https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlemiş olduğumuz Cumartesi Derslerinde bu hafta Üstad Bedizzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından Sözler isimli eserinden On Üçüncü Söz’de yer alan Meyve Risalesi’nden Altıncı Mesele “Bize Hâlıkımızı tanıttır; muallimlerimiz (öğretmenlerimiz) Allah’tan bahsetmiyorlar” konusu işlenmektedir.

KISA VİDEO
UZUN VİDEO
Meyve Risalesi’nden Altıncı Mesele
1
Risale-i Nur’un çok yerlerinde izahı ve kat’î hadsiz hüccetleri bulunan iman-ı billâh rüknünün binler küllî burhanlarından birtek burhana kısaca bir işarettir.
Kastamonu’da lise talebelerinden bir kısmı yanıma geldiler. “Bize Hâlıkımızı tanıttır; muallimlerimiz Allah’tan bahsetmiyorlar” dediler.
Ben dedim:
Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisan-ı mahsusuyla mütemadiyen Allah’tan bahsedip Hâlıkı tanıttırıyorlar. Muallimleri değil, onları dinleyiniz.
Meselâ, nasıl ki mükemmel bir eczahane ki, her kavanozunda harika ve hassas mizanlarla alınmış hayattar macunlar ve tiryaklar var; şüphesiz gayet maharetli ve kimyager ve hakîm bir eczacıyı gösterir.
Öyle de, küre-i arz eczahanesinde bulunan dört yüz bin çeşit nebatat ve hayvanat kavanozlarındaki zîhayat macunlar ve tiryaklar cihetiyle bu çarşıdaki eczahaneden ne derece ziyade mükemmel ve büyük olması nisbetinde, okuduğunuz fenn-i tıb mikyasıyla, küre-i arz eczahane-i kübrasının eczacısı olan Hakîm-i Zülcelâli, hatta kör gözlere de gösterir, tanıttırır.
Dipnot-1
Meyve Risalesi, On Birinci Şuadır.
burhan: delil daire-i âfâk: çok büyük ve geniş daire dalâlet: hak yoldan sapkınlık, inançsızlık (bk. ḍ-l-l) dellal: davetçi, ilâncı eczahane-i kübra: büyük eczane (bk. k-b-r) fen: bilim dalı fenn-i tıb: tıp bilimi gaflet: umursamazlık, âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranma (bk. ğ-f-l) galebe çalmak: üstün gelmek hakîm: bilgili, hikmetli (bk. ḥ-k-m) Hakîm-i Zülcelâl: sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan ve herşeyi hikmetle yapan Allah (bk. ḥ-k-m; ẕü; c-l-l) Hâlık: herşeyi yaratan Allah (bk. ḫ-l-ḳ) | hayvanat: hayvanlar (bk. ḥ-y-y) hazine-i Kur’âniye: Kur’ân hazinesi hissiyat: hisler, duygular hüccet: kanıt, delil iman-ı billâh: Allah’a iman (bk. e-m-n) izah: açıklama Kastamonu: (bk. bilgiler) kat’î: kesin küllî: çok, kapsamlı (bk. k-l-l) küre-i arz: yerküre, dünya lisan-ı mahsus: özel dil macun: karışım halinde ilaç me’haz: kaynak merci: başvurulacak, sığınılacak yer mikyas: ölçek mizan: ölçü (bk. v-z-n) mu’cize-i kübrâ: en büyük mu’cize (bk. a-c-z; k-b-r) mu’cize-i mâneviye: Kur’ân’ın mu’cizeliği (bk. a-c-z; a-n-y) | muallim: öğretmen (bk. a-l-m) muannid: inatçı mütemadiyen: sürekli olarak nebatat: bitkiler nisbet: oran (bk. n-s-b) nur-u tevhid: Allah’ın birliğini gösteren nur (bk. n-v-r; v-ḥ-d) rükn: esas, şart (bk. r-k-n) saniyen: ikinci olarak tabiat: doğa, canlı cansız bütün varlıklar, maddî âlem (bk. ṭ-b-a) Tabiat Risalesi: Yirmi Üçüncü Lem’a (bk. ṭ-b-a; r-s-l) tenvir: nurlandırma, aydınlatma (bk. n-v-r) tiryak: ilâç zîhayat: canlı (bk. ẕî; ḥ-y-y) zındık: dinsiz |
Hem, meselâ, nasıl bir harika fabrika ki, binler çeşit çeşit kumaşları basit bir maddeden dokuyor; şeksiz, bir fabrikatörü ve maharetli bir makinisti tanıttırır.
Öyle de, küre-i arz denilen yüz binler başlı, her başında yüz binler mükemmel fabrika bulunan bu seyyar makine-i Rabbâniye ne derece bu insan fabrikasından büyükse, mükemmelse, o derecede, okuduğunuz fenn-i makine mikyasıyla, küre-i arzın Ustasını ve Sahibini bildirir ve tanıttırır.
Hem meselâ, nasıl ki, gayet mükemmel bin bir çeşit erzak etrafından celb edip içinde muntazaman istif ve ihzar edilmiş depo ve iâşe ambarı ve dükkân şeksiz, bir fevkalâde iâşe ve erzak mâlikini ve sahibini ve memurunu bildirir.
Öyle de, bir senede yirmi dört bin senelik bir dairede muntazaman seyahat eden ve yüz binler ve ayrı ayrı erzak isteyen taifeleri içine alan ve seyahatiyle mevsimlere uğrayıp, baharı bir büyük vagon gibi, binler ayrı ayrı taamlarla doldurarak, kışta erzakı tükenen biçare zîhayatlara getiren ve küre-i arz denilen bu Rahmânî iâşe ambarı ve bir sefine-i Sübhâniyeve bin bir çeşit cihazatı ve malları ve konserve paketleri taşıyan bu depo ve dükkân-ı Rabbânî, ne derece o fabrikadan büyük ve mükemmel ise, okuduğunuz veya okuyacağınız fenn-i iâşe mikyasıyla, o kat’iyette ve o derecede küre-i arz deposunun Sahibini, Mutasarrıfını, Müdebbirini bildirir, tanıttırır, sevdirir.
Hem nasıl ki dört yüz bin millet içinde bulunan ve her milletin istediği erzakı ayrı ve istimal ettiği silâhı ayrı ve giydiği elbisesi ayrı ve talimatı ayrı ve terhisatı ayrı olan bir ordunun mucizekâr bir kumandanı, tek başıyla bütün o ayrı ayrı milletlerin ayrı ayrı erzaklarını ve çeşit çeşit eslihalarını ve elbiselerini ve cihazatlarını, hiçbirini unutmayarak ve şaşırmayarak verdiği o acip ordu ve ordugâh, şüphesiz, bedahetle o harika kumandanı gösterir, takdirkârâne sevdirir.
Aynen öyle de, zemin yüzünün ordugâhında ve her baharda yeniden silâh altına alınmış bir yeni ordu-yu Sübhânîde nebatat ve hayvanat milletlerinden dört yüz bin nev’in çeşit çeşit elbise, erzak, esliha, talim, terhisleri gayet mükemmel ve muntazam ve hiçbirini unutmayarak ve şaşırmayarak, birtek kumandan-ı âzam
bedahet: açıklık bîçare: çaresiz celb etmek: çekmek cihazat: cihazlar, donanımlar dükkân-ı Rabbânî: herşeyin Rabbi olan Allah’ın bir dükkân gibi düzenleyerek bütün ihtiyaç maddelerimizi depoladığı yeryüzü (bk. r-b-b) erzak: rızıklar, yiyecek ve içecekler (bk. r-z-ḳ) esliha: silâhlar fenn-i iaşe: gıda bilimi (bk. a-y-ş) fenn-i makine: makine bilimi fevkalâde: olağanüstü hayvanat: hayvanlar (bk. ḥ-y-y) iaşe: beslenme, gıda (bk. a-y-ş) ihzar etmek: hazırlamak (bk. ḥ-ḍ-r) istif: yığma, biriktirme istimal etmek: kullanmak kat’iyet: kesinlik kumandan-ı âzam: en büyük kumandan (bk. a-ẓ-m) | küre-i arz: yerküre, dünya maharetli: becerikli, yetenekli makine-i Rabbâniye: herşeyin Rabbi olan Allah’ın makinesi (bk. r-b-b) mâlik: sahip (bk. m-l-k) mikyas: ölçek mu’cizekâr: mu’cizeler yapan (bk. a-c-z) Müdebbir: idare eden, yöneten ve ilmiyle herşeyin sonunu görüp, ona göre hikmetle iş yapan Allah (bk. d-b-r) muntazaman: düzenli olarak (bk. n-ẓ-m) Mutasarrıf: sonsuz tasarruf hakkı ve yetkisi olan; her işi kendi istek ve kurallarına göre idare eden Allah (bk. ṣ-r-f) nebatat: bitkiler nev’: çeşit, tür ordu-yu Sübhanî: her türlü kusur ve eksiklikten yüce olan Allah’ın bir ordu gibi yaratıp sevk ettiği varlıklar (bk. s-b-ḥ) | Rahmânî: rahmet ve merhameti sonsuz olan Allah tarafından gönderilen (bk. r-ḥ-m) sefine-i Sübhaniye: her türlü kusur ve eksiklikten uzak olan Allah’ın bir gemi gibi yaratarak uzayda gezdirdiği dünya (bk. s-b-ḥ) şeksiz: kuşkusuz, şüphesiz seyyar: gezici taam: yiyecek taife: topluluk takdirkârâne: takdir ederek (bk. ḳ-d-r) talim: eğitim (bk. a-l-m) talimat: eğitimler, emirler (bk. a-l-m) terhis: vazifeye son verme terhisat: terhisler, vazifeye son vermeler zemin: yer zîhayat: canlı (bk. ẕî; ḥ-y-y) |
tarafından verilen küre-i arzın bahar ordugâhı, ne derece mezkûr insan ordu ve ordugâhından büyük ve mükemmel ise, sizin okuyacağınız fenn-i askerî mikyasıyla dikkatli ve aklı başında olanlara o derece küre-i arzın Hâkimini ve Rabbini ve Müdebbirini ve Kumandan-ı Akdesini hayretler ve takdislerle bildirir ve tahmid ve tesbihle sevdirir.
Hem nasılki bir harika şehirde milyonlar elektrik lâmbaları hareket ederek her yeri gezerler. Yanmak maddeleri tükenmiyor bir tarzdaki elektrik lâmbaları ve fabrikası, şeksiz, bedahetle elektriği idare eden ve seyyar lâmbaları yapan ve fabrikayı kuran ve iştial maddelerini getiren bir mucizekâr ustayı ve fevkalâde kudretli bir elektrikçiyi hayretler ve tebriklerle tanıttırır, yaşasınlar ile sevdirir.
Aynen öyle de, bu âlem şehrinde, dünya sarayının damındaki yıldız lâmbaları, bir kısmı—kozmoğrafyanın dediğine bakılsa—küre-i arzdan bin defa büyük ve top güllesinden yetmiş defa sür’atli hareket ettikleri halde, intizamını bozmuyor, birbirine çarpmıyor, sönmüyor, yanmak maddeleri tükenmiyor. Okuduğunuz kozmoğrafyanın dediğine göre, küre-i arzdan bir milyon defadan ziyade büyük ve bir milyon seneden ziyade yaşayan ve bir misafirhane-i Rahmâniyede bir lâmba ve soba olan güneşimizin yanmasının devamı için, her gün küre-i arzın denizleri kadar gazyağı ve dağları kadar kömür veya bin arz kadar odun yığınları lâzımdır ki sönmesin. Ve onu ve onun gibi ulvî yıldızları gazyağsız, odunsuz, kömürsüz yandıran ve söndürmeyen ve beraber, çabuk gezdiren ve birbirine çarptırmayan bir nihayetsiz kudreti ve saltanatı, ışık parmaklarıyla gösteren bu kâinat şehr-i muhteşemindeki dünya sarayının elektrik lâmbaları ve idareleri ne derece o misâlden daha büyük, daha mükemmeldir; o derecede, sizin okuduğunuz veya okuyacağınız, fenn-i elektrik mikyasıyla, bu meşher-i âzam-ı kâinatın Sultanını, Münevvirini, Müdebbirini, Sâniini, o nuranî yıldızları şahit göstererek tanıttırır, tesbihatla, takdisatla sevdirir, perestiş ettirir.
Hem meselâ, nasıl ki bir kitap bulunsa ki, bir satırında bir kitap ince yazılmış ve herbir kelimesinde ince kalemle bir sûre-i Kur’âniye yazılmış. Gayet mânidar
arz: dünya bedahetle: ap açık bir şekilde fenn-i askerî: askerlik ilmi fenn-i elektrik: elektrik bilimi Hâkim: herşeyi hükmü altında tutup idare eden ve yargılayan ve herşeye galip olan Allah (bk. ḥ-k-m) intizam: düzen (bk. n-ẓ-m) iştial: yanma, tutuşma kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n) kozmoğrafya: gökbilimi, astronomi kudret: güç, kuvvet, iktidar (bk. ḳ-d-r) kudretli: güçlü, kuvvetli (bk. ḳ-d-r) Kumandan-ı Akdes: bütün varlıkları emri altında tutan ve her türlü eksiklikten ve âcizlikten yüce olan Allah (bk. ḳ-d-s) küre-i arz: yerküre, dünya mânidar: anlamlı (bk. a-n-y) meşher-i âzam-ı kâinat: büyük kâinat sergisi (bk. a-ẓ-m; k-v-n) | mezkûr: zikredilen, adı geçen mikyas: ölçek misafirhane-i Rahmâniye: Allah’ın sonsuz rahmetiyle kulları için bir konak gibi hazırladığı dünya (bk. r-ḥ-m) mu’cizekâr: mu’cize sahibi (bk. a-c-z) Müdebbir: idare eden, yöneten ve ilmiyle herşeyin sonunu görüp, ona göre hikmetle iş yapan Allah (bk. d-b-r) Münevvir: herşeyi nurlandıran, aydınlatan, ışıklandıran Allah (bk. n-v-r) nihayetsiz: sonsuz nuranî: nurlu, parlak (bk. n-v-r) perestiş: kulluk, ibadet Rab: herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye eden ve idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah (bk. r-b-b) | saltanat: egemenlik, hükümranlık (bk. s-l-ṭ) Sâni: herşeyi sanatlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah (bk. s-n-a) şehr-i muhteşem: görkemli, ihtişamlı şehir şeksiz: kuşkusuz, şüphesiz sûre-i Kur’âniye: Kur’ân’ın sûresi tahmid: Allah’ı övme ve Ona şükürlerini sunma (bk. ḥ-m-d) takdis: kutsama, Allah’ı her türlü kusur ve noksandan pak ve yüce olduğunu dile getirmek (bk. ḳ-d-s) tesbih: Allah’ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına layık ifadelerle anma (bk. s-b-ḥ) tesbihat: Allah’ın her türlü eksiklikten, âcizlikten, ortaktan yüce olduğunu ilân etme (bk. s-b-ḥ) ulvî: yüce ziyade: fazla |
ve bütün meseleleri birbirini teyid eder ve kâtibini ve müellifini fevkalâde maharetli ve iktidarlı gösteren bir acîp mecmua, şeksiz, gündüz gibi kâtip ve musannifini kemâlâtıyla, hünerleriyle bildirir, tanıttırır. Mâşâallah, bârekâllah cümleleriyle takdir ettirir.
Aynen öyle de, bu kâinat kitab-ı kebîri ki, birtek sahifesi olan zemin yüzünde ve birtek forması olan baharda, üçyüz bin ayrı ayrı kitaplar hükmündeki üç yüz bin nebatî ve hayvanî taifeleri beraber, birbiri içinde, yanlışsız, hatasız, karıştırmayarak, şaşırmayarak, mükemmel, muntazam ve bazan ağaç gibi bir kelimede bir kasideyi ve çekirdek gibi bir noktada bir kitabın tamam fihristesini yazan bir kalem işlediğini gözümüzle gördüğümüz bu nihayetsiz mânidar ve her kelimesinde çok hikmetler bulunan şu mecmua-i kâinat ve bu mücessem Kur’ân-ı ekber-i âlem, mezkûr misaldeki kitaptan ne derece büyük ve mükemmel ve mânidar ise, o derecede—sizin okuduğunuz fenn-i hikmetü’l-eşya ve mektepte bilfiil mübaşeret ettiğiniz fenn-i kıraat ve fenn-i kitabet geniş mikyaslarıyla ve dürbün gözleriyle—bu kitab-ı kâinatın Nakkâşını, Kâtibini hadsiz kemâlâtıyla tanıttırır, Allahu Ekber cümlesiyle bildirir, Sübhânallah takdisiyle tarif eder, Elhamdülillâh senâlarıyla sevdirir.
İşte bu fenlere kıyasen, yüzer fünûndan her bir fen, geniş mikyasıyla ve hususi âyinesiyle ve dürbünlü gözüyle ve ibretli nazarıyla bu kâinatın Hâlık-ı Zülcelâlini esmâsıyla bildirir, sıfâtını, kemâlâtını tanıttırır.
İşte bu muhteşem ve parlak bir burhan-ı vahdâniyet olan mezkûr hücceti ders vermek içindir ki, Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyan çok tekrarla, en ziyade
خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضَ 1
ve
رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ 2
Dipnot-1
“Gökleri ve yeri yarattı.” En’âm Sûresi, 6:1; Secde Sûresi, 32:4; Yâsin Sûresi, 36:81.
Dipnot-2
“Göklerin ve yerin Rabbi.” Ra’d Sûresi, 13:16; İsrâ Sûresi, 17:102.
acîp: şaşırtıcı Allahu Ekber: “Allah en büyüktür” (bk. k-b-r) âyine: ayna bârekâllah: Allah hayırlı ve bereketli kılsın (bk. b-r-k) bilfiil: fiilen, uygulamada (bk. f-a-l) burhan-ı vahdâniyet: Allah’ın birliğine ait delil (bk. v-ḥ-d) elhamdülillah: “her türlü övgü ve şükür Allah’a aittir” (bk. ḥ-m-d) esmâ: isimler (bk. s-m-v) fen: bilim dalı fenn-i hikmetü’l-eşya: varlıkların gayelerini inceleyen ilim ve felsefe (bk. ḥ-k-m) fenn-i kıraat ve fenn-i kitabet: okuma ve yazma ilmi (bk. k-t-b) fevkalâde: olağanüstü fihriste: indeks, içindekiler fünûn: bilim dalları Hâlık-ı Zülcelâl: sonsuz haşmet ve yücelik sahibi, herşeyi yoktan yaratan Allah (bk. ḫ-l-ḳ; ẕü; c-l-l) hikmet: gaye, fayda, yarar (bk. ḥ-k-m) | hüccet: delil, kanıt kâinat kitab-ı kebîri: büyük bir kitap gibi varlıklarla yazılmış kâinat (bk. k-v-n; k-t-b; k-b-r) kaside: şiir Kâtib: bütün varlıkları bir kitap yazar gibi, mükemmel bir şekilde yaratan Allah (bk. k-t-b) kâtip: yazar (bk. k-t-b) kemâlât: üstünlükler, mükemmellikler (bk. k-m-l) kitab-ı kâinat: kâinat kitabı (bk. k-t-b; k-v-n) Kur’ân-ı ekber-i âlem: âlemin en büyük kitabı, Kur’ân-ı Kerim (bk. k-b-r; a-l-m) Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan: ifade ve açıklamalarıyla mu’cize olan Kur’ân (bk. a-c-z; b-y-n) maharetli: becerikli, yetenekli mânidar: anlamlı (bk. a-n-y) maşaallah: Allah ne güzel dilemiş ve yapmış mecmua: kitap (bk. c-m-a) mecmua-i kâinat: kâinat kitabı (bk. c-m-a; k-v-n) | mezkûr: sözü geçen mikyas: ölçek mübaşeret: temas etme, meşgul olma mücessem: cisimleşmiş müellif: yazar muhteşem: ihtişamlı, görkemli muntazam: düzenli (bk. n-ẓ-m) musannif: sınıflandıran, düzenleyen, yazar Nakkaş: herşeyi san’atlı bir şekilde nakış nakış işleyen Allah (bk. n-ḳ-ş) nazar: bakış (bk. n-ẓ-r) nebatî: bitkisel şeksiz: kuşkusuz, şüphesiz senâ: övme sıfât: vasıflar, özellikler (bk. v-ṣ-f) Sübhanallah: “Allah her türlü eksiklikten sonsuz derecede yücedir” (bk. s-b-ḥ) taife: topluluk takdir: beğendiğini dile getirme (bk. ḳ-d-r) takdis: Allah’ın her türlü eksiklik ve çirkinlikten yüce olduğunu ilân etme (bk. ḳ-d-s) tarif: tanıtma, bildirme (bk. a-r-f) teyid etmek: doğrulamak zemin: yer |
âyetleriyle Hàlıkımızı bize tanıttırıyor, diye o mektepli gençlere dedim. Onlar dahi tamamıyla kabul edip tasdik ederek “Hadsiz şükür olsun Rabbimize ki, tam kudsî ve ayn-ı hakikat bir ders aldık. Allah senden razı olsun” dediler.
Ben de dedim:
İnsan binler çeşit elemlerle müteellim ve binler nev’î lezzetlerle mütelezziz olacak bir zîhayat makine ve gayet derece acziyle beraber hadsiz maddî-mânevî düşmanları ve nihayetsiz fakrıyla beraber hadsiz zâhirî ve bâtınî ihtiyaçları bulunan ve mütemadiyen zevâl ve firak tokatlarını yiyen bir biçare mahlûk iken, birden iman ve ubûdiyetle böyle bir Padişah-ı Zülcelâle intisap edip bütün düşmanlarına karşı bir nokta-i istinat ve bütün hâcâtına medar bir nokta-i istimdat bularak, herkes mensup olduğu efendisinin şerefiyle, makamıyla iftihar ettiği gibi, o da böyle nihayetsiz Kadîr ve Rahîm bir Padişaha iman ile intisap etse ve ubûdiyetle hizmetine girse ve ecelin idam ilânını kendi hakkında terhis tezkeresi ne çevirse ne kadar memnun ve minnettar ve ne kadar müteşekkirâne iftihar edebilir, kıyas ediniz.
O mektepli gençlere dediğim gibi, musibetzede mahpuslara da tekrar ile derim:
Onu tanıyan ve itaat eden, zindanda dahi olsa bahtiyardır. Onu unutan, saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır. Hattâ bir bahtiyar mazlum, idam olunurken bedbaht zâlimlere demiş: “Ben idam olmuyorum, belki terhis ile saadete gidiyorum. Fakat, ben de sizi idam-ı ebedî ile mahkûm gördüğümden sizden tam intikamımı alıyorum.
لاَاِلٰهَ اِلاَّاللهُ 1
diyerek sürur ile teslim-i ruh eder.
سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَۤا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ 2
Dipnot-1
“Allah’tan başka ilâh yoktur.” Sâffât Sûresi, 37:35; Muhammed Sûresi, 47:19.
Dipnot-2
“Seni her türlü noksandan tenzih ederiz, Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen herşeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın.” Bakara Sûresi, 2:32.
acz: güçsüzlük (bk. a-c-z) ayn-ı hakikat: hakikatin ta kendisi (bk. ḥ-ḳ-ḳ) bahtiyar: talihli, mutlu bâtınî: içe dönük bedbaht: talihsiz bîçare: çaresiz ecel: ölüm vakti elem: acı, üzüntü fakr: fakirlik, ihtiyaç hali (bk. f-ḳ-r) firak: ayrılık (bk. f-r-ḳ) hâcât: ihtiyaçlar (bk. ḥ-v-c) hadsiz: sınırsız Hâlık: yaratıcı, herşeyi yaratan Allah (bk. ḫ-l-ḳ) idam-ı ebedî: sonsuz yok oluş (bk. e-b-d) iftihar etmek: övünmek intisap: bağlanma (bk. n-s-b) Kadîr: herşeye gücü yeten, sonsuz güç ve kudret sahibi Allah (bk. ḳ-d-r) kudsî: kutsal, her türlü kusur ve eksiklikten yüce (bk. ḳ-d-s) | Lâ ilâhe illâllah: Allah’tan başka ilah yoktur (bk. e-l-h) mahkûm: hüküm giymiş (bk. ḥ-k-m) mahlûk: yaratık (bk. ḫ-l-ḳ) mahpus: hapsedilmiş mazlum: zulme uğramış (bk. ẓ-l-m) medar: dayanak noktası, eksen mektep: okul (bk. k-t-b) mensup: bağlı (bk. n-s-b) musibetzede: felâkete uğramış müteellim: elem çeken, acı duyan mütelezziz: lezzet alan mütemadiyen: sürekli olarak müteşekkirâne: teşekkür ederek nev’î: çeşit, tür nihayetsiz: sonsuz nokta-i istimdat: yardım alınacak yer nokta-i istinat: dayanak noktası (bk. s-n-d) Padişah-ı Zülcelâl: sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Padişah, Allah (bk. ẕü; c-l-l) | Rahîm: rahmeti herşeyi kuşatan, şefkat ve merhamet sahibi Allah (bk. r-ḥ-m) saadet: mutluluk sürur: sevinç tasdik: doğrulama, onay (bk. ṣ-d-ḳ) terhis: vazifeye son verme terhis tezkeresi: vazifenin sona erdiğini gösteren belge teslim-i ruh: ruhunu teslim etme (bk. r-v-ḥ) ubûdiyet: kulluk (bk. a-b-d) zahirî: dışa dönük (bk. ẓ-h-r) zevâl: sona erme (bk. z-v-l) zîhayat: canlı (bk. ẕî; ḥ-y-y) |
KAYNAKLAR
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, On Üçüncü Söz, Meyve Risalesinden Altıncı Mesele, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.
http://www.erisale.com/#content.tr.1.221
Ders Dünyası - WORLD OF COURSES sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.