Zeylin Beşinci Parçası1
Evet, nass-ı hadisle, nev-i beşerin en mümtaz şahsiyetleri olan yüz yirmi dört bin enbiyanın2 icmâ ve tevatürle, kısmen şuhuda ve kısmen hakkalyakîne istinaden, müttefikan âhiretin vücudundan ve insanların oraya sevk edileceğinden ve bu kâinat Hâlıkının kat’î vaad ettiği âhireti getireceğinden haber verdikleri gibi; onların verdikleri haberi keşif ve şuhud ile, ilmelyakîn suretinde tasdik eden yüz yirmi dört milyon evliyanın o âhiretin vücuduna şehadetleriyle ve bu kâinatın Sâni-i Hakîminin bütün esmâsı bu dünyada gösterdikleri cilveleriyle bir âlem-i bekàyı bilbedâhe iktiza ettiklerinden, yine âhiretin vücuduna delâletiyle; ve her sene, baharda, rû-yi zeminde ayakta duran had ve hesaba gelmez ölmüş ağaçların cenazelerini emr-i كُنْ فَيَكُونُ 3 ile ihyâ edip ba’sü ba’delmevt’e mazhar eden ve haşir ve neşrin yüz binler nümunesi olarak nebâtat taifelerinden ve hayvânat milletlerinden üç yüz bin nevileri haşir ve neşreden hadsiz bir kudret-i ezeliye ve hesapsız ve israfsız bir hikmet-i ebediye ve rızka muhtaç bütün zîruhları kemâl-i şefkatle gayet harika bir tarzda iâşe ettiren ve her baharda az bir zamanda had ve hesaba gelmez envâ-ı ziynet ve mehâsini gösteren bir rahmet-i bâkiye
Dipnot-1
Bu kısım, aynı zamanda Yirmi Altıncı Lem’a’nın Beşinci Ricâsının haşirle ilgili bir parçasıdır.
Dipnot-2
bk. Müsned, 5:266; Veliyyüddin Tebrizî, Mişkâtü’l-Mesâbîh, 3:122; İbnü’l-Kayyım el-Cevzî, Zâdü’l-Meâd, (Tahkik: el-Arnavud), 1:43-44.
Dipnot-3
“(Cenâb-ı Hak) Birşeyin olmasını murad ettiği zaman, Onun işi sadece ‘Ol’ demektir; o da oluverir.” Yâsin Sûresi, 36:82.
KAYNAK:
http://www.erisale.com/#content.tr.1.175
âhiret: öteki dünya, öldükten sonraki hayat (bk. e-ḫ-r) âlem-i bekà: sonsuz ve kalıcı âlem (bk. a-l-m; b-ḳ-y) ba’sü bâde’l-mevt: öldükten sonra tekrar diriltilme (bk. m-v-t) bilbedâhe: ap açık bir şekilde cilve: görünüm, yansıma (bk. c-l-y) delâlet: delil olma, işaret etme enbiya: peygamberler (bk. n-b-e) envâ-ı ziynet ve mehâsin: süs ve güzelliklerin çeşitleri (bk. z-y-n; ḥ-s-n) esmâ: isimler (bk. s-m-v) evliya: veliler, Allah dostları (bk. v-l-y) had ve hesaba gelmemek: sonsuz ve sınırsız olmak hadsiz: sınırsız hakkalyakin: bizzat yaşayarak kesin bilgi edinme (bk. ḥ-ḳ-ḳ; y-ḳ-n) Hâlık: herşeyi yaratan Allah (bk. ḫ-l-ḳ) haşir ve neşir: öldükten sonra âhirette tekrar diriltilerek Allah’ın huzurunda toplanma ve tekrar dağılıp yayılma (bk. ḥ-ş-r) | hayvânat: hayvanlar (bk. ḥ-y-y) hikmet-i ebediye: Allah’ın sonsuz hikmeti; herşeyi belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratması (bk. ḥ-k-m; e-b-d) iaşe ettiren: besleyen (bk. a-y-ş) icmâ: fikir birliği (bk. c-m-a) ihyâ: hayat verme, diriltme (bk. ḥ-y-y) iktiza: gerektirme ilmelyakin: kesin bilgiye dayanarak, kuşkuya yer bırakmayacak biçimde öğrenme (bk. a-l-m; y-ḳ-n) istinaden: dayanarak (bk. s-n-d) kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n) kat’î: kesin kemâl-i şefkat: tam bir şefkat (bk. k-m-l; ş-f-ḳ) keşif: mânevî âlemlerde bazı olayları ve hakikatleri görme (bk. k-ş-f) kudret-i ezeliye: varlığının başlangıcı olmayan ve ezelden beri var olan Allah’ın kudreti (bk. ḳ-d-r; e-z-l) | mazhar etmek: eriştirmek (bk. ẓ-h-r) mümtaz: seçkin, üstün müttefikan: ittifakla, birleşerek nass-ı hadis: hadisin metni ve kesin hükmü (bk. h-d-s̱) nebâtat: bitkiler nev: çeşit, tür nev-i beşer: insanlık rahmet-i bâkiye: devamlı olan şefkat ve merhamet (bk. r-ḥ-m; b-ḳ-y) rû-yi zemin: yeryüzü Sâni-i Hakîm: herşeyi hikmetle ve sanatla yaratan Allah (bk. ṣ-n-a; ḥ-k-m) sevk edilmek: gönderilmek şuhud: gözle görme (bk. ş-h-d) suret: şekil (bk. ṣ-v-r) taife: topluluk tasdik etmek: doğrulamak, onaylamak (bk. ṣ-d-ḳ) tevatür: doğruluğu kesin olarak kanıtlanan haber vaad etmek: söz vermek (bk. v-a-d) vücud: varlık (bk. v-c-d) zeyl: ilâve, ek zîruh: ruh sahibi (bk. ẕî; r-v-ḥ) |
ve bir inâyet-i daime bilbedâhe âhiretin vücudunu istilzam ile ve şu kâinatın en mükemmel meyvesi ve Hâlık-ı Kâinatın en sevdiği masnuu ve kâinatın mevcudatıyla en ziyade alâkadar olan insandaki şedit, sarsılmaz, daimi olan aşk-ı bekà ve şevk-i ebediyet ve âmâl-i sermediyet, bilbedâhe işaret ve delâletiyle, bu âlem-i fâniden sonra bir âlem-i bâki ve bir dâr-ı âhiret ve bir dâr-ı saadet bulunduğunu o derece kat’î bir surette ispat ederler ki, dünyanın vücudu kadar, bilbedâhe âhiretin vücudunu kabul etmeyi istilzam ederler. HAŞİYE-1
Madem Kur’ân-ı Hakîmin bize verdiği en mühim bir ders, iman-ı bil’âhirettir; ve o iman da bu derece kuvvetlidir; ve o imanda öyle bir rica ve bir teselli var ki, yüz bin ihtiyarlık birtek şahsa gelse, bu imandan gelen teselli mukabil gelebilir. Biz ihtiyarlar “Elhamdü lillâhi alâ kemâli’l-îmân” deyip ihtiyarlığımıza sevinmeliyiz.
Haşiye-1
Evet, sübutî bir emri ihbar etmenin kolaylığı ve inkâr ve nefyetmenin gayet müşkül olduğu bu temsilden görünür. Şöyle ki: Biri dese, “Meyveleri süt konserveleri olan gayet harika bir bahçe küre-i arz üzerinde vardır”; diğeri dese, “Yoktur.” ispat eden, yalnız onun yerini veyahut bazı meyvelerini göstermekle, kolayca dâvâsını ispat eder. İnkâr eden adam, nefyini ispat etmek için bütün küre-i arzı görmek ve göstermekle dâvâsını ispat edebilir. Aynen öyle de, Cenneti ihbar edenler, yüz binler tereşşuhâtını, meyvelerini, âsârını gösterdiklerinden kat’-ı nazar, iki şahid-i sadıkın sübutuna şehadetleri kâfi gelirken; onu inkâr eden, hadsiz bir kâinatı, hadsiz ebedî zamanı temâşâ etmek ve görmek ve eledikten sonra inkârını ispat edebilir, ademini gösterebilir. İşte, ey ihtiyar kardeşler, iman-ı âhiretin ne kadar kuvvetli olduğunu anlayınız.
KAYNAK:
http://www.erisale.com/#content.tr.1.176
adem: yokluk alâkadar: ilgili âlem-i bâki: devamlı ve kalıcı âlem (bk. a-l-m; b-ḳ-y) âlem-i fâni: gelip geçici, ölümlü âlem (bk. a-l-m; f-n-y) âmâl-i sermediyet: daimî emeller ve arzular âsâr: eserler aşk-ı bekà: sonsuza kadar devam edebilme aşkı (bk. b-ḳ-y) bilbedâhe: ap açık bir şekilde dâr-ı âhiret: âhiret yurdu (bk. e-ḫ-r) dâr-ı saadet: mutluluk yurdu delâlet: delil olma, işaret etme ebedî: sonsuz (bk. e-b-d) elhamdü lillâhi alâ kemâli’l-îmân: mükemmel imandan dolayı Allah’a hamdolsun (bk. ḥ-m-d; e-l-h; k-m-l; e-m-n) | hadsiz: sınırsız Hâlık-ı Kâinat: evreni, herşeyi yaratan Allah (bk. ḫ-l-ḳ; k-v-n) haşiye: dipnot, açıklayıcı not ihbar etme: haber verme iman-ı âhiret: âhirete iman (bk. e-m-n; e-ḫ-r) inâyet-i daime: devamlı yardım, iyilik ve bağış (bk. a-n-y) inkâr: inanmama, kabul etmeme (bk. n-k-r) istilzam: gerektirme kâfi: yeterli kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n) kat-ı nazar: görmezden gelme (bk. n-ẓ-r) kat’î: kesin Kur’ân-ı Hakîm: içinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân (bk. ḥ-k-m) küre-i arz: yerküre, dünya masnu: sanat eseri varlık (bk. ṣ-n-a) | mevcudat: varlıklar (bk. v-c-d) mühim: önemli mukabil: karşılık müşkül: zor nefyetmek: reddetmek, inanmamak rica(reca): ümit şahid-i sadık: doğru sözlü şahit (bk. ş-h-d; ṣ-d-ḳ) şedit: şiddetli şehadet: şahitlik (bk. ş-h-d) şevk-i ebediyet: sonsuzluğa şiddetli istek (bk. e-b-d) sübut: varlığı kesin ve gerçek olması sübutî: gerçek ve kesin suret: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r) temâşâ etmek: seyretmek temsil: kıyaslama tarzında benzetme, analoji (bk. m-s̱-l) tereşşuhât: sızıntılar, izler ziyade: çok, fazla |
Ders Dünyası - WORLD OF COURSES sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.