Hava ve Atmosfer Kavramları ile Hüve Nüktesi ve Solunum

Hava ve Atmosfer Kavramları ile Hüve Nüktesi ve Solunum

Hava ve Atmosfer Kavramları ile Hüve Nüktesi ve Solunum

Bu makalede hava ve atmosfer kavramları ile ilgili ders kitaplarında yer alan anlatımlar ve Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Küllüyatı’ından Sözler isimli eserinden On Üçüncü Söz’de yer alan Hüve Nüktesi ve Otuz İkinci Söz Birinci Mevkıf’ta yer alan solunum ile ilgili haşiye ilişkilendirilerek açıklanmaya çalışılacaktır.

İLKOKUL HAYAT BİLGİSİ 2. Sınıf 6. Ünite Doğada Hayat Doğal Unsurlar konusu işlenirken;

“Ben rüzgarım, toprak oluşumunu, bitki tohumlarının yayılmasını ve elektrik üreterek aydınlanmanızı sağlarım.” diyerek havanın görevlerinden bazıları ifade edilmektedir.

Gerçekten de hava alemine girdiğimizde inanılmaz olaylarla karşılaşmaktayız.

İlerleyen bölümlerde bunu çok daha açık bir şekilde göreceğiz.

Burada sadece havada rüzgar oluşturulması ve bunun neticesinde toprakların meydana getirilmesinde, bitki tohumlarının yayılmasında ve elektrik üretilmesinde havanın rolüne ve görevlerine değinilmiştir.

İLKOKUL HAYAT BİLGİSİ 2. Sınıf 6. Ünite Doğada Hayat Doğa Olayları konusu işlenirken;

Bulutlardaki su buharının soğuk hava ile karşılaşması sonucu yağmur, kar, dolu gibi farklı yağış şekillerinin oluşturulduğu,

Yağmurun bulutlardaki su buharının soğuk hava ile karşılaşması sonucu yeryüzüne su damlacıları halinde indirilmesi olduğu,

Yüksek bulutlardaki su damlacıklarının büyük bir bölümünün soğuk havanın etkisiyle minik buz taneciklerine dönüştürülerek kar oluşturulduğu,

Dolunun su buharı bulutlardan yeryüzüne indirilirken soğuk hava ile karşılaşıp katılaşması ve buz toplarına dönüşmesiyle oluşturulduğu,

Nemli havanın yere yakın yerlerde soğuduğu zaman sis oluştuğu belirtilmektedir.

Gerçekten de havada o kadar çok olaylar olmaktadır ki akıllara durgunluk vermektedir.

Bütün bu yağış olayları olmasaydı hayatımız nasıl olurdu acaba hiç düşündünüz mü?

Örneğin yağmur ve kar yağmasaydı o kadar suyu nasıl depolardık? Tarlalarımızı ve bahçelerimizi nasıl sulardık?

Yağmur ve kar taneleri havadan aşağıya indirilirken adeta süzülerek inmekte ve bizleri incitmemektedir.

Bazen de dolu şeklinde yağarak bizler uyarılmaktayız ve hava hal diliyle bizlere “aslında sizin kafanıza bir taş gibi de yağabilirim ama beni görevlendiren size acıdığından ve merhamet ettiğinden geyet yumuşak bir şekilde indiriliyorum” diyor.  

İLKOKUL FEN BİLİMLERİ 3. Sınıf ders kitabının Dünya ve Evren konu alanı 1. Ünite Gezegenimizi Tanıyalım isimli ünitesinde 2. Bölüm Dünya’mızın Yapısı başlığı altında Kara Katmanı, Su Katmanı ve Hava Katmanı kavramları ele alınmıştır.

Anlatımda özetle;

Dünya’nın, Güneş’in etrafında dolanan kayalık bir gezegen olduğu, yüzeyinin çoğu suyla kaplı olduğu için uzaydan mavi renkte göründüğü, diğer gezegenlerin aksine Dünya’mızda milyonlarca canlı türü yaşadığı, Dünya’nın sıcaklığının canlı hayatının sürmesi için elverişli halde yaratıldığı, Dünya yüzeyinin su ve karalarla kaplandığı, su ve karaların ise atmosferle yani hava ile çevrildiği ifade edilmektedir.

Ayrıca öğrencilerden kara, hava ve suyun canlı yaşamındaki öneminin araştırılması istenmektedir.

Hava Katmanı başlıklı konu anlatımında ise;

Dünya’mızın, Güneş sistemindeki gezegenler arasında solunabilir havaya sahip tek gezegen olduğu, gezegenimiz atmosfer adı verilen hava katmanıyla çevrildiği, uzaydan bakıldığında Dünya’mızın atmosferinin ince bir sis gibi göründüğü belirtilmektedir.

Hava katmanının, kara ve su katmanları ile temas halinde olduğu, Dünya’mızı Güneş’in zararlı ışınlarından koruyacak şekilde tasarlandığı, kar, yağmur, rüzgâr gibi hava olaylarının bu katmanda gerçekleştirildiği ifade edilmektedir.

Her ne kadar “Canlılar yaşamlarını sürdürmeleri için gerekli oksijeni hava katmanından sağlar.” Ifadesi kullanılsa da bunun doğru ifadesi şu şekilde olmalıdır:

“Canlıların yaşamlarını sürdürebimeleri için gerekli olan oksijen hava katmanına yerleştirilmiştir.” Çünkü tüm canlılar bir araya gelseler de bu oksijeni kendi kendilerine sağlamaları imkansızdır. Tüm canlıları Yaratan kimse, oksijeni de O yaratmıştır ve ancak, Arapça ifadeyle هُو Hüve yani O, hava katmanından canlılara oksijen sağlayabilir.

Ders kitabında devamla sıcak havalarda serinlemek için kâğıttan yelpaze yaptığımızı, yelpazeyi yüzümüze salladığımızda hissettiğimiz şeyin hava olduğunu belirtmektedir.

Soluk alıp verdiğimizde akciğerimize hava dolduğu, balonu şişirdiğimizde balonu şişirenin de hava olduğu ifade edilmektedir.

Havanın her yerde olduğu, gözle görülmediği ama her tarafı çevrelediği, toprakta ve suda da havanın olduğu, toprakta ve suda yaşayan canlıların bu havayı kullandığı vurgulanmaktadır.

Aynı kitapta, Canlılar ve Yaşam konu alanı 2. Ünite Beş Duyumuz başlığını taşımaktadır.

1. Bölüm DUYU ORGANLARIMIZ VE GÖREVLERİ başlığında;

Çevremizdeki sesleri işitmemizi sağlayan duyu organının, kulaklarımız olduğu, çevremizdeki insanların, hayvanların, eşyaların ve pek çok varlığın çıkardıkları sesleri kulağımız yardımıyla algıladığımız ifade edilmektedir.

Kulaklarımız yardımıyla pek çok sesi duyabildiğimiz, pek çok sesi birbirinden ayırt edebildiğimiz belirtilmektedir.

Burada akla şöyle bir sorular gelmektedir;

Acaba bu sesleri nasıl duyuyoruz?

Sesleri bize ne getirmektedir?

Bu kadar farklı sesi nasıl ayırt edebiliyoruz?

Telefonda konuştuğumuz kişiyi sesinden nasıl tanıyabiliryoruz?

Dünyada milyarlarca insan yaşamaktadır, hepsinin sesi ve konuştuğu dil farklıdır, peki havadaki bir atom bu kadar dili ve sesi nasıl ayırt etmektedir?

Daha bunlar gibi birçok soru akla gelebilir. Bu soruların cevabını makalenin ilerleyen bölümünde bulabiliriz.

Ders kitabında;

Koku Alma Organımız: Burun başlığında;

Beş duyu organımızdan biri olan burnumuzun koku alma ve solunum organımız olduğu, burnumuz yardımıyla çevremizdeki pek çok farklı kokuyu alabildiğimiz, fırında pişen yemeği, çiçeği, soğan ve pek çok varlığı kokusundan ayırt edebildiğimiz ifade edilmektedir.

Güzel kokular hoşumuza giderken kötü kokular rahatsız ettiği vurgulanmaktadır.

Burada da akla farklı sorular gelmektedir;

Sesleri ileten aynı hava atomu, kokuları nasıl ayırt etmektedir?

Herşeyin kokusunu nasıl bilmektedir?

Ayrıca aynı hava ciğerlerimize girmekte, kanımızı temizlemekte, içeriye oksijen taşırken dışarı çıkarken karbondioksit taşımaktadır.

Bu arada da konuştuğumuz kelimeleri ve sesimizi iletmektedir.

Bu nasıl olmaktadır?

Bu kadar görevi nasıl yapmaktadır?

Madde ve Doğası konu alanı 4. Ünite MADDEYİ TANIYALIM ünitesi 2. Bölüm Maddenin Hâlleri ile ilgilidir.

Maddenin Gaz Hâli açıklanırken; belirli bir şekli olmayan ve bulunduğu ortama rahatça yayılabilen maddelere gaz maddeler dendiği, doğal gaz, deodorant, su buharının maddenin gaz hâline örnek olarak verildiği, balonun şişmesini sağlayan havanın, gaz hâlde olduğu belirtilmektedir.

Nefes aldığımızda ciğerlerimize dolan havanın, maddenin gaz hâli olduğu vurgulanmaktadır.

Suyun katı, sıvı ve gaz hâlini gözlemlemenin kolay olduğu, suyu buz kalıbına koyup buzluğa koyarsak bir süre sonra katı hâli olan buza dönüştürüleceği, buzu alıp oda sıcaklığında tutarsak tekrar sıvı olacağı, suyu çaydanlığa koyup kaynatırsak bir süre sonra su buharını gözlemleyebileceğimiz, bunun da suyun gaz hâli olduğu ifade edilmektedir.

Burada akla yine şöyle sorular gelmektedir;

Gaz haline getirilen su atomları yukarıda da geçen ses ve kokuyu nasıl iletmektedir?

Su; sıvı ve katı halde iken koku ve sesi iletemezken gaz haline gelince nasıl bu özellikte olabilmektedir, kim buna bu özelliği vermiştir, bu nasıl olmaktadır?

İLKOKUL SOSYAL BİLGİLER 4. SINIF Ders Kitabı 4. Ünite İyi ki Var Teknolojik Ürünler konusu işlenirken;

Günlük hayatta kullandığımız teknolojik ürünler sayesinde pek çok işi kolaylıkla yapabildiğimiz, televizyon ve radyonun yanı sıra bilgi edinmek ve eğlenmek amacıyla yararlandığımız bir diğer teknolojik aracın bilgisayar olduğu, bilgisayarı genellikle genel ağdan gazete okumakda, ödev hazırlamakda, genel ağ üzerinden araştırmalar yapmakta, e-postalar göndermekte, müzik dinlemekte kullandığımız açıklanmaktadır.

Haberleşme Teknolojisi başlığı altında;

Haberleşme deyince akla ilk gelen teknolojik ürünün telefon olduğu, bu teknolojik araçları kullanarak uzaktaki insanlarla rahatça konuşup onlara mesajlar gönderebildiğimiz, faturalarımızı ödeyebildiğimiz, bakacılık işlemlerini yapabildiğimiz anlatılmaktadır.

Bütün bu işlemleri yaparken havadan faydalandığımızı biliyor musunuz?

Evet telefonda görüntülü ya da görüntüsüz görüşürken konuşmalar ve sesler hava vasıtasıyla iletilmektedir. Hem de bir anda dünyanın öbür ucuna.

Aynı şekilde kablosuz internet kullanırken de yine bütün bilgi, belge, video, ses, müzik vs. hepsi hava üzerinden bizlere ulaşmaktadır.

Peki hiç merak ettiniz mi bu kadar çok sesi, görüntüyü, belge ve bilgiyi hava nasıl birbirine karıştırmadan anında iletebiliyor?

Fiziksel Olaylar konu alanı 5. Ünite ÇEVREMİZDEKİ IŞIK VE SESLER başlığını taşımaktadır. Işık ve ses hava ve atmosferle doğrudan ilgilidir.

1. Bölüm IŞIĞIN GÖRMEDEKİ ROLÜ başlığı altında ışık ve görme arasındaki bağlantıdan bahsedilmektedir.

Hayatımızı kolaylaştırmak için ışığa ihtiyacımız olduğu, gündüz temel ışık kaynağımız olarak yaratılan Güneş sayesinde etrafımızın aydınlatıldığı, ışığın olmadığı yerlerin karanlık ortamlar olduğu, gözlerimiz ne kadar iyi görürse görsün karanlık ortamlarda varlıkları iyi göremeyeceğimiz, geceleri ya da karanlık ortamlarda aydınlanmak için farklı ışık kaynakları kullandığımız, çünkü görebilmemiz için ışığın gerekli olduğu belirtilmektedir.

Peki ışık, ışık kaynağından bizlere nasıl ulaşmaktadır?

Arada ne vardır?

Arada hava olduğuna göre ışık bizlere hava sayesinde mi gönderilmektedir?

Hava ses, koku ve diğer görevlerinin dışında bir de ışığı mı taşımaktadır?

Havanın ne kadar çok görevi vardır!

Gökkuşağı Nasıl Oluşur? sorusu altında;

Gökkuşağının Güneş’ten gelen ışığın su damlaları içinden geçerken yönünün değiştirilmesi ve yansıtılması sonucunda oluşturulduğu, ışığın su damlalarının içinden yansıyarak geçerken rengarek bir görüntü meydana getirildiği, gökkuşağının renklerinin dıştan içe doğru kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, lacivert ve mor şeklinde olduğu açıklanmaktadır.

Havanın bütün görevlerinin yanında bir de renkleri yansıttığı anlaşılmaktadır.

3. Bölüm ÇEVREMİZDEKİ SESLER başlığı altında ses konusu ele alınmaktadır.

Yaşadığımız çevrede farklı sesler işittiğimiz, işittiğimiz bu seslerin kaynaklarının birbirinden farklı olduğu, her sesin kaynağının var olduğu, daha önce duyduğumuz sesleri sesin kaynağını görmesek bile tanıyabileceğimiz, kaldırımda yürürken havlama sesi duyduğumuzda yakınlarda bir yerde köpek olduğunu anladığımız, çünkü havlama sesinin kaynağının köpek olduğu, evimizden dışarı çıkarken gök gürültüsü sesi duyduğumuzda yanımıza şemsiyeyi aldığımız, dışarıya çıkmamamıza rağmen havanın bulutlu olduğunu ve yağmur yağabileceğini duyduğumuz sesin kaynağından anladığımız ifade edilmektedir.

Peki bu sesler bizlere nasıl iletilmektedir?

Arada havadan başka birşey olmadığına göre hava bu kadar farklı sesi nasıl ayırt etmektedir?

Sesin Yayılması başlığı altında;

Kongre ve kültür merkezi, konser salonu veya tiyatro salonu gibi yerlerde en öndekinden en arkaya kadar tüm dinleyici ve izleyiciler sahnedeki sesleri duydukları, bunun sebebinin ses kaynağından çıkan sesin her yöne dalgalar halinde yayılması olduğu belirtilmektedir.

Ses kaynağından çıkan sesin, aynı su dalgalarında olduğu gibi dalgalar halinde havada her yöne yayıldığı, fakat boşlukta yani madde olmayan bir ortamda sesin yayılmayacağı ifade edilmektedir.

Peki hava maddesine sesi yayma görevini kim, nasıl vermiştir?

Cansız hava kendi kendine mi bu özelliği kazanmıştır veya bu görevi kendisi mi üstlenmiştir?

Canlılar ve Yaşam konu alanı 6. Ünite CANLILAR DÜNYASINA YOLCULUK ile ilgilidir.

1. Bölüm ÇEVREMİZDEKİ VARLIKLARI TANIYALIM başlığını taşımakta ve canlı ve cansız varlıklar hakkında bilgiler verilmektedir.

Canlı varlıklardan bitki ve hayvanlar, cansız varlıklardan hava, su, toprak anlatılmaktadır.

Çevremizdeki varlıkların özelliklerine göre canlı ve cansız olarak ikiye ayırıldığı, hava, toprak ve suyun canlılık özellikleri göstermediği, bu yüzden cansız varlıklar olduğu, bitkiler ve hayvanların canlı varlıklar olduğu ifade edilmektedir.

Solunum Yapma başlığı altında;

Solunum yapmanın canlıların ortak özelliklerinden biri olduğu, birçok hayvanın gereksinim duyduğu oksijeni akciğerlerine hava çekerek aldığı, bitkilerin solunumları için gerekli oksijenin bir kısmını kendilerinin üretecek şekilde tasarlandığı, bir kısmını da yaprakları aracılığıyla havadan aldığı belirtilmektedir.

Burada akla yine şöyle sorular gelmektedir;

Hava, solunum yapan bütün canlıların solunum özelliklerini nereden bilmektedir?

Hangi canlıya neyi nasıl götüreceğini nereden anlamaktadır?

Havanın aklı var mıdır?

Hava canlı mıdır?

Hava canlı olsa ve aklı olsa bile bütün bu görevleri yapabilecek bilgi ve gücü var mıdır?

Kaldı ki hava cansızdır.

O halde cansız bir varlık bu kadar canlılının canlı kalabilmesi için gerekli olan solunum işinde nasıl bir rol oynamaktadır?

Bu görevi nasıl üstlenmiştir?

İLKOKUL FEN BİLİMLERİ 4. SINIF Ders kitabında;

Fiziksel Olaylar konu alanı 3. Ünite Kuvvetin Etkileri 1. Bölüm Kuvvetin Cisimler Üzerindeki Etkisi anlatılırken;

Hava paraşüte hangi kuvveti uygular?

Parşüt neden yavaş bir şekilde aşağıya doğru inmektedir?

soruları ile başlanmaktadır.

Cansız varlıkların, canlı varlıklar gibi kendiliğinden hareket edemedikleri, harekete geçebilmeleri için onlara bir kuvvet uygulanması gerektiği, rüzgâr türbininin, bebek arabasının, kaykayın, bisikletin, yel değirmeninin, su değirmeninin, kayığın harekete geçebilmesi için bu cisimlere kuvvet uygulanması gerektiği belirtilmektedir.

Peki hava kendisi şeffaf olduğu halde göremediğimiz halde nasıl bir kuvvet uygulamaktadır ya da daha doğru ifadeyle hava atomları kullanılarak nasıl kuvvet uygulanmaktadır?

 Aynı ünitede 2. Bölüm Mıknatısların Uyguladığı Kuvvet anlatılırken;

Demir, nikel, kobalt gibi maddeleri ve bu maddeleri içeren cisimleri çeken maddelere mıknatıs dendiği, insanların binlerce yıldır mıknatıslardan haberdar olduğu, ilk mıknatısların, mıknatıs taşı adı verilen ve doğal bir biçimde yeryüzünde bulunan siyah kayalardan yapıldığı, bunların doğal olarak yaratılan mıknatıslar olduğu, günümüzde kullanılan mıknatısların ise fabrikalarda üretildiği, bunların yapay mıknatıslar olduğu, mıknatıslar hemen hemen her şekilde olabildiği ifade edilmektedir.

Mıknatıs taşı (modern adıyla manyetit) adı verilen bu kayacın, demir içerdiği ve diğer metalleri kendine çektiği, aynı kayacın farklı parçalarının birbirini çektiği ya da ittiği, mıknatıs taşının bir başka inanılmaz özelliğinin ise yere konulduğunda serbestçe dönmesi olduğu, böyle dönerek yaklaşık kuzey-güney doğrultusunu gösterdiği açıklanmaktadır.

İki mıknatısın farklı kutuplarını birbirine yaklaştırdığımızda mıknatısların birbirini çektiği, iki mıknatısın aynı kutuplarını yaklaştırdığımızda ise mıknatısların birbirlerini ittiği belirtilmektedir.

Mıknatıs ile çektiği ya da ittiği madde arasında sadece hava vardır.

Hava bu itme ve çekme haberleşmesini nasıl yapmaktadır?

Hava sesi, ışığı, kokuyu ilettiği gibi itme ve çekme özelliğini de iletmekte midir?

Peki ne şekilde?

Madde ve Doğası konu alanında 4. Ünite Maddenin Özellikleri 3. Bölüm Maddenin Halleri anlatılırken;

Maddelerin, doğada üç hâlde bulundukları, nehrin etrafını saran büyük dağların maddenin katı hâli, yağan yağmur maddenin sıvı hâli, bulutlar ise maddenin gaz hâli olduğu, maddeler hâl değiştirdikçe fiziksel özelliklerinin de değiştirildiği belirtilmektedir.

Su buharının, havanın, yemekten çıkan buharın gaz hâlde olduğu, gaz hâldeki maddelerin de sıvılarda olduğu gibi belirli bir şekillerinin olmadığı, bulundukları ortama yayıldıkları, çaydanlıktaki suyun sıvı, çaydanlık ve içine koyduğumuz kuru çayın katı, çıkan buharın da maddenin gaz hâli olduğu açıklanmaktadır.

Soluduğumuz havanın gaz olduğu, sık sık oynadığımız futbol, voleybol ya da basketbol topunun şişkin durmasını sağlayan içindekinin hava yani gaz olduğu, parfüm ya da kolonya sıkıldığında bütün odaya yayılmakta olduğu, gazlar bazen görünmese de hissedilebildiği, rüzgâr eserken yüzümüzde hissettiğimiz, nefes alıp verirken ciğerlerimize çektiğimiz havanın da bir gaz olduğu, havayı göremediğimiz ama varlığını hissedebildiğimiz ifade edilmektedir.

Peki yemeklerden çıkan buhara göre pişen yemeği görmesek bile hangi yemeğin piştiğini tahmin edebilmekteyiz.

Pişen yemeği bizlere yemeğin gaz haline gelen buharı mı yani hava mı haber vermektedir?

Yemek konuşamadığına ve biz de yemeği görmediğimize göre bu nasıl olmaktadır?          

                                                                                                           

Fiziksel Olaylar konu alanı 5. Ünite Aydınlatma ve Ses Teknolojileri 4. Bölüm Geçmişten Günümüze Ses Teknolojileri konusunun anlatımında;

Ses teknolojilerinin sesi kaydetmeye, sesin şiddetini değiştirmeye yönelik araştırmalar yaptığı, insanların seslerini kaydedebilme ve uzaklara iletebilme isteklerinin, ses teknolojisinin sürekli gelişmesini sağladığı, teknolojinin gelişmesiyle birlikte ses teknolojisinde büyük değişiklikler olduğu, sesle birlikte görüntüyü de kaydedebilen araçlar geliştirildiği, ses teknolojisindeki gelişmelerin, Alexander Graham Bell (Aleksandır Graham Bel) tarafından telefonun icadı ile başladığı, Graham Bell’in sesin tellerde iletimi sistemini ve kuralını keşfederek diğer teknolojilerin de öncüsü olduğu,  daha sonra radyo ve telsizin icat edildiği, bu önemli icatların sahibinin Guglielmo Marconi (Guglielmo Markoni) olduğu, radyo dalgalarının havadan iletilebilmesini araştıran mucidin, herhangi bir aracı kaynak olmadan mesaj göndermeyi başardığı ve telsizi ürettiği, Thomas Edison’un, fonografı icat ettiği, bu alet ise sesin kaydedilmesi ve kaydedilen sesin dinlenebilmesini sağladığı açıklanmaktadır.

Plak üzerine kaydedilen sesin, gramofonlarda dinlendiği, seslerin, özel bir baskı yöntemi olan kristal iğnelerle kazınarak plaklara işlendiği, bu teknolojinin daha çok sanatçılar tarafından kullanıldığı,

Sonraları plak ve gramofonun, yerini kaset ve kasetçalara bıraktığı, bu icadın sesin kaydedilmesini daha da kolaylaştırdığı, özel bir manyetik bant içine kaydedilen sesin, kasetçalar içinde bulunan dönen mekanizmaya yerleştirildiğinde düzenli olarak sesi dışarı ilettiği,

Görüntü ve sesin birleştirilerek kullanılmasının ise video kameralarla birlikte başladığı, video kameraların hem sesi hem görüntüyü eş zamanlı olarak kaydettiği, bu teknolojinin kayıt kısmında kaset kullanıldığı, özel bant ile hem ses hem görüntüyü okuyabildiği,

Plak teknolojisine çok benzeyen ama daha hafif, taşınabilir ve pratik olan CD’nin bulunduğu, bu teknolojinin, büyük boyutlarda müzik ve video kaydedebilme özelliğine sahip olduğu, uzunca bir süre kullanılan teknolojinin bugün azalsa da hâlâ kullanılmakta olduğu,

Günümüzde müzik teknolojisinin çok geliştiği, CD ve DVD kullanımının yanı sıra USB bellekler, MP3 ve MP4 çalarlar bulunduğu,

Geçmişte sesi depolamak için birçok icat yapıldığı, bugün bu icatların hepsini cebimizde taşıyacak kadar küçültüp birleştirebildiğimiz, yukarıda tek tek incelediğimiz aletlerin hepsinin yapabildiklerini artık cep telefonlarımızla da yapabilmekte olduğumuz ifade edilmektedir.

Bu teknolojiler yani hem ses hem de görüntü teknolojilerinin hepsi hava ile ilgilidir. Çünkü neticede kullanılan aletlerin hepsi hava ile temas kurarak kaydetmekte ve yine hava ile temas kurarak iletmektedir.

Hatta günümüzde ses ve görüntünün bu şekilde dünyanın bir tararından diğer tarafına iletilmesinin yanında eşyanın da bir anda iletilmesi üzerinde çalışılmaktadır. Kim bilir belki de yakın bir zamanda o da gerçekleştirilecektir. Eşyanın nakli de belki yine hava sayesinde olacaktır.

Kur’an’ Kerim’de eşyanın da iletilebileceğine dair işaretler vardır. Peygamberlerden Hz. Süleyman A.S.’ın yanındaki bir bilim insanının o dönem hükümdarlarından Belkıs’ın tahtını bir anda nakletmesi anlatılmaktadır ki belki de bu nakli yine hava üzerinden yapmış olabilir.

Peki şimdi yine sorularımıza dönelim;

Hava insanın ve diğer canlıların içine girip onların temizlenmesininde görevlendirildiği gibi, sesleri, ışığı, görüntüyü, kokuyu nakletmeyi, çekme ve itmeyi ve daha bilmediğimiz birçok şeydeki görevini nasıl yapmaktadır?

Şayet eşyanın nakledilmesinde de hava görevliyse bu kadar görevin üstesinden nasıl gelmektedir?

Günümüzde e-posta yoluyla yazılar gönderildiği gibi bilgiler, belgeler, fotoğraflar, sesler, videolar vb. gönderilmekte, bulut teknolojisiyle de saklanmakta ve depolanmaktadır. Yani bütün bu bilgiler ve belgeler havada asılı kalmaktadır ve istediğimizde ya da kim isterse sanki yağmur gibi yağmaktadır.

Hatta geçmiş dönemdeki seslerin de havada olabileceği düşüncesiyle araştırmalar yapılmaktadır. Hatta ve hatta Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.S)’in sesine de ulaşılmaya çalışılmaktadır.

Çünkü ses havada dalga dalga yayılmakta ve herbir hava atomunun içine girmekte olduğu varsayılmaktadır. Dolayısıyla ağzımızdan çıkan iyi veya kötü her söz artık silinemeyecek şekilde havaya emanet edilmektedir. Dolayısıyla konuştuklarımıza dikkat etmemiz gerekmektedir.

Allah’ın Settar (Örten, Gizleyen) ismiyle konuştuğumuz kötü kelimelerimizi ve başkalarının duymasını istemediğimiz sözlerimizi örtmesini ve gizlemesini Allah’tan dileriz.

ORTAOKUL VE İMAM HATİP ORTAOKULU FEN BİLİMLERİ 5. SINIF Ders kitabında;

Dünya ve Evren konu alanı 1. Ünite Güneş Dünya ve Ay 1. Bölüm Güneş’in Yapısı ve Özellikleri anlatılırken;

Yeryüzündeki yaşamın kaynağına önemli bir sebep olan Güneş’in sıcak gazlardan oluştuğu ve çevresine ısı ve ışık yayan bir yıldız olduğu, Güneş’ten yayılan enerjinin çok az bir kısmının yeryüzüne ulaştığı, bu enerjinin yeryüzünde yaşamın devam etmesi için gerekli olduğu belirtilmektedir.

Güneş’ten yayılan ısı ve ışık onun bir ateş topu gibi görünmesine sebep olduğu, Güneş’in sıcaklığının yüzeyde 6000 oC’u içinde ise 15 milyon oC’u bulduğu, Güneş ve Dünya’nın büyüklüğünü kıyaslayacak olursak Güneş o kadar büyüktür ki, içine yaklaşık bir milyon tane dünya sığabileceğini, Güneş’in bir futbol topuna benzetirsek Dünya’yı da yarım pirinç tanesine benzetebileceğimizi ifade edilmektedir.

Güneş’e doğrulttuğumuz bir dürbünün arkasına bir parça kağıt veya karton koyup Güneş’e tuttuğumuzda doğru açıyı yakalarsak kağıt üzerinde Güneş’in görüntüsünün oluştuğunu göreceğimiz, görüntüde görülen koyu renkli lekelerin Güneş lekeleri olduğu, bu lekeler Güneş’in yüzeyinde daha soğuk olan bölgeler olduğu açıklanmaktadır.

Güneş ile dünya arasında uzayı dolduran bir madde (bir görüşe göre herşeyi kaplayan ve içeren atom altı esir maddesi) ve dünya yüzeyinde de atmosfer yani hava vardır. Buna göre güneşten bize ısı, ışık, renk, D vitamini ve daha bilmediğimiz birçok enerji, vitamin vb. bu yolla yani uzaydaki madde yoluyla ve havadaki, atmosferdeki maddeler yoluyla bizlere ulaşmaktadır.

O zaman tekrar sorular sorabiliriz;

Uzaydaki o madde adı her ne ise ve atmosferdeki, havadaki maddeler ses, ışık, ısı, renk, koku, manyetik alan, vitamin, enerji ve daha adını ve varlığını bilmediğimiz ve keşfedemediğimiz şeyler nasıl oluyor da bizlere ulaşabiliyor?

Bütün bu karmaşık şeyler bizlere ulaşırken bizleri rahatsız etmiyor ve bizler huzur içerisinde bu kelimeleri yazabiliyor, okuyabiliyor ve anlatabiliyoruz? Bütün bunlar nasıl oluyor? Havadaki madde ya da atom veya atom altı parçacıklar bütün bunları nasıl biliyor ve yapıyor veya yaptırılıyor? 

2. Bölüm Ay’ın Yapısı ve Özellikleri anlatılırken;

Ay’ın Dünya’mızın tek doğal uydusu olduğu, Ay bir ışık kaynağı olmadığı halde Güneş’ten aldığı ışınlar sayesinde Dünya’dan görüldüğü açıklanmaktadır.

Ay’ın asmosferinin çok ince bir tabaka halinde olduğu, Dünya’nın atmosferi ile kıyaslanacak olursa Ay’ın atmosferi yok denecek kadar az olduğu, bu yüzden rüzgar, yağış gibi hava olaylarının Ay’da görülmediği, gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farkının da çok fazla olduğu, Ay’ın yüzeyinin toz tabakası ile kaplı olduğu, Ay’da rüzgar ve yağmur olmaması sebebiyle toz tabakasının hiç değişmeden kaldığı ifade edilmektedir.

Demek ki Dünya’mızın atmosferinde yer alan hava olayları canlıların canlı kalması için son derece önemlidir. Hava yukarıda sayılan birçok görevinin yanında bir de rüzgar ve yağmur gibi önemli hava olaylarında da görevlendirilmiştir.

Bir maddeye bu kadar çok görev verildiğine göre bütün bu görevlere uygun kıvamda ve özellikte yaratılması gerekir, öyle değil mi?

Fiziksel Olaylar konu alanı 3. Ünite Kuvvetin Ölçülmesi ve Sürtünme 2. Bölüm Sürtünme Kuvveti Hava Ortamında Sürtünme Kuvveti anlatılırken;

Hava ortamında hareket eden cisimlerle hava arasında sürtünme kuvvetinin olduğu, havanın cisimlere uygulattırılan sürtünme kuvvetine hava direnci denildiği, hava direncinin cisimlerin hareketini engelliyici bir etkisinin olduğu, salıncakta sallanan çocuğun bir süre sonra yavaşlayıp durmasının sebebinin de hava direnci olduğu belirtilmektedir.

Cisimler hava ortamında hareket ederken havanın direnci cisimlerin hareket yönüne ters yönde etki ettiği, cismin havayla temas eden yüzeyi ne kadar genişse hava direncinin de o kadar fazla olacağı, paraşütlerin yüzeylerinin büyük olması hava direncini artırarak paraşütçünün yere yavaş ve güvenli inmesini sağladığı, jet uçaklarının arkadından iniş sırasında açılan paraşütlerin hava direncini artırdığı, böylece uçağın inerken daha kolay yavaşlamasının sağlandığı ifade edilmektedir.

Havanın direncini azaltmaya çalıştığımız durumların da var olduğu, hava ve kara taşıtlarının hava direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlandıkları, kuşların, hızlı koşan hayvanların vücut şekillerinin, bisiklet yarışçılarının yarışırken aldıkları pozisyonların hava direncini azaltan durumlar olduğu, uçakların ve arabaların ön kısımlarının sivri olmasının da hava direncini azatacak şekilde yapılan tasarımlara örnek olduğu açıklanmaktadır.

Burada havanın tüm görevlerinin yanında bir de direnç oluşturmak görevi olduğu anlaşılmaktadır. Peki bu direnç oluşturma, yani hava direnci konusunda hava bunun farkında mıdır? Yoksa birisi mi ona bu görevi yaptırmaktadır?

Hezarfen Ahmet Çelebi Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaşamış bir Türk bilginidir. Onun havada uçuş ile ilgili yaptığı deney ile ilgili parçayı okuyunuz.

Madde ve Doğası konu alanında 4. Ünite Madde ve Değişim 1. Bölüm Maddenin Hal Değişimi Buharlaşma Kaynama ve Yoğuşma işlenirken;

Sıvı haldeki maddelerin ısı alarak gaz haline geçmesine buharlaşma dendiği, ıslak çamaşırların kuruması, barajlardaki su seviyesinin azalması, bulut oluşturulması gibi olayların buharlaşma sonucunda gerçekleştirildiği ifade edilmektedir.

Buharlaşma gerçekleşirken maddenin ısı aldığı, örneğin yağmurda ıslandığımızda üşüdüğümüzü hissettiğimiz, bunun sebebinin giysilerimizdeki suyun buharlaşabilmesi için gereken ısıyı vücudumuzdan alması gerektiği, giysilerdeki su buharlaşırken vücudumuz ısı verdiği için üşüdüğümüzü hissettiğimiz belirtilmektedir.

Islak saçlarımızın bir süre sonra kuruduğu, saçlarımızdaki suyun buharlaşması için hava sıcaklığının kaç derece olduğunun bir öneminin olmadığı, fakat hava sıcaklığının saçlarımızın kuruma süresine etki edecek şekilde tasarlandığı, sıcak havalarda saçlarımız daha çabuk kururken soğuk havalarda daha geç kuruduğu açıklanmaktadır.

Gaz halindeki bir maddenin dışarıya ısı verdiğinde sıvı hale geçtiği, maddenin bu şekilde sıvı hale geçirilmesine yoğuşma denildiği, yemeğin pişme sırasında tencerenin kapağında oluşan damlacıkları fark edebileceğimiz, yemekten çıkan su buharının çok sıcak olduğu ve daha soğuk olan kapağa çarptığında aniden hal değiştirdiği, bunun yoğuşma olayına örnek olduğu, kışın pencerelerimizin iç tarafında su damlacıklarının oluştuğunu gördüğümüz, benzer şekilde buzdolabından çıkardığımız şişenin dışında da kısa sürede damlacıklar oluştuğu, bu olayların sebebinin odada bulunan sıcak havadaki su buharının soğuk maddeye çarptığında yoğuşması olduğu ifade edilmektedir.

Katı haldeki bir maddenin ısı alarak sıvı hale geçmeden gaz haline geçmesine süblimleşme denildiği, süblimleşme olayını gözlemleyebileceğimiz maddelerin birisinin kuru buz olarak bilinen madde olduğu, kuru buzun karbondioksit gazının katı hali olduğu, dondurulmuş ürünlerin sevkiyatında ürünlerin erimemesi için kuru buz kullanıldığı, giysilerimizi güvelerden korumak için kullanılan naftalinin de süblimleşen maddelere örnek olduğu anlatılmaktadır.

Süblimleşmenin tam tersi olan olayın ise kırağılaşma olarak adlandırıldığı, kırağılaşma olayının gaz haldeki bir maddenin ısı verdiğinde sıvı hale geçmeden doğrudan katı hale geçmesi olduğu, bazı soğuk günlerde çimlerin üzerini ya da otomobillerin camlarını ince bir buz tabakasının kapladığını gördüğümüz, bu gördüğümüz tabakanın havada bulunan su buharının bulunduğu yerde aniden gaz halden katı hale dönüştürülmesi olduğu, kırağılaşma sonucunda oluşturulan bu hava olayının kırağı olarak adlandırıldığı belirtilmektedir.

3. Bölüm Isı ve Sıcaklık işlenirken;

Soğuk bir günde odamızı ısıtmak için soba, kalorifer gibi ısı kaynaklarından faydalandığımız, ısı kaynaklarının etrafa yaydıkları ısı enerjisi sayesinde odamızıın sıcaklığını yükselttiğimiz, ısı ve sıcaklık kavramlarının birbiriyle ilişkili kavramlar olduğu, ısı ve sıcaklık kelimelerini günlük hayatta birbirinin yerine kullansak da aslına bu ikisinin farklı kavramlar olduğu, ısının maddeler arasında alınıp verilebilen bir enerji türü olduğu, sıcaklığın ise enerji olmadığı, sıcaklığın bir maddenin diğer  maddeden ne kadar sıcak veya ne kadar soğuk olduğunu gösteren bir ölçü olduğu, cisimlerin sıcaklıklarını termometre ile ölçtüğümüz, bir cismin sıcaklığını değiştirmek için alması ya da vermesi gereken ısının ise kalorimetre ile hesaplandığı açıklanmaktadır.

Bu durumda havanın ısıyı alıp verme, ısıyı iletme ile ilgili doğrudan bir görevi vardır.

Farklı maddelerin farklı buharlaşmaları ve gaz haline gelmeleri de ayrı bir meseledir.

Çünkü hava o kadar maddenin buharlaşarak ya da buharlaşmadan (örneğin süblimleşerek veya yanarak) doğrudan gaz haline gelen özelliklerini nereden bilecek ve nasıl kendi içerisine katacaktır?

Yoksa o maddelerin ve havanın özelliklerini bilen ve onları buharlaştırarak ya da buharlaştırmadan gaz haline getirdiğinde havanın içerisinde nasıl bir pozisyon almaları gerektiğini ayarlayan sonsuz bir bilgi ve güç sahibi mi vardır?

4. Bölüm Isı Maddeleri Etkileri GENLEŞME VE BÜZÜLME Konusu anlatılırken bir örnek verilmektedir;

“Selim evlerinin deposunda bulunan futbol topunu almaya gittiğinde topun sönüp şeklinin değiştinin gördü. Çok şaşırdı.

Topu alıp odasına götürdü. Sobanın yanına bıraktığı topun bir süre sonra şişip eski haline döndüğünü gördü.

Topun depada kendi kendine sönüp odada ise kendi kendine şişmesini sağlayan nedir?” şeklinde bir örnek verilmekte ve soru sorulmaktadır.

Öncelikle soruda geçen kendi kendine sönüp kendi kendine şişmesi ifadeleri doğru değildir. Burada verilen örnekte hava kendi kendine değil kendisine verilen özelliğe göre, belli bir kanun ve kurala göre sönmekte ve şişmektedir. Bu kanunlarda genleşme ve büzülme kanunlarıdır.  Havanın iradesi, aklı, şuuru, bilgisi ve kuvveti yoktur. Birisi ona bu özelliği vermiştir dolayısıyla hava kendi kendine sönüp şişmez.

Konunun devamındaki genleşme ve büzülme ile ilgili anlatımda;

Maddelerin ısı alması sonucu hacimlerinin artmasına genleşme denildiği, maddelerin ısı vermesi sonucu hacimlerinin azalmasına büzülme denildiği, katı, sıvı ve gaz halindeki maddelerde genleşme ve büzülme görüldüğü anlatılmaktadır.

Kışın otomobil lastiklerinin içindeki havanın soğuğun etkisiyle büzüldüğü, böylece otomobil lastiklerinin yumuşadığı, yazın ise sıcaklığın yükselmesiyle lastiklerdeki havanın genişlediği, böylece otomobil lastiklerinin daha sert ve şişkin hale geldiği belirtilmektedir.

Havanın bir başka özelliğini daha öğrenmiş olduk. Genleşme ve büzülme.

Böylece havaya o kadar çok özellik konulduğunu görmekteyiz ve bunun nasıl gerçekleştirildiğini merak etmekteyiz.

Gerçekten hava bu kadar özelliği ile bu kadar görevi nasıl yapmaktadır ya da ona yaptırılmaktadır?

Fiziksel Olaylar konu alanı 5. Ünite Işığın Yayılması 1. Bölüm Işığın Yayılması anlatılırken;

Güneşli bir günde Güneş’in etrafındaki her yeri aydınlattığını gördüğümüz, benzer şekilde karanlık bir odada yakılan küçük bir mumun ışığının tüm odayı aydınlattığı, bu olayların bize bir ışık kaynağından çıkan ışığın her yöne doğru yayılabildiğini gösterdiği ifade edilmektedir.

Bir ışık kaynağından yayılan ışığın doğrusal olarak her yöne yayıldığı için basit ışın çizimlerinin şekildeki gibi yapabileceğimiz belirtilmektedir.

Işık düz bir çizgi üzerinde yol aldığı için ışık kaynağından çıkan bir ışık demetini istediğimiz yere yöneltmenin kolay olduğu, bir kaynaktan çıkan ışığın her bir küçük parçasının düz bir çizgi boyunca yol aldığı, bu çizgilere ışın dendiği, bir ışık kaynağından yayılan ışığın izlediği yolu göstermek için basit ışın çizimleri kullandığımız açıklanmaktadır.

Tabi ki ışığın düz bir çigi üzerinde yol aldığı yer hava yani atmosfer olmaktadır. Uzayda ise uzayı dolduran madde bir görüşe göre esir maddesi olmaktadır.

Aslında esir maddesi havayı yani atmosferi de kapsamaktadır ya da içine almaktadır ya da esir maddesinden yani atom altı parçacıklarından oluşturulmaktadır diyebiliriz.

Dolayısıyla havanın ışığı iletme ile de ilgili çok önemli bir görevi vardır.

2. Bölüm Işığın Yansıması anlatılırken;

Durgun bir su birikintisinin kenarında durup suya doğru baktığımızda, sabahları ayna karşısında saçımızı taradığımızda, bir caddedeki mağaza vitrinlerine baktığımızda kendi görüntümüzü karşımızda gördüğümüz, bunun sebebinin ışığın yansıması olduğu ifade edilmektedir.  

Işık kaynağından çıkan ışınların bir yüzeye çarptığında geldiği ortama geri dönmesine ışığın yansıması denildiği, aynada camda ya da durgun suda görüntü oluşmasının ışığın yansımasının bir sonucu olduğu belirtilmektedir.

Demek ki hava sadece ışık kaynağından çıkan ışınları değil parlak şeylerden yansıyan görüntüleri ışınları şekilleri ve renkleri de iletmektedir.  

Canlılar ve Yaşam konu alanı 6. Ünite İnsan ve Çevre 2. Bölüm İnsan ve Çevre İlişkisi Hava Kirliliği anlatılırken;

Evlerden otomobillerden fabrikalardan enerji santrallerinden çıkan gazların havayı kirlettiği ayrıca yakıt olarak kalitesiz kömür kullanılması motorlu taşıtlar düzensiz şehirleşmenin hava kirliğiliğinin sebeplerinden olduğu, hava kirliliği oluşturan zehirli gazların asit yağmurlarına sera etkisine ve ozon tabakasının incelmesine sebep olduğu, havaya karışan zararlı gazların havadaki su buharı ile birleşerek asit yağmurlarını oluşturduğu, asit yağmurlarının doğadaki canlı ve cansız varlıklara zarar verdiği açıklanmaktadır.

Atmosfere yerleştirilen ozon tabakasının güneşin zararlı ışınlarının yeryüzüne ulaşmasını engellediği, deodorant klima ve buzdolabı yapımında kullanılan gazların ozon tabakasının incelmesine sebep olduğu, böylece güneşin zararlı ışınlarının yeryüzüne ulaştığı ve canlılara zarar verdiği ifade edilmektedir.

Güneş’ten gelip Dünya’dan yansiyan güneş ışınlarının bir kısmının atmosferdeki bazı gazlar ve su buharı tarafından tutulmasına sera etkisi denildiği, hava kirliliği sonucunda bu gazların miktarının artmasının yeryüzünün gereğinden fazla ısınmasına sebep olduğu, bu durumun küresel iklim değişikliğine yol açtığı, küresel iklim değişikliğinin iklimsel özelliklerin değişmesine, buzulların erimesine, denizlerin su seviyesinin yükselmesine yol açtığı, buzulların erimeye başlamasıyla özellikle kutup bölgelerinde yaşayan canlı türlerinin yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı belirtilmektedir.

Tam da burada Kur’an’ı Kerim’de geçen şu ayeti hatılamakta fayda var;

İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır. ﴾41﴿  

(Rûm Sûresi, 30/41).

https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/rum-suresi-30/ayet-33/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1

Havaya yüklenen görevleri yapmasına engel olan yine insanların yaptığı kötü işlerdir. Atom bombasından, nükleer atıklara, zehirli gazların bol miktarda kullanımına kadar bir çok kötü davranış yine insanların kendilerinden kaynaklanmaktadır ve zararlarını da hem kendileri çekmekte hem de masum varlıklara çektirmektedirler.

ORTAOKUL VE İMAM HATİP ORTAOKUL FEN BİLİMLERİ 6. Sınıf ders kitabında;

Dünya ve Evren konu alanı 1. Ünite Güneş Sistemi ve Tutumlar 1. Bölüm Güneş Sistemi Asteroit Meteor Gök Taşı konusu anlatılırken;

Asteroitlerin parçalanması sonucu oluşan küçük parçaların bazıları Dünya yüzeyine çarpmadan atmosferde buharlaştığı, atmosfere giren gök taşlarına meteor denildiği, meteorların gökyüzünde ışık demeti oluşturdukları, görünüşü sebebiyle meteorlara halk dilinde kayan yıldız da denildiği, astreoit ve meteorların kaya parçaları olduğu, aralarındaki farkın dünya yüzeyine yakınlığı ile ilgili olduğu ifade edilmektedir.

Buradan atmosferin yani havanın gök taşlarını parçalamak ve buhalaştırmak gibi bir görevlerinin de olduğunu anlamaktayız.

Canlılar ve Yaşam Konu alanı 2. Ünite Vücudumuzdaki Sistemler 4. Bölüm Solunum Sistemi anlatılırken;

Soluk alıp vermede burun, yutak, gırtlak, soluk borusu ve akciğerlerin görevli olduğu, ayrıca akciğer altında bulunan diyafram ile kaburga kaslarının da soluk alıp vermede etkili oldukları, soluk alıp verme sırasında görevli olan bu yapı ve organların hepsi ile solunum sisteminin oluşturulduğu belirtilmektedir.

Solunum sisteminin vücudumuzdaki tüm yapılar için gerekli olan oksijeni havadan aldığını, bu yapılarda oluşan karbondioksit ve su buharını vücudumuzdan uzaklaştırdığını, solunum sistemi yardımıyla havadan alınan osijenin kan dolaşımıyla tüm yapılarımıza taşındığı, bu yapılarda oluşan karbondioksidi de vücudumuzdan atılmak için kan dolaşımıyla solunum sistemine iletildiği ifade edilmektedir.

Dolayısıyla havadaki oksijenin neredeyse vücudumuzun tamamını gezdiği söylenebilir.

Hava atomları bizlerin vücunu nasıl tanımaktadır?

Herbir organımızın ne iş yaptığını nereden bilmektedir?

Madde ve Doğası konu alanı 4. Ünite Madde ve Isı 1. Bölüm Maddenin Tanecikli Yapısı anlatılırken;

Gaz halindeki maddelerin tanecikleri arasındaki boşluğun oldukça fazla olduğu, bu nedenle gazların sıkıştırılabildiği, taneciklerin birbirinden bağımsız hareket ettikleri, titreşim öteleme ve dönme hareketi yaptıkları, bu nedenle gaz halindeki maddelerin de akışkanlık özelliğine sahip oldukları, gaz haldeki maddelerin bulundukları kabın hacmini doldurdukları, mutfakta pişen yemeğin kokusunun tüm eve yayılması da gaz haldeki maddelerin taneciklerinin hareketli olduğunu gösterdikleri belirtilmektedir.

Kokuyu taşıyan gaz halindeki aynı hava tanecikleri aynı anda sesimizi de taşımakta,

aynı anda görüntüleri de taşımakta,

aynı anda havaya gönderdiğimiz belge ve bilgilerimizi de taşımakta,

aynı anda ısıyı da taşımakta,

aynı anda ışığı da taşımakta ve daha bilmediğimiz birçok şeyi taşımaktadır.

Bu kadar görevi gaz halindeki hava taneceikleri aynı anda nasıl yapmaktadır?

Madde ve Doğası konu alanı 4. Ünite Madde ve Isı 3. Bölüm Madde ve Isı konusu işlenirken;

Buzdolabından çıkan soğuk meyve suyunun sıcaklığının bir süre sonra arttığı, içmekte olduğumuz sıcak bir sütün ise sıcaklığının bir süre sonra azaldığı, madde ısı aldığında taneciklerin daha hızlı ısı verdiğinde ise daha yavaş hareket ettiği, ısı alma ve verme durumlarında taneciklerin büyüklüğünde belirgin bir değişme olmadığı, sadece tanecikler arasındaki uzaklığın değiştiği anlatılmaktadır.

Soğuk meyve suyu ısınırken sıcak süt soğurken aynı hava ortamında bulunmaktadır.

Dolayısıyla hava soğuk ve sıcak kavramlarına göre de hareket etmektedir.

Hangisini soğutacağını, hangisini ısıtacağını nasıl bilmektedir?

Madde ve Doğası konu alanı 4. Ünite Madde ve Isı 4. Bölüm Yakıtlar konusu anlarılırken;

Yanma sonucu çevresine ısı enerjisi veren maddelere yakıt denildiği, yakıtların katı sıvı ve gaz olmak üzere üç gruba ayrıldığı, çevreye yüksek miktarda kül ve karbondioksit gazı verdiği için katı fosil yakıtların çevre kirliliğine sebep olduğu, sıvı yakıtların kalorifer sistemlerinde kara ve deniz taşıtlarında kullanıldığı katı yakıtlara göre sıvı yakıtların daha hızlı yandığı, sıvı yakıtların da katı yakıtlar gibi çevre kirliliğine sebep olduğu, doğalgaz hava gazı biyogaz metan etan gibi gazların gaz yakıtlara örnek olarak verilebileceği, doğalgazın renksiz ve kokusuz olduğu, yandığında katı atık bırakmadığı için en temiz fosil yakıt olarak kabul edildiği ifade edilmektedir.

Kullanıldıkları halde tükenmeyen enerji kaynaklarına yenilebilir enerji kaynakları denildiği, güneş rüzgar hidroelektrik jeotermal ve biyokütle enerjisi yenilenebilir enerji kaynaklarının önemli örneklerden olduğu, rüzgar türbinlerinde veya yel değirmenlerinde rüzgarın hareket enerjisinden yararlanırlarak elektrik üretildiği, rüzgar türibinlerinin sürekli rüzgar alan bölgelere kurulduğu beliritlmektedir.

Isınma amaçlı yaygın olarak kullanılan yakıtların odun kömür doğalgaz fuel-oil mazot gibi fosil yakıtlar olduğunu bu yakıtların sobada veya kaloriferde yakılarak ısı enerjisine dönüştüğü bunların yakılması sonucu atmosfere zararlı atıklar kimyasallar ve karbondioksit gibi zararlı gazlar salındığı bu gazların (sera gazların) atmosferde birikerek sera etkisine sebep olduğu, küresel ısınmanın sera etkisine neden olan gazların artması sonucu meydana geldiği açıklanmaktadır.

Burada konumuza dönecek olursak; ilgili bu yakıtların içinde yaşadığımız ortamı ve havayı ısıtmak için kullanıldığı dolayısıyla havanın ısıyı iletme ve ısınma ile ilgili görevi olduğu anlaşılmaktadır.

Ayrıca yanma olayında da yanan maddenin hal değişimi sırasında gaz haline gelme durumu dumanın havaya karışma sırasında harika bir düzen içinde gerçekleşmesini görmekteyiz.

Bunlarla birlikte insanların yanlış kullanımı neticesinde havaya zararlı gazların fazla salınması nedeniyle sera etkisi ve dolayısıyla küresel ısınma gibi bir problemle de karşılaşmaktayız.

Bunlara tedbir olarak yenilenebilir enerjilerden birisi olan rüzgar türibinlerinin artması da havanın enerji ürettiminde aktif kullanımını göstermektedir.

Dolayısıyla hava birçok görevinin yanında bir de enerji üretiminde de çalıştırılmaktadır.

Hava ısıyı nasıl iletmektedir?

Yanan bir maddeden çıkan duman ve gaz havaya nasıl mükemmel bir şekilde karışmakta ve havanın genel görevlerini olumsuz etkilememektedir ve havaya karışan o madde de aynı şekilde havanın görevlerini nasıl yapmaya başlamaktadır?

Havada rüzgar oluşturulması ve rüzgarın bir çok faydasının olması ve insanların da bu faydalardan istifadesi ile beraber hava görevini rüzgarda da nasıl mükemmel bir şekilde yapmaktadır?

Fiziksel Olaylar konu alanı 5. Ünite Ses ve Özellikleri 1. Bölüm Sesin Yayılması konusu işlenirken;

İnsanların ses tellerinin titreşmesi sonucu ses çıkardıkları çıkardıkları sesleri düzenleyerek konuşma bağırma gibi olayları gerçekleştirdikleri, hayvanların da insanlar gibi çıkardıkları sesler sayesinde birbiriyle iletişim kurdukları, titreşim sonucu oluşan seslerin durgun suya atılan taşın oluşturduğu dalgalar gibi her yöne yayıldığı, bağlama ve ut gibi telli çalgılarda ise telin titreşmesi sonucunda ses oluştuğu, alçaktan uçan helikopter ve uçak gibi taşıtların motor seslerinin pencerelerimizin titreşmesine sebep olduğu ifade edilmektedir.

Sesin katı ve sıvı ortamlarda yayıldığı gibi gaz ortamlarda da yayıldığı, günlük yaşam konuşmaları, televizyon veya radyo hoparlöründen çıkan sesi, sokakta oluşan gürültüyü, gök gürültüsünü, sehpanın üzerinde çalan telefon sesini, havai fişek gösterisinde çıkan sesi duyabilmeyi sesin gaz ortamda yayılmasına örnek gösterebileceğimiz belirtilmektedir.

Hava bu kadar sesi etrafa yayarken hiçbirisini karıştırmadan şaşırmadan nasıl iletmektedir?

Fiziksel Olaylar konu alanı 5. Ünite Ses ve Özellikleri 3. Bölüm Sesin Sürati Işık ve Sesin Süratlerinin Karşılaştırılması konusu işlenirken;

Yağmurlu bir akşamda önce şimşeğin çaktığını gördüğümüz sonra da gök gürültüsünü duyduğumuz, aynı şekilde yıldırum düştükten sonra gök gürültüsünün duyulduğunu bildiğimiz, şimşek veya yıldırım sayesinde oluşturulan ışığın çok süratli olduğu için anında fark edildiği fakat seslerini daha geç işittiğimiz, havai fişek atıldığında önce ışığını gördüğümüz sonra da patlama sesini duyduğumuz, verilen örneklerden ışığın süratinin sesin süratinden fazla olduğunu anlayabileceğimiz açıklanmaktadır.

Burada hem ışık hem de ses aynı hava ortamında bizlere iletilmektedir.

Dolayısıyla aynı hava hem sesi tanımakta hem de ışığı tanımaktadır.

Peki bunların süratlerini ayarlayan havanın kendisi midir?

SES BİR ENERJİDİR konusu işlenirken;

Ses enerjisinin hareket ve ısı enerjisine dönüşebildiği, kaynağından uzaklaştıkça sesin şiddetinin azaldığı, ses enerjisini aktabilmesi için taneciklerin birbirine temas etmesi gerektiği, yandaki hoparlörden çıkan sesin dalgalar halinde havada yayıldığı, ses dalgalarının hoparlörün önündeki mum alevinin titreşmesine sebep olduğu, bunun da sesin enerji olduğunu gösterdiği,

sesin bir enerji olduğunu gösteren diğer olay veya durumların; çok alçaktan uçan bir savaş uçağının oluşturduğu ses enerjisinin pencere camlarını kırabileceği, dağlarda düşük şiddetli bir ses yüzünden çığ oluşabileceği, böbrek taşının kırılmasında ses enerjisinden yararlanıldığı, mikrofonda ses enerjisinin elektrik enerjisine dönüştürüldüğü anlatılmaktadır.

Ses havada olduğuna göre havanın da birçok diğer görevi olduğuna göre bu kadar çok işi aynı anda nasıl yapmaktadır?

Fiziksel Olaylar konu alanı 5. Ünite Ses ve Özellikleri 4. Bölüm Sesin Maddeyle Etkileşimi konusu işlenirken;

Mimar Sinan’ın asırlar önce eserlerinde sesin akustik özelliğini mükemmel bir şekilde kullandığı, öyle ki Süleymaniye Camii’nin içinin bugün bile dünyadaki akustik uygulamalarının en güzel örneklerinden birisi olduğu ifade edilmektedir.

SESİN MADDEYLE KARŞILAŞMASI işlenirken;

Evimizin penceresi kapalıyken evin önünden geçen seyyar satıcının sesini duyduğumuz, seyyar satıcını çıkardığı sesin dalgalar halinde havada ilerlerken pencere camına ve duvara çarptığı, bu ses dalgalarından bir ksımının cam ve duvarı geçerek tekrar havada ilerleyerek kulağımıza geldiği, bu olaya sesin yayılması denildiği, ancak ses dalgalarının bir kısmının duvar ve cam tarafından soğurulduğu (emildiği) belirtilemektedir.

SESİN YANSIMASI işlenirken;

Ses kaynağından çıkan ses dalgalarının bir maddeye çarpıp geri dönmesi olayına sesin yansıması denildiği, boş bir odada şiddetli duyulan seslerin odada eşya olduğunda aynı şiddette duyulmadığı, bunun sebebinin boş odadaki sesin daha fazla yansıyarak oda içine geri dönmesi olduğu, oysa eşya dolu bir odada sesin farklı yönlere dağıldığı ve bazı eşyalar tarafından sesin soğurulduğu, sesin yansıma özelliğinden yararlanılarak bilim ve teknolojide gelişmeler yaşandığı, ultrason ve sonar gibi aletlerin geliştirildiği açıklanmaktadır.

Canlılar ve Yaşam konu alanı 6. Ünite Vücudumuzdaki Sistemler ve Sağlığı 2. Bölüm Duyu Organları Göz konusu işlenirken;

Çevremizdeki cisimleri görmemizi sayalayan duyu organımızın göz olduğu, oldukça hassas bir yapıya sahip olduğu, gözün iki grup yapıyla tasarlandığı, bunlardan gözü koruyan yapıların kaşlar, kirpikler, gözyaşı bezler ve göz kapağı olduğu, görme ile ilgili yapıların sert tabaka, damar tabaka ve ağ tabaka olduğu ifade edilmektedir.

Görme ile ilgili yapıların dıştan içe doğru üç tabakadan oluştuğu,

Sert tabakanın gözün en dış kısmında bulunduğu ve gözü dış etkilere karşı koruyan bir yapıda olduğu, beyaz renkli ve parlak olduğu, ön kısmında ışığı kıran kornea bulunduğu,

 Damar tabakanın sert tabakanın altında bulunduğu, kan damarlarından oluştuğu, bu damarların gözün beslenmesini sağladığı, göze rengin verilmesinde irisin kullanıldığı, irisin ortasında gelen ışığa göre büyüp küçülen göz bebeğinin bulunduğu, göz bebeğine gelen ışığı kıran yapının göz merceği olduğu,

Ağ tabakada ışığa duyarlı yapıların yanında sarı leke ve kör nokta bölgelerinin bulunduğu, sarı lekenin görme olayının gerçekleştiği bolge olduğu, sarı lekede görüntünün ters oluştuğu, beyinde doğru olarak yorumlandığı, görme sinirlerinin ağ tabakadan çıktığı noktanın kör nokta olduğu, kör noktada görüntü oluşturulmadığı belirtilmektedir. Görme olayının bir ışık kaynağından ya da bir cisimden yansıyan ışınların beyindeki görme merkezine ulaştırılması sonucunda gerçekleştirildiği, görme olayının gerçekleşme aşamalarının ise;

Işık ışınları ilk olarak saydam tabakaya geldiği, burada kırılarak saydam tabakaya ulaştırıldığı,

Göz bebeğinden gelen ışınların göz merceğinde tekrar kırıldığı ve görüntünün ağ tabakadaki sarı leke üzerinde ters olacak şekilde meydana getirildiği,

Sarı lekedeki duyu almaçlarınca algılanan ters görüntünün görme sinirleriyle beynin görme merkezine iletildiği,

Beynin görme merkezine gelen ters görüntünün düz olarak algılandığı, böylece görme olayının gerçekleştiği anlatılmaktadır.

Gözümüze kadar gelen cisimlerden yansıyan ışınları hava taşımaktadır. Havanın göze kadar getirdiği ışınlar gözden içeri girdikten sonra yukarıda anlatıldığı şekliyle görme olayı gerçekleştirilmektedir.

Işık olmasa ve cisimlerden yansıyan ışınlar hava yoluyla taşınmasaydı belki de hiçbir şey göremeyecektik.

Bu durumda göz, görme, ışık, ışın, yansıma ve havada taşınma hepsi birbiriyle ilişkilidirler.

Gözün görme fonksiyonunu yerine getirmesinde hava taneciklerinin de görevli olduğunu böylece öğrenmiş oluyoruz. Çünkü cisimlerden yansıyan ışınlar ve renkler göze hava vasıtasıyla taşınmaktadır.

Canlılar ve Yaşam konu alanı 6. Ünite Vücudumuzdaki Sistemler ve Sağlığı 2. Bölüm Duyu Organları Kulak konusu işlenirken;

Bir ses kaynağından çıkan ses dalgalarının beyindeki işitme merkezine ulaştırılması sonucu işitme olayının gerçekleştirildiği, işitme olayının gerçekleştirilme aşamalarının ise;

Çevremizdeki ses kaynaklarından oluşan ses dalgalarının kulak kepçesi tarafından toplandığı ve kulak yolu aracılığıyla kulak zarına iletildiği,

Kulak zarının gelen ses dalgalarıyla titreştiği ve bu titreşimlerin orta kulaktaki çekiç örs ve üzengi kemiklerine aktarıldığı,

Çekiç örs ve üzengi kemiklerinin titreşerek ses titreşimlerinin şiddetini artıdığı ve ses titreşimlerinin oval pencereye iletilmesini sağladığı,

Oval pencerenin gelen ses titreşimlerini salyangoza ilettiği,

Salyangoza gelen ses titreşimlerinin duyu almalarınca algılandığı ve işitme sinirlerine iletildiği,

İşitme sinirleri ile sesin benin işitme merkezine taşındığı ve sonuçta sesin algılanmış olduğu açıklanmaktadır.

Burada akla şöyle bir soru gelmektedir:

Evin salonunda otururken radyodan televizyondan ya da telefondan birşeyler dinleyebiliyoruz ve gelen sesleri duyabiliyoruz. Her seferinde bir kez duyuyoruz sonra ses kayboluyor. Ama tekrar dinlemek istediğimizde yine duyuyoruz. Yani o ses havada asılı kalıyor gibi.

O zaman havada milyarlarca ses olduğuna göre biz neden hepsini bir anda duymuyoruz? Neden sesler bizleri rahatsız etmiyor? Bu nasıl oluyor?

Aynı anda hem televizyon hem radyo hem telefondan sesler gelse duymakta ve anlamakta zorlanıyoruz. Binlerce radyo ve televizyon yayını ve milyarlaca telefon görüşmeleri yapılıyor. Ama hava tanecikleri milyarlarca sesi aynı anda duyduğu ve aynı anda ilettiği halde hiçbirini şaşırmıyor karıştırmıyor. Bu nasıl oluyor?

Canlılar ve Yaşam konu alanı 6. Ünite Vücudumuzdaki Sistemler ve Sağlığı 2. Bölüm Duyu Organları Burun konusu işlenirken;

Burunun hem koklama hem de solunum sistemi organı olduğu, burunun ön tararının kıkırdaktan arka tarafının kemikten oluşturulduğu, burun boşluğunun iki delikle dışarı arka tarfının yutağa açıldığı, burnun içindeki kılcal damarların solunan havayı ısıttığı, burun boşluğunun üst kısmında sarı bölge bulunduğu, koklama ile ilgili yapıların bu bölgede yer aldığı, koku alınabilmesi için maddelerin kokularının gaz halinde olması gerektiği,

Bir maddeden yayılan koku taneciklerinin beyindeki koku merkezine ulaştırılması sonucu koku alma olayının gerçekleştirildiği, koku alma olayının gerçekleştirilme aşamalarının ise sırasıyla;

Maddelerden yayılan koku taneciklerinin soluk alımı ile burun deliklerinden burun boşluğuna geçtiği,

Burundaki mukus sıvısı içerisinde çözünen koku taneciklerinin sarı bölgedeki koku almaçlarını uyardığı,

Oluşan uyartıların sinirlerle beynin koku alma merkezine aktarıldığı,

Beyindeki koku alma merkezinde uyartıların değerlendirildiği ve kokunun algılanmış olduğu ifade edilmektedir.

Koku Yorgunluğu kavramı açıklanırken;

Burundaki duyu hücrelerinin çabuk yorulduğu, buruna sürekli aynı koku gelirse hissedilen kokunun zamanla azalacağı veya kokunun hiç hissedilmeyeceği, buna koku yorgunluğu denildiği, bu durumda burun ancak farklı bir kokuyu aldılabileceği belirtilmektedir.

Hava tanecikleri sesleri taşırken aynı zamanda kokuları da taşımaktadır. Sesleri ayırt ederken aynı zamanda kokuları da ayırt etmektedir. Hem güzel kokuları hem de kötü kokuları aynı anda taşıyabilmektedir.

Peki hava tanecikleri ya da atomları nasıl kokuları birbirine karıştırmıyor?

Canlılar ve Yaşam konu alanı 6. Ünite Vücudumuzdaki Sistemler ve Sağlığı 2. Bölüm Duyu Organları Deri konusu işlenirken;

Vücudumuzun en büyük duyu organının deri olduğu, vücudumuzun dışını tamamen kapladığı, cismin sert, yumuşak, sıcak, soğuk olması gibi özelliklerini derimizle hissettiğimiz, derinin iki bölümde incelendiği,

Üst deride derinin renginin bu yapılarda verildiği, derinin alt bölümlerini dış etkilerden koruduğu, burada kan damarları ve sinirlerin bulunmadığı, üst kısmın cansız olduğu, dış etkenlerin etkisiyle ölü hücreler aşınıp döküldükçe alttan yerinin doldurulduğu,  

Alt deride kan damarları, ter bezleri, kıl kökleri, yağ bezleri, sinirler ve kıl kaslarının bulunduğu, en alt kısmında yağ tabakasının olduğu, bu tabakanın vücudumuzu darbelerden koruduğu, vücuttaki ısı kaybını önlediği, ter bezlerinin ise terleme ile boşaltıma yardımcı olduğu,

Alt deride bulunan duyu almaçlarının sıcaklık, soğukluk, sertlik, yumuşaklık, basınç gibi uyarıları algıladığı, algılanan uyarıların sinirler yardımıyla beynin ilgili bölümüne aktarıldığı ve burada değerlendirildiği, bu şekilde dokunma yani hissetme olayının gerçekleştirildiği açıklanmaktadır.

Havanın soğuk ya da sıcak olmasını derilerimize temas eden hava tanecikleri sayesinde hissederiz.

Kışın ellerimiz üşüdüğünde sobaya ya da kalorifere yaklaştırarak ısıtmaya çalışırız.

Sobadan ya da kaloriferden bize sıcaklık nasıl gelmektedir? Tabiiki hava vasıtasıyla gelmektedir.

Dolayısıyla hava ısıyı bize kadar getirmekte, derilerimizin içine kadar işlemektedir.

Hava ısıyı yani sıcağı, soğuğu, ışığı, ışını, rengi, kokuyu, sesi, görüntüyü, belgeyi, bilgiyi ve daha bilmediğimiz birçok şeyi aynı anda taşıyacak ve muhtaç olan yerlere yetiştirecek şekilde tasarlanmıştır.

Fiziksel Olaylar konu alanı 7. Ünite Elektriğin İletimi 2. Bölüm Elektriksel Direnç ve Bağlı Olduğu Faktörler Ampul de Bir Dirençtir konusu işlenirken;

Elektrik enerjisini ısı ve ışık enerjisine çeviren devre elamnının ampul olduğu, ampullerin elektrik enerjisini ışığa nasıl çevirdiğini anlamak için ampulün yapısını incelemek gerektiği,

Ampulün vidalı metal bir kısım ve cam bir balondan oluşturulduğu, bu cam balonun içinde filaman adı verilen bir tel bulunduğu, but el büyük bir dirence sahip olan tungsten (volfram) metalinden yapıldığı, ampul içindeki telin dik kesin alanının küçük boyunun uzun olması telin direncinin büyük olması için gerekli olduğu, bu filaman telin sarmak hale getirilerek ampule yerleştirildiği, telden geçen elektrik enerjisinin zorlandığı, telden geçen elektrik enerjisinin zorlandıkça kızardığı ve ışık yaydığı anlatılmaktadır.

Ampulün içerisinde hava olsaydı tungsten metalinden yapılmış filamanın hava ile etkileşime girerek yanıp kül olacağı, bu nedenle ampulün içindeki havanın boşaltılarak yerine argon gazı doldurulduğu, ampulün içine neon gazı doldurulduğunda ise lambanın renkli ışık yayacağı açıklanmaktadır.

Ampulden gelen ışık ve ısıyı bizlere hava iletmektedir. Işık renkli ise renkli iletmektedir.

Isı ve ışığı ilettiği aynı anda havadaki sesleri ve kokuyu da iletmektedir.

Bu gerçekten akıllara durgunluk veren harika bir durumdur.

Hava ve atmosfer kavramları ile ilgili Risale-i Nur Külliyatı’ndan On Üçüncü Söz Hüve Nüktesi

Hüve Nüktesi

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ     وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ     1

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَائِمًا     2

Çok aziz ve sıddık kardeşlerim,

Kardeşlerim, لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ 3 ve قُلْ هُوَ اللهُ 4 deki ( هُو ) “Hû” lâfzında, yalnız maddî cihette bir seyahat-i hayaliye-i fikriyede, hava sahifesinin mütalâasıyla âni bir surette görünen bir zarif nükte-i tevhidde, meslek-i imaniyenin hadsiz derece kolay ve vücub derecesinde suhuletli bulunmasını ve şirk ve dalâletin mesleğinde hadsiz derecede müşkilâtlı, mümteni binler muhal bulunduğunu müşahede ettim.

Gayet kısa bir işaretle o geniş ve uzun nükteyi beyan edeceğim.

Evet, nasıl ki bir avuç toprak, yüzer çiçeklere nöbetle saksılık eden kabında, eğer tabiata, esbaba havale edilse, lâzım gelir ki, ya o kapta küçük mikyasta yüzer, belki çiçekler adedince mânevî makineler, fabrikalar bulunsun; veyahut o parçacık topraktaki herbir zerre, bütün o ayrı ayrı çiçekleri, muhtelif hasiyetleriyle ve hayattar cihazatıyla yapmalarını bilsin, adeta bir ilâh gibi hadsiz ilmi ve nihayetsiz iktidarı bulunsun.

Aynen öyle de, emir ve iradenin bir arşı olan havanın, rüzgârın herbir parçası ve bir nefes ve tırnak kadar olan ( هُو ) “Hû” lâfzındaki havada, küçücük mikyasta, bütün dünyada mevcut telefonların, telgrafların, radyoların ve hadsiz ve muhtelif konuşmaların merkezleri, santralları, âhize ve nâkileleri bulunsun ve o hadsiz işleri beraber ve bir anda yapabilsin; veyahut o ( هُو ) “Hû” daki havanın, belki unsur-u havanın herbir parçasının herbir zerresi, bütün telefoncular ve ayrı ayrı umum telgrafçılar ve radyo ile konuşanlar kadar


Dipnot-1

Onun adıyla. O her kusurdan münezzehtir. “Hiçbir şey yoktur ki Onu hamd ile tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44.

Dipnot-2

Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi; sonsuza kadar sürekli üzerinize olsun.

Dipnot-3

“Ondan başka hiçbir ilâh yoktur.” Bakara Sûresi, 2:163; Âl-i İmran Sûresi, 3:2.

Dipnot-4

“De ki: O Allah’tır.” İhlâs Sûresi, 112:1.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.226

âhize: alıcı
âni: birden bire
arş: taht; emir ve egemenliğin icra yeri (bk. a-r-ş)
aziz: çok değerli, izzetli (bk. a-z-z)
beyan etmek: açıklamak (bk. b-y-n)
cihazat: organlar, donanım
dalâlet: hak yoldan sapkınlık, inançsızlık (bk. ḍ-l-l)
emir ve irade: Allah’ın yaratılışa dair emir ve dilemeleri (bk. r-v-d)
esbab: sebepler (bk. s-b-b)
hadsiz: sınırsız
hasiyet: özellik
hayattar: canlı (bk. ḥ-y-y)
Hüve: O, Allah
iktidar: güç, kuvvet (bk. ḳ-d-r)
lâfz: ifade, kelime
maddî cihet: maddeye bakan yön
meslek-i imaniye: iman yolu (bk. e-m-n)
mevcut: var olan (bk. v-c-d)
mikyas: ölçek
muhal: imkansız
muhtelif: çeşitli
mümteni: imkansız
müşahede: gözlem (bk. ş-h-d)
müşkilât: zorluk
mütalâa: inceleme
nâkile: iletici
nihayetsiz: sonsuz
nükte: ince ve derin mânâ
nükte-i tevhid: Allah’ın birliğine dair ince bir mânâ (bk. v-ḥ-d)
seyahat-i hayaliye-i fikriye: hayalde ve düşüncede yapılan yolculuk (bk. f-k-r; ḫ-y-l)
şirk: Allah’a ortak koşma
sıddık: çok doğru ve bağlı (bk. ṣ-d-ḳ)
suhulet: kolaylık
suret: şekil (bk. ṣ-v-r)
tabiat: doğa, maddî âlem (bk. ṭ-b-a)
umum: bütün
unsur-u hava: hava maddesi
vücub: kesinlik, zorunluluk (bk. v-c-b)
zarif: güzel, ince
zerre: atom

mânevî şahsiyetleri ve kabiliyetleri bulunsun ve onların umum dillerini bilsin ve aynı zamanda başka zerrelere de bildirsin, neşretsin.

Çünkü, bilfiil o vaziyet kısmen görünüyor ve havanın bütün eczasında o kabiliyet var.

İşte, ehl-i küfrün ve tabiiyyun ve maddiyyunların mesleklerinde, değil bir muhal, belki zerreler adedince muhaller ve imtinâlar ve müşkilâtlar âşikâre görünüyor.

Eğer Sâni-i Zülcelâle verilse, hava bütün zerratıyla O’nun emirber neferi olur.

Birtek zerrenin muntazam birtek vazifesi kadar kolayca, hadsiz küllî vazifelerini Hâlıkının izniyle ve kuvvetiyle ve Hâlıka intisap ve istinad ile ve Sâniinin cilve-i kudretiyle ve bir anda, şimşek sür’atinde ve ( هُو ) “Hû” telâffuzu ve havanın temevvücü suhuletinde yapar.

Yani, kalem-i kudretin hadsiz ve harika ve muntazam yazılarına bir sahife olur.

Ve zerreleri, o kalemin uçları; ve zerrelerin vazifeleri dahi, kalem-i kaderin noktaları bulunur.

Birtek zerrenin hareketi derecesinde kolay çalışır.

İşte, ben لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ 1 ve قُلْ هُوَ اللهُ 2 deki hareket-i fikriye ile seyahatimde hava âlemini temâşâ ve o unsurun sahifesini mütalâa ederken, bu mücmel hakikati tam vazıh ve mufassal, aynelyakîn müşahede ettim.

Ve ( هُو ) “Hû” nun lâfzında, havasında böyle parlak bir burhan ve bir lem’a-i Vâhidiyet bulunduğu gibi, mânâsında ve işaretinde gayet nuranî bir cilve-i Ehadiyet ve çok kuvvetli bir hüccet-i tevhid ve ( هُو ) “Hû” zamirinin mutlak ve müphem işareti hangi Zâta bakıyor?” işaretine bir karine-i taayyün o hüccette bulunması içindir ki, hem


Dipnot-1

“Ondan başka hiçbir ilâh yoktur.” Bakara Sûresi, 2:163; Âl-i İmran Sûresi, 3:2; Haşir Sûresi, 59:22.

Dipnot-2

“De ki: O Allah’tır.” İhlâs Sûresi, 112:1.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.227

âlem: kâinat, evren (bk. a-l-m)
âşikâre: açıkça
aynelyakin: gözle görerek kesin bilgi edinme (bk. y-ḳ-n)
bilfiil: fiilen, gerçekte (bk. f-a-l)
burhan: delil
cilve-i Ehadiyet: Allah’ın birliğinin herbir şeyde görünmesi (bk. c-l-y; v-ḥ-d)
cilve-i kudret: Allah’ın kudretinin yansıması (bk. c-l-y; ḳ-d-r)
ecza: cüzler, parçalar (bk. c-z-e)
ehl-i küfür: inkârcılar, inançsızlar, kâfirler (bk. k-f-r)
emirber nefer: emre hazır asker
hadsiz: sayısız
hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
Hâlık: herşeyi yaratan Allah (bk. ḫ-l-ḳ)
hareket-i fikriye: fikrî hareket, akıl yürütme (bk. f-k-r)
hüccet: delil
hüccet-i tevhid: Allah’ın birliğinin delili (bk. v-ḥ-d)
Hüve: O, Allah
imtinâ: imkansızlık
intisap: bağlanma (bk. n-s-b)
istinad: dayanma (bk. s-n-d)
kalem-i kader: kader kalemi (bk. ḳ-d-r)
kalem-i kudret: varlıkların ve olayların düzenli olarak vücuda gelişinde bir kalem gibi eserini gösteren İlâhî güç (bk. ḳ-d-r)
karine-i taayyün: belirtme işareti, “O” zamirinin Allah’a işaret etmesi
küllî: kapsamlı, büyük (bk. k-l-l)
lâfz: ifade, kelime
lem’a-i Vâhidiyet: Allah’ın birliğini gösteren parıltı (bk. v-ḥ-d)
maddiyyun: materyalistler, herşeyi madde ile açıklamaya çalışanlar
meslek: gidilen yol, usül
mücmel: özetlenmiş (bk. c-m-l)
mufassal: ayrıntılı
muhal: imkansızlık
muntazam: düzenli (bk. n-ẓ-m)
müphem: belirsiz
müşahede: gözlem (bk. ş-h-d)
müşkilât: zorluklar
mütalâa: etraflıca düşünme
mutlak: serbest bırakılmış, sınırı belirtilmemiş (bk. ṭ-l-ḳ)
neşretmek: yaymak
nuranî: nurlu, ışıklı (bk. n-v-r)
Sâni-i Zülcelâl: sonsuz haşmet ve yücelik sahibi ve herşeyi sanatla yaratan Allah (bk. ṣ-n-a; ẕü; c-l-l)
Sânii: herşeyi sanatlı bir şekilde yaratan Allah (bk. ṣ-n-a)
suhulet: kolaylık
sür’at: hız
tabiiyyun: tabiatçılar, herşeyin tabiatın tesiriyle meydana geldiğini iddia edenler (bk. ṭ-b-a)
telâffuz: söyleyiş, ifade etme
temâşâ: seyretme
temevvüc: dalgalanma
umum: bütün
vazıh: açık, âşikar
zerrat: zerreler, atomlar
zerre: atom, maddenin en küçük parçası


Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan, hem ehl-i zikir, makam-ı tevhidde bu kudsî kelimeyi çok tekrar ederler diye, ilmelyakîn ile bildim.

Evet, meselâ bir nokta beyaz kâğıtta iki üç nokta konulsa karıştığı; ve bir adam, muhtelif çok vazifeleri beraber yapmasıyla şaşıracağı; ve bir küçük zîhayata çok yükler yüklenmesiyle altında ezildiği; ve bir lisan ve bir kulak, aynı anda müteaddit kelimelerin beraber çıkması ve girmesi, intizamını bozup karışacağı halde, aynelyakîn gördüm ki, ( هُو ) “Hüve”nin anahtarıyla ve pusulasıyla fikren seyahat ettiğim hava unsurunda, herbir parçası, hattâ herbir zerresi içine muhtelif binler noktalar, harfler, kelimeler konulduğu veya konulabileceği halde karışmadığını ve intizamını bozmadığını; hem ayrı ayrı pek çok vazifeler yaptığı halde hiç şaşırmadan yapıldığını; ve o parçaya ve zerreye pek çok ağır yükler yüklendiği halde hiç zaaf göstermeyerek, geri kalmayarak intizamla taşıdığını; hem binler ayrı ayrı kelime, ayrı ayrı tarzda, mânâda o küçücük kulak ve lisanlara kemâl-i intizamla gelip, çıkıp, hiç karışmayarak, bozulmayarak o küçücük kulaklara girip o gayet incecik lisanlardan çıktığı; ve o her zerre ve her parçacık, bu acip vazifeleri görmekle beraber, kemâl-i serbestiyetle, cezbedârâne, hal diliyle ve mezkûr hakikatin şehadeti ve lisanıyla لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ 1 ve قُلْ هُوَ اللهُ اَحَدٌ 2 deyip gezer ve fırtınaların ve şimşek ve berk ve gök gürültüsü gibi havayı çarpıştırıcı dalgalar içerisinde intizamını ve vazifelerini hiç bozmuyor ve şaşırmıyor ve bir iş diğer bir işe mâni olmuyor; ben aynelyakîn müşahede ettim.

Demek, ya herbir zerre ve herbir parça havada nihayetsiz bir hikmet ve nihayetsiz bir ilmi, iradesi ve nihayetsiz bir kuvveti, kudreti ve bütün zerrâta hâkim-i mutlak bir hassaları bulunmak lâzımdır ki, bu işlere medar olabilsin.

Bu ise zerreler adedince muhal ve bâtıldır.

Hiçbir şeytan dahi bunu hatıra getiremez.

Öyle ise, bu sahife-i hava, hakkalyakin, aynelyakîn, ilmelyakîn derecesinde bedahetle, Zât-ı Zülcelâlin hadsiz, gayr-ı mütenâhi ilmi ve hikmetle çalıştırdığı


Dipnot-1

“Ondan başka hiçbir ilâh yoktur.” Bakara Sûresi, 2:163; Âl-i İmran Sûresi, 3:2.

Dipnot-2

“De ki: O Allah birdir.” İhlâs Sûresi, 112:1.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.228

aynelyakin: gözle görerek kesin bilgi edinme (bk. y-ḳ-n)
bâtıl: doğru olmayan, yalan, yanlış
bedahet: açıklık
berk: şimşek
cezbedârâne: kendinden geçerek
ehl-i zikir: Allah’ı sürekli olarak zikredenler, ananlar
gayr-ı mütenâhi: sonsuz
hadsiz: sınırsız
hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)hâkim-i mutlak: herşey üzerinde sınırsız egemenlik sahibi olan (bk. ḥ-k-m; ṭ-l-ḳ)
hakkalyakin: bizzat yaşayarak kesin bilgi edinme (bk. ḥ-ḳ-ḳ; y-ḳ-n)
hassa: özellik
hikmet: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması (bk. ḥ-k-m)
Hüve: O, Allah
ilmelyakin: ilmî bilgiye dayanarak, kuşkuya yer bırakmayacak biçimde öğrenme (bk. a-l-m; y-ḳ-n)
intizam: düzenlilik (bk. n-ẓ-m)
irade: isteme, dileme, tercih (bk. r-v-d)
kemâl-i intizam: tam ve mükemmel düzenlilik (bk. k-m-l; n-ẓ-m)
kemâl-i serbestiyet: tam serbestlik (bk. k-m-l)
kudret: güç, iktidar (bk. ḳ-d-r)
kudsî: kutsal, kusur ve eksiklikten yüce (bk. ḳ-d-s)
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân: açıklaması mu’cize olan Kur’ân (bk. a-c-z; b-y-n)
lisan: dil
makam-ı tevhid: tevhid makamı, kalben Allah’ın birliğinin hissedildiği hal (bk. v-ḥ-d)
medar: eksen, dayanak
mezkûr: sözü geçen
muhal: imkansız
muhtelif: çeşitli
müşahede: gözlem (bk. ş-h-d)
müteaddit: çeşitli, birden fazla
sahife-i hava: hava sayfası
şehadet: şahitlik, tanıklık (bk. ş-h-d)
Zât-ı Zülcelâl: sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan Zât, Allah (bk. ẕü; c-l-l)
zerrât: zerreler, atomlar
zerre: atom, en küçük madde parçası
zîhayat: canlı (bk. ẕî; ḥ-y-y)

kalem-i kudret ve kaderin mütebeddil sahifesi ve bir Levh-i Mahfuzun âlem-i tagayyürde ve mütebeddil şuûnâtında bir Levh-i Mahv, İsbat namında yazar bozar tahtası hükmündedir.

İşte, hava unsuru yalnız nakl-i asvat vazifesinde mezkûr cilve-i vahdâniyeti ve mezkûr acaibi gösterdiği ve dalâletin hadsiz muhaliyetini izhar ettiği gibi; unsur-u havanın sair ehemmiyetli vazifelerinden biri de elektrik, câzibe, dâfia, ziya gibi sair letâifin naklinde şaşırmadan, muntazaman, asvat naklindeki vazifeyi gördüğü aynı zamanda bu vazifeleri dahi gördüğü aynı zamanında, bütün nebatat ve hayvanata teneffüs ve telkih gibi hayata lüzumu bulunan levazımatı kemâl-i intizamla yetiştiriyor. 

Emir ve irade-i İlâhiyenin bir arşı olduğunu kat’î bir surette ispat ediyor.

Ve serseri tesadüf ve kör kuvvet ve sağır tabiat ve karışık, hedefsiz esbab ve âciz, câmid, cahil maddeler bu sahife-i havaiyenin kitabetine ve vazifelerine karışması hiçbir cihetle ihtimal ve imkânı bulunmadığını aynelyakin derecesinde ispat ettiğini kat’î kanaat getirdim.

Ve herbir zerre ve herbir parça lisan-ı hâl ile لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ 1 ve قُلْ هُوَ اللهُ اَحَدٌ 2 dediklerini bildim.

Ve bu ( هُو ) “Hüve” anahtarıyla havanın maddî cihetindeki bu acaibi gördüğüm gibi, hava unsuru da bir ( هُو ) “Hû” olarak âlem-i misal ve âlem-i mânâya bir anahtar oldu.

Gördüm ki, âlem-i misal, nihayetsiz fotoğraflar ve herbir fotoğraf, hadsiz hâdisât-ı dünyeviyeyi aynı zamanda hiç karıştırmayarak alıyor.

Binler dünya kadar büyük ve geniş bir sinema-i uhreviye ve fâniyâtın fâni ve zâil hallerini ve vaziyetlerini ve geçici hayatlarının meyvelerini sermedî temâşâgâhlarda ve Cennette


Dipnot-1

“Ondan başka hiçbir ilâh yoktur.” Bakara Sûresi, 2:163; Âl-i İmran Sûresi, 3:2; Haşir Sûresi, 59:22.

Dipnot-2

“De ki: O Allah birdir.” İhlâs Sûresi, 112:1.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.229

acaip: şaşırtıcı ve hayret verici şey
âciz: güçsüz, zayıf (bk. a-c-z)
âlem-i mânâ: mânâ âlemi, mânen anlaşılan ve bilinen âlem (bk. a-l-m; a-n-y)
âlem-i misal: bütün varlıkların ve olayların görüntülerinin yansıdığı madde ötesi âlem (bk. a-l-m; m-s̱-l)
âlem-i tagayyür: değişken âlem (bk. a-l-m)
asvat: sesler
aynelyakin: gözle görerek kesin bilgi edinme (bk. y-ḳ-n)
câmid: cansız
câzibe: çekim gücü
cihet: yön, taraf
cilve-i vahdâniyet: Cenab-ı Allah’ın birlik görüntüsü (bk. c-l-y; v-ḥ-d)
dâfia: itme gücü
dalâlet: hak yoldan sapkınlık, inançsızlık (bk. ḍ-l-l)
ehemmiyetli: önemli
emir ve irade-i İlâhiyenin arşı: Allah’ın emir ve iradesinin tahtı (bk. r-v-d; e-l-h; a-r-ş)
esbab: sebepler (bk. s-b-b)
fâni: gelip geçici, ölümlü (bk. f-n-y)
fâniyat: fâni, geçici şeyler (bk. f-n-y)
hâdisât-ı dünyeviye: dünyaya ait olaylar
hadsiz: sınırsız
hayvanat: hayvanlar (bk. ḥ-y-y)
Hüve: O, Allah
izhar etmek: göstermek (bk. ẓ-h-r)
kalem-i kudret ve kader: varlıkların ve olayların düzenli olarak meydana gelişinde bir kalem gibi eserini gösteren İlâhî güç (bk. ḳ-d-r)
kat’î: kesin
kemâl-i intizam: tam ve mükemmel düzen (bk. k-m-l; n-ẓ-m)
kitabet: yazım (bk. k-t-b)
letâif: maddi olmayan, çok ince şeyler (bk. l-ṭ-f)
levazımat: gerekli şeyler
Levh-i Mahfuz: herşeyin bütün ayrıntılarıyla yazıldığı mânevî kader levhası (bk. ḥ-f-ẓ)
Levh-i Mahv, İsbat: bir şeyin yıkılıp tekrar kuruluşunu gösteren mânevî levha, yaz boz tahtası
lisan-ı hâl: hal ve beden dili
mezkûr: sözü geçen
muhaliyet: imkansızlık
muntazaman: düzenli olarak (bk. n-ẓ-m)
mütebeddil: değişken
nakl-i asvat: seslerin nakli, iletimi
nebatat: bitkiler
nihayetsiz: sınırsız, sonsuz
sahife-i havaiye: hava sahifesi
sair: diğer
sermedî: sürekli, kalıcı
sinema-i uhreviye: âhirete ait sinema (bk. e-ḫ-r)
suret: şekil (bk. ṣ-v-r)
şuûnat: işler, fiiller ve tasarruflar (bk. ş-e-n)
tabiat: doğa, canlı cansız varlıklar, maddî âlem (bk. ṭ-b-a)
telkih: aşılama
temâşâgâh: seyir yeri
teneffüs: soluklanma, nefes alma
unsur-u hava: hava maddesi
zâil: yok olup gidici, geçici (bk. z-v-l)
zerre: atom, en küçük madde parçası
ziya: ışık


saadet-i ebediye ashablarına da dünya maceralarını ve eski hâtıratlarını levhalarıyla gözlerine göstermek için pek büyük bir fotoğraf makinası olarak bildim.

Hem Levh-i Mahfuzun, hem âlem-i misâlin iki hücceti ve iki küçücük nümunesi ve iki noktası, insanın başında olan kuvve-i hafıza ve kuvve-i hayaliye, mercimek küçüklüğünde iken, hiç karıştırmayarak kemâl-i intizamla içlerinde bir büyük kütüphane kadar malumatın yazılması kat’î ispat eder ki, o iki kuvvenin nümune-i ekber ve âzamları olan âlem-i misal, hava ve su unsurlarının, hususan nutfelerin suyu ve toprak unsurunun pek fevkinde daha ziyade hikmet ve irade ile ve kalem-i kader ve kudretle yazıldıklarını ve hiçbir cihetle tesadüf ve kör kuvvetin ve sağır tabiatın ve câmid, hedefsiz esbabın karışması yüz derece muhal ve hiçbir vech ile mümkün olmadığını, Hakîm-i Zülcelâlin kalem-i kader ve hikmetinin sayfası olduğu, ilmelyakîn ile kat’î bilindi.

سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَۤا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ     1


Dipnot-1

“Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen herşeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın.” Bakara Sûresi, 2:32.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.230

âlem-i misal: bütün varlıkların ve olayların görüntülerinin yansıdığı madde ötesi âlem (bk. a-l-m; m-s̱-l)
ashab: sahipler
câmid: cansız
cihet: yön, şekil
esbab: sebepler (bk. s-b-b)
fekvinde: üstünde
Hakîm-i Zülcelâl: sonsuz yücelik ve haşmet sahibi olan ve herşeyi hikmetle yapan Allah (bk. ḥ-k-m; ẕü; c-l-l)
hâtırat: hâtıralar, anılar
hikmet: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması (bk. ḥ-k-m)
hususan: özellikle
ilmelyakin: kesin delile dayanarak, hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde edinilen bilginin kesinliği (bk. a-l-m; y-ḳ-n)
irade: dileme, tercih, istek (bk. r-v-d)
kalem-i kader ve kudret: varlıkların ve olayların düzenli olarak meydana gelişinde bir kalem gibi eserini gösteren İlâhî güç (bk. ḳ-d-r)
kat’î: kesin
kemâl-i intizam: mükemmel derecede düzenlilik (bk. k-m-l; n-ẓ-m)
kuvve: duyu
kuvve-i hâfıza: hafıza duyusu, bellek (bk. ḥ-f-ẓ)
kuvve-i hayaliye: hayal duyusu (bk. ḫ-y-l)
Levh-i Mahfuz: herşeyin bütün ayrıntılarıyla yazıldığı kader levhası, Allah’ın ilminin bir adı (bk. ḥ-f-ẓ)
muhal: imkansız
mütebaki: geri kalan kısım (bk. b-ḳ-y)
nümune: örnek
nümune-i ekber ve âzam: çok büyük örnek (bk. k-b-r; a-ẓ-m)
nutfe: memelilerin yaratıldığı su, meni
saadet-i ebediye: sonsuz mutluluk (bk. e-b-d)
tabiat: doğa, maddî âlem, canlı cansız bütün varlıklar (bk. ṭ-b-a)
vecih: yön
ziyade: fazla, çok


Solunum ile ilgili Risale-i Nur Külliyatı’ndan Otuz İkinci Söz Birinci Mevkıf

Haşiye-1

Sâni-i Hakîm, beden-i insanı gayet muntazam bir şehir hükmünde halk etmiştir.

Damarların bir kısmı telgraf ve telefon vazifesini görür.

Bir kısmı da, çeşmelerin boruları hükmünde, âb-ı hayat olan kanın cevelânına medardırlar.

Kan ise, içinde iki kısım küreyvât halk edilmiş.

Bir kısmı “küreyvât-ı hamrâ” tabir edilir ki, bedenin hüceyrelerine erzak dağıtıyor ve bir kanun-u İlâhî ile hüceyrelere erzak yetiştiriyor (tüccar ve erzak memurları gibi).

Diğer kısmı küreyvât-ı beyzâdırlar ki, ötekilere nisbeten ekalliyettedirler.

Vazifeleri, hastalık gibi düşmanlara karşı asker gibi müdafaadır ki, ne vakit müdafaaya girseler, Mevlevî gibi iki hareket-i devriye ile sür’atli bir vaziyet-i acibe alırlar.

Kanın heyet-i mecmuası ise, iki vazife-i umumiyesi var:

Biri bedendeki hüceyrâtın tahribatını tamir etmek, diğeri hüceyrâtın enkazlarını toplayıp bedeni temizlemektir. 

Evride ve şerâyin namında iki kısım damarlar var ki, biri sâfi kanı getirir, dağıtır, sâfi kanın mecrâlarıdır.

Diğer kısmı, enkazı toplayan bulanık kanın mecrâsıdır ki, şu ikinci ise, kanı “ree” denilen, nefesin geldiği yere getirirler. 

Sâni-i Hakîm, havada iki unsur halk etmiştir: biri azot, biri müvellidülhumuza.

Müvellidülhumuza ise, nefes içinde kana temas ettiği vakit, kanı telvis eden karbon unsur-u kesifini kehribar gibi kendine çeker.

İkisi imtizaç eder.

Buharî hâmız-ı karbon denilen, semli havaî bir maddeye inkılâb ettirir.

Hem hararet-i gariziyeyi temin eder, hem kanı tasfiye eder.

Çünkü, Sâni-i Hakîm, fenn-i kimyada aşk-ı kimyevî tabir edilen bir münasebet-i şedideyi, müvellidülhumuza ile karbona vermiş ki, o iki unsur birbirine yakın olduğu vakit, o kanun-u İlâhî ile o iki unsur imtizaç ederler.

Fennen sabittir ki, imtizaçtan hararet hasıl olur.

Çünkü imtizaç bir nevi ihtiraktır.

Şu sırrın hikmeti budur ki:

O iki unsurun, herbirisinin zerrelerinin ayrı ayrı hareketleri var.

İmtizaç vaktinde her iki zerre, yani onun zerresi bunun zerresiyle imtizaç eder, birtek hareketle hareket eder, bir hareket muallâk kalır.

Çünkü imtizaçtan evvel iki hareket idi. Şimdi iki zerre bir oldu; her iki zerre, bir zerre hükmünde bir hareket aldı.

Diğer hareket, Sâni-i Hakîmin bir kanunuyla hararete inkılâb eder.

Zaten “Hareket harareti tevlid eder” bir kanun-u mukarreredir.

İşte bu sırra binaen, beden-i insanîdeki hararet-i gariziye, bu imtizac-ı kimyeviye ile temin edildiği gibi, kandaki karbon alındığı için kan dahi sâfi olur.

İşte nefes dahile girdiği vakit, vücudun hem âb-ı hayatını temizliyor, hem nâr-ı hayatı iş’âl ediyor.

Çıktığı vakit, ağızda, mu’cizât-ı kudret-i İlâhiye olan kelime meyvelerini veriyor.

Fesübhâne men tehayyere fî sun’ihi’l-ukul!

http://www.erisale.com/#content.tr.1.807

âb-ı hayat: hayat suyu (bk. ḥ-y-y)
âciz: güçsüz, zayıf (bk. a-c-z)
alâka: bağlantı
âsab: vücuttaki sinirler
beden-i insan: insan bedeni
câmid: cansız
cazibe: çekim
çendan: gerçi
cevelân: dolaşma, akma
dafia: itme
dâvâ: iddia
ekalliyet: azınlık
emsal: benzerler (bk. m-s̱-l)
erzak: rızıklar; yiyecek ve içecekler (bk. r-z-ḳ)
evride: toplardamarlar
ezcümle: örneğin
hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hakikî: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
halk etmek: yaratmak (bk. ḫ-l-ḳ)
haşiye: dipnot, açıklayıcı not
hassâse: hissetme duygusu
heyet-i mecmua: genel yapı, bütün (bk. c-m-a)
hikmet: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması (bk. ḥ-k-m)
hüceyrât: hücrecikler
hüceyrât-ı bedeniye: beden hücreleri
hüceyre: hücre
intizam: düzen (bk. n-ẓ-m)
istihdam: çalıştırma
kanun-u İlâhî: Allah’ın koyduğu kanun (bk. ḳ-n-n; e-l-h)
keyfiyet: nitelik, özellik, esas
kudret: güç, iktidar (bk. ḳ-d-r)
küreyvat: kürecikler, hücreler
küreyvât-ı beyzâ: akyuvarlar
küreyvât-ı hamrâ: alyuvarlar
kuvve: duyu
lisan: dil
masnu: san’at eseri (bk. ṣ-n-a)
medar: dayanak, vesile
menzil: mekân, yer (bk. n-z-l)
müdafaa: savunma
müddeî: iddia sahibi
muharrike: harekete geçiren duygu, refleks
mukabele: karşılık verme
münasebet: ilişki, bağlantı (bk. n-s-b)
muntazam: düzenli (bk. n-ẓ-m)
musavvire: şekil veren duyu (bk. ṣ-v-r)
müvellide: doğurgan
nâfiz: derinlere işleyen; etkili
nisbeten: oranla, kıyasla (bk. n-s-b)
şâmil: kapsamlı
Sâni-i Hakîm: herşeyi san’atla ve hikmetle yaratan Allah (bk. ṣ-n-a; ḥ-k-m)
şerâyin: atardamarlar
tabiat: canlı cansız bütün varlıklar, doğa (bk. ṭ-b-a)
tanzim: düzenleme (bk. n-ẓ-m)
tard etmek: kovmak
tasarruf: dilediği gibi kullanma ve yönetme (bk. ṣ-r-f)
teşkil: şekillendirme, bir araya getirme
zerre: atom, en küçük madde parçası

KAYNAKLAR

İlkokul Fen Bilimleri 3 Ders Kitabı, Koncay DEMİRAY ve Özkan KÖKER, MEB Devlet Kitapları, 2021.

İlkokul Fen Bilimleri 4 Ders Kitabı, Dr. Ercan YAMAN ve diğerleri, MEB Devlet Kitapları, 2021.

Fen Bilimleri 5. Sınıf Ders Kitabı, Seval AKTER Hatice Betül ARSLAN Meltem ŞİMŞEK, MEB Devlet Kitapları, 2021

Fen Bilimler 6. sınıf Ders Kitabı, Dr. Semra DEMİRÇALI ve Birsen ALKAN, MEB Devlet Kitapları, 2021.                            

https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/rum-suresi-30/ayet-33/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1

http://www.erisale.com/#content.tr.1.226

http://www.erisale.com/#content.tr.1.807

“Hava ve Atmosfer Kavramları ile Hüve Nüktesi ve Solunum” için 3 yanıt

Feel free to comment. Yorum yapmaktan çekinmeyin.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.