https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Gafil kafaya bir tokmak ve bir ders-i ibrettir – Kafayı kuma sokmak – Deprem” konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ndan Sözler isimli eserinden On Dördüncü Söz Hatime bölümüdür.
KISA VİDEO
UZUN VİDEO
Hâtime
Gafil kafaya bir tokmak ve bir ders-i ibrettir.
وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَۤا اِلاَّ مَتَاعُ الْغُرُورِ 1
EY GAFLETE DALIP ve bu hayatı tatlı görüp ve âhireti unutup, dünyaya talip bedbaht nefsim! Bilir misin, neye benzersin? Devekuşuna! Avcıyı görür, uçamıyor; başını kuma sokuyor, ta avcı onu görmesin. Koca gövdesi dışarıda; avcı görür. Yalnız o, gözünü kum içinde kapamış, görmez.
Ey nefis! Şu temsile bak, gör, nasıl dünyaya hasr-ı nazar, aziz bir lezzeti elîm bir eleme kalb eder. Meselâ, şu karyede, yani Barla’da, iki adam bulunur. Birisinin yüzde doksan dokuz ahbabı İstanbul’a gitmişler, güzelce yaşıyorlar. Yalnız birtek burada kalmış. O dahi oraya gidecek. Bunun için şu adam İstanbul’a müştaktır. Orayı düşünür, ahbaba kavuşmak ister. Ne vakit ona denilse, “Oraya git”; sevinip gülerek gider. İkinci adam ise, yüzde doksan dokuz dostları buradan gitmişler. Bir kısmı mahvolmuşlar. Bir kısmı ne görür, ne de görünür yerlere sokulmuşlar. Perişan olup gitmişler zanneder. Şu biçare adam ise, bütün onlara bedel, yalnız bir misafire ünsiyet edip teselli bulmak ister. Onunla o elîm âlâm-ı firakı kapamak ister.
Ey nefis! Başta Habibullah, bütün ahbab ın, kabrin öbür tarafındadırlar. Burada kalan bir iki tane ise, onlar da gidiyorlar. Ölümden ürküp, kabirden korkup başını çevirme. Merdâne kabre bak, dinle, ne talep eder? Erkekçesine ölümün yüzüne gül, bak, ne ister. Sakın gafil olup ikinci adama benzeme.
Ey nefsim! Deme, “Zaman değişmiş, asır başkalaşmış. Herkes dünyaya dalmış, hayata perestiş eder, derd-i maişetle sarhoştur.” Çünkü ölüm değişmiyor. Firak, bekàya kalb olup başkalaşmıyor. Acz-i beşerî, fakr-ı insanî değişmiyor, ziyadeleşiyor. Beşer yolculuğu kesilmiyor, sür’at peydâ ediyor.
Dipnot-1
“Dünya hayatı, aldatıcı bir menfaatten başka birşey değildir.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:185.
acz-i beşerî: insanın acizliği (bk. a-c-z) ahbap: dostlar, sevilenler (bk. ḥ-b-b) âhiret: öteki dünya, öldükten sonraki hayat (bk. e-ḫ-r) âlâm-ı firak: ayrılık elemleri, acıları (bk. f-r-ḳ) aziz: izzetli, yüce, değerli (bk. a-z-z) Barla: (bk. bilgiler) bedbaht: talihsiz bedel: karşılık bekà: devamlılık, kalıcılık (bk. b-ḳ-y) beşer: insan biçare: çaresiz derd-i maişet: geçim derdi (bk. a-y-ş) ders-i ibret: ibret dersi elem: acı, keder, üzüntü | elîm: üzücü, acı veren fakr-ı insanî: insanın fakirliği (bk. f-ḳ-r) firak: ayrılık (bk. f-r-ḳ) gafil: duyarsız, sorumsuz, âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranan (bk. ğ-f-l) gaflet: duyarsızlık, sorumsuzluk, âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranma (bk. ğ-f-l) Habibullah: Allah’ın en sevdiği kul olan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. ḥ-b-b) hasr-ı nazar: sadece bir şeye yönelme (bk. n-ẓ-r) | hâtime: sonuç, son bölüm İstanbul: (bk. bilgiler) kalb etmek: dönüştürmek karye: köy mahvolmak: yok olmak merdâne: mertçe müştak: arzulu, çok istekli, aşık nefis: kişinin kendisi (bk. n-f-s) perestiş: taparcasına bağlanmak sür’at peyda etmek: hız kazanmak talep etmek: istemek (bk. ṭ-l-b) temsil: kıyaslama tarzında benzetme, analoji (bk. m-s̱-l) ünsiyet: dostluk, yakınlık ziyadeleşmek: artmak, fazlalaşmak |
Hem deme, “Ben de herkes gibiyim.” Çünkü herkes sana kabir kapısına kadar arkadaşlık eder. Herkesle musibette beraber olmak demek olan teselli ise, kabrin öbür tarafında pek esassızdır.
Hem kendini başıboş zannetme. Zira şu misafirhane-i dünyada, nazar-ı hikmetle baksan, hiçbir şeyi nizamsız, gayesiz göremezsin. Nasıl sen nizamsız, gayesiz kalabilirsin? Zelzele gibi vakıalar olan şu hadisat-ı kevniye, tesadüf oyuncağı değiller. Meselâ, zemine nebatat ve hayvanat envâından giydirilen, birbiri üstünde, birbiri içinde gayet muntazam ve gayet münakkaş gömlekler, baştan aşağıya kadar gayelerle, hikmetlerle müzeyyen, mücehhez olduklarını gördüğün ve gayet âli gayeler içinde kemâl-i intizamla meczup mevlevî gibi devredip döndürmesini bildiğin halde, nasıl oluyor ki, küre-i arzın, benî Âdemden, bahusus ehl-i imandan beğenmediği bir kısım etvâr-ı gafletin sıklet-i mâneviyesinden omuz silkmeye benzeyen zelzele gibi HAŞİYE-1 mevtâlûd hadisat-ı hayatiyesini, bir mülhidin neşrettiği gibi gayesiz, tesadüfî zannederek, bütün musibetzedelerin elîm zayiatını bedelsiz, hebâen mensur gösterip müthiş bir ye’se atarlar. Hem büyük bir hata, hem büyük bir zulüm ederler. Belki öyle hadiseler, bir Hakîm-i Rahîmin emriyle, ehl-i imanın fâni malını sadaka hükmüne çevirip ibkà etmektir ve küfran-ı nimetten gelen günahlara kefarettir.
Nasıl ki bir gün gelecek, şu musahhar zemin, yüzünün ziyneti olan âsâr-ı beşeriyeyi şirk-âlûd, şükürsüz görüp çirkin bulur. Hâlıkın emriyle, büyük bir zelzele ile bütün yüzünü siler, temizler. Allah’ın emriyle ehl-i şirki Cehenneme döker; ehl-i şükre “Haydi, Cennete buyurun” der.
Haşiye-1
İzmir’in zelzelesi münasebetiyle yazılmıştır.
âli: yüce âsâr-ı beşeriye: insanların eserleri bahusus: özellikle benî Âdem: Âdemoğulları, insanlar ehl-i iman: iman edenler, mü’minler (bk. e-m-n) ehl-i şirk: Allah’a ortak koşanlar ehl-i şükür: şükür ehli, Allah’a şükredenler (bk. ş-k-r) elîm: acıklı, üzücü envâ: çeşitler, türler etvâr-ı gaflet: gaflet davranışları (bk. ğ-f-l) fâni: gelip geçici, yok olucu (bk. f-n-y) hadisat-ı hayatiye: hayata ait olaylar (bk. ḥ-y-y) hadisat-ı kevniye: kâinat ve yaratılışla ilgili olaylar (bk. k-v-n) Hakîm-i Rahîm: herşeyi hikmetle, belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan ve çok şefkatli ve merhametli olan Allah (bk. ḥ-k-m; r-ḥ-m) | Hâlık: herşeyi yaratan Allah (bk. ḫ-l-ḳ) haşiye: dipnot, açıklayıcı not hayvanat: hayvanlar (bk. ḥ-y-y) hebâen mensur: boşu boşuna hikmet: gaye, fayda (bk. ḥ-k-m) ibkà etmek: devamlı ve kalıcı hale getirmek (bk. b-ḳ-y) kemâl-i intizam: tam bir düzenlilik (bk. k-m-l; n-ẓ-m) küfran-ı nimet: nimete karşı nankörlük (bk. k-f-r; n-a-m) küre-i arz: yerküre, dünya meczup: cezbeye kapılmış, kendinden geçmiş mevlevî: Mevlevîlik tarikatına mensup kimse mevtâlûd: ölümcül (bk. m-v-t) misafirhane-i dünya: dünya misafirhanesi mücehhez: cihazlanmış, donanmış mülhid: dinsiz münakkaş: nakışlı (bk. n-ḳ-ş) | münasebet: bağlantı, ilişki (bk. n-s-b) muntazam: düzenli (bk. n-ẓ-m) musahhar: boyun eğen, itaat eden musibetzede: felâkete uğrayan müzeyyen: süslenmiş (bk. ẓ-y-n) nazar-ı hikmet: hikmet bakışı (bk. n-ẓ-r; ḥ-k-m) nebatat: bitkiler neşretmek: yaymak nizam: düzen (bk. n-ẓ-m) şirk-âlûd: şirk karışmış sıklet-i mâneviye: mânevî ağırlık (bk. a-n-y) tesadüf: rastlantı tesadüfî: rastlantı vakıa: olay ye’s: ümitsizlik zayiat: kayıplar zelzele: deprem, sarsıntı zemin: yer ziynet: süs (bk. z-y-n) |
KAYNAKLAR
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, On Dördüncü Söz, Hâtime, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.
http://www.erisale.com/#content.tr.1.239
Ders Dünyası - WORLD OF COURSES sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.