İlahiyat Fakültesi – İslam Tarihi – Osmanlı Son Dönemi Fikir Akımları ve Cumhuriyet Dönemine Yansımaları – Bir Etkinlik Yapalım

İLAHİYAT FAKÜLTESİ

İSLAM TARİHİ

Osmanlı Son Dönemi Fikir Akımları ve Cumhuriyet Dönemine Yansımaları

BİR ETKİNLİK YAPALIM

Aşağıdaki metinleri okuyunuz ve sondaki soruları cevaplayınız.

Metinleri okurken anlamını bilmediğiniz kelimeler için altta verilen sözlüğe bakınız.

Ya da verilen bağlantıya tıklayarak ilgili internet sayfasına gidiniz ve anlamını bilmediğiniz kelimelerin üzerine tıklayınız.

……………………………………………………………………..

Bu kısım, Müellifin kendi Türkçesidir.

1339 TARİHİNDE,1 MECLİS-İ MEB’USANA HİTABEN YAZDIĞIM BİR HUTBENİN SURETİDİR

Dipnot-1

Milâdi 1922.

Âşiren: Bir yolda dokuz ihtimal-i helâket, tek bir ihtimal-i necat varsa, hayatından vazgeçmiş, mecnun bir cesur lâzım ki o yola sülûk etsin. Şimdi, yirmi dört saatten bir saati işgal eden farz namaz gibi zaruriyat-ı diniyede, yüzde doksan dokuz ihtimal-i necat var. Yalnız, gaflet ve tembellik hasiyetiyle, bir ihtimal, zarar-ı dünyevî olabilir. Halbuki ferâizin terkinde, doksan dokuz ihtimal-i zarar var. Yalnız gaflet ve dalâlete istinad, tek bir ihtimal-i necat olabilir. Acaba dine ve dünyaya zarar olan ihmal ve ferâizin terkine ne bahane bulunabilir? Hamiyet nasıl müsaade eder?

Bâhusus bu güruh-u mücâhidin ve bu yüksek meclisin ef’âli taklid edilir. Kusurlarını millet ya taklit veya tenkit edecek; ikisi de zarardır. Demek onlarda hukukullah, hukuk-u ibâdı da tazammun ediyor. Sırr-ı tevatür ve icmâı tazammun eden hadsiz ihbaratı ve delâili dinlemeyen ve safsata-i nefis ve vesvese-i şeytandan gelen bir vehmi kabul eden adamlarla hakikî ve ciddî iş görülmez.

Şu inkılâb-ı azîmin temel taşları sağlam gerek. Şu meclis-i âlinin şahsiyet-i mâneviyesi, sahip olduğu kuvvet cihetiyle, mânâ-yı saltanatı deruhte etmiştir. Eğer şeâir-i İslâmiyeyi bizzat imtisal etmek ve ettirmekle mânâ-yı hilâfeti dahi vekâleten deruhte etmezse, hayat için dört şeye muhtaç, fakat an’ane-i müstemirre ile günde lâakal beş defa dine muhtaç olan şu fıtratı bozulmayan ve lehviyat-ı medeniyeyle ihtiyâcât-ı ruhiyesini unutmayan bu milletin hâcât-ı diniyesini

an’ane-i müstemirre: yerleşmiş, devam eden gelenek
âşiren: onuncusu
bâhusus: özellikle
bizzat: doğrudan
cihet: yön, taraf
dalâlet: doğru yoldan ayrılma, sapkınlık
delâil: deliller
deruhte etmek: üstlenmek
ef’âl: fiiller, işler
farz: Allah’ın kesinlikle yapılmasını emrettiği şey ferâiz: farzlar; Allah’ın yapılmasını kesin olarak emrettiği şeyler
fıtrat: yaratılış, mizaç
gaflet: duyarsızlık, umursamazlık; Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli
güruh-u mücâhid: din için cihad edip çalışan, çaba harcayan kimseler topluluğu hâcât-ı diniye: dinle ilgili ihtiyaçlar
hadsiz: sayısız, sınırsız
hakikî: asıl, gerçek
hamiyet: din ve vatan gibi mukaddes değerleri ve kendi aile ve yakınlarını koruma duygusu ve gayreti
hasiyet: özellik
hukuk-u ibâd: kul hakları; diyet, tanzimat, borç hakkı gibi özel menfaati ilgilendiren haklar (mülkiyet, sağlık, alışveriş, borç gibi)
hukukullah: Allah’ın hakları; zekât, şer’î cezâlar, keffaretler, farz ibadetler gibi genel menfaatı ilgilendiren haklar; namaz, oruç, zekât, içki, zina kumar gibi emir ve yasaklara uyma
icmâ: fikir birliği; bir asırda müçtehid kimselerin dini bir meselede vardıkları görüş birliği
ihbarat: ihbarlar, bildirmeler, haber vermeler
ihtimal-i helâket: yok olma, mahvolma ihtimali
ihtimal-i necat: kurtuluş ihtimali
ihtimal-i zarar: zarara uğrama ihtimali
ihtiyâcât-ı ruhiye: ruhun ihtiyaçları
imtisal etmek: yerine getirmek
inkılâb-ı azîm: büyük değişim, dönüşüm
istinad: dayanma, güvenme
lâakal: en az
lehviyat-ı medeniye: medeniyetin haram eğlenceleri, oyunları
mânâ-yı hilâfet: hilâfetin anlamı; Peygamberimizin vekili olarak Müslümanların din ve dünya işlerinin tedbirini gören genel başkanlık makamının anlamı
mânâ-yı saltanat: Devlet makamının ifade ettiği mânâ, görev
meclis-i âli: yüksek, yüce meclis
mecnun: cinnet geçirmiş, deli
safsata-i nefis: nefsin safsatası, nefsin saçmalıkları
şahsiyet-i mâneviye: belli bir kişi olmayıp bir topluluktan meydana gelen mânevî kişilik; tüzel kişilik
şeâir-i İslâmiye: İslâma sembol olmuş iş ve ibâdetler
sırr-ı tevatür: tevatür sırrı; bir sözün nesilden nesile, sözüne inanılır büyük bir topluluk tarafından nakledilmesi sırrı, hikmeti
sülûk etmek: bir yola girmek, yönelmek, gitmek
tazammun etmek: içine almak, kapsamak
vehim: kuruntu, olmayan şeyi varmış gibi gösteren düşünce
vekâleten: başkasının adına ve yerine hareket ederek, asıl vazifelinin yerine çalışarak
vesvese-i şeytan: şeytanın kalbe düşürdüğü şüphe, asılsız kuruntu
zarar-ı dünyevî: dünyaya ait zarar
zaruriyât-ı diniye: hükümleri açık olan ve dinen yapılması zorunlu olan şeyler

http://www.erisale.com/#content.tr.5.133

Meclis tatmin etmezse, bilmecburiyye mânâ-yı hilâfeti, tamamen kabul ettiğiniz isme ve lâfza verecek. O mânâyı idame etmek için kuvveti dahi verecek. Halbuki, Meclis elinde bulunmayan ve Meclis tarikiyle olmayan böyle bir kuvvet, inşikak-ı âsâya sebebiyet verecektir. İnşikak-ı âsâ ise

وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللهِ جَمِيعًا 1

âyetine zıttır.

Zaman cemaat zamanıdır. Cemaatın ruhu olan şahs-ı mânevî daha metindir. Ve, tenfiz-i ahkâm-ı şer’iyeye daha ziyade muktedirdir. Halife-i şahsî, ancak ona istinad ile vezâifi deruhte edebilir. Cemaatin ruhu olan şahs-ı mânevî eğer müstakim olsa, ziyade parlak ve kâmil olur. Eğer fena olsa, pek çok fena olur. Ferdin iyiliği de, fenalığı da mahduttur. Cemaatin ise gayr-ı mahduttur. Harice karşı kazandığınız iyiliği, dahildeki fenâlıkla bozmayınız. Bilirsiniz ki, ebedî düşmanlarınız ve zıtlarınız ve hasımlarınız İslâmın şeâirini tahrip ediyorlar. Öyleyse, zarurî vazifeniz, şeâiri ihyâ ve muhafaza etmektir. Yoksa, şuursuz olarak şuurlu düşmana yardımdır. Şeâirde tehâvün, zaaf-ı milliyeti gösterir. Zaaf ise, düşmanı tevkif etmez, teşci eder.

حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ 2    نِعْمَ الْمَوْلٰى وَنِعْمَ النَّصِيرُ 3

Dipnot-1

“Allah’ın dinine ve Kur’ân’a hep birlikte sım sıkı sarılın.” Âl-i İmran Sûresi, 3:103.

Dipnot-2

“Allah bize yeter; O ne güzel vekildir.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:173.

Dipnot-3

“O ne güzel dost ve O ne güzel yardımcıdır.” Enfâl Sûresi, 8:40.

bilmecburiyye: zorunlu olarak
cemaat: topluluk
dahil: iç
deruhte etmek: üstlenmek
ebedî: sonu olmayan sonsuz
fena: kötü, çirkin
ferd: kişi
gayr-ı mahdut: sınırsız
halife-i şahsî: Fahr-i Kâinat (a.s.m.) Efendimizin vekili olarak Müslümanların başkanlığını yapan ve İslâmiyeti korumak ve yaşatmakla görevli olan zâtın şahsı, kendisi
hariç: dış
hasım: düşman
idame etmek: devam ettirmek
ihyâ etmek: canlandırmak
inşikak-ı âsâ: değneğin bölünmesi, âsânın ikiye ayrılması; “ihtilaf ve ayrılıklarla, birliğin bozularak kuvvetin dağılması” mânâsında bir deyim
İslâmın şeâiri: İslâma sembol olmuş şeyler, iş ve ibâdetler
istinad: dayanma, güvenme
kâmil: olgun, mükemmel
lâfız: söz; kelime
mahdut: sınırlı
mânâ-yı hilâfet: hilâfetin anlamı; Peygamberimizin vekili olarak Müslümanların din ve dünya işlerinin tedbirini gören genel başkanlık; hilâfetin özü
metin: sağlam, kuvvetli
muhafaza etmek: korumak
muktedir: güçlü
müstakim olmak: doğru yolda olmak, istikametli olmak
şahs-ı mânevî: tüzel kişilik; belli bir kişi olmayıp bir topluluktan meydana gelen mânevî kişilik
şeâir: İslâma sembol olmuş şeyler, iş ve ibâdetler
sebebiyet vermek: sebep olmak
şuur: bilinç
tahrip etmek: yıkıp yok etmek
tarik: yol
tehâvün: önemsememek, hafife almak, aldırış etmemek
tenfiz-i ahkâm-ı şer’iye: yürütme; şeriata ait hükümlerin uygulanması, yerine getirilmesi
teşci etmek: cesaretlendirmek, gayrete getirmek
tevkif etmek: durdurmak
vazife: görev
vezâif: vazifeler
zaaf: zayıflık, güçsüzlük
zaaf-ı milliyet: milliyetin zayıflığı, güçsüzlüğü
zarurî: zorunlu
ziyade: fazla

————————————————————————

وَأَمْرُهُمْ شُورٰى بَيْنَهُمْ 1    وَشَاوِرْهُمْ فِى اْلاَمْرِ 2

HAŞİYE-1

Bidayet-i Hürriyette şu fikri Jön Türklere teklif ettim, kabul etmediler. On iki sene sonra tekrar teklif ettim, kabul ettiler. Lâkin Meclis feshedildi. Şimdi âlem-i İslâmın mütemerkiz noktasına tekraren arz ediyorum.

Tarih bize gösteriyor ki, İslâm ne derece dine temessük etmişse terakki etmiş, ne vakit dinde zaaf göstermişse tedennî etmiştir. Başka dinde, bilâkis, kuvveti zamanında vahşet, zaafı zamanında temeddün hâsıl olmuştur.

Cumhur-u enbiyanın şarkta bi’seti, kader-i ezelînin bir remzidir ki, şarkın hissiyatına hâkim, dindir. Bugün âlem-i İslâmdaki tezahürat da gösteriyor ki, âlem-i İslâmı uyandıracak, şu mezelletten kurtaracak, yine o histir.

Hem de sabit oldu ki, bu devlet-i İslâmiyeyi bütün öldürücü müsademata rağmen, yine o his muhafaza etmiştir. Bu hususta garba nispetle ayrı bir hususiyete malikiz; onlara kıyas edilemeyiz.

Saltanat ve hilâfet gayr-ı münfek, müttehid-i bizzattır. Cihet muhteliftir. Binaenaleyh, bizim Padişahımız hem sultandır, hem halifedir ve âlem-i İslâmın bayrağıdır. Saltanat itibarıyla otuz milyona nezaret ettiği gibi, hilâfet itibarıyla üç yüz milyonun mâbeynindeki rabıta-i nuraniyenin mâkes ve istinatgâh ve medetkârı olmak gerekir. Saltanatı sadaret, hilâfeti meşihat temsil eder.

Sadaret üç mühim şûrâya bizzat istinat ediyor, yine kifayet etmiyor. Hâlbuki böyle inceleşmiş ve çoğalmış münasebat içinde, içtihadattaki müthiş fevzâ, 

Dipnot-1

“Onların işleri, aralarında yaptıkları istişare iledir.” Şûrâ Sûresi, 42:38.

Dipnot-2

“İşlerinde onlarla istişare et.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:159.

(NOT: Bu sayfanın sözlüğü hatalı olduğu için lütfen ilgili internet sayfasına giderek anlamını bilmediğiniz kelimelerin üzerine tıklayarak bakınız. Teşekkürler.)

http://www.erisale.com/#content.tr.15.325

´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´

efkâr-ı İslâmiyedeki teşettüt, fâsid medeniyetin tedahülüyle ahlâktaki müthiş tedenniyle beraber, meşihat cenahı bir şahsın içtihadına terk edilmiş.

Fert tesirat-ı hariciyeye karşı daha az mukavimdir. Tesirat-ı hariciyeye kapılmakla çok ahkâm-ı diniye feda edildi.

Hem nasıl oluyor ki, umurun besateti ve taklit ve teslim câri olduğu zamanda, velev ki intizamsız olsun, yine meşihat bir şûrâya, lâakal kazaskerler gibi, mühim şahsiyetlere istinat ederdi. Şimdi iş besatetten çıkmış, taklit ve ittibâ gevşemiş olduğu halde, bir şahıs nasıl kifayet eder?

Zaman gösterdi ki, hilâfeti temsil eden şu Meşihat-ı İslâmiye, yalnız İstanbul ve Osmanlılara mahsus değildir. Umum İslâma şâmil bir müessese-i celiledir. Bu sönük vaziyetle, değil koca âlem-i İslâmın, belki yalnız İstanbul’un irşadına da kâfi gelmiyor. Öyleyse, bu mevki öyle bir vaziyete getirilmelidir ki, âlem-i İslâm ona itimat edebilsin. Hem menba, hem mâkes vaziyetini alsın. Âlem-i İslâma karşı vazife-i diniyesini hakkıyla ifa edebilsin.

Eski zamanda değiliz. Eskiden hâkim bir şahs-ı vâhid idi. O hâkimin müftüsü de, onun gibi münferit bir şahıs olabilirdi, onun fikrini tashih ve tâdil ederdi. Şimdi ise, zaman cemaat zamanıdır. Hâkim, ruh-u cemaatten çıkmış, az mütehassis, sağırca, metin bir şahs-ı mânevîdir ki, şûrâlar o ruhu temsil eder.

Şöyle bir hâkimin müftüsü de ona mücanis olup, bir şûrâ-yı âliye-i ilmiyeden tevellüd eden bir şahs-ı mânevî olmak gerektir. Ta ki, sözünü ona işittirebilsin. Dine taallûk eden noktalardan, sırat-ı müstakîme sevk edebilsin. Yoksa, fert dâhi de olsa, cemaatin ferd-i mânevîsine karşı sivrisinek kadar kalır. Şu mühim

(NOT: Bu sayfanın sözlüğü hatalı olduğu için lütfen ilgili internet sayfasına giderek anlamını bilmediğiniz kelimelerin üzerine tıklayarak bakınız. Teşekkürler.)

http://www.erisale.com/#content.tr.15.326

´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´

mevki, böyle sönük kalmakla, İslâmın ukde-i hayatiyesini tehlikeye mâruz bırakıyor.

Hattâ diyebiliriz, şimdiki zaaf-ı diyanet ve şeair-i İslâmiyetteki lâkaytlık ve içtihadattaki fevzâ, meşihatın zaafından ve sönük olmasından meydan almıştır. Çünkü, hariçte bir adam reyini, ferdiyete istinat eden meşihata karşı muhafaza edebilir. Fakat böyle bir şûrâya istinat eden bir şeyhülislâmın sözü, en büyük bir dâhiyi de, ya içtihadından vazgeçirir, ya o içtihadı ona münhasır bırakır.

Her müstaid, çendan içtihad edebilir. Lâkin içtihadı o vakit düsturü’l-amel olur ki, bir nev’i icmâ veya cumhurun tasdikine iktiran ede. Böyle bir şeyhülislâm mânen bu sırra mazhar olur. Şeriat-ı garrâda daima icmâ ve rey-i cumhur medâr-ı fetvâ olduğu gibi, şimdi de fevzâ-i ârâ için, böyle bir faysala lüzum-u kat’î vardır.

Sadaret, meşihat, iki cenahdır. Şu devlet-i İslâmiyenin bu iki cenahı mütesâvi olmazsa, ileri gidilmez. Gidilse de, böyle bir medeniyet-i faside için mukaddesatından insilâh eder.

İhtiyaç her işin üstadıdır. Şöyle bir şûrâya ihtiyaç şedittir. Merkez-i Hilâfette tesis olunmazsa, bizzarure başka yerde teşekkül edecektir. Bu şûranın bazı mukaddematı olan cemaat-i İslâmiye teşkilâtı ve evkafın meşihata ilhakı gibi umurun daha evvel tahakkuku münasip ise de, baştan başlansa, sonra mukaddemat

(NOT: Bu sayfanın sözlüğü hatalı olduğu için lütfen ilgili internet sayfasına giderek anlamını bilmediğiniz kelimelerin üzerine tıklayarak bakınız. Teşekkürler.)

http://www.erisale.com/#content.tr.15.327

´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´

ihzar edilse, yine maksat hasıl olur. Daire-i intihabiyeleri hem mahdut, hem muhtelit olan âyan ve mebusanın vazife-i resmiyeleri itibarıyla bilvasıta ve dolayısıyla bu işe tesiri olabilir. Hâlbuki vasıtasız, doğrudan doğruya bu vazife-i uzmâyı deruhte edecek, hâlis İslâm bir şûra lâzımdır.

Birşey mâ vudia lehinde istihdam edilmezse atâlete uğrar, matlup eseri göstermez. Binaenaleyh, mühim bir maksat için tesis edilen Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiyeyi, şimdiki âdi bir komisyon derecesinden çıkarıp, meşihattaki devairin rüesasıyla beraber şûrânın âzâ-yı tabiiyesi addetmek ve hariçteki âlem-i İslâmdan, şimdilik on beş, yirmi kadar İslâmın dinen, ahlâken itimadını kazanmış müntehap ulemasını celb eylemek, bu mesele-i uzmânın esasını teşkil eder.

Vehham olmamalıyız. Korkmakla din rüşvet verilmez. Dinin zaafiyeti bahanesine olan müzahraf medeniyete lânet! Havf ve zaaf tesirat-ı hariciyeyi teşcî eder. Muhakkak maslahat, mevhum mazarrata feda edilmez. Ve minallahi’t-tevfîk.

(NOT: Bu sayfanın sözlüğü hatalı olduğu için lütfen ilgili internet sayfasına giderek anlamını bilmediğiniz kelimelerin üzerine tıklayarak bakınız. Teşekkürler.)

http://www.erisale.com/#content.tr.15.328

´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´´

SORULAR

  1. Osmanlı son dönem önde gelen fikir akımlarından;
    1. Osmanlıcılık,
    1. İslamcılık,
    1. Türkçülük,
    1. Batıcılık

 açısından yukarıdaki fikirleri değerlendiriniz.

  1. İslam Tarihi açısından baktığımızda günümüz İslam Coğrafyasında ve İslam Dünyasında yukarıdaki fikirlerin uygulanabilrliğini tartışınız.
  1. Halifenin artık tek bir şahıs olamayacağı ancak çok yüce bir meclis tarafından bu makamın temsil edilmesi gerektiği fikrine katılıyor musunuz? Neden? Aşağıdaki seçeneklerden birisini seçerek nedenini bir sonraki sayfada verilen boş satırlara yazınız.
    • Katılıyorum. Çünkü; …… (Lütfen bir sonraki sayfada verilen boş satırlara yazınız.)
    • Katılmıyorum. Çünkü; …… (Lütfen bir sonraki sayfada verilen boş satırlara yazınız.)

……………………………………………………………………………………………………………..

……………………………………………………………………………………………………………..

……………………………………………………………………………………………………………..

……………………………………………………………………………………………………………..

……………………………………………………………………………………………………………..

……………………………………………………………………………………………………………..

……………………………………………………………………………………………………………..

……………………………………………………………………………………………………………..

……………………………………………………………………………………………………………..

……………………………………………………………………………………………………………..

Feel free to comment. Yorum yapmaktan çekinmeyin.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.