On İki Lem’ayı birden elinde tut; binler elektrik kuvvetinde bir sirac-ı hakikat bularak, Arş-ı Âzamdan uzatılıp gelen âyât-ı Kur’âniyeye yapış; burâk-ı tevfike bin, semâvât-ı hakaikte urûc et, arş-ı marifetullaha çık, “Senden başka hak mâbud olmadığına şehadet ederim. Sen birsin ve Senin hiçbir şerikin yoktur.” de. – Cumartesi Dersleri 22. 26.

On İki Lem'ayı birden elinde tut; binler elektrik kuvvetinde bir sirac-ı hakikat bularak, Arş-ı Âzamdan uzatılıp gelen âyât-ı Kur'âniyeye yapış; burâk-ı tevfike bin, semâvât-ı hakaikte urûc et, arş-ı marifetullaha çık, Senden başka hak mâbud olmadığına şehadet ederim. Sen birsin ve Senin hiçbir şerikin yoktur. de. - Cumartesi Dersleri 22. 26.

Cumartesi Derslerinde bu hafta:

“On İki Lem’ayı birden elinde tut; binler elektrik kuvvetinde bir sirac-ı hakikat bularak, Arş-ı Âzamdan uzatılıp gelen âyât-ı Kur’âniyeye yapış; burâk-ı tevfike bin, semâvât-ı hakaikte urûc et, arş-ı marifetullaha çık, “Senden başka hak mâbud olmadığına şehadet ederim. Sen birsin ve Senin hiçbir şerikin yoktur.” de.”

konusu işlenmektedir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi İkinci Söz Hâtime.

On İki Lem'ayı birden elinde tut; binler elektrik kuvvetinde bir sirac-ı hakikat bularak, Arş-ı Âzamdan uzatılıp gelen âyât-ı Kur'âniyeye yapış; burâk-ı tevfike bin, semâvât-ı hakaikte urûc et, arş-ı marifetullaha çık, Senden başka hak mâbud olmadığına şehadet ederim. Sen birsin ve Senin hiçbir şerikin yoktur. de. - Cumartesi Dersleri 22. 26.
On İki Lem’ayı birden elinde tut; binler elektrik kuvvetinde bir sirac-ı hakikat bularak, Arş-ı Âzamdan uzatılıp gelen âyât-ı Kur’âniyeye yapış; burâk-ı tevfike bin, semâvât-ı hakaikte urûc et, arş-ı marifetullaha çık, Senden başka hak mâbud olmadığına şehadet ederim. Sen birsin ve Senin hiçbir şerikin yoktur. de. – Cumartesi Dersleri 22. 26.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

SHORTS

Yirmi İkinci Söz

Hâtime

EY AKLI HÜŞYAR, kalbi müteyakkız arkadaş! Eğer şu Yirmi İkinci Sözün başından buraya kadar fehmetmişsen, On İki Lem’ayı birden elinde tut; binler elektrik kuvvetinde bir sirac-ı hakikat bularak, Arş-ı Âzamdan uzatılıp gelen âyât-ı Kur’âniyeye yapış; burâk-ı tevfike bin, semâvât-ı hakaikte urûc et, arş-ı marifetullaha çık,

 اَشْهَدُ اَنْ لاَ اِلٰهَ اِلاَّۤ اَنْتَ وَحْدَكَ لاَ شَرِيكَ لَكَ 

de.

لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ يُحْيِى وَيُمِيتُ وَهُوَ حَىٌّ لاَ يَمُوتُ بِيَدِهِ الْخَيْرُ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ     2

diyerek, bütün mevcudat-ı kâinatın başları üstünde ve mescid-i kebir-i âlemde vahdâniyeti ilân et.

سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَنَۤا اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ     3

رَبَّنَا لاَ تُؤاَخِذْنَۤا اِنْ نَسِينَۤا اَوْ اَخْطَاْنَا رَبَّنَا وَلاَ تَحْمِلْ عَلَيْنَۤا اِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِنَا رَبَّنَا وَلاَ تُحَمِّلْنَا مَالاَ طَاقَةَ لَنَا بِهِ وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا اَنْتَ مَوْلٰينَا فَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ     4

رَبَّناَ لاَ تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ اِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً اِنَّكَ اَنْتَ الْوَهَّابُ     رَبَّنَۤا اِنَّكَ جَامِعُ النَّاسِ لِيَوْمٍ لاَ رَيْبَ فِيهِ اِنَّ اللهَ لاَ يُخْلِفُ الْمِيعَادَ     5


Dipnot-1

Senden başka hak mâbud olmadığına şehadet ederim. Sen birsin ve Senin hiçbir şerikin yoktur.

Dipnot-2

Allah’tan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. O birdir. Onun hiçbir ortağı yoktur. Mülk Onundur. Her türlü hamd ve övgü de Ona aittir. Hayatı veren de, ölümü veren de Odur. O, kendisine ölümün hiçbir çeşidi hiçbir zaman ârız olmayan ezelî hayat sahibidir. Her hayır Onun elindedir. Onun kudreti herşeye yeter. (Bu hadisin kaynakları için bk. Söz Basım Yayın, Mektubat, sh. 317.)

Dipnot-3

Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin. (Bakara Sûresi, 2:32.)

Dipnot-4

Ey Rabbimiz! Unutur veya hataya düşer de bir kusur işlersek, bizi onunla hesaba çekme. Ey Rabbimiz! Bizden evvelkilere yüklediğin gibi bize de ağır vazifeler ve musibetler verme. Ey Rabbimiz! Bize güç yetiremeyeceğimiz şeyi de yükleme. Günahlarımızı affet. Bizi bağışla. Bize merhamet et. Bizim dostumuz ve yardımcımız Sensin. Kâfirler güruhuna karşı Sen bize yardım et. (Bakara Sûresi, 2:286.)

Dipnot-5

Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalblerimizi sapıklığa meylettirme. Yüce katından bize bir rahmet bağışla. Muhakkak ki veren Sensin, dualara cevap verip istediklerimizi bize bağışlayan Sensin. Ey Rabbimiz! Geleceğinde şüphe olmayan hesap gününde insanları huzuruna toplayacak olan da muhakkak ki Sensin. Hiç şüphe yok ki Allah va’dinden dönmez. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:8-9.)


Arş-ı Âzam: Allah’ın sınırsız egemenliğinin ve yüceliğinin tecelli ettiği yer (bk. a-r-ş; a-ẓ-m)
arş-ı marifetullah: Allah’ı hakkıyla tanımanın ve bilmenin en yüksek derecesi (bk. a-r-ş; a-r-f)
âyât-ı Kur’âniye: Kur’ân âyetleri
burak-ı tevhid: tevhid bineği (bk. v-ḥ-d)
fehmetmek: anlamak
hâtime: sonuç
hüşyar: uyanık
mescid-i kebir-i âlem: büyük âlem mescidi (bk. k-b-r; a-l-m)
mevcudat-ı kâinat: kâinattaki bütün varlıklar (bk. v-c-d; k-v-n)
müteyakkız: uyanık ve dikkatli
semâvât-ı hakaik: hakikatlerin semâsı, yüceliği (bk. s-m-v; ḥ-ḳ-ḳ)
sirac-ı hakikat: hakikat lambası (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
urûc etmek: yükselmek (bk. a-r-c)
vahdâniyet: Allah’ın bir ve benzersiz oluşu (bk. v-ḥ-d)

اَللّٰهُمَّ صَلِّ وَسَلِّمْ عَلٰى مَنْ اَرْسَلْتَهُ رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ وَعَلٰۤى اٰلِهِ وَصَحْبِهِۤ اَجْمَعِينَ. وَارْحَمْنَا وَارْحَمْ اُمَّتَهُ بِرَحْمَتِكَ يَۤا اَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ     1

وَ اٰخِرُ دَعْوٰيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ     2


Allahım! Âlemlere rahmet olarak gönderdiğin zâta ve onun bütün âl ve ashâbına salât ve selâm et. Bize ve onun ümmetine, rahmetinle merhamet et, ey Erhamürrâhimîn. Âmin

“Onların duâları şu sözlerle sona erer: Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.” (Yunus Sûresi, 10:10.)

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi İkinci Söz, İkinci Makam, Mukaddime Hâtime, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.415

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-ikinci-soz/ikinci-makam/415


CUMARTESİ DERSLERİ

Tuuuh, tuf senin o münkir aklına! Nasıl o iki lisan-ı gayb ve şehadet, bütün âlemlerin Rabbi ve şu kâinatın Sahibi namına ve Onun hesabına söyledikleri sözleri ve dâvâları inkâr edebilirsin Ey biçare ve sinekten daha âciz, daha hakir! Sen necisin ki, şu kâinatın Sahib-i Zülcelâlini tekzibe yelteniyorsun - Cumartesi Dersleri 22. 25
Tuuuh, tuf senin o münkir aklına! Nasıl o iki lisan-ı gayb ve şehadet, bütün âlemlerin Rabbi ve şu kâinatın Sahibi namına ve Onun hesabına söyledikleri sözleri ve dâvâları inkâr edebilirsin Ey biçare ve sinekten daha âciz, daha hakir! Sen necisin ki, şu kâinatın Sahib-i Zülcelâlini tekzibe yelteniyorsun – Cumartesi Dersleri 22. 25

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ

Yer ve gökler var oldukça salâvâtın en efdali ve selâmetin en etemmi, biz Âdemoğulları topluluğunun efendisi ve biz mü’minler topluluğunun imana hidayet edicisi olan Abdullah ibnü Abdilmuttalib oğlu Muhammed’in üzerine olsun. – Cumartesi Dersleri 22. 24. 

Yer ve gökler var oldukça salâvâtın en efdali ve selâmetin en etemmi, biz Âdemoğulları topluluğunun efendisi ve biz mü'minler topluluğunun imana hidayet edicisi olan Abdullah ibnü Abdilmuttalib oğlu Muhammed'in üzerine olsun. - Cumartesi Dersleri 22. 24. 

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta: “Yer ve gökler var oldukça salâvâtın en efdali ve selâmetin en etemmi, biz Âdemoğulları topluluğunun efendisi ve biz mü’minler topluluğunun imana hidayet edicisi olan Abdullah ibnü Abdilmuttalib oğlu Muhammed’in üzerine olsun.” konusu işlenmektedir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi İkinci Söz İkinci Makam On Birinci Lem’a.

Yer ve gökler var oldukça salâvâtın en efdali ve selâmetin en etemmi, biz Âdemoğulları topluluğunun efendisi ve biz mü'minler topluluğunun imana hidayet edicisi olan Abdullah ibnü Abdilmuttalib oğlu Muhammed'in üzerine olsun. - Cumartesi Dersleri 22. 24. 
Yer ve gökler var oldukça salâvâtın en efdali ve selâmetin en etemmi, biz Âdemoğulları topluluğunun efendisi ve biz mü’minler topluluğunun imana hidayet edicisi olan Abdullah ibnü Abdilmuttalib oğlu Muhammed’in üzerine olsun. – Cumartesi Dersleri 22. 24. 

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

SHORTS

Yirmi İkinci Sözün İkinci Makamı

GÜNEŞLER KUVVETİNDE ON BİRİNCİ LEM’A

On Dokuzuncu Sözde tarif edilen ve kitab-ı kebirin âyet-i kübrâsı ve o Kur’ân-ı Kebirdeki ism-i âzamı ve o şecere-i kâinatın çekirdeği ve en münevver meyvesi ve o saray-ı âlemin güneşi ve âlem-i İslâmiyetin bedr-i münevveri ve rububiyet-i İlâhiyenin dellâl-ı saltanatı ve tılsım-ı kâinatın keşşâf-ı zîhikmeti


âlem-i İslâmiyet: İslam dünyası (bk. a-l-m; s-l-m)
âsâr-ı meşhude-i âlem: âlemdeki görünen eserler (bk. ş-h-d; a-l-m)
âyât-ı kemâl: mükemmelliğin delilleri (bk. k-m-l)
âyet-i kübrâ: en büyük delil (bk. k-b-r)
bedr-i münevver: parlak dolunay (bk. n-v-r)
bihakkılyakîn: yaşamış gibi birşeyi kesin olarak bilme (bk. ḥ-ḳ-ḳ; y-ḳ-n)
bilbedâhe: açık bir şekilde
bilmüşahede: görüldüğü gibi (bk. ş-h-d)
bilyakîn: kesinlikle (bk. y-ḳ-n)
bizzarure: zorunlu olarak
delâlet: işaret etme, delil olma
dellâl-ı saltanat: saltanatın ilancısı (bk. s-l-ṭ)
envâ-ı kemâlât: mükemmelliklerin türleri, çeşitleri (bk. k-m-l)
esmâ: isimler (bk. s-m-v)
Fâil-i Zülcelâl: sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Fâil, Allah (bk. f-a-l; ẕü; c-l-l)
fütursuz: usanmadan
işârât-ı cemâl: sonsuz güzelliğin işaretleri (bk. c-m-l)
ism-i âzam: en büyük isim (bk. s-m-v; a-z-m)
istidad-ı zâtiye: zâtındaki istidat, kabiliyet, yetenek (bk. a-d-d)
kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)
kemâl: kusursuzluk, mükemmellik (bk. k-m-l)
kemâl-i ef’âl: fiillerdeki mükemmellik (bk. k-m-l; f-a-l)
kemâl-i esmâ: isimlerin mükemmelliği (bk. k-m-l; s-m-v)
kemâl-i sıfat: sıfatların mükemmelliği (bk. k-m-l; v-ṣ-f)
kemâl-i şuûn: zâtî niteliklerin mükemmelliği; yaratıcılık ve rızık vericilik gibi Cenâb-ı Hakkın Zâtında bulunan kutsal özelliklerin mükemmelliği (bk. k-m-l; ş-e-n)
kemâl-i Zât: Zâtın kemâli, mükemmelliği (bk. k-m-l)
keşşâf-ı zîhikmet: hikmet sahibi keşfedici (bk. k-ş-f; ẕî; ḥ-k-m)
kitab-ı kebir: büyük kitap, kâinat (bk. k-t-b; k-b-r)
Kur’ân-ı Kebir: büyük Kur’an (bk. k-b-r)
mahiyet-i zâtiye: zâtının niteliği, özelliği
mazhar: ayna olma (bk. ẓ-h-r)
mevcudat-ı muntazama-i kâinat: kâinattaki düzenli varlıklar (bk. v-c-d; n-ẓ-m; k-v-n)
Mevsûf-u Zülkemâl: sonsuz kemâl sahibi ve mükemmel sıfatlarla vasıflanan Allah (bk. v-ṣ-f; ẕü; k-m-l)misillü: gibi (bk. m-s̱-l)
Müessir-i Zi’l-iktidar: güç ve iktidar sahibi Yaratıcı (bk. ẕî; ḳ-d-r)
münevver: nurlu (bk. n-v-r)
Müsemmâ-i Zülcemâl: sonsuz güzellik sahibi ve en güzel isimlerle isimlendirilen Allah (bk. s-m-v; ẕü; c-m-l)
nisbeten: kıyasla (bk. n-s-b)
rububiyet-i İlâhiye: Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması (bk. r-b-b; e-l-h)
rumûz-u celâl: sonsuz haşmet ve görkemin işaretleri (bk. c-l-l)
saray-ı âlem: dünya sarayı (bk. a-l-m)
şecere-i kâinat: kâinat ağacı (bk. k-v-n)
şehâdet: şahitlik, tanıklık (bk. ş-h-d)
şuûn ve kabiliyet-i zâtiye: zâti nitelikler; istidatlar ve kabiliyetler (bk. ş-e-n)
şuûn-u zâtiye: zâtî nitelikler, özellikler (bk. ş-e-n)
tılsım-ı kâinat: kâinatın tılsımı, gizemi (bk. k-v-n)
Zât-ı Zülkemâl: sonsuz mükemmellik sahibi Zât, Allah (bk. ẕü; k-m-l)
zîşuûn: şuûn sahibi
zıll-i zâif: zayıf gölge

olan Seyyidimiz Muhammedü’l-Emin aleyhissalâtü vesselâm, bütün enbiyayı sâyesi altına alan risalet cenâhı ve bütün âlem-i İslâmı himayesine alan İslâmiyet cenahlarıyla, hakikatin tabakatında uçan ve bütün enbiya ve mürselîni, bütün evliya ve sıddıkîni ve bütün asfiya ve muhakkıkîni arkasına alıp, bütün kuvvetiyle vahdâniyeti gösterip, arş-ı ehadiyete yol açıp gösterdiği iman-ı billâh ve ispat ettiği vahdâniyet-i İlâhiyeye, hiç vehim ve şüphenin haddi var mı ki kapatabilsin ve perde olabilsin?

Madem On Dokuzuncu Sözde ve On Dokuzuncu Mektupta o burhan-ı kàtıın âbülhayat-ı marifetinden On Dört Reşha ve On Dokuz İşârât ile o zât-ı mu’ciznümânın envâ-ı mu’cizâtıyla beraber icmâlen bir derece tarif ve beyan etmişiz. Şurada, şu işaretle iktifa edip, o vahdâniyetin burhan-ı kàtıını tezkiye eden ve sıdkına şehadet eden esâsâta işaret suretinde bir salâvat-ı şerife ile hatm ederiz:


âbülhayat-ı marifet: hayat suyu gibi, kan gibi insana lâzım olan Allah’ı tanıtıcı bilgi (bk. ḥ-y-y; a-r-f)
âlem-i İslâm: İslam dünyası (bk. a-l-m; s-l-m)
Aleyhissalâtü vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun (bk. ṣ-l-v; s-l-m)
arş-ı ehadiyet: Allah’ın birliğinin en azami mertebede göründüğü makam (bk. a-r-ş; v-ḥ-d)
asfiya: Hz. Peygamber yolundan giden yüksek ilim ve velâyet sahibi halis kullar (bk. ṣ-f-y)
beyan: açıklama (bk. b-y-n)
burhan-ı katı’: sağlam, keskin delil
cenâh: taraf, kanat
enbiya: peygamberler (bk. n-b-e)
envâ-ı mu’cizât: mu’cizelerin çeşitleri (bk. a-c-z)
esâsât: esaslar, temeller
evliya: veliler, Allah dostları (bk. v-l-y)
hakikat: gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hatmetme: bitirme, son verme
himaye: koruma
icmâlen: kısaca, özet olarak (bk. c-m-l)
iktifa: yetinme
iman-ı billâh: Allah’a iman (bk. e-m-n)
işârât: işaretler
muhakkıkîn: gerçeği bulup araştıran İslam âlimleri (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
Muhammedü’l-Emin: “güvenilir Muhammed” mânâsında Peygamberimize verilen bir ünvan (bk. ḥ-m-d; e-m-n)
mürselîn: peygamberler (bk. r-s-l)
reşha: sızıntı
risalet: peygamberlik (bk. r-s-l)
salâvat-ı şerife: Peygamberimize edilen rahmet ve esenlik duası (bk. ṣ-l-v)
sâye: koruma
şehadet: şahitlik, tanıklık (bk. ş-h-d)
seyyid: efendi
sıddıkîn: daima doğruluk üzere ve Allah’a ve peygambere sadakatte en ileride olanlar (bk. ṣ-d-ḳ)
sıdk: doğruluk (bk. ṣ-d-ḳ)
suret: şekil (bk. ṣ-v-r)
tabakat: tabakalar, dereceler
tezkiye: iyi hal üzere şahitlik etme
vahdâniyet: Allah’ın birliği ve tekliği (bk. v-ḥ-d)
vahdâniyet-i İlâhiye: Allah’ın bir ve tek olması (bk. v-ḥ-d; e-l-h)
vehim: kuruntu
zât-ı mu’ciznümâ: mu’cize gösteren zât (bk. a-c-z)

اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مَنْ دَلَّ عَلٰى وُجُوبِ وُجُودِكَ وَوَحْدَانِيَّتِكَ وَشَهِدَ عَلٰى اَوْصَافِ جَلاَلِكَ وَجَمَالِكَ وَكَمَالِكَ الشَّاهِدُ الصَّادِقُ الْمُصَدَّقُ وَالْبُرْهَانُ النَّاطِقُ الْمُحَقَّقُ     سَيِّدُ اْلاَنْبِيَۤاءِ وَالْمُرْسَلِينَ، اَلْحَامِلُ سِرَّ اِجْمَاعِهِمْ وَتَصْدِيقِهِمْ وَمُعْجِزَاتِهِمْ.. وَاِمَامُ اْلاَوْلِيَۤاءِ وَالصِّدِّيقِينَ، اَلْحَاوِى سِرَّ اِتِّفَاقِهِمْ وَتَحْقِيقِهِمْ وَكَرَامَاتِهِمْ.. ذُوالْمُعْجِزَاتِ الْبَاهِرَةِ وَالْخَوَارِقِ الظَّاهِرَةِ وَالدَّلاَئِلِ الْقَاطِعَةِ الْمُحَقَّقَةِ الْمُصَدَّقَةِ لَهُ.. ذُوالْخِصَالِ الْغَالِيَةِ فِى ذَاتِهِ، وَاْلاَخْلاَقِ الْعَالِيَةِ فِى وَظِيفَتِهِ، وَالسَّجَايَا السَّامِيَةِ فِى شَرِيعَتِهِ الْمُكَمَّلَةِ الْمُنَزَّهَةِ عَنِ الْخِلاَفِ، مَهْبِطُ الْوَحْىِ الرَّبَّانِّىِ بِاِجْمَاعِ الْمُنْزِلِ وَالْمُنْزَلِ وَالْمُنَزَّلِ عَلَيْهِ، سَيَّارُ عَالَمِ الْغَيْبِ وَالْمَلَكُوتِ، مُشَاهِدُ اْلاَرْوَاحِ وَمُصَاحِبُ الْمَلٰۤئِكَةِ، اَنْمُوذَجُ كَمَالِ الْكَۤائِنَاتِ شَخْصًا وَنَوْعًا وَجِنْسًا، اَنْوَرُ ثَمَرَاتِ شَجَرَةِ الْخِلْقَةِ، سِرَاجُ الْحَقِّ، بُرْهَانُ الْحَقِيقَةِ، تِمْثَالُ الرَّحْمَةِ، مِثَالُ الْمَحَبَّةِ، كَشَّافُ طِلْسِمِ الْكَۤائِنَاتِ، دَلاَّلُ سَلْطَنَةِ الرُّبُوبِيَّةِ، الْمُرْمِزُ بِعُلْوِيَّةِ شَخْصِيَّتِهِ الْمَعْنَوِيَّةِ اِلٰۤى اَنَّهُ نَصْبُ عَيْنِ فَاطِرِ الْعَالَمِ فِى خَلْقِ الْكَۤائِنَاتِ، ذُو الشَّرِيعَةِ الَّتِى هِىَ بِوُسْعَةِ دَسَاتِيرِهَا وَقُوَّتِهَا تُشِيرُ اِلٰۤى اَنَّهَا نِظَامُ نَاظِمِ الْكَوْنِ وَوَضْعُ خَالِقِ الْكَۤائِنَاتِ     نَعَمْ، اِنَّ نَاظِمَ الْكَۤائِنَاتِ بِهٰذَا النِّظَامِ اْلاَتَمِّ اْلاَكْمَلِ هُوَ نَاظِمُ هٰذَا الدِّينِ بِهٰذَا النِّظَامِ اْلاَحْسَنِ اْلاَجْمَلِ، سَيِّدُنَا نَحْنُ مَعَاشِرَ بَنِۤى اٰدَمَ وَمُهْدِينَۤا اِلَى اْلاِيمَانِ نَحْنُ مَعَاشِرَ الْمُؤْمِنِينَ، مُحَمَّدٌ بْنُ عَبْدِ اللهِ بْنِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ عَلَيْهِ اَفْضَلُ الصَّلَوَاتِ وَاَتَمُّ التَّسْلِيمَاتِ مَادَامَتِ اْلاَرْضُ وَالسَّمٰوَاتُ. فَاِنَّ ذٰلِكَ الشَّاهِدَ الصَّادِقَ الْمُصَدَّقَ يَشْهَدُ عَلٰى رُؤُوسِ اْلاَشْهَادِ مُنَادِيًا، وَمُعَلِّمًا ِلاَجْيَالِ الْبَشَرِ خَلْفَ اْلاَعْصَارِ وَاْلاَقْطَارِ، نِدَۤاءً عُلْوِيًّا بِجَمِيعِ قُوَّتِهِ وَبِغَايَةِ جِدِّيَّتِهِ وَبِنِهَايَةِ وُثُوقِهِ وَبِقُوَّةِ اِطْمِئْنَانِهِ وَبِكَمَالِ اِيمَانِهِ: (اَشْهَدُ اَنْ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ).    

 1


Allahım! Vücub-u vücuduna ve vahdâniyetine delâlet ve celâline ve cemâline ve kemâline şehadet eden o zâta rahmet et ki, o, bütün kâinatın ve bütün enbiya ve evliyanın tasdikiyle musaddak şahid-i sadık ve bütün ehl-i tahkikin tahkikatıyla müeyyed burhan-ı nâtık, bütün enbiya ve mürselînin icmâ ve tasdik ve mu’cizelerinin sırrına mazhar olan efendisi, bütün evliya ve sıddıkînin ittifak ve tahkikat ve kerametlerini hâvi olan imamı, hakkaniyeti hadsiz tahkikatla teyid ve tasdik edilen mu’cizât-ı bâhire ve havârık-ı zâhire ve delâil-i kàtıa sahibi, zâtında güzel hasletlerin en nihayet merâtibini, vazifesinde ahlâk-ı ulviyeyi, hilâftan münezzeh olan şeriat-i mükemmelesinde en yüksek seciyeleri câmi’, Kur’ân’ı indirenin, indirilen Kur’ân’ın ve kendisine Kur’ân indirilen zâtın ittifakıyla vahy-i Rabbânînin mazharı, âlem-i gayb ve âlem-i melekûtu seyr ü seyahat ve temâşâ eden, ervâhı müşahede ve melâikeye refakat eden, şahsen ve nev’en ve cinsen kâinatın bütün kemâlâtının fihristesi, şecere-i hilkatin en münevver meyvesi, hakkın sirâcı, hakikatin burhanı, rahmetin timsali, muhabbetin misali, kâinat tılsımının keşşâfı, saltanat-ı Rububiyetin dellâlı, şahsiyet-i mâneviyesinin remz-i ulviyetiyle, Fâtır-ı Âlemin bu kâinatı onu nazara alarak halk ettiği anlaşılan, düsturlarının vüs’ati ve kuvvetinin işaretiyle Kâinat Nâzımının nizâmı olduğu ve Hâlık-ı Kâinat tarafından vaz edildiği zahir olan şeriatin sahibidir-evet, bu nizâm-ı ahsen ve ecmeli câmi’ olan bu dinin nâzımı, ancak bu nizâm-ı etem ve ekmel olan bu kâinatın Nâzımı olabilir. Yer ve gökler var oldukça salâvâtın en efdali ve selâmetin en etemmi, biz Âdemoğulları topluluğunun efendisi ve biz mü’minler topluluğunun imana hidayet edicisi olan Abdullah ibnü Abdilmuttalib oğlu Muhammed’in üzerine olsun. Bu doğru söyleyen ve doğrulanan vahdâniyet şahidi, bütün şahitlerin başları üzerinde bir nidâ edici ve beşer taifelerine bir muallim olarak, bütün kuvvetiyle ve gayet-i ciddiyetiyle ve nihayet-i vusukuyla ve kuvvet-i itmi’nânı ve kemâl-i imânıyla, asırların ve kıt’aların gerisinden ulvî bir nidâ ile seslenip, “Allah’tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh bulunmadığına şehadet ederim. O birdir ve Onun hiçbir şeriki yoktur” diye ilân ediyor.


âbülhayat-ı marifet: hayat suyu gibi, kan gibi insana lâzım olan Allah’ı tanıtıcı bilgi (bk. ḥ-y-y; a-r-f)
âlem-i İslâm: İslam dünyası (bk. a-l-m; s-l-m)
Aleyhissalâtü vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun (bk. ṣ-l-v; s-l-m)
arş-ı ehadiyet: Allah’ın birliğinin en azami mertebede göründüğü makam (bk. a-r-ş; v-ḥ-d)
asfiya: Hz. Peygamber yolundan giden yüksek ilim ve velâyet sahibi halis kullar (bk. ṣ-f-y)
beyan: açıklama (bk. b-y-n)
burhan-ı katı’: sağlam, keskin delil
cenâh: taraf, kanat
enbiya: peygamberler (bk. n-b-e)
envâ-ı mu’cizât: mu’cizelerin çeşitleri (bk. a-c-z)
esâsât: esaslar, temeller
evliya: veliler, Allah dostları (bk. v-l-y)
hakikat: gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hatmetme: bitirme, son verme
himaye: koruma
icmâlen: kısaca, özet olarak (bk. c-m-l)
iktifa: yetinme
iman-ı billâh: Allah’a iman (bk. e-m-n)
işârât: işaretler
muhakkıkîn: gerçeği bulup araştıran İslam âlimleri (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
Muhammedü’l-Emin: “güvenilir Muhammed” mânâsında Peygamberimize verilen bir ünvan (bk. ḥ-m-d; e-m-n)
mürselîn: peygamberler (bk. r-s-l)
reşha: sızıntı
risalet: peygamberlik (bk. r-s-l)
salâvat-ı şerife: Peygamberimize edilen rahmet ve esenlik duası (bk. ṣ-l-v)
sâye: koruma
şehadet: şahitlik, tanıklık (bk. ş-h-d)
seyyid: efendi
sıddıkîn: daima doğruluk üzere ve Allah’a ve peygambere sadakatte en ileride olanlar (bk. ṣ-d-ḳ)
sıdk: doğruluk (bk. ṣ-d-ḳ)
suret: şekil (bk. ṣ-v-r)
tabakat: tabakalar, dereceler
tezkiye: iyi hal üzere şahitlik etme
vahdâniyet: Allah’ın birliği ve tekliği (bk. v-ḥ-d)
vahdâniyet-i İlâhiye: Allah’ın bir ve tek olması (bk. v-ḥ-d; e-l-h)
vehim: kuruntu
zât-ı mu’ciznümâ: mu’cize gösteren zât (bk. a-c-z)

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi İkinci Söz, İkinci Makam, Mukaddime ON BİRİNCİ LEM’A, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.410

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-ikinci-soz/ikinci-makam/411


CUMARTESİ DERSLERİ

Şu mevcudat-ı seyyâle, vücutlarıyla ve hayatlarıyla Vâcibü'l- Vücudun vücub-u vücuduna ve ehadiyetine şehadet ettikleri gibi; zevâlleriyle, ölümleriyle o Vâcibü'l- Vücudun ezeliyetine, sermediyetine ve ehadiyetine şehadet ederler. - Cumartesi Dersleri 22. 23.
Şu mevcudat-ı seyyâle, vücutlarıyla ve hayatlarıyla Vâcibü’l- Vücudun vücub-u vücuduna ve ehadiyetine şehadet ettikleri gibi; zevâlleriyle, ölümleriyle o Vâcibü’l- Vücudun ezeliyetine, sermediyetine ve ehadiyetine şehadet ederler. – Cumartesi Dersleri 22. 23.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ

Evet, izzet ve azamet ister ki, esbab, perdedâr-ı dest-i kudret ola aklın nazarında. Tevhid ve celâl ister ki, esbab ellerini çeksinler tesir-i hakikîden. – Cumartesi Dersleri 22. 13.

Evet, izzet ve azamet ister ki, esbab, perdedâr-ı dest-i kudret ola aklın nazarında. Tevhid ve celâl ister ki, esbab ellerini çeksinler tesir-i hakikîden. - Cumartesi Dersleri 22. 13.

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Evet, izzet ve azamet ister ki, esbab, perdedâr-ı dest-i kudret ola aklın nazarında. Tevhid ve celâl ister ki, esbab ellerini çeksinler tesir-i hakikîden.” konusu işlenmektedir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi İkinci Söz İkinci Makam Mukaddime – Birinci Lem’a.

Evet, izzet ve azamet ister ki, esbab, perdedâr-ı dest-i kudret ola aklın nazarında. Tevhid ve celâl ister ki, esbab ellerini çeksinler tesir-i hakikîden. - Cumartesi Dersleri 22. 13.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

Yirmi İkinci Sözün İkinci Makamı

اَللهُ خَالِقُ كُلِّ شَىْءٍ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ وَكِيلٌ     لَهُ مَقَالِيدُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ 1  

  فَسُبْحَانَ الَّذِي بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَىْءٍ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ 2  

  وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ عِنْدَنَا خَزَۤائِنُهُ وَمَا نُنَزِّلُهُۤ اِلاَّ بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ 3  

  مَا مِنْ دَۤابَّةٍ اِلاَّ هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا اِنَّ رَبِّى عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ     4

 Mukaddime

ERKÂN-I İMANİYENİN kutb-u âzamı olan iman-ı billâha dair Katre Risalesinde, şu mevcudatın herbirisi, elli beş lisanla Cenâb-ı Hakkın vücub-u vücuduna ve vahdâniyetine delâlet ve şehadetlerini icmâlen beyan etmişiz. Hem Nokta Risalesinde, Cenâb-ı Hakkın delâil-i vücub ve vahdâniyetinden, herbirisi bin burhan kuvvetinde dört burhan-ı küllîyi zikretmişiz. Hem on iki kadar Arabî risalelerimde, Cenâb-ı Hakkın vücub-u vücudunu ve vahdâniyetini gösteren yüzler kat’î burhanları zikrettiğimizden, şimdi onlara iktifâen derin tetkikata girişmeyeceğiz. Yalnız şu Yirmi İkinci Sözde Arabî Risaletü’n-Nur’da icmâlen yazdığım On İki Lem’ayı, iman-ı billâh güneşinden göstermeye çalışacağız.


Dipnot-1

“Allah herşeyin yaratıcısıdır. O herşey üzerinde hakkıyla görüp gözeticidir. Göklerin ve yerin tedbir ve tasarrufu Ona aittir.” Zümer Sûresi, 39:62-63.

Dipnot-2

“Her türlü kusurdan münezzehtir o Zât ki, herşeyin hüküm ve tasarrufu elindedir. Siz de Ona döndürüleceksiniz.” Yâsin Sûresi, 36:83.

Dipnot-3

“Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri Bizim yanımızda olmasın. Herşeyi Biz belirli bir miktar ile indiririz.” Hicr Sûresi, 15:21.

Dipnot-4

“Hiçbir canlı yoktur ki, Allah onu alnından tutup kudretine boyun eğdirmiş olmasın. Şüphesiz ki benim Rabbim hak ve adalet üzeredir.” Hûd Sûresi, 11:56.


Arabî risaleler: Arapça kitaplar (bk. r-s-l)
beyan: açıklama (bk. b-y-n)
burhan: güçlü delil
burhan-ı küllî: çok büyük ve kapsamlı delil (bk. k-l-l)
Cenâb-ı Hak: Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
delâil-i vücub: Allah’ın varlığının delilleri (bk. v-c-b)
delâlet: delil olma, işaret etme
erkân-ı imaniye: imanın esasları, şartları (bk. r-k-n; e-m-n)
icmâlen: özetle (bk. c-m-l)iktifâen: yetinerek
iman-ı billâh: Allah’a iman (bk. e-m-n)
kat’î: kesin
Katre Risalesi: Mesnevî-i Nuriye adlı eserde yer almaktadır
kutb-u âzam: en büyük rükün, esas (bk. a-ẓ-m)
mevcudat: varlıklar (bk. v-c-d)
mukaddime: başlangıç, giriş (bk. ḳ-d-m)
Nokta Risalesi: Mesnevî-i Nuriye adlı eserde yer almaktadır
şehadet: şahitlik, tanıklık (bk. ş-h-d)
tetkikat: araştırmalar, incelemeler
vahdâniyet: Allah’ın birliği (bk. v-ḥ-d)
vücub-u vücud: Allah’ın varlığının zorunlu olması (bk. v-c-b; v-c-d)
zikretmek: bildirmek, belirtmek

BİRİNCİ LEM’A

Tevhid iki kısımdır. Meselâ, nasıl ki bir çarşıya ve bir şehre büyük bir zâtın mütenevvi malları gelse, iki çeşitle onun malı olduğu bilinir:

Biri, icmâlî, âmiyânedir ki, “Bu kadar azîm mal, ondan başka kimsenin haddi değil ki sahip olabilsin.” Fakat böyle âmî bir adamın nezaretinde çok hırsızlık olabilir. Parçalarına çok adamlar sahip çıkabilir.

İkinci çeşit odur ki, her denk üzerinde yazıyı okur, herbir top üstünde turrayı tanır, herbir ilân üstünde mührünü bilir bir surette “Herşey o zâtındır” der. İşte, şu halde herbir şey o zâtı mânen gösterir.

Aynen öyle de, tevhid dahi iki çeşittir.

Biri tevhid-i âmî ve zahirîdir ki, “Cenâb-ı Hak birdir; şeriki, naziri yoktur. Bu kâinat onundur.”

İkincisi tevhid-i hakikîdir ki, herşey üstünde sikke-i kudretini ve hâtem-i rububiyetini ve nakş-ı kalemini görmekle, doğrudan doğruya herşeyden Onun nuruna karşı bir pencere açıp, Onun birliğine ve herşey Onun dest-i kudretinden çıktığına ve ulûhiyetinde ve rububiyetinde ve mülkünde hiçbir vechile hiçbir şeriki ve muini olmadığına, şuhuda yakın bir yakinle tasdik edip iman getirmektir ve bir nevi huzur-u daimî elde etmektir. Biz dahi, şu Sözde, o halis ve âli tevhid-i hakikîyi gösterecek şuaları zikredeceğiz.

Birinci nükte içinde bir ihtar: Ey esbab-perest gafil! Esbab bir perdedir; çünkü izzet ve azamet öyle ister. Fakat iş gören, kudret-i Samedâniyedir; çünkü tevhid ve celâl öyle ister ve istiklâli iktiza eder. Sultan-ı Ezelînin memurları, saltanat-ı Rububiyetin icraatçıları değillerdir. Belki o saltanatın dellâllarıdırlar ve o Rububiyetin temâşâger nazırlarıdırlar. Ve o memurlar, o vasıtalar kudretin


âli: yüce
âmî: cahil, sıradan
âmiyâne: âvamca, bayağıca, taklidî bir şekilde
azamet: büyüklük, yücelik (bk. a-ẓ-m)
azîm: büyük (bk. a-ẓ-m)
celâl: haşmet, görkem (bk. c-l-l)
dellâl: ilân edici, duyurucu
denk: paket, koli
dest-i kudret: Allah’ın kudret eli (bk. ḳ-d-r)
esbab: sebepler (bk. s-b-b)
esbab-perest: sebeplere taparcasına değer veren (bk. s-b-b)
gafil: duyarsız, sorumsuz, âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranan (bk. ğ-f-l)
halis: katıksız, saf (bk. ḫ-l-ṣ)
hâtem-i rububiyet: Allah’ın rablığının, idare ve terbiye ediciliğinin mührü (bk. r-b-b)
huzur-u daimî: sürekli olarak Allah’ın huzurunda bulunduğunun bilinci içinde olma (bk. h-ḍ-r)
icmâlî: kısaca (bk. c-m-l)
icraatçı: uygulayıcı
ihtar: hatırlatma, uyarı
iktiza: gerektirme
istiklâl: bağımsızlık
izzet: şeref, yücelik (bk. a-z-z)
kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)
kudret-i Samedâniye: hiçbir şeye muhtaç olmayan ve herşey Kendisine muhtaç olan Allah’ın sınırsız gücü (bk. ḳ-d-r; ṣ-m-d)
muin: yardımcı
mülk: sahip olunan şey, hükmedilen yer (bk. m-l-k)
mütenevvi: çeşitli
nakş-ı kalem: Allah’ın kudret kalemiyle yapılan nakış (bk. n-ḳ-ş)
nazir: benzer (bk. n-ẓ-r)
nazır: gözlemci (bk. n-ẓ-r)
nevi: çeşit, tür
nezaret: gözetim (bk. n-ẓ-r)
nükte: ince anlamlı söz
rububiyet: Rablık; Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması (bk. r-b-b)
saltanat: egemenlik, hâkimiyet (bk. s-l-ṭ)
saltanat-ı Rububiyet: Rablık saltanatı; Allah’ın herşeyi kuşatan egemenliği (bk. s-l-ṭ; r-b-b)
şerik: ortak
sikke-i kudret: Allah’ın güç ve kudretinin işareti (bk. ḳ-d-r)
şua: ışık, parıltı
şuhud: gözle görme (bk. ş-h-d)
Sultan-ı Ezelî: hüküm ve saltanatının başlangıcı olmayan Allah (bk. s-l-ṭ; e-z-l)
tasdik: doğruluğunu kabul etme, onaylama (bk. ṣ-d-ḳ)
temâşâger: seyirci
tevhid: birleme; herşeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve inanma (bk. v-ḥ-d)
tevhid-i âmî ve zahirî: yüzeysel ve taklidî bir şekilde Allah’ın bir olduğuna inanma (bk. v-ḥ-d; ẓ-h-r)
tevhid-i hakikî: araştırarak, delilleriyle Allah’ın birliğini kabul etme (bk. v-ḥ-d; ḥ-ḳ-ḳ)
turra: padişahın mührü veya imzası
ulûhiyet: ilâhlık (bk. e-l-h)
vecih: şekil, tarz
yakin: şüpheye yer bırakmayacak derecede kesinlik (bk. y-ḳ-n)
zikretmek: belirtmek

izzetini, Rububiyetin haşmetini izhar içindir, tâ umur-u hasise ile kudretin mübaşereti görünmesin. Acz-âlûd, fakr-pîşe olan insanî bir sultan gibi, acz ve ihtiyaç için memurları şerik-i saltanat ittihaz etmiş değildir.

Demek esbab vaz edilmiş, tâ aklın nazar-ı zahirîsine karşı kudretin izzeti muhafaza edilsin. Zira, âyinenin iki vechi gibi, herşeyin bir mülk ciheti var ki, âyinenin mülevven yüzüne benzer; muhtelif renklere ve hâlâta medar olabilir. Biri melekût’tur ki, âyinenin parlak yüzüne benzer. Mülk ve zahir vechinde, kudret-i Samedâniyenin izzetine ve kemâline münâfi hâlât vardır. Esbab, o hâlâta hem merci, hem medar olmak için vaz edilmişler. Fakat melekûtiyet ve hakikat cânibinde herşey şeffaftır, güzeldir, kudretin bizzat mübaşeretine münasiptir, izzetine münâfi değildir. Onun için, esbab sırf zahirîdir; melekûtiyette ve hakikatte tesir-i hakikîleri yoktur.

Hem esbab-ı zahiriyenin diğer bir hikmeti şudur ki: Haksız şekvâları ve bâtıl itirazları Âdil-i Mutlaka tevcih etmemek için, o şekvâlara, o itirazlara hedef olacak esbab vaz edilmiştir. Çünkü kusur onlardan çıkıyor ve onların kabiliyetsizliğinden ileri geliyor.

Bu sırra bir misal-i lâtif suretinde bir temsil-i mânevî rivâyet ediliyor ki:

Hazret-i Azrail aleyhisselâm, Cenâb-ı Hakka demiş ki: “Kabz-ı ervah vazifesinde Senin ibâdın benden şekvâ edecekler, küsecekler.”

Cenâb-ı Hak, lisan-ı hikmetle ona demiş ki: “Seninle ibâdımın ortasında musibetler, hastalıklar perdesini bırakacağım—tâ şekvâları onlara gidip senden küsmesinler.”

İşte, bak: Nasıl hastalıklar perdedir; ecelde tevehhüm olunan fenalıklara mercidirler. Ve kabz-ı ervahta hakikat olarak olan hikmet ve güzellik, Azrail aleyhisselâmın vazifesine mütealliktir. Öyle de, Hazret-i Azrail dahi bir perdedir. Kabz-ı ervahta zahiren merhametsiz görünen ve rahmetin kemâline münasip düşmeyen bazı hâlâta merci olmak için, o memuriyete bir nâzır ve kudret-i İlâhiyeye bir perdedir.

Evet, izzet ve azamet ister ki, esbab, perdedâr-ı dest-i kudret ola aklın nazarında. Tevhid ve celâl ister ki, esbab ellerini çeksinler tesir-i hakikîden.


acz: âcizlik, güçsüzlük (bk. a-c-z)
acz-âlûd: âcizlik, güçsüzlük (bk. a-c-z)
Âdil-i Mutlak: sınırsız adâlet sahibi Allah (bk. a-d-l; ṭ-l-ḳ)
Aleyhisselâm: Allah’ın selamı onun üzerine olsun (bk. s-l-m)
âyine: ayna
azamet: büyüklük (bk. a-ẓ-m)
bâtıl: gerçek dışı, boş
cânib: taraf, yön
celâl: haşmet, görkem (bk. c-l-l)
Cenâb-ı Hak: Hakkın tâ kendisi olan, şeref sahibi Allah (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
ecel: ölüm zamanı
esbab: sebepler (bk. s-b-b)
esbab-ı zahiriye: görünürdeki sebepler (bk. s-b-b; ẓ-h-r)
fakr-pîşe: fakirlik, muhtaçlık (bk. f-ḳ-r)
fenalık: kötülük (bk. f-n-y)
hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hâlât: durumlar, haller
Hazret-i Azrail: ölüm meleği, ruhları kabzetmekle görevli melek (bk. bilgiler)
hikmet: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması (bk. ḥ-k-m)
ibâd: kullar (bk. a-b-d)
ittihaz etmek: edinmek
izhar: gösterme (bk. ẓ-h-r)
izzet: şeref, yücelik (bk. a-z-z)
kabz-ı ervah: ruhları teslim alma (bk. r-v-ḥ)
kemâl: kusursuzluk, mükemmellik (bk. k-m-l)
kudret: Allah’ın bütün varlığı kuşatan güç ve iktidarı (bk. ḳ-d-r)
kudret-i İlâhiye: Allah’ın güç ve iktidarı (bk. ḳ-d-r; e-l-h)
kudret-i Samedâniye: hiçbir şeye muhtaç olmayan ve herşey Kendisine muhtaç olan Allah’ın sınırsız güç ve iktidarı (bk. ḳ-d-r; ṣ-m-d)
lisan-ı hikmet: hikmet dili (bk. ḥ-k-m)
medar: sebep, vesile
melekût: iç yüzü (bk. m-l-k)
merci: kaynak, başvurulacak yer
misal-i lâtif: güzel ve hoş bir örnek, suret, şekil (bk. m-s̱-l; l-ṭ-f)
mübaşeret: temas
muhafaza: koruma (bk. ḥ-f-ẓ)
muhtelif: çeşitli
mülevven: renkli
mülk ciheti: dış yüzü (bk. m-l-k)
münâfi: zıt, aykırı
münasip: uygun (bk. n-s-b)
musibet: belâ, dert, felâket
müteallik: ilgili, ait
nazar: bakış, dikkat (bk. n-ẓ-r)
nazar-ı zahirî: dışa dönük bakış (bk. n-ẓ-r; ẓ-h-r)
nâzır: gözlemci (bk. n-ẓ-r)
perdedâr-ı dest-i kudret: Allah’ın kudret elinin önünde perde (bk. ḳ-d-r)
rahmet: şefkat, merhamet (bk. r-ḥ-m)
Rububiyet: Rablık; Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması (bk. r-b-b)
şeffaf: saydam, parlak
şekvâ: şikâyet
şerik-i saltanat: saltanata ortak (bk. s-l-ṭ)
temsil-i mânevî: mânevi örnek, benzetme (bk. a-n-y)
tesir-i hakikî: gerçek tesir (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
tevcih etme: yöneltme
tevehhüm olunmak: zannedilmek
tevhid: birleme; herşeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve inanma (bk. v-ḥ-d)
umur-u hasise: alçak ve değersiz işler
vaz edilmek: konulmak
vech: taraf
zahir: görünen (bk. ẓ-h-r)
zahiren: dış görünüş itibariyle (bk. ẓ-h-r)
zahirî: dışa dönük (bk. ẓ-h-r)

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi İkinci Söz, İkinci Makam, Mukaddime BİRİNCİ LEM’A, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.389

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-ikinci-soz/ikinci-makam/389


CUMARTESİ DERSLERİ

CUMARTESİ DERSLERİ
CUMARTESİ DERSLERİ

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ