Nasıl ki bir ırmağın kabarcıkları gidiyor; arkasından gelen kabarcıklar, gidenler gibi parladığından anlaşılıyor ki, onları parlattıran, daimî ve yüksek bir ışık sahibidir. – Cumartesi Dersleri 22. 10.

Nasıl ki bir ırmağın kabarcıkları gidiyor; arkasından gelen kabarcıklar, gidenler gibi parladığından anlaşılıyor ki, onları parlattıran, daimî ve yüksek bir ışık sahibidir. - Cumartesi Dersleri 22. 10.

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Nasıl ki bir ırmağın kabarcıkları gidiyor; arkasından gelen kabarcıklar, gidenler gibi parladığından anlaşılıyor ki, onları parlattıran, daimî ve yüksek bir ışık sahibidir.” konusu işlenmektedir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi İkinci Söz Birinci Makam Dokuzuncu Burhan.

Nasıl ki bir ırmağın kabarcıkları gidiyor; arkasından gelen kabarcıklar, gidenler gibi parladığından anlaşılıyor ki, onları parlattıran, daimî ve yüksek bir ışık sahibidir. - Cumartesi Dersleri 22. 10.
Nasıl ki bir ırmağın kabarcıkları gidiyor; arkasından gelen kabarcıklar, gidenler gibi parladığından anlaşılıyor ki, onları parlattıran, daimî ve yüksek bir ışık sahibidir. – Cumartesi Dersleri 22. 10.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

Yirmi İkinci Söz

Birinci Makam

ONUNCU BURHAN

Gel, ey bir parça insafa gelmiş arkadaş! On beş gündür HAŞİYE-1 biz buradayız. Eğer şu âlemin nizamlarını bilmezsek, padişahını tanımazsak, cezaya müstehak oluruz. Özrümüz kalmadı. Zira, on beş gün, güya bize mühlet verilmiş gibi, bize ilişmiyorlar. Elbette biz başıboş değiliz. Bu derece nazik san’atlı, mizanlı, letâfetli, ibretli masnular içinde hayvan gibi gezip bozamayız. Bize bozdurmazlar. Şu memleketin haşmetli mâlikinin elbette cezası da dehşetlidir.

O zat ne kadar kudretli, haşmetli bir zat olduğunu şununla anlayınız ki, şu koca âlemi bir saray gibi tanzim ediyor, bir dolap gibi çeviriyor. Şu büyük memleketi, bir hane gibi, hiçbir şey noksan bırakmayarak idare ediyor. İşte, bak: Vakit be vakit, bir kabı doldurup boşaltmak gibi, şu sarayı, şu memleketi, şu şehri, kemâl-i intizamla doldurup kemâl-i hikmetle boşalttırıyor. Bir sofrayı da kaldırıp indirmek gibi, koca memleketi baştan başa çeşit çeşit sofralar, HAŞİYE-2 bir dest-i gaybî tarafından kaldırır, indirir tarzında, mütenevvi yemekleri sırayla getirip


Haşiye-1

On beş gün, sinn-i teklif olan on beş seneye işarettir.

Haşiye-2

Sofralar ise, yazda zeminin yüzüne işarettir ki, yüzer taze taze ve ayrı ayrı olarak matbaha-i rahmetten çıkan Rahmânî sofralar serilir, değişirler. Herbir bostan bir kazan, herbir ağaç bir tablacıdır.


âlem: dünya (bk. a-l-m)
bostan: bahçe
dest-i gaybî: görünmeyen el (bk. ğ-y-b)
hane: ev
haşiye: dipnot, açıklayıcı not
haşmet: heybet, ihtişam
hiffet: hafiflik
ibretli: düşündürücü, ders verici
icad: vücut verme, var etme, yaratma (bk. v-c-d)
insaf: hakkı kabule dayalı ılımlı davranış
kemâl-i hikmet: tam ve mükemmel bir hikmet (bk. k-m-l; ḥ-k-m)
kemâl-i intizam: kusursuz derecede düzenlilik (bk. k-m-l; n-ẓ-m)
kemiyetçe: sayıca
kudret: güç, kuvvet, iktidar (bk. ḳ-d-r)
letâfetli: hoş, güzel (bk. l-ṭ-f)
mâlik: sahip (bk. m-l-k)
masnu: san’at eseri varlık (bk. ṣ-n-a)matbaha-i rahmet: Allah’ın rahmet mutfağı (bk. r-ḥ-m)
mebzûliyet: bolluk, çokluk
mizanlı: ölçülü (bk. v-z-n)
mühlet: zaman, vakit
muhteşem: ihtişamlı, gösterişli
mükemmel: noksansız, kusursuz (bk. k-m-l)
muntazam: düzenli (bk. n-ẓ-m)
müşkülât: zorluklar, güçlükler
müstehak: hak eden (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
mütenevvî: çeşit çeşit
müterakkî: ilerlemiş, terakki etmiş
nefer: asker, er
nihayetsiz: sonsuz
nizam: düzen, kanun (bk. n-ẓ-m)
peydâ etme: meydana gelme
Rahmânî: Rahmân olan Allah’a ait (bk. r-ḥ-m)
rapt edilme: bağlanma
sehâvet: cömertlik (bk. c-v-d)
sinn-i teklif: sorumluluk yaşı
suhulet peydâ etmek: kolaylık kazanmak
tablacı: yiyecek sunan
tanzim: düzenleme (bk. n-ẓ-m)
teçhizat: donanım, cihazlar
teşekkül: oluşma
vakit be vakit: zaman zaman
zemin: yer
zira: çünkü

yedirir; onu kaldırıp başkasını getirir. Sen de görüyorsun ve aklın varsa anlarsın ki, o dehşetli haşmet içinde, hadsiz sehâvetli bir kerem var.

Hem de bak ki, o gaybî zâtın saltanatına, birliğine bütün bu şeyler şehadet ettiği gibi; öyle de, kafile kafile arkasından gelip geçen, o hakikî perde perde arkasından açılıp kapanan bu inkılâplar, bu tahavvülâtlar, o zâtın devamına, bekàsına şehadet eder. Çünkü zevâl bulan eşya ile beraber, esbabları dahi kayboluyor. Halbuki, onların arkasından, onlara isnad ettiğimiz şeyler tekrar oluyor. Demek o eserler onların değilmiş, belki zevâlsiz birinin eserleriymiş. Nasıl ki bir ırmağın kabarcıkları gidiyor; arkasından gelen kabarcıklar, gidenler gibi parladığından anlaşılıyor ki, onları parlattıran, daimî ve yüksek bir ışık sahibidir. Öyle de, bu işlerin sür’atle değişmesi, arkalarından gelenlerin aynı renk alması gösteriyor ki, zevâlsiz, daimî birtek zâtın cilveleridir, nakışlarıdır, âyineleridir, san’atlarıdır.


Asr-ı Saadet: Peygamberimizin (a.s.m.) yaşadığı dönem, mutluluk asrı
bâliğ: erişen, ulaşan
bekà: devamlılık, süreklilik (bk. b-ḳ-y)
burhan: güçlü delil
burhan-ı tevhid: Allah’ın birliğini gösteren delil (bk. v-ḥ-d)
cemiyet-i azîme: büyük topluluk, toplum (bk. c-m-a; a-z-m)
cezire: yarımada
Ceziretü’l-Arab: Arab yarımadası
cilve: görünüm, yansıma (bk. c-l-y)
dalâlet: hak yoldan sapkınlık, inançsızlık (bk. ḍ-l-l)
ehl-i tahkik: gerçeği ilmî olarak araştıranlar (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
esbab: sebepler (bk. s-b-b)
Fahr-i Âlem: bütün âlemin kendisiyle övündüğü Peygamberimiz (a.s.m) (bk. a-l-m)
gaybî: görünmeyen (bk. ğ-y-b)
hakikî: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
haşiye: dipnot, açıklayıcı not
içtima: toplanma (bk. c-m-a)
ihtifal: merasim
inkılâp: değişim
isnad: dayandırma (bk. s-n-d)
kafile: grup
kat’î: kesin
kerem: ikram, bağış, iyilik (bk. k-r-m)
küfür: inkâr, inançsızlık (bk. k-f-r)
libas: elbise
mimsiz medeniyet: “deniyet”, aşağılık
mu’cizât-ı Ahmediye: Peygamber Efendimizin (a.s.m) gösterdiği mu’cizeler (bk. a-c-z; ḥ-m-d)
nukuş: nakışlar (bk. n-ḳ-ş)
saltanat: egemenlik, sultanlık (bk. s-l-ṭ)
sefine: gemi
şehadet: şahitlik (bk. ş-h-d)
sehâvetli: cömertçe (bk. c-v-d)
siyer: Peygamberimizin (a.s.m) hayatını konu alan ilim
tahavvülât: başkalaşmalar
tılsım: sır, gizli gerçek
zarfında: içinde
zemin: yer
zevâl: kaybolma, geçip gitme (bk. z-v-l)
ziyade: fazla
zulümat: karanlık (bk. ẓ-l-m)

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi İkinci Söz, Birinci Makam, ONUNCU BURHAN, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.384

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-ikinci-soz/384


CUMARTESİ DERSLERİ

CUMARTESİ DERSLERİ
CUMARTESİ DERSLERİ

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ

Madem bir harf, kâtibini göstermeksizin olmaz. San’atlı bir nakış, nakkaşını bildirmemek olmaz. Nasıl olur ki, bir harfte koca bir kitabı yazan, bir nakışta bin nakşı nakşeden nakkaş, kendi kitabıyla ve nakşıyla bilinmesin? – Cumartesi Dersleri 22. 5.

Madem bir harf, kâtibini göstermeksizin olmaz. San'atlı bir nakış, nakkaşını bildirmemek olmaz. Nasıl olur ki, bir harfte koca bir kitabı yazan, bir nakışta bin nakşı nakşeden nakkaş, kendi kitabıyla ve nakşıyla bilinmesin - Cumartesi Dersleri 22. 5.

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Madem bir harf, kâtibini göstermeksizin olmaz. San’atlı bir nakış, nakkaşını bildirmemek olmaz. Nasıl olur ki, bir harfte koca bir kitabı yazan, bir nakışta bin nakşı nakşeden nakkaş, kendi kitabıyla ve nakşıyla bilinmesin?” konusu işlenmektedir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi İkinci Söz Birinci Makam Beşinci Burhan.

Madem bir harf, kâtibini göstermeksizin olmaz. San'atlı bir nakış, nakkaşını bildirmemek olmaz. Nasıl olur ki, bir harfte koca bir kitabı yazan, bir nakışta bin nakşı nakşeden nakkaş, kendi kitabıyla ve nakşıyla bilinmesin - Cumartesi Dersleri 22. 5.
Madem bir harf, kâtibini göstermeksizin olmaz. San’atlı bir nakış, nakkaşını bildirmemek olmaz. Nasıl olur ki, bir harfte koca bir kitabı yazan, bir nakışta bin nakşı nakşeden nakkaş, kendi kitabıyla ve nakşıyla bilinmesin – Cumartesi Dersleri 22. 5.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

Yirmi İkinci Söz

Birinci Makam

BEŞİNCİ BURHAN

Ey vesveseli arkadaş! Gel, bu azîm sarayın nakışlarına dikkat et. Ve bütün bu şehrin ziynetlerine bak. Ve bütün bu memleketin tanzimatını gör. Ve bütün bu âlemin san’atlarını tefekkür et.

İşte, bak: Eğer nihayetsiz mu’cizeleri ve hünerleri olan gizli bir zâtın kalemi işlemezse, bu nakışları sair şuursuz sebeplere, kör tesadüfe, sağır tabiata verilse, o vakit, ya bu memleketin herbir taşı, herbir otu öyle mu’ciznümâ nakkaş, öyle bir harikulâde kâtip olması lâzım gelir ki, bir harfte bin kitabı yazabilsin, bir nakışta milyonlar san’atı derc edebilsin. Çünkü, bak bu taşlardaki nakşa: HAŞİYE-1 Herbirisinde bütün sarayın nakışları var, bütün şehrin tanzimat kanunları var, bütün memleketin teşkilât programları var. Demek bu nakışları yapmak, bütün memleketi yapmak kadar hârikadır. Öyle ise, herbir nakış, herbir san’at, o gizli zâtın bir ilânnâmesidir, bir hâtemidir.

Madem bir harf, kâtibini göstermeksizin olmaz. San’atlı bir nakış, nakkaşını bildirmemek olmaz. Nasıl olur ki, bir harfte koca bir kitabı yazan, bir nakışta bin nakşı nakşeden nakkaş, kendi kitabıyla ve nakşıyla bilinmesin?


Haşiye-1

Şecere-i hilkatin meyvesi olan insana ve kendi ağacının programını ve fihristesini taşıyan meyveye işarettir. Zira, kalem-i kudret, âlemin kitab-ı kebirinde ne yazmışsa, icmâlini mahiyet-i insaniyede yazmıştır. Kalem-i kader, dağ gibi bir ağaçta ne yazmışsa, tırnak gibi meyvesinde dahi derc etmiştir.


acip: şaşırtıcı, hayret verici
âlem: kâinat, evren (bk. a-l-m)
derc etmek: içine yerleştirmek
galatsız: hatasız, yanlışsız
harikulâde: olağanüstü
haşiye: dipnot, açıklayıcı not
hatem: mühür, damga
icad: var etme, yaratma (bk. v-c-d)
icmâl: özet (bk. c-m-l)
ilânnâme: duyuru
kalem-i kader: kader kalemi (bk. ḳ-d-r)
kalem-i kudret: Allah’ın kudret kalemi (bk. ḳ-d-r)
kâtip: yazıcı, yazan (bk. k-t-b)
kemâl-i intizam: kusursuz derecede düzenlilik (bk. k-m-l; n-ẓ-m)
kitab-ı kebir: büyük kitap, kâinat (bk. k-t-b; k-b-r)
mahiyet-i insaniye: insanın mahiyeti, iç yüzü, esası
mahlûkat: yaratıklar (bk. ḫ-l-ḳ)
mu’cize: bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstü şey (bk. a-c-z)
mu’ciznümâ: mu’cize gösteren (bk. a-c-z)
muhtelif: çeşitli
muntazam: düzenli (bk. n-ẓ-m)
mütenevvi: çeşitli
nakkaş: nakış ustası (bk. n-ḳ-ş)
nihayetsiz: sonsuz
rû-yi zemin: yeryüzü
sair: diğer
şecere-i hilkat: yaratılış ağacı (bk. ḫ-l-ḳ)
sofra-ı Rahmân: Allah’ın sınırsız rahmetiyle kulları önüne serdiği sofra (bk. r-ḥ-m)
şuursuz: bilinçsiz, akılsız (bk. ş-a-r)
tabiat: doğa, canlı cansız varlıklar; maddî âlem (bk. ṭ-b-a)
tablacı: yiyecek sunan
tahavvülât: değişiklikler
taife: topluluk
tanzimat: düzenlemeler (bk. n-ẓ-m)
tefekkür: düşünme (bk. f-k-r)
teşkilât: yapı, kuruluş
ünsiyet etmek: alışmak
zemin: yer
ziynet: süs (bk. z-y-n)

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi İkinci Söz, Birinci Makam, BEŞİNCİ BURHAN, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.378

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-ikinci-soz/379


CUMARTESİ DERSLERİ

CUMARTESİ DERSLERİ
CUMARTESİ DERSLERİ

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ