Tuuuh, tuf senin o münkir aklına! Nasıl o iki lisan-ı gayb ve şehadet, bütün âlemlerin Rabbi ve şu kâinatın Sahibi namına ve Onun hesabına söyledikleri sözleri ve dâvâları inkâr edebilirsin? Ey biçare ve sinekten daha âciz, daha hakir! Sen necisin ki, şu kâinatın Sahib-i Zülcelâlini tekzibe yelteniyorsun? – Cumartesi Dersleri 22. 25.

Cumartesi Derslerinde bu hafta:

“Tuuuh, tuf senin o münkir aklına! Nasıl o iki lisan-ı gayb ve şehadet, bütün âlemlerin Rabbi ve şu kâinatın Sahibi namına ve Onun hesabına söyledikleri sözleri ve dâvâları inkâr edebilirsin? Ey biçare ve sinekten daha âciz, daha hakir! Sen necisin ki, şu kâinatın Sahib-i Zülcelâlini tekzibe yelteniyorsun?”

konusu işlenmektedir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi İkinci Söz İkinci Makam On İkinci Lem’a.

Tuuuh, tuf senin o münkir aklına! Nasıl o iki lisan-ı gayb ve şehadet, bütün âlemlerin Rabbi ve şu kâinatın Sahibi namına ve Onun hesabına söyledikleri sözleri ve dâvâları inkâr edebilirsin Ey biçare ve sinekten daha âciz, daha hakir! Sen necisin ki, şu kâinatın Sahib-i Zülcelâlini tekzibe yelteniyorsun - Cumartesi Dersleri 22. 25
Tuuuh, tuf senin o münkir aklına! Nasıl o iki lisan-ı gayb ve şehadet, bütün âlemlerin Rabbi ve şu kâinatın Sahibi namına ve Onun hesabına söyledikleri sözleri ve dâvâları inkâr edebilirsin Ey biçare ve sinekten daha âciz, daha hakir! Sen necisin ki, şu kâinatın Sahib-i Zülcelâlini tekzibe yelteniyorsun – Cumartesi Dersleri 22. 25

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

SHORTS

Yirmi İkinci Sözün İkinci Makamı

GÜNEŞLER KUVVETİNDE ON İKİNCİ LEM’A

Şu Yirmi İkinci Sözün On İkinci Lem’ası öyle bir bahr-i hakaiktir ki, bütün yirmi iki Söz, ancak onun yirmi iki katresi; ve öyle bir menba-ı envardır ki, şu yirmi iki Söz, o güneşten ancak yirmi iki lem’asıdır. Evet, o yirmi iki adet Sözlerin herbirisi, semâ-i Kur’ân’da parlayan birtek necm-i âyetin bir lem’ası ve bahr-i Furkan’dan akan bir âyetin ırmağından tek bir katresi ve bir kenz-i âzam-ı Kitabullahta herbiri bir sandukça-i cevahir olan âyetlerin birtek âyetinin birtek incisidir.

İşte, On Dokuzuncu Sözün On Dördüncü Reşhasında bir nebze tarif edilen o kelâmullah İsm-i Âzamdan, Arş-ı Âzamdan, Rububiyetin tecellî-i âzamından nüzul edip, ezeli ebede raptedecek, ferşi Arşa bağlayacak bir vüs’at ve ulviyet içinde, bütün kuvvetiyle ve âyâtının bütün kat’iyetiyle, mükerreren Lâ ilâhe illâ Hû der, bütün kâinatı işhad eder ve şehadet ettirir. Evet, Lâ ilâhe illâ Hû beraber mîzened âlem.

Evet, o Kur’ân’a selim bir kalb gözüyle baksan göreceksin ki, cihât-ı sittesi öyle parlıyor, öyle şeffaftır ki, hiçbir zulmet, hiçbir dalâlet, hiçbir şüphe ve rayb, hiçbir hile içine girmeye ve daire-i ismetine duhule fürce bulamaz. Çünkü üstünde sikke-i i’câz, altında burhan ve delil, arkasında nokta-i istinadı mahz-ı vahy-i Rabbânî, önünde saadet-i dâreyn, sağında aklı istintak edip tasdikini temin, solunda vicdanı istişhad ederek teslimini tesbit, içi bilbedâhe sâfi hidayet-i Rahmâniye, üstü bilmüşahede halis envâr-ı imaniye, meyveleri biaynilyakîn kemâlât-ı insaniye ile müzeyyen asfiya ve muhakkıkîn-i evliya ve sıddıkîn olan o


arş: göğün en yüksek katı (bk. a-r-ş)
Arş-ı Âzam: Cenab-ı Hakkın büyüklük ve yüceliğinin ve herşeyi kuşatan sınırsız egemenliğinin tecelli ettiği yer (bk. a-r-ş; a-z-m)
asfiya: Hz. Peygamber yolundan giden yüksek ilim ve velâyet sahibi hâlis kullar (bk. ṣ-f-y)
âyât: âyetler
bahr-i Furkan: hak ile bâtılı ayıran Kur’ân’ın denizi (bk. f-r-ḳ)
bahr-i hakaik: hakikatler, gerçekler denizi (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
biaynilyakîn: gözle görerek kesin bilgi edinme (bk. y-ḳ-n)
bilbedâhe: açık bir şekilde
bilmüşahede: gözle görüldüğü gibi (bk. ş-h-d)
burhan: güçlü delil, kanıt
cihât-ı sitte: altı yön
daire-i ismet: masumluk dairesi
dalâlet: hak yoldan sapkınlık, inançsızlık (bk. ḍ-l-l)
duhul: girme
ebed: sonsuzluk (bk. e-b-d)
envâr-ı imaniye: iman nurları (bk. n-v-r; e-m-n)
ezel: başlangıcı olmayan, sonsuzluk (bk. e-z-l)
ferş: yer
fürce: girilecek yer, delik
halis: katıksız, saf (bk. ḫ-l-ṣ)
hidayet-i Rahmâniye: Allah’ın hidayeti (bk. h-d-y; r-ḥ-m)
işhad: şahid gösterme (bk. ş-h-d)
İsm-i Âzam: Cenab-ı Hakkın binbir isminden en büyük ve mânâca diğer isimleri kuşatmış olanı (bk. s-m-v; a-z-m)
istintak: konuşturma
istişhad: şahid olmasını isteme (bk. ş-h-d)
kat’iyet: kesinlik
katre: damla
kelâmullah: Allah’ın kelâmı, Kur’an (bk. k-l-m)
kemâlât-ı insaniye: insanî mükemmellikler (bk. k-m-l)
kenz-i âzam-ı Kitabullah: bir hazine olan Allah’ın kitabı (bk. a-z-m; k-t-b)
Lâ ilâhe illâ Hû beraber mîzened âlem: bütün âlem hep beraber “Allah’tan başka ilâh yoktur” der (bk. e-l-h)
lem’a: parıltı
mahz-ı vahy-ı Rabbânî: Allah’ın vahyinin bizzat kendisi (bk. v-ḥ-y; r-b-b)
menba-ı envar: nurlar kaynağı (bk. n-v-r)
muhakkıkîn-i evliya: evliyadan gerçekleri araştıran ve delilleriyle bilen âlimler (bk. ḥ-ḳ-ḳ; v-l-y)
mükerreren: defalarca
müzeyyen: süslü (bk. z-y-n)
nebze: az miktar
necm-i âyet: âyet yıldızı
nokta-i istinad: dayanak noktası (bk. s-n-d)
nüzul: inme (bk. n-z-l)
rapt: bağlama
rayb: şüphe
reşha: sızıntı
Rububiyet: Rablık; Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması (bk. r-b-b)
saadet-i dâreyn: dünya ve âhiret mutluluğu
sâfi: saf, temiz (bk. ṣ-f-y)
sandukça-i cevahir: cevherler sandığı
şeffaf: saydam, parlak
selim: sağlam, temiz (bk. s-l-m)
semâ-i Kur’ân: Kur’an’ın semâsı, yüceliği (bk. s-m-v)
sikke-i i’câz: mu’cizelik mührü (bk. a-c-z)
sıddıkîn: daima doğruluk üzere ve Allah’a ve peygambere sadakatte en ileride olanlar (bk. ṣ-d-ḳ)
tasdik: doğrulama (bk. ṣ-d-ḳ)
tecellî-i âzam: en büyük tecellî, görünüm (bk. c-l-y; a-ẓ-m)
ulviyet: yücelik
vüs’at: genişlik
zulmet: karanlık (bk. ẓ-l-m)

lisan-ı gaybın sinesine kulağını yapıştırıp dinlesen; derinden derine, gayet mûnis ve mukni, nihayet ciddî ve ulvî ve burhanla mücehhez bir sadâ-yı semâvî işiteceksin ki, öyle bir kat’iyetle Lâ ilâhe illâ Hû der ve tekrar eder ki, hakkalyakîn derecesinde söylediğini, aynelyakîn gibi bir ilm-i yakîni sana ifade ve ifaza ediyor.

Elhasıl: Herbirisi birer güneş olan Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm ile Furkan-ı Ahkem ki;

Biri: Âlem-i Şehadetin lisanı olarak bin mu’cizat içinde bütün enbiya ve asfiyanın taht-ı tasdiklerinde İslâmiyet ve risalet parmaklarıyla işaret ederek bütün kuvvetiyle gösterdiği bir hakikati,

Diğeri: Âlem-i Gaybın lisanı hükmünde, kırk vücuh-u i’câz içinde, kâinatın bütün âyât-ı tekvîniyesinin taht-ı tasdiklerinde, hakkaniyet ve hidayet parmaklarıyla işaret edip bütün ciddiyetle gösterdiği aynı hakikati, acaba o hakikat, güneşten daha bâhir, gündüzden daha zâhir olmaz mı?

Ey dalâlet-âlûd mütemerrid insancık! HAŞİYE-1 Ateşböceğinden daha sönük kafa fenerinle nasıl şu güneşlere karşı gelebilirsin, onlardan istiğnâ edebilirsin, üflemekle onları söndürmeye çalışırsın? Tuuuh, tuf senin o münkir aklına! Nasıl o iki lisan-ı gayb ve şehadet, bütün âlemlerin Rabbi ve şu kâinatın Sahibi namına ve Onun hesabına söyledikleri sözleri ve dâvâları inkâr edebilirsin? Ey biçare ve sinekten daha âciz, daha hakir! Sen necisin ki, şu kâinatın Sahib-i Zülcelâlini tekzibe yelteniyorsun?


Haşiye-1

Bu hitap, Kur’ân’ı kaldırmaya çalışanadır.


âciz: güçsüz (bk. a-c-z)
âlem: dünya (bk. a-l-m)
âlem-i gayb: görünmeyen alem (bk. a-l-m; ğ-y-b)
âlem-i şehadet: görünen alem (bk. a-l-m; ş-h-d)
Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun (bk. ṣ-l-v; s-l-m)
âyât-ı tekvîniye: kâinatta Allah’ın varlığına ve birliğine delil olan varlıklar (bk. k-v-n)
aynelyakin: gözle görerek kesin bilgi edinme (bk. y-ḳ-n)
bâhir: açık, âşikar
biçare: çaresiz, zavallı
burhan: güçlü, mantıkî delil
dalâlet-âlûd: sapıklık ve inkârla bulaşık (bk. ḍ-l-l)
elhasıl: özetle, sonuç olarak
enbiya: peygamberler (bk. n-b-e)
Furkan-ı Ahkem: doğruyu yanlıştan en hikmetli ve sağlam şekilde ayıran Kur’ân-ı Kerim (bk. f-r-ḳ; ḥ-k-m)
hakikat: gerçek, en hikmetli ve sağlam şekilde ayıran (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hakir: hor ve değersiz
hakkalyakin: bizzat yaşayarak kesin bilgi edinme (bk. ḥ-ḳ-ḳ; y-ḳ-n)
hakkaniyet: doğruluk, gerçeklik (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
haşiye: dipnot, açıklayıcı not
hidayet: doğru ve hak yolu gösterme (bk. h-d-y)
ifaza: feyizlendirme (bk. f-y-ḍ)
ilm-i yakîn: ilmî delillere dayanan kesin bilgi (bk. a-l-m; y-ḳ-n)
istiğna etme: yüz çevirip bakmama, eldekini yeter bulma, tokgönüllülük (bk. ğ-n-y)
kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)
kat’iyet: kesinlik
Lâ ilâhe illâ Hû: Ondan başka ilâh yoktur (bk. e-l-h)
lisan-ı gayb: görünmeyen âlemin dili (bk. ğ-y-b)
lisan-ı gayb ve şehadet: görünen ve görünmeyen âlemlerin dili (bk. ğ-y-b; ş-h-d)
mu’cizat: mu’cizeler (bk. a-c-z)
mücehhez: cihazlanmış, donanmış
mukni: iknâ edici
mûnis: canayakın, dost
münkir: inkârcı (bk. n-k-r)
mütemerrid: inatçı
Rab: herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah (bk. r-b-b)
Resul-i Ekrem: Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. r-s-l; k-r-m)
risalet: peygamberlik (bk. r-s-l)
sadâ-yı semâvî: semâvî ses (bk. s-m-v)
Sahib-i Zülcelâl: büyüklük ve haşmet sahibi ve herşeyin sahibi Allah (bk. ẕü; c-l-l)
taht-ı tasdikinde: doğrulaması, onayı altında (bk. ṣ-d-ḳ)
tekzib: yalanlama
ulvî: yüce, yüksek
vücuh-u i’câz: mu’cizelik yönleri (bk. a-c-z)
zâhir: açık, gözle görünür (bk. ẓ-h-r)

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi İkinci Söz, İkinci Makam, Mukaddime ON İKİNCİ LEM’A, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.413

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-ikinci-soz/ikinci-makam/413


CUMARTESİ DERSLERİ

Yer ve gökler var oldukça salâvâtın en efdali ve selâmetin en etemmi, biz Âdemoğulları topluluğunun efendisi ve biz mü'minler topluluğunun imana hidayet edicisi olan Abdullah ibnü Abdilmuttalib oğlu Muhammed'in üzerine olsun. - Cumartesi Dersleri 22. 24. 
Yer ve gökler var oldukça salâvâtın en efdali ve selâmetin en etemmi, biz Âdemoğulları topluluğunun efendisi ve biz mü’minler topluluğunun imana hidayet edicisi olan Abdullah ibnü Abdilmuttalib oğlu Muhammed’in üzerine olsun. – Cumartesi Dersleri 22. 24. 

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ


Ders Dünyası - WORLD OF COURSES sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

“Tuuuh, tuf senin o münkir aklına! Nasıl o iki lisan-ı gayb ve şehadet, bütün âlemlerin Rabbi ve şu kâinatın Sahibi namına ve Onun hesabına söyledikleri sözleri ve dâvâları inkâr edebilirsin? Ey biçare ve sinekten daha âciz, daha hakir! Sen necisin ki, şu kâinatın Sahib-i Zülcelâlini tekzibe yelteniyorsun? – Cumartesi Dersleri 22. 25.” için 3 yanıt

Feel free to comment. Yorum yapmaktan çekinmeyin.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.