https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Şu saray-ı acibin ustasına, yani şu garip âlemin sahibine herşey musahhardır. Herşey onun hesabına çalışır. Herşey ona bir emirber nefer hükmündedir. Herşey Onun kuvvetiyle döner. Herşey Onun emriyle hareket eder.” konusu işlenmektedir.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi İkinci Söz Birinci Makam Yedinci Burhan.
KISA VİDEO
UZUN VİDEO
Yirmi İkinci Söz
Birinci Makam
YEDİNCİ BURHAN
Ey arkadaş, gel. Şimdi bu cüz’iyâtı bırakıp, saray şeklindeki bu acip âlemin eczalarının birbirine karşı olan vaziyetlerine dikkat edeceğiz.
İşte, bak: Bu âlemde o derece intizamla küllî işler yapılıyor ve umumî inkılaplar oluyor ki, adeta bütün bu saraydaki mevcut taşlar, topraklar, ağaçlar, herbir şey, birer fâil-i muhtar gibi bütün bu âlemin nizâmât-ı külliyesini gözetip ona göre tevfik-i hareket ediyor. Birbirinden en uzak şeyler birbirinin imdadına koşuyor.
İşte, bak: Gaipten acip bir kafile HAŞİYE-1 çıkıp geliyor. Merkepleri ağaçlara, nebatlara, dağlara benzerler. Başlarında birer tabla-i erzak taşıyorlar. İşte, bak, bu tarafta bekleyen muhtelif hayvanatın erzaklarını getiriyorlar.
Haşiye-1
Umum hayvanatın erzakını taşıyan nebatat ve eşcar kafileleridir.
abes: geresiz, lüzumsuz acip: şaşırtıcı, hayret verici âlem: dünya (bk. a-l-m) cüz’iyât: küçük, ferdî şeyler (bk. c-z-e) ecza: parçalar, bölümler (bk. c-z-e) erzak: rızıklar; yiyecek ve içecekler (bk. r-z-ḳ) eşcar: ağaçlar fail-i muhtar: dilediğini yapmakta serbest olan fâil (bk. f-a-l; ḫ-y-r) fert: birey (bk. f-r-d) gaip: görünmeyen âlem (bk. ğ-y-b) has/mahsus: özel haşiye: dipnot, açıklayıcı not hayvanat: hayvanlar (bk. ḥ-y-y) hikmet: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması (bk. ḥ-k-m) | ihsanperverâne: bağışta bulunmayı pek sever şekilde (bk. ḥ-s-n) imdad: yardım inkılap: değişim, dönüşüm intizam: düzen (bk. n-ẓ-m) kafile: topluluk küllî: büyük, geniş (bk. k-l-l) lütûf: yardım, iyilik, bağış (bk. l-ṭ-f) mahiyet: nitelik, özellik merkep: binek mevcut: var olan (bk. v-c-d) mu’ciznümâ: mu’cize gösteren (bk. a-c-z) muhal: imkânsız muhtelif: çeşitli mükrimâne: ikramlarda bulunarak (bk. k-r-m) muktedir: güç ve iktidar sahibi (bk. ḳ-d-r) muntazaman: düzenli olarak (bk. n-ẓ-m) musahhar: boyun eğmiş | müteaddit: çeşitli nebat: bitki nebatat: bitkiler nihayet: son nizâmât-ı külliye: kapsamlı ve her yerde geçerli olan düzenler (bk. n-ẓ-m; k-l-l) sahavetperverâne: cömertlikte bulunmaktan pek hoşlanır şekilde suret: şekil, görünüş (bk. ṣ-v-r) tabla-i erzak: yiyecek tablası (bk. r-z-ḳ) tabla-i nimet: nimet tablası (bk. n-a-m) taife: topluluk tesadüfî: rastgele, tesadüfen tevfik-i hareket: uygun hareket umumî: genel, herkese ait ziyade: fazla |
Hem de bak, bu kubbede o azîm elektrik lâmbası, HAŞİYE-1 onlara ışık verdiği gibi, bütün taamlarını öyle güzel pişiriyor! Yalnız, pişirilecek taamlar, bir dest-i gaybî tarafından birer ipe takılıp HAŞİYE-2 ona karşı tutuluyor.
Bu tarafa da bak: Bu biçare, zayıf, nahif, kuvvetsiz hayvancıklar—nasıl onların başı önünde, lâtif gıda ile dolu iki tulumbacık HAŞİYE-3 takılmış. İki çeşme gibi, yalnız o kuvvetsiz mahlûk, onu ağzına yapıştırması kâfidir.
Elhasıl: Bütün bu âlemin bütün eşyası, birbirine bakar gibi, birbirine yardım eder. Birbirini görür gibi, birbirine el ele verir. Birbirinin işini tekmil için, birbirine omuz omuza veriyor, bel bele verip beraber çalışıyorlar. Herşeyi buna kıyas et; tâdât ile bitmez.
İşte, bütün bu haller, iki kere iki dört eder derecesinde kat’î gösterir ki, şu saray-ı acibin ustasına, yani şu garip âlemin sahibine herşey musahhardır. Herşey onun hesabına çalışır. Herşey ona bir emirber nefer hükmündedir. Herşey Onun kuvvetiyle döner. Herşey Onun emriyle hareket eder. Herşey onun hikmetiyle tanzim olunur. Herşey onun keremiyle muavenet eder. Herşey onun merhametiyle başkasının imdadına koşar, yani koşturulur. Ey arkadaş, haddin varsa buna karşı bir söz söyle!
Haşiye-1
O azîm elektrik lâmbası, güneşe işarettir.
Haşiye-2
İp ve ipe takılan taam ise, ağacın ince dalları ve leziz meyveleridir.
Haşiye-3
İki tulumbacık ise, validelerin memelerine işarettir.
âkıl: akıllı azîm: büyük (bk. a-ẓ-m) biçare: çaresiz dest-i gaybî: görünmeyen el (bk. ğ-y-b) elhasıl: özetle, sonuç olarak emirber: emre hazır emr-i İlâhî: Allah’ın emri (bk. e-l-h) eşya: şeyler, varlıklar haşiye: dipnot, açıklayıcı not hikmet: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması (bk. ḥ-k-m) ihata etme: kuşatma izn-i Rabbani: Rab olan Allah’ın izni (bk. r-b-b) | kat’î: kesin kerem: ikram, iyilik (bk. k-r-m) kubbe: yarım küre; gökyüzü lâtif: şirin, hoş (bk. l-ṭ-f) levazımat: gerekli şeyler leziz: lezzetli mahlûk: yaratık (bk. ḫ-l-ḳ) masnuât-ı İlâhiye: İlâhî san’at eserleri (bk. ṣ-n-a; e-l-h) medet: yardım menşe: kök muavenet: yardımlaşma muntazam: düzenli (bk. n-ẓ-m) musahhar: boyun eğmiş müvellid: meydana getiren, doğurtan nahif: çelimsiz, zayıf nakş: işleme (bk. n-ḳ-ş) | nefer: asker nefis: kişinin kendisi (bk. n-f-s) nescetme: dokuma, örme saray-ı acib: hayranlık uyandıran saray saray-ı muhteşem: ihtişamlı, görkemli saray şehadet: şahitlik, tanıklık (bk. ş-h-d) taam: yiyecek tâdât: sayma tanzim olmak: düzenlenmek (bk. n-ẓ-m) tekmil: tamamlama (bk. k-m-l) tekzip: yalanlama valide: ana zîhayat: canlı (bk. ẕî; ḥ-y-y) ziya: ışık |
KAYNAKLAR
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi İkinci Söz, Birinci Makam, YEDİNCİ BURHAN, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.
http://www.erisale.com/#content.tr.1.380
https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-ikinci-soz/380
CUMARTESİ DERSLERİ
Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.
Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.
Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.
CUMARTESİ DERSLERİ
- Hem öyle sehâvetperverâne sofralar kuruyor ki, bütün bu memleketin halklarına, hayvanlarına, herbir taifesine has ve lâyık, belki herbir ferdine mahsus ismiyle ve resmiyle bir tabla-i nimet veriliyor. – Cumartesi Dersleri 22. 6.
- Madem bir harf, kâtibini göstermeksizin olmaz. San’atlı bir nakış, nakkaşını bildirmemek olmaz. Nasıl olur ki, bir harfte koca bir kitabı yazan, bir nakışta bin nakşı nakşeden nakkaş, kendi kitabıyla ve nakşıyla bilinmesin? – Cumartesi Dersleri 22. 5.
- Bir köyde iki müdür, bir şehirde iki vali, bir memlekette iki padişah bulunsa, karıştırır. Nerede kaldı, hadsiz hâkim-i mutlak beraber bulunsun! – Cumartesi Dersleri – 22. 4.
- “Biz öyle bir zâtın san’atıyız ki, bütün bu âlemimizi, bizi yaptığı ve suhuletle icad ettiği gibi kolaylıkla yapabilir bir zattır.” – Cumartesi Dersleri 22. 3.
- Hem de bak, bu demiri, toprağı, suyu, kömürü, bakırı, gümüşü, altını gaybî avucuna aldı, bir et parçası yaptı. Bak, gör! – Cumartesi Dersleri 22. 2.
- Bir saray gibi şu âlemin, bir şehir gibi şu memleketin tek bir ustası vardır. – Cumartesi Dersleri 22. 1.