Eğitim ve Öğretime, Bilgi ve Bilime Farklı Bir Bakış; MÂNÂ-YI İSMÎ Yerine MÂNÂ-YI HARFİ İle Bakış. Kâr Amacı Gütmeyen Ücretsiz Açık Kaynak Bir Eğitim Sitesi. A Different Perspective on Education and Teaching, Knowledge and Science; Glance with the LETTER MEANING instead of the NAME MEANING. A Free Non-Profit Open Source Education Site.
https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Hem bu zâtın gidişatından görünüyor ki, o görmüş ve görüyor ve gördüğünü söylüyor.” konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından Sözler isimli eserinden On Dokuzuncu Söz On Birinci Reşha.
KISA VİDEO
UZUN VİDEO
On Dokuzuncu Söz
Risalet-i Ahmediyeye dairdir
ON BİRİNCİ REŞHA
Böyle acip ve muammâ-âlûd şu kâinatın perde-i zahiriyesi altında, elbette ve elbette böyle acaip bizi bekliyor. Böyle acaibi haber verecek, böyle harika ve fevkalâde mu’ciznümâ bir zat lâzımdır.
Hem bu zâtın gidişatından görünüyor ki, o görmüş ve görüyor ve gördüğünü söylüyor.
Hem bizi nimetleriyle perverde eden şu semâvât ve arzın İlâhı bizden ne istiyor, marziyâtı nedir; pek sağlam olarak bize ders veriyor.
Hem bunlar gibi daha pek çok merak-âver, lüzumlu hakaikı ders veren bu zâta karşı herşeyi bırakıp ona koşmak, onu dinlemek lâzım gelirken, ekser insanlara ne olmuş ki, sağır olup kör olmuşlar, belki divane olmuşlar ki bu hakkı görmüyorlar, bu hakikati işitmiyorlar, anlamıyorlar?
ahbâr: haberler ahvâl: haller, durumlar arz: yeryüzü Arz: Dünya berk-i zâil: bir an parlayıp yok olan şimşek burhan-ı katı: sağlam delil burhan-ı nâtık: konuşan delil delil-i sadık: doğru delil (bk. ṣ-d-ḳ) delil-i sâtı: parlak delil ekser: çoğunluk (bk. k-s̱-r) hakaik: gerçekler (bk. ḥ-ḳ-ḳ) hakikî: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ) hakkaniyet: doğruluk (bk. ḥ-ḳ-ḳ) Hâlık: yaratıcı Allah (bk. ḫ-l-ḳ) haşir: öldükten sonra âhirette yeniden diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma (bk. ḥ-ş-r)
hidayet: hak ve doğru yolda oluş (bk. h-d-y) inkılâp: değişim, dönüşüm istikbal: gelecek kâinat: evren, yaratılmış her şey (bk. k-v-n) Kamer: Ay katre: damla küre-i arz: yerküre, dünya marziyât: Allah’ın rızasına uygun işler menzil: mekan, yer (bk. n-z-l) merak-âver: merak verici mevcudat: varlıklar (bk. v-c-d) misbah: lamba mu’ciznümâ: mu’cize gösteren (bk. a-c-z) muammâ-âlûd: anlaşılması zor ve karışık nisbet: kıyas, oran (bk. n-s-b) nisbeten: kıyasla (bk. n-s-b)
perde-i zahiriye: görünürdeki perde (bk. ẓ-h-r) pervaz etmek: uçmak perverde etmek: beslemek saadet: mutluluk saadet-i dünyeviye: dünyaya ait mutluluk saadet-i ebediye: sonsuz mutluluk (bk. e-b-d) semâvat: gökler (bk. s-m-v) şems-i sermed: devamlı ve sürekli güneş serap: göz aldanması Sultan: otorite, kudret ve egemenlik sahibi olan Allah (bk. s-l-ṭ) vahdâniyet: birlik (bk. v-ḥ-d)
KAYNAKLAR
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, On Dokuzuncu Söz, Onbirinci Reşha, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.
Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.
Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.
https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derlerinde bu hafta “Hem öyle bir istikbalden doğru olarak haber veriyor ki, şu dünyevî istikbal ona nisbeten bir katre serap hükmündedir.” konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından Sözler isimli eserinden On Dokuzuncu Söz Onuncu Reşha.
KISA VİDEO
UZUN VİDEO
On Dokuzuncu Söz
Risalet-i Ahmediyeye dairdir
ONUNCU REŞHA
İşte, bak: Ne kadar merak-âver, ne kadar cazibedar, ne kadar lüzumlu, ne kadar dehşetli hakaikı gösterir ve mesâili ispat eder. Bilirsin ki, en ziyade insanı tahrik eden meraktır. Hattâ, eğer sana denilse, “Yarı ömrünü, yarı malını versen, Kamerden ve Müşteriden biri gelir, Kamerde ve Müşteride ne var, ne yok,
ahvâlini sana haber verecek. Hem doğru olarak senin istikbalini ve başına ne geleceğini doğru olarak haber verecek”; merakın varsa, vereceksin.
Halbuki, şu zat öyle bir Sultanın ahbârını söylüyor ki, memleketinde Kamer, bir sinek gibi, bir pervane etrafında döner. O Arz olan o pervane ise, bir lâmba etrafında pervaz eder. Ve o Güneş olan lâmba ise, o Sultanın binler menzillerinden bir misafirhanesinde, binler misbahlar içinde bir lâmbasıdır.
Hem öyle acaip bir âlemden hakikî olarak bahsediyor ve öyle bir inkılâptan haber veriyor ki, binler küre-i arz bomba olsa, patlasalar, o kadar acip olmaz. Bak, onun lisanında
ahbâr: haberler ahvâl: haller, durumlar arz: yeryüzü Arz: Dünya berk-i zâil: bir an parlayıp yok olan şimşek burhan-ı katı: sağlam delil burhan-ı nâtık: konuşan delil cazibedar: çekici delil-i sadık: doğru delil (bk. ṣ-d-ḳ) delil-i sâtı: parlak delil ekser: çoğunluk (bk. k-s̱-r) hakaik: gerçekler (bk. ḥ-ḳ-ḳ) hakikî: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ) hakkaniyet: doğruluk (bk. ḥ-ḳ-ḳ) Hâlık: yaratıcı Allah (bk. ḫ-l-ḳ) haşir: öldükten sonra âhirette yeniden diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma (bk. ḥ-ş-r)
hidayet: hak ve doğru yolda oluş (bk. h-d-y) inkılâp: değişim, dönüşüm istikbal: gelecek kâinat: evren, yaratılmış her şey (bk. k-v-n) Kamer: Ay katre: damla küre-i arz: yerküre, dünya marziyât: Allah’ın rızasına uygun işler menzil: mekan, yer (bk. n-z-l) merak-âver: merak verici mesâil: meseleler (bk. m-s̱-l) mevcudat: varlıklar (bk. v-c-d) misbah: lamba mu’ciznümâ: mu’cize gösteren (bk. a-c-z) muammâ-âlûd: anlaşılması zor ve karışık Müşteri: Jüpiter gezegeni nisbet: kıyas, oran (bk. n-s-b) nisbeten: kıyasla (bk. n-s-b)
perde-i zahiriye: görünürdeki perde (bk. ẓ-h-r) pervaz etmek: uçmak perverde etmek: beslemek saadet: mutluluk saadet-i dünyeviye: dünyaya ait mutluluk saadet-i ebediye: sonsuz mutluluk (bk. e-b-d) semâvat: gökler (bk. s-m-v) şems-i sermed: devamlı ve sürekli güneş serap: göz aldanması Sultan: otorite, kudret ve egemenlik sahibi olan Allah (bk. s-l-ṭ) tahrik eden: harekete geçiren vahdâniyet: birlik (bk. v-ḥ-d)
KAYNAKLAR
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, On Dokuzuncu Söz, Onuncu Reşha, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.
Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.
Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.
https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Evet, hak aldatmaz, hakikatbîn aldanmaz. Hak olan mesleği hileden müstağnîdir.” konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nın Risale-i Nur Külliyatı’ından Sözler isimli eserinden On Dokuzuncu Söz Dokuzuncu Reşha.
KISA VİDEO
UZUN VİDEO
On Dokuzuncu Söz
Risalet-i Ahmediyeye dairdir
DOKUZUNCU REŞHA
Hem bilirsin: Küçük bir adam, küçük bir haysiyetle, küçük bir cemaatte, küçük bir meselede, münazaralı bir dâvâda, hicapsız, pervâsız, küçük fakat hacâlet-âver bir yalanı, düşmanları yanında hilesini hissettirmeyecek derecede teessür ve telâş göstermeden söyleyemez.
Şimdi bak bu zâta: Pek büyük bir vazifede, pek büyük bir vazifedar, pek büyük bir haysiyetle, pek büyük emniyete muhtaç bir halde, pek büyük bir cemaatte, pek büyük husumet karşısında, pek büyük meselelerde, pek büyük dâvâda, pek büyük bir serbestiyetle, bilâpervâ, bilâtereddüt, bilâhicap, telâşsız, samimî bir safvetle, büyük bir ciddiyetle, hasımlarının damarlarına dokunduracak şedit, ulvî bir surette söylediği sözlerinde hiç hilâf bulunabilir mi? Hiç hile karışması mümkün müdür? Kellâ!
اِنْ هُوَ اِلاَّ وَحْىٌ يُوحٰى 1
Evet, hak aldatmaz, hakikatbîn aldanmaz. Hak olan mesleği hileden müstağnîdir, Hakikatbînin gözüne hayalin ne haddi var ki hakikat görünsün, aldatsın?
Dipnot-1
“Onun sözü, kendisine vahyolunandan başka birşey değildir.” Necm Sûresi, 53:4.
hakikatbîn: doğru görüşlü (bk. ḥ-ḳ-ḳ) hâkim: idareci (bk. ḥ-k-m) hasım: düşman haysiyet: şeref, itibar hicapsız: utanmadan hilâf: aykırılık, terslik himmet: ciddî gayret husumet: düşmanlık (bk. lâ) kellâ: asla öyle değil merak-âver: merak verici mesâil: meseleler (bk. m-s̱-l) münazaralı: tartışmalı (bk. n-ẓ-r) müstağnî: ihtiyaç duymayan (bk. ğ-n-y) Müşteri: Jüpiter gezegeni
mutaassıp: tutucu nisbeten: kıyasla, oranla (bk. n-s-b) pervâsız: korkmadan, çekinmeden ref etmek: kaldırmak safvet: paklık, temizlik (bk. ṣ-f-y) secâyâ-yı âliye: yüksek ve güzel huylar, yüksek karakter şedit: şiddetli tahrik eden: harekete geçiren Kamer teessür: üzüntü ulvî: yüce vaz etmek: koymak, yerleştirmek zahirî: görünürde (bk. ẓ-h-r)
KAYNAKLAR
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, On Dokuzuncu Söz, Dokuzuncu Reşha, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.
Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.
Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.
https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “İşte, şu Asr-ı Saadeti görmeyenlere, Ceziretü’l-Arabı gözlerine sokuyoruz.” konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından Sözler isimli eserinden On Dokuzuncu Söz Sekizinci Reşha.
KISA VİDEO
UZUN VİDEO
On Dokuzuncu Söz
Risalet-i Ahmediyeye dairdir
SEKİZİNCİ REŞHA
Bilirsin ki, sigara gibi küçük bir âdeti, küçük bir kavimde, büyük bir hâkim, büyük bir himmetle, ancak daimî kaldırabilir. Halbuki, bak: Bu zat, büyük ve çok âdetleri, hem inatçı, mutaassıp, büyük kavimlerden, zahirî küçük bir kuvvetle, küçük bir himmetle, az bir zamanda ref edip, yerlerine öyle secâyâ-yı âliyeyi—ki dem ve damarlarına karışmış derecede sabit olarak—vaz ve tesbit eyliyor. Bunun gibi daha pek çok harika icraatı yapıyor.
İşte, şu Asr-ı Saadeti görmeyenlere, Ceziretü’l-Arabı gözlerine sokuyoruz. Haydi, yüzer feylesofu alsınlar, oraya gitsinler, yüz sene çalışsınlar! O zâtın o zamana nisbeten bir senede yaptığının yüzden birisini acaba yapabilirler mi?
hakikatbîn: doğru görüşlü (bk. ḥ-ḳ-ḳ) hâkim: idareci (bk. ḥ-k-m) hasım: düşman haysiyet: şeref, itibar hicapsız: utanmadan hilâf: aykırılık, terslik himmet: ciddî gayret husumet: düşmanlık (bk. lâ) kellâ: asla öyle değil merak-âver: merak verici mesâil: meseleler (bk. m-s̱-l) münazaralı: tartışmalı (bk. n-ẓ-r) müstağnî: ihtiyaç duymayan (bk. ğ-n-y) Müşteri: Jüpiter gezegeni
mutaassıp: tutucu nisbeten: kıyasla, oranla (bk. n-s-b) pervâsız: korkmadan, çekinmeden ref etmek: kaldırmak safvet: paklık, temizlik (bk. ṣ-f-y) secâyâ-yı âliye: yüksek ve güzel huylar, yüksek karakter şedit: şiddetli tahrik eden: harekete geçiren Kamer teessür: üzüntü ulvî: yüce vaz etmek: koymak, yerleştirmek zahirî: görünürde (bk. ẓ-h-r)
KAYNAKLAR
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, On Dokuzuncu Söz, Sekizinci Reşha, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.
Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.
Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.
https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “YEDİNCİ REŞHA: Mahbub-u kulûb, muallim-i ukul, mürebbi-i nüfus, sultan-ı ervah oldu.” konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale’i Nur Külliyatı’ından Sözler isimli eserinden On Dokuzuncu Söz Yedinci Reşha.
KISA VİDEO
UZUN VİDEO
On Dokuzuncu Söz
Risalet-i Ahmediyeye dairdir
YEDİNCİ REŞHA
İşte, bak: Şu cezire-i vâsiada vahşî ve âdetlerine mutaassıp ve inatçı muhtelif akvâmı, ne çabuk âdât ve ahlâk-ı seyyie-i vahşiyânelerini def’aten kal’ ve ref’ ederek, bütün ahlâk-ı hasene ile teçhiz edip bütün âleme muallim ve medenî ümeme üstad eyledi. Bak, değil zahirî bir tasallut, belki akılları, ruhları, kalbleri, nefisleri fetih ve teshir ediyor. Mahbub-u kulûb, muallim-i ukul, mürebbi-i nüfus, sultan-ı ervah oldu.
acz: âcizlik, güçsüzlük (bk. a-c-z) âdât: âdetler ahlâk-ı hasene: güzel ahlâk (bk. ḫ-l-ḳ; ḥ-s-n) ahlâk-ı seyyie-i vahşiyâne: ilkel ve kötü ahlâk (bk. ḫ-l-ḳ) akvâm: kavimler bedî: eşsiz güzel (bk. b-d-a) berk-i hâtıf: göz kamaştıran şimşek burhan-ı hak: hakkın delili (bk. ḥ-ḳ-ḳ) cezire-i vâsia: geniş yarımada def’aten: birden bire dellâl: ilancı, duyurucu eflâk: felekler, âlemler fakr: fakirlik, ihtiyaç hali (bk. f-ḳ-r) fîzar: ağlayıp inleme garp: batı halife-i zemin: yeryüzü halifesi (bk. ḫ-l-f) hayvanat: hayvanlar (bk. ḥ-y-y) hediye-i hidayet: hak ve doğru yol hediyesi (bk. h-d-y) hırz-ı can etmek: bağrına basıp canı gibi korumak hums-u beşer: insanlığın beşte biri kâinat: evren, yaratılmış her şey (bk. k-v-n) kal’ ve ref’ etmek: söküp kaldırmak kâşif/keşşâf: keşfedici, açığa çıkarıcı (bk. k-ş-f)
künûz-u esmâ-i İlâhiye: Allah’ın isimlerinin hazineleri (bk. s-m-v; e-l-h) Lâ ilâhe illâllah: Allah’tan başka ilâh yoktur (bk. e-l-h) mahbub-u kulûb: kalplerin sevgilisi (bk. ḥ-b-b) mahlûkat: yaratılmışlar (bk. ḫ-l-ḳ) mehâsin: güzellikler (bk. ḥ-s-n) meratib: mertebeler, dereceler misal-i muhabbet: sevgi misali (bk. m-s̱-l; ḥ-b-b) muallim: öğretmen (bk. a-l-m) muallim-i ukul: akılların öğretmeni (bk. a-l-m) muhbir: haberci mürebbi-i nüfus: nefislerin terbiyecisi (bk. r-b-b; n-f-s) mutaassıp: tutucu, inanç veya geleneklerine aşırı derecede bağlı nazdar: nazlı nazenin: ince, duyarlı, nazlı nefis: insanı maddî zevk ve isteklere sevk eden kuvvet (bk. n-f-s) niyaz: dua, yalvarma nısf-ı arz: yeryüzünün yarısı nur: ışık, aydınlık (bk. n-v-r) nuranî: nurlu, parlak (bk. n-v-r) rahmet-i bînihâye: sonsuz rahmet (bk. r-ḥ-m)
risalet: peygamberlik (bk. r-s-l) saadet-i ebediye: sonsuz mutluluk (bk. e-b-d) saltanat-ı Rububiyet: Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması (bk. s-l-ṭ; r-b-b) şark: doğu semere-i şecere-i hilkat: yaratılış ağacının meyvesi (bk. ḫ-l-ḳ) şems-i hidayet: hak ve doğru yol güneşi (bk. h-d-y) şeref-i insaniyet: insanlığın şerefi sirac-ı hakikat: hakikatın ışığı (bk. ḥ-ḳ-ḳ) sultan-ı ervah: ruhların sultanı (bk. s-l-ṭ; r-v-h) tasallut: sataşma teçhiz etmek: donatmak teshir: boyun eğdirme timsal-i rahmet: rahmet örneği (bk. m-s̱-l; r-ḥ-m) ubûdiyet: kulluk (bk. a-b-d) ümem: milletler vesile-i saadet: mutluluk vesilesi zahirî: görünürdeki (bk. ẓ-h-r)
KAYNAKLAR
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, On Dokuzuncu Söz, Yedinci Reşha, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.
Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.
Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.
https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “ALTINCI REŞHA: İşte, o zat, bir saadet-i ebediyenin muhbiri, müjdecisi, bir rahmet-i bînihâyenin kâşifi ve ilâncısı” konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından Sözler isimli eserinden On Dokuzuncu Söz Altıncı Reşha.
KISA VİDEO
UZUN VİDEO
On Dokuzuncu Söz
Risalet-i Ahmediyeye dairdir
ALTINCI REŞHA
İşte, o zat, bir saadet-i ebediyenin muhbiri, müjdecisi, bir rahmet-i bînihâyenin kâşifi ve ilâncısı ve saltanat-ı Rububiyetin mehâsininin dellâlı, seyircisi ve künûz-u esmâ-i İlâhiyenin keşşâfı, göstericisi olduğundan, böyle baksan-yani ubûdiyeti cihetiyle-onu bir misal-i muhabbet, bir timsal-i rahmet, bir şeref-i insaniyet, en nuranî bir semere-i şecere-i hilkat göreceksin. Şöyle baksan—yani risaleti cihetiyle—bir burhan-ı hak, bir sirac-ı hakikat, bir şems-i hidayet, bir vesile-i saadet görürsün.
İşte, bak: Nasıl berk-i hâtıf gibi, onun nuru şarktan garbı tuttu. Ve nısf-ı arz ve hums-u beşer, onun hediye-i hidayetini kabul edip hırz-ı can etti. Bizim nefis ve şeytanımıza ne oluyor ki, böyle bir zâtın bütün dâvâlarının esası olan Lâ ilâhe illâllah’ı, bütün meratibiyle beraber kabul etmesin?
acz: âcizlik, güçsüzlük (bk. a-c-z) âdât: âdetler ahlâk-ı hasene: güzel ahlâk (bk. ḫ-l-ḳ; ḥ-s-n) ahlâk-ı seyyie-i vahşiyâne: ilkel ve kötü ahlâk (bk. ḫ-l-ḳ) akvâm: kavimler bedî: eşsiz güzel (bk. b-d-a) berk-i hâtıf: göz kamaştıran şimşek burhan-ı hak: hakkın delili (bk. ḥ-ḳ-ḳ) cezire-i vâsia: geniş yarımada def’aten: birden biredellâl: ilancı, duyurucu eflâk: felekler, âlemlerfakr: fakirlik, ihtiyaç hali (bk. f-ḳ-r) fîzar: ağlayıp inleme garp: batı halife-i zemin: yeryüzü halifesi (bk. ḫ-l-f) hayvanat: hayvanlar (bk. ḥ-y-y) hediye-i hidayet: hak ve doğru yol hediyesi (bk. h-d-y) hırz-ı can etmek: bağrına basıp canı gibi korumak hums-u beşer: insanlığın beşte biri kâinat: evren, yaratılmış her şey (bk. k-v-n) kal’ ve ref’ etmek: söküp kaldırmak kâşif/keşşâf: keşfedici, açığa çıkarıcı (bk. k-ş-f)
künûz-u esmâ-i İlâhiye: Allah’ın isimlerinin hazineleri (bk. s-m-v; e-l-h) Lâ ilâhe illâllah: Allah’tan başka ilâh yoktur (bk. e-l-h) mahbub-u kulûb: kalplerin sevgilisi (bk. ḥ-b-b) mahlûkat: yaratılmışlar (bk. ḫ-l-ḳ) mehâsin: güzellikler (bk. ḥ-s-n) meratib: mertebeler, dereceler misal-i muhabbet: sevgi misali (bk. m-s̱-l; ḥ-b-b) muallim: öğretmen (bk. a-l-m) muallim-i ukul: akılların öğretmeni (bk. a-l-m) muhbir: haberci mürebbi-i nüfus: nefislerin terbiyecisi (bk. r-b-b; n-f-s) mutaassıp: tutucu, inanç veya geleneklerine aşırı derecede bağlı nazdar: nazlı nazenin: ince, duyarlı, nazlı nefis: insanı maddî zevk ve isteklere sevk eden kuvvet (bk. n-f-s) niyaz: dua, yalvarma nısf-ı arz: yeryüzünün yarısı nur: ışık, aydınlık (bk. n-v-r) nuranî: nurlu, parlak (bk. n-v-r) rahmet-i bînihâye: sonsuz rahmet (bk. r-ḥ-m)
risalet: peygamberlik (bk. r-s-l) saadet-i ebediye: sonsuz mutluluk (bk. e-b-d) saltanat-ı Rububiyet: Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması (bk. s-l-ṭ; r-b-b) şark: doğu semere-i şecere-i hilkat: yaratılış ağacının meyvesi (bk. ḫ-l-ḳ) şems-i hidayet: hak ve doğru yol güneşi (bk. h-d-y) şeref-i insaniyet: insanlığın şerefi sirac-ı hakikat: hakikatın ışığı (bk. ḥ-ḳ-ḳ) sultan-ı ervah: ruhların sultanı (bk. s-l-ṭ; r-v-h) tasallut: sataşma teçhiz etmek: donatmak teshir: boyun eğdirme timsal-i rahmet: rahmet örneği (bk. m-s̱-l; r-ḥ-m) ubûdiyet: kulluk (bk. a-b-d) ümem: milletler vesile-i saadet: mutluluk vesilesi zahirî: görünürdeki (bk. ẓ-h-r)
KAYNAKLAR
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, On Dokuzuncu Söz, Altıncı Reşha, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.
Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.
Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.
dersdunyasi.net olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Evet, elbette böyle bedî bir kâinatta böyle bir zat lâzımdır.” konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzan Said Nursi’nin Risale’i Nur Külliyatı’ından Sözler isimli eserinden On Dokuzuncu Söz Beşinci Reşha.
KISA VİDEO
UZUN VİDEO
On Dokuzuncu Söz
Risalet-i Ahmediyeye dairdir
BEŞİNCİ REŞHA
Hem o nur ile, kâinattaki harekât, tenevvüat, tebeddülât, tagayyürat, mânâsızlıktan ve abesiyetten ve tesadüf oyuncaklığından çıkıp, birer mektubat-ı Rabbâniye, birer sahife-i âyât-ı tekvîniye, birer merâyâ-yı esmâ-i İlâhiye ve âlem dahi bir kitab-ı hikmet-i Samedâniye mertebesine çıktılar.
Hem insanı bütün hayvânâtın mâdûnuna düşüren hadsiz zaaf ve aczi, fakr ve ihtiyâcâtı ve bütün hayvanlardan daha bedbaht eden, vasıta-ı nakl-i hüzün ve elem ve gam olan aklı o nurla nurlandığı vakit, insan bütün hayvanat, bütün mahlûkat üstüne çıkar. O nurlanmış acz, fakr, akıl ile, niyaz ile nazenin bir sultan ve fîzar ile nazdar bir halife-i zemin olur.
Demek o nur olmazsa kâinat da, insan da, hattâ herşey dahi hiçe iner. Evet, elbette böyle bedî bir kâinatta böyle bir zat lâzımdır. Yoksa kâinat ve eflâk olmamalıdır.
abesiyet: faydasızlık, gayesizlik acz: âcizlik, güçsüzlük (bk. a-c-z) bedbaht: talihsiz, bahtsız bedî: eşsiz güzel (bk. b-d-a) benî Âdem: Âdemoğulları, insanlar câmidât: cansızlar câmidât-ı meyyite-i sâmite: suskun, ölü ve cansız varlıklar cemâl-i suret: görünüş güzelliği (bk. c-m-l; ṣ-v-r) cin ve ins: cinler ve insanlar daire-i hakikat-ı irşad: doğru yolu gösteren hakikat dairesi (bk. ḥ-ḳ-ḳ; r-ş-d) dehşetli: korkunç, ürküntü ecnebî: yabancı eflâk: felekler, âlemler fakr: fakirlik, ihtiyaç hali (bk. f-ḳ-r) fetih: açma firak: ayrılık (bk. f-r-ḳ) fîzar: ağlayıp inleme hakaik-âşinâ: gerçekleri bilen (bk. ḥ-ḳ-ḳ) halife-i zemin: yeryüzü halifesi (bk. ḫ-l-f) harekât: hareketler hayvânât: hayvanlar hüsn-ü sîret: ahlâk güzelliği (bk. ḥ-s-n) hutbe-i ezeliye: ezelî hutbe (bk. ḫ-ṭ-b; e-z-l) ihtiyâcât: ihtiyaçlar (bk. ḥ-v-c) inkılâp: dönüşme kâinat: evren, yaratılmış her şey (bk. k-v-n) keşfetmek: gizli birşeyi ortaya çıkarmak (bk. k-ş-f)
kitab-ı hikmet-i Samedâniye: Samed olan Allah’ın hikmetli kitabı (bk. k-t-b; ḥ-k-m; ṣ-m-d) lisan: dil mâdûn: aşağı, alt derece mahlûkat: yaratılmışlar (bk. ḫ-l-ḳ) makbul: kabul gören matemhane-i umumî: herkesin yas tuttuğu yer mektubat-ı Rabbâni: Rabbânî mektuplar, İlâhî mesajlar (bk. k-t-b; r-b-b) merâyâ-yı esmâ-i İlâhiye: İlâhî isimlerin aynaları (bk. s-m-v; e-l-h) mevcudat: varlıklar (bk. v-c-d) mu’ciznümâ: mu’cize gösteren (bk. a-c-z) muammâ-i acibâne: hayret verici, bilinmeyen iş mukni: ikna edici mümtaz: seçkin mûnis: canayakın, sevimli musahhar: boyun eğen müşkül: zor nazdar: nazlı nazenin: ince, duyarlı, nazlı neşretmek: yaymak niyaz: dua, yalvarma nur: ışık, aydınlık (bk. n-v-r) nuranî: nurlu, parlak (bk. n-v-r) reşha: sızıntı, damla sahife-i âyât-ı tekvîniye: yaratılışa ait delillerin sahifesi (bk. k-v-n) şâkir: şükreden (bk. ş-k-r) şekvâ: şikayet şerh etmek: açıklamak
şevk u cezbe: şiddetli arzu ve istek ve kendinden geçme sırr-ı hilkat-i âlem: âlemin yaratılış sırrı (bk. ḫ-l-ḳ; a-l-m) sırr-ı kâinat: evrenin sırrı (bk. k-v-n) sual-i azîm: büyük soru (bk. a-z-m) suret: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r) tagayyürat: başkalaşmalar tebeddülât: değişimler tebliğ etmek: bildirmek (bk. b-l-ğ) tenevvüat: çeşitlenmeler tesbih: Allah’ı yüce şanına layık ifadelerle anma (bk. s-b-ḥ) tılsım-ı muğlâk: anlaşılması zor sır ukul: akıllar vasıta-ı nakl-i hüzün ve elem ve gam: üzüntü, acı ve sıkıntı nakleden vasıta zaaf: zayıflık zâkir: zikreden zevâl: sona erme (bk. z-v-l)zevilhayat: canlılar (bk. ḥ-y-y) zikirhane: zikir edilen yer ziya-yı hakikat: hakikat ışığı (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
KAYNAKLAR
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, On Dokuzuncu Söz, Beşinci Reşha, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.
Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.
Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.
https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Şimdi bak, onun neşrettiği nur ile, o matemhane-i umumî, şevk u cezbe içinde bir zikirhaneye inkılâp etti.” konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ndan Sözler isimli eserinden On Dokuzuncu Söz Dördüncü Reşha.
KISA VİDEO
UZUN VİDEO
On Dokuzuncu Söz
Risalet-i Ahmediyeye dairdir
DÖRDÜNCÜ REŞHA
Bak, öyle bir ziya-yı hakikat neşreder ki, eğer onun o nuranî daire-i hakikat-i irşadından hariç bir surette kâinata baksan, elbette kâinatın şeklini bir matemhane-i umumî hükmünde ve mevcudatı birbirine ecnebî, belki düşman ve câmidâtı dehşetli cenazeler ve bütün zevilhayatı zevâl ve firakın sillesiyle ağlayan yetimler hükmünde görürsün.
Şimdi bak, onun neşrettiği nur ile, o matemhane-i umumî, şevk u cezbe içinde bir zikirhaneye inkılâp etti. O ecnebî, düşman mevcudat, birer dost ve kardeş şekline girdi. O câmidât-ı meyyite-i sâmite, birer mûnis memur, birer musahhar hizmetkâr vaziyetini aldı. Ve o ağlayıcı ve şekvâ edici, kimsesiz yetimler, birer tesbih içinde zâkir veya vazife paydosundan şâkir suretine girdi.
abesiyet: faydasızlık, gayesizlik acz: âcizlik, güçsüzlük (bk. a-c-z) bedbaht: talihsiz, bahtsız benî Âdem: Âdemoğulları, insanlar câmidât: cansızlar câmidât-ı meyyite-i sâmite: suskun, ölü ve cansız varlıklar cemâl-i suret: görünüş güzelliği (bk. c-m-l; ṣ-v-r) cin ve ins: cinler ve insanlar daire-i hakikat-ı irşad: doğru yolu gösteren hakikat dairesi (bk. ḥ-ḳ-ḳ; r-ş-d) dehşetli: korkunç, ürküntü ecnebî: yabancı fetih: açma firak: ayrılık (bk. f-r-ḳ) hakaik-âşinâ: gerçekleri bilen (bk. ḥ-ḳ-ḳ) harekât: hareketler hayvânât: hayvanlar hüsn-ü sîret: ahlâk güzelliği (bk. ḥ-s-n) hutbe-i ezeliye: ezelî hutbe (bk. ḫ-ṭ-b; e-z-l) ihtiyâcât: ihtiyaçlar (bk. ḥ-v-c) inkılâp: dönüşme kâinat: evren, yaratılmış her şey (bk. k-v-n) keşfetmek: gizli birşeyi ortaya çıkarmak (bk. k-ş-f)
kitab-ı hikmet-i Samedâniye: Samed olan Allah’ın hikmetli kitabı (bk. k-t-b; ḥ-k-m; ṣ-m-d) lisan: dil mâdûn: aşağı, alt derece makbul: kabul gören matemhane-i umumî: herkesin yas tuttuğu yer mektubat-ı Rabbâni: Rabbânî mektuplar, İlâhî mesajlar (bk. k-t-b; r-b-b) merâyâ-yı esmâ-i İlâhiye: İlâhî isimlerin aynaları (bk. s-m-v; e-l-h) mevcudat: varlıklar (bk. v-c-d) mu’ciznümâ: mu’cize gösteren (bk. a-c-z)muammâ-i acibâne: hayret verici, bilinmeyen iş mukni: ikna edici mümtaz: seçkin mûnis: canayakın, sevimli musahhar: boyun eğen müşkül: zor neşretmek: yaymak nuranî: nurlu, parlak (bk. n-v-r) reşha: sızıntı, damla sahife-i âyât-ı tekvîniye: yaratılışa ait delillerin sahifesi (bk. k-v-n) şâkir: şükreden (bk. ş-k-r) şekvâ: şikayet şerh etmek: açıklamak
şevk u cezbe: şiddetli arzu ve istek ve kendinden geçme sırr-ı hilkat-i âlem: âlemin yaratılış sırrı (bk. ḫ-l-ḳ; a-l-m) sırr-ı kâinat: evrenin sırrı (bk. k-v-n) sual-i azîm: büyük soru (bk. a-z-m) suret: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r) tagayyürat: başkalaşmalar tebeddülât: değişimler tebliğ etmek: bildirmek (bk. b-l-ğ) tenevvüat: çeşitlenmeler tesbih: Allah’ı yüce şanına layık ifadelerle anma (bk. s-b-ḥ) tılsım-ı muğlâk: anlaşılması zor sır ukul: akıllar vasıta-ı nakl-i hüzün ve elem ve gam: üzüntü, acı ve sıkıntı nakleden vasıta zaaf: zayıflık zâkir: zikreden zevâl: sona erme (bk. z-v-l) zevilhayat: canlılar (bk. ḥ-y-y) zikirhane: zikir edilen yer ziya-yı hakikat: hakikat ışığı (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
KAYNAKLAR
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, On Dokuzuncu Söz, Dördüncü Reşha, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.
Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.
Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.
https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “ÜÇÜNCÜ REŞHA: Eğer istersen, gel, Asr-ı Saadete, Ceziretü’l-Araba gideriz. Hayalen olsun, onu vazife başında görüp ziyaret ederiz.” konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından Sözler isimli eserinden On Dokuzuncu Söz Üçüncü Reşha.
KISA VİDEO
UZUN VİDEO
On Dokuzuncu Söz
Risalet-i Ahmediyeye dairdir
ÜÇÜNCÜ REŞHA
Eğer istersen, gel, Asr-ı Saadete, Ceziretü’l-Araba gideriz. Hayalen olsun, onu vazife başında görüp ziyaret ederiz.
İşte, bak: Hüsn-ü sîret ve cemâl-i suretle mümtaz bir zâtı görüyoruz ki, elinde mu’ciznümâ bir kitap, lisanında hakaik-âşinâ bir hitap, bütün benî Âdeme, belki cin ve inse ve meleğe, belki bütün mevcudata karşı bir hutbe-i ezeliyeyi tebliğ ediyor.
Sırr-ı hilkat-i âlem olan muammâ-i acibânesini hal ve şerh edip ve sırr-ı kâinat olan tılsım-ı muğlâkını fetih ve keşf ederek, bütün mevcudattan sorulan, bütün ukulü hayret içinde meşgul eden üç müşkül ve müthiş sual-i azîm olan “Necisin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun?” suallerine mukni, makbul cevap verir.
abesiyet: faydasızlık, gayesizlik acz: âcizlik, güçsüzlük (bk. a-c-z) Asr-ı Saadet: Peygamberimizin (a.s.m.) yaşadığı dönem, mutluluk asrı bedbaht: talihsiz, bahtsız benî Âdem: Âdemoğulları, insanlar câmidât: cansızlar câmidât-ı meyyite-i sâmite: suskun, ölü ve cansız varlıklar cemâl-i suret: görünüş güzelliği (bk. c-m-l; ṣ-v-r) Ceziretü’l-Arap: Arap yarımadası; burada özellikle Arap Yarımadasında bulunan Arabistan kastedilir. (bk. bilgiler) cin ve ins: cinler ve insanlar daire-i hakikat-ı irşad: doğru yolu gösteren hakikat dairesi (bk. ḥ-ḳ-ḳ; r-ş-d) dehşetli: korkunç, ürküntü ecnebî: yabancı fetih: açma firak: ayrılık (bk. f-r-ḳ) hakaik-âşinâ: gerçekleri bilen (bk. ḥ-ḳ-ḳ) harekât: hareketler hayvânât: hayvanlar hüsn-ü sîret: ahlâk güzelliği (bk. ḥ-s-n) hutbe-i ezeliye: ezelî hutbe (bk. ḫ-ṭ-b; e-z-l) ihtiyâcât: ihtiyaçlar (bk. ḥ-v-c) inkılâp: dönüşme kâinat: evren, yaratılmış her şey (bk. k-v-n) keşfetmek: gizli birşeyi ortaya çıkarmak (bk. k-ş-f)
kitab-ı hikmet-i Samedâniye: Samed olan Allah’ın hikmetli kitabı (bk. k-t-b; ḥ-k-m; ṣ-m-d) lisan: dil mâdûn: aşağı, alt derece makbul: kabul gören matemhane-i umumî: herkesin yas tuttuğu yer mektubat-ı Rabbâni: Rabbânî mektuplar, İlâhî mesajlar (bk. k-t-b; r-b-b) merâyâ-yı esmâ-i İlâhiye: İlâhî isimlerin aynaları (bk. s-m-v; e-l-h) mevcudat: varlıklar (bk. v-c-d) mu’ciznümâ: mu’cize gösteren (bk. a-c-z) muammâ-i acibâne: hayret verici, bilinmeyen iş mukni: ikna edici mümtaz: seçkin mûnis: canayakın, sevimli musahhar: boyun eğen müşkül: zor neşretmek: yaymak nuranî: nurlu, parlak (bk. n-v-r) reşha: sızıntı, damla sahife-i âyât-ı tekvîniye: yaratılışa ait delillerin sahifesi (bk. k-v-n) şâkir: şükreden (bk. ş-k-r) şekvâ: şikayet şerh etmek: açıklamak
şevk u cezbe: şiddetli arzu ve istek ve kendinden geçme sırr-ı hilkat-i âlem: âlemin yaratılış sırrı (bk. ḫ-l-ḳ; a-l-m) sırr-ı kâinat: evrenin sırrı (bk. k-v-n) sual-i azîm: büyük soru (bk. a-z-m) suret: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r) tagayyürat: başkalaşmalar tebeddülât: değişimler tebliğ etmek: bildirmek (bk. b-l-ğ) tenevvüat: çeşitlenmeler tesbih: Allah’ı yüce şanına layık ifadelerle anma (bk. s-b-ḥ) tılsım-ı muğlâk: anlaşılması zor sır ukul: akıllar vasıta-ı nakl-i hüzün ve elem ve gam: üzüntü, acı ve sıkıntı nakleden vasıta zaaf: zayıflık zâkir: zikreden zevâl: sona erme (bk. z-v-l) zevilhayat: canlılar (bk. ḥ-y-y) zikirhane: zikir edilen yer ziya-yı hakikat: hakikat ışığı (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
KAYNAKLAR
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, On Dokuzuncu Söz, Üçüncü Reşha, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.
Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.
Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.
https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “İKİNCİ REŞHA: Tevrat ve İncil gibi kütüb-ü semâviyenin yüzler işârâtı; fevkalâde takvâsı, fevkalâde ubûdiyeti, fevkalâde ciddiyeti, fevkalâde metaneti, dâvâsında nihayet derecede sadık olduğunu güneş gibi âşikâre gösteriyor.” konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından Sözler isimli eserinden On Dokuzuncu Söz İkinci Reşha.
KISA VİDEO
UZUN VİDEO
On Dokuzuncu Söz
Risalet-i Ahmediyeye dairdir
İKİNCİ REŞHA
O nuranî burhan-ı tevhid, nasıl ki iki cenâhın icmâ ve tevatürüyle teyid ediliyor. Öyle de, Tevrat ve İncil gibi kütüb-ü semâviyenin HAŞİYE-1 yüzler işârâtı1 ve irhâsâtın binler rumuzâtı2 ve hâtiflerin meşhur beşârâtı ve kâhinlerin mütevatir şehâdâtı3 ve şakk-ı kamer4 gibi binler mu’cizâtının delâlâtı ve şeriatın hakkaniyeti ile teyid ve tasdik ettikleri gibi, zâtında gayet kemâldeki ahlâk-ı hamîdesi ve vazifesinde nihayet hüsnündeki secâyâ-yı gàliyesi ve kemâl-i emniyeti ve kuvvet-i imanını ve gayet itminanını ve nihayet vüsukunu gösteren fevkalâde takvâsı, fevkalâde ubûdiyeti, fevkalâde ciddiyeti, fevkalâde metaneti, dâvâsında nihayet derecede sadık olduğunu güneş gibi âşikâre gösteriyor.
Haşiye-1
Hüseyin-i Cisrî Risale-i Hamidiye’sinde yüz on dört işârâtı o kitaplardan çıkarmıştır. Tahriften sonra bu kadar bulunsa, elbette daha evvel çok tasrihat varmış.
Dipnot-1
bk. Mektûbat, On Dokuzuncu Mektup, On Altıncı İşaret, Birinci Kısım.
Dipnot-2
bk. Mektûbât, On Dokuzuncu Mektup, On Altıncı İşaret, Üçüncü Kısım.
Dipnot-3
bk. Mektûbât, On Dokuzuncu Mektup, On Altıncı İşaret, İkinci Kısım.
Dipnot-4
bk. Mektûbât, On Dokuzuncu Mektup, On Yedinci İşaret.
ahlâk-ı hamîde: övülmüş, güzel ahlâk (bk. ḫ-l-ḳ; ḥ-m-d) âşikâre: açıkça Asr-ı Saadet: Peygamberimizin (a.s.m.) yaşadığı dönem, mutluluk asrı beşârât: müjdeler burhan-ı tevhid: Cenab-ı Allah’ın birlik delili (bk. v-ḥ-d) cenâh: taraf, yön Ceziretü’l-Arap: (bk. bilgiler) delâlât: delil olmalar, işaretler enbiya: peygamberler (bk. n-b-e) evliya: veliler, Allah’ın sevgili kulları (bk. v-l-y) fevkalâde: olağanüstü hakkaniyet: doğruluk (bk. ḥ-ḳ-ḳ) haşiye: dipnot, açıklayıcı not hâtif: gelecekten haber veren cinnî Hüseyin-i Cisrî: (bk. bilgiler) hüsün: güzellik (bk. ḥ-s-n) icmâ: fikir birliği (bk. c-m-a) irhâsât: Peygamberimizde (a.s.m.) peygamber olmadan önce görülen olağanüstü haller ve hadiseler işârât: işaretler istinat eden: dayanan (bk. s-n-d)
itimat: dayanma, güvenme itminan: tam kanaatle inanma kâhin: gelecekten haber veren kimse kemâl: mükemmellik, kusursuzluk (bk. k-m-l) kemâl-i emniyet: güvenilirliğin mükemmelliği (bk. k-m-l; e-m-n) keramet: Allah’ın bir ikramı olarak, veli kullarda görünen olağanüstü haller (bk. k-r-m) kütüb-ü semâviye: vahye dayanan mukaddes kitaplar (bk. k-t-b; s-m-v) kuvvet-i iman: imanın kuvveti (bk. e-m-n) Lâ ilâhe illâllah: Allah’tan başka ilâh yoktur (bk. e-l-h) mânen: mânevî olarak (bk. a-n-y) mazi: geçmiş zaman metanet: sağlamlık, kararlılık mu’cizât: mu’cizeler (bk. a-c-z) müddeâ: iddia edilen şey müstakbel: gelecek zaman mütevatir: yalan üzerinde birleşmeleri mümkün olmayan topluluğun naklettiği haber nuranî: nurlu, parlak (bk. n-v-r)
reşha: sızıntı, damla rumuzât: remizler, işaretler sadakte ve bilhakkı natakte: “Doğru söyledin ve hakkı konuştun” (bk. ṣ-d-ḳ; ḥ-ḳ-ḳ) sadık: doğru (bk. ṣ-d-ḳ) şakk-ı kamer: Ay’ın ikiye bölünmesi mu’cizesi secâyâ-yı gàliye: çok kıymetli ve yüksek huylar şehâdat: şahitlikler, tanıklıklar (bk. ş-h-d) şeriat: İlahî kanun, İslâmiyet (bk. ş-r-a) tahrif: değiştirme, bozma takva: Allah’ın emir ve yasaklarına titizlikle uyma (bk. v-ḳ-y) tasdik: doğrulama (bk. ṣ-d-ḳ) tasrihat: açık şekilde anlatımlar tevatür: çeşitli kanallardan gelen ve doğruluğu kesin olarak kanıtlanan haber teyid: destekleme ubûdiyet: kulluk (bk. a-b-d) vehm: zan, kuruntu vüsuk: doğruluk, güvenilirlik zâkir: zikredenler, Allah’ı ananlar
On Dokuzuncu Mektup
On Altıncı İşaret
Birinci Kısım
….
Zebur’da, Yetmiş İkinci Bâbında şu âyet var: “Bahirden bahre malik ve nehirlerden, arzın makta’ ve müntehâsına kadar malik ola… Ve kendisine Yemen ve Cezayir mülûkü hediyeler götüreler… Ve padişahlar ona secde ve inkıyad edeler… Ve her vakit ona salât ve hergün kendisine bereketle dua oluna… Ve envârı, Medine’den münevver ola… Ve zikri, ebedü’l-âbâd devam ede… Onun ismi, şemsin vücudundan evvel mevcuttur; onun adı güneş durdukça münteşir ola…”2
İşte şu âyet, pek âşikâr bir tarzda Fahr-i Âlem aleyhissalâtü vesselâmı tavsif eder. Acaba Hazret-i Davud aleyhisselâmdan sonra, Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmdan başka hangi nebî gelmiş ki, şarktan garba kadar dinini neşretmiş ve mülûkü cizyeye bağlamış ve padişahları kendine secde eder gibi bir inkıyad altına almış ve hergün nev-i beşerin humsunun salâvat ve dualarını kendine kazanmış ve envârı Medine’den parlamış kim var? Kim gösterilebilir?
Hem Türkçe Yuhanna İncilinin On Dördüncü Bab ve otuzuncu âyeti şudur: “Artık sizinle çok söyleşmem. Zira bu Âlemin Reisi geliyor. Ve bende onun nesnesi asla yoktur.” İşte, “Âlemin Reisi” tabiri, “Fahr-i Âlem” demektir. “Fahr-i Âlem” ünvanı ise, Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmın en meşhur ünvanıdır.
Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun (bk. ṣ-l-v; s-l-m) Aleyhisselâm: Allah’ın selamı onun üzerine olsun (bk. s-l-m) aşikâr: açık bâb: kısım, bölüm bâhirden bahre: denizden denize Cebel-i Arafat: (bk. bilgiler – Arafat Dağı) Cezayir: (bk. bilgiler) cizye: vergi; müslümanların fethettikleri yerlerde, müslüman olmayanlardan alınan ve devlet teminatı altında bulunmanın karşılığı olan vergi ebedü’l-âbâd: sonsuzlukların sonsuzluğu, âhiret hayatı (bk. e-b-d) envâr: nurlar (bk. n-v-r) Fahr-i Âlem: bütün dünyanın kendisiyle övündüğü Peygamberimiz (a.s.m.) (bk. a-l-m) garb: batı Hazret-i Davud: (bk. bilgiler – Davud (a.s.)) hums: beşte bir
inkıyâd: boyun eğme, itaat etme makta’: kesilen yer, kesinti yeri, başlangıç yeri mâlik: sahip (bk. m-l-k) mevcut: var olan, yaratılmış (bk. v-c-d) mübarek: hayırlı, uğurlu (bk. b-r-k) Muhammed-i Arabî: Arapların içinden çıkan peygamberimiz Hz. Muhammed (bk. ḥ-m-d) mülûk: melikler, hükümdarlar (bk. m-l-k) münevver: aydın, aydınlanmış (bk. n-v-r) müntehâ: uç, son nokta münteşir: yayılmış, yaygın nam: ad nebî: peygamber (bk. n-b-e) neşr: yayma nev-i beşer: insanlık Rabb-i Vâhid: tek ve eşsiz olan Allah, bir olan Allah (bk. r-b-b; v-ḥ-d) salât: namaz , dua (bk. ṣ-l-v) salâvât: rahmet ve esenlik duaları (bk. ṣ-l-v) şark: doğu şems: güneş şirk: Allah’a ortak koşma şöhret-şiâr: şöhretli, şöhret sahibi
suret: biçim, şekil (bk. ṣ-v-r) tarif etme: tanıtma, bildirme (bk. a-r-f) tavsif etme: vasıflandırma, özelliklerini anlatma (bk. v-ṣ-f) tekbir: “Allah en büyüktür” mânâsında “Allahu Ekber” demek (bk. k-b-r) ümmet-i merhume: ilâhî merhamete mazhar olan ümmet (bk. r-ḥ-m) ümmet-i Muhammediye: Hz. Muhammed’e (a.s.m.) tâbi olan Müslümanlar (bk. ḥ-m-d) vücud: varlık, var oluş (bk. v-c-d) Yemen: (bk. bilgiler) Yuhanna İncili: dört incilden birisi, Hz. İsa’nın (a.s.) havarilerinden Yuhanna tarafından yazılan İncil Hz. İsa’ya indirilen kitap zahir: açık, gözle görünür (bk. ẓ-h-r) Zebur: (bk. bilgiler) zikr: anma
Yine İncil-i Yuhanna, On Altıncı Bab ve yedinci âyeti şudur: “Amma ben size hakkı söylüyorum. Benim gittiğim, size faidelidir. Zira ben gitmeyince Tesellici size gelmez.” İşte, bakınız: Reis-i Âlem ve insanlara hakikî teselli veren, Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmdan başka kimdir? Evet, Fahr-i Âlem odur ve fâni insanları idam-ı ebedîden kurtarıp teselli veren odur.
Hem İncil-i Yuhanna, On Altıncı Bab, sekizinci âyeti: “O dahi geldikte, dünyayı günaha dair, salâha dair ve hükme dair ilzam edecektir.”1 İşte, dünyanın fesadını salâha çeviren ve günahlardan ve şirkten kurtaran ve siyaset ve hâkimiyet-i dünyayı tebdil eden, Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmdan başka kim gelmiş?
Hem İncil-i Yuhanna, On Altıncı Bab, on birinci âyet: “Zira bu Âlemin Reisinin gelmesinin hükmü gelmiştir.”2 İşte, “Âlemin Reisi” HAŞİYE-1 elbette Seyyidü’l-Beşer olan Ahmed-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâmdır.
Evet, o zat öyle bir reis ve sultandır ki, bin üç yüz elli senede ve ekser asırlardan herbir asırda, lâakal üç yüz elli milyon tebaası ve raiyeti var; kemal-i teslim ve inkıyadla evâmirine itaat ederler, hergün ona selam etmekle tecdid-i biat ederler.
Ahmed: çokça medhedilen, övülen (bk. ḥ-m-d) Ahmed-i Muhammed: Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. ḥ-m-d) Âlemin Reisi: Âlemlerin Efendisi olan Fahr-i Âlem Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. a-l-m) Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun (bk. ṣ-l-v; s-l-m) bâb: kısım, bölüm bilcümle: bütünüyle, tamamen Cebrâil: (bk. bilgiler – Cebrâil (a.s.)) evâmir: emirler Fahr-i Âlem: bütün âlemin kendisiyle övündüğü Peygamberimiz (a.s.m.) (bk. a-l-m) fânî: geçici, ölümlü (bk. f-n-y) hak: doğru, gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ) Hak Ruhu: doğru, gerçek, hakikatin ruhu, Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. ḥ-ḳ-ḳ; ḥ-m-d) hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ) hakikî: asıl, gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ) hâkimiyet-i dünya: dünya hakimiyeti, dünyaya hükmetme (bk. ḥ-k-m)
Hazret-i Şuayb: (bk. bilgiler – Şuayb (a.s.)) İbrânî: Yahudi kavminden olan kimse idam-ı ebedî: dirilmemek üzere sonsuz yok oluş (bk. e-b-d) ilzam etme: susturma, fikren mağlup etme İncil-i Yuhanna: Yuhanna İncili dört incilden birisi, Hz. İsa’nın (a.s.) havarilerinden Yuhanna tarafından yazılan İncil, Hz. İsa’ya indirilen kitap inkıyad: boyun eğmek irşad: doğru yolu gösterme (bk. r-ş-d) itaat etmek: uymak kemâl-i teslim: tam bir bağlılık, teslimiyet kütüb-ü enbiyâ: peygamberlere gelen kitaplar (bk. k-t-b; n-b-e) lâakal: en az Muhammed: methedilmiş, övülmüş (bk. ḥ-m-d) Muhammed-i Arabî: Arapların arasından çıkmış olan peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. ḥ-m-d)
muhtar: seçilmiş, seçkin (bk. ḫ-y-r) raiyyet: halk, vatandaş Reis-i Âlem: Âlemlerin Efendisi olan Fahr-i Âlem Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. a-l-m) Resul-i Ekrem: Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. r-s-l; k-r-m) salâh: iyilik, rahatlık (bk. ṣ-l-ḥ) sarih: açık Seyyidü’l-Beşer: bütün insanlığın büyüğü, efendisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.) şirk: Allah’a ortak koşma tafsilen: ayrıntılı olarak teba: ümmet, halk tebdil etmek: değiştirmek tecdid-i biat: bağlılığı yenilemek umum: bütün vahiy: Cenâb-ı Hak tarafından bir peygambere bildirilen emirler ve ona ilham olunan şeyler (bk. v-ḥ-y)
…
İncil’in bir yerinde, İsâ aleyhisselâm demiş: “Ben gideceğim, tâ Dünyanın Reisi gelsin.”2 Acaba Hazret-i İsâ aleyhisselâmdan sonra dünyanın reisi olacak ve hak ve bâtılı fark ve temyiz edip Hazret-i İsâ aleyhisselâmın yerinde insanları irşad edecek, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmdan başka kim gelmiştir? Demek Hazret-i İsâ aleyhisselâm ümmetine daima müjde ediyor ve haber veriyor ki, “Birisi gelecek, bana ihtiyaç kalmayacak. Ben onun bir mukaddimesiyim ve müjdecisiyim.” Nasıl ki şu âyet-i kerime:
HAŞİYE-1 Evet, İncil’de Hazret-i İsâ aleyhisselâm, çok defalar ümmetine müjde veriyor. İnsanların en mühim bir reisi geleceğini; ve o zâtı da bazı isimlerle yad ediyor. O isimler elbette Süryânî ve İbrânîdirler. Ehl-i tahkik görmüşler. O isimler, “Ahmed, Muhammed, Fârikun beyne’l Hakkı ve’l-Bâtıl” mânâsındadırlar.4
Dipnot-2
Halebî, Sîre, 1:214; Kitâb-ı Mukaddes (Türkçe terceme), Yeni Âhit, Yuhanna, Bâb: 16, Âyet: 7 (s. 112).
Dipnot-3
“Hani Meryem oğlu İsa ‘Ey İsrailoğulları,’ demişti. ‘Ben, daha önce indirilen Tevrat’ı doğrulamak ve benden sonra gelecek Ahmed isminde bir peygamberi müjdelemek üzere size Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberim.'” Saf Sûresi, 61:6.
Haşiye-1
اُمَّتُهُ الْحَمَّادُونَ Seyyâh-ı Meşhur Evliyâ Çelebi, Hazret-i Şem’un-u Safâ’nın türbesinde, ceylân derisinde yazılı İncil-i Şerif’te, bu gelen âyeti okumuştur. Resûl-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm hakkında nâzil olan âyet:ايتون : Bir oğlan, ازربيون yani İbrahim neslinden ola, پروفتون peygamber ola, لوغسلين yalancı olmaya,بنت Onun افزولات mevlidi Mekke ola. كهكالو شير sâlihlikle gelmiş ola. تونو منينOnun mübarek adı مَوَامَيتَ ( ) Ahmet Muhammed ola. ايسفد وس Ona uyanlar, تاكرديس bu cihan ıssı olalar. پيستبيث dahi, ol cihan ıssı ola.( ) Bu “Mevâmit” kelimesi “memed”den ve “memed” dahi “Muhammed”den tahrif edilmiş.
Ahmed Muhammed: tekrar tekrar övülmüş, methedilmiş (bk. h-m-d) Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun (bk. ṣ-l-v; s-l-m) Aleyhisselâm: Allah’ın selâmı onun üzerine olsun (bk. s-l-m) âyet-i kerime: şerefli âyet, Kur’ân’ın herbir cümlesi (bk. k-r-m) bâtıl: doğru olmayan, yalan, yanlış ehl-i tahkik: gerçeği delilleriyle bilen âlimler (bk. ḥ-ḳ-ḳ) Evliya Çelebi: (bk. bilgiler) Fârikun beyne’l-Hakk ve’l-Bâtıl: hak ve batılın arasını ayırt eden (bk. f-r-ḳ; ḥ-ḳ-ḳ)
hak: doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ) hakperest: doğruluktan ayrılmayan, hakkı tutan (bk. ḥ-ḳ-ḳ) haşiye: dipnot, açıklayıcı not Hazret-i İsâ: (bk. bilgiler – İsâ (a.s.)) Hazret-i Şem’un-u Safâ: (bk. bilgiler – Şem’un-u Safâ) İbrahim: (bk. bilgiler – İbrahim (a.s.)) İbrânî: Yahudi kavminden olan kimse İncil: (bk. bilgiler) irşad: doğru yolu gösterme (bk. r-ş-d) mevlid: doğum mübarek: hayırlı, uğurlu, (bk. b-r-k) mukaddime: başlangıç (bk. ḳ-d-m) nâzil olan: indirilen reis: başkan, önder
Resul-i Ekrem: Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. r-s-l; k-r-m) salihlik: dinin emir ve yasaklarına uygunluk (bk. s-l-h) Seyyah-ı Meşhur: meşhur gezgin Süryânî: Âsurî halkından onların eski dinlerinden olanlar tahrif edilmek: bozulmak, değiştirilmek tefrik: ayırma (bk. f-r-ḳ) tefsir: açıklama, yorum (bk. f-s-r) temyiz: ayırd etme ümmet: Peygambere inanıp onun yolundan gidenler
Demek İsâ aleyhisselâm, çok defa Ahmed aleyhissalâtü vesselâmdan beşaret veriyor.
Sual: Eğer desen, “Neden Hazret-i İsâ aleyhisselâm her nebîden ziyade müjde veriyor; başkalar yalnız haber veriyorlar, müjde sureti azdır?”
Elcevap: Çünkü, Ahmed aleyhissalâtü vesselâm, İsa aleyhisselâmı Yahudilerin müthiş tekzibinden ve müthiş iftiralarından ve dinini müthiş tahrifattan kurtarmakla beraber; İsâ aleyhisselâmı tanımayan Benî İsrail’in suubetli şeriatine mukàbil, suhuletli ve câmi ve ahkâmca şeriat-i İseviyenin noksanını ikmal edecek bir şeriat-i âliyeye sahiptir. İşte onun için, çok defa “Âlemin Reisi geliyor” diye müjde veriyor.1
İşte Tevrat, İncil, Zebur’da ve sair suhuf-u enbiyada çok ehemmiyetle, âhirde gelecek bir peygamberden bahisler var, çok âyetler var—nasıl bir kısım nümunelerini gösterdik. Hem çok namlarla o kitaplarda mezkûrdur. Acaba bütün bu kütüb-ü enbiyada, bu kadar ehemmiyetle, mükerrer âyetlerde bahsettikleri Âhirzaman Peygamberi, Hazret-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâmdan başka kim olabilir?
…
âhir: son (bk. e-ḫ-r) âhirzaman: dünya hayatının kıyamete yakın son devresi (bk. e-ḫ-r) ahkâm: hükümler, esaslar (bk. ḥ-k-m) Ahmed: çokça methedilen, övülen (bk. ḥ-m-d) Âlemin Reisi: Âlemlerin Efendisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. a-l-m) Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun (bk. ṣ-l-v; s-l-m) Aleyhisselâm: Allah’ın selâmı onun üzerine olsun (bk. s-l-m) ârif-i billâh: Allah’ı tanıyan (bk. a-r-f; e-l-h) Benî İsrail: İsrailoğulları, Yahudiler beşaret: müjdeleme bi’set-i Ahmediye: Hz. Muhammed’in (a.s.m.) peygamber olarak gelişi, peygamberliğinin başlangıcı (bk. n-b-e) câmi: kapsamlı (bk. c-m-a) delâil-i nübüvvet: peygamberlik delilleri (bk. n-b-e)
ehemmiyet: önem ehl-i siyer: Peygamber Efendimizin hayatını araştıranlar evliya: velîler, Allah’ın sevgili kulları (bk. v-l-y) Hazret-i İsâ: (bk. bilgiler – İsâ (a.s.)) ihbar: haber verme ikmal etme: tamamlama (bk. k-m-l) İncil: Hz. İsa’ya indirilen mukades kitap irhâsât: Hz. Muhammed’in (a.s.m.) peygamberliğinden evvel meydana gelen ve peygamber olacağına işaret eden harika haller, belirtiler kâhin: gelecekten haber veren kimse kütüb-ü enbiyâ: peygamberlere gelen kitaplar (bk. k-t-b; n-b-e) mezkûr: anılmış mukàbil: karşılık mükerrer: tekrarlanan münteşir: yayılmış nakil: aktarma, anlatma nam: ad nebî: peygamber (bk. n-b-e) neşr: yayma nümune: örnek, misal Resul-i Ekrem: Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. r-s-l; k-r-m)
sair: diğer şeriat: din, Allah tarafından bildirilen kanun ve hükümler (bk. ş-r-a) şeriat-i âliye: üstün, yüce, ilâhî şeriat (bk. ş-r-a) şeriat-ı İsevîye: Hz. İsa’nın (a.s.) getirdiği şeriat, Hıristiyanlık (bk. ş-r-a) suhuf-u enbiya: peygamberlere gelen sahifeler; küçük kitaplar (bk. n-b-e) suhuletli: kolay suret: biçim, şekil (bk. ṣ-v-r) suûbetli: zor tahrifat: bozulmalar, değiştirmeler tekzip: yalanlama Tevrat: (bk. bilgiler) zaman-ı fetret: fetret dönemi, insanlara peygamber gönderilmeyen mânevî buhran zamanı Zebur: (bk. bilgiler) ziyade: çok, fazla
Mezmur 72:1-20
8 Denizden denize,+Irmaktan+ yerin uçlarına kadar+ onun tebaaları olacak.
10 Tarşiş ve ada kralları,+Hediyeler getirecek.+Seba ve Saba krallarıArmağanlar verecek.+
11 Bütün krallar ayağına kapanacak,+Bütün milletler ona kulluk edecek.+
15 Yaşasın+ kral! Seba altınından ona pay verilsin,+Onun için hep dualar edilsin;Ve her gün övülsün.+
16 Yeryüzünde tahıl bolluğu olacak,+Dağların tepesi ekinlerle dolup taşacak,+Toprağının ürünü Lübnan’ınki gibi olacak.+Şehir halkı topraktan fışkıran ot gibi çok olacak.+
17 Onun adı devirler boyu yaşasın,+Güneş yüzünü gösterdikçe ünü yayılsın,Onun sayesinde nimetler elde etsinler;+“Ne mutlu ona!”+ desin bütün milletler.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.
Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.
Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.