https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Eğer o ağacın meyveleri ayrı ayrı merkeze ve köke, ayrı ayrı kanunla raptedilse, herbir meyve bütün ağaç kadar müşkülâtlı olur.” konusu işlenmektedir.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi İkinci Söz Birinci Makam Dokuzuncu Burhan.

KISA VİDEO
UZUN VİDEO
Yirmi İkinci Söz
Birinci Makam
DOKUZUNCU BURHAN
Gel, ey muhakemesiz arkadaş! Sen şu sarayın sahibini tanımıyorsun ve tanımak da istemiyorsun. Çünkü istib’âd ediyorsun. Onun acip san’atlarını ve hâlâtını akla sığıştıramadığından, inkâra sapıyorsun. Halbuki, asıl istib’âd, asıl müşkülât ve hakikî suûbetler ve dehşetli külfetler, onu tanımamaktadır. Çünkü onu tanısak, bütün bu saray, bu âlem, birtek şey gibi kolay gelir, rahat olur, bu ortadaki ucuzluk ve mebzûliyete medar olur. Eğer tanımazsak ve o olmazsa, o vakit herbir şey, bütün bu saray kadar müşkülâtlı olur. Çünkü herşey bu saray kadar san’atlıdır. O vakit ne ucuzluk ve ne de mebzûliyet kalır. Belki bu gördüğümüz şeylerin birisi, değil elimize, hiç kimsenin eline geçmezdi.
Sen yalnız şu ipe takılan tatlı konserve kutusuna bak. HAŞİYE-2 Eğer onun gizli matbaha-i mu’ciznümâsından çıkmasaydı, şimdi kırk parayla aldığımız halde, yüz liraya alamazdık.
Evet, bütün istib’âd, müşkülât, suûbet, helâket, belki muhâliyet, onu tanımamaktadır. Çünkü, nasıl bir ağaca, bir kökte, bir kanunla, bir merkezde hayat veriliyor;
Haşiye-2
Konserve kutusu, kudret konserveleri olan kavun, karpuz, nar, süt kutusu hindistan cevizi gibi rahmet hediyelerine işarettir.
acip: hayret verici, şaşırtıcı aksâm: kısımlar âlem: dünya (bk. a-l-m) bilmecburiye: zorunlu olarak dest-i gaybî: görünmeyen el (bk. ğ-y-b) divanece: akılsızca, delice envâ: çeşitler, türler hakikî: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ) hâlât: haller, durumlar haşiye: dipnot, açıklayıcı not hedâyâ: hediyeler helâket: yok olma ihsan: bağış, iyilik (bk. ḥ-s-n) ihsânât: bağışlar, iyilikler (bk. ḥ-s-n) | istib’âd: akıldan uzak görme kudret: güç, kuvvet, iktidar (bk. ḳ-d-r) külfet: yük, güçlük mahlûk: yaratık (bk. ḫ-l-ḳ) mâlik: sahip (bk. m-l-k) matbaha-i mu’ciznümâ: mu’cizeli mutfak (bk. a-c-z) mebzûliyet: bolluk, çokluk medar: sebep, vesile meyvedar: meyveli mu’ciznümâ: mu’cize gösteren (bk. a-c-z) muhakeme: düşünme, akıl yürütme (bk. ḥ-k-m) muhâliyet: imkânsızlık | müşkülat: zorluklar, güçlükler nefis: kişinin kendisi (bk. n-f-s) perde-i gayb: mânevî âlemleri gözümüzden saklayan perde (bk. ğ-y-b) rahmet: şefkat, merhamet (bk. r-ḥ-m) sair: diğer sâni: san’atkâr (bk. ṣ-n-a) suûbet: zorluk, güçlük vahdet: birlik (bk. v-ḥ-d) vahdet-i nev: tür birliği (bk. v-ḥ-d) vâhid: bir (bk. v-ḥ-d) ziyade: çok, fazla |
binler meyvelerin teşekkülü, bir meyve gibi suhulet peydâ eder. Eğer o ağacın meyveleri ayrı ayrı merkeze ve köke, ayrı ayrı kanunla raptedilse, herbir meyve bütün ağaç kadar müşkülâtlı olur. Hem nasıl bütün ordunun teçhizatı bir merkezde, bir kanunla, bir fabrikadan çıksa, kemiyetçe bir neferin teçhizatı kadar kolaylaşır. Eğer herbir neferin ayrı ayrı yerlerde teçhizatı yapılsa, alınsa, herbir neferin teçhizatı için, bütün ordunun teçhizatına lâzım fabrikalar bulunması lâzımdır.
Aynen bu iki misal gibi, şu muntazam sarayda, şu mükemmel şehirde, şu müterakkî memlekette, şu muhteşem âlemde bütün bu şeylerin icadı birtek zâta verildiği vakit, o kadar kolay olur, o kadar hiffet peydâ eder ki, gördüğümüz nihayetsiz ucuzluğa ve mebzûliyete ve sehâvete sebebiyet verir. Yoksa herşey o kadar pahalı, o kadar müşkülâtlı olacak ki, dünya verilse birisi elde edilemez.
âlem: dünya (bk. a-l-m) bostan: bahçe dest-i gaybî: görünmeyen el (bk. ğ-y-b) hane: ev haşiye: dipnot, açıklayıcı not haşmet: heybet, ihtişam hiffet: hafiflik ibretli: düşündürücü, ders verici icad: vücut verme, var etme, yaratma (bk. v-c-d) insaf: hakkı kabule dayalı ılımlı davranış kemâl-i hikmet: tam ve mükemmel bir hikmet (bk. k-m-l; ḥ-k-m) kemâl-i intizam: kusursuz derecede düzenlilik (bk. k-m-l; n-ẓ-m) kemiyetçe: sayıca kudret: güç, kuvvet, iktidar (bk. ḳ-d-r) | letâfetli: hoş, güzel (bk. l-ṭ-f) mâlik: sahip (bk. m-l-k) masnu: san’at eseri varlık (bk. ṣ-n-a) matbaha-i rahmet: Allah’ın rahmet mutfağı (bk. r-ḥ-m) mebzûliyet: bolluk, çokluk mizanlı: ölçülü (bk. v-z-n) mühlet: zaman, vakit muhteşem: ihtişamlı, gösterişli mükemmel: noksansız, kusursuz (bk. k-m-l) muntazam: düzenli (bk. n-ẓ-m) müşkülât: zorluklar, güçlükler müstehak: hak eden (bk. ḥ-ḳ-ḳ) mütenevvî: çeşit çeşit müterakkî: ilerlemiş, terakki etmiş | nefer: asker, er nihayetsiz: sonsuz nizam: düzen, kanun (bk. n-ẓ-m) peydâ etme: meydana gelme Rahmânî: Rahmân olan Allah’a ait (bk. r-ḥ-m) rapt edilme: bağlanma sehâvet: cömertlik (bk. c-v-d) sinn-i teklif: sorumluluk yaşı suhulet peydâ etmek: kolaylık kazanmak tablacı: yiyecek sunan tanzim: düzenleme (bk. n-ẓ-m) teçhizat: donanım, cihazlar teşekkül: oluşma vakit be vakit: zaman zaman zemin: yer zira: çünkü |
KAYNAKLAR
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi İkinci Söz, Birinci Makam, DOKUZUNCU BURHAN, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.
http://www.erisale.com/#content.tr.1.383
https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-ikinci-soz/383
CUMARTESİ DERSLERİ

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.
Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.
Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.
CUMARTESİ DERSLERİ
- Demek o maddeler – hava, su, ziya (ışık), toprak – kimin mülkü ise, bütün ondan yapılan şeyler de onundur. Tarla kimin ise, mahsulât da onundur. Deniz kimin ise, içindekiler de onundur. – Cumartesi Dersleri 22. 8.
- Şu saray-ı acibin ustasına, yani şu garip âlemin sahibine herşey musahhardır. Herşey onun hesabına çalışır. Herşey ona bir emirber nefer hükmündedir. Herşey Onun kuvvetiyle döner. Herşey Onun emriyle hareket eder. – Cumartesi Dersleri 22. 7.
- Hem öyle sehâvetperverâne sofralar kuruyor ki, bütün bu memleketin halklarına, hayvanlarına, herbir taifesine has ve lâyık, belki herbir ferdine mahsus ismiyle ve resmiyle bir tabla-i nimet veriliyor. – Cumartesi Dersleri 22. 6.
- Madem bir harf, kâtibini göstermeksizin olmaz. San’atlı bir nakış, nakkaşını bildirmemek olmaz. Nasıl olur ki, bir harfte koca bir kitabı yazan, bir nakışta bin nakşı nakşeden nakkaş, kendi kitabıyla ve nakşıyla bilinmesin? – Cumartesi Dersleri 22. 5.
- Bir köyde iki müdür, bir şehirde iki vali, bir memlekette iki padişah bulunsa, karıştırır. Nerede kaldı, hadsiz hâkim-i mutlak beraber bulunsun! – Cumartesi Dersleri – 22. 4.
- “Biz öyle bir zâtın san’atıyız ki, bütün bu âlemimizi, bizi yaptığı ve suhuletle icad ettiği gibi kolaylıkla yapabilir bir zattır.” – Cumartesi Dersleri 22. 3.
- Hem de bak, bu demiri, toprağı, suyu, kömürü, bakırı, gümüşü, altını gaybî avucuna aldı, bir et parçası yaptı. Bak, gör! – Cumartesi Dersleri 22. 2.
- Bir saray gibi şu âlemin, bir şehir gibi şu memleketin tek bir ustası vardır. – Cumartesi Dersleri 22. 1.
Ders Dünyası - WORLD OF COURSES sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
“Eğer o ağacın meyveleri ayrı ayrı merkeze ve köke, ayrı ayrı kanunla raptedilse, herbir meyve bütün ağaç kadar müşkülâtlı olur. – Cumartesi Dersleri 22. 9.” için 14 yanıt