POSTER 6 – Sizin Okuduğunuz Fenlerden Her Fen, Kendi Lisan-ı Mahsusuyla Mütemadiyen Allah’tan Bahsedip Hâlıkı Tanıttırıyorlar

POSTER 6 - Sizin Okuduğunuz Fenlerden Her Fen, Kendi Lisan-ı Mahsusuyla Mütemadiyen Allah'tan Bahsedip Hâlıkı Tanıttırıyorlar

Derslerin içerikleri ve bilimler ile ilgili gerçekliği ve hakikatı gösteren farklı bir tefsir, farklı bir yorum. Bu yorumdan elektrik ile ilgili bir örnek grafikleislamiyet.com isimli site tarafından afiş haline getirilmiş dersdunyasi.net tarafından Poster 6 olarak hazırlanıp yayınlanmıştır. Bu bölüm Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ndan Şuâlar isimli eserinden On Birinci Şuâ Meyve Risâlesi Altıncı Mes’ele’de yer almaktadır.

POSTER 6 - Sizin Okuduğunuz Fenlerden Her Fen, Kendi Lisan-ı Mahsusuyla Mütemadiyen Allah'tan Bahsedip Hâlıkı Tanıttırıyorlar
POSTER 6 – Sizin Okuduğunuz Fenlerden Her Fen, Kendi Lisan-ı Mahsusuyla Mütemadiyen Allah’tan Bahsedip Hâlıkı Tanıttırıyorlar
Her fen Allah'ı anlatıyor.
Her fen Allah’ı anlatıyor.

Altıncı Mesele

Kastamonu’da lise talebelerinden bir kısmı yanıma geldiler. “Bize Hâlıkımızı tanıttır; muallimlerimiz Allah’tan bahsetmiyorlar” dediler.

Ben dedim:

Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisan-ı mahsusuyla mütemadiyen Allah’tan bahsedip Hâlıkı tanıttırıyorlar. Muallimleri değil, onları dinleyiniz.

Hem nasılki bir harika şehirde milyonlar elektrik lâmbaları hareket ederek her yeri gezerler. Yanmak maddeleri tükenmiyor bir tarzdaki elektrik lâmbaları ve fabrikası, şeksiz, bedahetle elektriği idare eden ve seyyar lâmbaları yapan ve fabrikayı kuran ve iştial maddelerini getiren bir mu’cizekâr ustayı ve fevkalâde kudretli bir elektrikçiyi hayretler ve tebriklerle tanıttırır, yaşasınlar ile sevdirir.

Aynen öyle de, bu âlem şehrinde, dünya sarayının damındaki yıldız lâmbaları, bir kısmı—kozmoğrafyanın dediğine bakılsa—küre-i arzdan bin defa büyük ve top güllesinden yetmiş defa sür’atli hareket ettikleri halde, intizamını bozmuyor, birbirine çarpmıyor, sönmüyor, yanmak maddeleri tükenmiyor. Okuduğunuz kozmoğrafyanın dediğine göre, küre-i arzdan bir milyon defadan ziyade büyük ve bir milyon seneden ziyade yaşayan ve bir misafirhane-i Rahmâniyede bir lâmba ve soba olan güneşimizin yanmasının devamı için, her gün küre-i arzın denizleri kadar gazyağı ve dağları kadar kömür veya bin arz kadar odun yığınları lâzımdır ki sönmesin. Ve onu ve onun gibi ulvî yıldızları gazyağsız, odunsuz, kömürsüz yandıran ve söndürmeyen ve beraber ve çabuk gezdiren ve birbirine çarptırmayan bir nihayetsiz kudreti ve saltanatı, ışık parmaklarıyla gösteren bu kâinat şehr-i muhteşemindeki dünya sarayının elektrik lâmbaları ve idareleri ne derece o misâlden daha büyük, daha mükemmeldir; o derecede, sizin okuduğunuz veya okuyacağınız, fenn-i elektrik mikyasıyla, bu meşher-i âzam-ı kâinatın Sultanını, Münevvirini, Müdebbirini, Sâniini, o nuranî yıldızları şahit göstererek tanıttırır, tesbihatla, takdisatla sevdirir, perestiş ettirir.

@dersdunyasi.net

POSTER 6 – Sizin Okuduğunuz Fenlerden Her Fen, Kendi Lisan-ı Mahsusuyla Mütemadiyen Allah’tan Bahsedip Hâlıkı Tanıttırıyorlar

♬ original sound – dersdunyasi.net – dersdunyasi.net
acip: şaşırtıcı, hayret verici
arz: dünya
bârekallah: Allah ne mübarek yaratmış, ne kadar hayırlı ve mübarek kılmış
bedahet: ap açıklık
fenn-i elektrik: elektrik bilimi
fevkalâde: olağanüstü
gayet: son derece
hüner: beceri, ustalık
iktidar: güç, kudret
intizam: disiplin, düzen
iştial: yanma, tutuşma
kâinat: evren, yaratılan herşey
kâtip: yazan, yazıcı
kemâlât: faziletler, iyilikler, mükemmel özellikler
kitab-ı kebir: büyük kitap, kâinat
kozmoğrafya: astronomi, gök bilimi
kudret: güç ve iktidar
küre-i arz: yer küre, dünya
mânidar: anlamlı
maşaallah: Allah dilemiş ve ne güzel yaratmış
mecmua: kitap, dergi
meşher-i âzam-ı kâinat: büyük kâinat sergisi
mikyas: ölçü
misafirhane-i Rahmâniye: Allah’ın sonsuz rahmetiyle kulları için bir konak gibi hazırladığı dünya
misal: örnek, benzetme
mu’cizekâr: mu’cize gösteren
Müdebbir: idare eden, ilmiyle herşeyin sonunu görüp ona göre hikmetle iş yapan Allah
müellif: telif eden, yazan
Münevvir: herşeyi maddî ve mânevî nurlandıran, sonsuz nur sahibi Allah
musannif: sınıflandıran, düzenleyen
nihayetsiz: sınırsız, sonsuz
nuranî: nurlu, parlak
perestiş ettirmek: sevdirmek
Sâni: herşeyi mükemmel bir san’atla yaratan Allah
şehr-i muhteşem: muhteşem şehir
şeksiz: kuşkusuz, şüphesiz
seyyar: gezen, dolaşan
Sultan: hükümdâr, yönetici; Allah
sûre-i Kur’âniye: Kur’ân’ın sûresi
takdisat: kutsamalar, Allah’ı her türlü eksiklik ve çirkinlikten yüce tutmalar
tesbihat: Allah’ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına lâyık ifadelerle anma
teyid etmek: desteklemek
ulvî: yüce, yüksek
zemin: yer
ziyade: çok, fazla

KAYNAK

http://www.erisale.com/#content.tr.4.272

Grafikle İslamiyet

Grafikle İslamiyet


POSTERLER






POSTER 5: SAHİBİ KİM?

POSTER 5: SAHİBİ KİM?

Bu poster çalışmasında; “Sahibi Kim?” diye sorularak herkes düşünmeye davet ediliyor, özellikle bir köyün muhtarsız olamayacağı, bir iğnenin ustasız ve sahipsiz olamayacağı, bir harfin katipsiz yani o harfi yazan birisi olmadan yazılamayacağı vurgulandıktan sonra;

Nasıl olurda bu kadar mükemmel bir şekilde işleyen bu kainat sahipsiz ve hakimsiz yani ona hükmeden birisi olmadan işleyebilir diye sorularak herkes düşünmeye davet ediliyor.

Son olarak poster başlığında madem sahipsiz olamaz o halde “Sahibi Kim?” diye sorularak cevap bulmamız isteniyor.

Ayrıca diğer poster çalışmaları için lütfen;

POSTERLER

sayfamızı inceleyiniz.

Bir köy muhtarsız olmaz.

Bir iğne ustasız olmaz, sahipsiz olamaz.

Bir harf kâtipsiz olamaz, biliyorsun.

Nasıl oluyor ki, nihayet derecede muntazam şu memleket hâkimsiz olur?

KAYNAKLAR

Sözler, Onuncu Söz, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2016

http://erisale.com/#content.tr.1.83

Metnin yer aldığı sayfa aşağıda incelenebilir. Ayrıca ilgli sayfanın sözlüğü de yer almaktadır:

Evvelâ o sersem dedi: “Padişah kimdir? Tanımam.”

Sonra arkadaşı ona cevaben: “Bir köy muhtarsız olmaz. Bir iğne ustasız olmaz, sahipsiz olamaz. Bir harf kâtipsiz olamaz, biliyorsun. Nasıl oluyor ki, nihayet derecede muntazam şu memleket hâkimsiz olur? Ve bu kadar çok servet—ki, her saatte bir şimendifer HAŞİYE-1 gaipten gelir gibi, kıymettar, musannâ mallarla dolu gelir, burada dökülüyor, gidiyor—nasıl sahipsiz olur? Ve her yerde görünen ilânnameler ve beyannameler ve her mal üstünde görünen turra ve sikkeler, damgalar ve her köşesinde sallanan bayraklar nasıl mâliksiz olabilir? Sen, anlaşılıyor ki, bir parça firengî okumuşsun. Bu İslâm yazılarını okuyamıyorsun. Hem de bilenden sormuyorsun. İşte, gel, en büyük fermanı sana okuyacağım.”

O sersem döndü, dedi: “Haydi, padişah var. Fakat benim cüz’î istifadem ona ne zarar verebilir? Hazinesinden ne noksan eder? Hem burada hapis mapis yoktur; ceza görünmüyor.”

Arkadaşı ona cevaben dedi: “Yahu, şu görünen memleket bir manevra meydanıdır. Hem sanayi-i garibe-i sultaniyenin meşheridir. Hem muvakkat, temelsiz misafirhaneleridir. Görmüyor musun ki, hergün bir kafile gelir, biri gider, kaybolur. Daima dolar, boşalır. Bir zaman sonra şu memleket tebdil edilecek; bu ahali başka ve daimî bir memlekete nakledilecek. Orada herkes hizmetine mukabil ya ceza, ya mükâfat görecek” dedi.

Yine o hain sersem, temerrüt edip, “İnanmam. Hiç mümkün müdür ki bu memleket harap edilsin, başka bir memlekete göç etsin?” dedi.


Haşiye-1

Seneye işarettir. Evet, bahar, mahzen-i erzak bir vagondur, gaipten gelir.


ahali: halk
beyanname: açıklama belgesi (bk. b-y-n)
cüz’î: küçük, az (bk. c-z-e)
dehalet etmek: sığınmak, aman dilemek
ferman: buyruk
feylesofâne: felsefeci gibi
firengî: Batı kültürü
gaip: görünmeyen âlem (bk. ğ-y-b)
hâkim: hükümdar, idareci (bk. ḥ-k-m)
harap: yıkılma, yok edilme
haşiye: dipnot, açıklayıcı not
ilânname: duyuru
intizam: düzen (bk. n-ẓ-m)
istifade: faydalanma, yararlanma
istihdam edilmek: çalıştırılmak
kafile: grup, topluluk
kâtip: yazar (bk. k-t-b)
kıymettar: kıymetli, değerli
mahzen-i erzak: yenilecek ve içilecek şeylerin bulunduğu yer, depo (bk. r-z-ḳ)
mâlik: sahip (bk. m-l-k)
manevra meydanı: eğitim ve deneme yeri
men etmek: yasaklamak
meşher: sergi
mîrî malı: devlete ait mal, kamu malı
mukabil: karşılık
mükâfat: ödül
münazara: tartışma (bk. n-ẓ-r)
muntazam: düzenli (bk. n-ẓ-m)
musannâ: sanatla yapılmış (bk. ṣ-n-a)
muvakkat: geçici
nihayet: son
noksan: eksik
safsatiyât: anlamsız ve uydurma şeyler
sanayi-i garibe-i sultaniye: saltanata, devlete ait antika sanatlar (bk. ṣ-n-a; s-l-ṭ)
şedid: şiddetli
sikke: mühür, işaret
şimendifer: tren
tasarruf: dilediği gibi kullanma (bk. ṣ-r-f)
tebdil edilmek: değiştirilmek
temerrüt: inat
turra: padişaha ait mühür, nişan
vakıf malı: herkesin faydasına sunulmuş mal

POSTER 4: HERKES MEALİYLE KUR’AN OKUYOR – İhlas Suresi

Bu poster çalışmasında “Herkes Mealiyle Kur’an Okuyor” sloganıyla herkes en az bir defa Kur’an-ı Kerimi mealiyle okumaya teşvik edilmektedir. Altı basamaklı en az bir defa yapılabilecek adımlar tavsiye edilmektedir. En azında en kısa surelerden birisi olan İhlas Suresi bir defa mealiyle olsun okunabilecegi berlirtilmekte ve en sonunda “YAPAMAZ MISIN?” diye sorulmaktadır.

Ayrıca diğer poster çalışmaları için lütfen;

POSTERLER

sayfamızı inceleyiniz.

POSTER 4

HERKES MEÂLİYLE KUR’AN OKUYOR

En az bir defa;

  1. Kur’an- Kerimi mealiyle hatmetmek,
  2. Tebareke – Amme Cüzü’nü mealiyle
    okumak,
  3. Yâsîn Sûresi’ni mealiyle okumak,
  4. Kısa Sûreleri mealiyle okumak,
  5. En kısa İhlâs Sûresi’ni mealiyle birlikte ezberlemek,
  6. En kısa İhlâs Sûresi’ni okumak.

YAPAMAZ MISIN?

İhlâs Sûresi (İhlas Suresi)

Mekke döneminde inmiştir. 4 âyettir. İhlâs, samimi olmak, dine içtenlikle bağlanmak demektir. Allah’a bu sûrede anlatıldığı şekilde inanan, tevhit inancını tam anlamıyla benimsemiş ihlâslı bir mü’min olacağı için sûre bu adla anılmaktadır. Detaylı Bilgi 

Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla

De ki: “O, Allah’tır, bir tektir.” ﴾1﴿ “Allah Samed’dir. (Her şey O’na muhtaçtır, o, hiçbir şeye muhtaç değildir.)” ﴾2﴿ Ondan çocuk olmamıştır (Kimsenin babası değildir). Kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir).” ﴾3﴿ “Hiçbir şey O’na denk ve benzer değildir.” ﴾4﴿

 بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

 قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌۚ

 اَللّٰهُ الصَّمَدُۚ

 لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْۙ

 وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُواً اَحَدٌ

İhlas Suresi Türkçe Okunuşu

Bismillahirrahmanirrahîm

Kul hüvellâhü ehad, Allâhüssamed, Lem yelid ve lem yûled, Ve lem yekün lehû küfüven ehad. 

Ayet Ayet Meali

1

Ayet

 بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla

 قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌۚ

١

Meal

De ki: “O, Allah’tır, bir tektir.” ﴾1﴿

2

Ayet

 اَللّٰهُ الصَّمَدُۚ

٢

Meal

“Allah Samed’dir. (Her şey O’na muhtaçtır, o, hiçbir şeye muhtaç değildir.)” ﴾2﴿

3

Ayet

 لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْۙ

٣

Meal

Ondan çocuk olmamıştır (Kimsenin babası değildir). Kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir).” ﴾3﴿

4

Ayet

 وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُواً اَحَدٌ

٤

Meal

“Hiçbir şey O’na denk ve benzer değildir.” ﴾4﴿

İhlâs Sûresi (İhlas Suresi)

Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla

Nüzûl

Mushaftaki sıralamada yüz on ikinci, iniş sırasına göre yirmi ikinci sûredir. Nâs sûresinden sonra, Necm sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Medine’de indiğine dair rivayet de vardır. Mekke’de indiğini söyleyenler Mekkeli müşriklerin Hz. Peygamber’e gelerek “Bize rabbinin soyunu anlat” dediklerini, bunun üzerine bu sûrenin indiğini bildiren rivayetleri delil getirirler (Müsned, V, 133-134). Medine’de indiğini söyleyenler ise yahudilerle hıristiyanların Hz. Peygamber’e yönelttikleri Allah hakkındaki sorulara bir cevap olmak üzere Cebrâil’in Hz. Peygamber’e gelip “Kul hüvellahü ehad” sûresini okuduğunu bildiren rivayetleri delil göstermişlerdir (Taberî, XXX, 221-222; Râzî, XXXII, 175). Ancak sûrenin üslûp ve içeriği Mekke döneminde indiği izlenimini vermektedir.

Adı/Ayet Sayısı

         Sûrenin kaynaklarda tesbit edilen yirmiyi aşkın adı vardır. Ancak yaygın olarak İslâm dininin temel ilkesi tevhid inancının veciz bir ifadesi olan “İhlâs” adıyla tanınmıştır. En çok kullanılan isimlerinden biri de “Kul hüvellahü ehad”dır. Ayrıca “Samed, Tevhid, Esâs, Tecrîd, Necât, Velâyet, Mukaşkışe, Muavvize” adlarıyla da anılmaktadır (diğer isimleri için bk. Râzî, XXXII, 175-176; İbn Âşûr, XXX, 609-611; Emin Işık, “İhlâs Sûresi (İhlas Suresi)”, DİA, XXI, 537-538).

Konusu

Sûrede Allah Teâlâ’nın bazı sıfatları veciz bir şekilde ifade edilip tevhit inancının önemine dikkat çekilmiştir.

Fazileti

Hz. Peygamber bu sûrenin önemi ve fazileti hakkında söyle buyurmuştur: “Varlığım elinde olan Allah’a yemin ederim ki bu sûre Kur’an’ın üçte birine denktir” (Buhârî, “Tevhîd”, 1). Yine Hz. Peygamber, sevdiği için bu sûreyi her namazda okuyan bir sahâbîye, “Onu sevmen seni cennete götürür” müjdesini vermiştir (Tirmizî, “Fezâilü’l-Kur’ân”, 11, “Tefsîr”, 93; diğer hadisler için bk. İbn Kesîr, VIII, 539-546).

1

Ayet

 بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

Meal

Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla

 قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌۚ

١

Meal

De ki: “O, Allah’tır, bir tektir.” ﴾1﴿

Tefsir

İhlâs sûresinin, İslâm’ın esası olan tevhid (Allah’ın birliği) ilkesini özlü bir şekilde ifade ettiği ve Allah Teâlâ’yı tanıttığı için ilgili kaynakların hemen tamamında geçen bir hadislerinde Hz. Peygamber tarafından Kur’an’ın üçte birine denk olduğu ifade buyurulmuştur. Sözün akışı ve konunun Allah’ın nesebini (hangi soydan geldiğini) soran müşriklere verilen cevapla ilgili olması (meselâ bk. Şevkânî, V, 611) dikkate alındığında 1. âyetteki “O” diye çevirdiğimiz “hüve” zamirinin Allah’a ait olduğu açıkça anlaşılır. Allah ismi, varlığı ezelî, ebedî, zarurî ve kendinden olup her şeyi yaratan, her şeyin mâliki ve mukadderatının hâkimi, her şeyi bilen ve her şeye kadir olan… Yüce Mevlâ’nın öz (has) ismidir (bk. Bakara 2/255).

Müfessirler bu sûrede ağırlıklı olarak Allah’ın birliğini ifade eden ahad terimi ile var oluş bakımından kimseye muhtaç olmadığını anlatan “samed” terimi üzerinde durmuşlardır. “Tektir” diye çevirdiğimiz “ahad” kelimesi, “birlik” anlamına gelen vahd veya vahdet kökünden türetilmiş bir isimdir (Ebû Hayyân, VIII, 528); sıfat olarak Allah’a nisbet edildiğinde O’nun birliğini, tekliğini ve eşsizliğini ifade eder; bu sûrede doğrudan doğruya, Beled sûresinde (90/ 5, 7) dolaylı olarak Allah’a nisbet edilmiştir; bu anlamıyla tenzihî veya selbî (Allah’ın ne olmadığını belirten) sıfatları da içerir. Nitekim devamındaki âyetler de bu mânadaki birliği vurgular. Bu sebeple “ahad” sıfatının bazı istisnalar dışında Allah’tan başkasına nisbet edilemeyeceği düşünülmüştür. Aynı kökten gelen vâhid ise “bölünmesi ve sayısının artması mümkün olmayan bir, tek, yegâne varlık” anlamında Allah’ın sıfatı olmakla birlikte Allah’tan başka varlıkların sayısal anlamda birliğini ifade etmek için de kullanılmaktadır. Türkçe’de de “bir” (vâhid) ile “tek” (ahad) arasında fark vardır. Bir, genellikle “aynı türden birçok varlığın biri” anlamında da kullanılır. “Tek” ise “türdeşi olmayan, zâtında ve sıfatlarında eşi benzeri olmayan tek varlık” mânasına gelir. İşte Allah, bu anlamda birdir, tektir. Ahad ile vâhid sıfatları arasındaki diğer farklar ise şöyle açıklanmıştır: Ahad, Allah’ın zâtı bakımından, vâhid ise sıfatları bakımından bir olduğunu gösterir. Ahad ile vâhidin her biri “ezeliyet ve ebediyet” mânalarını da ihtiva etmekle birlikte, bazı âlimler ahadı “ezeliyet”, vâhidi de “ebediyet” mânasına tahsis etmişlerdir. Allah’ın sıfatı olarak her ikisi de hadislerde geçmektedir (bk. Buhârî, “Tefsîr”, 112; İbn Mâce, “Duâ”, 10; Nesâî, “Cenâiz”, 117; Müsned, IV, 103; geniş bilgi için bk. Bekir Topaloğlu, “Ahad”, DİA, I, 483; Emin Işık, “İhlâs Sûresi (İhlas Suresi)”, DİA, XXI, 537).

Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa:714-715

2

Ayet

 اَللّٰهُ الصَّمَدُۚ

٢

Meal

“Allah Samed’dir. (Her şey O’na muhtaçtır, o, hiçbir şeye muhtaç değildir.)” ﴾2﴿

Tefsir

Samed kelimesi “sonu gelmeyecek biçimde devamlı ve bâki olan (Şevkânî, V, 612), “herkesin kendisine ihtiyacını arzettiği, fakat kendisi kimseye muhtaç olmayan” (Râgıb el-İsfahânî, Müfredâtü’l-Kur’ân, “smd” md.) gibi anlamlarda açıklanmıştır. Sûredeki bağlamına göre samed, “var oluş bakımından kimseye muhtaç olmayıp her şeyin varlık ve devamını kendisine borçlu olduğu vâcibü’l-vucûd” demektir. Buna göre samed kelimesi doğrudan doğruya ahad ismini açıklar; daha sonra gelen “doğurmamış ve doğmamıştır” meâlindeki âyet de samed isminin açıklamasıdır. Taberî, “samed”i, “kendisinden başka ibadet edilmeye lâyık hiçbir varlık bulunmayan tek mâbud” şeklinde tanımlamıştır (XXX, 222). Kur’an-ı Kerîm’de sadece burada geçen samed ismi başta “esmâ-i hüsnâ” hadisi olmak üzere (bk. Tirmizî, “Da‘avât”, 83) bazı hadislerde de yer almıştır (meselâ bk. Buhârî, “Tefsîr”, 112; Tirmizî, “Da‘avât”, 64).

Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa:715-716

3

Ayet

 لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْۙ

٣

Meal

Ondan çocuk olmamıştır (Kimsenin babası değildir). Kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir).” ﴾3﴿

Tefsir

Allah Teâlâ’nın yaratılmışlara ait noksan sıfatlardan münezzeh olduğunu ifade eden bu âyet, samed isminin açıklaması olup, Allah’a evlât nisbet edenleri ve soy kavramına giren her şeyi; meselâ, “Mesîh Allah’ın oğludur” diyen hıristiyanların (Tevbe 9/30) ve meleklerin Allah’ın kızları olduğunu söyleyen (En‘âm 6/100) müşriklerin bu iddialarını reddeder. Zira çocuk, eşin olmasını gerektirir; eş de çocuk da bazı ihtiyaçları karşılama arzu ve eğiliminin sonuçlarıdır; Allah ise ihtiyaçtan münezzehtir. Eşleri de çocukları da O yaratmıştır; yarattığı şeylere muhtaç olması ise imkânsızdır (bk. En‘âm 6/101). Âyetin, “O, doğmamıştır” meâlindeki ikinci cümlesi Allah Teâlâ’nın doğum veya sudûr yoluyla bir ana veya babadan, bir asıldan meydana gelmediğini ifade eder. Çünkü doğan her şey sonradan olur; oysa Allah kadîm ve ezelîdir, yani varlığının bir başlangıcı yoktur.

Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa:716

4

Ayet

 وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُواً اَحَدٌ

٤

Meal

“Hiçbir şey O’na denk ve benzer değildir.” ﴾4﴿

Tefsir

“Onun hiçbir dengi, muadili, benzeri yoktur” anlamındaki âyet, hem ilk âyetin açıklaması hem de bütünüyle sûrenin bir özeti mahiyetinde olup Allah’ın zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde denksiz ve benzersiz olduğu şeklindeki anlamıyla ilk âyetteki “ahad”ın tefsiri gibidir. Kendisinden başka var olan her şeyi O yarattığına göre yarattıklarının O’na denk olması mümkün değildir. Nitekim bu durum muhtelif âyetlerde ifade buyurulmuştur (meselâ bk. Nahl 16/17-22; Şûrâ 42/11).

İhlâs sûresinin, Kur’an’ın üçte birine denk olduğuna dair yukarıda geçen hadisi yorumlayan âlimlerden bir kısmı, bu denkliği sûreyi okumanın sevabı, bir kısmı da konusu ve mânası yönünden değerlendirmişlerdir. İkinci görüşe göre sûre, Kur’an’ın üç temel konusundan ilki olan tevhidle alâkalı olup, bu sûrenin anlamını iyice kavrayan ve itikadını bu sûrenin öğretisi yönünde oluşturan bir kimse Kur’an’ın tevhid ve akaid bölümünü de kavrayıp benimsemiş olur. Gazzâlî Cevâhiru’l-Kur’ân isimli eserinde (s. 47-48) özetle şu hususlara işaret eder: Kur’an’daki bilgiler ana hatlarıyla Allah hakkında bilgi (mârifetullah), âhiret bilgisi ve doğru yol bilgisi olmak üzere üçe ayrılır. İhlâs sûresi bunlardan ilkini, yani mârifetullah ve tevhid konusunu ihtiva etmektedir. Kur’an’daki diğer hükümler bu sûredeki tevhid temeline dayandığı için sûre Kur’an’ın üçte birine denk görülmüştür. Belirtilen öneminden dolayı İhlâs sûresi tefsir kitaplarında muhtelif yönleriyle ele alınıp incelendiği gibi felsefeden tasavvufa kadar çeşitli ilim dallarında da meşhur âlimler tarafından sûre üzerinde pek çok müstakil tefsir vb. çalışmalar yapılmış; ayrıca sûre üzerine tezler de hazırlanmıştır (bilgi ve örnekler için bk. Emin Işık, “İhlâs Sûresi (İhlas Suresi)”, DİA, XXI, 538).

Kur’an Yolu Tefsiri Cilt:5 Sayfa 716-717

KAYNAK

Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa:714-717

https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-tefsir-1/ihlas-suresi-112/ayet-1/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1





POSTER 3 Önermeler



POSTER 3
ÖNERMELER

Aşağıdaki metni okuyunuz. Metne bağlı verilen önermelerle ilgili ifadeleri eşleştiriniz.


Bir kelimeyi yazan harfini yazanın gayrısı,

bir sahifeyi yazan satırı yazanın gayrısı,

kitabı yazan sahifeyi yazanın gayrısı olması mümkün olmadığı gibi;

karıncayı halk eden cins-i hayvanı halk edenin gayrısı,

hayvanı yaratan arzı yaratanın gayrısı,

arzı halk eden, Rabbü’l-Âlemînin gayrısı olması muhaldir.

………………………………………………………………………………………

arz: dünya

cins-i hayvan: hayvan cinsi, türü

gayrısı: başkası

halk eden: yaratan

muhal: imkânsız, olmayacak şey

Rabbü’l-Âlemîn: Âlemlerin Rabbi olan Allah


p: Bir kelimeyi yazan harfini de yazmıştır.

(………………………………………………………………………………….)


s: Kelimeyi yazan harfini yazanla aynıdır. (s ≡≡ 1)

q: Karıncayı yaratan hayvan türünü yaratanla aynıdır. (q ≡≡ 1)

(s ≡≡ q)

(………………………………………………………………………………….)


s: Kitabı yazan sayfasını yazanla aynı kişidir.

t: Kitabı yazan sayfasını yazanla aynı kişi değildir.

(………………………………………………………………………………….)


v: Karıncayı yaratan hayvan türlerini yaratmamıştır. (v ≡≡ 0)

k: Yeryüzünü yaratan Alemlerin Rabbidir. (k ≡≡ 1)

(………………………………………………………………………………….)


r: Bir sayfayı yazan satırını da yazmıştır. (r ≡≡ 1)

t: Kitabı yazanla sayfayı yazan aynı kişi değildir. (t ≡≡ 0)

(………………………………………………………………………………….)


p: Yeryüzünü yaratan Alemlerin Rabbidir.

(………………………………………………………………………………….)


  1. Önerme
  2. Önermenin Doğruluk Değeri
  3. Denk Olmayan Önerme
  4. Önermenin Değili (Olumsuzu)
  5. İki Önermenin Denkliği

POSTER 2 – Yeryüzü Nasıl Yaratıldı?

POSTER 2
YERYÜZÜ NASIL YARATILDI?

Dağların, kayaların, taşların, toprağın katılaştırılmış mağma denilen sıvı maddeden oluşturulduğu bilimsel olarak sabittir.

Yeryüzünün yaratılışının aslı şöyledir:

Su gibi akıcı maddeler çok yumuşaktır, üstünde durulmaz.

Taş çok serttir, ondan faydalanılamaz.

Onun için her şeyi bir amaca göre yapan ve çok şefkatli olan Allah, toprağı taş üstünde serer, bütün canlılar için yaşamaya elverişli bir mekana, merkeze çevirir.


Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Sözler,
Yirminci Söz, birinci Makam, Üçüncü Nükte’den
öğrenci seviyesine göre uyarlanmıştır.

POSTER 1: YAZMAK VE YAPMAK

Çünkü, güzel ve mânidar bir kitap ve muntazam bir hane, bedahetle, yazmak ve yapmak fiillerini;

ve güzel yazmak ve intizamlı yapmak fiilleri dahi, bedahetle, yazıcı ve dülger namlarını;

yazıcı ve dülger ünvanları ise, bedahetle, kitabet ve dülgerlik san’atlarını ve sıfatlarını;

ve bu san’at ve sıfatlar, bedahetle, herhalde bir zâtı istilzam eder ki, 

mevsuf ve sâni ve müsemmâ ve fâil olsun. 

Fâilsiz bir fiil ve müsemmâsız bir isim mümkün olmadığı gibi, 

mevsufsuz bir sıfat, 

san’atkârsız bir san’at dahi mümkün değildir.


http://www.erisale.com/#content.tr.14.460


POSTERLER