“Duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var?” – De ki: “Kulluğunuz ve niyazınız olmasa Allah size ne diye değer versin! (Furkân Sûresi 25:77), “Bana dua edin, size cevap vereyim.” (Mü’min Sûresi 40:60.) – Cumartesi Dersleri 23. 1. 5.

Duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var - De ki “Kulluğunuz ve niyazınız olmasa Allah size ne diye değer versin! (Furkân Sûresi 2577), Bana dua edin, size cevap vereyim. (Mü'min Sûresi, 4060.) - Cumaretsi Dersleri 23. 1. 5.

Cumartesi Derslerinde bu hafta:

“‘Duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var?’ – De ki: ‘Kulluğunuz ve niyazınız olmasa Allah size ne diye değer versin!’ (Furkân Sûresi 25:77), ‘Bana dua edin, size cevap vereyim.’ (Mü’min Sûresi, 40:60.)”

konusu işlenmektedir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi Üçüncü Söz Birinci Mebhas Beşinci Nokta.

Duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var - De ki “Kulluğunuz ve niyazınız olmasa Allah size ne diye değer versin! (Furkân Sûresi 2577), Bana dua edin, size cevap vereyim. (Mü'min Sûresi, 4060.) - Cumaretsi Dersleri 23. 1. 5.
Duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var – De ki “Kulluğunuz ve niyazınız olmasa Allah size ne diye değer versin! (Furkân Sûresi 2577), Bana dua edin, size cevap vereyim. (Mü’min Sûresi, 4060.) – Cumaretsi Dersleri 23. 1. 5.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

SHORTS

Yirmi Üçüncü Söz

Birinci Mebhas

BEŞİNCİ NOKTA

İman, duayı bir vesile-i kat’iye olarak iktiza ettiği ve fıtrat-ı insaniye onu şiddetle istediği gibi, Cenâb-ı Hak dahi, “Duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var?” meâlinde,

 قُلْ مَا يَعْبَؤُا بِكُمْ رَبِّى لَوْلاَ دُعَۤاؤُكُمْ 

ferman ediyor.

Hem

 اُدْعُونِىۤ اَسْتَجِبْ لَكُمْ 

emrediyor.

Eğer desen: Birçok defa dua ediyoruz, kabul olmuyor. Halbuki âyet umumîdir; ‘Her duaya cevap var’ ifade ediyor.”

Elcevap: Cevap vermek ayrıdır, kabul etmek ayrıdır. Her dua için cevap vermek var. Fakat kabul etmek, hem ayn-ı matlubu vermek, Cenâb-ı Hakkın hikmetine tâbidir.

Meselâ, hasta bir çocuk çağırır: “Ya hekim, bana bak.”

Hekim “Lebbeyk,” der. “Ne istersin?” Cevap verir.

Çocuk “Şu ilâcı ver bana” der.


Dipnot-1

Furkan Sûresi, 25:77.

Dipnot-2

“Bana dua edin, size cevap vereyim.” Mü’min Sûresi, 40:60.


acz: âcizlik, güçsüzlük (bk. a-c-z)
ahmak: sersem
âyet: Kur’an’ın herbir cümlesi
ayn-ı matlub: istenilen şeyin kendisi (bk. ṭ-l-b)
Cenâb-ı Hak: Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
dergâh: Allah’ın yüce katı
dua: Allah’a yalvarma, niyaz (bk. d-a-v)
eda etmek: yerine getirmek
fakr: fakirlik, ihtiyaç hâli (bk. f-ḳ-r)
ferman etmek: buyurmak
fiilî: fiilen, çalışarak (bk. f-a-l)
fıtrat-ı asliye: esas yaratılış gayesi (bk. f-ṭ-r)
fıtrat-ı insaniye: insanın yaratılışı, tabiatı (bk. f-ṭ-r)
haylaz: yaramaz
hekim: doktor
hikmet: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması (bk. ḥ-k-m)
ihtiyacat: ihtiyaçlar (bk. ḥ-v-c)
iktiza: gerektirme
kabil-i teshir olmayan: boyun eğdirilmesi mümkün olmayan
kavlî: sözlü olarak
küfran-ı nimet: nimete karşı nankörlük (bk. k-f-r; n-a-m)
lebbeyk: buyurunuz
lisan-ı acz: âcizlik dili (bk. a-c-z)
makàsıd: gayeler, istenilen şeyler (bk. ḳ-s-d)
maksud: istek (bk. ḳ-s-d)
meâl: anlam
meram: arzu, istek
musahhar: boyun eğmiş
müstehak: hak etmiş, layık (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
muvaffak olmak: başarmak
nazdar: nazlı
nazenin: ince, nazik, duyarlı
nazik: zarif, ince
Rahmânü’r-Rahîm: sonsuz merhamet sahibi, her yaratığa uygun rızık veren ve yarattıklarına karşı çok şefkat eden Allah (bk. r-ḥ-m)
tâbi: uyan
tedbir: idare etme, çekip çevirme (bk. d-b-r)
teshir: boyun eğdirme
umumî: genel
vâveylâ: feryad
vesile-i kât’iye: kesin aracı
zaaf: zayıflık
zîhayat: canlı (bk. ẕî; ḥ-y-y)

Hekim ise, ya aynen istediğini verir, yahut onun maslahatına binaen ondan daha iyisini verir, yahut hastalığına zarar olduğunu bilir, hiç vermez.

İşte, Cenâb-ı Hak, Hakîm-i Mutlak, hazır, nazır olduğu için, abdin duasına cevap verir. Vahşet ve kimsesizlik dehşetini, huzuruyla ve cevabıyla ünsiyete çevirir. Fakat insanın hevâperestâne ve heveskârâne tahakkümüyle değil, belki hikmet-i Rabbâniyenin iktizasıyla, ya matlubunu veya daha evlâsını verir veya hiç vermez.

Hem dua bir ubûdiyettir. Ubûdiyet ise, semerâtı uhreviyedir. Dünyevî maksatlar ise, o nevi dua ve ibadetin vakitleridir. O maksatlar, gayeleri değil.

Meselâ, yağmur namazı ve duası bir ibadettir. Yağmursuzluk, o ibadetin vaktidir. Yoksa, o ibadet ve o dua, yağmuru getirmek için değildir. Eğer sırf o niyetle olsa, o dua, o ibadet hâlis olmadığından kabule lâyık olmaz.

Nasıl ki, güneşin gurubu, akşam namazının vaktidir. Hem güneşin ve ayın tutulmaları, “küsuf ve husuf namazları” denilen iki ibadet-i mahsusanın vakitleridir. Yani, gece ve gündüzün nuranî âyetlerinin nikaplanmasıyla bir azamet-i İlâhiyeyi ilâna medar olduğundan, Cenâb-ı Hak, ibâdını o vakitte bir nevi ibadete davet eder. Yoksa o namaz, açılması ve ne kadar devam etmesi müneccim hesabıyla muayyen olan ay ve güneşin husuf ve küsuflarının inkişafları için değildir.

Aynı onun gibi, yağmursuzluk dahi, yağmur namazının vaktidir. Ve beliyyelerin istilâsı ve muzır şeylerin tasallutu, bazı duaların evkat-ı mahsusalarıdır ki, insan o vakitlerde aczini anlar; dua ile, niyaz ile Kadîr-i Mutlakın dergâhına iltica eder. Eğer dua çok edildiği halde beliyyeler def’ olunmazsa, denilmeyecek ki, “Dua kabul olmadı.” Belki denilecek ki, “Duanın vakti kaza olmadı.” Eğer Cenâb-ı Hak, fazl ve keremiyle belâyı ref etse, nurun alâ nur, o vakit dua vakti biter, kaza olur.

Demek, dua bir sırr-ı ubûdiyettir. Ubûdiyet ise, hâlisen livechillâh olmalı.


abd: kul (bk. a-b-d)
acz: âcizlik, güçsüzlük (bk. a-c-z)
âyet: Kur’ân’ın herbir cümlesi
azamet-i İlâhiye: Allah’ın azameti, büyüklüğü (bk. a-ẓ-m; e-l-h)
beliyye: belâ, musibet
binaen: –dayanarak
Cenâb-ı Hak: Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
def’: ortadan kaldırma, savma
dergâh: huzur, rahmet kapısı
dua: Allah’a yalvarma (bk. d-a-v)
dünyevî: dünyaya ait
evkat-ı mahsusa: özel vakitler
evlâ: daha iyi
fazl: ihsan, yardım (bk. f-ḍ-l)
gurub: batış
Hakîm-i Mutlak: herşeyi belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan sınırsız hikmet sahibi Allah (bk. ḥ-k-m; ṭ-l-ḳ)
hâlis: samimi, içten (bk. ḫ-l-ṣ)
hâlisen: katıksız, samimi olarak (bk. ḫ-l-ṣ)
hevâperestâne: nefsin isteklerine düşkün bir şekilde (bk. h-v-y)
heveskârâne: hevesine düşkün bir şekilde
hikmet-i Rabbâniye: Allah’ın hikmeti (bk. ḥ-k-m; r-b-b)
husuf: ay tutulması
huzur: yakınında olma (bk. h-ḍ-r)
ibâd: kullar (bk. a-b-d)
ibadet-i mahsusa: özel ibadet (bk. a-b-d)
iktiza: gerektirme
iltica: sığınma
inkişaf: açığa çıkma (bk. k-ş-f)
istilâ: işgal
Kadîr-i Mutlak: herşeye gücü yeten, sınırsız güç ve kudret sahibi Allah (bk. ḳ-d-r; ṭ-l-ḳ)
kaza: olacağı Allah tarafından bilinen ve takdir olunan şeylerin zamanı gelince yaratılması (bk. ḳ-ḍ-y)
kerem: ikram, iyilik, bağış (bk. k-r-m)
küsuf: güneş tutulması
livechillâh: Allah için
maksat: gaye, istenilen şey (bk. ḳ-s-d)
maslahat: fayda, yarar (bk. ṣ-l-ḥ)
matlub: istek (bk. ṭ-l-b)
medar: sebep, vesile
muayyen: belirli
müneccim: astrolog, yıldızların konum ve hareketlerinden mânâ çıkaran
muzır: zararlı
nazır: bakan, gözeten (bk. n-ẓ-r)
nevi: tür, çeşit
nikap: örtü
niyaz: dua, yakarış
nuranî: nurlu, aydınlık (bk. n-v-r)
nurun alâ nur: nur üstüne nur (bk. n-v-r)
ref etmek: kaldırmak
semerât: meyveler, neticeler
sırr-ı ubûdiyet: kulluk sırrı (bk. a-b-d)
tahakküm: baskı, zorbalık (bk. ḥ-k-m)
tasallut: sataşma
ubûdiyet: Allah’a kulluk (bk. a-b-d)
uhreviye: âhirete ait (bk. e-ḫ-r)
ünsiyet: dostluk, yakınlık
vahşet: yalnızlık

Yalnız aczini izhar edip, dua ile Ona iltica etmeli, rububiyetine karışmamalı. Tedbiri Ona bırakmalı, hikmetine itimad etmeli, rahmetini itham etmemeli.

Evet, hakikat-i halde, âyât-ı beyyinâtın beyanıyla sabit olan: Bütün mevcudat, herbirisi birer mahsus tesbih ve birer hususî ibadet, birer has secde ettikleri gibi, bütün kâinattan dergâh-ı İlâhiyeye giden, bir duadır:

Ya istidat lisanıyladır—bütün nebâtat ve hayvanâtın duaları gibi ki, herbiri lisan-ı istidadıyla Feyyâz-ı Mutlaktan bir suret talep ediyorlar ve esmâsına bir mazhariyet-i münkeşife istiyorlar.

Veya ihtiyac-ı fıtrî lisanıyladır—bütün zîhayatların, iktidarları dahilinde olmayan hâcât-ı zaruriyeleri için dualarıdır ki, herbirisi o ihtiyac-ı fıtrî lisanıyla Cevâd-ı Mutlaktan idame-i hayatları için bir nevi rızık hükmünde bazı metâlibi istiyorlar.

Veya lisan-ı ıztırariyle bir duadır ki, muztar kalan herbir zîruh, kat’î bir iltica ile dua eder, bir hâmî-i meçhulüne iltica eder, belki Rabb-i Rahîmine teveccüh eder.

Bu üç nevi dua, bir mâni olmazsa, daima makbuldür.

Dördüncü nevi ki, en meşhurudur, bizim duamızdır. Bu da iki kısımdır: Biri fiilî ve hâlî, diğeri kalbî ve kàlîdir.

Meselâ, esbaba teşebbüs, bir dua-yı fiilîdir. Esbabın içtimaı, müsebbebi icad etmek için değil, belki lisan-ı hâl ile müsebbebi Cenâb-ı Haktan istemek için bir vaziyet-i marziye almaktır. Hattâ çift sürmek, hazine-i rahmet kapısını çalmaktır. Bu nevi dua-yı fiilî, Cevâd-ı Mutlakın isim ve ünvanına müteveccih olduğundan, kabule mazhariyeti ekseriyet-i mutlakadır.


acz: âcizlik, güçsüzlük (bk. a-c-z)
âyât-ı beyyinât: ap açık âyetler (bk. b-y-n)
belki: aslında, işin doğrusu
beyan: açıklama, izah (bk. b-y-n)
Cenâb-ı Hak: Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
Cevâd-ı Mutlak: sınırsız cömertlik ve ikram sahibi Allah (bk. c-v-d; ṭ-l-ḳ)
dergâh-ı İlâhiye: İlâhî rahmet kapısı (bk. e-l-h)
dua: Allah’a yalvarma (bk. d-a-v)
dua-yı fiilî: fiilî dua, gerekli şartları ve sebepleri yerine getirerek yapılan dua (bk. d-a-v; f-a-l)
ekseriyet-i mutlaka: büyük çoğunluk (bk. k-s̱-r; ṭ-l-ḳ)
esbab: sebepler (bk. s-b-b)
esmâ: isimler (bk. s-m-v)
Feyyâz-ı Mutlak: pekçok feyiz, bolluk ve bereket veren Allah (bk. f-y-ḍ; ṭ-l-ḳ)
hâcât-ı zaruriye: zarurî ihtiyaçlar (bk. ḥ-v-c)
hakikat-i hal: gerçek hal (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hâlî: hal ve hareketle
hâmî-i meçhul: bilinmeyen koruyucu
has: özel
hazine-i rahmet: Allah’ın rahmet hazinesi (bk. r-ḥ-m)
hikmet: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması (bk. ḥ-k-m)
icad: yaratma, var etme (bk. v-c-d)
içtima: toplanma, bir araya gelme (bk. c-m-a)
idame-i hayat: hayatı devam ettirme (bk. ḥ-y-y)
ihtiyac-ı fıtrî: yaratılıştan gelen ihtiyaç (bk. ḥ-v-c; f-ṭ-r)
iktidar: güç, kudret (bk. ḳ-d-r)
iltica: sığınma
istidat: kabiliyet, yetenek (bk. a-d-d)
itham: suçlama
itimad: güvenme
izhar: gösterme (bk. ẓ-h-r)
kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)
kalbî: kalben, içten
kâlî: sözle
kat’i: kesin
lisan-ı hâl: hal dili
lisan-ı istidad: kabiliyet dili (bk. a-d-d)
lisan-ı ıztırar: çaresizlik ve mecburiyet dili
mahsus: özel
makbul: kabul gören, geçerli
mâni: engel
mazhariyet: erişme, sahip olma (bk. ẓ-h-r)
mazhariyet-i münkeşife: bir görünüme sahip olmak (bk. ẓ-h-r; k-ş-f)
meşhur: bilinen
metâlib: istekler (bk. ṭ-l-b)
mevcudat: varlıklar (bk. v-c-d)
müsebbib: sebep olan (bk. s-b-b)
müteveccih: yönelik
muztar: çaresiz, zorda kalan
nebâtat: bitkiler
nevi: çeşit, tür
Rabb-i Rahîm: sonsuz merhamet ve şefkat sahibi ve herşeyi terbiye ve idare eden Allah (bk. r-b-b; r-ḥ-m)
rahmet: şefkat, merhamet (bk. r-ḥ-m)
rububiyet: Rablık; Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması (bk. r-b-b)
suret: şekil, görünüş (bk. ṣ-v-r)
tedbir: idare (bk. d-b-r)
tesbih: Allah’ı, yüce şanına lâyık ifadelerle anma (bk. s-b-ḥ)
teşebbüs: başvurma
teveccüh: yönelme
vaziyet-i marziye: razı olunacak hal
zîhayat: canlı (bk. ẕî; ḥ-y-y)
zîruh: ruh sahibi (bk. ẕî; r-v-ḥ)

İkinci kısım, lisanla, kalble dua etmektir. Eli yetişmediği bir kısım metâlibi istemektir. Bunun en mühim ciheti, en güzel gayesi, en tatlı meyvesi şudur ki: Dua eden adam anlar ki, Birisi var, onun hâtırât-ı kalbini işitir, herşeye eli yetişir, herbir arzusunu yerine getirebilir, aczine merhamet eder, fakrına medet eder.

İşte, ey âciz insan ve ey fakir beşer! Dua gibi hazine-i rahmetin anahtarı ve tükenmez bir kuvvetin medârı olan bir vesileyi elden bırakma. Ona yapış, âlâ-yı illiyyîn-i insaniyete çık, bir sultan gibi bütün kâinatın dualarını kendi duan içine al, bir abd-i küllî ve bir vekil-i umumî gibi

 اِيَّاكَ نَسْتَعِينُ 

de, kâinatın güzel bir takvimi ol.


Dipnot-1

“Ancak Senden yardım dileriz.” Fâtiha Sûresi 1:5.


abd-i küllî: bütün varlıkların ibadetlerini içine alan ve temsil eden kul (bk. a-b-d; k-l-l)
acz: âcizlik, güçsüzlük (bk. a-c-z)
âlâ-yı illiyyîn-i insaniyet: insanlığın en yüksek derecesi
beşer: insan
cihet: yön, taraf
dua: Allah’a yalvarma (bk. d-a-v)
fakr: fakirlik, muhtaçlık (bk. f-ḳ-r)
hâtırât-ı kalb: kalbden geçen şeyler, kalbin hâtıraları
hazine-i rahmet: Allah’ın rahmet hazinesi (bk. r-ḥ-m)
kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)
lisan: dil
medâr: sebep, dayanak
medet: yardım
metâlib: istekler, arzular (bk. ṭ-l-b)
mühim: önemli
takvim: program
vekil-i umumî: genel vekil (bk. v-k-l)

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi Üçüncü Söz, Birinci Mebhas, Beşinci Nokta, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.424

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-ucuncu-soz/424


CUMARTESİ DERSLERİ

İnsanın vazife-i fıtriyesi, taallümle tekemmüldür, dua ile ubûdiyettir. Yani, Kimin merhametiyle böyle hakîmâne idare olunuyorum Kimin keremiyle böyle müşfikane terbiye olunuyorum Nasıl birisinin lütuflarıyla böyle nazeninâne besleniyorum ve idare ediliyorum bilmektir. - Cumartesi Dersleri 23. 1. 4.
İnsanın vazife-i fıtriyesi, taallümle tekemmüldür, dua ile ubûdiyettir. Yani, Kimin merhametiyle böyle hakîmâne idare olunuyorum Kimin keremiyle böyle müşfikane terbiye olunuyorum Nasıl birisinin lütuflarıyla böyle nazeninâne besleniyorum ve idare ediliyorum bilmektir. – Cumartesi Dersleri 23. 1. 4.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ

İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre, hâdisâtın tazyikatından kurtulabilir. – Cumartesi Dersleri 23. 1. 3. 

İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre, hâdisâtın tazyikatından kurtulabilir. - Cumartesi Dersleri 23. 1. 3. 

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta:

“İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre, hâdisâtın tazyikatından kurtulabilir.”

konusu işlenmektedir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi Üçüncü Söz Birinci Mebhas Üçüncü Nokta.

İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre, hâdisâtın tazyikatından kurtulabilir. - Cumartesi Dersleri 23. 1. 3. 
İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre, hâdisâtın tazyikatından kurtulabilir. – Cumartesi Dersleri 23. 1. 3. 

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

SHORTS

Yirmi Üçüncü Söz

Birinci Mebhas

ÜÇÜNCÜ NOKTA

İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre, hâdisâtın tazyikatından kurtulabilir. “Tevekkeltü alâllah” der, sefine-i hayatta kemâl-i emniyetle, hâdisâtın dağlarvâri dalgaları içinde seyran eder. Bütün ağırlıklarını Kadîr-i Mutlakın yed-i kudretine emanet eder, rahatla dünyadan geçer, berzahta istirahat eder. Sonra, saadet-i ebediyeye girmek için Cennete uçabilir. Yoksa, tevekkül etmezse, dünyanın ağırlıkları, uçmasına değil, belki esfel-i sâfilîne çeker.

Demek, iman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dâreyni iktiza eder. Fakat yanlış anlama. Tevekkül, esbabı bütün bütün reddetmek değildir. Belki, esbabı, dest-i kudretin perdesi bilip riayet ederek; esbaba teşebbüs ise, bir nevi dua-yı fiilî telâkki ederek, müsebbebatı yalnız Cenâb-ı Haktan istemek ve neticeleri Ondan bilmek ve Ona minnettar olmaktan ibarettir.

Tevekkül eden ve etmeyenin misalleri, şu hikâyeye benzer: Vaktiyle iki adam, hem bellerine, hem başlarına ağır yükler yüklenip, büyük bir sefineye birer bilet alıp girdiler. Birisi, girer girmez yükünü gemiye bırakıp, üstünde oturup nezaret eder.


berzah: kabir âlemi
Cenâb-ı Hak: Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
cihet: yön
dağlarvâri: dağlar gibi
dest-i kudret: Allah’ın kudret eli (bk. ḳ-d-r)
dua-yı fiilî: fiilî dua, gerekli şartları ve sebepleri yerine getirme (bk. d-a-v; f-a-l)
esbab: sebepler (bk. s-b-b)
esfel-i sâfilîn: aşağıların en aşağısı
hâdisat: olaylar (bk. ḥ-d-s̱)
hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hakikî: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
haşin: kırıcı, sert
hayat-ı ebediye: sonsuz hayat (bk. ḥ-y-y; e-b-d)
hikmet: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması (bk. ḥ-k-m)
iktiza: gerektirme
inkılâbât-ı berzahiye ve uhreviye: kabir ve âhiret âlemlerinde meydana gelen büyük değişiklikler (bk. e-ḫ-r)
istirahat: dinlenme
Kadîr-i Mutlak: sınırsız güç ve kudret sahibi Allah (bk. ḳ-d-r; ṭ-l-ḳ)
kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)
kemâl-i emniyet: tam bir emniyet (bk. k-m-l; e-m-n)
lâtif: lütuf içeren, hoş, güzel (bk. l-ṭ-f)
makamât-ı âliye: yüce makamlar
mânen: mânevî olarak (bk. a-n-y)
medar: sebep, vesile
mevt: ölüm (bk. m-v-t)
minnettar olmak: şükran duymak
misal: örnek (bk. m-s̱-l)
mukaddime: başlangıç, giriş (bk. ḳ-d-m)
musahhar: boyun eğen, uysal
müsebbebat: sebeplerin sonuçları (bk. s-b-b)
müstakbel: gelecek zaman
nevi: tür, çeşit
nezaret etme: gözetme (bk. n-ẓ-r)
nur: ışık, aydınlık (bk. n-v-r)
nur-u iman: iman nuru (bk. n-v-r; e-m-n)
riayet etmek: uymak
saadet: mutluluk
saadet-i dâreyn: dünya ve âhiret mutluluğu
saadet-i ebediye: sonsuz mutluluk (bk. e-b-d)
sair: diğer
sefine: gemi
sefine-i hayat: hayat gemisi (bk. ḥ-y-y)
seyran etmek: seyretmek
sureten: görünüşte (bk. ṣ-v-r)
tatbik: uygulama
tâun: veba, bulaşıcı ve ölümcül hastalık
tazyikat: baskılar, sıkıştırmalar
telâkki etmek: kabul etmek
temsil: kıyaslama tarzında benzetme, analoji (bk. m-s̱-l)
teşebbüs: başvurma
tevekkeltü alâllah: “Allah’a tevekkül ettim, dayandım” (bk. v-k-l)
tevekkül: Allah’a dayanma ve güvenme (bk. v-k-l)
tevhid: birleme; herşeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve inanma (bk. v-ḥ-d)
yed-i kudret: Allah’ın kudret eli (bk. ḳ-d-r)
ziyafet-i Rahmâniye: Allah’ın sonsuz rahmetiyle kullarına sunduğu ziyafetler (bk. r-ḥ-m)

Diğeri, hem ahmak, hem mağrur olduğundan, yükünü yere bırakmıyor. Ona denildi:

“Ağır yükünü gemiye bırakıp rahat et.”

O dedi: “Yok, ben bırakmayacağım. Belki zayi olur. Ben kuvvetliyim; malımı belimde ve başımda muhafaza edeceğim.”

Yine ona denildi: “Bizi ve sizi kaldıran şu emniyetli sefine-i sultaniye daha kuvvetlidir, daha ziyade iyi muhafaza eder. Belki başın döner, yükünle beraber denize düşersin. Hem gittikçe kuvvetten düşersin. Şu bükülmüş belin, şu akılsız başın, gittikçe ağırlaşan şu yüklere takat getiremeyecek. Kaptan dahi, eğer seni bu halde görse, ya divanedir diye seni tard edecek; ya “Haindir, gemimizi itham ediyor, bizimle istihzâ ediyor. Hapsedilsin” diye emredecektir. Hem herkese maskara olursun. Çünkü, ehl-i dikkat nazarında zaafı gösteren tekebbürünle, aczi gösteren gururunla, riyayı ve zilleti gösteren tasannuunla kendini halka müdhike yaptın. Herkes sana gülüyor” denildikten sonra o biçarenin aklı başına geldi. Yükünü yere koydu, üstünde oturdu. “Oh, Allah senden razı olsun. Zahmetten, hapisten, maskaralıktan kurtuldum” dedi.

İşte, ey tevekkülsüz insan! Sen de bu adam gibi aklını başına al, tevekkül et. Tâ bütün kâinatın dilenciliğinden ve her hadisenin karşısında titremekten ve hodfuruşluktan ve maskaralıktan ve şekavet-i uhreviyeden ve tazyikat-ı dünyeviye hapsinden kurtulasın.


âciz: güçsüz (bk. a-c-z)
acz: âcizlik, güçsüzlük (bk. a-c-z)
âlem: dünya (bk. a-l-m)
biçare: çaresiz, zavallı
burhan-ı kâtı: sağlam, keskin delil
divane: deli
dua: Allah’a yalvarma, yakarma (bk. d-a-v)
ehl-i dikkat: dikkat sahipleri
emniyetli: güvenli (bk. e-m-n)
hodfuruşkluk: kendini beğendirmeye çalışmak
istidad: kabiliyet, yetenek (bk. a-d-d)
istihzâ: alay etme
itham: suçlama
kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)
kavânîn-i hayat: hayat yasaları, kanunları (bk. ḳ-n-n; ḥ-y-y)
küfür: inkâr, inançsızlık (bk. k-f-r)
mağrur: gururlu
maskara: gülünç, rezil
meleke: maharet, kabiliyet (bk. m-l-k)
müdhike: gülünç, komedi
muhafaza: koruma (bk. ḥ-f-ẓ)
münasebet: bağlantı, ilişki (bk. n-s-b)
nazar: bakış, dikkat (bk. n-ẓ-r)
riya: gösteriş
sefine-i sultaniye: hükümdarlık gemisi (bk. s-l-ṭ)
şekavet-i uhreviye: âhiretteki mutsuzluk (bk. e-ḫ-r)
şerâit-i hayatiye: hayat şartları (bk. ḥ-y-y)
takat: güç, kuvvet
tard: kovma
tasannu: yapmacık (bk. ṣ-n-a)
tazyikat-ı dünyeviye: dünyadaki sıkıntılar
tekebbür: büyüklenme, gururlanma (bk. k-b-r)
tekemmül: mükemmelleşme, olgunlaşma (bk. k-m-l)
tevekkül: Allah’a dayanma ve güvenme (bk. v-k-l)
vazife-i asliye: asıl vazife
vâzıh: açık, âşikar
zaaf: zayıflık
zayi: kayıp, ziyan
zillet: alçaklık, aşağılık
ziyade: çok, fazla

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi Üçüncü Söz, Birinci Mebhas, Üçüncü Nokta, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.421

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-ucuncu-soz/421


CUMARTESİ DERSLERİ

Allah, iman edenlerin dostu ve yardımcısıdır; onları inkâr karanlıklarından kurtarıp hidayet nuruna kavuşturur. İnkâr edenlerin dostu ise tâğutlarıdır; onları iman nurundan mahrum bırakıp inkâr karanlıklarına sürüklerler. Bakara Sûresi, 2257. - Cumartesi Dersleri 23. 1. 2.
Cumartesi Derslerinde bu hafta: “Allah, iman edenlerin dostu ve yardımcısıdır; onları inkâr karanlıklarından kurtarıp hidayet nuruna kavuşturur. İnkâr edenlerin dostu ise tâğutlarıdır; onları iman nurundan mahrum bırakıp inkâr karanlıklarına sürüklerler.” Bakara Sûresi, 2:257. konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi Üçüncü Söz Birinci Mebhas İkinci Nokta.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ