Kur’an, gark olan Firavuna der: “Bugün senin gark olan cesedine necat vereceğim” (Yunus Sûresi, 10:92) ünvanıyla, … şu asr-ı âhirde, o gark olan Firavunun aynı cesedi olarak keşfolunan bir beden, o mahall-i gark denizinden sahile atıldığı gibi, zamanın denizinden asırların mevceleri üstünde şu asır sahiline atılacağını, mu’cizâne bir işaret-i gaybiyyeyi bir lem’a-i İ’cazı ve bu tek kelime bir mu’cize olduğunu ifade eder. – Cumartesi Dersleri 25. 2. 7.

Kur'an, gark olan Firavuna der: "Bugün senin gark olan cesedine necat vereceğim" (Yunus Sûresi, 10:92) ünvanıyla, ... şu asr-ı âhirde, o gark olan Firavunun aynı cesedi olarak keşfolunan bir beden, o mahall-i gark denizinden sahile atıldığı gibi, zamanın denizinden asırların mevceleri üstünde şu asır sahiline atılacağını, mu'cizâne bir işaret-i gaybiyyeyi bir lem'a-i İ'cazı ve bu tek kelime bir mu'cize olduğunu ifade eder. - Cumartesi Dersleri 25. 2. 7.

Cumartesi Derslerinde bu hafta:

“Kur’an, gark olan Firavuna der: “Bugün senin gark olan cesedine necat vereceğim” (Yunus Sûresi, 10:92) ünvanıyla, … şu asr-ı âhirde, o gark olan Firavunun aynı cesedi olarak keşfolunan bir beden, o mahall-i gark denizinden sahile atıldığı gibi, zamanın denizinden asırların mevceleri üstünde şu asır sahiline atılacağını, mu’cizâne bir işaret-i gaybiyyeyi bir lem’a-i İ’cazı ve bu tek kelime bir mu’cize olduğunu ifade eder.”

konusu işlenmektedir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi Beşinci Söz – Mu’cizât-ı Kur’âniye Risalesi – Birinci Şule – İKİNCİ ŞUA – BEŞİNCİ LEM’A – DÖRDÜNCÜ IŞIK.

Kur'an, gark olan Firavuna der: "Bugün senin gark olan cesedine necat vereceğim" (Yunus Sûresi, 10:92) ünvanıyla, ... şu asr-ı âhirde, o gark olan Firavunun aynı cesedi olarak keşfolunan bir beden, o mahall-i gark denizinden sahile atıldığı gibi, zamanın denizinden asırların mevceleri üstünde şu asır sahiline atılacağını, mu'cizâne bir işaret-i gaybiyyeyi bir lem'a-i İ'cazı ve bu tek kelime bir mu'cize olduğunu ifade eder. - Cumartesi Dersleri 25. 2. 7.
Kur’an, gark olan Firavuna der: “Bugün senin gark olan cesedine necat vereceğim” (Yunus Sûresi, 10:92) ünvanıyla, … şu asr-ı âhirde, o gark olan Firavunun aynı cesedi olarak keşfolunan bir beden, o mahall-i gark denizinden sahile atıldığı gibi, zamanın denizinden asırların mevceleri üstünde şu asır sahiline atılacağını, mu’cizâne bir işaret-i gaybiyyeyi bir lem’a-i İ’cazı ve bu tek kelime bir mu’cize olduğunu ifade eder. – Cumartesi Dersleri 25. 2. 7.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

SHORTS

Yirmi Beşinci Söz

Mu’cizât-ı Kur’âniye Risalesi

Birinci Şule

İKİNCİ ŞUA

Kur’ân’ın câmiiyet-i harikulâdesidir. Şu Şuanın Beş Lem’ası var.

BEŞİNCİ LEM’A:

Kur’ân’ın üslûp ve îcâzındaki câmiiyet-i harikadır. Bunda Beş Işık var.

DÖRDÜNCÜ IŞIK: 

Îcâz-ı Kur’ânî o derece câmi’ ve hârıktır, dikkat edilse görünüyor ki, bazan bir denizi bir ibrikte gösteriyor gibi pek geniş ve çok uzun ve küllî düsturları ve umumî kanunları, basit ve âmi fehimlere merhameten, basit bir cüz’üyle, hususî bir hadise ile gösteriyor. Binler misallerinden yalnız iki misaline işaret ederiz.

Birinci misal:

Yirminci Sözün Birinci Makamında tafsilen beyan olunan üç âyettir ki, şahs-ı Âdem’e talim-i esmâ ünvanıyla, nev-i benî Âdeme ilham olunan bütün ulûm ve fünunun talimini ifade eder.1 Ve Âdem’e melâikenin secde etmesi ve şeytanın etmemesi hadisesiyle, nev-i insana semekten meleğe kadar ekser mevcudat musahhar olduğu gibi, yılandan şeytana kadar muzır mahlûkatın dahi ona itaat etmeyip düşmanlık ettiğini ifade ediyor.2

Hem kavm-i Mûsâ (a.s.) bir bakarayı, bir ineği kesmekle Mısır bakarperestli-ğinden alınan ve “icl” hadisesinde tesirini gösteren bir bakarperestlik mefkûre-sinin Mûsâ aleyhisselâmın bıçağıyla kesildiğini ifade ediyor.3

Hem taştan su çıkması, çay akması ve dağılıp yuvarlanması ünvanıyla, tabaka-i türabiye altında olan taş tabakası, su damarlarına hazinedarlık ve toprağa analık ettiğini ifade ediyor.4

İkinci misal:

Kur’ân’da çok tekrar edilen kıssa-i Mûsâ aleyhisselâmın cümleleri ve cüzleridir ki, herbir cümlesi, hattâ herbir cüz’ü, bir düstur-u küllînin ucu olarak gösterilmiş ve o düsturu ifade ediyor.5

Meselâ,

 يَا هَامَانُ ابْنِ لِى صَرْحًا 

Firavun vezirine emreder ki, “Bana yüksek bir kule yap; semâvâtın halini rasat edip bakacağım: Semânın gidişatından, acaba Mûsâ’nın dâvâ ettiği gibi semâda tasarruf eden bir ilâh var mıdır?” İşte, صَرْحًا kelimesiyle ve şu cüz’î hadiseyle, dağsız bir çölde olduğundan dağları arzulayan ve Hâlıkı tanımadığından tabiatperest olup rububiyet dâvâ eden ve âsâr-ı ceberutlarını göstermekle ibkà-yı nam eden, şöhretperest olup dağ-misal


Dipnot-1

bk. Bakara Sûresi, 2:31.

Dipnot-2

bk. Bakara Sûresi, 2:34.

Dipnot-3

bk. Bakara Sûresi, 2:67-71.

Dipnot-4

bk. Bakara Sûresi, 2:60.

Dipnot-5

bk. Bakara Sûresi, 2:40-71; Nisâ Sûresi, 4:153-162; Mâide Sûresi, 5:20-26; A’râf Sûresi, 7:103-162.

Dipnot-6

bk. “Ey Hâmân, bana bir kule yap.” Mü’min Sûresi, 40:36.


Âdem: (bk. bilgiler)
Aleyhisselâm: Allah’ın selâmı onun üzerine olsun (bk. s-l-m)
âmi: cahil
âsâr-ı ceberrut: zulüm ve zorbalık eserleri (bk. c-b-r)
bakara: inek
bakarperest: ineğe tapan
beyan: açıklama (bk. b-y-n)
câmi’: kapsamlı (bk. c-m-a)
cüz: kısım, parça (bk. c-z-e)
cüz’î: küçük, ferdî (bk. c-z-e)
dağ-misal: dağ gibi (bk. m-s̱-l)
düstur: kural, prensip
düstur-u küllî: büyük ve kapsamlı prensip (bk. k-l-l)
ekser: pekçok (bk. k-s̱-r)
fehim: anlayış
Firavun: (bk. bilgiler)
fünun: fenler, bilimler
Hâlık: herşeyin yaratıcısı Allah (bk. ḫ-l-ḳ)
hârık: harika
hususî: özel
ibkà-yı nam: namını sürdürme (bk. b-ḳ-y)
îcâz-ı Kur’ânî: Kur’ân’ın vecizliği, az sözle çok mânâlar anlatması (bk. v-c-z)
icl: sığır yavrusu, buzağı
ilham: Allah tarafından insanın kalbine indirilen mânâ
kavm-i Mûsâ: Hz. Musa’nın kavmi
kıssa-i Mûsâ: Hz. Musa’nın kıssası
küllî: büyük, kapsamlı (bk. k-l-l)
mahlûkat: yaratıklar (bk. ḫ-l-ḳ)
mefkûre: düşünce (bk. f-k-r)
melâike: melekler (bk. m-l-k)
mevcudat: varlıklar (bk. v-c-d)
Mısır: (bk. bilgiler)
Mûsâ: (bk. bilgiler)
musahhar: boyun eğmiş
muzır: zararlı
nev-i benî Âdem: Âdemoğulları, insanlık
nev-i insan: insanlık
rasat etmek: gözetlemek
rububiyet: rablık (bk. r-b-b)
semâ: gök (bk. s-m-v)
semâvat: gökler (bk. s-m-v)
semek: balık
şahs-ı Âdem: Hz. Âdem’in şahsı
şöhretperest: şöhret düşkünü
tabaka-i türabiye: toprak katmanı
tabiatperest: tabiata tapan (bk. ṭ-b-a)
tafsilen: ayrıntılı olarak
talim: öğretme, eğitme (bk. a-l-m)
talim-i esmâ: isimlerin öğretilmesi (bk. a-l-m; s-m-v)
tasarruf: dilediği gibi kullanma ve yönetme (bk. ṣ-r-f)
ulûm: ilimler (bk. a-l-m)

meşhur ehramları bina eden ve sihir ve tenasuha kail olup cenazelerini mumya edip dağ misillü mezarlarda muhafaza eden Mısır Firavunlarının an’anesinde hükümfermâ bir düstur-u acibi ifade eder.

Meselâ,

 فَالْيَوْمَ نُنَجِّيكَ بِبَدَنِكَ 

gark olan Firavuna der: “Bugün senin gark olan cesedine necat vereceğim” ünvanıyla, umum Firavunların, tenasuh fikrine binaen, cenazelerini mumyalamakla maziden alıp müstakbeldeki ensâl-i âtiyenin temâşâgâhına göndermek olan mevt-âlûd, ibretnümâ bir düstur-u hayatiyelerini ifade etmekle beraber, şu asr-ı âhirde, o gark olan Firavunun aynı cesedi olarak keşfolunan bir beden, o mahall-i gark denizinden sahile atıldığı gibi, zamanın denizinden asırların mevceleri üstünde şu asır sahiline atılacağını, mu’cizâne bir işaret-i gaybiyyeyi bir lem’a-i İ’cazı ve bu tek kelime bir mu’cize olduğunu ifade eder.

Meselâ,

 يُذَبِّحُونَ اَبْنَۤاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَۤاءَكُمْ 

Benî İsrail’in oğullarının kesilip kadın ve kızlarını hayatta bırakmak, bir Firavun zamanında yapılan bir hadise ünvanıyla, Yahudi milletinin ekser memleketlerde her asırda maruz olduğu müteaddit katliamları, kadın ve kızları hayat-ı beşeriye-i sefihânede oynadık-ları rolü ifade eder.

وَلَتَجِدَنَّهُمْ اَحْرَصَ النَّاسِ عَلٰى حَيٰوةٍ 3    وَتَرٰى كَثِيرًا مِنْهُمْ يُسَارِعُونَ فِى اْلاِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَاَكْلِهِمُ السُّحْتَ لَبِئْسَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ 4    وَيَسْعَوْنَ فِى اْلاَرْضِ فَسَادًا وَاللهُ لاَ يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ 5    وَقَضَيْنَۤا اِلٰى بَنِۤى اِسْرَۤائِيلَ فِى الْكِتَابِ لَتُفْسِدُنَّ فِى اْلاَرْضِ مَرَّتَيْنِ 6    وَلاَتَعْثَوْا فِى اْلاَرْضِ مُفْسِدِينَ     7


Dipnot-1

bk. Yunus Sûresi, 10:92.

Dipnot-2

“Kızlarınızı sağ bırakıp erkek çocuklarınızı kesiyorlardı.” Bakara Sûresi, 2:49.

Dipnot-3

“Sen onları, hayata karşı insanların en hırslısı olarak bulursun.” Bakara Sûresi, 2:96.

Dipnot-4

“Onların çoğunun günaha, zulme ve haram yemeye koşuştuklarını görürsün. Ne kötü birşeydir o yaptıkları!” Mâide Sûresi, 5:62.

Dipnot-5

“Onlar yeryüzünde hep bozgunculuğa koşarlar. Allah ise bozguncuları sevmez.” Mâide Sûresi, 5:64.

Dipnot-6

“İsrailoğullarına Tevrat’ta şöyle bildirdik: Siz yeryüzünde iki kere fesat çıkaracaksınız.” İsrâ Sûresi, 17:4.

Dipnot-7

“Bozgunculuk yaparak yeryüzünü fesada vermeyin.” Bakara Sûresi, 2:60.


an’ane: gelenek
asr-ı âhir: son asır (bk. e-ḫ-r)
Benî İsrail: İsrailoğulları
binaen: -dayanarak
düstur-u acib: hayret verici düstur
düstur-u hayatiye: hayat prensibi (bk. ḥ-y-y)
ehram: Mısır’daki Firavunların piramit şeklindeki mezarları
ekser: pekçok (bk. k-s̱-r)
ensâl-i âtiye: gelecek nesiller
Firavun: (bk. bilgiler)
gark olmak: boğulmak
hayat-ı beşeriye-i sefihâne: insanların haram ve yasak eğlence hayatı (bk. ḥ-y-y)
hükümfermâ: hüküm süren (bk. ḥ-k-m)
ibretnümâ: ibretli
işaret-i gaybiye: gelecekte olacak bir hadiseye yapılan işaret (bk. ğ-y-b)
kail olmak: inanmak
keşfolunmak: meydana çıkarılmak
lem’a-i i’câz: mu’cizelik parıltısı (bk. a-c-z)
mahall-i gark: boğulma yeri
maruz olmak: tesiri altında kalmak
mazi: geçmiş zaman
mevc: dalga
mevt-âlûd: ölümlü (bk. m-v-t)
misillü: gibi (bk. m-s̱-l)
mu’cizâne: mu’cizeli bir şekilde (bk. a-c-z)
mu’cize: yaratma noktasında bütün sebepleri âciz bırakan olağanüstü şey (bk. a-c-z)
müstakbel: gelecek zaman
müteaddit: birçok, çeşitli
necat: kurtuluş (bk. n-c-v)
temâşâgâh: seyir yeri
tenasuh: reenkarnasyon

Yahudilere müteveccih şu iki hükm-ü Kur’ânî, o milletin hayat-ı içtimaiye-i insaniyede dolap hilesiyle çevirdikleri şu iki müthiş düstur-u umumîyi tazammun eder ki, hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeyi sarsan ve sa’y-u ameli, sermaye ile mübareze ettirip fukarayı zenginlerle çarpıştıran muzaaf ribâ yapıp bankaları tesise sebebiyet veren ve hile ve hud’a ile cem-i mal eden o millet olduğu gibi; mahrum kaldıkları ve daima zulmünü gördükleri hükûmetlerden ve galiplerden intikamlarını almak için her çeşit fesat komitelerine karışan ve her nevi ihtilâle parmak karıştıran yine o millet olduğunu ifade ediyor.

Meselâ,

 فَتَمَنَّوُا الْمَوْتَ 

“Eğer doğru iseniz mevti isteyiniz. Hiç istemeyeceksiniz.” İşte, meclis-i Nebevîde, küçük bir cemaatin, cüz’î bir hadise ünvanıyla, milel-i insaniye içinde hırs-ı hayat ve havf-ı mematla en meşhur olan millet-i Yehudun tâ kıyamete kadar lisan-ı hâlleri mevti istemeyeceğini ve hayat hırsını bırakmayacağını ifade eder.

Meselâ, 

وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ وَالْمَسْكَنَةُ 

şu ünvanla, o milletin mukadderât-ı istikbaliyesini umumî bir surette ifade eder. İşte, şu milletin seciyelerinde ve mukadderatında münderiç olan şöyle müthiş desatir içindir ki, Kur’ân onlara karşı pek şiddetli davranıyor, dehşetli sille-i tedip vuruyor.

İşte, şu misallerden, kıssa-i Mûsâ aleyhisselâm ve Benî İsrail’in sair cüzlerini ve sair kıssalarını bu kıssaya kıyas et. Şimdi şu Dördüncü Işıktaki i’câzî lem’a-i îcaz gibi, Kur’ân’ın basit kelimatlarının ve cüz’î mebhaslarının arkalarında pek çok lemeât-ı i’câziye vardır. Ârife işaret yeter.


Dipnot-1

bk. Bakara Sûresi, 2:94.

Dipnot-2

“Onların üzerine bir zillet ve yoksulluk damgası vuruldu.” Bakara Sûresi, 2:61.


Aleyhisselâm: Allah’ın selamı onun üzerine olsun (bk. s-l-m)ârif: bilgide ileri olan (bk. a-r-f)
Benî İsrail: İsrailoğulları
câmiiyet-i harika: harika kapsamlılık (bk. c-m-a)
cem-i mal: mal biriktirme (bk. c-m-a)
cihet: yön
cüz: kısım, parça (bk. c-z-e)
cüz’î: küçük, ferdî (bk. c-z-e)
desatir: prensipler, kurallar
düstur-u umumî: genel prensip
esâlib: üsluplar
fesat komitesi: bozgunculuk ve fenalık yapan cemiyet
havf-ı memat: ölüm korkusu (bk. m-v-t)
hayat-ı içtimaiye-i insaniye/beşeriye: insanlığın sosyal hayatı (bk. ḥ-y-y; c-m-a)
hırs-ı hayat: hayat hırsı (bk. ḥ-y-y)
hud’a: hile, aldatma
hükm-ü Kur’ânî: Kur’ân’ın hükmü (bk. ḥ-k-m)
i’câzî: mu’cizeliğe dair (bk. a-c-z)
ihtilâl: ayaklanma, karışıklık
kelimat: kelimeler (bk. k-l-m)
kıssa-i Mûsâ: Hz. Mûsâ’nın kıssası
kıyamet: dünyanın sonu, varlığın bozulup dağılması (bk. ḳ-v-m)
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan: açıklamalarıyla benzerini yapmakta akılları âciz bırakan Kur’ân (bk. a-c-z; b-y-n)
lem’a-i îcâz: vecizlik parıltısı (bk. v-c-z)
lemeât-ı i’câziye: mu’cizelik parıltıları (bk. a-c-z)
letâif: güzellikler, hoşluklar (bk. l-ṭ-f)
lisan-ı hâl: hal ve davranış dili
maânî: mânâlar (bk. a-n-y)
makàsıd: maksatlar (bk. ḳ-ṣ-d)
mebhas: bahisler, konular
meclis-i Nebevî: Peygamberimizin (a.s.m.) bulunduğu meclis (bk. n-b-e)
mehâsin: güzellikler (bk. ḥ-s-n)
mesâil: meseleler (bk. m-s̱-l)
mevt: ölüm (bk. m-v-t)
milel-i insaniye: insan milletleri
millet-i Yehud: Yahudi milleti
mukadderat: Allah tarafından takdir olunmuş ileride meydana gelecek haller ve olaylar (bk. ḳ-d-r)
mukadderât-ı istikbaliye: gelecekle ilgili takdir olunan şeyler (bk. ḳ-d-r)
muzaaf: kat kat
mübareze: karşı koyma
münderiç: yerleştirilmiş
müteveccih: yönelik
nevi: tür, çeşit
ribâ: faiz
sa’y-u amel: iş ve iş gücü
sair: diğer
seciye: karakter, huy
sermaye: servet
sille-i tedip: edeplendirme tokadı
suret: şekil (bk. ṣ-v-r)
tazammun etmek: içine almak
umumî: genel

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi Beşinci Söz – Mu’cizât-ı Kur’âniye Risalesi – Birinci Şule – İKİNCİ ŞUA – İKİNCİ ŞUA – BEŞİNCİ LEM’A – DÖRDÜNCÜ IŞIK, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

https://erisale.com/#content.tr.1.537

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-besinci-soz/538


CUMARTESİ DERSLERİ

"Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da yine Onun âyetlerindendir." Rum Sûresi, 30:22.  "Odur ki, yem yeşil ağaçtan size ateş çıkarır." Yâsin Sûresi, 36:80. - Cumartesi Dersleri 25. 2. 6.
“Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da yine Onun âyetlerindendir.” Rum Sûresi, 30:22.  “Odur ki, yem yeşil ağaçtan size ateş çıkarır.” Yâsin Sûresi, 36:80. – Cumartesi Dersleri 25. 2. 6.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ

Bir nükte-i mühimme ve bir sırr-ı ehem – Cumartesi Dersleri 20. 11.

Bir nükte-i mühimme ve bir sırr-ı ehem - Cumartesi Dersleri 20. 11.

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Bir nükte-i mühimme ve bir sırr-ı ehem” konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nın Risale-i Nur Külliyatı’ından Sözler isimli eserinden Yirminci Söz İkinci Makamın devamı.

Bir nükte-i mühimme ve bir sırr-ı ehem - Cumartesi Dersleri 20. 11.
Bir nükte-i mühimme ve bir sırr-ı ehem – Cumartesi Dersleri 20. 11.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

Yirminci Sözün İkinci Makamı

Mu’cizât-ı enbiya yüzünde parlayan bir lem’a-i i’câz-ı Kur’ân

Bir nükte-i mühimme ve bir sırr-ı ehem

Şu âyet-i acîbe, insanın câmiiyet-i istidadı cihetiyle mazhar olduğu bütün kemâlât-ı ilmiye ve terakkiyât-ı fenniye ve havârık-ı sun’iyeyi “tâlim-i esmâ” ünvanıyla ifade ve tabir etmekte şöyle lâtif bir remz-i ulvî var ki:

Herbir kemâlin, herbir ilmin, herbir terakkiyâtın, herbir fennin bir hakikat-i âliyesi var ki, o hakikat bir ism-i İlâhîye dayanıyor. Pek çok perdeleri ve mütenevvi tecelliyâtı ve muhtelif daireleri bulunan o isme dayanmakla, o fen, o kemâlât, o san’at kemâlini bulur, hakikat olur. Yoksa, yarım yamalak bir surette, nâkıs bir gölgedir.

Meselâ, hendese bir fendir. Onun hakikati ve nokta-i müntehâsı, Cenâb-ı Hakkın ism-i Adl ve Mukaddir’ine yetişip, hendese âyinesinde o ismin hakîmâne cilvelerini haşmetiyle müşahede etmektir.

Meselâ, tıp bir fendir, hem bir san’attır. Onun da nihayeti ve hakikati, Hakîm-i Mutlakın Şâfî ismine dayanıp, eczahane-i kübrâsı olan rû-yi zeminde Rahîmâne cilvelerini edviyelerde görmekle, tıp kemâlâtını bulur, hakikat olur.

Meselâ, hakikat-i mevcudattan bahseden hikmetü’l-eşya, Cenâb-ı Hakkın (celle celâlühü) ism-i Hakîm’inin tecelliyât-ı kübrâsını müdebbirâne, mürebbiyâne eşyada, menfaatlerinde ve maslahatlarında görmekle ve o isme yetişmekle ve ona dayanmakla şu hikmet hikmet olabilir. Yoksa, ya hurafâta inkılâb eder ve mâlâyâniyât olur veya felsefe-i tabiiye misillü dalâlete yol açar.

İşte sana üç misal. Sair kemâlât ve fünunu bu üç misale kıyas et.

İşte, Kur’ân-ı Hakîm, şu âyetle beşeri, şimdiki terakkiyâtında pek çok geri


âyet-i acîbe: hayret ve şaşkınlık uyandırıcı âyet
âyine: ayna
beşer: insan
câmiiyet-i istidad: kabiliyetin kapsamlılığı (bk. c-m-a; a-d-d)
celle celâlühü: Allah’ın şanı yücedir
cihet: yön
cilve: görünüm, yansıma (bk. c-l-y)
dalâlet: hak yoldan sapkınlık, inançsızlık (bk. ḍ-l-l)
eczahane-i kübrâ: en büyük eczane (bk. k-b-r)
edviye: devâlar, ilaçlar
eşya: şeyler, varlıklar
felsefe-i tabiiye: her şeyi tabiata dayandıran felsefe (bk. ṭ-b-a)
fen: bilim dalıfünun: fenler, ilimler
hakikat: gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hakikat-i âliye: yüce gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hakikat-i mevcudat: varlıkların hakikati, gerçek mahiyeti, içyüzü (bk. ḥ-ḳ-ḳ; v-c-d)
Hakîm-i Mutlak: herşeyi belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan sınırsız hikmet sahibi Allah (bk. ḥ-k-m; ṭ-l-ḳ)
hakîmâne: hikmetli bir şekilde (bk. ḥ-k-m)
haşmet: heybet, görkem
havârık-ı sun’iye: san’at harikaları (bk. ṣ-n-a)
hendese: geometri
hikmet: herşeyin bir gayeye yönelik olarak, anlamlı ve tam yerli yerinde olması (bk. ḥ-k-m)
hikmetü’l-eşya: varlıklara ait ilimler; fizik, kimya, botanik gibi (bk. ḥ-k-m)
hurafât: hurafeler, batıl inanışlar
inkılâb etmek: dönüşmek
ism-i Adl: Allah’ın sonsuz adalet sahibi olduğunu bildiren ismi (bk. s-m-v; a-d-l)
ism-i Hakîm: Allah’ın her şeyi hikmetle yaptığını bildiren ismi (bk. ḥ-k-m)
ism-i İlâhî: Allah’ın ismi (bk. s-m-v; e-l-h)
kemâl: mükemmellik, kusursuzluk (bk. k-m-l)
kemâlât: mükemmellikler (bk. k-m-l)
kemâlât-ı ilmiye: ilmî mükemmellikler (bk. k-m-l; a-l-m)
Kur’ân-ı Hakîm: sayısız hikmetleri içinde bulunduran Kur’ân (bk. ḥ-k-m)
lâtif: güzel, hoş (bk. l-ṭ-f)
mâlâyâniyât: anlamsız şeyler
maslahat: fayda, yarar (bk. ṣ-l-ḥ)
mazhar olmak: sahip olmak (bk. ẓ-h-r)
misillü: gibi (bk. m-s̱-l)
müdebbirâne: tedbirli bir şekilde (bk. d-b-r)
muhtelif: çeşitli
Mukaddir: herşeyi tam bir ölçü ile takdir edip yaratan Allah (bk. ḳ-d-r)
mürebbiyâne: eğiterek (bk. r-b-b)
müşahede: gözlem (bk. ş-h-d)
mütenevvi: çeşitli
nâkıs: eksik
nihayet: son
nokta-i müntehâ: son nokta
nükte-i mühimme: önemli ince nokta, derin mânâ
Rahîmâne: merhametli bir şekilde (bk. r-ḥ-m)
remz-i ulvî: yüce işaret
rû-yi zemin: yeryüzü
Şâfî: şifa veren Allah (bk. ş-f-e)
sair: diğer
sırr-ı ehem: çok önemli sır
tabir etmek: ifade etmek (bk. a-b-r)
tâlim-i esmâ: Hz. Âdem’e Allah tarafından isimlerin öğretilmesi (bk. a-l-m; s-m-v)
tecelliyât: tecelliler, yansımalar (bk. c-l-y)
tecelliyât-ı kübrâ: en büyük tecelliler, yansımalar (bk. c-l-y; k-b-r)
terakkiyât: terakkiler, ilerlemeler
terakkiyât-ı fenniye: bilimsel ilerlemeler

kaldığı en yüksek noktalara, en ileri hududa, en nihayet mertebelere, arkasına dest-i teşviki vurup parmağıyla o mertebeleri göstererek “Haydi, arş, ileri!” diyor. Bu âyetin hazine-i uzmâsından şimdilik bu cevherle iktifa ederek o kapıyı kapıyoruz.

Hem meselâ, hâtem-i divan-ı nübüvvet; ve bütün enbiyanın mu’cizeleri onun dâvâ-yı risaletine birtek mu’cize hükmünde olan enbiyanın serveri; ve şu kâinatın mâbihi’l-iftiharı; ve Hazret-i Âdem’e (aleyhisselâm) icmâlen talim olunan bütün esmânın bütün merâtibiyle tafsilen mazharı; yukarıya celâl ile parmağını kaldırmakla şakk-ı kamer eden;1 ve aşağıya cemâl ile indirmekle yine on parmağından kevser gibi su akıtan;2 ve bin mu’cizat ile musaddak ve müeyyed olan Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın mu’cize-i kübrâsı olan Kur’ân-ı Hakîmin vücuh-u i’câzının en parlaklarından olan hak ve hakikate dair beyanatındaki cezâlet, ifadesindeki belâğat, maânîsindeki câmiiyet, üslûplarındaki ulviyet ve halâveti ifade eden,

قُلْ لَئِنِ اجْتَمَعَتِ اْلاِنْسُ وَالْجِنُّ عَلٰۤى اَنْ يَاْتُوا بِمِثْلِ هٰذَا الْقُرْاٰنِ لاَ يَاْتُونَ بِمِثْلِهِ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَهِيرًا     3

gibi çok âyât-ı beyyinatla ins ve cinnin enzârını şu mu’cize-i ebediyenin vücuh-u i’câzından en zahir ve en parlak vechine çeviriyor. Bütün ins ve cinnin damarlarına dokunduruyor. Dostlarının şevklerini, düşmanlarının inadını tahrik edip, azîm bir teşvikle, şiddetli bir terğible dost ve düşmanları onu tanzire ve taklide, yani nazîrini yapmak ve kelâmını ona benzetmek için sevk ediyor. Hem


Dipnot-1

bk. Buharî, Tefsîru Sûre (54) 1, Menâkıb 27; Müslim, Sıfâtü’l-Münâfikîn 46; Tirmizî, Tefsîru Sûre (54) 5.

Dipnot-2

bk. Buharî, Vudû’ 32, Menâkıb 25, Eşribe 31, Meğâzî 35; Müslim, Zühd 74; Fezâil 5, 6.

Dipnot-3

“De ki: And olsun, eğer bu Kur’ân’ın benzerini getirmek için insanlar ve cinler bir araya toplanıp da hepsi birbirine yardımcı olsalar, yine de onun benzerini getiremezler.” İsrâ Sûresi, 17:88.


Aleyhissalâtü vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun (bk. ṣ-l-v; s-l-m)
Aleyhisselâm: Allah’ın selâmı onun üzerine olsun (bk. s-l-m)
arş: haydi!
âyât-ı beyyinat: ap açık âyetler (bk. b-y-n)
azîm: büyük (bk. a-ẓ-m)
belâğat: maksada ve hâle uygun düzgün ve güzel söz söyleme (bk. b-l-ğ)
beyanat: açıklamalar (bk. b-y-n)
câmiiyet: genişlik, kapsayıcılık (bk. c-m-a)
celâl: heybet, haşmet, görkem (bk. c-l-l)
cemâl: güzellik (bk. c-m-l)
cevher: değerli şey
cezâlet: güzel ve akıcı ifade (bk. c-z-l)
dâvâ-yı risalet: peygamberlik dâvâsı (bk. r-s-l)
dest-i teşvik: teşvik eli
enbiya: peygamberler (bk. n-b-e)
enzâr: bakışlar, dikkatler (bk. n-ẓ-r)
esmâ: isimler (bk. s-m-v)
hak: doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hakikat: doğru, gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
halâvet: tatlılık, hoşluk
hâtem-i divan-ı nübüvvet: peygamberlik divanının mührü, sonu (bk. n-b-e)
hazine-i uzmâ: büyük hazine (bk. a-ẓ-m)
Hazret-i Âdem: (bk. bilgiler)
icmâlen: kısaca, özetle (bk. c-m-l)
iktifa: yetinme
ins: insanlar
kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)
kelâm: söz (bk. k-l-m)
kevser: Cennette bulunan bir havuz
Kur’ân-ı Hakîm: sayısız hikmetleri içinde bulunduran Kur’ân (bk. ḥ-k-m)
maânî: mânâlar (bk. a-n-y)
mâbihi’l-iftihar: kendisiyle övünülen
mazhar: ayna, yansıma yeri (bk. ẓ-h-r)
merâtib: mertebeler, dereceler
mu’cizat: mu’cizeler (bk. a-c-z)
mu’cize: bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstü şey (bk. a-c-z)
mu’cize-i ebediye: sonsuz mu’cize (bk. a-c-z; e-b-d)
mu’cize-i kübrâ: en büyük mu’cize (bk. a-c-z; k-b-r)
müeyyed: teyid edilmiş, sağlamlaştırılmış
musaddak: tasdik edilmiş, doğrulanmış (bk. ṣ-d-ḳ)
nazîr: benzer (bk. n-ẓ-r)
nihayet: son
şakk-ı kamer: Ay’ın ikiye bölünmesi mu’cizesi
server: reis, baş
şevk: şiddetli arzu ve istek
tafsilen: ayrıntılı olarak
tahrik: harekete geçirme
talim: öğretme (bk. a-l-m)
tanzir: benzetme (bk. n-ẓ-r)
terğib: rağbet uyandırma
ulviyet: yücelik
vech: yön
vücuh-u i’câz: mu’cizelik yönleri (bk. a-c-z)
zahir: açık (bk. ẓ-h-r)

öyle bir surette o mu’cizeyi nazargâh-ı enâma koyuyor, güya insanın bu dünyaya gelişinden gaye-i yegânesi o mu’cizeyi hedef ve düstur ittihaz edip ona bakarak netice-i hilkat-i insaniyeye bilerek yürümektir.

Elhasıl: Sair enbiya aleyhimüsselâmın mu’cizatları, birer havârık-ı san’ata işaret ediyor. Ve Hazret-i Âdem aleyhisselâmın mu’cizesi ise, esâsât-ı san’at ile beraber, ulûm ve fünunun havârık ve kemâlâtının fihristesini bir suret-i icmâlîde işaret ediyor ve teşvik ediyor.

Amma, mu’cize-i kübrâ-yı Ahmediye (a.s.m.) olan Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan ise, tâlim-i esmânın hakikatine mufassalan mazhariyetini, hak ve hakikat olan ulûm ve fünunun doğru hedeflerini ve dünyevî, uhrevî kemâlâtı ve saâdâtı vâzıhan gösteriyor. Hem pek çok azîm teşvikatla beşeri onlara sevk ediyor.

Hem öyle bir tarzda sevk eder, teşvik eder ki, o tarzla şöyle anlattırıyor: “Ey insan! Şu kâinattan maksad-ı âlâ, tezahür-ü Rububiyete karşı, ubûdiyet-i külliye-i insaniyedir. Ve insanın gaye-i aksâsı, o ubûdiyete ulûm ve kemâlâtla yetişmektir.”

Hem öyle bir surette ifade ediyor ki, o ifade ile şöyle işaret eder: “Elbette nev-i beşer âhir vakitte ulûm ve fünuna dökülecektir, bütün kuvvetini ilimden alacaktır. Hüküm ve kuvvet ise ilmin eline geçecektir.”

Hem o Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan, cezâlet ve belâğat-i Kur’âniyeyi mükerreren ileri sürdüğünden, remzen anlattırıyor ki: “Ulûm ve fünûnun en parlağı olan belâğat ve cezâlet, bütün envâıyla âhir zamanda en merğub bir suret alacaktır. Hattâ, insanlar kendi fikirlerini birbirlerine kabul ettirmek ve hükümlerini birbirine icra ettirmek için en keskin silâhını cezâlet-i beyandan ve en mukavemetsûz kuvvetini belâğat-i edâdan alacaktır.”

Elhasıl, Kur’ân’ın ekser âyetleri, herbiri birer hazine-i kemâlâtın anahtarı ve


âhir vakit: dünya hayatının kıyamete yakın son devresi (bk. e-ḫ-r)
aleyhimüsselâm: Allah’ın selâmı onların üzerine olsun (bk. s-l-m)
azîm: büyük (bk. a-ẓ-m)
belâğat: maksada ve hale uygun düzgün ve güzel söz söyleme (bk. b-l-ğ)
belâğat-i edâ: üslup ve ifadedeki belâğat (bk. b-l-ğ)
belâğat-i Kur’âniye: Kur’ân’ın kendine has belâğati (bk. b-l-ğ)
beşer: insan
cezâlet: güzel ve akıcı ifade (bk. c-z-l)
cezâlet-i beyan: anlatım ve ifadedeki akıcılık, güzellik (bk. c-z-l; b-y-n)
dünyevî: dünyaya ait
ekser: çok (bk. k-s̱-r)
elhasıl: özetle, sonuç olarak
enbiya: peygamberler (bk. n-b-e)
envâ: çeşitler, türler
esâsât-ı san’at: san’at esasları (bk. ṣ-n-a)
fünûn: fenler, ilimler
gaye-i aksâ: en son gaye
gaye-i yegâne: tek gaye
hak: doğru, gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hakikat: gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
havârık: harikalar
havârık-ı san’at: san’at harikaları (bk. ṣ-n-a)
hazine-i kemâlât: mükemmellikler hazinesi (bk. k-m-l)
Hazret-i Âdem: (bk. bilgiler)
icra ettirmek: yaptırmak
ittihaz etmek: edinmek
kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk k-v-n)
kemâlât: mükemmellikler, kusursuzluklar (bk. k-m-l)
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan: açıklamalarıyla mu’cize olan Kur’ân (bk. a-c-z; b-y-n)
maksad-ı âlâ: büyük maksat (bk. ḳ-ṣ-d)
mazhariyet: nail olma, ayna olma (bk. ẓ-h-r)
merğub: rağbet edilen
mu’cizat: mu’cizeler (bk. a-c-z)
mu’cize: bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstü şey (bk. a-c-z)
mu’cize-i kübrâ-yı Ahmediye: Hz. Muhammed’in en büyük mu’cizesi (bk. a-c-z; k-b-r; ḥ-m-d)
mufassalan: ayrıntılı olarak
mukavemetsûz: karşı konulmaz, direnilmez
mükerreren: tekrarla, defalarca
nazargâh-ı enâm: insanların gözü önüne (bk. n-ẓ-r)
netice-i hilkat-i insaniye: insanın yaratılış neticesi (bk. ḫ-l-ḳ)
nev-i beşer: insanlık
remzen: işareten
saâdât: mutluluklar
sair: diğer
suret: şekil (bk. ṣ-v-r)
suret-i icmâlî: kısa ve özlü bir şekil (bk. ṣ-v-r; c-m-l)
tâlim-i esmâ: Hz. Âdem’e Allah tarafından isimlerin öğretilmesi (bk. a-l-m; s-m-v)
teşvikat: teşvikler
tezahür-ü Rububiyet: Rububiyetin görünmesi (bk. ẓ-h-r; r-b-b)
ubûdiyet: kulluk (bk. a-b-d)
ubûdiyet-i külliye-i insaniye: insanın geniş ve kapsamlı kulluğu (bk. a-b-d; k-l-l)
uhrevî: âhirete ait (bk. e-ḫ-r)
ulûm: ilimler (bk. a-l-m)
vâzıhan: açıkça

birer define-i ilmin miftahıdır. Eğer istersen Kur’ân’ın semâvâtına ve âyâtının nücumlarına yetişesin; geçmiş olan yirmi adet Sözleri, yirmi basamaklı HAŞİYE-1 bir merdiven yaparak çık. Onunla gör ki, Kur’ân ne kadar parlak bir güneştir; hakaik-ı İlâhiyeye ve hakaik-ı mümkinat üstüne nasıl sâfi bir nur serpiyor ve parlak bir ziya neşrediyor, bak.

Netice: Madem enbiyaya dair olan âyetler, şimdiki terakkiyât-ı beşeriyenin harikalarına birer nevi işaretle beraber, daha ilerideki hududunu çiziyor gibi bir tarz-ı ifadesi var. Ve madem herbir âyetin müteaddit mânâlara delâleti muhakkaktır, belki müttefekun aleyhtir. Ve madem enbiyaya ittibâ etmek ve iktidâ etmeye dair evâmir-i mutlaka var. Öyle ise, şu geçmiş âyetlerin maânî-i sarihalarına delâletle beraber, san’at ve fünun-u beşeriyenin mühimlerine işarî bir tarzda delâlet, hem teşvik ediliyor denilebilir.


Haşiye-1

Belki otuz üç adet Sözleri, otuz üç adet Mektupları, otuz bir Lem’aları, on üç Şuâları, yüz yirmi basamaklı bir merdivendir.


ahvâl: haller, durumlar
âyât: âyetler
bahs-i Kur’ânî: Kur’ân’ın bahsi
belki: aslında, gerçekte
beşer: insan
daire-i Rububiyet: Rablık dairesi (bk. r-b-b)
daire-i ubûdiyet: kulluk dairesi (bk. a-b-d)
define-i ilim: ilim hazinesi (bk. a-l-m)
delâlet: delil olma, işaret etme
enbiya: peygamberler (bk. n-b-e)
evâmir-i mutlaka: kesin emirler (bk. ṭ-l-ḳ)
hafî: gizli
hakaik-i mümkinat: yaratılanlara ait gerçekler (bk. ḥ-ḳ-ḳ; m-k-n)
hakaik-ı İlâhiye: Allah’a ait olan gerçekler (bk. ḥ-ḳ-ḳ; e-l-h)
hakk-ı kelâm: söz hakkı (bk. ḥ-ḳ-ḳ; k-l-m)
halel: zarar, eksiklik
haşiye: dipnot, açıklayıcı not
havârık-ı beşeriye: insanlık harikaları
ihtar: hatırlatma
ihtiyarsız: irade dışı (bk. ḫ-y-r)
iktidâ etmek: uymak
iktifâ etmek: yetinmek
ima: işaret
işarî: işaret yoluyla
ittibâ etmek: uymak
kemâlât: mükemellikler, kusursuzluklar (bk. k-m-l)
lâtif: hoş, güzel (bk. l-ṭ-f)
lâtife: güzel ve ince mânâ (bk. l-ṭ-f)
maânî-i sariha: açık mânâlar (bk. a-n-y)
medeniyet-i beşeriye: insanlık medeniyeti
miftah: anahtar
muhakkak: kesin (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
müteaddit: bir çok, çeşitli
müttefekun aleyh: üzerinde birleşilmiş
nazar: bakış, dikkat (bk. n-ẓ-r)
nâzil olmak: inmek (bk. n-z-l)
neşretmek: yaymak
netice: sonuç
nevi: çeşit
nücum: yıldızlar
nur: ışık, aydınlık (bk. n-v-r)
remiz: işaret
sâfi: duru, katıksız (bk. ṣ-f-y)
san’at ve fünun-u beşeriye: insanlığa ait san’at ve ilimler (bk. ṣ-n-a)
semâvât: yücelikler (bk. s-m-v)
şuûnât: işler, fiiller, haller (bk. ş-e-n)
talim etmek: öğretmek (bk. a-l-m)
tarz-ı ifade: ifade tarzı
tasrih: açık şekilde bildirme
tayyare-i beşer: uçak
terakkiyât-ı beşeriye: insanlığa ait terakkiler, ilerlemeler
üslub: ifade tarzı
vazife-i asliyesi: esas vazifesi
vezâif: görevler
ziya: ışık

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirminci Söz, İkinci Makam, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.355

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirminci-soz/ikinci-makam/355


CUMARTESİ DERSLERİ

CUMARTESİ DERSLERİ
CUMARTESİ DERSLERİ

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ

13. 3. On Üçüncü Söz – Birkaç biçare gençlere verilen bir tenbih, bir ders, bir ihtardır

13. 2. On Üçüncü Sözün İkinci Makamı

13.1. On Üçüncü Söz Ders – i İbret

12. 3. On İkinci Söz – Dördüncü Esas

12. 2. On İkinci Söz – İkinci ve Üçüncü Esas

12. 1. On İkinci Söz – Birinci Esas

11. 3. Onbirinci Söz Hakikatin Yüzü 2

10.16. Onuncu Söz Hatime

10.15. Onuncu Söz Onikinci Hakikat

10.14. Onuncu Söz Onbirinci Hakikat

10.13. Onuncu Söz Onuncu Hakikat

10.12. Onuncu Söz Dokuzuncu Hakikat

10.11. Onuncu Söz Sekizinci Hakikat

10.10. Onuncu Söz Yedinci Hakikat

10.9. Onuncu Söz Altıncı Hakikat

10.8. Onuncu Söz Beşinci Hakikat

10.7. Onuncu Söz Dördüncü Hakikat

10.6. Onuncu Söz Üçüncü Hakikat

10.5. Onuncu Söz İkinci Hakikat

10.4. Onuncu Söz 3. ve 4. İşaret ile 1. Hakikat

10.3. Onuncu Söz Mukaddime İkinci İşaret .

10.2. Onuncu Söz Mukaddime Birinci İşaret

10.1. Onuncu Söz Temsili Hikayecik 1-12. Suretler

9.2. Dokuzuncu Söz Beşinci Nükte

9. 1. Dokuzuncu Söz 1.-4. Nükteler

8. Sekizinci Söz

7. Yedinci Söz

6. Altıncı Söz

5. Beşinci Söz

4. Dördüncü Söz

3. Üçüncü Söz

2. İkinci Söz

1. Birinci Söz


Hazret-i Âdem aleyhisselâmın dâvâ-yı hilâfet-i kübrâda mu’cize-i kübrâsı, tâlim-i esmâdır. – Cumartesi Dersleri 20. 10.

Hazret-i Âdem aleyhisselâmın dâvâ-yı hilâfet-i kübrâda mu'cize-i kübrâsı, tâlim-i esmâdır. - Cumartesi Dersleri 20. 10.

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Hazret-i Âdem aleyhisselâmın dâvâ-yı hilâfet-i kübrâda mu’cize-i kübrâsı, tâlim-i esmâdır” konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından Sözler isimli eserinden Yirminci Sözün İkinci Makamının devamı.

Hazret-i Âdem aleyhisselâmın dâvâ-yı hilâfet-i kübrâda mu'cize-i kübrâsı, tâlim-i esmâdır. - Cumartesi Dersleri 20. 10.
Hazret-i Âdem aleyhisselâmın dâvâ-yı hilâfet-i kübrâda mu’cize-i kübrâsı, tâlim-i esmâdır. – Cumartesi Dersleri 20. 10.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

Yirminci Sözün İkinci Makamı

Mu’cizât-ı enbiya yüzünde parlayan bir lem’a-i i’câz-ı Kur’ân

Hem meselâ

 وَعَلَّمَ اٰدَمَ اْلاَسْمَۤاءَ كُلَّهَا 1

 “Hazret-i Âdem aleyhisselâmın dâvâ-yı hilâfet-i kübrâda mu’cize-i kübrâsı, tâlim-i esmâdır” diyor. İşte, sair enbiyanın mu’cizeleri birer hususî harika-i beşeriyeye remzettiği gibi, bütün enbiyanın pederi ve divan-ı nübüvvetin fâtihası olan Hazret-i Âdem aleyhisselâmın mu’cizesi, umum kemâlât ve terakkiyât-ı beşeriyenin nihayetlerine ve en ileri hedeflerine, sarahate yakın işaret ediyor.

Cenâb-ı Hak (celle celâlühü) mânen şu âyetin lisan-ı işaretiyle diyor ki: “Ey benî Âdem! Sizin pederinize, melâikelere karşı hilâfet dâvâsında rüçhaniyetine hüccet olarak, bütün esmâyı tâlim ettiğimden; siz dahi, madem onun evlâdı ve vâris-i istidadısınız, bütün esmâyı taallüm edip, mertebe-i emanet-i kübrâda, bütün mahlûkata karşı rüçhaniyetinize liyakatinizi göstermek gerektir. Zira kâinat içinde, bütün mahlûkat üstünde, en yüksek makamâta gitmek ve zemin gibi büyük mahlûkatlar size musahhar olmak gibi mertebe-i âliyeye size yol açıktır. Haydi, ileri atılınız ve birer ismime yapışınız, çıkınız.

“Fakat sizin pederiniz bir defa Şeytana aldandı, Cennet gibi bir makamdan rû-yi zemine muvakkaten sukut etti. Sakın siz de terakkiyâtınızda Şeytana uyup hikmet-i İlâhiyenin semâvâtından tabiat dalâletine sukuta vasıta yapmayınız. Vakit be vakit başınızı kaldırıp Esmâ-i Hüsnâma dikkat ederek, o semâvâta uruc etmek için fünununuzu ve terakkiyâtınızı merdiven yapınız. Tâ fünun ve kemâlâtınızın menbaları ve hakikatleri olan esmâ-i Rabbâniyeme çıkasınız ve o esmânın dürbünüyle, kalbinizle Rabbinize bakasınız.”


Dipnot-1

“Âdem’e bütün isimleri öğretti.” Bakara Sûresi, 2:31.


Aleyhisselâm: Allah’ın selâmı onun üzerine olsun (bk. s-l-m)
benî Âdem: Âdemoğulları, insanlar
celle celâlühü: Allah’ın şanı yücedir
dalâlet: hak yoldan sapkınlık, inançsızlık (bk. ḍ-l-l)
dâvâ-yı hilâfet-i kübrâ: büyük halifelik dâvâsı (bk. ḫ-l-f; k-b-r)
divan-ı nübüvvet: peygamberlik divanı (bk. n-b-e)
enbiya: peygamberler (bk. n-b-e)
esmâ: isimler (bk. s-m-v)
Esmâ-i Hüsnâ: Allah’ın en güzel isimleri (bk. s-m-v; ḥ-s-n)
esmâ-i Rabbâniye: Rabbânî isimler (bk. s-m-v; r-b-b)
fâtiha: başlangıç
fünun: fenler, ilimler
hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
harika-i beşeriye: insanlık harikası
Hazret-i Âdem: (bk. bilgiler)
hikmet-i ilâhiye: Allah’ın herşeyi belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratması (bk. ḥ-k-m; e-l-h)
hilâfet: halifelik (bk. ḫ-l-f)
hüccet: delil
hususî: özel
kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)
kemâlât: mükemmellikler, kusursuzluklar, faziletler (bk. k-m-l)
lisan-ı işaret: işaret dili
liyakat: layık olma
mahlûkat: yaratılmışlar (bk. ḫ-l-ḳ)
makamât: makamlar
mânen: mânevî olarak (bk. a-n-y)
melâike: melekler (bk. m-l-k)
menba: kaynak
mertebe-i âliye: yüce mertebe
mertebe-i emanet-i kübrâ: en büyük emanet mertebesi, halifelik (bk. e-m-n; k-b-r)
mu’cize: bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstü şey (bk. a-c-z)
mu’cize-i kübrâ: en büyük mu’cize (bk. a-c-z; k-b-r)
musahhar olmak: boyun eğmek
muvakkaten: geçici olarak
nihayet: son
Rab: herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah (bk. r-b-b)
remzetmek: işaret etmek
rû-yi zemin: yeryüzü
rüçhaniyet: üstünlük
sair: diğer
sarahat: açıklık
semâvât: yücelikler (bk. s-m-v)
sukut etmek: düşmek
taallüm: öğrenme (bk. a-l-m)
tabiat: doğa, canlı cansız varlıklar; maddî âlem (bk. ṭ-b-a)
talim: öğretme (bk. a-l-m)
tâlim-i esmâ: Hz. Âdem’e Allah tarafından isimlerin öğretilmesi (bk. a-l-m; s-m-v)
terakkiyât: terakkiler, ilerlemeler
terakkiyât-ı beşeriye: insanlığa ait terakkiler, ilerlemeler
umum: bütün
uruc etmek: yükselmek (bk. a-r-c)
vakit be vakit: zaman zaman
vâris-i istidad: kabiliyetin mirasçısı (bk. a-d-d)
zemin: yeryüzü

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirminci Söz, İkinci Makam, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.354

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirminci-soz/ikinci-makam/354


CUMARTESİ DERSLERİ

CUMARTESİ DERSLERİ
CUMARTESİ DERSLERİ

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ

13. 3. On Üçüncü Söz – Birkaç biçare gençlere verilen bir tenbih, bir ders, bir ihtardır

13. 2. On Üçüncü Sözün İkinci Makamı

13.1. On Üçüncü Söz Ders – i İbret

12. 3. On İkinci Söz – Dördüncü Esas

12. 2. On İkinci Söz – İkinci ve Üçüncü Esas

12. 1. On İkinci Söz – Birinci Esas

11. 3. Onbirinci Söz Hakikatin Yüzü 2

10.16. Onuncu Söz Hatime

10.15. Onuncu Söz Onikinci Hakikat

10.14. Onuncu Söz Onbirinci Hakikat

10.13. Onuncu Söz Onuncu Hakikat

10.12. Onuncu Söz Dokuzuncu Hakikat

10.11. Onuncu Söz Sekizinci Hakikat

10.10. Onuncu Söz Yedinci Hakikat

10.9. Onuncu Söz Altıncı Hakikat

10.8. Onuncu Söz Beşinci Hakikat

10.7. Onuncu Söz Dördüncü Hakikat

10.6. Onuncu Söz Üçüncü Hakikat

10.5. Onuncu Söz İkinci Hakikat

10.4. Onuncu Söz 3. ve 4. İşaret ile 1. Hakikat

10.3. Onuncu Söz Mukaddime İkinci İşaret .

10.2. Onuncu Söz Mukaddime Birinci İşaret

10.1. Onuncu Söz Temsili Hikayecik 1-12. Suretler

9.2. Dokuzuncu Söz Beşinci Nükte

9. 1. Dokuzuncu Söz 1.-4. Nükteler

8. Sekizinci Söz

7. Yedinci Söz

6. Altıncı Söz

5. Beşinci Söz

4. Dördüncü Söz

3. Üçüncü Söz

2. İkinci Söz

1. Birinci Söz


Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan, birtek Âdem ile cüz’î hadiseyi konuşurken, bütün kâinatla ve bütün nev-i beşerle bir mükâleme-i ulviye ediyor. – Cumartesi Dersleri 20. 1.

Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyan, birtek Âdem ile cüz'î hadiseyi konuşurken, bütün kâinatla ve bütün nev-i beşerle bir mükâleme-i ulviye ediyor. - Cumartesi Dersleri 20. 1.

Cumartesi Derslerinde bu hafta “Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan, birtek Âdem ile cüz’î hadiseyi konuşurken, bütün kâinatla ve bütün nev-i beşerle bir mükâleme-i ulviye ediyor.” konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından Sözler isimli eserinden Yirminci Söz Birinci Makam Birinci Nükte.

Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyan, birtek Âdem ile cüz'î hadiseyi konuşurken, bütün kâinatla ve bütün nev-i beşerle bir mükâleme-i ulviye ediyor. - Cumartesi Dersleri 20. 1.
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan, birtek Âdem ile cüz’î hadiseyi konuşurken, bütün kâinatla ve bütün nev-i beşerle bir mükâleme-i ulviye ediyor. – Cumartesi Dersleri 20. 1.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

Yirminci Söz

İki Makamdır

Birinci Makam

 وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰۤئِكَةِ اسْجُدُوا ِلاٰدَمَ فَسَجَدُۤوا اِلاَّۤاِبْلِيسَ     1

اِنَّ اللهَ يَاْمُرُكُمْ اَنْ تَذْبَحُوا بَقَرَةً     2

ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ فَهِىَ كَالْحِجَارَةِ اَوْ اَشَدُّ قَسْوَةً     3

BİRGÜN şu âyetleri okurken, İblis’in ilkaatına karşı Kur’ân-ı Hakîmin feyzinden üç nükte ilham edildi. Vesvesenin sureti şudur:

Dedi ki: “Dersiniz, ‘Kur’ân mu’cizedir; hem nihayetsiz belâğattedir; hem umuma her vakitte hidayettir.’ Halbuki, şöyle bazı hâdisât-ı cüz’iyeyi tarihvâri bir surette musırrâne tekrar etmekte ne mânâ var? Bir ineği kesmek gibi bir vakıa-i cüz’iyeyi o kadar mühim tavsifatla böyle zikretmek, hattâ o sûre-i azîmeye de el-Bakara tesmiye etmekte ne münasebet var? Hem de “Âdem’e secde” olan hadise, sırf bir emr-i gaybîdir. Akıl ona yol bulamaz; kavî bir imandan sonra teslim ve iz’an edilebilir. Halbuki Kur’ân umum ehl-i akla ders veriyor. Çok


Dipnot-1

“Meleklere ‘Âdem’e secde edin’ dediğimizde, İblis hariç hepsi secde etti.” Bakara Sûresi, 2:34.

Dipnot-2

“Allah size bir inek kesmenizi emrediyor.” Bakara Sûresi, 2:67.

Dipnot-3

“Sonra, bütün bunların ardından kalbiniz yine katılaştı. Sanki taş kesildi, hattâ taştan da katılaştı.” Bakara Sûresi, 2:74.


Âdem: (bk. bilgiler)
belâğat: maksada ve hale uygun düzgün ve güzel söz söyleme (bk. b-l-ğ)
ehl-i akıl: akıl sahipleri
el-Bakara: inek, dişi sığır
emr-i gaybî: gizli emir (bk. ğ-y-b)
feyz: ilham, bereket, ilim bolluğu (bk. f-y-ḍ)
hâdisât-ı cüz’iye: küçük ve önemsiz hadiseler (bk. c-z-e)
hidayet: doğru ve hak yol (bk. h-d-y)
İblis: Şeytan
ilham edilme: kalbe gelme
ilkaat: zihin çevirme, akıl çelme
iz’an: kesin şekilde inanma
kavî: kuvvetli, sağlam
Kur’ân-ı Hakîm: sayısız hikmetleri içinde bulunduran Kur’ân (bk. ḥ-k-m)
mu’cize: bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstü şey (bk. a-c-z)
musırrâne: ısrarlı bir şekilde
nihayetsiz: sonsuz
nükte: ince ve derin mânâ
sûre-i azîme: büyük sûre (bk. a-ẓ-m)
suret: şekil, görüntü (bk. ṣ-v-r)
tarihvâri: tarih gibi
tavsifat: vasıflandırma, özelliklerini anlatma (bk. v-ṣ-f)
tesmiye etmek: isimlendirmek (bk. s-m-v)
umum: genel
vakıa-i cüz’iye: küçük ve ferdî bir olay (bk. c-z-e)
vesvese: şüphe, kuruntu

yerlerde

 اَفَلاَ يَعْقِلُونَ 

der, akla havale eder. Hem taşların tesadüfî olan bazı hâlât-ı tabiiyesini ehemmiyetle beyan etmekte ne hidayet var?”

İlham olunan nüktelerin sureti şudur:

BİRİNCİ NÜKTE

Kur’ân-ı Hakîmde çok hâdisât-ı cüz’iye vardır ki, herbirisinin arkasında bir düstur-u küllî saklanmış ve bir kanun-u umumînin ucu olarak gösteriliyor. Nasıl ki,

 عَلَّمَ اٰدَمَ اْلاَسْمَۤاءَ كُلَّهَا 

Hazret-i Âdem’in melâikelere karşı kabiliyet-i hilâfet için bir mu’cizesi olan tâlim-i esmâdır ki, bir hadise-i cüz’iyedir. Şöyle bir düstur-u küllînin ucudur ki:

Nev-i beşere câmiiyet-i istidat cihetiyle tâlim olunan hadsiz ulûm ve kâinatın envâına muhit pek çok fünun ve Hâlıkın şuûnât ve evsâfına şâmil kesretli maarifin tâlimidir ki, nev-i beşere, değil yalnız melâikelere, belki semâvât ve arz ve dağlara karşı emanet-i kübrâyı3 haml dâvâsında bir rüçhaniyet vermiş; ve heyet-i mecmuasıyla arzın bir halife-i mânevîsi olduğunu Kur’ân ifham ettiği misillü, “melâikelerin Âdem’e secdesiyle beraber Şeytanın secde etmemesi” olan hadise-i cüz’iye-i gaybiye, pek geniş bir düstur-u külliye-i meşhudenin ucu olduğu gibi, pek büyük bir hakikati ihsas ediyor. Şöyle ki:

Kur’ân, şahs-ı Âdem’e melâikelerin itaat ve inkıyadını ve Şeytanın tekebbür ve imtinâını zikretmesiyle, nev-i beşere kâinatın ekser maddî envâları ve o envâın mânevî mümessilleri ve müekkelleri musahhar olduklarını ve nev-i beşerin


Dipnot-1

“Hiç düşünmüyorlar mı?” Yâsin Sûresi, 36:68.

Dipnot-2

“Âdem’e bütün isimleri öğretti.” Bakara Sûresi, 2:31.

Dipnot-3

bk. Ahzâb Sûresi, 33:72.


arz: yeryüzü, dünya
beyan: açıklama (bk. b-y-n)
câmiiyet-i istidat: istidadın kapsamlılığı (bk. c-m-a; a-d-d)
düstur-u küllî: büyük ve genel prensip (bk. k-l-l)
düstur-u külliye-i meşhude: görünen büyük ve genel prensip (bk. k-l-l; ş-h-d)
ekser: pek çok (bk. k-s̱-r)
emanet-i kübrâ: büyük emanet (bk. e-m-n; k-b-r)
envâ: çeşitler, türler
evsâf: sıfatlar (bk. v-ṣ-f)
fünun: fenler, ilimler
hâdisât-ı cüz’iye: küçük ve ferdî olaylar (bk. ḥ-d-s̱; c-z-e)
hadise-i cüz’iye: küçük ve ferdî olay (bk. ḥ-d-s̱; c-z-e)
hadise-i cüz’iye-i gaybiye: görünmeyen küçük ve basit olay (bk. ḥ-d-s̱; c-z-e; ğ-y-b)
hadsiz: sayısız
hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hâlât-ı tabiiye: doğal haller (bk. ṭ-b-a)
halife-i mânevî: mânevî halife (bk. ḫ-l-f; a-n-y)
Hâlık: her şeyi yoktan yaratan Allah (bk. ḫ-l-ḳ)
haml: yüklenme
heyet-i mecmua: genel yapı (bk. c-m-a)
hidayet: doğru yola eriştirme (bk. h-d-y)
ifham etmek: anlatmak, bildirmek
ihsas: hissettirme
ilham olunma: kalbe gelme
imtinâ: çekinme, yapmama
inkıyad: boyun eğme, itaat etme
kabiliyet-i hilâfet: halifelik kabiliyeti (bk. a-d-d; ḫ-l-f)
kâinat: evren, yaratılmış her şey (bk. k-v-n)
kanun-u umumî: genel kanun (bk. ḳ-n-n)
kesretli: çok (bk. k-s̱-r)
Kur’ân-ı Hakîm: sayısız hikmetleri içinde bulunduran Kur’ân (bk. ḥ-k-m)
maarif: bilgiler, bilimler (bk. a-r-f)
melâike: melekler (bk. m-l-k)
misillü: gibi (bk. m-s̱-l)
müekkel: görevli
muhit: kuşatan
mümessil: temsilci (bk. m-s̱-l)
musahhar olmak: boyun eğmek
nev-i beşer: insanlık
rüçhaniyet: üstünlük
şahs-ı Âdem: Hz. Âdem’in şahsı
şâmil: kapsayan
semâvat: gökler (bk. s-m-v)
suret: şekil, görüntü (bk. ṣ-v-r)
şuûnat: Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecelliye sevk eden Zâtına ait mukaddes özellikler (bk. ş-e-n)
tâlim: öğretme (bk. a-l-m)
tâlim-i esmâ: Hz. Âdem’e Allah tarafından isimlerin öğretilmesi (bk. a-l-m; s-m-v)
tekebbür: büyüklenme (bk. k-b-r)
ulûm: ilimler (bk. a-l-m)
zikretmek: anmak, belirtmek

hassalarının bütün istifadelerine müheyyâ ve münkad olduklarını ifham etmekle beraber; o nev’in istidadâtını bozan ve yanlış yollara sevk eden mevadd-ı şerire ile onların mümessilleri ve sekene-i habiseleri o nev-i beşerin tarîk-i kemâlâtında ne büyük bir engel, ne müthiş bir düşman teşkil ettiğini ihtar ederek, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan, birtek Âdem ile cüz’î hadiseyi konuşurken, bütün kâinatla ve bütün nev-i beşerle bir mükâleme-i ulviye ediyor.


“îcl” meselesi: buzağı olayı. Bu olay İsrailoğullarının Firavun’dan kurtulup Sina Çölüne yerleştikleri zaman yaşandı. Bir ara Mûsa (a.s.) Tur Dağına çıkmış ve orada bir müddet kalmıştı. İsrailoğulları da bu esnâda altından bir buzağı yaptı ve ona tapmaya başladı
Aleyhisselâm: Allah’ın selâmı onun üzerine olsun (bk. s-l-m)
bakar: sığır
bakarperestlik: sığıra tapmak
Benî İsrail: İsrailoğulları, Yahudiler
beyan: açıklama (bk. b-y-n)
cehennem-nümun: cehennem gibicüz: parça (bk. c-z-e)
cüz’î: küçük, ferdî (bk. c-z-e)
ders-i hikmet: hikmet dersi (bk. ḥ-k-m)
düstur: prensip, kural
düstur-u küllî: büyük ve genel prensip (bk. k-l-l)
felâhat: çiftçilik
feyz: bolluk, bereket (bk. f-y-ḍ)
hâdisât-ı tarihiye: tarihî olayhadise-i cüz’iye: ferdî, belirli bir bölgeye ait olay (bk. c-z-e)
hassa: duyular
Hazret-i Mûsâ: (bk. bilgiler)
i’câz: mu’cizelik özelliği (bk. a-c-z)
İ’câz-ı Kur’ân: Kur’ân’ın mu’cizeliği (bk. a-c-z)
ifham: anlatma
istidadât: kabiliyetler (bk. a-d-d)
istidat: kabiliyet, yetenek (bk. a-d-d)
kıssa-i Mûsâ: Hz. Mûsâ’nın kıssası
kudsiye: mukaddes, kutsal (bk. ḳ-d-s)
küllî: büyük, kapsamlı (bk. k-l-l)
kumistan: kumluk, çöl
Kur’ân-ı Hakîm: sayısız hikmetleri içinde bulunduran Kur’ân (bk. ḥ-k-m)
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan: açıklamalarıyla mu’cize olan Kur’ân (bk. a-c-z; b-y-n)
mâbud: kendisine ibadet edilen (bk. a-b-d)
mahsuldar: verimli
mefkûre: gaye, ideal, inanç (bk. f-k-r)
mergup: rağbet edilmiş
mevadd-ı şerire: kötü maddeler
mevki-i mübarek: mübarek mevki (bk. b-r-k)
müheyyâ: hazır
mükâleme-i ulviye: yüce konuşma (bk. k-l-m)
mukkaddes: kutsal (bk. ḳ-d-s)
mümessil: temsilci (bk. m-s̱-l)
münkad: boyun eğme, itaat etme
neş’et etmek: çıkmak, yetişmek
nev-i beşer: insanlık
nev’: çeşit, tür
Nil-i mübarek: (bk. bilgiler – Nil Nehri)
risale: kitap (bk. r-s-l)
risalet: peygamberlik (bk. r-s-l)
Sahrâ-yı Kebir: Büyük Çöl; Libya Çölü (bk. bilgiler)
seciye: yaratılış, karakter
sekene: sakinler, oturanlar (bk. s-k-n)
sekene-i habise: kötü ve pis sakinler (bk. s-k-n)
sevr: öküz
tarîk-i kemâlât: mükemmelleşme yolu (bk. ṭ-r-ḳ; k-m-l)
tazammun: kapsama, içine alma
tesbit: sağlam şekilde yerleştirme
teşkil: oluşturma
ulvî: yüce
vasıta-i ziraat: tarıma vasıta
zebh: kesme, boğazlama
zikretmek: bildirmek, anlatmak

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirminci Söz, Birinci Makam, Birinci Nükte, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.333

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirminci-soz/333


CUMARTESİ DERSLERİ

CUMARTESİ DERSLERİ
CUMARTESİ DERSLERİ

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ

13. 3. On Üçüncü Söz – Birkaç biçare gençlere verilen bir tenbih, bir ders, bir ihtardır

13. 2. On Üçüncü Sözün İkinci Makamı

13.1. On Üçüncü Söz Ders – i İbret

12. 3. On İkinci Söz – Dördüncü Esas

12. 2. On İkinci Söz – İkinci ve Üçüncü Esas

12. 1. On İkinci Söz – Birinci Esas

11. 3. Onbirinci Söz Hakikatin Yüzü 2

10.16. Onuncu Söz Hatime

10.15. Onuncu Söz Onikinci Hakikat

10.14. Onuncu Söz Onbirinci Hakikat

10.13. Onuncu Söz Onuncu Hakikat

10.12. Onuncu Söz Dokuzuncu Hakikat

10.11. Onuncu Söz Sekizinci Hakikat

10.10. Onuncu Söz Yedinci Hakikat

10.9. Onuncu Söz Altıncı Hakikat

10.8. Onuncu Söz Beşinci Hakikat

10.7. Onuncu Söz Dördüncü Hakikat

10.6. Onuncu Söz Üçüncü Hakikat

10.5. Onuncu Söz İkinci Hakikat

10.4. Onuncu Söz 3. ve 4. İşaret ile 1. Hakikat

10.3. Onuncu Söz Mukaddime İkinci İşaret .

10.2. Onuncu Söz Mukaddime Birinci İşaret

10.1. Onuncu Söz Temsili Hikayecik 1-12. Suretler

9.2. Dokuzuncu Söz Beşinci Nükte

9. 1. Dokuzuncu Söz 1.-4. Nükteler

8. Sekizinci Söz

7. Yedinci Söz

6. Altıncı Söz

5. Beşinci Söz

4. Dördüncü Söz

3. Üçüncü Söz

2. İkinci Söz

1. Birinci Söz