https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz bu haftaki Cumartesi Derslerinde “Ateş Topu – Fireball – Göktaşı Meteor Yağmuru- Yıldız Kayması – Şeytan Taşlama – Dünyadan Uzaya Gidip Gelme ve Uzaydan Dünyaya İnip Çıkma” konusu ele alınmaktadır. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından Sözler isimli eserinden On Beşinci Söz’den Beşinci Basamak.
KISA VİDEO
UZUN VİDEO
On Beşinci Söz
BEŞİNCİ BASAMAK
Madem arzdan semâya gidip gelmek var. Semâdan arza inip çıkmak oluyor; ehemmiyetli levazımat-ı arziye oradan gönderiliyor. Ve madem ervâh-ı tayyibeler
arz: yer, dünya ervâh-ı tayyibe: temiz ve iyi ruhlar (bk. r-v-ḥ) | levazımat-ı arziye: dünyanın ihtiyaçları, dünyevî ihtiyaçlar | sema: gök (bk. s-m-v) |
semâya gidiyorlar. Elbette, ervâh-ı habîse dahi, ahyârı takliden semâvât memleketine gitmeye teşebbüs edecekler. Çünkü vücutça letafet ve hiffetleri var. Hem şüphesiz tard ve red edilecekler. Çünkü mahiyetçe şeraret ve nuhusetleri vardır.
Hem, bilâşek velâ şüphe, şu muamele-i mühimmenin, şu mübareze-i mâneviyenin, âlem-i şehadette bir alâmeti, bir işareti bulunacaktır. Çünkü, saltanat-ı Rububiyetin hikmeti iktiza eder ki, zîşuur için, bahusus en mühim vazifesi müşahede ve şehadet ve dellâllık ve nezaret olan insan için tasarrufat-ı gaybiyenin mühimlerine bir işaret koysun, birer alâmet bıraksın. (Nasıl ki, nihayetsiz bahar mucizatına yağmuru işaret koymuş ve havârık-ı san’atına esbab-ı zahiriyeyi alâmet etmiş.) Ta âlem-i şehadet ehlini işhad etsin. Belki o acip temâşâya, umum ehl-i semâvât ve sekene-i arzın enzâr-ı dikkatlerini celb etsin. Yani, o koca semâvâtı, etrafında nöbettarlar dizilmiş, burçları tezyin edilmiş bir kale hükmünde, bir şehir suretinde gösterip haşmet-i Rububiyetini tefekkür ettirsin.
Madem şu mübareze-i ulviyenin ilânı, hikmeten lâzımdır. Elbette ona bir işaret vardır. Halbuki, hadisat-ı cevviye ve semâviye içinde, şu ilâna münasip hiçbir hadise görünmüyor. Bundan daha ensebi yoktur. Zira, yüksek kalelerin muhkem burçlarından atılan mancınıklar ve işaret fişeklerine benzeyen şu hadise-i necmiye, bu recm-i şeytana ne kadar ensep düştüğü bedâheten anlaşılır. Halbuki, şu hadisenin, bu hikmetten ve şu gayeden başka, ona münasip bir hikmeti bilinmiyor. Sair hadisat öyle değil. Hem şu hikmet, zaman-ı Âdemden beri meşhurdur ve ehl-i hakikat için meşhuddur.
ahyâr: hayırlı kimseler (bk. ḫ-y-r) âlem-i şehadet: görünen âlem, dünya (bk. a-l-m; ş-h-d) bahusus: özellikle bedâheten: ap açık bir şekilde beşer: insan bilâşek velâ şüphe: şeksiz ve şüphesiz (bk. lâ) celb etmek: çekmek cühud: bilerek inkâr etme dellal: davetçi, ilan edici ehl-i hakikat: doğru ve hak yolda olanlar (bk. ḥ-ḳ-ḳ) ehl-i semavat: semavat ehli, melekler ve ruhanîler (bk. s-m-v) enseb: daha uygun (bk. n-s-b) enzâr-ı dikkat: dikkatli bakışlar (bk. n-ẓ-r) ervâh-ı habîse: kötü ruhlar (bk. r-v-ḥ) esbab-ı zahiriye: görünen sebepler (bk. s-b-b; ẓ-h-r) hadisat-ı cevviye ve semaviye: hava ve gök olayları (bk. s-m-v) hadisat-ı necmiye: yıldız olayları (bk. ḥ-d-s̱) haşmet-i Rububiyet: Cenab-ı Hakkın bütün varlıkları merhamet ve şefkatle beslemesi, terbiye edip idaresi ve egemenliği altında tutmasının ihtişamı (bk. r-b-b) | havârık-ı san’at: sanat harikaları (bk. ṣ-n-a) hiffet: hafiflik hikmet: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması (bk. ḥ-k-m) hikmeten: hikmet gereği (bk. ḥ-k-m) i’cazkâr: mu’cizeli (bk. a-c-z) iktiza: gerektirme işhad: şahit gösterme (bk. ş-h-d) letafet: maddî ağırlık ve sınırlamalarla kısıtlı olmama (bk. l-ṭ-f) mahiyet: esas, nitelik, içyapı mancınık: eskiden kale kuşatmalarında ağır taşlar fırlatmak için kullanılan savaş âleti meşhud: görünen, bilinen (bk. ş-h-d) mu’cizat: mu’cizeler (bk. a-c-z) muamele-i mühimme: önemli davranış mübareze-i mâneviye: mânevî mücadele ve çatışma (bk. a-n-y) mübareze-i ulviye: yüce mücadele muhkem: sağlam (bk. ḥ-k-m) münasip: uygun (bk. n-s-b) müşahede: gözlemleme (bk. ş-h-d) müstaid: istidatlı, kabiliyetli (bk. a-d-d) nezaret: gözetim (bk. n-ẓ-r) | nöbettar: nöbetçi nuhuset: uğursuzluk recm-i şeytan: şeytan taşlama sair: diğer saltanat-ı Rububiyet: Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması (bk. s-l-ṭ; r-b-b) sekene-i arz: dünyalılar (bk. s-k-n) semâ: gök (bk. s-m-v) semavat: gökler (bk. s-m-v) şer: kötülük şeraret: şerlilik, kötülük suret: şekil, görüntü (bk. ṣ-v-r) tard: kovma, uzaklaştırma tasarrufat-ı gaybiye: görünmeyen âlemlerden gelen tasarruflar (bk. ğ-y-b; ṣ-r-f) tefekkür etmek: düşünmek (bk. f-k-r) temâşâ: seyir temerrüd: inat etme, direnme tezyin edilmek: süslenmek (bk. z-y-n) tuğyan: azgınlık, taşkınlık, zulüm ve küfürde çok ileri gitme (bk. ṭ-ğ-y) zaman-ı Âdem: Âdem peygamberin zamanı zîşuur: şuurlu, bilinçli (bk. ẕî; ş-a-r) |
KAYNAKLAR
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, On Beşinci Söz, Beşinci Basamak, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.
http://www.erisale.com/#content.tr.1.253
Ders Dünyası - WORLD OF COURSES sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.