Eğitim ve Öğretime, Bilgi ve Bilime Farklı Bir Bakış; MÂNÂ-YI İSMÎ Yerine MÂNÂ-YI HARFİ İle Bakış. Kâr Amacı Gütmeyen Ücretsiz Açık Kaynak Bir Eğitim Sitesi. A Different Perspective on Education and Teaching, Knowledge and Science; Glance with the LETTER MEANING instead of the NAME MEANING. A Free Non-Profit Open Source Education Site.
https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “ALTINCI REŞHA: İşte, o zat, bir saadet-i ebediyenin muhbiri, müjdecisi, bir rahmet-i bînihâyenin kâşifi ve ilâncısı” konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından Sözler isimli eserinden On Dokuzuncu Söz Altıncı Reşha.
KISA VİDEO
UZUN VİDEO
On Dokuzuncu Söz
Risalet-i Ahmediyeye dairdir
ALTINCI REŞHA
İşte, o zat, bir saadet-i ebediyenin muhbiri, müjdecisi, bir rahmet-i bînihâyenin kâşifi ve ilâncısı ve saltanat-ı Rububiyetin mehâsininin dellâlı, seyircisi ve künûz-u esmâ-i İlâhiyenin keşşâfı, göstericisi olduğundan, böyle baksan-yani ubûdiyeti cihetiyle-onu bir misal-i muhabbet, bir timsal-i rahmet, bir şeref-i insaniyet, en nuranî bir semere-i şecere-i hilkat göreceksin. Şöyle baksan—yani risaleti cihetiyle—bir burhan-ı hak, bir sirac-ı hakikat, bir şems-i hidayet, bir vesile-i saadet görürsün.
İşte, bak: Nasıl berk-i hâtıf gibi, onun nuru şarktan garbı tuttu. Ve nısf-ı arz ve hums-u beşer, onun hediye-i hidayetini kabul edip hırz-ı can etti. Bizim nefis ve şeytanımıza ne oluyor ki, böyle bir zâtın bütün dâvâlarının esası olan Lâ ilâhe illâllah’ı, bütün meratibiyle beraber kabul etmesin?
acz: âcizlik, güçsüzlük (bk. a-c-z) âdât: âdetler ahlâk-ı hasene: güzel ahlâk (bk. ḫ-l-ḳ; ḥ-s-n) ahlâk-ı seyyie-i vahşiyâne: ilkel ve kötü ahlâk (bk. ḫ-l-ḳ) akvâm: kavimler bedî: eşsiz güzel (bk. b-d-a) berk-i hâtıf: göz kamaştıran şimşek burhan-ı hak: hakkın delili (bk. ḥ-ḳ-ḳ) cezire-i vâsia: geniş yarımada def’aten: birden biredellâl: ilancı, duyurucu eflâk: felekler, âlemlerfakr: fakirlik, ihtiyaç hali (bk. f-ḳ-r) fîzar: ağlayıp inleme garp: batı halife-i zemin: yeryüzü halifesi (bk. ḫ-l-f) hayvanat: hayvanlar (bk. ḥ-y-y) hediye-i hidayet: hak ve doğru yol hediyesi (bk. h-d-y) hırz-ı can etmek: bağrına basıp canı gibi korumak hums-u beşer: insanlığın beşte biri kâinat: evren, yaratılmış her şey (bk. k-v-n) kal’ ve ref’ etmek: söküp kaldırmak kâşif/keşşâf: keşfedici, açığa çıkarıcı (bk. k-ş-f)
künûz-u esmâ-i İlâhiye: Allah’ın isimlerinin hazineleri (bk. s-m-v; e-l-h) Lâ ilâhe illâllah: Allah’tan başka ilâh yoktur (bk. e-l-h) mahbub-u kulûb: kalplerin sevgilisi (bk. ḥ-b-b) mahlûkat: yaratılmışlar (bk. ḫ-l-ḳ) mehâsin: güzellikler (bk. ḥ-s-n) meratib: mertebeler, dereceler misal-i muhabbet: sevgi misali (bk. m-s̱-l; ḥ-b-b) muallim: öğretmen (bk. a-l-m) muallim-i ukul: akılların öğretmeni (bk. a-l-m) muhbir: haberci mürebbi-i nüfus: nefislerin terbiyecisi (bk. r-b-b; n-f-s) mutaassıp: tutucu, inanç veya geleneklerine aşırı derecede bağlı nazdar: nazlı nazenin: ince, duyarlı, nazlı nefis: insanı maddî zevk ve isteklere sevk eden kuvvet (bk. n-f-s) niyaz: dua, yalvarma nısf-ı arz: yeryüzünün yarısı nur: ışık, aydınlık (bk. n-v-r) nuranî: nurlu, parlak (bk. n-v-r) rahmet-i bînihâye: sonsuz rahmet (bk. r-ḥ-m)
risalet: peygamberlik (bk. r-s-l) saadet-i ebediye: sonsuz mutluluk (bk. e-b-d) saltanat-ı Rububiyet: Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması (bk. s-l-ṭ; r-b-b) şark: doğu semere-i şecere-i hilkat: yaratılış ağacının meyvesi (bk. ḫ-l-ḳ) şems-i hidayet: hak ve doğru yol güneşi (bk. h-d-y) şeref-i insaniyet: insanlığın şerefi sirac-ı hakikat: hakikatın ışığı (bk. ḥ-ḳ-ḳ) sultan-ı ervah: ruhların sultanı (bk. s-l-ṭ; r-v-h) tasallut: sataşma teçhiz etmek: donatmak teshir: boyun eğdirme timsal-i rahmet: rahmet örneği (bk. m-s̱-l; r-ḥ-m) ubûdiyet: kulluk (bk. a-b-d) ümem: milletler vesile-i saadet: mutluluk vesilesi zahirî: görünürdeki (bk. ẓ-h-r)
KAYNAKLAR
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, On Dokuzuncu Söz, Altıncı Reşha, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.
Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.
Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.
dersdunyasi.net olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Evet, elbette böyle bedî bir kâinatta böyle bir zat lâzımdır.” konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzan Said Nursi’nin Risale’i Nur Külliyatı’ından Sözler isimli eserinden On Dokuzuncu Söz Beşinci Reşha.
KISA VİDEO
UZUN VİDEO
On Dokuzuncu Söz
Risalet-i Ahmediyeye dairdir
BEŞİNCİ REŞHA
Hem o nur ile, kâinattaki harekât, tenevvüat, tebeddülât, tagayyürat, mânâsızlıktan ve abesiyetten ve tesadüf oyuncaklığından çıkıp, birer mektubat-ı Rabbâniye, birer sahife-i âyât-ı tekvîniye, birer merâyâ-yı esmâ-i İlâhiye ve âlem dahi bir kitab-ı hikmet-i Samedâniye mertebesine çıktılar.
Hem insanı bütün hayvânâtın mâdûnuna düşüren hadsiz zaaf ve aczi, fakr ve ihtiyâcâtı ve bütün hayvanlardan daha bedbaht eden, vasıta-ı nakl-i hüzün ve elem ve gam olan aklı o nurla nurlandığı vakit, insan bütün hayvanat, bütün mahlûkat üstüne çıkar. O nurlanmış acz, fakr, akıl ile, niyaz ile nazenin bir sultan ve fîzar ile nazdar bir halife-i zemin olur.
Demek o nur olmazsa kâinat da, insan da, hattâ herşey dahi hiçe iner. Evet, elbette böyle bedî bir kâinatta böyle bir zat lâzımdır. Yoksa kâinat ve eflâk olmamalıdır.
abesiyet: faydasızlık, gayesizlik acz: âcizlik, güçsüzlük (bk. a-c-z) bedbaht: talihsiz, bahtsız bedî: eşsiz güzel (bk. b-d-a) benî Âdem: Âdemoğulları, insanlar câmidât: cansızlar câmidât-ı meyyite-i sâmite: suskun, ölü ve cansız varlıklar cemâl-i suret: görünüş güzelliği (bk. c-m-l; ṣ-v-r) cin ve ins: cinler ve insanlar daire-i hakikat-ı irşad: doğru yolu gösteren hakikat dairesi (bk. ḥ-ḳ-ḳ; r-ş-d) dehşetli: korkunç, ürküntü ecnebî: yabancı eflâk: felekler, âlemler fakr: fakirlik, ihtiyaç hali (bk. f-ḳ-r) fetih: açma firak: ayrılık (bk. f-r-ḳ) fîzar: ağlayıp inleme hakaik-âşinâ: gerçekleri bilen (bk. ḥ-ḳ-ḳ) halife-i zemin: yeryüzü halifesi (bk. ḫ-l-f) harekât: hareketler hayvânât: hayvanlar hüsn-ü sîret: ahlâk güzelliği (bk. ḥ-s-n) hutbe-i ezeliye: ezelî hutbe (bk. ḫ-ṭ-b; e-z-l) ihtiyâcât: ihtiyaçlar (bk. ḥ-v-c) inkılâp: dönüşme kâinat: evren, yaratılmış her şey (bk. k-v-n) keşfetmek: gizli birşeyi ortaya çıkarmak (bk. k-ş-f)
kitab-ı hikmet-i Samedâniye: Samed olan Allah’ın hikmetli kitabı (bk. k-t-b; ḥ-k-m; ṣ-m-d) lisan: dil mâdûn: aşağı, alt derece mahlûkat: yaratılmışlar (bk. ḫ-l-ḳ) makbul: kabul gören matemhane-i umumî: herkesin yas tuttuğu yer mektubat-ı Rabbâni: Rabbânî mektuplar, İlâhî mesajlar (bk. k-t-b; r-b-b) merâyâ-yı esmâ-i İlâhiye: İlâhî isimlerin aynaları (bk. s-m-v; e-l-h) mevcudat: varlıklar (bk. v-c-d) mu’ciznümâ: mu’cize gösteren (bk. a-c-z) muammâ-i acibâne: hayret verici, bilinmeyen iş mukni: ikna edici mümtaz: seçkin mûnis: canayakın, sevimli musahhar: boyun eğen müşkül: zor nazdar: nazlı nazenin: ince, duyarlı, nazlı neşretmek: yaymak niyaz: dua, yalvarma nur: ışık, aydınlık (bk. n-v-r) nuranî: nurlu, parlak (bk. n-v-r) reşha: sızıntı, damla sahife-i âyât-ı tekvîniye: yaratılışa ait delillerin sahifesi (bk. k-v-n) şâkir: şükreden (bk. ş-k-r) şekvâ: şikayet şerh etmek: açıklamak
şevk u cezbe: şiddetli arzu ve istek ve kendinden geçme sırr-ı hilkat-i âlem: âlemin yaratılış sırrı (bk. ḫ-l-ḳ; a-l-m) sırr-ı kâinat: evrenin sırrı (bk. k-v-n) sual-i azîm: büyük soru (bk. a-z-m) suret: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r) tagayyürat: başkalaşmalar tebeddülât: değişimler tebliğ etmek: bildirmek (bk. b-l-ğ) tenevvüat: çeşitlenmeler tesbih: Allah’ı yüce şanına layık ifadelerle anma (bk. s-b-ḥ) tılsım-ı muğlâk: anlaşılması zor sır ukul: akıllar vasıta-ı nakl-i hüzün ve elem ve gam: üzüntü, acı ve sıkıntı nakleden vasıta zaaf: zayıflık zâkir: zikreden zevâl: sona erme (bk. z-v-l)zevilhayat: canlılar (bk. ḥ-y-y) zikirhane: zikir edilen yer ziya-yı hakikat: hakikat ışığı (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
KAYNAKLAR
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, On Dokuzuncu Söz, Beşinci Reşha, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.
Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.
Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.
https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Şimdi bak, onun neşrettiği nur ile, o matemhane-i umumî, şevk u cezbe içinde bir zikirhaneye inkılâp etti.” konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ndan Sözler isimli eserinden On Dokuzuncu Söz Dördüncü Reşha.
KISA VİDEO
UZUN VİDEO
On Dokuzuncu Söz
Risalet-i Ahmediyeye dairdir
DÖRDÜNCÜ REŞHA
Bak, öyle bir ziya-yı hakikat neşreder ki, eğer onun o nuranî daire-i hakikat-i irşadından hariç bir surette kâinata baksan, elbette kâinatın şeklini bir matemhane-i umumî hükmünde ve mevcudatı birbirine ecnebî, belki düşman ve câmidâtı dehşetli cenazeler ve bütün zevilhayatı zevâl ve firakın sillesiyle ağlayan yetimler hükmünde görürsün.
Şimdi bak, onun neşrettiği nur ile, o matemhane-i umumî, şevk u cezbe içinde bir zikirhaneye inkılâp etti. O ecnebî, düşman mevcudat, birer dost ve kardeş şekline girdi. O câmidât-ı meyyite-i sâmite, birer mûnis memur, birer musahhar hizmetkâr vaziyetini aldı. Ve o ağlayıcı ve şekvâ edici, kimsesiz yetimler, birer tesbih içinde zâkir veya vazife paydosundan şâkir suretine girdi.
abesiyet: faydasızlık, gayesizlik acz: âcizlik, güçsüzlük (bk. a-c-z) bedbaht: talihsiz, bahtsız benî Âdem: Âdemoğulları, insanlar câmidât: cansızlar câmidât-ı meyyite-i sâmite: suskun, ölü ve cansız varlıklar cemâl-i suret: görünüş güzelliği (bk. c-m-l; ṣ-v-r) cin ve ins: cinler ve insanlar daire-i hakikat-ı irşad: doğru yolu gösteren hakikat dairesi (bk. ḥ-ḳ-ḳ; r-ş-d) dehşetli: korkunç, ürküntü ecnebî: yabancı fetih: açma firak: ayrılık (bk. f-r-ḳ) hakaik-âşinâ: gerçekleri bilen (bk. ḥ-ḳ-ḳ) harekât: hareketler hayvânât: hayvanlar hüsn-ü sîret: ahlâk güzelliği (bk. ḥ-s-n) hutbe-i ezeliye: ezelî hutbe (bk. ḫ-ṭ-b; e-z-l) ihtiyâcât: ihtiyaçlar (bk. ḥ-v-c) inkılâp: dönüşme kâinat: evren, yaratılmış her şey (bk. k-v-n) keşfetmek: gizli birşeyi ortaya çıkarmak (bk. k-ş-f)
kitab-ı hikmet-i Samedâniye: Samed olan Allah’ın hikmetli kitabı (bk. k-t-b; ḥ-k-m; ṣ-m-d) lisan: dil mâdûn: aşağı, alt derece makbul: kabul gören matemhane-i umumî: herkesin yas tuttuğu yer mektubat-ı Rabbâni: Rabbânî mektuplar, İlâhî mesajlar (bk. k-t-b; r-b-b) merâyâ-yı esmâ-i İlâhiye: İlâhî isimlerin aynaları (bk. s-m-v; e-l-h) mevcudat: varlıklar (bk. v-c-d) mu’ciznümâ: mu’cize gösteren (bk. a-c-z)muammâ-i acibâne: hayret verici, bilinmeyen iş mukni: ikna edici mümtaz: seçkin mûnis: canayakın, sevimli musahhar: boyun eğen müşkül: zor neşretmek: yaymak nuranî: nurlu, parlak (bk. n-v-r) reşha: sızıntı, damla sahife-i âyât-ı tekvîniye: yaratılışa ait delillerin sahifesi (bk. k-v-n) şâkir: şükreden (bk. ş-k-r) şekvâ: şikayet şerh etmek: açıklamak
şevk u cezbe: şiddetli arzu ve istek ve kendinden geçme sırr-ı hilkat-i âlem: âlemin yaratılış sırrı (bk. ḫ-l-ḳ; a-l-m) sırr-ı kâinat: evrenin sırrı (bk. k-v-n) sual-i azîm: büyük soru (bk. a-z-m) suret: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r) tagayyürat: başkalaşmalar tebeddülât: değişimler tebliğ etmek: bildirmek (bk. b-l-ğ) tenevvüat: çeşitlenmeler tesbih: Allah’ı yüce şanına layık ifadelerle anma (bk. s-b-ḥ) tılsım-ı muğlâk: anlaşılması zor sır ukul: akıllar vasıta-ı nakl-i hüzün ve elem ve gam: üzüntü, acı ve sıkıntı nakleden vasıta zaaf: zayıflık zâkir: zikreden zevâl: sona erme (bk. z-v-l) zevilhayat: canlılar (bk. ḥ-y-y) zikirhane: zikir edilen yer ziya-yı hakikat: hakikat ışığı (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
KAYNAKLAR
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, On Dokuzuncu Söz, Dördüncü Reşha, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.
Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.
Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.
https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “ÜÇÜNCÜ REŞHA: Eğer istersen, gel, Asr-ı Saadete, Ceziretü’l-Araba gideriz. Hayalen olsun, onu vazife başında görüp ziyaret ederiz.” konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından Sözler isimli eserinden On Dokuzuncu Söz Üçüncü Reşha.
KISA VİDEO
UZUN VİDEO
On Dokuzuncu Söz
Risalet-i Ahmediyeye dairdir
ÜÇÜNCÜ REŞHA
Eğer istersen, gel, Asr-ı Saadete, Ceziretü’l-Araba gideriz. Hayalen olsun, onu vazife başında görüp ziyaret ederiz.
İşte, bak: Hüsn-ü sîret ve cemâl-i suretle mümtaz bir zâtı görüyoruz ki, elinde mu’ciznümâ bir kitap, lisanında hakaik-âşinâ bir hitap, bütün benî Âdeme, belki cin ve inse ve meleğe, belki bütün mevcudata karşı bir hutbe-i ezeliyeyi tebliğ ediyor.
Sırr-ı hilkat-i âlem olan muammâ-i acibânesini hal ve şerh edip ve sırr-ı kâinat olan tılsım-ı muğlâkını fetih ve keşf ederek, bütün mevcudattan sorulan, bütün ukulü hayret içinde meşgul eden üç müşkül ve müthiş sual-i azîm olan “Necisin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun?” suallerine mukni, makbul cevap verir.
abesiyet: faydasızlık, gayesizlik acz: âcizlik, güçsüzlük (bk. a-c-z) Asr-ı Saadet: Peygamberimizin (a.s.m.) yaşadığı dönem, mutluluk asrı bedbaht: talihsiz, bahtsız benî Âdem: Âdemoğulları, insanlar câmidât: cansızlar câmidât-ı meyyite-i sâmite: suskun, ölü ve cansız varlıklar cemâl-i suret: görünüş güzelliği (bk. c-m-l; ṣ-v-r) Ceziretü’l-Arap: Arap yarımadası; burada özellikle Arap Yarımadasında bulunan Arabistan kastedilir. (bk. bilgiler) cin ve ins: cinler ve insanlar daire-i hakikat-ı irşad: doğru yolu gösteren hakikat dairesi (bk. ḥ-ḳ-ḳ; r-ş-d) dehşetli: korkunç, ürküntü ecnebî: yabancı fetih: açma firak: ayrılık (bk. f-r-ḳ) hakaik-âşinâ: gerçekleri bilen (bk. ḥ-ḳ-ḳ) harekât: hareketler hayvânât: hayvanlar hüsn-ü sîret: ahlâk güzelliği (bk. ḥ-s-n) hutbe-i ezeliye: ezelî hutbe (bk. ḫ-ṭ-b; e-z-l) ihtiyâcât: ihtiyaçlar (bk. ḥ-v-c) inkılâp: dönüşme kâinat: evren, yaratılmış her şey (bk. k-v-n) keşfetmek: gizli birşeyi ortaya çıkarmak (bk. k-ş-f)
kitab-ı hikmet-i Samedâniye: Samed olan Allah’ın hikmetli kitabı (bk. k-t-b; ḥ-k-m; ṣ-m-d) lisan: dil mâdûn: aşağı, alt derece makbul: kabul gören matemhane-i umumî: herkesin yas tuttuğu yer mektubat-ı Rabbâni: Rabbânî mektuplar, İlâhî mesajlar (bk. k-t-b; r-b-b) merâyâ-yı esmâ-i İlâhiye: İlâhî isimlerin aynaları (bk. s-m-v; e-l-h) mevcudat: varlıklar (bk. v-c-d) mu’ciznümâ: mu’cize gösteren (bk. a-c-z) muammâ-i acibâne: hayret verici, bilinmeyen iş mukni: ikna edici mümtaz: seçkin mûnis: canayakın, sevimli musahhar: boyun eğen müşkül: zor neşretmek: yaymak nuranî: nurlu, parlak (bk. n-v-r) reşha: sızıntı, damla sahife-i âyât-ı tekvîniye: yaratılışa ait delillerin sahifesi (bk. k-v-n) şâkir: şükreden (bk. ş-k-r) şekvâ: şikayet şerh etmek: açıklamak
şevk u cezbe: şiddetli arzu ve istek ve kendinden geçme sırr-ı hilkat-i âlem: âlemin yaratılış sırrı (bk. ḫ-l-ḳ; a-l-m) sırr-ı kâinat: evrenin sırrı (bk. k-v-n) sual-i azîm: büyük soru (bk. a-z-m) suret: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r) tagayyürat: başkalaşmalar tebeddülât: değişimler tebliğ etmek: bildirmek (bk. b-l-ğ) tenevvüat: çeşitlenmeler tesbih: Allah’ı yüce şanına layık ifadelerle anma (bk. s-b-ḥ) tılsım-ı muğlâk: anlaşılması zor sır ukul: akıllar vasıta-ı nakl-i hüzün ve elem ve gam: üzüntü, acı ve sıkıntı nakleden vasıta zaaf: zayıflık zâkir: zikreden zevâl: sona erme (bk. z-v-l) zevilhayat: canlılar (bk. ḥ-y-y) zikirhane: zikir edilen yer ziya-yı hakikat: hakikat ışığı (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
KAYNAKLAR
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, On Dokuzuncu Söz, Üçüncü Reşha, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.
Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.
Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.
https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “İKİNCİ REŞHA: Tevrat ve İncil gibi kütüb-ü semâviyenin yüzler işârâtı; fevkalâde takvâsı, fevkalâde ubûdiyeti, fevkalâde ciddiyeti, fevkalâde metaneti, dâvâsında nihayet derecede sadık olduğunu güneş gibi âşikâre gösteriyor.” konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından Sözler isimli eserinden On Dokuzuncu Söz İkinci Reşha.
KISA VİDEO
UZUN VİDEO
On Dokuzuncu Söz
Risalet-i Ahmediyeye dairdir
İKİNCİ REŞHA
O nuranî burhan-ı tevhid, nasıl ki iki cenâhın icmâ ve tevatürüyle teyid ediliyor. Öyle de, Tevrat ve İncil gibi kütüb-ü semâviyenin HAŞİYE-1 yüzler işârâtı1 ve irhâsâtın binler rumuzâtı2 ve hâtiflerin meşhur beşârâtı ve kâhinlerin mütevatir şehâdâtı3 ve şakk-ı kamer4 gibi binler mu’cizâtının delâlâtı ve şeriatın hakkaniyeti ile teyid ve tasdik ettikleri gibi, zâtında gayet kemâldeki ahlâk-ı hamîdesi ve vazifesinde nihayet hüsnündeki secâyâ-yı gàliyesi ve kemâl-i emniyeti ve kuvvet-i imanını ve gayet itminanını ve nihayet vüsukunu gösteren fevkalâde takvâsı, fevkalâde ubûdiyeti, fevkalâde ciddiyeti, fevkalâde metaneti, dâvâsında nihayet derecede sadık olduğunu güneş gibi âşikâre gösteriyor.
Haşiye-1
Hüseyin-i Cisrî Risale-i Hamidiye’sinde yüz on dört işârâtı o kitaplardan çıkarmıştır. Tahriften sonra bu kadar bulunsa, elbette daha evvel çok tasrihat varmış.
Dipnot-1
bk. Mektûbat, On Dokuzuncu Mektup, On Altıncı İşaret, Birinci Kısım.
Dipnot-2
bk. Mektûbât, On Dokuzuncu Mektup, On Altıncı İşaret, Üçüncü Kısım.
Dipnot-3
bk. Mektûbât, On Dokuzuncu Mektup, On Altıncı İşaret, İkinci Kısım.
Dipnot-4
bk. Mektûbât, On Dokuzuncu Mektup, On Yedinci İşaret.
ahlâk-ı hamîde: övülmüş, güzel ahlâk (bk. ḫ-l-ḳ; ḥ-m-d) âşikâre: açıkça Asr-ı Saadet: Peygamberimizin (a.s.m.) yaşadığı dönem, mutluluk asrı beşârât: müjdeler burhan-ı tevhid: Cenab-ı Allah’ın birlik delili (bk. v-ḥ-d) cenâh: taraf, yön Ceziretü’l-Arap: (bk. bilgiler) delâlât: delil olmalar, işaretler enbiya: peygamberler (bk. n-b-e) evliya: veliler, Allah’ın sevgili kulları (bk. v-l-y) fevkalâde: olağanüstü hakkaniyet: doğruluk (bk. ḥ-ḳ-ḳ) haşiye: dipnot, açıklayıcı not hâtif: gelecekten haber veren cinnî Hüseyin-i Cisrî: (bk. bilgiler) hüsün: güzellik (bk. ḥ-s-n) icmâ: fikir birliği (bk. c-m-a) irhâsât: Peygamberimizde (a.s.m.) peygamber olmadan önce görülen olağanüstü haller ve hadiseler işârât: işaretler istinat eden: dayanan (bk. s-n-d)
itimat: dayanma, güvenme itminan: tam kanaatle inanma kâhin: gelecekten haber veren kimse kemâl: mükemmellik, kusursuzluk (bk. k-m-l) kemâl-i emniyet: güvenilirliğin mükemmelliği (bk. k-m-l; e-m-n) keramet: Allah’ın bir ikramı olarak, veli kullarda görünen olağanüstü haller (bk. k-r-m) kütüb-ü semâviye: vahye dayanan mukaddes kitaplar (bk. k-t-b; s-m-v) kuvvet-i iman: imanın kuvveti (bk. e-m-n) Lâ ilâhe illâllah: Allah’tan başka ilâh yoktur (bk. e-l-h) mânen: mânevî olarak (bk. a-n-y) mazi: geçmiş zaman metanet: sağlamlık, kararlılık mu’cizât: mu’cizeler (bk. a-c-z) müddeâ: iddia edilen şey müstakbel: gelecek zaman mütevatir: yalan üzerinde birleşmeleri mümkün olmayan topluluğun naklettiği haber nuranî: nurlu, parlak (bk. n-v-r)
reşha: sızıntı, damla rumuzât: remizler, işaretler sadakte ve bilhakkı natakte: “Doğru söyledin ve hakkı konuştun” (bk. ṣ-d-ḳ; ḥ-ḳ-ḳ) sadık: doğru (bk. ṣ-d-ḳ) şakk-ı kamer: Ay’ın ikiye bölünmesi mu’cizesi secâyâ-yı gàliye: çok kıymetli ve yüksek huylar şehâdat: şahitlikler, tanıklıklar (bk. ş-h-d) şeriat: İlahî kanun, İslâmiyet (bk. ş-r-a) tahrif: değiştirme, bozma takva: Allah’ın emir ve yasaklarına titizlikle uyma (bk. v-ḳ-y) tasdik: doğrulama (bk. ṣ-d-ḳ) tasrihat: açık şekilde anlatımlar tevatür: çeşitli kanallardan gelen ve doğruluğu kesin olarak kanıtlanan haber teyid: destekleme ubûdiyet: kulluk (bk. a-b-d) vehm: zan, kuruntu vüsuk: doğruluk, güvenilirlik zâkir: zikredenler, Allah’ı ananlar
On Dokuzuncu Mektup
On Altıncı İşaret
Birinci Kısım
….
Zebur’da, Yetmiş İkinci Bâbında şu âyet var: “Bahirden bahre malik ve nehirlerden, arzın makta’ ve müntehâsına kadar malik ola… Ve kendisine Yemen ve Cezayir mülûkü hediyeler götüreler… Ve padişahlar ona secde ve inkıyad edeler… Ve her vakit ona salât ve hergün kendisine bereketle dua oluna… Ve envârı, Medine’den münevver ola… Ve zikri, ebedü’l-âbâd devam ede… Onun ismi, şemsin vücudundan evvel mevcuttur; onun adı güneş durdukça münteşir ola…”2
İşte şu âyet, pek âşikâr bir tarzda Fahr-i Âlem aleyhissalâtü vesselâmı tavsif eder. Acaba Hazret-i Davud aleyhisselâmdan sonra, Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmdan başka hangi nebî gelmiş ki, şarktan garba kadar dinini neşretmiş ve mülûkü cizyeye bağlamış ve padişahları kendine secde eder gibi bir inkıyad altına almış ve hergün nev-i beşerin humsunun salâvat ve dualarını kendine kazanmış ve envârı Medine’den parlamış kim var? Kim gösterilebilir?
Hem Türkçe Yuhanna İncilinin On Dördüncü Bab ve otuzuncu âyeti şudur: “Artık sizinle çok söyleşmem. Zira bu Âlemin Reisi geliyor. Ve bende onun nesnesi asla yoktur.” İşte, “Âlemin Reisi” tabiri, “Fahr-i Âlem” demektir. “Fahr-i Âlem” ünvanı ise, Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmın en meşhur ünvanıdır.
Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun (bk. ṣ-l-v; s-l-m) Aleyhisselâm: Allah’ın selamı onun üzerine olsun (bk. s-l-m) aşikâr: açık bâb: kısım, bölüm bâhirden bahre: denizden denize Cebel-i Arafat: (bk. bilgiler – Arafat Dağı) Cezayir: (bk. bilgiler) cizye: vergi; müslümanların fethettikleri yerlerde, müslüman olmayanlardan alınan ve devlet teminatı altında bulunmanın karşılığı olan vergi ebedü’l-âbâd: sonsuzlukların sonsuzluğu, âhiret hayatı (bk. e-b-d) envâr: nurlar (bk. n-v-r) Fahr-i Âlem: bütün dünyanın kendisiyle övündüğü Peygamberimiz (a.s.m.) (bk. a-l-m) garb: batı Hazret-i Davud: (bk. bilgiler – Davud (a.s.)) hums: beşte bir
inkıyâd: boyun eğme, itaat etme makta’: kesilen yer, kesinti yeri, başlangıç yeri mâlik: sahip (bk. m-l-k) mevcut: var olan, yaratılmış (bk. v-c-d) mübarek: hayırlı, uğurlu (bk. b-r-k) Muhammed-i Arabî: Arapların içinden çıkan peygamberimiz Hz. Muhammed (bk. ḥ-m-d) mülûk: melikler, hükümdarlar (bk. m-l-k) münevver: aydın, aydınlanmış (bk. n-v-r) müntehâ: uç, son nokta münteşir: yayılmış, yaygın nam: ad nebî: peygamber (bk. n-b-e) neşr: yayma nev-i beşer: insanlık Rabb-i Vâhid: tek ve eşsiz olan Allah, bir olan Allah (bk. r-b-b; v-ḥ-d) salât: namaz , dua (bk. ṣ-l-v) salâvât: rahmet ve esenlik duaları (bk. ṣ-l-v) şark: doğu şems: güneş şirk: Allah’a ortak koşma şöhret-şiâr: şöhretli, şöhret sahibi
suret: biçim, şekil (bk. ṣ-v-r) tarif etme: tanıtma, bildirme (bk. a-r-f) tavsif etme: vasıflandırma, özelliklerini anlatma (bk. v-ṣ-f) tekbir: “Allah en büyüktür” mânâsında “Allahu Ekber” demek (bk. k-b-r) ümmet-i merhume: ilâhî merhamete mazhar olan ümmet (bk. r-ḥ-m) ümmet-i Muhammediye: Hz. Muhammed’e (a.s.m.) tâbi olan Müslümanlar (bk. ḥ-m-d) vücud: varlık, var oluş (bk. v-c-d) Yemen: (bk. bilgiler) Yuhanna İncili: dört incilden birisi, Hz. İsa’nın (a.s.) havarilerinden Yuhanna tarafından yazılan İncil Hz. İsa’ya indirilen kitap zahir: açık, gözle görünür (bk. ẓ-h-r) Zebur: (bk. bilgiler) zikr: anma
Yine İncil-i Yuhanna, On Altıncı Bab ve yedinci âyeti şudur: “Amma ben size hakkı söylüyorum. Benim gittiğim, size faidelidir. Zira ben gitmeyince Tesellici size gelmez.” İşte, bakınız: Reis-i Âlem ve insanlara hakikî teselli veren, Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmdan başka kimdir? Evet, Fahr-i Âlem odur ve fâni insanları idam-ı ebedîden kurtarıp teselli veren odur.
Hem İncil-i Yuhanna, On Altıncı Bab, sekizinci âyeti: “O dahi geldikte, dünyayı günaha dair, salâha dair ve hükme dair ilzam edecektir.”1 İşte, dünyanın fesadını salâha çeviren ve günahlardan ve şirkten kurtaran ve siyaset ve hâkimiyet-i dünyayı tebdil eden, Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmdan başka kim gelmiş?
Hem İncil-i Yuhanna, On Altıncı Bab, on birinci âyet: “Zira bu Âlemin Reisinin gelmesinin hükmü gelmiştir.”2 İşte, “Âlemin Reisi” HAŞİYE-1 elbette Seyyidü’l-Beşer olan Ahmed-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâmdır.
Evet, o zat öyle bir reis ve sultandır ki, bin üç yüz elli senede ve ekser asırlardan herbir asırda, lâakal üç yüz elli milyon tebaası ve raiyeti var; kemal-i teslim ve inkıyadla evâmirine itaat ederler, hergün ona selam etmekle tecdid-i biat ederler.
Ahmed: çokça medhedilen, övülen (bk. ḥ-m-d) Ahmed-i Muhammed: Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. ḥ-m-d) Âlemin Reisi: Âlemlerin Efendisi olan Fahr-i Âlem Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. a-l-m) Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun (bk. ṣ-l-v; s-l-m) bâb: kısım, bölüm bilcümle: bütünüyle, tamamen Cebrâil: (bk. bilgiler – Cebrâil (a.s.)) evâmir: emirler Fahr-i Âlem: bütün âlemin kendisiyle övündüğü Peygamberimiz (a.s.m.) (bk. a-l-m) fânî: geçici, ölümlü (bk. f-n-y) hak: doğru, gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ) Hak Ruhu: doğru, gerçek, hakikatin ruhu, Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. ḥ-ḳ-ḳ; ḥ-m-d) hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ) hakikî: asıl, gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ) hâkimiyet-i dünya: dünya hakimiyeti, dünyaya hükmetme (bk. ḥ-k-m)
Hazret-i Şuayb: (bk. bilgiler – Şuayb (a.s.)) İbrânî: Yahudi kavminden olan kimse idam-ı ebedî: dirilmemek üzere sonsuz yok oluş (bk. e-b-d) ilzam etme: susturma, fikren mağlup etme İncil-i Yuhanna: Yuhanna İncili dört incilden birisi, Hz. İsa’nın (a.s.) havarilerinden Yuhanna tarafından yazılan İncil, Hz. İsa’ya indirilen kitap inkıyad: boyun eğmek irşad: doğru yolu gösterme (bk. r-ş-d) itaat etmek: uymak kemâl-i teslim: tam bir bağlılık, teslimiyet kütüb-ü enbiyâ: peygamberlere gelen kitaplar (bk. k-t-b; n-b-e) lâakal: en az Muhammed: methedilmiş, övülmüş (bk. ḥ-m-d) Muhammed-i Arabî: Arapların arasından çıkmış olan peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. ḥ-m-d)
muhtar: seçilmiş, seçkin (bk. ḫ-y-r) raiyyet: halk, vatandaş Reis-i Âlem: Âlemlerin Efendisi olan Fahr-i Âlem Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. a-l-m) Resul-i Ekrem: Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. r-s-l; k-r-m) salâh: iyilik, rahatlık (bk. ṣ-l-ḥ) sarih: açık Seyyidü’l-Beşer: bütün insanlığın büyüğü, efendisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.) şirk: Allah’a ortak koşma tafsilen: ayrıntılı olarak teba: ümmet, halk tebdil etmek: değiştirmek tecdid-i biat: bağlılığı yenilemek umum: bütün vahiy: Cenâb-ı Hak tarafından bir peygambere bildirilen emirler ve ona ilham olunan şeyler (bk. v-ḥ-y)
…
İncil’in bir yerinde, İsâ aleyhisselâm demiş: “Ben gideceğim, tâ Dünyanın Reisi gelsin.”2 Acaba Hazret-i İsâ aleyhisselâmdan sonra dünyanın reisi olacak ve hak ve bâtılı fark ve temyiz edip Hazret-i İsâ aleyhisselâmın yerinde insanları irşad edecek, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmdan başka kim gelmiştir? Demek Hazret-i İsâ aleyhisselâm ümmetine daima müjde ediyor ve haber veriyor ki, “Birisi gelecek, bana ihtiyaç kalmayacak. Ben onun bir mukaddimesiyim ve müjdecisiyim.” Nasıl ki şu âyet-i kerime:
HAŞİYE-1 Evet, İncil’de Hazret-i İsâ aleyhisselâm, çok defalar ümmetine müjde veriyor. İnsanların en mühim bir reisi geleceğini; ve o zâtı da bazı isimlerle yad ediyor. O isimler elbette Süryânî ve İbrânîdirler. Ehl-i tahkik görmüşler. O isimler, “Ahmed, Muhammed, Fârikun beyne’l Hakkı ve’l-Bâtıl” mânâsındadırlar.4
Dipnot-2
Halebî, Sîre, 1:214; Kitâb-ı Mukaddes (Türkçe terceme), Yeni Âhit, Yuhanna, Bâb: 16, Âyet: 7 (s. 112).
Dipnot-3
“Hani Meryem oğlu İsa ‘Ey İsrailoğulları,’ demişti. ‘Ben, daha önce indirilen Tevrat’ı doğrulamak ve benden sonra gelecek Ahmed isminde bir peygamberi müjdelemek üzere size Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberim.'” Saf Sûresi, 61:6.
Haşiye-1
اُمَّتُهُ الْحَمَّادُونَ Seyyâh-ı Meşhur Evliyâ Çelebi, Hazret-i Şem’un-u Safâ’nın türbesinde, ceylân derisinde yazılı İncil-i Şerif’te, bu gelen âyeti okumuştur. Resûl-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm hakkında nâzil olan âyet:ايتون : Bir oğlan, ازربيون yani İbrahim neslinden ola, پروفتون peygamber ola, لوغسلين yalancı olmaya,بنت Onun افزولات mevlidi Mekke ola. كهكالو شير sâlihlikle gelmiş ola. تونو منينOnun mübarek adı مَوَامَيتَ ( ) Ahmet Muhammed ola. ايسفد وس Ona uyanlar, تاكرديس bu cihan ıssı olalar. پيستبيث dahi, ol cihan ıssı ola.( ) Bu “Mevâmit” kelimesi “memed”den ve “memed” dahi “Muhammed”den tahrif edilmiş.
Ahmed Muhammed: tekrar tekrar övülmüş, methedilmiş (bk. h-m-d) Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun (bk. ṣ-l-v; s-l-m) Aleyhisselâm: Allah’ın selâmı onun üzerine olsun (bk. s-l-m) âyet-i kerime: şerefli âyet, Kur’ân’ın herbir cümlesi (bk. k-r-m) bâtıl: doğru olmayan, yalan, yanlış ehl-i tahkik: gerçeği delilleriyle bilen âlimler (bk. ḥ-ḳ-ḳ) Evliya Çelebi: (bk. bilgiler) Fârikun beyne’l-Hakk ve’l-Bâtıl: hak ve batılın arasını ayırt eden (bk. f-r-ḳ; ḥ-ḳ-ḳ)
hak: doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ) hakperest: doğruluktan ayrılmayan, hakkı tutan (bk. ḥ-ḳ-ḳ) haşiye: dipnot, açıklayıcı not Hazret-i İsâ: (bk. bilgiler – İsâ (a.s.)) Hazret-i Şem’un-u Safâ: (bk. bilgiler – Şem’un-u Safâ) İbrahim: (bk. bilgiler – İbrahim (a.s.)) İbrânî: Yahudi kavminden olan kimse İncil: (bk. bilgiler) irşad: doğru yolu gösterme (bk. r-ş-d) mevlid: doğum mübarek: hayırlı, uğurlu, (bk. b-r-k) mukaddime: başlangıç (bk. ḳ-d-m) nâzil olan: indirilen reis: başkan, önder
Resul-i Ekrem: Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. r-s-l; k-r-m) salihlik: dinin emir ve yasaklarına uygunluk (bk. s-l-h) Seyyah-ı Meşhur: meşhur gezgin Süryânî: Âsurî halkından onların eski dinlerinden olanlar tahrif edilmek: bozulmak, değiştirilmek tefrik: ayırma (bk. f-r-ḳ) tefsir: açıklama, yorum (bk. f-s-r) temyiz: ayırd etme ümmet: Peygambere inanıp onun yolundan gidenler
Demek İsâ aleyhisselâm, çok defa Ahmed aleyhissalâtü vesselâmdan beşaret veriyor.
Sual: Eğer desen, “Neden Hazret-i İsâ aleyhisselâm her nebîden ziyade müjde veriyor; başkalar yalnız haber veriyorlar, müjde sureti azdır?”
Elcevap: Çünkü, Ahmed aleyhissalâtü vesselâm, İsa aleyhisselâmı Yahudilerin müthiş tekzibinden ve müthiş iftiralarından ve dinini müthiş tahrifattan kurtarmakla beraber; İsâ aleyhisselâmı tanımayan Benî İsrail’in suubetli şeriatine mukàbil, suhuletli ve câmi ve ahkâmca şeriat-i İseviyenin noksanını ikmal edecek bir şeriat-i âliyeye sahiptir. İşte onun için, çok defa “Âlemin Reisi geliyor” diye müjde veriyor.1
İşte Tevrat, İncil, Zebur’da ve sair suhuf-u enbiyada çok ehemmiyetle, âhirde gelecek bir peygamberden bahisler var, çok âyetler var—nasıl bir kısım nümunelerini gösterdik. Hem çok namlarla o kitaplarda mezkûrdur. Acaba bütün bu kütüb-ü enbiyada, bu kadar ehemmiyetle, mükerrer âyetlerde bahsettikleri Âhirzaman Peygamberi, Hazret-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâmdan başka kim olabilir?
…
âhir: son (bk. e-ḫ-r) âhirzaman: dünya hayatının kıyamete yakın son devresi (bk. e-ḫ-r) ahkâm: hükümler, esaslar (bk. ḥ-k-m) Ahmed: çokça methedilen, övülen (bk. ḥ-m-d) Âlemin Reisi: Âlemlerin Efendisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. a-l-m) Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun (bk. ṣ-l-v; s-l-m) Aleyhisselâm: Allah’ın selâmı onun üzerine olsun (bk. s-l-m) ârif-i billâh: Allah’ı tanıyan (bk. a-r-f; e-l-h) Benî İsrail: İsrailoğulları, Yahudiler beşaret: müjdeleme bi’set-i Ahmediye: Hz. Muhammed’in (a.s.m.) peygamber olarak gelişi, peygamberliğinin başlangıcı (bk. n-b-e) câmi: kapsamlı (bk. c-m-a) delâil-i nübüvvet: peygamberlik delilleri (bk. n-b-e)
ehemmiyet: önem ehl-i siyer: Peygamber Efendimizin hayatını araştıranlar evliya: velîler, Allah’ın sevgili kulları (bk. v-l-y) Hazret-i İsâ: (bk. bilgiler – İsâ (a.s.)) ihbar: haber verme ikmal etme: tamamlama (bk. k-m-l) İncil: Hz. İsa’ya indirilen mukades kitap irhâsât: Hz. Muhammed’in (a.s.m.) peygamberliğinden evvel meydana gelen ve peygamber olacağına işaret eden harika haller, belirtiler kâhin: gelecekten haber veren kimse kütüb-ü enbiyâ: peygamberlere gelen kitaplar (bk. k-t-b; n-b-e) mezkûr: anılmış mukàbil: karşılık mükerrer: tekrarlanan münteşir: yayılmış nakil: aktarma, anlatma nam: ad nebî: peygamber (bk. n-b-e) neşr: yayma nümune: örnek, misal Resul-i Ekrem: Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. r-s-l; k-r-m)
sair: diğer şeriat: din, Allah tarafından bildirilen kanun ve hükümler (bk. ş-r-a) şeriat-i âliye: üstün, yüce, ilâhî şeriat (bk. ş-r-a) şeriat-ı İsevîye: Hz. İsa’nın (a.s.) getirdiği şeriat, Hıristiyanlık (bk. ş-r-a) suhuf-u enbiya: peygamberlere gelen sahifeler; küçük kitaplar (bk. n-b-e) suhuletli: kolay suret: biçim, şekil (bk. ṣ-v-r) suûbetli: zor tahrifat: bozulmalar, değiştirmeler tekzip: yalanlama Tevrat: (bk. bilgiler) zaman-ı fetret: fetret dönemi, insanlara peygamber gönderilmeyen mânevî buhran zamanı Zebur: (bk. bilgiler) ziyade: çok, fazla
Mezmur 72:1-20
8 Denizden denize,+Irmaktan+ yerin uçlarına kadar+ onun tebaaları olacak.
10 Tarşiş ve ada kralları,+Hediyeler getirecek.+Seba ve Saba krallarıArmağanlar verecek.+
11 Bütün krallar ayağına kapanacak,+Bütün milletler ona kulluk edecek.+
15 Yaşasın+ kral! Seba altınından ona pay verilsin,+Onun için hep dualar edilsin;Ve her gün övülsün.+
16 Yeryüzünde tahıl bolluğu olacak,+Dağların tepesi ekinlerle dolup taşacak,+Toprağının ürünü Lübnan’ınki gibi olacak.+Şehir halkı topraktan fışkıran ot gibi çok olacak.+
17 Onun adı devirler boyu yaşasın,+Güneş yüzünü gösterdikçe ünü yayılsın,Onun sayesinde nimetler elde etsinler;+“Ne mutlu ona!”+ desin bütün milletler.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.
Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.
Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.
https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Birinci Reşha: ‘Lâ ilâhe illâllah: Allah’tan başka ilâh yoktur’ der, dâvâ eder – On Dokuzuncu Söz – Risalet-i Ahmediyeye dairdir” konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından Sözleri isimli eserinden On Dokuzuncu Söz Birinci Reşha.
Evet, şu Söz güzeldir. Fakat onu güzelleştiren, güzellerin güzeli olan evsâf-ı Muhammediyedir.
On Dört Reşahâtı tazammun eden On Dördüncü Lem’anın
BİRİNCİ REŞHASI2
Rabbimizi bize tarif eden üç büyük, küllî muarrif var: Birisi şu kitab-ı kâinattır ki, bir nebze şehadetini on üç Lem’a ile Arabî Nur Risalesinden On Üçüncü Dersten işittik. Birisi şu kitab-ı kebîrin âyet-i kübrâsı olan Hâtemü’l-Enbiyâ aleyhissalâtü vesselâmdır. Birisi de Kur’ân-ı Azîmüşşandır. Şimdi, şu ikinci burhan-ı nâtıkı olan Hâtemü’l-Enbiyâ aleyhissalâtü vesselâmı tanımalıyız, dinlemeliyiz.
Evet, o burhanın şahs-ı mânevîsine bak:
Sath-ı arz bir mescid, Mekke bir mihrap, Medine bir minber; o burhan-ı bâhir olan Peygamberimiz aleyhissalâtü vesselâm bütün ehl-i imana imam, bütün insanlara hatip, bütün enbiyaya reis, bütün evliyaya seyyid, bütün enbiya ve evliyadan mürekkep bir halka-i zikrin serzâkiri; bütün enbiya hayattar kökleri, bütün evliya tarâvettar semereleri bir şecere-i nuraniyedir ki, herbir dâvâsını,
Dipnot-1
“Ben sözlerimle Muhammed’i (a.s.m.) övmüş olmadım; aslında sözlerimi Muhammed aleyhissalâtü vesselâmla övmüş ve güzelleştirmiş oldum.” İmam Rabbânî, Mektubat, 1:58.
Dipnot-2
Bu risalenin yeri için bk. Mesnevî-i Nuriye, Nokta Risalesi, Nurun İlk Kapısı, On Dördüncü Ders, On Dördüncü Lem’a.
aleyhissalâtü vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun (bk. ṣ-l-v; s-l-m) Arabî: Arapça âyet-i kübrâ: en büyük delil (bk. k-b-r) burhan: delil burhan-ı bâhir: açık delil burhan-ı nâtık: konuşan delil ehl-i iman: iman edenler (bk. e-m-n) enbiya: peygamberler (bk. n-b-e) evliya: veliler, Allah dostları (bk. v-l-y) evsâf-ı Muhammediye: Hz. Muhammed’in (a.s.m.) vasıfları, özellikleri (bk. v-ṣ-f; ḥ-m-d) halka-i zikir: zikir halkası Hâtemü’l-Enbiyâ: peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. n-b-e)
hatip: hitap eden, konuşan (bk. ḫ-ṭ-b) hayattar: canlı (bk. ḥ-y-y) kitab-ı kâinat: kâinat kitabı (bk. k-t-b; k-v-n) kitab-ı kebîr: büyük kitap, kâinat (bk. k-t-b; k-b-r) küllî: geniş, kapsamlı (bk. k-l-l) Kur’ân-ı Azimüşşan: şanı yüce Kur’ân lem’a: parıltı Medine: (bk. bilgiler) Mekke: (bk. bilgiler) mihrap: imamın cemaate namaz kıldırdığı yer minber: hutbe okunan yer muarrif: tanıtıcı, tarif edici (bk. a-r-f) mürekkep: –den oluşmuş nebze: az miktar
reşahât: sızıntılar, damlalar reşha: sızıntı, damla Risalet-i Ahmediye: Hz. Muhammed’in peygamberliği, elçiliği (bk. r-s-l; ḥ-m-d) şahs-ı mânevî: mânevî şahıs (bk. a-n-y) sath-ı arz: yeryüzü şecere-i nuraniye: nurlu ağaç (bk. n-v-r) şehadet: şahitlik, tanıklık (bk. ş-h-d) semere: meyve serzâkir: zikredenlerin başı seyyid: efendi tarâvettar: tap taze tazammun: içine alma
mu’cizatlarına istinat eden bütün enbiya ve kerametlerine itimat eden bütün evliya tasdik edip imza ediyorlar.
Zira, o Lâ ilâhe illâllah der, dâvâ eder. Bütün sağ ve sol, yani mazi ve müstakbel taraflarında saf tutan o nuranî zâkirler, aynı kelimeyi tekrar ederek, icmâ ile, mânen Sadakte ve bilhakkı natakte derler.
Hangi vehmin haddi var ki, böyle hesapsız imzalarla teyid edilen bir müddeâya parmak karıştırsın?
ahlâk-ı hamîde: övülmüş, güzel ahlâk (bk. ḫ-l-ḳ; ḥ-m-d) âşikâre: açıkça Asr-ı Saadet: Peygamberimizin (a.s.m.) yaşadığı dönem, mutluluk asrı beşârât: müjdeler burhan-ı tevhid: Cenab-ı Allah’ın birlik delili (bk. v-ḥ-d) cenâh: taraf, yön Ceziretü’l-Arap: (bk. bilgiler) delâlât: delil olmalar, işaretler enbiya: peygamberler (bk. n-b-e) evliya: veliler, Allah’ın sevgili kulları (bk. v-l-y) fevkalâde: olağanüstü hakkaniyet: doğruluk (bk. ḥ-ḳ-ḳ) haşiye: dipnot, açıklayıcı not hâtif: gelecekten haber veren cinnî Hüseyin-i Cisrî: (bk. bilgiler) hüsün: güzellik (bk. ḥ-s-n) icmâ: fikir birliği (bk. c-m-a) irhâsât: Peygamberimizde (a.s.m.) peygamber olmadan önce görülen olağanüstü haller ve hadiseler işârât: işaretler istinat eden: dayanan (bk. s-n-d)
itimat: dayanma, güvenme itminan: tam kanaatle inanma kâhin: gelecekten haber veren kimse kemâl: mükemmellik, kusursuzluk (bk. k-m-l) kemâl-i emniyet: güvenilirliğin mükemmelliği (bk. k-m-l; e-m-n) keramet: Allah’ın bir ikramı olarak, veli kullarda görünen olağanüstü haller (bk. k-r-m) kütüb-ü semâviye: vahye dayanan mukaddes kitaplar (bk. k-t-b; s-m-v) kuvvet-i iman: imanın kuvveti (bk. e-m-n) Lâ ilâhe illâllah: Allah’tan başka ilâh yoktur (bk. e-l-h) mânen: mânevî olarak (bk. a-n-y) mazi: geçmiş zaman metanet: sağlamlık, kararlılık mu’cizât: mu’cizeler (bk. a-c-z) müddeâ: iddia edilen şey müstakbel: gelecek zaman mütevatir: yalan üzerinde birleşmeleri mümkün olmayan topluluğun naklettiği haber nuranî: nurlu, parlak (bk. n-v-r)
reşha: sızıntı, damla rumuzât: remizler, işaretler sadakte ve bilhakkı natakte: “Doğru söyledin ve hakkı konuştun” (bk. ṣ-d-ḳ; ḥ-ḳ-ḳ) sadık: doğru (bk. ṣ-d-ḳ) şakk-ı kamer: Ay’ın ikiye bölünmesi mu’cizesi secâyâ-yı gàliye: çok kıymetli ve yüksek huylar şehâdat: şahitlikler, tanıklıklar (bk. ş-h-d) şeriat: İlahî kanun, İslâmiyet (bk. ş-r-a) tahrif: değiştirme, bozma takva: Allah’ın emir ve yasaklarına titizlikle uyma (bk. v-ḳ-y) tasdik: doğrulama (bk. ṣ-d-ḳ) tasrihat: açık şekilde anlatımlar tevatür: çeşitli kanallardan gelen ve doğruluğu kesin olarak kanıtlanan haber teyid: destekleme ubûdiyet: kulluk (bk. a-b-d) vehm: zan, kuruntu vüsuk: doğruluk, güvenilirlik zâkir: zikredenler, Allah’ı ananlar
KAYNAKLAR
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, On Dokuzuncu Söz, Birinci Reşha, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.
Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.
Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.
https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Firkatli ve gurbetli bir esarette, fecir vaktinde ağlayan bir kalbin ağlayan ağlamalarıdır” konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından Sözler isimli eserinden On Sekizinci Söz Üçüncü Nokta.
KISA VİDEO
UZUN VİDEO
On Sekizinci Söz
Firkatli ve gurbetli bir esarette, fecir vaktinde ağlayan bir kalbin ağlayan ağlamalarıdır
Seher bir haşirdir. Uyanık ve uyuyan herşey tesbihdedir. Ey sersem nefsim, ne zaman uyanacaksın? Ömür bir asır da olsa her canlının kabre seferi gerekiyor. Namaza kalk, ney avazı gibi niyaz eyle. Yâ Rab! pişmanım; utanıyorum, sayısız günahımdan ar ediyorum. Zelîlim, istikrarsız yaşamaktan göz yaşı döküyorum. Garibim, kimsesizim, yalnızım, zayıfım, güçsüzüm, sakatım, âcizim, hem ihtiyarım, hem irâdesizim. El-amân diyorum, İlâhî dergâhından yardım istiyorum.
bâd-ı tecellî: tecellî rüzgârı (bk. c-l-y) bicû gufran: bağışlanma iste (bk. ğ-f-r) bikün tevbe: tevbe et ehl-i zenb: günah işleyenler
fecir: tan yerinin ağarması, sabah firkat: ayrılık (bk. f-r-ḳ) inâyethah: yardım isteyen (bk. a-n-y) tevbegâh: tevbe etme ve bağışlanma yeri
Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.
Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.
Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.
https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Ey sevgili Peygamberim De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin.” ayetinin kısa bir tefsiri işlenmektedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından Sözler isimli eserinden On Sekizinci Söz Üçüncü Nokta.
Madem kâinatta hüsn-ü san’at, bilmüşahede vardır ve kat’îdir. Elbette, risalet-i Ahmediye (a.s.m.), şuhud derecesinde bir kat’iyetle sübutu lâzım gelir. Zira, şu güzel masnuattaki hüsn-ü san’at ve ziynet-i suret gösteriyor ki, onların San’atkârında ehemmiyetli bir irade-i tahsin ve kuvvetli bir taleb-i tezyin vardır. Ve şu irade ve talep ise, o Sânide ulvî bir muhabbet ve masnularında izhar ettiği kemâlât-ı san’atına karşı kudsî bir rağbet var olduğunu gösteriyor. Ve şu muhabbet ve rağbet ise, masnuat içinde en münevver ve mükemmel fert olan insana daha ziyade müteveccih olup temerküz etmek ister.
İnsan ise, şecere-i hilkatin zîşuur meyvesidir. Meyve ise, en cemiyetli ve en uzak ve en ziyade nazarı âmm ve şuuru küllî bir cüz’îdir. Nazarı âmm ve şuuru küllî zat ise, o San’atkâr-ı Zülcemâle muhatap olup görüşen ve küllî şuurunu ve âmm nazarını tamamen Sâniinin perestişliğine ve san’atının istihsanına ve nimetinin şükrüne sarf eden en yüksek, en parlak bir fert olabilir.
Şimdi iki levha, iki daire görünüyor:
Biri, gayet muhteşem, muntazam bir daire-i Rububiyet ve gayet musannâ, murassâ bir levha-i san’at.
Diğeri, gayet münevver, müzehher bir daire-i ubûdiyet ve gayet vâsi, câmi’ bir levha-i tefekkür ve istihsan ve teşekkür ve iman vardır—ki, ikinci daire, bütün kuvvetiyle birinci dairenin namına hareket eder.
İşte, o Sâniin bütün makàsıd-ı san’atperverânesine hizmet eden o daire reisinin ne derece o Sâni ile münasebettar ve onun nazarında ne kadar mahbup ve makbul olduğu bilbedâhe anlaşılır.
Dipnot-1
“Ey sevgili Peygamberim De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:31.
bilbedâhe: ap açık bir şekilde bilmüşahede: görüldüğü gibi (bk. ş-h-d) câmi’: kapsamlı (bk. c-m-a) cemiyetli: geniş kapsamlı (bk. c-m-a) cüz’î: fert, birey (bk. c-z-e) daire-i Rububiyet: Rububiyet dairesi (bk. r-b-b) daire-i ubûdiyet: kulluk dairesi (bk. a-b-d) hüsn-ü san’at: san’atın güzelliği (bk. ḥ-s-n; ṣ-n-a) irade: dileme, tercih (bk. r-v-d) irade-i tahsin: güzelleştirme kastı (bk. r-v-d; ḥ-s-n) istihsan: beğenme, güzel bulma (bk. ḥ-s-n) izhar etmek: göstermek (bk. ẓ-h-r) kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n) kat’î: kesin kemâlât-ı san’at: san’attaki mükemmellik (bk. k-m-l; ṣ-n-a) kudsî: kusursuz ve yüce (bk. ḳ-d-s) levha-i san’at: san’at tablosu (bk. ṣ-n-a)
levha-i tefekkür: tefekkür levhası (bk. f-k-r) mahbup: sevgili (bk. ḥ-b-b) makàsıd-ı san’atperverâne: san’ata olan düşkünlüğü ortaya koyan maksatlar (bk. ḳ-ṣ-d; ṣ-n-a) masnu: san’at eseri varlık (bk. ṣ-n-a) masnuat: san’at eseri varlıklar (bk. ṣ-n-a) muhabbet: sevgi (bk. ḥ-b-b) münasebettar: ilişkili (bk. n-s-b) münevver: nurlanmış, aydınlanmış (bk. n-v-r) muntazam: düzenli (bk. n-ẓ-m) murassâ: mücevherlerle süslü musannâ: san’atlı (bk. ṣ-n-a) müteveccih olmak: yönelmek müzehher: çiçeklerle bezenmiş nazar: bakış dikkat (bk. n-ẓ-r) nazarı âmm: bakışı geniş ve kuşatıcı (bk. n-ẓ-r) perestiş: kulluk, tapınma risalet-i Ahmediye: Hz. Muhammed’in (a.s.m.) peygamberliği (bk. r-s-l; ḥ-m-d)
San’atkâr-ı Zülcemâl: sonsuz güzellik sahibi olan ve herşeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah (bk. ṣ-n-a; ẕü; c-m-l) Sâni: herşeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah (bk. ṣ-n-a) şecere-i hilkat: yaratılış ağacı (bk. ḫ-l-ḳ) sübut: gerçekleşme şuhud: gözle görme (bk. ş-h-d) şuuru küllî: bilgi ve kavrayışı kapsamlı (bk. ş-a-r; k-l-l) taleb-i tezyin: süsleme isteği (bk. ṭ-l-b; z-y-n) talep: istek (bk. ṭ-l-b) temerküz etmek: odaklaşmak ulvî: yüce vâsi: geniş zîşuur: şuurlu (bk. ẕî; ş-a-r) ziynet-i suret: süslü görünüm (bk. z-y-n; ṣ-v-r)
Acaba hiç akıl kabul eder mi ki, şu güzel masnuâtın bu derece san’atperver, hattâ ağzın her çeşit tadını nazara alan in’âmperver San’atkârı, Arş ve ferşi çınlattıracak bir velvele-i istihsan ve takdir içinde, ber ve bahri cezbeye getirecek bir zemzeme-i şükran ve tekbirle, perestişkârâne Ona müteveccih olan en güzel masnuuna karşı lâkayt kalsın ve onunla konuşmasın ve alâkadarâne onu resul yapıp güzel vaziyetinin başkalara da sirayet etmesini istemesin?
Kellâ! Konuşmamak ve onu resul yapmamak mümkün değil…
“Şüphesiz ki, Allah katında makbul olan din, İslâm dinidir.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:19.
Dipnot-2
“Muhammed, Allah’ın resulüdür. Onunla beraber olanlar da, kâfirlere karşı şiddetli, kendi aralarında ise pek merhametlidirler.” Fetih Sûresi, 48:29.
alâkadarâne: ilgilenmek suretiyle Arş: göğün en yüksek katı; Cenab-ı Allah’ın büyüklük ve yüceliğinin tecelli ettiği yer (bk. a-r-ş) bahr: deniz ber: kara cezbeye getirmek: kendinden geçirmek ferş: yer in’amperver: nimetlendirmeyi seven (bk. n-a-m)
kellâ: asla lâkayt: duyarsız masnu: san’at eseri varlık (bk. ṣ-n-a) masnuat: san’at eseri varlıklar (bk. ṣ-n-a) müteveccih: yönelme nazar: dikkat (bk. n-ẓ-r) perestişkârâne: taparcasına resul: peygamber, elçi (bk. r-s-l) san’atperver: san’ata düşkün (bk. ṣ-n-a)
sirayet: bulaşma tekbir: Allah’ın büyüklüğünü dile getirme (bk. k-b-r) velvele-i istihsan: güzellikleri pek çok dille bir arada haykıran sesler (bk. ḥ-s-n) zemzeme-i şükran: teşekkür ifade eden nağmeler (bk. ş-k-r)
KAYNAKLAR
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, On Sekizinci Söz, Üçüncü Nokta, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.
Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.
Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.
https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Herşeyde, hattâ en çirkin görünen şeylerde, hakikî bir hüsün ciheti vardır” konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ndan Sözler isimli eserinden On Sekizinci Söz İkinci Nokta.
KISA VİDEO
UZUN VİDEO
On Sekizinci Söz
İKİNCİ NOKTA
اَحْسَنَ كُلَّ شَىْءٍ خَلَقَهُ 1
âyetinin bir sırrını izah eder. Şöyle ki:
Herşeyde, hattâ en çirkin görünen şeylerde, hakikî bir hüsün ciheti vardır. Evet, kâinattaki herşey, her hadise, ya bizzat güzeldir, ona hüsn-ü bizzat denilir; veya neticeleri cihetiyle güzeldir ki, ona hüsn-ü bilgayr denilir. Bir kısım hadiseler var ki, zahiri çirkin, müşevveştir. Fakat o zahirî perde altında gayet parlak güzellikler ve intizamlar var. Ezcümle:
Bahar mevsiminde fırtınalı yağmur, çamurlu toprak perdesi altında, nihayetsiz güzel çiçek ve muntazam nebâtâtın tebessümleri saklanmış. Ve güz mevsiminin haşin tahribatı, hazin firak perdeleri arkasında, tecelliyât-ı celâliye-i Sübhâniyenin
Dipnot-1
“O Allah herşeyi en güzel şekilde yarattı.” Secde Sûresi, 32:7.
bârekâllah: Allah hayırlı ve bereketli kılsın (bk. b-r-k) cihet: yön fâil: işi yapan, özne (bk. f-a-l) firak: ayrılık (bk. f-r-ḳ) güz: sonbahar hakikaten: gerçekten (bk. ḥ-ḳ-ḳ) hakikî: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ) Hâlık: her şeyi yoktan yaratan Allah (bk. ḫ-l-ḳ) hâşâ: asla, öyle değil haşin: kırıcı, sert haşiye: dipnot, açıklayıcı not hayr: iyilik (bk. ḫ-y-r) hayr-ı mutlak: tam ve kesin hayır, iyilik (bk. ḫ-y-r; ṭ-l-ḳ) hazin: hüzünlü, acıklı hüsn-ü bilgayr: dolayısıyla güzel (bk. ḥ-s-n) hüsn-ü bizzat: bizzat güzel (bk. ḥ-s-n) hüsün: güzellik (bk. ḥ-s-n) ilzam etme: susturma
intihap edilmek: seçilmek intizam: düzenlilik (bk. n-ẓ-m) iskât etme: susturma isnad: dayandırma (bk. s-n-d) iştirak: ortaklık kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n) kalb etmek: dönüştürmek mahal: yer, mekan masdar: kaynak mazhar: görünme ve yansıma yeri (bk. ẓ-h-r) memer: geçilecek yer, köprü merci: kaynak meziyet: üstün özellik müflis: iflas etmiş münazara: tartışma (bk. n-ẓ-r) münfail: fiilden etkilenen (bk. f-a-l) muntazam: düzenli (bk. n-ẓ-m) müşevveş: karışık, düzensiz müteellim: acı çeken nebâtât: bitkiler nefisperest: nefsini seven, nefsine tapan (bk. n-f-s)
şer: kötülük tabiatperest: herşeyin tabiatın tesiriyle meydana geldiğini iddia eden, tabiata tapan (bk. ṭ-b-a) tahribat: yıkıp bozmalar tecelliyât-ı celâliye-i Sübhâniye: kusur ve eksiklikten yüce olan Allah’ın haşmet ve büyüklüğünün görünümleri (bk. c-l-y; c-l-l; s-b-ḥ) temessül: yansıma, şekillenme (bk. m-s̱-l) tenzih: noksan ve çirkinliklerden yüce tutma (bk. n-z-h) vazife-i fıtrat: yaratılış görevi (bk. f-ṭ-r) zahirî: görünürdeki (bk. ẓ-h-r) Zât-ı Mukaddese-i İlâhiye: Allah’ın mukaddes zâtı (bk. ḳ-d-s; e-l-h) ziyade: çok, fazla
mazharı olan kış hadiselerinin tazyikinden ve tâzibinden muhafaza etmek için, nazdar çiçeklerin dostları olan nazenin hayvancıkları vazife-i hayattan terhis etmekle beraber, o kış perdesi altında nazenin, taze, güzel bir bahara yer ihzar etmektir. Fırtına, zelzele, veba gibi hadiselerin perdeleri altında gizlenen pek çok mânevî çiçeklerin inkişafı vardır. Tohumlar gibi neşvünemasız kalan birçok istidat çekirdekleri, zahiri çirkin görünen hadiseler yüzünden sünbüllenip güzelleşir. Güya umum inkılâplar ve küllî tahavvüller birer mânevî yağmurdur.
Fakat insan, hem zahirperest, hem hodgâm olduğundan, zahire bakıp çirkinlikle hükmeder. Hodgâmlık cihetiyle, yalnız kendine bakan netice ile muhakeme ederek şer olduğuna hükmeder. Halbuki, eşyanın insana ait gayesi bir ise, Sâniinin esmâsına ait binlerdir. Meselâ, kudret-i fâtıranın büyük mu’cizelerinden olan dikenli otları ve ağaçları muzır, mânâsız telâkki eder. Halbuki onlar, otların ve ağaçların mücehhez kahramanlarıdırlar. Meselâ, atmaca kuşu serçelere tasliti, zahiren rahmete uygun gelmez. Halbuki, serçe kuşunun istidadı, o taslitle inkişaf eder. Meselâ, “kar”ı pek bâridâne ve tatsız telâkki ederler. Halbuki, o bârid, tatsız perdesi altında o kadar hararetli gayeler ve öyle şeker gibi tatlı neticeler vardır ki, tarif edilmez.
Hem insan, hodgâmlık ve zahirperestliğiyle beraber, herşeyi kendine bakan yüzüyle muhakeme ettiğinden, pek çok mahz-ı edebî olan şeyleri hilâf-ı edep zanneder. Meselâ, alet-i tenasül-ü insan, insan nazarında bahsi hacâlet-âverdir. Fakat şu perde-i hacâlet, insana bakan yüzdedir. Yoksa, hilkate, san’ata ve gayât-ı fıtrata bakan yüzler öyle perdelerdir ki, hikmet nazarıyla bakılsa ayn-ı edeptir, hacâlet ona hiç temas etmez.
İşte, menba-ı edep olan Kur’ân-ı Hakîmin bazı tâbirâtı bu yüzler ve perdelere göredir. Nasıl ki, bize görünen çirkin mahlûkların ve hadiselerin zahirî yüzleri altında gayet güzel ve hikmetli san’at ve hilkatine bakan güzel yüzler var ki, Sâniine bakar; ve çok güzel perdeler var ki, hikmetleri saklar; ve pek çok zahirî intizamsızlıklar ve karışıklıklar var ki, pek muntazam bir kitabet-i kudsiyedir.
alet-i tenasül-ü insan: insanın üreme organı ayn-ı edep: edebin tâ kendisi bârid: soğuk bâridâne: soğukça esmâ: isimler (bk. s-m-v) eşya: şeyler, varlıklar gayât-ı fıtrat: yaratılış gayeleri (bk. f-ṭ-r) hacâlet: utanç hacâlet-âver: utanç verici hararetli: sıcak hikmet: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması (bk. ḥ-k-m) hilâf-ı edep: edebe aykırı hilkat: yaratılış (bk. ḫ-l-ḳ) hodgâm: kendi keyfini düşünen, bencil ihzar: hazırlama (bk. ḥ-ḍ-r) inkişaf: açılma, gelişme (bk. k-ş-f) inkılâp: değişim, dönüşüm intizamsızlık: düzensizlik (bk. n-ẓ-m) istidat: kabiliyet, yetenek (bk. a-d-d)
kitabet-i kudsiye: kutsal yazılımlar, yazılar (bk. k-t-b; ḳ-d-s) kudret-i fâtıra: yaratıcı kudret (bk. ḳ-d-r; f-ṭ-r) küllî: büyük, genel (bk. k-l-l) Kur’ân-ı Hakîm: her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân (bk. ḥ-k-m) mahlûk: yaratık (bk. ḫ-l-ḳ) mahz-ı edebî: edebin tâ kendisi mânâsız: anlamsız (bk. a-n-y) mazhar: görünme yeri (bk. ẓ-h-r) menba-ı edep: edep kaynağı mücehhez: cihazlanmış, donanmış muhakeme: değerlendirme (bk. ḥ-k-m) muntazam: düzenli (bk. n-ẓ-m) muzır: zararlı nazar: bakış, düşünce (bk. n-ẓ-r) nazdar: nazlı, cilveli nazenin: ince, nazik, nazlı neşvünema: büyüyüp gelişme
perde-i hacâlet: utanç perdesi rahmet: şefkat, merhamet (bk. r-ḥ-m) Sâni: herşeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah (bk. ṣ-n-a) şer: kötü tâbirât: tabirler, ifadeler (bk. a-b-r) tahavvül: değişim, başkalaşma taslit: musallat olma, sataşma tâzib: azap, eziyet tazyik: baskı telâkki etmek: kabul etmek terhis: vazifeye son verme vazife-i hayat: hayat vazifesi (bk. ḥ-y-y) zahir: dış görünüş (bk. ẓ-h-r) zahiren: görünüş itibariyle (bk. ẓ-h-r) zahiri: görünürde (bk. ẓ-h-r) zahirperest: dış görünüşe önem veren (bk. ẓ-h-r) zahirperestlik: dış görünüşe önem verme (bk. ẓ-h-r) zelzele: deprem, sarsıntı
KAYNAKLAR
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, On Sekizinci Söz, İkinci Nokta, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.
Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.
Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.
https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Nefs-i emmâreme bir sille-i tedip” konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından Sözler isimli eserinden On Sekizinci Söz Birinci Nokta.
KISA VİDEO
UZUN VİDEO
On Sekizinci Söz
Bu Sözün iki makamı var. İkinci Makamı daha yazılmamıştır. Birinci Makamı Üç Noktadır.
Eğer binler meyve veren incirin menşei olan küçücük bir çekirdeği ve yüz salkım ona takılan üzümün siyah kurucuk çubuğu, bütün o meyveleri, o salkımları kendi hünerleri olduğu ve onlardan istifade edenler o çubuğa, o çekirdeğe medih ve hürmet etmek lâzım olduğu hak bir dâvâ ise, senin dahi sana yüklenen nimetler için fahre, gurura belki bir hakkın var.
Halbuki sen, daim zemme müstehaksın. Zira o çekirdek ve o çubuk gibi değilsin. Senin bir cüz-i ihtiyar ın bulunmakla, o nimetlerin kıymetlerini fahrinle tenkis ediyorsun, gururunla tahrip ediyorsun ve küfranınla iptal ediyorsun ve temellükle gasp ediyorsun.
Senin vazifen fahir değil, şükürdür. Sana lâyık olan şöhret değil, tevazudur, hacâlettir. Senin hakkın medih değil, istiğfardır, nedâmettir. Senin kemâlin hodbinlik değil, hüdâbinliktedir.
Evet, sen, benim cismimde, âlemdeki tabiata benzersin. İkiniz hayrı kabul etmek,
Dipnot-1
“Yaptıkları kötülüklerle sevinen ve yapmadıkları hayırla övülmekten hoşlanan kimseleri, sakın azaptan kurtulurlar zannetme. Onlar için pek acı bir azap vardır.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:188.
bîhemtâ: eşsiz, benzersiz cüz-i ihtiyarî: insandaki çok az irade serbestliği (bk. c-z-e; ḫ-y-r) fahr: gurur, övünme hacâlet: utanç hak: doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ) hayr: iyilik (bk. ḫ-y-r) hodbin: bencil, kibirli hüdâbinlik: Allah’ı tanımak istiğfar: af dileme, tevbe (bk. ğ-f-r)
kemâl: mükemmellik, kusursuzluk (bk. k-m-l) küfran: nankörlük (bk. k-f-r) medih: övgü meftun: tutkun, düşkün menşe: kaynak, esas müptelâ: bağımlı, tutulmuş müstehak: layık (bk. ḥ-ḳ-ḳ) nedâmet: pişmanlık nefs-i emmare: insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere teşvik eden duygu (bk. n-f-s)
şerre merci olmak için yaratılmışsınız. Yani, fâil ve masdar değilsiniz; belki münfail ve mahalsiniz. Yalnız bir tesiriniz var. O da, hayr-ı mutlaktan gelen hayrı güzel bir surette kabul etmemenizden, şerre sebep olmanızdır.
Hem siz birer perde yaratılmışsınız, tâ güzelliği görülmeyen zahirî çirkinlikler size isnad edilip, Zât-ı Mukaddese-i İlâhiyenin tenzihine vesile olasınız. Halbuki, bütün bütün vazife-i fıtratınıza zıt bir suret giymişsiniz. Kabiliyetsizliğinizden hayrı şerre kalb ettiğiniz halde, Hâlıkınızla güya iştirak edersiniz! Demek nefisperest, tabiatperest gayet ahmak, gayet zalimdir.
Hem deme ki, “Ben mazharım. Güzele mazhar ise güzelleşir.” Zira, temessül etmediğinden, mazhar değil, memer olursun.
Hem deme ki, “Halk içinde ben intihap edildim. Bu meyveler benimle gösteriliyor. Demek bir meziyetim var.” Hayır, hâşâ! Belki herkesten evvel sana verildi; çünkü herkesten ziyade sen müflis ve muhtaç ve müteellim olduğundan en evvel senin eline verildi. HAŞİYE-1
Haşiye-1
Hakikaten, ben de bu münazarada Yeni Said nefsini bu derece ilzam ve iskât etmesini çok beğendim ve “Bin bârekâllah” dedim.
bârekâllah: Allah hayırlı ve bereketli kılsın (bk. b-r-k) cihet: yön fâil: işi yapan, özne (bk. f-a-l) firak: ayrılık (bk. f-r-ḳ) güz: sonbahar hakikaten: gerçekten (bk. ḥ-ḳ-ḳ) hakikî: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ) Hâlık: her şeyi yoktan yaratan Allah (bk. ḫ-l-ḳ) hâşâ: asla, öyle değil haşin: kırıcı, sert haşiye: dipnot, açıklayıcı not hayr: iyilik (bk. ḫ-y-r) hayr-ı mutlak: tam ve kesin hayır, iyilik (bk. ḫ-y-r; ṭ-l-ḳ) hazin: hüzünlü, acıklı hüsn-ü bilgayr: dolayısıyla güzel (bk. ḥ-s-n) hüsn-ü bizzat: bizzat güzel (bk. ḥ-s-n) hüsün: güzellik (bk. ḥ-s-n) ilzam etme: susturma
intihap edilmek: seçilmek intizam: düzenlilik (bk. n-ẓ-m) iskât etme: susturma isnad: dayandırma (bk. s-n-d) iştirak: ortaklık kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n) kalb etmek: dönüştürmek mahal: yer, mekan masdar: kaynak mazhar: görünme ve yansıma yeri (bk. ẓ-h-r) memer: geçilecek yer, köprü merci: kaynak meziyet: üstün özellik müflis: iflas etmiş münazara: tartışma (bk. n-ẓ-r) münfail: fiilden etkilenen (bk. f-a-l) muntazam: düzenli (bk. n-ẓ-m) müşevveş: karışık, düzensiz müteellim: acı çeken nebâtât: bitkiler nefisperest: nefsini seven, nefsine tapan (bk. n-f-s)
şer: kötülük tabiatperest: herşeyin tabiatın tesiriyle meydana geldiğini iddia eden, tabiata tapan (bk. ṭ-b-a) tahribat: yıkıp bozmalar tecelliyât-ı celâliye-i Sübhâniye: kusur ve eksiklikten yüce olan Allah’ın haşmet ve büyüklüğünün görünümleri (bk. c-l-y; c-l-l; s-b-ḥ) temessül: yansıma, şekillenme (bk. m-s̱-l) tenzih: noksan ve çirkinliklerden yüce tutma (bk. n-z-h) vazife-i fıtrat: yaratılış görevi (bk. f-ṭ-r) zahirî: görünürdeki (bk. ẓ-h-r) Zât-ı Mukaddese-i İlâhiye: Allah’ın mukaddes zâtı (bk. ḳ-d-s; e-l-h) ziyade: çok, fazla
KAYNAKLAR
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, On Sekizinci Söz, Birinci Nokta, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.
Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.
Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.