Eğitim ve öğretime, bilgi ve bilime farklı bir bakış; MÂNÂ-YI İSMÎ yerine MÂNÂ-YI HARFİ ile bakış. Açık kaynak bir eğitim sitesi. A different perspective on education and teaching, knowledge and science; glance with the LETTER MEANING instead of the NAME MEANING. Open source education site.
Hz. Davud A.S. gecenin ilk yarısında istirahat eder, üçte birisini namaz kılarak geçirir ve altıda birinde uyurdu. – Hadisler ve Matematik 1
Abdullah İbn Amr İbn Âs radıyallahu anhumâ demiştir ki: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah’a en sevimli gelen namaz ve oruç Hz. Davud’un namazı ve orucudur. Davud aleyhisselâm gecenin ilk yarısında istirahat eder, üçte birini namaz kılarak geçirir ve altıda birinde de uyurdu. Hem o, bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı.” (Buhari, Teheccüd 7; Müslim, Sıyâm)
Bu hadise göre;
Hz. Davud A.S.’ın gece ne kadar dinlendiğini, ne kadar uyuduğunu ve gece ne kadar namaz kıldığını hesaplayalım.
Önce denklem kuralım.
Ne kadar uyuduğunu bulmak için şu şekilde bir denklem kurabiliriz:
1 – (1 / 2 + 1 / 3) = 1 / 6
Geceye 1 değerini verelim. Gece 1 ise; gecenin 1/2 sinde dinleniyor, 1/3 ünde ise namaz kılıyor.
Bunların toplamını gecenin tamamından çıkardığımızda ise uyuduğu miktar olan 1/6 yı buluyoruz.
Örneğin gece ve gündüzün birbirine eşit olduğu zaman dilimini temel alırsak bir gün 24 saat olduğuna göre;
24 / 2 = 12 saat gece olur.
12 saat geceyi, 1 – (1 / 2 + 1 / 3) = 1 / 6 denklemimizde yerine koyduğumuzda ise;
12-(12/2+12/3)=12/6
Önce parantezin içindeki toplama işlemi yapılır.
Kesirli sayılarda toplama ve çıkartmalarda paydalar eşit değilse eşitlenir.
Buna göre paydalar 6 da eşitlenir.
Paydalar eşitlenirken paylar da paydaların çarpıldığı aynı sayı ile çarpılır.
Bu durumda;
12-(36/6+24/6)=12/6 olur.
12-(60/6)=12/6
12-(+10)=12/6
Parantezin önünde eksi işareti olğu için artı işaretli sayılar parantezin dışına eksi olarak çıkar.
12-10=12/6
2=2
Gecenin 1/6 sı, yani diğer deyişle gece uyuduğu süre 2 saattir.
12-(36/6+24/6)=12/6 işlemini sadeleştırerek de devam edebilirdik.
Örneğin 36 yı 6 ya bölersek 6 kalır, 24 ü 6 ya bölersek 4 kalır, 12 yi 6 ya bölersek de 2 kalır. Bu durumda;
12-(6+4)=2
12-(10)=2
12-10=2
2=2
Gecenin 1/6 sı, yani diğer deyişle gece uyuduğu süre 2 saat olarak yine aynı sonucu elde ederiz.
Davud aleyhisselâm gecenin ilk yarısında istirahat ediyordu yani dinleniyordu.
Bu durumda;
12/2=6 saat gecenin ilk yarısında dinleniyor.
Gecenin üçte birini namaz kılarak geçiriyor.
Buna göre;
12/3=4 saat namaz kılıyor.
Toplam dinlenme ve uyku süresi ise;
Dinlenme süresi + uyku süresi
6+2=8 saat yapıyor.
Bu işlemi gece ve gündüzün eşit olduğu zaman dilimine göre yaptık.
Sizler de yaşadığınız yere ve zaman dilimine göre ne kadar süre dinlendiği, ne kadar süre namaz kıldığı ve ne kadar süre uyuduğunu hesaplayabilirsiniz.
Bu durumda sonuçlar küsüratlı çıkabilir. Hesap makinesi kullanabilirsiniz.
Örneğin yaz mevsiminde gecenin 9 saat olduğu bir yerde kaç saat uyurdu, kaç saat dinlenirdi, kaç saat namaz kılardı? Hesaplayalım.
Formülümüz 1 – (1 / 2 + 1 / 3) = 1 / 6 da yerine koyalım:
9-(9/2+9/3)=9/6
Parantezin içindeki işlemi yapıyoruz ve paydaları eşitleyerek başlıyoruz.
9-(27/6+18/6)=9/6
9-(45/6)=9/6
9-(7,5)=9/6
9-7,5=9/6
1,5=1,5 saat uyurdu.
Sadeleştirerek gidecek olursak;
9-(27/6+18/6=9/6
27 üçe bölünürse 9, 18 üçe bölünürse 6, paydalardaki 6 lar da 3 e bölünürse 2 şer kalır.
Eşitliğin sağ taearındaki 9 üçe bölünürse 3, 6 üçe bölünürse 2 kalır.
Bu durumda;
9-(9/2+6/2)=3/2 olur.
9-(15/2)=3/2
Ya da 9-(9/2+6/2)=3/2 denklemde doğrudan parantezin içindeki bölme işlemini yaparsak;
9-(4,5+3)=3/2
9-(7,5)=3,2
9-7,5=3/2
1,5=1,5 olarak yine aynı sonucu buluruz.
(Not: 3/2 nin bir anlamı da ya da gösterim şekli de 1 tam 1/2 dir, o da 1,5 şeklinde ifade edilir.)
https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “İşlediğin ameline ‘Acaba sahih olmuş mu?’ deyip vesvese etme. Fakat ‘Kabul olmuş mu?’ de, gururlanma, ucbe girme.” konusu işlenmektedir.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi Birinci Söz İkinci Makam Dördüncü Vecih.
İşlediğin ameline “Acaba sahih olmuş mu?” deyip vesvese etme. Fakat “Kabul olmuş mu?” de, gururlanma, ucbe girme. – Cumartesi Dersleri 21. 9.
KISA VİDEO
UZUN VİDEO
Yirmi Birinci Sözün İkinci Makamı
DÖRDÜNCÜ VECİH
Amelin en iyi suretini taharrîden neş’et eden bir vesvesedir ki, takvâ zannıyla teşeddüt ettikçe, hal ona şiddetlenir. Hattâ bir dereceye varır ki, o adam amelin daha evlâsını ararken harama düşer. Bazan bir sünnetin araması, bir vâcibi terk ettiriyor. “Acaba amelim sahih oldu mu?” der, iade eder. Bu hal devam eder, gayet ye’se düşer. Şeytan şu halinden istifade eder, onu yaralar. Şu yaranın iki merhemi var.
BİRİNCİ MERHEM: Bu gibi vesvese, ehl-i i’tizâle lâyıktır. Çünkü onlar derler: “Medar-ı teklif olan ef’al ve eşya, kendi zâtında, âhiret itibarıyla ya hüsnü var, sonra o hüsne binaen emredilmiş; veya kubhu var, sonra ona binaen nehyedilmiş. Demek eşyada, âhiret ve hakikat nokta-i nazarında olan hüsün ve kubh zâtîdir; emir ve nehy-i İlâhî ona tâbidir.” Bu mezhebe göre, insan her işlediği amelde şöyle bir vesvese gelir: “Acaba amelim nefsülemirdeki güzel surette yapılmış mıdır?”
Amma mezheb-i hak olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat derler ki: “Cenâb-ı Hak bir şeye emreder, sonra hasen olur. Nehyeder, sonra kabih olur.” Demek emirle güzellik, nehiyle çirkinlik tahakkuk eder. Hüsün ve kubh, mükellefin ıttılaına bakar ve ona göre takarrur eder. Şu hüsün ve kubh ise, surî ve dünyaya bakan yüzünde değil, belki âhirete bakan yüzdedir. Meselâ sen namaz kıldın veya abdest aldın. Halbuki namazını ve abdestini fesada verecek bir sebep, nefsülemirde varmış; lâkin sen ona hiç muttali olmadın. Senin namazın ve abdestin hem sahihtir, hem hasendir. Mûtezile der: “Hakikatte kabih ve fâsittir. Lâkin senden kabul edilir. Çünkü cehlin var, bilmedin; ve özrün var.” Öyle ise, Ehl-i Sünnet mezhebine göre zahir-i şeriate muvafık olarak işlediğin ameline “Acaba sahih olmuş mu?” deyip vesvese etme. Fakat “Kabul olmuş mu?” de, gururlanma, ucbe girme.
İKİNCİ MERHEM: Dinde harec yoktur.
لاَحَرَجَ فِى الدِّينِ 1
Madem dört mezhep haktır. Madem istiğfara müncer olan derk-i kusur ise, gurura müncer olan hüsn-ü amelin rüyetine—böyle vesveseli adama—müreccahtır. Yani, böyle
Dipnot-1
“Dinde zorluk yoktur.” (Şer’î bir hükümdür.)
âhiret: öteki dünya (bk. e-ḫ-r) amel: dinin emirlerini yerine getirmek binâen: –dayanarak, dolayı cehl: cahillik, bilgisizlik derk-i kusur: kusurunu anlama ef’al: fiiller, işler (bk. f-a-l) ehl-i i’tizâl: Mûtezile mezhebinin mensupları Ehl-i Sünnet ve Cemaat: Hz. Muhammed’in sünnetine uyan, onun yolundan giden büyük Müslüman topluluk (bk. s-n-n; c-m-a) eşya: şeyler, varlıklar evlâ: daha iyi fâsit: bozuk fesada vermek: bozmak hak: doğru, gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ) hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ) harec: zorluk hasen: güzel (bk. ḥ-s-n) hüsn-ü amel: güzel amel (bk. ḥ-s-n) hüsün: güzellik (bk. ḥ-s-n) istifade: faydalanma, yararlanma
istiğfar: Allah’tan bağışlanma dileme (bk. ğ-f-r) ıttıla: bilgi sahibi olma kabih: çirkin kubh: çirkinlik lâkin: fakat medar-ı teklif: görev ve sorumluluk sebebi mezheb-i hak: doğru mezhep (bk. ẕ-h-b; ḥ-ḳ-ḳ) mezhep: dinde tutulan yol (bk. ẕ-h-b) mükellef: yükümlü müncer olan: sonuçlanan müreccah: tercih edilen Mûtezile: kendi akıllarını temel unsur kabul edip, Kur’ân ve sünneti ona uydurmaya çalışan Ehl-i Sünnet dışı bâtıl bir mezhep muttali olma: bilme muvafık: uygun nefsülemir: işin kendisi, aslı (bk. n-f-s) nehy-i İlâhî: Allah’ın yasaklaması (bk. e-l-h) nehyetmek: yasaklamak
neş’et etmek: meydana gelmek nokta-i nazar: görüş, bakış açısı (bk. n-ẓ-r) rüyet: görme sahih: doğru, kusursuz sünnet: Resulullahın söz ve hareketlerine dayanan yüce prensipler (bk. s-n-n) suret: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r) surî: görünüşteki tâbi: uyan tahakkuk: gerçekleşme (bk. ḥ-ḳ-ḳ) taharrî: araştırma takarrur: karar bulma takvâ: Allah’tan korkup emir ve yasaklarına titizlikle uyma (bk. v-ḳ-y) teşeddüt: şiddetlenme ucb: kendini beğenme, gurur vâcib: yerine getirilmesi zorunlu olup, yapılmadığı takdirde günahı olan İlâhî emir (bk. v-c-b) vesvese: şüphe, kuruntu ye’s: ümitsizlik zahir-i şeriat: şeriatın görünürdeki yönü (bk. ẓ-h-r; ş-r-a) zâtî: kendinden olma
vesveseli adam, amelini güzel görüp gurura düşmektense, amelini kusurlu görse, istiğfar etse, daha evlâdır.
Madem böyledir. Sen vesveseyi at. Şeytana de ki: Şu hal bir harecdir. Hakikat-i hale muttali olmak güçtür, dindeki yüsre münafidir.
لاَحَرَجَ فِى اَلدِّينُ 1 اَلدِّينُ يُسْرٌ 2
esasına muhaliftir. Elbette böyle amelim bir mezheb-i hakka muvafık gelir. O bana kâfidir. Hem lâakal ben aczimi itiraf ederek, ibadeti lâyıkı vechile eda edemediğimden istiğfar ve tazarru ile merhamet-i İlâhiyeye dehâlet edip, kusurum affolunmak, kusurlu amelim kabul olunmak için mütezellilâne bir niyaza vesiledir.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.
https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki bütün vaktini ona sarf ediyorsun?” konusu işlenmektedir.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi Birinci Söz Birinci Makam Beşinci İkaz.
Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki bütün vaktini ona sarf ediyorsun? – Cumartesi Dersleri 21. 5.
KISA VİDEO
UZUN VİDEO
Yirmi Birinci Söz
Birinci Makam
…
BEŞİNCİ İKAZ
Ey dünyaperest nefsim! Acaba ibadetteki füturun ve namazdaki kusurun meşâgıl-i dünyeviyenin kesretinden midir veyahut derd-i maişetin meşgalesiyle vakit bulamadığından mıdır? Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki bütün vaktini ona sarf ediyorsun?
Sen istidat cihetiyle bütün hayvânâtın fevkinde olduğunu ve hayat-ı dünyeviyenin levâzımâtını tedarikte iktidar cihetiyle bir serçe kuşuna yetişemediğini biliyorsun. Bundan neden anlamıyorsun ki, vazife-i asliyen hayvan gibi çabalamak değil, belki hakikî bir insan gibi hakikî bir hayat-ı daime için sa’y etmektir?
Bununla beraber, meşâgıl-i dünyeviye dediğin, çoğu sana ait olmayan ve fuzulî bir surette karıştığın ve karıştırdığın mâlâyâni meşgalelerdir. En elzemini bırakıp, güya binler sene ömrün var gibi, en lüzumsuz malûmatla vakit geçiriyorsun. Meselâ “Zuhal’in etrafındaki halkaların keyfiyeti nasıldır?” ve “Amerika tavukları ne kadardır?” gibi kıymetsiz şeylerle, kıymettar vaktini geçiriyorsun. Güya kozmoğrafya ilminden ve istatistikçi fenninden bir kemâl alıyorsun!
Eğer desen, “Beni namazdan ve ibadetten alıkoyan ve fütur veren öyle lüzumsuz şeyler değil, belki derd-i maişetin zarurî işleridir.” Öyle ise, ben de sana derim ki:
Eğer yüz kuruş bir gündelikle çalışsan, sonra biri gelse, dese ki: “Gel, on dakika kadar şurayı kaz; yüz lira kıymetinde bir pırlanta ve bir zümrüt bulacaksın.” Sen ona “Yok, gelmem. Çünkü on kuruş gündeliğimden kesilecek, nafakam azalacak” desen, ne kadar divanece bir bahane olduğunu elbette bilirsin.
Aynen onun gibi, sen şu bağında nafakan için işliyorsun. Eğer farz namazı terk etsen, bütün sa’yin semeresi, yalnız dünyevî ve ehemmiyetsiz ve bereketsiz bir nafakaya münhasır kalır. Eğer sen istirahat ve teneffüs vaktini, ruhun rahatına, kalbin teneffüsüne medar olan namaza sarf etsen, o vakit, bereketli
derd-i maişet: geçim derdi (bk. a-y-ş) divanece: akılsızca dünyaperest: dünyaya tutkun dünyevî: dünyaya ait elzem: çok gerekli olan fen: bilim fevkinde: üstünde fütur: usanç fütursuz: usanmadan fuzulî: lüzumsuz hakikî: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ) haps-i ebedi: sonsuz hapis (bk. e-b-d) havf: korku hayat-ı daime: devamlı hayat (bk. ḥ-y-y) hayat-ı dünyeviye: dünya hayatı (bk. ḥ-y-y) hayvânât: hayvanlar (bk. ḥ-y-y)
iktidar: kuvvet, güç (bk. ḳ-d-r) istidat: yetenek, kabiliyet (bk. a-d-d) istihfaf: hafife alma itham: suçlama kemâl: kusursuzluk, mükemmellik (bk. k-m-l) kesret: çokluk (bk. k-s̱-r) keyfiyet: nitelik, özellik kıymettar: kıymetli, değerli kozmoğrafya: gökbilimi, astronomi lâtif: hoş, güzel (bk. l-ṭ-f) levâzımat: gerekli şeyler mâlâyâni: anlamsız, faydasız (bk. mâ-lâ) malûmat: bilgiler (bk. a-l-m) medar: sebep, vesile
meşâgıl-i dünyeviye: dünya meşguliyetleri meşgale: meşguliyet, iş münhasır: sınırlı müstehak: hak eden (bk. ḥ-ḳ-ḳ) nafaka: geçim için gerekli olan şey sa’y: çalışma semere: ürün suhre: zoraki, angarya iş gören suret: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r) tâzip: azap verme, cezalandırma tedarik: elde etme tedip: edeplendirme, haddini bildirme vazife-i asliye: asıl görev Zuhal: Satürn gezegeni
nafaka-i dünyeviye ile beraber, senin nafaka-i uhreviyene ve zâd-ı âhiretine ehemmiyetli bir menba olan iki maden-i mânevî bulursun.
Birinci maden: Bütün bağındaki HAŞİYE-1 yetiştirdiğin, çiçekli olsun, meyveli olsun, her nebatın, her ağacın tesbihatından, güzel bir niyetle, bir hisse alıyorsun.
İkinci maden: Hem bu bağdan çıkan mahsulâttan kim yese-hayvan olsun, insan olsun, inek olsun, sinek olsun, müşteri olsun, hırsız olsun-sana bir sadaka hükmüne geçer. Fakat o şartla ki, sen Rezzâk-ı Hakikî namına ve izni dairesinde tasarruf etsen ve Onun malını Onun mahlûkatına veren bir tevziat memuru nazarıyla kendine baksan…
İşte, bak, namazı terk eden ne kadar büyük bir hasâret eder. Ne kadar ehemmiyetli bir serveti kaybeder. Ve sa’ye pek büyük bir şevk veren ve amelde büyük bir kuvve-i mânevî temin eden o iki neticeden ve o iki madenden mahrum kalır, iflâs eder. Hattâ ihtiyarlandıkça bahçecilikten usanır, fütur gelir. “Neme lâzım,” der. “Ben zaten dünyadan gidiyorum. Bu kadar zahmeti niçin çekeceğim?” diyecek, kendini tembelliğe atacak. Fakat evvelki adam der: “Daha ziyade ibadetle beraber sa’y-i helâle çalışacağım. Tâ kabrime daha ziyade ışık göndereceğim, âhiretime daha ziyade zahîre tedarik edeceğim.”
Elhasıl: Ey nefis! Bil ki, dünkü gün senin elinden çıktı. Yarın ise, senin elinde senet yok ki ona mâliksin. Öyle ise, hakikî ömrünü, bulunduğun gün bil; lâakal günün bir saatini, ihtiyat akçesi gibi, hakikî istikbal için teşkil olunan bir sandukça-i uhreviye olan bir mescide veya bir seccadeye at.
Hem bil ki, her yeni gün, sana, hem herkese bir yeni âlemin kapısıdır. Eğer namaz kılmazsan, senin o günkü âlemin zulümatlı ve perişan bir halde gider, senin aleyhinde âlem-i misalde şehadet eder. Zira herkesin, her günde, şu âlemden bir mahsus âlemi var.
Hem o âlemin keyfiyeti, o adamın kalbine ve ameline tâbidir. Nasıl ki, âyinende görünen muhteşem bir saray, âyinenin rengine bakar. Siyah ise siyah görünür; kırmızı ise kırmızı görünür. Hem onun keyfiyetine bakar. O âyine şişesi düzgünse, sarayı güzel gösterir. Düzgün değilse çirkin gösterir. En nazik şeyleri kaba gösterdiği misillü, sen kalbinle, aklınla, amelinle, gönlünle, kendi
Haşiye-1
Bu Makam, bir bağda, bir zâta bir derstir ki, bu tarzla beyan edilmiş.
âlem-i misal: görüntüler âlemi (bk. a-l-m; m-s̱-l) amel: iş, fiil âyine: ayna beyan: açıklama (bk. b-y-n) elhasıl: kısaca, özetle fütur: usanç hakikî: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ) hasâret: ziyan haşiye: dipnot açıklayıcı not ihtiyat akçesi: tedbir akçesi, yedek para istikbal: gelecek keyfiyet: nitelik, özellik kuvve-i mânevî: mânevî kuvvet (bk. a-n-y) lâakal: en az maden-i mânevî: mânevî kaynak (bk. a-n-y) mahlukât: yaratılmışlar (bk. ḫ-l-ḳ)
mahsulât: ürünler mahsus: özel mâlik: sahip (bk. m-l-k) menba: kaynak misillü: gibi (bk. m-s̱-l) nafaka-i dünyeviye: dünya hayatında geçinmek için lüzumlu olan şey nafaka-i uhreviye: âhiret hayatında geçinmek için lüzumlu olan şey (bk. e-ḫ-r) nazar: bakış (bk. n-ẓ-r) nebat: bitki Rezzâk-ı Hakikî: gerçek rızık verici olan Allah (bk. r-z-ḳ; ḥ-ḳ-ḳ)sa’y: çalışma sa’y-i helâl: helâl çalışma sandukça-i uhreviye: âhiret sandığı (bk. e-ḫ-r)
şehadet: şahitlik, tanıklık (bk. ş-h-d) şevk: şiddetli arzu ve istek tâbi: uyan tasarruf etmek: kullanmak (bk. ṣ-r-f) tedarik: elde etme tesbihat: Allah’ı öven ve kusurdan yüce tutan sözler (bk. s-b-ḥ) teşkil olunmak: oluşturulmak tevziat: dağıtım zâd-ı âhiret: âhiret azığı (bk. e-ḫ-r) zahîre: azık ziyade: çok, fazla zulümatlı: karanlık (bk. ẓ-l-m)
âleminin şeklini değiştirirsin. Ya aleyhinde, ya lehinde şehadet ettirebilirsin. Eğer namazı kılsan, o namazınla o âlemin Sâni-i Zülcelâline müteveccih olsan, birden, sana bakan âlemin tenevvür eder. Adeta namazın bir elektrik lâmbası ve namaza niyetin onun düğmesine dokunması gibi, o âlemin zulümâtını dağıtır ve o hercümerc-i dünyeviyedeki karma karışık perişaniyet içindeki tebeddülât ve harekât, hikmetli bir intizam ve mânidar bir kitabet-i kudret olduğunu gösterir.
اَللهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ 1
âyet-i pür-envârından bir nuru senin kalbine serper. Senin o günkü âlemini, o nurun in’ikâsıyla ışıklandırır, senin lehinde nuraniyetle şehadet ettirir.
Sakın deme, “Benim namazım nerede, şu hakikat-i namaz nerede?” Zira, bir hurma çekirdeği, bir hurma ağacı gibi, kendi ağacını tavsif eder. Fark yalnız icmal ve tafsil ile olduğu gibi; senin ve benim gibi bir âmînin—velev hissetmezse—namazı, büyük bir velînin namazı gibi şu nurdan bir hissesi var, şu hakikatten bir sırrı vardır—velev şuurun taallûk etmezse. Fakat derecâta göre inkişaf ve tenevvürü ayrı ayrıdır. Nasıl bir hurma çekirdeğinden tâ mükemmel bir hurma ağacına kadar, ne kadar merâtip bulunur. Öyle de, namazın derecatında da daha fazla meratip bulunabilir. Fakat bütün o merâtipte, o hakikat-i nuraniyenin esası bulunur.
“Allah göklerin ve yerin nurudur.” Nur Sûresi, 24:35.
Dipnot-2
Allahım! “Namaz dinin direğidir”(Tirmizî, İmân: 8; İbni Mâce, Fiten: 12; Müsned, 5:231, 237; el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:76.) buyuran zâta ve bütün âl ve ashâbına salât ve selâm et.
âmî: cahil âyet-i pür-envâr: nurlarla dolu âyet (bk. n-v-r) derecât: dereceler hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ) hakikat-i namaz: gerçek namaz; namazın gerçek mahiyeti, esası (bk. ḥ-ḳ-ḳ) hakikat-i nuraniye: parlak hakikat (bk. ḥ-ḳ-ḳ; n-v-r) harekât: hareketler hercümerc-i dünyeviye: dünyanın kargaşaları hikmet: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması (bk. ḥ-k-m)
https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Ey sersem nefsim! Acaba şu vazife-i ubûdiyet neticesiz midir? Ücreti az mıdır ki sana usanç veriyor?” konusu işlenmektedir.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi Birinci Söz Birinci Makam Dördüncü İkaz
Ey sersem nefsim! Acaba şu vazife-i ubûdiyet neticesiz midir? Ücreti az mıdır ki sana usanç veriyor? – Cumartesi Dersleri 21. 4.
KISA VİDEO
UZUN VİDEO
Yirmi Birinci Söz
Birinci Makam
…
DÖRDÜNCÜ İKAZ
Ey sersem nefsim! Acaba şu vazife-i ubûdiyet neticesiz midir? Ücreti az mıdır ki sana usanç veriyor? Halbuki bir adam sana birkaç para verse veyahut seni korkutsa, akşama kadar seni çalıştırır; ve fütursuz çalışırsın. Acaba bu misafirhane-i dünyada âciz ve fakir kalbine kut ve gınâ; ve elbette bir menzilin olan kabrinde gıda ve ziya; ve herhalde mahkemen olan mahşerde sened ve berat; ve ister istemez üstünden geçilecek Sırat köprüsünde nur ve burâk olacak bir namaz neticesiz midir veyahut ücreti az mıdır?
Bir adam sana yüz liralık bir hediye va’d etse, yüz gün seni çalıştırır. Hulfü’l-va’d edebilir o adama itimad edersin, fütursuz işlersin. Acaba hulfü’l-va’d hakkında muhal olan bir Zât, Cennet gibi bir ücreti ve saadet-i ebediye gibi bir hediyeyi sana va’d etse, pek az bir zamanda, pek güzel bir vazifede seni istihdam etse; sen hizmet etmezsen veya isteksiz, suhre gibi veya usançla, yarım yamalak hizmetinle Onu va’dinde itham ve hediyesini istihfaf etsen, pek şiddetli bir tedibe ve dehşetli bir tâzibe müstehak olacağını düşünmüyor musun? Dünyada hapsin korkusundan en ağır işlerde fütursuz hizmet ettiğin halde, Cehennem gibi bir haps-i ebedînin havfı, en hafif ve lâtif bir hizmet için sana gayret vermiyor mu?
âciz: güçsüz (bk. a-c-z) âkıl: akıllı berat: kurtuluş burak: iman ehlini Sırat köprüsünden geçirecek olan binek, âhiret bineği Cenâb-ı Hak: Hakkın tâ kendisi olan yüce Allah (bk. ḥ-ḳ-ḳ) cihet: yön divanelik: akılsızlık elem: acı, sıkıntı fütur: usanç fütursuz: usanmadan gınâ: zenginlik (bk. ğ-n-y) hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ) haps-i ebedi: sonsuz hapis (bk. e-b-d) havf: korku hulfü’l-va’d: sözünden dönme (bk. v-a-d) iltihak etmek: katılmak inkılâb etmek: dönüşmek istihdam etmek: çalıştırmak istihfaf: hafife alma itham: suçlama kalb olmak: dönüşmek keramet: Allah’ın bir ikramı olarak, veli kullarda görünen olağanüstü haller (bk. k-r-m)
külfet: yük, zorluk kut: gıda lâtif: hoş, güzel (bk. l-ṭ-f) mahşer: haşir meydanı (bk. ḥ-ş-r) mâsiyet: günah, isyan menzil: ev, mekân (bk. n-z-l) merdâne: mertçe meşakkat: güçlük, sıkıntı misafirhane-i dünya: dünya misafirhanesi muhal: imkânsız mükellef: yükümlü musibet: belâ, felaket müstehak: hak eden (bk. ḥ-ḳ-ḳ) nefis: kişinin kendisi; insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere teşvik eden duygu (bk. n-f-s) nur: ışık, aydınlık (bk. n-v-r) rahmet: şefkat, merhamet (bk. r-ḥ-m) saadet-i ebediye: sonsuz mutluluk (bk. e-b-d) Sabûr: günahkârlara ve isyan edenlere ceza vermekte acele etmeyen ve kullarına sabır gücü ihsan eden Allah (bk. ṣ-b-r)
sarf etmek: harcamak şevk: şiddetli arzu ve istek Sırat köprüsü: Cehennem üzerine kurulu olan ve Cennete girmek için üzerinden geçilmesi gereken köprü suhre: zoraki, angarya iş gören taat: itaat, Allah’ın emirlerine uyma târumâr etmek: dağıtmak tâzip: azap verme, cezalandırma tedip: edeplendirme, haddini bildirme ulvî: yüce va’d etmek: söz vermek (bk. v-a-d) vazife-i ubûdiyet: kulluk görevi (bk. a-b-d) ziya: ışık
KAYNAKLAR
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi Birinci Söz, Birinci Makam, Dördüncü İkaz, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.
https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Kalbimin gıdası, ruhumun âb-ı hayatı ve lâtife-i Rabbâniyemin havâ-yı nesîmini cezb ve celb eden namaz dahi seni usandırmamak gerektir.” konusu işlenmektedir.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi Birinci Söz Birinci Makam İkinci İkaz.
Kalbimin gıdası, ruhumun âb-ı hayatı ve lâtife-i Rabbâniyemin havâ-yı nesîmini cezb ve celb eden namaz dahi seni usandırmamak gerektir. – Cumartesi Dersleri 21. 2.
KISA VİDEO
UZUN VİDEO
Yirmi Birinci Söz
Birinci Makam
…
İKİNCİ İKAZ
Ey şikemperver nefsim! Acaba, hergün hergün ekmek yersin, su içersin, havayı teneffüs edersin; sana onlar usanç veriyor mu?
Madem vermiyor; çünkü ihtiyaç tekerrür ettiğinden usanç değil, belki telezzüz ediyorsun. Öyle ise, hane-i cismimde senin arkadaşların olan kalbimin gıdası, ruhumun âb-ı hayatı ve lâtife-i Rabbâniyemin havâ-yı nesîmini cezb ve celb eden namaz dahi seni usandırmamak gerektir.
Evet, nihayetsiz teessürat ve elemlere maruz ve müptelâ ve nihayetsiz telezzüzâta ve emellere meftun ve pürsevda bir kalbin kut ve kuvveti, herşeye kadîr bir Rahîm-i Kerîmin kapısını niyaz ile çalmakla elde edilebilir.
Evet, şu fâni dünyada kemâl-i sür’atle vâveylâ-yı firakı koparan giden, ekser mevcudatla alâkadar bir ruhun âb-ı hayatı ise, herşeye bedel bir Mâbûd-u Bâkînin, bir Mahbûb-u Sermedînin çeşme-i rahmetine namaz ile teveccüh etmekle içilebilir.
Evet, fıtraten ebediyeti isteyen ve ebed için halk olunan ve ezelî ve ebedî bir Zâtın âyinesi olan ve nihayetsiz derecede nazik ve letâfetli bulunan zîşuur bir sırr-ı insanî, zînur bir lâtife-i Rabbâniye, şu kasavetli, ezici ve sıkıntılı, geçici ve zulümatlı ve boğucu olan ahvâl-i dünyeviye içinde, elbette teneffüse pek çok muhtaçtır ve ancak namazın penceresiyle nefes alabilir.
âb-ı hayat: hayat suyu (bk. ḥ-y-y) ahvâl-i dünyeviye: dünyanın halleri âyine: ayna cenah: kanat, yön çeşme-i rahmet: rahmet çeşmesi (bk. r-ḥ-m) cezb ve celb etmek: çekmek ebed: sonsuzluk (bk. e-b-d) ebedî: sonu olmayan, sonsuz (bk. e-b-d) ekser: pekçok (bk. k-s̱-r) elem: acı, sıkıntı emel: arzu, istek ezelî: başlangıcı olmayan, sonsuz bk. e-z-l) fâni: gelip geçici, ölümlü (bk. f-n-y) fıtraten: yaratılış itibarıyla (bk. f-ṭ-r) halk olunmak: yaratılmak (bk. ḫ-l-ḳ) hane-i cisim: beden, cisim evi havâ-yı nesîm: hoş ve hafif rüzgar havası iltihak etmek: katılmakkadîr: her şeye gücü yeten (bk. ḳ-d-r)
kâr-ı akıl: akıl kârı kasavetli: üzüntülü, sıkıntılı kemâl-i sür’atle: çok hızlı (bk. k-m-l) külfet: yük, zorluk kut: gıda lâtife-i Rabbaniye: İlâhî hakikatleri hisseden ve mânevî zevkleri alan his, duygu (bk. l-ṭ-f; r-b-b) letâfetli: güzel, hoş (bk. l-ṭ-f) Mâbûd-u Bâkî: ibadete lâyık olan ve varlığı hiçbir zaman son bulmayan Allah (bk. a-b-d; b-ḳ-y) Mahbûb-u Sermedî: varlığı sonsuz sevgili Allah (bk. ḥ-b-b) maruz: tesiri altında kalmak meftun: düşkün, tutkun, bağımlı meşakkat: güçlük, sıkıntı mevcudat: varlıklar (bk. v-c-d) müptelâ: düşkün, bağımlı muztarip olmak: ıztırap çekmek
nazik: ince, zarif nihayetsiz: sonsuz niyaz: dua, yalvarma pürsevda: sevgiyle dolu Rahîm-i Kerîm: rahmet ve ikram sahibi Allah (bk. r-ḥ-m; k-r-m) şikemperver: boğazına düşkün sırr-ı insani: insanın mânevî duygusu tasavvur: zihinde şekillendirme, tasarlama (bk. ṣ-v-r) teessürat: üzüntüler tekerrür: tekrarlanma telezzüz: lezzet alma, lezzetlenme telezzüzât: lezzetlenmeler teveccüh: yönelme vâveylâ-yı firak: ayrılık feryadı (bk. f-r-ḳ) zînur: nurlu (bk. ẕî; n-v-r) zîşuur: şuur sahibi (bk. ẕî; ş-a-r) zulümatlı: karanlık (bk. ẓ-l-m)
KAYNAKLAR
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi Birinci Söz, Birinci Makam, İkinci İkaz, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.
https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Ey bedbaht nefsim! Acaba ömrün ebedî midir? Hiç kat’î senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?” konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi Birinci Söz Birinci Makam Birinci İkaz.
Ey bedbaht nefsim! Acaba ömrün ebedî midir Hiç kat’î senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın – Cumartesi Dersleri 21. 1.
BİR ZAMAN sinnen, cismen, rütbeten büyük bir adam bana dedi: “Namaz iyidir. Fakat hergün, hergün beşer defa kılmak çoktur. Bitmediğinden usanç veriyor.”
O zâtın o sözünden hayli zaman geçtikten sonra, nefsimi dinledim. İşittim ki, aynı sözleri söylüyor. Ve ona baktım, gördüm ki, tembellik kulağıyla şeytandan aynı dersi alıyor. O vakit anladım: O zat o sözü bütün nüfus-u emmârenin namına söylemiş gibidir veya söylettirilmiştir. O zaman ben dahi dedim: Madem nefsim emmâredir. Nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez. Öyle ise nefsimden başlarım.
Dedim: Ey nefis! Cehl-i mürekkep içinde, tembellik döşeğinde, gaflet uykusunda söylediğin şu söze mukabil, Beş İkazı benden işit.
BİRİNCİ İKAZ
Ey bedbaht nefsim! Acaba ömrün ebedî midir? Hiç kat’î senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?
Sana usanç veren, tevehhüm-ü ebediyettir. Keyif için, ebedî dünyada kalacak gibi nazlanıyorsun. Eğer anlasaydın ki ömrün azdır, hem faidesiz gidiyor; elbette onun yirmi dörtten birisini, hakikî bir hayat-ı ebediyenin saadetine medar olacak bir güzel ve hoş ve rahat ve rahmet bir hizmete sarf etmek, usanmak şöyle dursun, belki ciddî bir iştiyak ve hoş bir zevki tahrike sebep olur.
Dipnot-1
“Şüphesiz ki namaz, mü’minler üzerine belli vakitler için farz olarak yazılmıştır.” Nisâ Sûresi, 4:103.
hayat-ı ebediye: sonsuz hayat (bk. ḥ-y-y; e-b-d) iştiyak: çok kuvvetli arzu ve istek ıslah: iyileştirme, düzeltme (bk. ṣ-l-ḥ) kat’î: kesin medar: vesile, dayanak mukabil: karşılık nefis: kişinin kendisi; insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere teşvik eden duygu (bk. n-f-s)
nüfûs-u emmâre: kötülüğü emreden nefisler (bk. n-f-s) saadet: mutluluk sinnen: yaş itibarıyla tahrik: harekete geçirme tevehhüm-ü ebediyet: sonsuza kadar yaşayacağını sanmak (bk. e-b-d)
KAYNAKLAR
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi Birinci Söz, Birinci Makam, Birinci İkaz, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.