Gafil kafaya bir tokmak ve bir ders-i ibrettir – Kafayı kuma sokmak – Deprem – Hatime – Cumartesi Dersleri 14. 6.

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Gafil kafaya bir tokmak ve bir ders-i ibrettir – Kafayı kuma sokmak – Deprem” konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ndan Sözler isimli eserinden On Dördüncü Söz Hatime bölümüdür.

Gafil kafaya bir tokmak ve bir ders-i ibrettir - Kafayı kuma sokmak - Deprem - Hatime - Cumartesi Dersleri 14. 6.
Gafil kafaya bir tokmak ve bir ders-i ibrettir – Kafayı kuma sokmak – Deprem – Hatime – Cumartesi Dersleri 14. 6.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

Hâtime

 Gafil kafaya bir tokmak ve bir ders-i ibrettir.

وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَۤا اِلاَّ مَتَاعُ الْغُرُورِ     1

EY GAFLETE DALIP ve bu hayatı tatlı görüp ve âhireti unutup, dünyaya talip bedbaht nefsim! Bilir misin, neye benzersin? Devekuşuna! Avcıyı görür, uçamıyor; başını kuma sokuyor, ta avcı onu görmesin. Koca gövdesi dışarıda; avcı görür. Yalnız o, gözünü kum içinde kapamış, görmez.

Ey nefis! Şu temsile bak, gör, nasıl dünyaya hasr-ı nazar, aziz bir lezzeti elîm bir eleme kalb eder. Meselâ, şu karyede, yani Barla’da, iki adam bulunur. Birisinin yüzde doksan dokuz ahbabı İstanbul’a gitmişler, güzelce yaşıyorlar. Yalnız birtek burada kalmış. O dahi oraya gidecek. Bunun için şu adam İstanbul’a müştaktır. Orayı düşünür, ahbaba kavuşmak ister. Ne vakit ona denilse, “Oraya git”; sevinip gülerek gider. İkinci adam ise, yüzde doksan dokuz dostları buradan gitmişler. Bir kısmı mahvolmuşlar. Bir kısmı ne görür, ne de görünür yerlere sokulmuşlar. Perişan olup gitmişler zanneder. Şu biçare adam ise, bütün onlara bedel, yalnız bir misafire ünsiyet edip teselli bulmak ister. Onunla o elîm âlâm-ı firakı kapamak ister.

Ey nefis! Başta Habibullah, bütün ahbab ın, kabrin öbür tarafındadırlar. Burada kalan bir iki tane ise, onlar da gidiyorlar. Ölümden ürküp, kabirden korkup başını çevirme. Merdâne kabre bak, dinle, ne talep eder? Erkekçesine ölümün yüzüne gül, bak, ne ister. Sakın gafil olup ikinci adama benzeme.

Ey nefsim! Deme, “Zaman değişmiş, asır başkalaşmış. Herkes dünyaya dalmış, hayata perestiş eder, derd-i maişetle sarhoştur.” Çünkü ölüm değişmiyor. Firak, bekàya kalb olup başkalaşmıyor. Acz-i beşerî, fakr-ı insanî değişmiyor, ziyadeleşiyor. Beşer yolculuğu kesilmiyor, sür’at peydâ ediyor.


Dipnot-1

“Dünya hayatı, aldatıcı bir menfaatten başka birşey değildir.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:185.


acz-i beşerî: insanın acizliği (bk. a-c-z)
ahbap: dostlar, sevilenler (bk. ḥ-b-b)
âhiret: öteki dünya, öldükten sonraki hayat (bk. e-ḫ-r)
âlâm-ı firak: ayrılık elemleri, acıları (bk. f-r-ḳ)
aziz: izzetli, yüce, değerli (bk. a-z-z)
Barla: (bk. bilgiler)
bedbaht: talihsiz
bedel: karşılık
bekà: devamlılık, kalıcılık (bk. b-ḳ-y)
beşer: insan
biçare: çaresiz
derd-i maişet: geçim derdi (bk. a-y-ş)
ders-i ibret: ibret dersi
elem: acı, keder, üzüntü
elîm: üzücü, acı veren
fakr-ı insanî: insanın fakirliği (bk. f-ḳ-r)
firak: ayrılık (bk. f-r-ḳ)
gafil: duyarsız, sorumsuz, âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranan (bk. ğ-f-l)
gaflet: duyarsızlık, sorumsuzluk, âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranma (bk. ğ-f-l)
Habibullah: Allah’ın en sevdiği kul olan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. ḥ-b-b)
hasr-ı nazar: sadece bir şeye yönelme (bk. n-ẓ-r)
hâtime: sonuç, son bölüm
İstanbul: (bk. bilgiler)
kalb etmek: dönüştürmek
karye: köy
mahvolmak: yok olmak
merdâne: mertçe
müştak: arzulu, çok istekli, aşık
nefis: kişinin kendisi (bk. n-f-s)
perestiş: taparcasına bağlanmak
sür’at peyda etmek: hız kazanmak
talep etmek: istemek (bk. ṭ-l-b)
temsil: kıyaslama tarzında benzetme, analoji (bk. m-s̱-l)
ünsiyet: dostluk, yakınlık
ziyadeleşmek: artmak, fazlalaşmak

Hem deme, “Ben de herkes gibiyim.” Çünkü herkes sana kabir kapısına kadar arkadaşlık eder. Herkesle musibette beraber olmak demek olan teselli ise, kabrin öbür tarafında pek esassızdır.

Hem kendini başıboş zannetme. Zira şu misafirhane-i dünyada, nazar-ı hikmetle baksan, hiçbir şeyi nizamsız, gayesiz göremezsin. Nasıl sen nizamsız, gayesiz kalabilirsin? Zelzele gibi vakıalar olan şu hadisat-ı kevniye, tesadüf oyuncağı değiller. Meselâ, zemine nebatat ve hayvanat envâından giydirilen, birbiri üstünde, birbiri içinde gayet muntazam ve gayet münakkaş gömlekler, baştan aşağıya kadar gayelerle, hikmetlerle müzeyyen, mücehhez olduklarını gördüğün ve gayet âli gayeler içinde kemâl-i intizamla meczup mevlevî gibi devredip döndürmesini bildiğin halde, nasıl oluyor ki, küre-i arzın, benî Âdemden, bahusus ehl-i imandan beğenmediği bir kısım etvâr-ı gafletin sıklet-i mâneviyesinden omuz silkmeye benzeyen zelzele gibi HAŞİYE-1 mevtâlûd hadisat-ı hayatiyesini, bir mülhidin neşrettiği gibi gayesiz, tesadüfî zannederek, bütün musibetzedelerin elîm zayiatını bedelsiz, hebâen mensur gösterip müthiş bir ye’se atarlar. Hem büyük bir hata, hem büyük bir zulüm ederler. Belki öyle hadiseler, bir Hakîm-i Rahîmin emriyle, ehl-i imanın fâni malını sadaka hükmüne çevirip ibkà etmektir ve küfran-ı nimetten gelen günahlara kefarettir.

Nasıl ki bir gün gelecek, şu musahhar zemin, yüzünün ziyneti olan âsâr-ı beşeriyeyi şirk-âlûd, şükürsüz görüp çirkin bulur. Hâlıkın emriyle, büyük bir zelzele ile bütün yüzünü siler, temizler. Allah’ın emriyle ehl-i şirki Cehenneme döker; ehl-i şükre “Haydi, Cennete buyurun” der.


Haşiye-1

İzmir’in zelzelesi münasebetiyle yazılmıştır.


âli: yüce
âsâr-ı beşeriye: insanların eserleri
bahusus: özellikle
benî Âdem: Âdemoğulları, insanlar
ehl-i iman: iman edenler, mü’minler (bk. e-m-n)
ehl-i şirk: Allah’a ortak koşanlar
ehl-i şükür: şükür ehli, Allah’a şükredenler (bk. ş-k-r)
elîm: acıklı, üzücü
envâ: çeşitler, türler
etvâr-ı gaflet: gaflet davranışları (bk. ğ-f-l)
fâni: gelip geçici, yok olucu (bk. f-n-y)
hadisat-ı hayatiye: hayata ait olaylar (bk. ḥ-y-y)
hadisat-ı kevniye: kâinat ve yaratılışla ilgili olaylar (bk. k-v-n)
Hakîm-i Rahîm: herşeyi hikmetle, belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan ve çok şefkatli ve merhametli olan Allah (bk. ḥ-k-m; r-ḥ-m)
Hâlık: herşeyi yaratan Allah (bk. ḫ-l-ḳ)
haşiye: dipnot, açıklayıcı not
hayvanat: hayvanlar (bk. ḥ-y-y)
hebâen mensur: boşu boşuna
hikmet: gaye, fayda (bk. ḥ-k-m)
ibkà etmek: devamlı ve kalıcı hale getirmek (bk. b-ḳ-y)
kemâl-i intizam: tam bir düzenlilik (bk. k-m-l; n-ẓ-m)
küfran-ı nimet: nimete karşı nankörlük (bk. k-f-r; n-a-m)
küre-i arz: yerküre, dünya
meczup: cezbeye kapılmış, kendinden geçmiş
mevlevî: Mevlevîlik tarikatına mensup kimse
mevtâlûd: ölümcül (bk. m-v-t)
misafirhane-i dünya: dünya misafirhanesi
mücehhez: cihazlanmış, donanmış
mülhid: dinsiz
münakkaş: nakışlı (bk. n-ḳ-ş)
münasebet: bağlantı, ilişki (bk. n-s-b)
muntazam: düzenli (bk. n-ẓ-m)
musahhar: boyun eğen, itaat eden
musibetzede: felâkete uğrayan
müzeyyen: süslenmiş (bk. ẓ-y-n)
nazar-ı hikmet: hikmet bakışı (bk. n-ẓ-r; ḥ-k-m)
nebatat: bitkiler
neşretmek: yaymak
nizam: düzen (bk. n-ẓ-m)
şirk-âlûd: şirk karışmış
sıklet-i mâneviye: mânevî ağırlık (bk. a-n-y)
tesadüf: rastlantı
tesadüfî: rastlantı
vakıa: olay
ye’s: ümitsizlik
zayiat: kayıplar
zelzele: deprem, sarsıntı
zemin: yer
ziynet: süs (bk. z-y-n)

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, On Dördüncü Söz, Hâtime, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.239

Feel free to comment. Yorum yapmaktan çekinmeyin.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.