“Allah size bir inek kesmenizi emrediyor.” Bakara Sûresi, 2:67. – Cumartesi Dersleri 20. 2.

Allah size bir inek kesmenizi emrediyor. Bakara Sûresi, 267. - Cumartesi Dersleri 20. 2.

Cumartesi Derslerinde bu hafta “Allah size bir inek kesmenizi emrediyor.” (Bakara Sûresi, 2:67) konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından Sözler isimli eserinden Yirminci Söz Birinci Makam İkinci Nükte.

Allah size bir inek kesmenizi emrediyor. Bakara Sûresi, 267. - Cumartesi Dersleri 20. 2.
Allah size bir inek kesmenizi emrediyor. Bakara Sûresi, 267. – Cumartesi Dersleri 20. 2.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

Yirminci Söz

Birinci Makam

 وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰۤئِكَةِ اسْجُدُوا ِلاٰدَمَ فَسَجَدُۤوا اِلاَّۤاِبْلِيسَ     1

اِنَّ اللهَ يَاْمُرُكُمْ اَنْ تَذْبَحُوا بَقَرَةً     2

ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ فَهِىَ كَالْحِجَارَةِ اَوْ اَشَدُّ قَسْوَةً     3

BİRGÜN şu âyetleri okurken, İblis’in ilkaatına karşı Kur’ân-ı Hakîmin feyzinden üç nükte ilham edildi. Vesvesenin sureti şudur:

Dedi ki: “Dersiniz, ‘Kur’ân mu’cizedir; hem nihayetsiz belâğattedir; hem umuma her vakitte hidayettir.’ Halbuki, şöyle bazı hâdisât-ı cüz’iyeyi tarihvâri bir surette musırrâne tekrar etmekte ne mânâ var? Bir ineği kesmek gibi bir vakıa-i cüz’iyeyi o kadar mühim tavsifatla böyle zikretmek, hattâ o sûre-i azîmeye de el-Bakara tesmiye etmekte ne münasebet var? Hem de “Âdem’e secde” olan hadise, sırf bir emr-i gaybîdir. Akıl ona yol bulamaz; kavî bir imandan sonra teslim ve iz’an edilebilir. Halbuki Kur’ân umum ehl-i akla ders veriyor. Çok


Dipnot-1

“Meleklere ‘Âdem’e secde edin’ dediğimizde, İblis hariç hepsi secde etti.” Bakara Sûresi, 2:34.

Dipnot-2

“Allah size bir inek kesmenizi emrediyor.” Bakara Sûresi, 2:67.

Dipnot-3

“Sonra, bütün bunların ardından kalbiniz yine katılaştı. Sanki taş kesildi, hattâ taştan da katılaştı.” Bakara Sûresi, 2:74.


Âdem: (bk. bilgiler)
belâğat: maksada ve hale uygun düzgün ve güzel söz söyleme (bk. b-l-ğ)
ehl-i akıl: akıl sahipleri
el-Bakara: inek, dişi sığır
emr-i gaybî: gizli emir (bk. ğ-y-b)
feyz: ilham, bereket, ilim bolluğu (bk. f-y-ḍ)
hâdisât-ı cüz’iye: küçük ve önemsiz hadiseler (bk. c-z-e)
hidayet: doğru ve hak yol (bk. h-d-y)
İblis: Şeytan
ilham edilme: kalbe gelme
ilkaat: zihin çevirme, akıl çelme
iz’an: kesin şekilde inanma
kavî: kuvvetli, sağlam
Kur’ân-ı Hakîm: sayısız hikmetleri içinde bulunduran Kur’ân (bk. ḥ-k-m)
mu’cize: bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstü şey (bk. a-c-z)
musırrâne: ısrarlı bir şekilde
nihayetsiz: sonsuz
nükte: ince ve derin mânâ
sûre-i azîme: büyük sûre (bk. a-ẓ-m)
suret: şekil, görüntü (bk. ṣ-v-r)
tarihvâri: tarih gibi
tavsifat: vasıflandırma, özelliklerini anlatma (bk. v-ṣ-f)
tesmiye etmek: isimlendirmek (bk. s-m-v)
umum: genel
vakıa-i cüz’iye: küçük ve ferdî bir olay (bk. c-z-e)
vesvese: şüphe, kuruntu

yerlerde

 اَفَلاَ يَعْقِلُونَ 

der, akla havale eder. Hem taşların tesadüfî olan bazı hâlât-ı tabiiyesini ehemmiyetle beyan etmekte ne hidayet var?”

Dipnot-1

“Hiç düşünmüyorlar mı?” Yâsin Sûresi, 36:68.


İlham olunan nüktelerin sureti şudur:

İKİNCİ NÜKTE

Mısır kıt’ası, kumistan olan Sahrâ-yı Kebirin bir parçası olduğundan, Nil-i mübarekin feyziyle gayet mahsuldar bir tarla hükmüne geçtiğinden, o cehennem-nümun sahrâ komşuluğunda şöyle cennet-misal bir mevki-i mübarekin bulunması, felâhat ve ziraati, ahalisinde pek mergup bir surete getirmiş ve o sekenenin seciyesine öyle tesbit etmiş ki, ziraati kudsiye ve vasıta-i ziraat olan bakarı ve sevri mukaddes, belki mâbud derecesine çıkarmış. Hattâ, o zamandaki Mısır milleti, sevre, bakara, ibadet etmek derecesinde bir kudsiyet vermişler. İşte, o zamanda Benî İsrail dahi o kıt’ada neş’et ediyordu; ve o terbiyeden bir hisse aldıkları, “icl” meselesinden anlaşılıyor.

İşte, Kur’ân-ı Hakîm, Hazret-i Mûsâ aleyhisselâmın risaletiyle, o milletin seciyelerine girmiş ve istidatlarına işlemiş olan o bakarperestlik mefkûresini kesip öldürdüğünü, bir bakarın zebhiyle ifham ediyor. İşte şu hadise-i cüz’iye ile bir düstur-u küllîyi, her vakit, hem herkese gayet lüzumlu bir ders-i hikmet olduğunu, ulvî bir i’câz ile beyan eder.

Buna kıyasen bil ki, Kur’ân-ı Hakîmde bazı hâdisât-ı tarihiye suretinde zikredilen cüz’î hadiseler, küllî düsturların uçlarıdır. Hattâ çok surelerde zikir ve tekrar edilen kıssa-i Mûsânın yedi cümlelerine misal olarak, Lemeat’ta, İ’câz-ı Kur’ân Risalesinde, o cüz’î cümlelerin herbir cüz’ünün nasıl mühim bir düstur-u küllîyi tazammun ettiğini beyan etmişiz. İstersen o risaleye müracaat et.


“îcl” meselesi: buzağı olayı. Bu olay İsrailoğullarının Firavun’dan kurtulup Sina Çölüne yerleştikleri zaman yaşandı. Bir ara Mûsa (a.s.) Tur Dağına çıkmış ve orada bir müddet kalmıştı. İsrailoğulları da bu esnâda altından bir buzağı yaptı ve ona tapmaya başladı
Aleyhisselâm: Allah’ın selâmı onun üzerine olsun (bk. s-l-m)
bakar: sığır
bakarperestlik: sığıra tapmak
Benî İsrail: İsrailoğulları, Yahudiler
beyan: açıklama (bk. b-y-n)
cehennem-nümun: cehennem gibi
cüz: parça (bk. c-z-e)
cüz’î: küçük, ferdî (bk. c-z-e)
ders-i hikmet: hikmet dersi (bk. ḥ-k-m)
düstur: prensip, kural
düstur-u küllî: büyük ve genel prensip (bk. k-l-l)
felâhat: çiftçilik
feyz: bolluk, bereket (bk. f-y-ḍ)
hâdisât-ı tarihiye: tarihî olay
hadise-i cüz’iye: ferdî, belirli bir bölgeye ait olay (bk. c-z-e)
hassa: duyular
Hazret-i Mûsâ: (bk. bilgiler)
i’câz: mu’cizelik özelliği (bk. a-c-z)
İ’câz-ı Kur’ân: Kur’ân’ın mu’cizeliği (bk. a-c-z)
ifham: anlatma
istidadât: kabiliyetler (bk. a-d-d)
istidat: kabiliyet, yetenek (bk. a-d-d)
kıssa-i Mûsâ: Hz. Mûsâ’nın kıssası
kudsiye: mukaddes, kutsal (bk. ḳ-d-s)
küllî: büyük, kapsamlı (bk. k-l-l)
kumistan: kumluk, çöl
Kur’ân-ı Hakîm: sayısız hikmetleri içinde bulunduran Kur’ân (bk. ḥ-k-m)
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan: açıklamalarıyla mu’cize olan Kur’ân (bk. a-c-z; b-y-n)
mâbud: kendisine ibadet edilen (bk. a-b-d)
mahsuldar: verimli
mefkûre: gaye, ideal, inanç (bk. f-k-r)
mergup: rağbet edilmiş
mevadd-ı şerire: kötü maddeler
mevki-i mübarek: mübarek mevki (bk. b-r-k)
müheyyâ: hazır
mükâleme-i ulviye: yüce konuşma (bk. k-l-m)
mukkaddes: kutsal (bk. ḳ-d-s)
mümessil: temsilci (bk. m-s̱-l)
münkad: boyun eğme, itaat etme
neş’et etmek: çıkmak, yetişmek
nev-i beşer: insanlık
nev’: çeşit, tür
Nil-i mübarek: (bk. bilgiler – Nil Nehri)
risale: kitap (bk. r-s-l)
risalet: peygamberlik (bk. r-s-l)
Sahrâ-yı Kebir: Büyük Çöl; Libya Çölü (bk. bilgiler)
seciye: yaratılış, karakter
sekene: sakinler, oturanlar (bk. s-k-n)
sekene-i habise: kötü ve pis sakinler (bk. s-k-n)
sevr: öküz
tarîk-i kemâlât: mükemmelleşme yolu (bk. ṭ-r-ḳ; k-m-l)
tazammun: kapsama, içine alma
tesbit: sağlam şekilde yerleştirme
teşkil: oluşturma
ulvî: yüce
vasıta-i ziraat: tarıma vasıta
zebh: kesme, boğazlama
zikretmek: bildirmek, anlatmak

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirminci Söz, Birinci Makam, İkinci Nükte, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.335

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirminci-soz/335


CUMARTESİ DERSLERİ

CUMARTESİ DERSLERİ
CUMARTESİ DERSLERİ

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ

13. 3. On Üçüncü Söz – Birkaç biçare gençlere verilen bir tenbih, bir ders, bir ihtardır

13. 2. On Üçüncü Sözün İkinci Makamı

13.1. On Üçüncü Söz Ders – i İbret

12. 3. On İkinci Söz – Dördüncü Esas

12. 2. On İkinci Söz – İkinci ve Üçüncü Esas

12. 1. On İkinci Söz – Birinci Esas

11. 3. Onbirinci Söz Hakikatin Yüzü 2

10.16. Onuncu Söz Hatime

10.15. Onuncu Söz Onikinci Hakikat

10.14. Onuncu Söz Onbirinci Hakikat

10.13. Onuncu Söz Onuncu Hakikat

10.12. Onuncu Söz Dokuzuncu Hakikat

10.11. Onuncu Söz Sekizinci Hakikat

10.10. Onuncu Söz Yedinci Hakikat

10.9. Onuncu Söz Altıncı Hakikat

10.8. Onuncu Söz Beşinci Hakikat

10.7. Onuncu Söz Dördüncü Hakikat

10.6. Onuncu Söz Üçüncü Hakikat

10.5. Onuncu Söz İkinci Hakikat

10.4. Onuncu Söz 3. ve 4. İşaret ile 1. Hakikat

10.3. Onuncu Söz Mukaddime İkinci İşaret .

10.2. Onuncu Söz Mukaddime Birinci İşaret

10.1. Onuncu Söz Temsili Hikayecik 1-12. Suretler

9.2. Dokuzuncu Söz Beşinci Nükte

9. 1. Dokuzuncu Söz 1.-4. Nükteler

8. Sekizinci Söz

7. Yedinci Söz

6. Altıncı Söz

5. Beşinci Söz

4. Dördüncü Söz

3. Üçüncü Söz

2. İkinci Söz

1. Birinci Söz


Şeytanın İkinci Küçük Bir İtirazı – Kur’an’ın vecizliği, az sözle çok mânâlar ifade etmesi ve mucizeliği – On Beşinci Sözün Zeyli – Cumartesi Dersleri 15. 9.

Şeytanın İkinci Küçük Bir İtirazı - Kur'an'ın vecizliği, az sözle çok mânâlar ifade etmesi ve mucizeliği - On Beşinci Sözün Zeyli - Cumartesi Dersleri 15. 9.

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlemiş olduğumuz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Şeytanın İkinci Küçük Bir İtirazı – Kur’an’ın vecizliği, az sözle çok mânâlar ifade etmesi ve mucizeliği” ele alınmaktadır. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nın Sözler isimli eserinden On Beşinci Sözün Zeyli son bölüm.

Şeytanın İkinci Küçük Bir İtirazı - Kur'an'ın vecizliği, az sözle çok mânâlar ifade etmesi ve mucizeliği - On Beşinci Sözün Zeyli - Cumartesi Dersleri 15. 9.
Şeytanın İkinci Küçük Bir İtirazı – Kur’an’ın vecizliği, az sözle çok mânâlar ifade etmesi ve mucizeliği – On Beşinci Sözün Zeyli – Cumartesi Dersleri 15. 9.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

On Beşinci Sözün Zeyli

Şeytanın İkinci Küçük Bir İtirazı

Sûre-i

 قۤ وَالْقُرْاٰنِ الْمَجِيدِ 

i okurken,

مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ اِلاَّ لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ     وَجَۤاءَتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّ ذٰلِكَ مَا كُنْتَ مِنْهُ تَحِيدُ     وَنُفِخَ فِى الصُّورِ ذٰلِكَ يَوْمُ الْوَعِيدِ     وَجَۤاءَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَعَهَا سَۤائِقٌ وَشَهِيدٌ     لَقَدْ كُنْتَ فِى غَفْلَةٍ مِنْ هٰذَا فَكَشَفْنَا عَنْكَ غِطَۤاءَكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَدِيدٌ     وَقَالَ قَرِينُهُ هٰذَا مَا لَدَىَّ عَتِيدٌ     اَلْقِيَا فِى جَهَنَّمَ كُلَّ كَفَّارٍ عَنِيدٍ     1

Şu âyetleri okurken Şeytan dedi ki: “Kur’ân’ın en mühim fesahatini, siz onun selâsetinde ve vuzuhunda buluyorsunuz. Halbuki şu âyette nereden nereye atlıyor! Sekerattan, tâ kıyamete atlıyor. Nefh-i surdan,2 muhasebenin hitâmına intikal ediyor ve ondan Cehenneme idhali zikrediyor. Bu acip atlamaklar içinde hangi selâset kalır? Kur’ân’ın ekser yerlerinde, böyle birbirinden uzak meseleleri birleştiriyor. Böyle münasebetsiz vaziyetiyle selâset ve fesahat nerede kalır?”

Elcevap: Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın esas-ı i’câzı, en mühimlerinden belâğatinden sonra îcâzdır. Îcaz, i’câz-ı Kur’ân’ın en metin ve en mühim bir esasıdır. Kur’ân-ı Hakîmde şu mucizâne îcaz o kadar çoktur ve o kadar güzeldir ki, ehl-i tetkik, karşısında hayrettedirler. Meselâ,

وَقِيلَ يَۤا اَرْضُ ابْلَعِى مَۤاءَكِ وَيَا سَمَۤاءُ اَقْلِعِى وَغِيضَ الْمَۤاءُ وَقُضِىَ اْلاَمْرُ


Dipnot-1

“İnsanın ağzından hiçbir söz çıkmaz ki, yanında onu yazmaya hazır, gözetleyici bir melek olmasın. Derken ölüm sarhoşluğu gerçekten geliverir. İşte senin kaçıp durduğun şey budur. Ve sûra üfürülür. Vaad olunan gün işte budur. Herkes yanında bir sevk eden, bir de şahitlik eden melekle beraber gelir. And olsun ki sen bundan gafildin. Şimdi gözünden perdeyi kaldırdık. Bakışın pek keskindir bugün! Yanındaki melek, ‘İşte onun defteri bende hazırdır’ der. Atın Cehenneme herbir inatçı kâfiri!” Kaf Sûresi, 50:18-24.

Dipnot-2

bk. En’âm Sûresi, 6:73; Kehf Sûresi, 18:99; Tâhâ Sûresi, 20:102; Mü’minûn Sûresi, 23:101; Neml Sûresi, 27:87; Yâsîn Sûresi, 36:49, 51, 53.


acip: şaşırtıcı, hayret verici
belâğat: maksada ve hale uygun güzel söz söyleme (bk. b-l-ğ)
ehl-i tetkik: dikkatle ve titizlikle araştıran kimseler
ekser: pekçok (bk. k-s̱-r)
esas-ı i’câz: mu’cizeliğin esası (bk. a-c-z)
fesâhat: dilin doğru, düzgün, açık ve akıcı şekilde kullanılması (bk. f-ṣ-ḥ)
hitâm: son
i’câz-ı Kur’ân: Kur’ân’ın mu’cizeliği (bk. a-c-z)
îcaz: vecizlik, az sözle çok mânâlar ifade etme (bk. v-c-z)
idhal: girme
intikal etme: geçme, yer değiştirme
kıyamet: dünyanın sonu, varlığın bozulup dağılması (bk. ḳ-v-m)
Kur’ân-ı Hakîm: her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân (bk. ḥ-k-m)
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan: açıklamalarıyla benzerini yapmakta akılları âciz bırakan Kur’ân (bk. a-c-z; b-y-n)
metin: sağlam
mu’cizâne: mu’cizeli bir şekilde (bk. a-c-z)
muhasebe: hesaba çekilme
münasebet: ilgi, bağlantı (bk. n-s-b)
nefh-i sur: Hz. İsrafil’in sur’a üflemesi, kıyametin kopması
sekerat: ölüm sarhoşluğu, can çekişme hali
selâset: sözün akıcı olma hali; ifadedeki âhenk, açıklık, kolaylık ve akıcılık (bk. s-l-s)
vuzuh: açıklık
zikretmek: anmak, belirtmek

وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِىِّ وَقِيلَ بُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ     1

kısa birkaç cümleyle Tufan hadise-i azîmesini netâiciyle öyle îcazkârâne ve mucizâne beyan ediyor ki, çok ehl-i belâğati, belâğatine secde ettirmiş.

Hem meselâ,

كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِطَغْوٰيهَا     اِذِ انْبَعَثَ اَشْقٰيهَا     فَقَالَ لَهُمْ رَسُولُ اللهِ نَاقَةَ اللهِ وَسُقْيٰيهَا     فَكَذَّبُوهُ فَعَقَرُوهَا فَدَمْدَمَ عَلَيْهِمْ رَبُّهُمْ بِذَنْبِهِمْ فَسَوّٰيهَا     وَلاَ يَخَافُ عُقْبٰيهَا     2

İşte, kavm-i Semud’un acip ve mühim hâdisâtını ve netâicini ve sû-i akıbetlerini böyle kısa birkaç cümle ile, îcaz içinde bir i’câz ile, selâsetli ve vuzuhlu ve fehmi ihlâl etmez bir tarzda beyan ediyor.

Hem meselâ,

وَذَا النُّونِ اِذْ ذَهَبَ مُغَاضِبًا فَظَنَّ اَنْ لَنْ نَقْدِرَ عَلَيْهِ فَنَادٰى فِى الظُّلُمَاتِ اَنْ
لاَ اِلٰهَ اِلاَّۤ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ     3

İşte, 

اَنْ لَنْ نَقْدِرَ عَلَيْهِ 

cümlesinden

 فَنَادٰى فِى الظُّلُمَاتِ 

cümlesine kadar çok cümleler matvîdir, o mezkûr olmayan cümleler ise fehmi ihlâl

etmiyor, selâsetine zarar vermiyor. Hazret-i Yunus aleyhisselâmın kıssasından mühim esasları zikreder, mütebâkisini akla havale eder.


Dipnot-1

“Ve denildi ki: ‘Ey yer, suyunu yut. Ey gök, suyunu tut.’ Su çekildi, iş bitirildi ve gemi Cûdî Dağına oturdu. Ve ‘Zalimler güruhu Allah’ın rahmetinden uzak olsun’ denildi.” Hûd Sûresi, 11:44.

Dipnot-2

“Semud kavmi, azgınlığı yüzünden peygamberini yalanladı. Onların en azgını başkaldırdığı zaman, Allah’ın Resulü kendilerine ‘Allah’ın bir mucize olarak yarattığı şu deveye dokunmayın; onun su içmesine mâni olmayın’ demişti. Onlar peygamberlerini yalanlayıp deveyi öldürdüler. Rableri de, günahları yüzünden onları azapla kuşatıp hepsini birden helâk etti. Allah onlara verdiği cezanın âkıbetinden korkacak değildir.” Şems Sûresi, 91:11-15.

Dipnot-3

“Balığın yuttuğu Yunus’u da hatırla ki, öfkelenerek kavmini terk etmiş ve Bizim de kendisini bu yüzden bir sıkıntıya uğratmayacağımızı sanmıştı. Sonra karanlıklar içinde kaldığında niyaz etti: ‘Senden başka ilâh yoktur; Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendisine zulmedenlerden oldum.'” Enbiyâ Sûresi, 21:87.

Dipnot-4

“Kendisini sıkıntıya uğratmayacağımızı.” Enbiyâ Sûresi, 21:87.

Dipnot-5

“Karanlıklar içinde nida etti.” Enbiyâ Sûresi, 21:87.


acip: hayret verici, şaşırtıcı
Aleyhisselâm: Allah’ın selâmı onun üzerine olsun (bk. s-l-m)
beyan: açıklama (bk. b-y-n)
ehl-i belâğat: edebiyatçılar, söz ve ifade uzmanları (bk. b-l-ğ)
fehm: anlayış, kavrayış
hâdisât: hadiseler, olaylar
hadise-i âzime: büyük olay (bk. ḥ-d-s̱; a-ẓ-m)
Hazret-i Yunus: (bk. bilgiler)
i’câz: mu’cize oluş (bk. a-c-z)
îcaz: vecizlik, az sözle çok mânâlar ifade etme (bk. v-c-z)
îcazkârâne: vecizeli bir şekilde, az sözle çok mânâlar ifade ederek (bk. v-c-z)
ihlâl etmek: bozmak, karıştırmak
kavm-i Semûd: Hz. Salih’in peygamber olarak gönderildiği fakat azgınlıklarından dolayı Allah’ın yok ettiği kavim
kıssa: ibretli hikâye
matvî: dürülmüş, sıkıştırılmış
mezkûr: anılan, sözü geçen
mühim: önemli
mütebaki: geri kalan kısım (bk. b-ḳ-y)
netâic: neticeler, sonuçlar
selâset: sözün akıcı olma hali; ifadedeki âhenk, açıklık, kolaylık ve akıcılık (bk. s-l-s)
sû-i akıbet: kötü son
Tufan: Nuh Tufanı, büyük su baskını
vuzuh: açıklık
zikretmek: anmak, bildirmek

Hem meselâ, Sûre-i Yusuf’ta 

فَاَرْسِلُونِ 

kelimesinden

 يُوسُفُ اَيُّهَا الصِّدِّيقُ 

ortasında yedi sekiz cümle, îcaz ile tayyedilmiş; hiç fehmi ihlâl etmiyor, selâsetine zarar vermiyor. Bu çeşit mucizâne îcazlar Kur’ân’da pek çoktur. Hem pek güzeldir.

Amma Sûre-i Kaf’ın âyeti ise, ondaki îcaz pek acip ve mucizânedir. Çünkü, kâfirlerin pek müthiş ve çok uzun ve bir günü elli bin sene olan istikbaline ve o istikbalin dehşetli inkılâbâtında kâfirin başına gelecek elîm ve mühim hâdisâta birer birer parmak basıyor, şimşek gibi fikri onlar üstünde gezdiriyor. O pek çok uzun zamanı, hazır bir sahife gibi nazara gösteriyor; zikredilmeyen hâdisâtı hayale havale edip alî bir selâsetle beyan eder.

وَاِذَا قُرِئَ الْقُرْاٰنُ فَاسْتَمِعُوا لَهُ وَاَنْصِتُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ     3

İşte, ey Şeytan, şimdi bir sözün daha varsa söyle.

Şeytan der: “Bunlara karşı gelemem, müdafaa edemem. Fakat çok ahmaklar var, beni dinliyorlar. Ve insan suretinde çok şeytanlar var, bana yardım ediyorlar. Ve feylesoflardan çok firavunlar var, enâniyetlerini okşayan meseleleri benden ders alıyorlar, senin bu gibi Sözlerin neşrine sed çekerler. Bunun için sana teslim-i silâh etmem.”


Dipnot-1

Âyetin tamamı şöyle:

وَقَالَ الَّذ۪ى نَجَا مِنْهُمَا وَادَّكَرَ بَعْدَ اُمَّةٍ اَنَا اُنَبِّئُكُمْ بِتَاْو۪يلِه۪ فَاَرْسِلُون

(O iki gençten kurtulmuş olanı, bir hayli zaman sonra Yusuf’u hatırladı ve “Ben size bu rüyanın tâbirini bildiririm, beni zindana gönderin” dedi. Yusuf Sûresi 12:45.)

Dipnot-2

Âyetin tamamı şöyle:

يُوسُفُ اَيُّهَا الصِّدّ۪يقُ اَفْتِنَا ﯺﰍ سَبْعِ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَاْكُــلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعِ سُنْبُلَاتٍخُضْرٍ وَاُخَرَ يَابِسَاتٍ لَعَـﱱﱣﲀﱧ اَرْجِعُ اِﱫﱷ النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَعْلَمُونَ

(Zindana varınca, “Ey Yûsuf, ey doğru sözlü kişi,” dedi. “Yedi zayıf ineğin yediği yedi semiz ineği ve kurularla karışık yedi yeşil başağı bize tâbir et ki o insanların yanına bu haberle döneyim; belki böylece senin kadrini bilirler.” Yusuf Sûresi, 12:46.)

Dipnot-3

“Kur’ân okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki, rahmete erişesiniz.” A’râf Sûresi, 7:204.


acip: hayret verici, şaşırtıcı
ahmak: akılsız
beyan: açıklama (bk. b-y-n)
dehşetli: korkunç
elîm: elemli, acı veren
enâniyet: benlik, gurur
fehm: anlayış, kavrayış
feylesof: filozof, felsefeci
hâdisât: hadiseler, olaylar (bk. ḥ-d-s̱)
îcaz: vecizlik, az sözle çok mânâlar ifade etme (bk. v-c-z)
ihlâl etmek: bozmak, karıştırmak
inkılâbât: değişimler, dönüşümler
istikbal: gelecek
kâfir: Allah’ı veya Allah’ın bildirdiği kesin şeylerden birini inkâr eden kimse (bk. k-f-r)
mu’cizâne: mu’cizeli bir şekilde (bk. a-c-z)
mühim: önemli
nazar: dikkat (bk. n-ẓ-r)
neşr: yayımlama
sed çekmek: engel koymak
selâset: sözün akıcı olma hali; ifadedeki âhenk, açıklık, kolaylık ve akıcılık (bk. s-l-s)
suret: şekil, görüntü (bk. ṣ-v-r)
tayyedilmek: atlanmak, çıkarılmak
teslim-i silâh etmek: teslim olmak, yenilgiyi kabul etmek
ulvî: yüce, yüksek
zikredilmek: anılmak, belirtilmek

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, On Beşinci Sözün Zeyli, Şeytanın İkinci Küçük Bir İtirazı, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.268