Bu sayfada ortaöğretim / lise Türk Dili ve Edebiyatı dersi 10. sınıf 3. ünite şiir, divan şiirinden gazel örneği; Urfalı büyük şâir Yûsüf Nâbî’nin, çağdaşı olan Çorlulu Ali Paşa’nın kararıyla evi yıkılıp perîşân olunca yazdığı “Bağı dehrin hem hazanın hem baharın görmüşüz” gazeline yer verilmiştir.
HAZIRLIK
- Hayatın sevinç ve hüzünlerle yoğrulması konusundaki görüşleriniz nelerdir?
- İnsanın gurura kapılması doğru mudur? Niçin?
GAZEL
GAZEL | Günümüz Türkçesi: |
Bâğ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz Biz neşâtın da gamın da rûzgârın görmüşüz | •Biz, dünya bahçesinin hem güzünü, hem de ilkbaharını görmüşüz, Biz, sevincin de kederin de yaşandığı günleri görmüşüz. |
Çok da mağrûr olma kim mey-hâne-i ikbâlde Biz hezâran mest-i mağrûrun humârın görmüşüz | •Çok da gururlanma ki, bu talih meyhanesinde biz, Gururdan sarhoş olan binlercesinin uyuşuk halini görmüşüz. |
Top-ı âh-ı inkisâra pây-dâr olmaz yine Kişver-i câhın nice sengin hisârın görmüşüz | •(Ve) yine gücenmişlik ahının topuna dayanamayan, Yüksek mevki ülkesinin taştan kalesini görmüşüz. |
Bir hurûş ile eder bin hâne-i ikbâli pest Ehl-i derdin seyl-i eşk-i inkisârın görmüşüz | •Bir beddua ile bin talih evini yıkıp giden Dertlilerin sel gibi akıttıkları gözyaşlarını görmüşüz. |
Bir hadeng-i can-güdâz-ı âhtır sermâyesi Biz bu meydânın nice çâpük-süvârın görmüşüz | •Biz, yere yıkılması bir can alıcı ah okuna bağlı, Bu meydanın nice usta binicilerini görmüşüz. |
Bir gün eyler dest-beste pây-âh-ı cây-gâh Bi-adet mağrûr-ı sadr-ı i’tibârın görmüşüz | [Sadarette itibar üzere oturan nicelerini gördük ki; gün geldi de onlar el pençe vaziyette pabuçluğu mekân tuttular (yani hizmetçi oldular)] |
Kâse-i deryûzeye tebdîl olur câm-ı murâd Biz bu bezmin Nâbiyâ çok bâde-hârın görmüşüz | •Ey Nâbî! En sonunda istek kadehi dilenci kâsesine dönen, Biz, bu eğlence meclisinin nice sarhoşlarını görmüşüz |
Vezni: Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün Nabî (hzl: Cem Dilçin, Türk Şiir Bilgisi) |
BİLİNMEYEN KELİMELER
bâde-hâr: İçki içenler.
bâğ-ı dehr: Dünya bahçesi.
bezm: İçki meclisi, dost toplantısı.
çâpük-süvâr: Ata iyi binen.
dest-beste: El bağlamış, el pençe vaziyette.
hadeng-i can-güdâz: Can eriten ok.
hâne-i ikbâl: Uğur evi.
hezâran: Binlerce.
humâr: Sarhoşluktan sonra gelen baş ağrısı.
hurûş: Gürültü, ağlayıp inleme.
inkisar: Kırılma, gücenme, beddua, ilenç.
kâse-i deryûze: Dilenci çanağı.
kişver-i câh: Makam, mevki ülkesi.
sadr-ı i’tibâr: Sadârette (sadrazamlıkta) itibarlı olanlar.
mest-i mağrur: Gurur sarhoşluğuna kapılan kişi.
neşat: Sevinç.
pây-âh-ı cây-gâh:
pây-dâr: Sağlam, devamlı.
pest: Alçak, aşağı.
rûzgâr: Rüzgâr, zaman.
seng: Taş.
seyl-i eşk-i inkisâr: İnkisar gözyaşlarının seli.
top-ı ah-ı inkisar: Beddua ahlarının topu.
Metinde anlamlarını bilmediğiniz kelime ve kelime gruplarının anlamını metnin
bağlamından hareketle tahmin ediniz veya kaynaklardan öğreniniz.
ETKİNLİKLER
- Metnin tema ve konusunu belirleyiniz.
- İlk beyitte geçen ‘hazân/ bahâr’ , ‘neşât/ gam’ kelimeleri sizce nelerin simgesi olabilir? Yaşadığımız ayrılık ve üzüntüler, bize bir şeyler öğretir mi?
- İkinci beyitte şair, niçin mağrur olmamak gerektiğini vurguluyor? İnsan, güzelliği, makamı veya zenginliğiyle kibirlenme hakkına sahip midir? Niçin?
- “Bir hurûş ile eder bin hâne-i ikbâli pest/ Ehl-i derdin seyl-i eşk-i inkisârın görmüşüz” beytinde şair, ne anlatmak istemiştir? Buradaki manayı ‘ahı tutmak’ deyimi ile ilişkilendirebilir miyiz?
- Aşağıdaki videoyu izleyerek gazelle ilgili yorumlar hakkında düşüncelerinizi söyleyiniz.
Hayati İnanç – Muhteşem Anlatım Nâbî “Bağı dehrin hem hazanın hem baharın görmüşüz”
- Kültürel ve sosyal yapı ilişkisinden hareketle okuduğunuz gazelin yazıldığı
dönemin zihniyetine dair neler söyleyebilirsiniz? - Aşağıdaki parağrafı okuyunuz. Gazelde anlatılmak istenenler ile bu parçada anlatılanlar arasında nasıl bir bağ vardır? Tartışınız.
http://www.erisale.com/#content.tr.1.103
celâl: haşmet, görkem, yücelik (bk. c-l-l) cereyan eden: meydana gelen ekseriya: çoğunlukla (bk. k-s̱-r) gayret: şeref, haysiyet, izzet (bk. ğ-y-r) izzet: değer, kıymet, şeref, yücelik (bk. a-z-z) kurûn-u sâlife: geçmiş çağlar Mahkeme-i Kübrâ: öldükten sonra âhirette Allah’ın huzurunda kurulacak olan büyük mahkeme (bk. ḥ-k-m; k-b-r) | maruz: tesirinde ve karşısında olma mazlum: zulme, haksızlığa uğrayan (bk. ẓ-l-m) mütemerrid: inatçı, inanmamakta direnen sille: tokat tehir edilmek: ertelenmek zillet: hor, hakir, aşağılanma |
- Divan Şiiri Grubu, hazırladığı gazellerden bir şiir dinletisi sunsun. Yapılan sunumlardan sonra dinlenen gazellerin ahenk unsurları, ses akışları ve hissettirdikleriniz ile ilgili çıkarımlarda bulununuz.
- Sunulan Gazelleri sınıf veya okul panosunda sergileyiniz. İmkanlar ölçüsünde okul
dergisinde ve okulun internet sayfası edebiyat köşesinde yayınlayınız.
Daha Fazlası
Hayati İnanç’ın konuyla ilgili değerlendirmelerini okuyun:
URFALI ŞÂİR YÛSÜF NÂBÎ
Urfalı büyük şâir Yûsüf Nâbî (vefat 1712), çağdaşı olan Çorlulu Ali Paşa’nın kararıyla evi yıkılıp perîşân olunca aşağıdaki gazeli yazmış. Derler ki; “keşke yüz evi olup yüzü de yıkılsaydı da Nâbî’den, böyle yüz eser kalsaydı.”
Bu şiire çok sonraları yapılan nazire ve tahmisler cidden kayda değer evsaftadır.
Bâğ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz
Biz neşâtın da gâmın da rûzgârın görmüşüz
[Zaman bağının baharını da gördük güzünü de; üzerimizden neş’e rüzgârları da geçmiştir gam fırtınaları da.]
Çok da mağrûr olma kim meyhâne-i ikbâlde
Biz hezârân mest-i mağrûrun humârın görmüşüz
[Mevki sahibi olunca zafer sarhoşu oluverme; zîrâ böylesine mest (sarhoş) olup sabah olunca da baş ağrısı çeken binlercesini görmüşlüğümüz var.]
Top-ı âh-ı inkisâra pây-dâr olmaz yine
Kişver-i câhın nice sengîn hisârın görmüşüz
[Gönlü kırık olanın atıverdiği âh topunun nice büyük sultanların muhkem kalelerini yıktığını biliriz.]
Bir hurûşiyle eder bin hâne-i ikbâli pest
Ehl-i derdin seyl-i eşk-i inkisârın görmüşüz
[Derd ehli olanların kırıklıkla döktükleri gözyaşlarının yaptığı seller önünde nice gösterişli kâşânelerin, mâlikânelerin yerle bir olduğunu biliriz.]
Bir hadeng-i cân-güdâz-ı âhdır sermâyesi
Biz bu meydânın nice çâbük-süvârın görmüşüz
[O garipler ki, bütün sermâyeleri can yakıcı bir âh silâhından ibarettir ama, onu şöyle bir attıkları zaman, nice hızlı süvarilerin vurulup yere serildiklerini gördük.]
Bir gün eyler dest-beste pây-gâhı cây-gâh
Bî-aded mağrûrun sadr-ı i’tibârın görmüşüz
[Sadarette itibar üzere oturan nicelerini gördük ki; gün geldi de onlar el pençe vaziyette pabuçluğu mekân tuttular (yani hizmetçi oldular)]
Kâse-i deryûzeye tebdîl olur câm-ı murâd
Biz bu bezmin Nâbîyâ çok bâde-hârın görmüşüz
[O elindeki –gururla kaldırıp kaldırıp- içtiğin kadeh var ya, gün gelir de dilenci çanağına döner; benzerlerini çok gördük.]
Söz Nâbî’den açıldığı için bir diğer meşhur şiirini de takdim etmek isterim.
Sultan Dördüncü Mehmed zamanında hacca giden surre alayında geçer hadise. Nâbî merhûmun içinde bulunduğu kafileye –bugünkü tabirle- sponsorluk eden ağa Medine-i Münevvereye yaklaşıldığı bir sırada insanlık icabı hafif uykuya dalınca, Efendimizin bu kadar yakınında uykuyu edebe mugayir gören hikmet şairimiz irticalen yüksek sesle beş beyt terennüm eder:
Sakın terk-i edebden, kûy-i mahbûb-i Hudâ’dır bu!
Nazargâh-i ilâhîdir, makâm-ı Mustafâ’dır bu.
[Edebi terketmekten sakın! Zîrâ burası Allahü teâlânın sevgilisinin bulunduğu yerdir.
Bu yer, Hak teâlânın nazar evi, Resûl-i Ekrem’in makâmıdır.]
Ayrıca daha detaylı metin incelemesi için aşağıdaki alıntıyı inceleyiniz:
LİSE / ORTAÖĞRETİM
Ders Dünyası - WORLD OF COURSES sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
Nabi sanki günümüzü görmüs de söylemis. Tebrikler.