir ve bahir, parlak bir sikke-i tevhiddir.” konusu işlenmektedir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi İkinci Söz İkinci Makam Altıncı Lem’a.

Nakkâş-ı Ezelî, zeminin yüzünde, yaz, bahar zamanında en az üç yüz bin nebatat ve hayvânâtın envâını, nihayetsiz ihtilât, karışıklık içinde nihayet derecede imtiyaz ve teşhis ile ve gayet derecede intizam ve tefrik ile haşir ve neşretmesi, bahar gibi zahir ve bahir, parlak bir sikke-i tevhiddir. - Cumartesi Dersleri 22. 19.
Nakkâş-ı Ezelî, zeminin yüzünde, yaz, bahar zamanında en az üç yüz bin nebatat ve hayvânâtın envâını, nihayetsiz ihtilât, karışıklık içinde nihayet derecede imtiyaz ve teşhis ile ve gayet derecede intizam ve tefrik ile haşir ve neşretmesi, bahar gibi zahir ve bahir, parlak bir sikke-i tevhiddir. – Cumartesi Dersleri 22. 19.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

SHORTS

Yirmi İkinci Sözün İkinci Makamı

ALTINCI LEM’A

Hâlık-ı Zülcelâlin nasıl ki mahlûkatının herbir ferdinin başında ve masnuâtının herbir cüz’ünün cephesinde ehadiyetinin sikkesini koymuştur. (Nasıl ki, geçmiş Lem’alarda bir kısmını gördün.) Öyle de, herbir nev’in üstünde çok sikke-i ehadiyet, herbir küll üstünde müteaddit hâtem-i vâhidiyet, tâ mecmu-u âlem üstünde mütenevvi turra-i vahdet, gayet parlak bir surette koymuştur. İşte, pek çok sikkelerden ve hâtemlerden ve turralardan, sath-ı arz sahifesinde, bahar mevsiminde vaz edilen bir sikke, bir hâtemi göstereceğiz. Şöyle ki:

Nakkâş-ı Ezelî, zeminin yüzünde, yaz, bahar zamanında en az üç yüz bin nebatat ve hayvânâtın envâını, nihayetsiz ihtilât, karışıklık içinde nihayet derecede imtiyaz ve teşhis ile ve gayet derecede intizam ve tefrik ile haşir ve neşretmesi, bahar gibi zahir ve bahir, parlak bir sikke-i tevhiddir.

Evet, bahar mevsiminde, ölmüş arzın ihyâsı içinde üç yüz bin haşrin nümunelerini kemâl-i intizamla icad etmek ve arzın sahifesinde, birbiri içinde, üç yüz bin muhtelif envâın efradını hatasız ve sehivsiz, galatsız, noksansız, gayet mevzun, manzum, gayet muntazam ve mükemmel bir surette yazmak, elbette, nihayetsiz bir kudrete ve muhit bir ilme ve kâinatı idare edecek bir iradeye mâlik bir Zât-ı Zülcelâlin, bir Kadîr-i Zülkemâlin ve bir Hakîm-i Zülcemâlin sikke-i mahsusası olduğunu, zerre miktar şuuru bulunanın derk etmesi lâzım gelir. Kur’ân-ı Hakîm ferman ediyor ki:

فَانْظُرْ اِلٰۤى اٰثَارِ رَحْمَةِ اللهِ كَيْفَ يُحْيِى اْلاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا اِنَّ ذٰلِكَ لَمُحْيِى الْمَوْتٰى وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ     1


Dipnot-1

“Şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor. Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir; O herşeye hakkıyla kadirdir.” Rum Sûresi, 30:50.


arz: yeryüzü, dünya
bahir: açık, berrak
cüz: kısım, parça (bk. c-z-e)
derk etmek: anlamak
efrad: fertler, bireyler (bk. f-r-d)
ehadiyet: Allah’ın birliğinin ve isimlerinin herbir varlıkta tecellî etmesi (bk. v-ḥ-d)
envâ: çeşitler, türler
ferman: buyruk
galatsız: yanlışsız, hatasız
Hakîm-i Zülcemâl: sonsuz güzellik sahibi ve herşeyi hikmetle yaratan Allah (bk. ḥ-k-m; ẕü; c-m-l)
Hâlık-ı Zülcelâl: sonsuz haşmet sahibi ve herşeyi yaratan Allah (bk. ḫ-l-ḳ; ẕü; c-l-l)
haşir ve neşretmek: yeniden diriltmek ve yaymak (bk. ḥ-ş-r)
haşr: yeniden diriliş (bk. ḥ-ş-r)
hatem: mühür, damga
hâtem-i vahidiyet: Allah’ın birlik mührü (bk. v-ḥ-d)
hayvânât: hayvanlar (bk. ḥ-y-y)
icad: yaratma, var etme (bk. v-c-d)
ihtilât: karışıklık
ihyâ: diriltme, hayat verme (bk. ḥ-y-y)
imtiyaz: farklılık, ayrıcalık
intizam: düzenlilik (bk. n-ẓ-m)
irade: istek, tercih, dileme (bk. r-v-d)
Kadîr-i Zülkemâl: kudreti herşeyi kuşatan, mükemmellik ve kusursuzluk sahibi Allah (bk. ḳ-d-r; ẕü; k-m-l)
kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)
kemâl-i intizam: tam ve mükemmel bir düzenlilik (bk. k-m-l; n-ẓ-m)
kudret: güç, kuvvet, iktidar (bk. ḳ-d-r)
küll: bütün (bk. k-l-l)
Kur’ân-ı Hakîm: her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân (bk. ḥ-k-m)
mahlûkat: yaratıklar (bk. ḫ-l-ḳ)
mâlik: sahip (bk. m-l-k)
manzum: düzenli (bk. n-ẓ-m)
masnuât: san’at eseri varlıklar (bk. ṣ-n-a)
mecmu-u âlem: âlemin bütünü (bk. c-m-a; a-l-m)
mevzun: ölçülü (bk. v-z-n)
muhit: kuşatıcı, kapsamlı
muhtelif: çeşitli
muntazam: düzenli, tertipli (bk. n-ẓ-m)
müteaddit: çeşitli, birçok
mütenevvi: çeşitli
Nakkaş-ı Ezelî: herşeyi zâtına has olarak nakış nakış işleyen ve varlığı sonsuz olup başlangıcı olmayan Allah (bk. n-ḳ-ş; e-z-l)
nebatat: bitkiler
nev: tür
nihayet: son
nihayetsiz: sonsuz
nümune: örnek, misal
sath-ı arz: yeryüzü
sehivsiz: yanılmadan, şaşırmadan
sikke: madenî para gibi şeyler üzerine vurulan damga, mühür
sikke-i ehadiyet: Allah’ın herbir varlıkta görülen birlik işareti (bk. v-ḥ-d)
sikke-i mahsusa: özel mühür
sikke-i tevhid: Allah’ın birlik mührü (bk. v-ḥ-d)
suret: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r)
şuur: bilinç, idrak (bk. ş-a-r)
tefrik: ayırma
teşhis: ayırma
turra: padişahın mührü ve imzası
turra-i vahdet: birlik mührü (bk. v-ḥ-d)
vaz edilmek: konulmak
zahir: görünen, açık (bk. ẓ-h-r)
Zât-ı Zülcelâl: sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Zât, Allah (bk. ẕû; c-l-l)
zemin: yer
zerre: atom

Evet, zeminin diriltilmesinde, üç yüz bin haşrin nümunelerini birkaç gün zarfında yapan, gösteren Kudret-i Fâtıraya, elbette insanın haşri ona göre kolay gelir. Meselâ, Gelincik Dağını ve Sübhan Dağını bir işaretle kaldıran bir zât-ı mu’ciznümâya, “Şu dereden, yolumuzu kapayan şu koca taşı kaldırabilir misin?” denilir mi? Öyle de, gök ve dağ ve yeri altı günde icad eden ve onları vakit be vakit doldurup boşaltan bir Kadîr-i Hakîme, bir Kerîm-i Rahîme, “Ebed tarafında ihzar edilip serilmiş, kendi ziyafetine gidecek yolumuzu sed dedenşu toprak tabakasını üstümüzden kaldırabilir misin? Yeri düzeltip bizi ondan geçirebilir misin?” İstib’ad suretinde söylenir mi?

Şu zeminin yüzünde, yaz zamanında bir sikke-i tevhidi gördün. Şimdi bak: Gayet basîrâne ve hakîmâne zemin yüzündeki şu tasarrufât-ı azîme-i bahariye üstünde bir hâtem-i vâhidiyet gayet âşikâre görünüyor. Çünkü şu icraat bir vüs’at-i mutlaka içinde ve o vüs’atle beraber bir sür’at-i mutlakayla ve o sür’atle beraber bir sehâvet-i mutlaka içinde görünen intizam-ı mutlak ve kemâl-i hüsn-ü san’at ve mükemmeliyet-i hilkat, öyle bir hâtemdir ki, gayr-ı mütenâhi bir ilim ve nihayetsiz bir kudret sahibi ona sahip olabilir.

Evet, görüyoruz ki, bütün yeryüzünde bir vüs’at-i mutlaka içinde bir icad, bir tasarruf, bir faaliyet var. Hem o vüs’at içinde bir sür’at-i mutlaka ile işleniyor. Hem o sür’at ve vüs’atle beraber bir suhulet-i mutlaka ile yapılıyor. Hem o sür’at ve vüs’at ve suhuletle beraber, teksir-i efradda bir sehâvet-i mutlaka görünüyor. Hem o sehâvet ve suhulet ve sür’at ve vüs’atle beraber, herbir nevide, herbir fertte görünen bir intizam-ı mutlak ve gayet mümtaz bir hüsn-ü san’at ve gayet müstesna bir mükemmelliyet-i hilkat ile beraber gayet sehâvet içinde bir intizam-ı tam var. Ve o teksir-i efrad içinde bir mükemmeliyet-i hilkat ve gayet sür’at içinde bir hüsn-ü san’at ve nihayet ihtilât içinde bir imtiyaz-ı etemm ve gayet mebzûliyet içinde gayet kıymettar eserler ve gayet geniş daire içinde tam


âşikâre: açıkça
basîrâne: görerek (bk. b-ṣ-r)
ebed: sonu olmayan, sonsuzluk (bk. e-b-d)
faaliyet: icraat (bk. f-a-l)
gayr-ı mütenâhi: sonsuz
Gelincik Dağı: (bk. bilgiler)
hakîmâne: hikmetli bir şekilde (bk. ḥ-k-m)
haşr: yeniden diriliş; insanların öldükten sonra tekrar diriltilip Allah‘ın huzurunda toplanması (bk. ḥ-ş-r)
hatem: mühür, damga
hâtem-i vahidiyet: Allah’ın birlik mührü (bk. v-ḥ-d)
hüsn-ü san’at: san’at güzelliği (bk. ḥ-s-n; ṣ-n-a)
icad: yaratma, var etme (bk. v-c-d)
icraat: faaliyet
ihtilât: karışıklık
ihzar: hazırlama (bk. ḥ-ḍ-r)
imtiyaz-ı etemm: tamamıyla birbirinden farklı olma
intizam-ı mutlak: sınırsız düzenlilik (bk. n-ẓ-m; ṭ-l-ḳ)
intizam-ı tam: tam bir düzenlilik (bk. n-ẓ-m)
istib’ad: akıldan uzak görme
Kadîr-i Hakîm: herşeyi hikmetle yaratan sonsuz kudret sahibi Allah (bk. ḳ-d-r; ḥ-k-m)
kemâl-i hüsn-ü san’at: sanatın mükemmel güzelliği (bk. k-m-l; ḥ-s-n; ṣ-n-a)
Kerîm-i Rahîm: sonsuz ikram ve ihsan sahibi, pek merhametli olan Allah (bk. k-r-m; r-ḥ-m)
kıymettar: değerli
kudret: güç, kuvvet, iktidar (bk. ḳ-d-r)
Kudret-i Fâtıra: Yaratıcı Kudret, Allah (bk. ḳ-d-r; f-ṭ-r)
mebzûliyet: bolluk
mükemmeliyet-i hilkat: yaratılıştaki mükemmellik (bk. k-m-l; ḫ-l-ḳ)
mümtaz: seçkin, üstün
müstesnâ: seçkin, benzeri olmayan
nev: tür
nihayetsiz: sonsuz
nümune: örnek
seddetmek: tıkamak
sehavet: cömertlik (bk. c-v-d)
sehâvet-i mutlaka: sınırsız cömertlik (bk. c-v-d; ṭ-l-ḳ)
sikke-i tevhid: Allah’ın birlik mührü (bk. v-ḥ-d)
Sübhan Dağı: (bk. bilgiler)
suhulet: kolaylık
suhulet-i mutlaka: sınırsız kolaylık (bk. ṭ-l-ḳ)
sür’at: hız
sür’at-i mutlaka: sınırsız hız (bk. ṭ-l-ḳ)
suret: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r)
tasarruf: dilediği gibi kullanma ve yönetme (bk. ṣ-r-f)
tasarrufât-ı azîme-i bahariye: bahar mevsimindeki büyük tasarruflar, faaliyetler (bk. ṣ-r-f; a-ẓ-m)
teksir-i efrad: fertlerin çoğaltılması (bk. k-s̱-r; f-r-d)
vakit be vakit: zaman zaman
vüs’at: genişlik
vüs’at-i mutlaka: sınırsız genişlik (bk. ṭ-l-ḳ)
zât-ı mu’ciznümâ: mu’cize gösteren zât (bk. a-c-z)
zemin: yeryüzü

bir muvafakat ve gayet suhulet içinde gayet san’atkârâne bedîaları icad etmek, bir anda, her yerde, bir tarzda, her fertte bir san’at-ı hârika, bir faaliyet-i mu’ciznümâ göstermek, elbette ve elbette öyle bir Zâtın hâtemidir ki, hiçbir yerde olmadığı halde, her yerde hazır, nazırdır. Hiçbir şey Ondan gizlenmediği gibi, hiçbir şey Ona ağır gelmez. Zerrelerle yıldızlar, Onun kudretine nisbeten müsavidirler.

Meselâ, o Rahîm-i Zülcemâlin bağistan-ı kereminden, mu’cizâtının salkımlarından bir tanecik hükmünde gördüğüm, iki parmak kalınlığında bir üzüm asmasına asılmış olan salkımları saydım. Yüz elli beş çıktı. Bir salkımın danesini saydım, yüz yirmi kadar oldu. Düşündüm, dedim: Eğer bu asma çubuğu, ballı su musluğu olsa, daim su verse, şu hararete karşı o yüzer rahmetin şurup tulumbacıklarını emziren salkımlara ancak kifayet edecek. Halbuki, bazan az bir rutubet ancak eline geçer. İşte, bu işi yapan, herşeye kadîr olmak lâzım gelir.

  سُبْحَانَ مَنْ تَحَيَّرَ فِى صُنْعِهِ الْعُقُولُ     1


Dipnot-1

“İşlerinde akılların hayrette kaldığı o Zât her türlü kusurdan nihayet derecede münezzehtir.” Nevevî, el-Ezkar s. 292; İmam Ali (r.a.), Nehcu’l-Belâğa, s. 428.


bağıstan-ı kerem: cömertlik ve ikram bahçesi (bk. k-r-m)
bedîa: beğenilen ve çok takdir edilen güzel şey (bk. b-d-a)
daim: devamlı
ecza: parçalar, bölümler (bk. c-z-e)
efrad: fertler (bk. f-r-d)
faaliyet-i mu’ciznümâ: mu’cizeli faaliyet (bk. f-a-l; a-c-z)
hararet: sıcaklık
hatem: mühür, damga
hâtem-i vahdet: Allah’ın birlik mührü (bk. v-ḥ-d)
heyet-i mecmua: genel yapı, bütün (bk. c-m-a)
icad: var etme, yaratma (bk. v-c-d)
imdad: yardım isteme
intizam: düzenlilik, disiplin (bk. n-ẓ-m)
kadir: her şeye gücü yeten (bk. ḳ-d-r)
kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)
kasr: saray, köşk
kifayet etme: yeterli olma
kitab-ı kebir: büyük kitap (bk. k-t-b; k-b-r)
kudret: güç, kuvvet, iktidar (bk. ḳ-d-r)
lebbeyk: “buyurun, emredin”
mevcudat: varlıklar (bk. v-c-d)
mu’cizât: mu’cizeler (bk. a-c-z)
muavenet: yardım
Müdebbir-i Hakîm: herşeyi hikmetle, belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan ve idare eden Allah (bk. d-b-r; ḥ-k-m)
muntazam: düzenli (bk. n-ẓ-m)
müsavi: eşit
müteveccihen: yönelmiş olarak
muvafakat: uygunluk
nazır: bakan, gözeten (bk. n-ẓ-r)
nebâtât: bitkiler
nisbet: oran (bk. n-s-b)
nisbeten: kıyasla (bk. n-s-b)
Rahîm-i Zülcemâl: sonsuz güzellik ve merhamet sahibi olan Allah (bk. r-ḥ-m; ẕü; c-m-l)
rahmet: şefkat, merhamet, ihsan (bk. r-ḥ-m)
rutubet: nemlilik, ıslaklık
sahife-i arz: yeryüzü sahifesi
san’at-ı hârika: hârika sanat (bk. ṣ-n-a)
san’atkarane: san’atlı bir şekilde (bk. ṣ-n-a)
şerif: şerefli, değerli
sual-i hâcet: ihtiyacını isteme (bk. h-v-c)
suhulet: kolaylık
vuzuh: açıklık
Zat-ı Ehad-i Samed: her şeyin Kendisine muhtaç olduğu fakat Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan ve tek olan Allah (bk. v-ḥ-d; ṣ-m-d)
zerre: atom
zevilhayat: canlılar (bk. ḥ-y-y)

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi İkinci Söz, İkinci Makam, Mukaddime ALTINCI LEM’A, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.400

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-ikinci-soz/ikinci-makam/401


CUMARTESİ DERSLERİ

CUMARTESİ DERSLERİ
CUMARTESİ DERSLERİ

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ


Ders Dünyası - WORLD OF COURSES sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

“Nakkâş-ı Ezelî, zeminin yüzünde, yaz, bahar zamanında en az üç yüz bin nebatat ve hayvânâtın envâını, nihayetsiz ihtilât, karışıklık içinde nihayet derecede imtiyaz ve teşhis ile ve gayet derecede intizam ve tefrik ile haşir ve neşretmesi, bahar gibi zahir ve bahir, parlak bir sikke-i tevhiddir. – Cumartesi Dersleri 22. 19.” için 4 yanıt

  1. Geri bildirim: CUMARTESİ DERSLERİ

Feel free to comment. Yorum yapmaktan çekinmeyin.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.