Eğitim ve öğretime, bilgi ve bilime farklı bir bakış; MÂNÂ-YI İSMÎ yerine MÂNÂ-YI HARFİ ile bakış. Açık kaynak bir eğitim sitesi. A different perspective on education and teaching, knowledge and science; glance with the LETTER MEANING instead of the NAME MEANING. Open source education site.
“Evet, Kur’ân-ı Hakîm, bil’ittifak, ümmî ve emin bir zâtın lisanıyla, zaman-ı Âdem’den tâ Asr-ı Saadete kadar, enbiyaların mühim hâlâtını ve ehemmiyetli vukuatını öyle bir tarzda zikrediyor ki, Tevrat ve İncil gibi kitapların tasdiki altında gayet kuvvet ve ciddiyetle ihbar ediyor. Kütüb-ü sâlifenin ittifak ettikleri noktalarda muvafakat etmiştir. İhtilâf ettikleri bahislerde, musahhihâne, hakikat-i vakıayı faslediyor.”
konusu işlenmektedir.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi Beşinci Söz – Mu’cizât-ı Kur’âniye Risalesi– Birinci Şule – ÜÇÜNCÜ ŞUA– BİRİNCİ CİLVE – BİRİNCİ ŞAVK.
Evet, Kur’ân-ı Hakîm, bil’ittifak, ümmî ve emin bir zâtın lisanıyla, zaman-ı Âdem’den tâ Asr-ı Saadete kadar, enbiyaların mühim hâlâtını ve ehemmiyetli vukuatını öyle bir tarzda zikrediyor ki, Tevrat ve İncil gibi kitapların tasdiki altında gayet kuvvet ve ciddiyetle ihbar ediyor. Kütüb-ü sâlifenin ittifak ettikleri noktalarda muvafakat etmiştir. İhtilâf ettikleri bahislerde, musahhihâne, hakikat-i vakıayı faslediyor. – Cumartesi Dersleri 25. 3. 1.
KISA VİDEO
UZUN VİDEO
SHORTS
Yirmi Beşinci Söz
Mu’cizât-ı Kur’âniye Risalesi
Birinci Şule
ÜÇÜNCÜ ŞUA
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın ihbârât-ı gaybiyesi ve her asırda şebâbiyetini muhafaza etmesi ve her tabaka insana muvafık gelmesiyle hasıl olan i’cazdır. Şu Şuaın Üç Cilvesi var.
BİRİNCİ CİLVE:
İhbârât-ı gaybiyesidir. Şu Cilvenin Üç Şavkı var.
BİRİNCİ ŞAVK:
Maziye ait ihbârât-ı gaybiyesidir. Evet, Kur’ân-ı Hakîm, bil’ittifak, ümmî ve emin bir zâtın lisanıyla, zaman-ı Âdem’den tâ Asr-ı Saadete kadar, enbiyaların mühim hâlâtını ve ehemmiyetli vukuatını öyle bir tarzda zikrediyor ki, Tevrat ve İncil gibi kitapların tasdiki altında gayet kuvvet ve ciddiyetle
alâmet: iz, işaret Asr-ı Saadet: Peygamberimiz (a.s.m.) yaşadığı dönem, mutluluk asrı bil’ittifak: ittifakla, fikir birliğiyle ceberut: büyüklük ve haşmet (bk. c-b-r) cilve: yansıma, görünüm (bk. c-l-y) emâre: işaret, iz emin: güvenilir (bk. e-m-n) enbiya: peygamberler (bk. n-b-e) farz-ı muhal: olmayacak şeyi olacakmış gibi düşünme hadsiz: sınırsız hakikî: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ) hâlât: haller, durumlar hâlet: durum, hal Hâlık-ı Kâinat: kâinatın yaratıcısı Allah (bk. ḫ-l-ḳ; k-v-n) Hâlık-ı Zülcelâl: sonsuz haşmet ve şeref sahibi yaratıcı Allah (bk. ḫ-l-ḳ; ẕü; c-l-l)
hasıl olmak: ortaya çıkmak i’câz: mu’cize oluş (bk. a-c-z) ihbârât-ı gaybiye: gaybdan verilen haberler (bk. ğ-y-b) İncil: Hz. İsâ’ya indirilen kitap izzet: şeref, yücelik (bk. a-z-z) kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n) kasem: yemin Kur’ân-ı Hakîm: her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân (bk. ḥ-k-m) Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan: açıklamalarıyla benzerini yapmakta akılları âciz bırakan Kur’ân (bk. a-c-z; b-y-n) lisan: dil mazi: geçmiş zaman muhabere: haberleşme
muvafık: uygun Müseylime: (bk. bilgiler) pest: aşağı Sâni: herşeyi san’atla yaratan Allah (bk. ṣ-n-a) şavk: ışık, parıltı şebâbiyet: tazelik, gençlik şua: parıltı taklitkârâne: taklik ederek tasdik: doğruluğunu kabul etme (bk. ṣ-d-ḳ) Tevrat: Hz. Musa’ya indirilen kitap ulvî: yüce ümmî: okuma yazma bilmeyen, tahsil görmemiş vukuat: olaylar zaman-ı Âdem: Hz. Âdem’in zamanı zikretmek: anmak, belirtmek
ihbar ediyor. Kütüb-ü sâlifenin ittifak ettikleri noktalarda muvafakat etmiştir. İhtilâf ettikleri bahislerde, musahhihâne, hakikat-i vakıayı faslediyor. Demek, Kur’ân’ın nazar-ı gayb-bînîsi, o kütüb-ü sâlifenin umumunun fevkinde ahvâl-i maziyeyi görüyor ki, ittifakî meselelerde musaddıkane onları tezkiye ediyor, ihtilâfî meselelerde musahhihâne onlara faysal oluyor. Halbuki, Kur’ân’ın vukuat ve ahvâl-i maziyeye dair ihbârâtı aklî bir iş değil ki akılla ihbar edilsin. Belki semâa mütevakkıf nakildir. Nakil ise, kıraat ve kitabet ehline mahsustur. Dost ve düşmanın ittifakıyla kıraatsiz, kitabetsiz, emanetle maruf, ümmî lâkabıyla mevsuf bir zâta nüzul ediyor.
Hem o ahvâl-i maziyeyi öyle bir surette ihbar eder ki, bütün o ahvâli görür gibi bahseder. Çünkü, uzun bir hadisenin ukde-i hayatiyesini ve ruhunu alır, maksadına mukaddime yapar. Demek, Kur’ân’daki fezlekeler, hülâsalar gösteriyor ki, bu hülâsa ve fezlekeyi gösteren, bütün maziyi bütün ahvâliyle görüyor. Zira bir zâtın bir fende veya bir san’atta mütehassıs olduğu, hülâsalı bir sözle, fezlekeli bir san’atçıkla, o şahısların maharet ve melekelerini gösterdiği gibi, Kur’ân’da zikrolunan vukuatın hülâsaları ve ruhları gösteriyor ki, onları söyleyen, bütün vukuatı ihata etmiş, görüyor, tabiri caizse bir maharet-i fevkalâde ile ihbar ediyor.
ahvâl: haller, durumlar ahvâl-i maziye: geçmişteki haller aklî: akılla ilgili ehl-i keşif ve velâyet: maneviyat âlemlerinde iman hakikatlerini gözleme yeteneğine sahip insanlar, veliler (bk. k-ş-f; v-l-y) emanet: eminlik, güvenilirlik (bk. e-m-n) envâ: çeşitler, türler fasletmek: çözüme kavuşturmak faysal: ayırıcı, çözüme kavuşturucu fen: bilim fevkinde: üstünde fezleke: netice, özet hâkezâ: bunun gibi hakikat-i vakıa: olayın gerçekliği (bk. ḥ-ḳ-ḳ) hususî: özel hülâsa: özet ihata: kapsama, içine alma ihbar: haber verme ihbârât: haber vermeler ihbârât-ı gaybiye: gayptan verilen haberler (bk. ğ-y-b) ihtilâf: ayrılık, anlaşmazlık ihtilafî: tartışmalı İmam-ı Rabbânî: (bk. bilgiler)
istikbal: gelecek zaman ittifak: birleşme, fikir birliği ittifak etmek: birleşmek ittifakî: üzerinde birleşilmiş kıraat: okuma kitabet: yazma (bk. k-t-b) kütüb-ü sâlife: Tevrat, Zebur ve İncil gibi geçmiş kitaplar (bk. k-t-b) maharet: ustalık, beceri maharet-i fevkalâde: olağanüstü beceri maksad: gaye, amaç (bk. ḳ-ṣ-d) maruf: bilinen (bk. a-r-f) mazi: geçmiş zamanı meleke: kabiliyet, beceri (bk. m-l-k) mevsuf: vasıflandırılan (bk. v-ṣ-f) muamelât-ı gaybiye: gayba ait muamele ve işleyişler (bk. ğ-y-b) Muhyiddin-i Arabî: (bk. bilgiler) mukaddime: başlangıç, giriş (bk. ḳ-d-m) mukattaât-ı huruf: bazı sûrelerin başlarında bulunan ve birer İlâhî şifre özelliğini taşıyan kesik harfler
musaddıkane: doğrulayarak (bk. ṣ-d-ḳ) musahhihâne: düzelterek muvafakat etmek: uyuşmak mütehassıs: ihtisas sahibi, uzman mütevakkıf: bağlı nakil: aktarma, anlatma nazar-ı gayb-bînî: gaybı gören bakış (bk. n-ẓ-r; ğ-y-b) nev’: tür nüzul etmek: inmek (bk. n-z-l) semâ: işitme, duyma (bk. s-m-a) suret: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r) şavk: ışık, parıltı tezkiye: iyi hal üzere şahitlik etme ukde-i hayatiye: hayat düğümü, çekirdeği (bk. ḥ-y-y) ulema-yı bâtın: şeriatın zâhirinden ve açık hükümlerinden daha çok, mânâ ve esrârını bilen âlimler (bk. a-l-m) umum: bütün ümmî: okuma yazma bilmeyen, tahsil görmemiş vukuat: olaylar zikrolunmak: anılmak, belirtilmek
KAYNAKLAR
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi Beşinci Söz – Mu’cizât-ı Kur’âniye Risalesi– Birinci Şule – ÜÇÜNCÜ ŞUA– BİRİNCİ CİLVE – BİRİNCİ ŞAVK, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.
“Kayan yıldıza yemin olsun ki, arkadaşınız (Peygamberiniz) ne şaştı, ne de bâtıla inandı. O kendi keyfine göre de konuşmaz. O ancak kendisine vahyolunanı söyler.” Necm Sûresi, 53:1-4. – Cumartesi Dersleri 25. 2. 8,
Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.
https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “İKİNCİ REŞHA: Tevrat ve İncil gibi kütüb-ü semâviyenin yüzler işârâtı; fevkalâde takvâsı, fevkalâde ubûdiyeti, fevkalâde ciddiyeti, fevkalâde metaneti, dâvâsında nihayet derecede sadık olduğunu güneş gibi âşikâre gösteriyor.” konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından Sözler isimli eserinden On Dokuzuncu Söz İkinci Reşha.
İKİNCİ REŞHA: Tevrat ve İncil gibi kütüb-ü semâviyenin yüzler işârâtı; fevkalâde takvâsı, fevkalâde ubûdiyeti, fevkalâde ciddiyeti, fevkalâde metaneti, dâvâsında nihayet derecede sadık olduğunu güneş gibi âşikâre gösteriyor. – Cumartesi Dersleri 19. 2.
KISA VİDEO
UZUN VİDEO
On Dokuzuncu Söz
Risalet-i Ahmediyeye dairdir
İKİNCİ REŞHA
O nuranî burhan-ı tevhid, nasıl ki iki cenâhın icmâ ve tevatürüyle teyid ediliyor. Öyle de, Tevrat ve İncil gibi kütüb-ü semâviyenin HAŞİYE-1 yüzler işârâtı1 ve irhâsâtın binler rumuzâtı2 ve hâtiflerin meşhur beşârâtı ve kâhinlerin mütevatir şehâdâtı3 ve şakk-ı kamer4 gibi binler mu’cizâtının delâlâtı ve şeriatın hakkaniyeti ile teyid ve tasdik ettikleri gibi, zâtında gayet kemâldeki ahlâk-ı hamîdesi ve vazifesinde nihayet hüsnündeki secâyâ-yı gàliyesi ve kemâl-i emniyeti ve kuvvet-i imanını ve gayet itminanını ve nihayet vüsukunu gösteren fevkalâde takvâsı, fevkalâde ubûdiyeti, fevkalâde ciddiyeti, fevkalâde metaneti, dâvâsında nihayet derecede sadık olduğunu güneş gibi âşikâre gösteriyor.
Haşiye-1
Hüseyin-i Cisrî Risale-i Hamidiye’sinde yüz on dört işârâtı o kitaplardan çıkarmıştır. Tahriften sonra bu kadar bulunsa, elbette daha evvel çok tasrihat varmış.
Dipnot-1
bk. Mektûbat, On Dokuzuncu Mektup, On Altıncı İşaret, Birinci Kısım.
Dipnot-2
bk. Mektûbât, On Dokuzuncu Mektup, On Altıncı İşaret, Üçüncü Kısım.
Dipnot-3
bk. Mektûbât, On Dokuzuncu Mektup, On Altıncı İşaret, İkinci Kısım.
Dipnot-4
bk. Mektûbât, On Dokuzuncu Mektup, On Yedinci İşaret.
ahlâk-ı hamîde: övülmüş, güzel ahlâk (bk. ḫ-l-ḳ; ḥ-m-d) âşikâre: açıkça Asr-ı Saadet: Peygamberimizin (a.s.m.) yaşadığı dönem, mutluluk asrı beşârât: müjdeler burhan-ı tevhid: Cenab-ı Allah’ın birlik delili (bk. v-ḥ-d) cenâh: taraf, yön Ceziretü’l-Arap: (bk. bilgiler) delâlât: delil olmalar, işaretler enbiya: peygamberler (bk. n-b-e) evliya: veliler, Allah’ın sevgili kulları (bk. v-l-y) fevkalâde: olağanüstü hakkaniyet: doğruluk (bk. ḥ-ḳ-ḳ) haşiye: dipnot, açıklayıcı not hâtif: gelecekten haber veren cinnî Hüseyin-i Cisrî: (bk. bilgiler) hüsün: güzellik (bk. ḥ-s-n) icmâ: fikir birliği (bk. c-m-a) irhâsât: Peygamberimizde (a.s.m.) peygamber olmadan önce görülen olağanüstü haller ve hadiseler işârât: işaretler istinat eden: dayanan (bk. s-n-d)
itimat: dayanma, güvenme itminan: tam kanaatle inanma kâhin: gelecekten haber veren kimse kemâl: mükemmellik, kusursuzluk (bk. k-m-l) kemâl-i emniyet: güvenilirliğin mükemmelliği (bk. k-m-l; e-m-n) keramet: Allah’ın bir ikramı olarak, veli kullarda görünen olağanüstü haller (bk. k-r-m) kütüb-ü semâviye: vahye dayanan mukaddes kitaplar (bk. k-t-b; s-m-v) kuvvet-i iman: imanın kuvveti (bk. e-m-n) Lâ ilâhe illâllah: Allah’tan başka ilâh yoktur (bk. e-l-h) mânen: mânevî olarak (bk. a-n-y) mazi: geçmiş zaman metanet: sağlamlık, kararlılık mu’cizât: mu’cizeler (bk. a-c-z) müddeâ: iddia edilen şey müstakbel: gelecek zaman mütevatir: yalan üzerinde birleşmeleri mümkün olmayan topluluğun naklettiği haber nuranî: nurlu, parlak (bk. n-v-r)
reşha: sızıntı, damla rumuzât: remizler, işaretler sadakte ve bilhakkı natakte: “Doğru söyledin ve hakkı konuştun” (bk. ṣ-d-ḳ; ḥ-ḳ-ḳ) sadık: doğru (bk. ṣ-d-ḳ) şakk-ı kamer: Ay’ın ikiye bölünmesi mu’cizesi secâyâ-yı gàliye: çok kıymetli ve yüksek huylar şehâdat: şahitlikler, tanıklıklar (bk. ş-h-d) şeriat: İlahî kanun, İslâmiyet (bk. ş-r-a) tahrif: değiştirme, bozma takva: Allah’ın emir ve yasaklarına titizlikle uyma (bk. v-ḳ-y) tasdik: doğrulama (bk. ṣ-d-ḳ) tasrihat: açık şekilde anlatımlar tevatür: çeşitli kanallardan gelen ve doğruluğu kesin olarak kanıtlanan haber teyid: destekleme ubûdiyet: kulluk (bk. a-b-d) vehm: zan, kuruntu vüsuk: doğruluk, güvenilirlik zâkir: zikredenler, Allah’ı ananlar
On Dokuzuncu Mektup
On Altıncı İşaret
Birinci Kısım
….
Zebur’da, Yetmiş İkinci Bâbında şu âyet var: “Bahirden bahre malik ve nehirlerden, arzın makta’ ve müntehâsına kadar malik ola… Ve kendisine Yemen ve Cezayir mülûkü hediyeler götüreler… Ve padişahlar ona secde ve inkıyad edeler… Ve her vakit ona salât ve hergün kendisine bereketle dua oluna… Ve envârı, Medine’den münevver ola… Ve zikri, ebedü’l-âbâd devam ede… Onun ismi, şemsin vücudundan evvel mevcuttur; onun adı güneş durdukça münteşir ola…”2
İşte şu âyet, pek âşikâr bir tarzda Fahr-i Âlem aleyhissalâtü vesselâmı tavsif eder. Acaba Hazret-i Davud aleyhisselâmdan sonra, Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmdan başka hangi nebî gelmiş ki, şarktan garba kadar dinini neşretmiş ve mülûkü cizyeye bağlamış ve padişahları kendine secde eder gibi bir inkıyad altına almış ve hergün nev-i beşerin humsunun salâvat ve dualarını kendine kazanmış ve envârı Medine’den parlamış kim var? Kim gösterilebilir?
Hem Türkçe Yuhanna İncilinin On Dördüncü Bab ve otuzuncu âyeti şudur: “Artık sizinle çok söyleşmem. Zira bu Âlemin Reisi geliyor. Ve bende onun nesnesi asla yoktur.” İşte, “Âlemin Reisi” tabiri, “Fahr-i Âlem” demektir. “Fahr-i Âlem” ünvanı ise, Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmın en meşhur ünvanıdır.
Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun (bk. ṣ-l-v; s-l-m) Aleyhisselâm: Allah’ın selamı onun üzerine olsun (bk. s-l-m) aşikâr: açık bâb: kısım, bölüm bâhirden bahre: denizden denize Cebel-i Arafat: (bk. bilgiler – Arafat Dağı) Cezayir: (bk. bilgiler) cizye: vergi; müslümanların fethettikleri yerlerde, müslüman olmayanlardan alınan ve devlet teminatı altında bulunmanın karşılığı olan vergi ebedü’l-âbâd: sonsuzlukların sonsuzluğu, âhiret hayatı (bk. e-b-d) envâr: nurlar (bk. n-v-r) Fahr-i Âlem: bütün dünyanın kendisiyle övündüğü Peygamberimiz (a.s.m.) (bk. a-l-m) garb: batı Hazret-i Davud: (bk. bilgiler – Davud (a.s.)) hums: beşte bir
inkıyâd: boyun eğme, itaat etme makta’: kesilen yer, kesinti yeri, başlangıç yeri mâlik: sahip (bk. m-l-k) mevcut: var olan, yaratılmış (bk. v-c-d) mübarek: hayırlı, uğurlu (bk. b-r-k) Muhammed-i Arabî: Arapların içinden çıkan peygamberimiz Hz. Muhammed (bk. ḥ-m-d) mülûk: melikler, hükümdarlar (bk. m-l-k) münevver: aydın, aydınlanmış (bk. n-v-r) müntehâ: uç, son nokta münteşir: yayılmış, yaygın nam: ad nebî: peygamber (bk. n-b-e) neşr: yayma nev-i beşer: insanlık Rabb-i Vâhid: tek ve eşsiz olan Allah, bir olan Allah (bk. r-b-b; v-ḥ-d) salât: namaz , dua (bk. ṣ-l-v) salâvât: rahmet ve esenlik duaları (bk. ṣ-l-v) şark: doğu şems: güneş şirk: Allah’a ortak koşma şöhret-şiâr: şöhretli, şöhret sahibi
suret: biçim, şekil (bk. ṣ-v-r) tarif etme: tanıtma, bildirme (bk. a-r-f) tavsif etme: vasıflandırma, özelliklerini anlatma (bk. v-ṣ-f) tekbir: “Allah en büyüktür” mânâsında “Allahu Ekber” demek (bk. k-b-r) ümmet-i merhume: ilâhî merhamete mazhar olan ümmet (bk. r-ḥ-m) ümmet-i Muhammediye: Hz. Muhammed’e (a.s.m.) tâbi olan Müslümanlar (bk. ḥ-m-d) vücud: varlık, var oluş (bk. v-c-d) Yemen: (bk. bilgiler) Yuhanna İncili: dört incilden birisi, Hz. İsa’nın (a.s.) havarilerinden Yuhanna tarafından yazılan İncil Hz. İsa’ya indirilen kitap zahir: açık, gözle görünür (bk. ẓ-h-r) Zebur: (bk. bilgiler) zikr: anma
Yine İncil-i Yuhanna, On Altıncı Bab ve yedinci âyeti şudur: “Amma ben size hakkı söylüyorum. Benim gittiğim, size faidelidir. Zira ben gitmeyince Tesellici size gelmez.” İşte, bakınız: Reis-i Âlem ve insanlara hakikî teselli veren, Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmdan başka kimdir? Evet, Fahr-i Âlem odur ve fâni insanları idam-ı ebedîden kurtarıp teselli veren odur.
Hem İncil-i Yuhanna, On Altıncı Bab, sekizinci âyeti: “O dahi geldikte, dünyayı günaha dair, salâha dair ve hükme dair ilzam edecektir.”1 İşte, dünyanın fesadını salâha çeviren ve günahlardan ve şirkten kurtaran ve siyaset ve hâkimiyet-i dünyayı tebdil eden, Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmdan başka kim gelmiş?
Hem İncil-i Yuhanna, On Altıncı Bab, on birinci âyet: “Zira bu Âlemin Reisinin gelmesinin hükmü gelmiştir.”2 İşte, “Âlemin Reisi” HAŞİYE-1 elbette Seyyidü’l-Beşer olan Ahmed-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâmdır.
Evet, o zat öyle bir reis ve sultandır ki, bin üç yüz elli senede ve ekser asırlardan herbir asırda, lâakal üç yüz elli milyon tebaası ve raiyeti var; kemal-i teslim ve inkıyadla evâmirine itaat ederler, hergün ona selam etmekle tecdid-i biat ederler.
Ahmed: çokça medhedilen, övülen (bk. ḥ-m-d) Ahmed-i Muhammed: Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. ḥ-m-d) Âlemin Reisi: Âlemlerin Efendisi olan Fahr-i Âlem Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. a-l-m) Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun (bk. ṣ-l-v; s-l-m) bâb: kısım, bölüm bilcümle: bütünüyle, tamamen Cebrâil: (bk. bilgiler – Cebrâil (a.s.)) evâmir: emirler Fahr-i Âlem: bütün âlemin kendisiyle övündüğü Peygamberimiz (a.s.m.) (bk. a-l-m) fânî: geçici, ölümlü (bk. f-n-y) hak: doğru, gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ) Hak Ruhu: doğru, gerçek, hakikatin ruhu, Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. ḥ-ḳ-ḳ; ḥ-m-d) hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ) hakikî: asıl, gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ) hâkimiyet-i dünya: dünya hakimiyeti, dünyaya hükmetme (bk. ḥ-k-m)
Hazret-i Şuayb: (bk. bilgiler – Şuayb (a.s.)) İbrânî: Yahudi kavminden olan kimse idam-ı ebedî: dirilmemek üzere sonsuz yok oluş (bk. e-b-d) ilzam etme: susturma, fikren mağlup etme İncil-i Yuhanna: Yuhanna İncili dört incilden birisi, Hz. İsa’nın (a.s.) havarilerinden Yuhanna tarafından yazılan İncil, Hz. İsa’ya indirilen kitap inkıyad: boyun eğmek irşad: doğru yolu gösterme (bk. r-ş-d) itaat etmek: uymak kemâl-i teslim: tam bir bağlılık, teslimiyet kütüb-ü enbiyâ: peygamberlere gelen kitaplar (bk. k-t-b; n-b-e) lâakal: en az Muhammed: methedilmiş, övülmüş (bk. ḥ-m-d) Muhammed-i Arabî: Arapların arasından çıkmış olan peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. ḥ-m-d)
muhtar: seçilmiş, seçkin (bk. ḫ-y-r) raiyyet: halk, vatandaş Reis-i Âlem: Âlemlerin Efendisi olan Fahr-i Âlem Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. a-l-m) Resul-i Ekrem: Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. r-s-l; k-r-m) salâh: iyilik, rahatlık (bk. ṣ-l-ḥ) sarih: açık Seyyidü’l-Beşer: bütün insanlığın büyüğü, efendisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.) şirk: Allah’a ortak koşma tafsilen: ayrıntılı olarak teba: ümmet, halk tebdil etmek: değiştirmek tecdid-i biat: bağlılığı yenilemek umum: bütün vahiy: Cenâb-ı Hak tarafından bir peygambere bildirilen emirler ve ona ilham olunan şeyler (bk. v-ḥ-y)
…
İncil’in bir yerinde, İsâ aleyhisselâm demiş: “Ben gideceğim, tâ Dünyanın Reisi gelsin.”2 Acaba Hazret-i İsâ aleyhisselâmdan sonra dünyanın reisi olacak ve hak ve bâtılı fark ve temyiz edip Hazret-i İsâ aleyhisselâmın yerinde insanları irşad edecek, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmdan başka kim gelmiştir? Demek Hazret-i İsâ aleyhisselâm ümmetine daima müjde ediyor ve haber veriyor ki, “Birisi gelecek, bana ihtiyaç kalmayacak. Ben onun bir mukaddimesiyim ve müjdecisiyim.” Nasıl ki şu âyet-i kerime:
HAŞİYE-1 Evet, İncil’de Hazret-i İsâ aleyhisselâm, çok defalar ümmetine müjde veriyor. İnsanların en mühim bir reisi geleceğini; ve o zâtı da bazı isimlerle yad ediyor. O isimler elbette Süryânî ve İbrânîdirler. Ehl-i tahkik görmüşler. O isimler, “Ahmed, Muhammed, Fârikun beyne’l Hakkı ve’l-Bâtıl” mânâsındadırlar.4
Dipnot-2
Halebî, Sîre, 1:214; Kitâb-ı Mukaddes (Türkçe terceme), Yeni Âhit, Yuhanna, Bâb: 16, Âyet: 7 (s. 112).
Dipnot-3
“Hani Meryem oğlu İsa ‘Ey İsrailoğulları,’ demişti. ‘Ben, daha önce indirilen Tevrat’ı doğrulamak ve benden sonra gelecek Ahmed isminde bir peygamberi müjdelemek üzere size Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberim.'” Saf Sûresi, 61:6.
Haşiye-1
اُمَّتُهُ الْحَمَّادُونَ Seyyâh-ı Meşhur Evliyâ Çelebi, Hazret-i Şem’un-u Safâ’nın türbesinde, ceylân derisinde yazılı İncil-i Şerif’te, bu gelen âyeti okumuştur. Resûl-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm hakkında nâzil olan âyet:ايتون : Bir oğlan, ازربيون yani İbrahim neslinden ola, پروفتون peygamber ola, لوغسلين yalancı olmaya,بنت Onun افزولات mevlidi Mekke ola. كهكالو شير sâlihlikle gelmiş ola. تونو منينOnun mübarek adı مَوَامَيتَ ( ) Ahmet Muhammed ola. ايسفد وس Ona uyanlar, تاكرديس bu cihan ıssı olalar. پيستبيث dahi, ol cihan ıssı ola.( ) Bu “Mevâmit” kelimesi “memed”den ve “memed” dahi “Muhammed”den tahrif edilmiş.
Ahmed Muhammed: tekrar tekrar övülmüş, methedilmiş (bk. h-m-d) Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun (bk. ṣ-l-v; s-l-m) Aleyhisselâm: Allah’ın selâmı onun üzerine olsun (bk. s-l-m) âyet-i kerime: şerefli âyet, Kur’ân’ın herbir cümlesi (bk. k-r-m) bâtıl: doğru olmayan, yalan, yanlış ehl-i tahkik: gerçeği delilleriyle bilen âlimler (bk. ḥ-ḳ-ḳ) Evliya Çelebi: (bk. bilgiler) Fârikun beyne’l-Hakk ve’l-Bâtıl: hak ve batılın arasını ayırt eden (bk. f-r-ḳ; ḥ-ḳ-ḳ)
hak: doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ) hakperest: doğruluktan ayrılmayan, hakkı tutan (bk. ḥ-ḳ-ḳ) haşiye: dipnot, açıklayıcı not Hazret-i İsâ: (bk. bilgiler – İsâ (a.s.)) Hazret-i Şem’un-u Safâ: (bk. bilgiler – Şem’un-u Safâ) İbrahim: (bk. bilgiler – İbrahim (a.s.)) İbrânî: Yahudi kavminden olan kimse İncil: (bk. bilgiler) irşad: doğru yolu gösterme (bk. r-ş-d) mevlid: doğum mübarek: hayırlı, uğurlu, (bk. b-r-k) mukaddime: başlangıç (bk. ḳ-d-m) nâzil olan: indirilen reis: başkan, önder
Resul-i Ekrem: Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. r-s-l; k-r-m) salihlik: dinin emir ve yasaklarına uygunluk (bk. s-l-h) Seyyah-ı Meşhur: meşhur gezgin Süryânî: Âsurî halkından onların eski dinlerinden olanlar tahrif edilmek: bozulmak, değiştirilmek tefrik: ayırma (bk. f-r-ḳ) tefsir: açıklama, yorum (bk. f-s-r) temyiz: ayırd etme ümmet: Peygambere inanıp onun yolundan gidenler
Demek İsâ aleyhisselâm, çok defa Ahmed aleyhissalâtü vesselâmdan beşaret veriyor.
Sual: Eğer desen, “Neden Hazret-i İsâ aleyhisselâm her nebîden ziyade müjde veriyor; başkalar yalnız haber veriyorlar, müjde sureti azdır?”
Elcevap: Çünkü, Ahmed aleyhissalâtü vesselâm, İsa aleyhisselâmı Yahudilerin müthiş tekzibinden ve müthiş iftiralarından ve dinini müthiş tahrifattan kurtarmakla beraber; İsâ aleyhisselâmı tanımayan Benî İsrail’in suubetli şeriatine mukàbil, suhuletli ve câmi ve ahkâmca şeriat-i İseviyenin noksanını ikmal edecek bir şeriat-i âliyeye sahiptir. İşte onun için, çok defa “Âlemin Reisi geliyor” diye müjde veriyor.1
İşte Tevrat, İncil, Zebur’da ve sair suhuf-u enbiyada çok ehemmiyetle, âhirde gelecek bir peygamberden bahisler var, çok âyetler var—nasıl bir kısım nümunelerini gösterdik. Hem çok namlarla o kitaplarda mezkûrdur. Acaba bütün bu kütüb-ü enbiyada, bu kadar ehemmiyetle, mükerrer âyetlerde bahsettikleri Âhirzaman Peygamberi, Hazret-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâmdan başka kim olabilir?
…
âhir: son (bk. e-ḫ-r) âhirzaman: dünya hayatının kıyamete yakın son devresi (bk. e-ḫ-r) ahkâm: hükümler, esaslar (bk. ḥ-k-m) Ahmed: çokça methedilen, övülen (bk. ḥ-m-d) Âlemin Reisi: Âlemlerin Efendisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. a-l-m) Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun (bk. ṣ-l-v; s-l-m) Aleyhisselâm: Allah’ın selâmı onun üzerine olsun (bk. s-l-m) ârif-i billâh: Allah’ı tanıyan (bk. a-r-f; e-l-h) Benî İsrail: İsrailoğulları, Yahudiler beşaret: müjdeleme bi’set-i Ahmediye: Hz. Muhammed’in (a.s.m.) peygamber olarak gelişi, peygamberliğinin başlangıcı (bk. n-b-e) câmi: kapsamlı (bk. c-m-a) delâil-i nübüvvet: peygamberlik delilleri (bk. n-b-e)
ehemmiyet: önem ehl-i siyer: Peygamber Efendimizin hayatını araştıranlar evliya: velîler, Allah’ın sevgili kulları (bk. v-l-y) Hazret-i İsâ: (bk. bilgiler – İsâ (a.s.)) ihbar: haber verme ikmal etme: tamamlama (bk. k-m-l) İncil: Hz. İsa’ya indirilen mukades kitap irhâsât: Hz. Muhammed’in (a.s.m.) peygamberliğinden evvel meydana gelen ve peygamber olacağına işaret eden harika haller, belirtiler kâhin: gelecekten haber veren kimse kütüb-ü enbiyâ: peygamberlere gelen kitaplar (bk. k-t-b; n-b-e) mezkûr: anılmış mukàbil: karşılık mükerrer: tekrarlanan münteşir: yayılmış nakil: aktarma, anlatma nam: ad nebî: peygamber (bk. n-b-e) neşr: yayma nümune: örnek, misal Resul-i Ekrem: Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. r-s-l; k-r-m)
sair: diğer şeriat: din, Allah tarafından bildirilen kanun ve hükümler (bk. ş-r-a) şeriat-i âliye: üstün, yüce, ilâhî şeriat (bk. ş-r-a) şeriat-ı İsevîye: Hz. İsa’nın (a.s.) getirdiği şeriat, Hıristiyanlık (bk. ş-r-a) suhuf-u enbiya: peygamberlere gelen sahifeler; küçük kitaplar (bk. n-b-e) suhuletli: kolay suret: biçim, şekil (bk. ṣ-v-r) suûbetli: zor tahrifat: bozulmalar, değiştirmeler tekzip: yalanlama Tevrat: (bk. bilgiler) zaman-ı fetret: fetret dönemi, insanlara peygamber gönderilmeyen mânevî buhran zamanı Zebur: (bk. bilgiler) ziyade: çok, fazla
Mezmur 72:1-20
8 Denizden denize,+Irmaktan+ yerin uçlarına kadar+ onun tebaaları olacak.
10 Tarşiş ve ada kralları,+Hediyeler getirecek.+Seba ve Saba krallarıArmağanlar verecek.+
11 Bütün krallar ayağına kapanacak,+Bütün milletler ona kulluk edecek.+
15 Yaşasın+ kral! Seba altınından ona pay verilsin,+Onun için hep dualar edilsin;Ve her gün övülsün.+
16 Yeryüzünde tahıl bolluğu olacak,+Dağların tepesi ekinlerle dolup taşacak,+Toprağının ürünü Lübnan’ınki gibi olacak.+Şehir halkı topraktan fışkıran ot gibi çok olacak.+
17 Onun adı devirler boyu yaşasın,+Güneş yüzünü gösterdikçe ünü yayılsın,Onun sayesinde nimetler elde etsinler;+“Ne mutlu ona!”+ desin bütün milletler.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.
Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.
Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.