https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Bu derece mü’minlere muzır ve müz’iç olan vesvese ne hikmete binaen bize belâ olmuş?” konusu işlenmektedir.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi Birinci Söz İkinci Makam Beşinci Vecih.
KISA VİDEO
UZUN VİDEO
Yirmi Birinci Sözün İkinci Makamı
BEŞİNCİ VECİH
Mesâil-i imâniyede şüphe suretinde gelen vesvesedir. Biçare vesveseli adam, bazan tahayyülü taakkul ile iltibas eder. Yani, hayale gelen bir şüpheyi, akla girmiş bir şüphe tevehhüm edip, itikadına halel gelmiş zanneder. Hem bazan tevehhüm ettiği bir şüpheyi, imana zarar veren bir şek zanneder. Hem bazan tasavvur ettiği bir şüpheyi, tasdik-i aklîye girmiş bir şüphe zanneder. Hem bazan bir emr-i küfrîde tefekkürü, küfür zanneder. Yani, dalâletin esbabını anlamak suretinde kuvve-i müfekkirenin cevelânını ve tetkikatını ve bîtarafâne muhakemesini, hilâf-ı iman zanneder. İşte, telkinât-ı şeytaniyenin eseri olan şu zanlardan ürkerek, “Eyvah! Kalbim bozulmuş, itikadıma halel gelmiş” der. O haller galiben ihtiyarsız olduğundan, cüz-ü ihtiyarîsiyle ıslah edemediğinden ye’se düşer. Bu yaranın merhemi şudur ki:
Tahayyül-ü küfür, küfür olmadığı gibi, tevehhüm-ü küfür dahi küfür değildir.
acz: güçsüzlük (bk. a-c-z) amel: dinin emirlerini yerine getirme biçare: çaresiz bîtarafâne: tarafsız cevelân: dolaşma cüz-ü ihtiyarî: insanın elindeki seçim gücü, irade (bk. c-z-e; ḫ-y-r) dalâlet: hak yoldan sapkınlık inançsızlık (bk. ḍ-l-l) dehâlet etmek: sığınmak eda etmek: yerine getirmek emr-i küfrî: inkârla ilgili husus (bk. k-f-r) esbab: sebepler (bk. s-b-b) evlâ: daha iyi galiben: çoğunlukla hakikat-i hal: işin aslı, gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ) halel: zarar, eksiklik harec: zorluk hilâf-ı iman: imana zıt (bk. e-m-n) ihtiyar: irade, istek, tercih (bk. ḫ-y-r) iltibas: karıştırma | istiğfar: Allah’tan bağışlanma dileme (bk. ğ-f-r) itikad: inanç ıslah: iyileştirme (bk. ṣ-l-ḥ) kâfi: yeterli küfür: inkâr, inançsızlık (bk. k-f-r) kuvve-i müfekkire: düşünme duygusu (bk. f-k-r) lâakal: en az merhamet-i İlâhiye: Allah’ın merhameti (bk. r-ḥ-m; e-l-h) mesâil-i imâniye: imanî meseleler (bk. m-s̱-l; e-m-n) mezheb-i hak: doğru mezhep (bk. ẕ-h-b; ḥ-ḳ-ḳ) muhakeme: değerlendirme (bk. ḥ-k-m) muhalif: zıt münafi: aykırı mütezellilâne: kendi kusur ve aczini bilerek muttali: bilme, bilgiye ulaşma muvafık: uygun niyaz: dua, yalvarma şek: şüphe, tereddüt suret: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r) | taakkul: akıl erdirme tahayyül: hayal etme (bk. ḫ-y-l) tahayyül-ü küfür: küfrü hayal etme (bk. ḫ-y-l; k-f-r) tasavvur: zihinde şekillendirme, tasarlama (bk. ṣ-v-r) tasdik-i aklî: aklen doğrulama (bk. ṣ-d-ḳ) tazarru: yakarış, dua tefekkür: düşünme (bk. f-k-r) telkinât-ı şeytaniye: şeytanın telkinleri tetkikat: araştırmalar, incelemeler tevehhüm: zannetme, kuruntuya kapılma tevehhüm-ü küfür: küfrü tevehhüm etme; küfür olmadığını kesin bildiği halde, küfürmüş gibi vehimlenme (bk. k-f-r) vechile: yönüyle vesvese: şüphe, kuruntu ye’s: ümitsizlik yüsr: kolaylık |
Tasavvur-u dalâlet, dalâlet olmadığı gibi, tefekkür-ü dalâlet dahi dalâlet değildir. Çünkü hem tahayyül, hem tevehhüm, hem tasavvur, hem tefekkür, tasdik-i aklîden ve iz’ân-ı kalbîden ayrıdırlar, başkadırlar. Onlar bir derece serbesttirler. Cüz-ü ihtiyariyeyi pek dinlemiyorlar. Teklif-i dinî altına çok giremiyorlar. Tasdik ve iz’an öyle değiller. Bir mizana tâbidirler.
Hem tahayyül, tevehhüm, tasavvur, tefekkür, nasıl ki tasdik ve iz’an değiller. Öyle de, şüphe ve tereddüt sayılmazlar. Fakat, eğer lüzumsuz tekrar ede ede müstekar bir hale gelse, o vakit hakikî bir nevi şüphe, ondan tevellüt edebilir.
Hem bîtarafâne muhakeme namıyla veya insaf namına deyip, şıkk-ı muhalifi iltizam ede ede, tâ öyle bir hale gelir ki, ihtiyarsız taraf-ı muhalifi iltizam eder. Ona vâcip olan hakkın iltizamı kırılır. O da tehlikeye düşer. Hasmın veya şeytanın bir vekil-i fuzulîsi olacak bir halet, zihninde takarrur eder.
Şu nevi vesvesenin en mühimi budur ki: Vesveseli adam, imkân-ı zâtî ile imkân-ı zihnîyi birbiriyle iltibas eder. Yani, birşeyi zâtında mümkün görse, o şeyi zihnen dahi mümkün ve aklen meşkûk tevehhüm eder. Halbuki, ilm-i kelâmın kaidelerindendir ki, imkân-ı zâtî ise yakîn-i ilmîye münâfi değil ve zaruret-i zihniyeye zıddiyeti yoktur. Meselâ, şu dakikada Karadeniz’in yere batması, zâtında mümkündür ve o imkân-ı zâtî ile muhtemeldir. Halbuki, yakînen o denizin yerinde olduğunu hükmediyoruz, şüphesiz biliyoruz. Ve o ihtimal-i imkânî ve o imkân-ı zâtî bize şek vermez, bir şüphe getirmez, yakînimizi bozmaz. Meselâ şu güneş, zâtında mümkündür ki, bugün gurub etmesin veya yarın tulû etmesin. Halbuki bu imkân yakînimize zarar vermez, şüphe getirmez.
İşte, bunun gibi, meselâ hakaik-ı imâniyeden olan hayat-ı dünyeviyenin gurubuna ve hayat-ı uhreviyenin tulûuna imkân-ı zâtî cihetinde gelen vehimler,
aklen: akıl bakımından bitarafâne: tarafsız bir şekilde cihet: yöncüz-ü ihtiyarî: insanın elindeki seçim gücü, irade (bk. c-z-e; ḫ-y-r) dalâlet: hak yoldan sapkınlık, inançsızlık (bk. ḍ-l-l) gurub: batma hak: doğru, gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ) hakaik-i imâniye: iman hakikatleri (bk. ḥ-ḳ-ḳ; e-m-n) hakikî: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ) halet: durum, hal hasım: düşman hayat-ı dünyeviye: dünya hayatı (bk. ḥ-y-y) hayat-ı uhreviye: âhiret hayatı (bk. ḥ-y-y; e-ḫ-r) ihtimal-i imkânî: mümkün olma ihtimali (bk. m-k-n) ihtiyar: irade, tercih (bk. ḫ-y-r) ilm-i kelâm: kelâm ilmi (bk. a-l-m; k-l-m) iltibas: karıştırma iltizam: taraf tutma imkân-ı zâtî: bir şeyin aslında mümkün olması (bk. m-k-n) | imkân-ı zihnî: bir şeyin mümkün olabileceğini zihinde düşünmek (bk. m-k-n) insaf: merhamet ve adâlet dâiresinde hareket iz’an: kesin şekilde inanma iz’ân-ı kalbî: kalben kabul etme kaide: kural meşkûk: şüpheli mizan: ölçü (bk. v-z-n)muhakeme: değerlendirme (bk. ḥ-k-m) muhtemel: ihtimal dahilinde münâfi: aykırı, zıt müstekar: kararlı, yerleşmiş nevi: çeşit, tür şek: şüphe şıkk-ı muhalif: karşı taraf tâbi: uyma tahayyül: hayal etme (bk. ḫ-y-l) takarrur: karar kılma, yerleşme taraf-ı muhalif: karşı taraf tasavvur: zihinde şekillendirme, tasarlama (bk. ṣ-v-r) tasavvur-u dalâlet: inançsızlığı zihinde şekillendirme (bk. ṣ-v-r; ḍ-l-l) tasdik: doğruluğunu kabul etme, onaylama (bk. ṣ-d-ḳ) | tasdik-i aklî: aklen doğrulama (bk. ṣ-d-ḳ) tefekkür: düşünme (bk. f-k-r) tefekkür-ü dalâlet: inançsızlığı düşünme (bk. f-k-r; ḍ-l-l) teklif-i dinî: dinin yükümlülükleri tereddüt: şüphede kalma tevehhüm: olmayan şeyi varmış gibi düşünme, kuruntuya kapılma tevellüt: doğma, meydana gelme tulû: doğma vâcip: zorunlu (bk. v-c-b) vehim: kuruntu, olmayan şeyi varmış gibi gösteren düşünce vekil-i fuzulî: gereksiz vekil vesvese: şüphe, kuruntu yakîn: kesinlik (bk. y-ḳ-n) yakîn-i ilmî: kesin ve sağlam bilgi (bk. y-ḳ-n; a-l-m) yakînen: kesin olarak (bk. y-ḳ-n) zaruret-i zihniye: zihnin zorunlulukları zâtı: kendisi zıddiyet: zıtlık, karşıtlık |
yakîn-i imânîye zarar vermez. Hem
لاَعِبْرَةَ ِلْلاِحْتِمَالِ الْغَيْرِ النَّاشِئِ عَنْ دَلِيلٍ 1
yani, “Bir delilden neş’et etmeyen bir ihtimalin hiç ehemmiyeti yoktur” olan kaide-i meşhure, hem usulü’d-din, hem usulü’l-fıkhın kaide-i mukarreresindendir.
Eğer desen: “Bu derece mü’minlere muzır ve müz’iç olan vesvese ne hikmete binaen bize belâ olmuş?”
Elcevap: İfrâta varmamak, hem galebe çalmamak şartıyla, asl-ı vesvese teyakkuza sebeptir, taharrîye dâîdir, ciddiyete vesiledir. Lâkaytlığı atar, tehâvünü def eder. Onun için, Hakîm-i Mutlak, şu dâr-ı imtihanda, şu meydan-ı müsabakada bize bir kamçı-yı teşvik olarak, vesveseyi şeytanın eline vermiş, beşerin başına vuruyor. Şayet ziyade incitse, Hakîm-i Rahîme şekvâ etmeli,
اَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ 2
demeli.
Dipnot-1
bk. Ömer Nasuhî Bilmen, Hukuk-i İslâmiye ve Istılahât-ı Fıkhiyye Kamusu 1:279.
Dipnot-2
“Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım.”
asl-ı vesvese: vesvesenin aslı beşer: insan binaen: –dayanarak, dolayı dâî: sebep dâr-ı imtihan: imtihan yeri def etme: ortadan kaldırma galebe çalmak: üstün gelmek Hakîm-i Mutlak: herşeyi belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan, sınırsız hikmet sahibi Allah (bk. ḥ-k-m; ṭ-l-ḳ) Hakîm-i Rahîm: sonsuz şefkat ve merhamet sahibi ve herşeyi hikmetle yapan Allah (bk. ḥ-k-m; r-ḥ-m) | hikmet: sebep, gaye (bk. ḥ-k-m) ifrât: aşırılık kaide-i meşhur: bilinen kural kaide-i mukarrere: kesinleşmiş kural kamçı-yı teşvik: teşvik kamçısı lâkaytlık: ilgisizlik, duyarsızlık meydan-ı müsabaka: yarış meydanı mü’min: iman etmiş (bk. e-m-n) müz’iç olan: sıkıntı veren muzır: zararlı neş’et: meydana gelme şekvâ: şikayet taharrî: araştırma, inceleme | tehâvün: aldırış etmeme teyakkuz: uyanıklık usulü’d-din: din metodolojisi, kelâm ilmi usulü’l-fıkh: fıkıh metodolojisi vesvese: şüphe, kuruntu yakîn-i imânîye: imanın kesinliği (bk. y-ḳ-n; e-m-n) ziyade: fazla |
KAYNAKLAR
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi Birinci Söz, İkinci Makam, BEŞİNCİ VECİH, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.
http://www.erisale.com/#content.tr.1.372
https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-birinci-soz/ikinci-makam/372
CUMARTESİ DERSLERİ
Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.
Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.
Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.
CUMARTESİ DERSLERİ
Ders Dünyası - WORLD OF COURSES sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
“Bu derece mü’minlere muzır ve müz’iç olan vesvese ne hikmete binaen bize belâ olmuş? – Cumartesi Dersleri 21. 10.” için 4 yanıt