Kur’ân, kulûbe kut ve gıda ve ukûle kuvvet ve gınâ ve ruha mâ ve ziya ve nüfusa devâ ve şifa olduğundan usandırmaz. Hergün ekmek yeriz, usanmayız. Fakat en güzel bir meyveyi hergün yesek, usandıracak. – Cumartesi Dersleri 25. 1. 7.

Cumartesi Derslerinde bu hafta:

“Kur’ân, kulûbe kut ve gıda ve ukûle kuvvet ve gınâ ve ruha mâ ve ziya ve nüfusa devâ ve şifa olduğundan usandırmaz. Hergün ekmek yeriz, usanmayız. Fakat en güzel bir meyveyi hergün yesek, usandıracak.”

konusu işlenmektedir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi Beşinci Söz – Mu’cizât-ı Kur’âniye Risalesi – Birinci Şule – BİRİNCİ ŞUA – İKİNCİ SURET.

Kur'ân, kulûbe kut ve gıda ve ukûle kuvvet ve gınâ ve ruha mâ ve ziya ve nüfusa devâ ve şifa olduğundan usandırmaz. Hergün ekmek yeriz, usanmayız. Fakat en güzel bir meyveyi hergün yesek, usandıracak. - Cumartesi Dersleri 25. 1. 7.
Kur’ân, kulûbe kut ve gıda ve ukûle kuvvet ve gınâ ve ruha mâ ve ziya ve nüfusa devâ ve şifa olduğundan usandırmaz. Hergün ekmek yeriz, usanmayız. Fakat en güzel bir meyveyi hergün yesek, usandıracak. – Cumartesi Dersleri 25. 1. 7.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

SHORTS

Yirmi Beşinci Söz

Mu’cizât-ı Kur’âniye Risalesi

Birinci Şule

BİRİNCİ ŞUA

İKİNCİ SURET: 

DÖRDÜNCÜ NOKTA: 

Lâfzındaki fesahat-i harikasıdır. Evet, Kur’ân mânen, üslûb-u beyan cihetiyle fevkalâde beliğ olduğu gibi, lâfzında gayet selis bir fesahati vardır. Fesahatin kat’î vücuduna, usandırmaması delildir. Ve fesahatin hikmetine, fenn-i beyan ve maânînin dâhi ulemasının şehadetleri bir burhan-ı bâhirdir.

Evet, binler defa tekrar edilse usandırmıyor. Belki lezzet veriyor. Küçük, basit bir çocuğun hafızasına ağır gelmiyor; hıfzedebilir. En hastalıklı, az bir sözden müteezzî olan bir kulağa nâhoş gelmiyor, hoş geliyor. Sekeratta olanın damağına şerbet gibi oluyor. Zemzeme-i Kur’ân, onun kulağında ve dimağında, aynen ağzında ve damağında mâ-i zemzem gibi leziz geliyor.

Usandırmamasının sırr-ı hikmeti şudur ki: Kur’ân, kulûbe kut ve gıda ve ukûle kuvvet ve gınâ ve ruha mâ ve ziya ve nüfusa devâ ve şifa olduğundan usandırmaz. Hergün ekmek yeriz, usanmayız. Fakat en güzel bir meyveyi hergün yesek, usandıracak. Demek, Kur’ân hak ve hakikat ve sıdk ve hidayet ve harika bir fesahat olduğundandır ki, usandırmıyor. Daima gençliğini muhafaza ettiği gibi, taravetini, halâvetini de muhafaza ediyor. Hattâ Kureyş’in rüesasından müdakkik bir beliğ, müşrikler tarafından, Kur’ân’ı dinlemek için gitmiş. Dinlemiş, dönmüş, demiş ki: “Şu kelâmın öyle bir halâveti ve tarâveti var ki, kelâm-ı beşere benzemez. Ben şairleri, kâhinleri biliyorum. Bu onların hiç sözlerine benzemez. Olsa olsa, etbâımızı kandırmak için sihir demeliyiz.” İşte, Kur’ân-ı Hakîmin en muannid düşmanları bile fesahatinden hayran oluyorlar.

Kur’ân-ı Hakîmin âyetlerinde, kelâmlarında, cümlelerinde fesahatin esbabını izah çok uzun gider. Onun için sözü kısa kesip yalnız nümune olarak bir


bedevî: çölde yaşayan
belâğat: sözün düzgün, kusursuz, halin, makamın icabına göre yerinde söylenmesi (bk. b-l-ğ)
beliğ: maksadını noksansız ve güzel sözlerle anlatabilen (bk. b-l-ğ)
burhan-ı bâhir: çok açık, güçlü delil
cihet: yön
devâ: şifa, ilâç
dimağ: beyin
esbap: sebepler (bk. s-b-b)
etbâ: halk, yönetilenler
fenn-i beyan ve maânî: beyan ve mânâ ilimleri; belâğat ilminin üç ana dalından ikisi (bk. b-y-n; a-n-y)
fesâhat: dilin doğru, düzgün, açık ve akıcı şekilde kullanılması (bk. f-ṣ-ḥ)
fesahat-i harika: sözün hayranlık verici şekildeki düzgünlük, açıklık ve akıcılığı (bk. f-ṣ-ḥ)
fevkalâde: olağanüstü
gınâ: zenginlik (bk. ğ-n-y)
hak: doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hakikat: gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
halâvet: tatlılık
hıfz etmek: ezberlemek (bk. ḥ-f-ẓ)
hidayet: doğru yolu gösterme (bk. h-d-y)
izah: açıklama
kâhin: gelecekten haber veren kimse
kat’î: kesin
kelâm: kelime, söz (bk. k-l-m)
kelâm-ı beşer: insan sözü (bk. k-l-m)
kulûb: kalpler
Kur’ân-ı Hakîm: her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân (bk. ḥ-k-m)
Kureyş: (bk. bilgiler)
kut: gıda
lâfz: ifade, kelime
leziz: lezzetli, tatlı
: su
mâ-i zemzem: zemzem suyu
muannid: inatçı
muhafaza etmek: korumak (bk. ḥ-f-ẓ)
müdakkik: dikkatli
müşrik: Allah’a ortak koşan
müteezzî: incinen
nâhoş: hoşa gitmeyen
nüfus: nefisler (bk. n-f-s)nümune: örnek
rüesa: reisler, önde gelenler
secde: yere kapanma
sekerat: ölüm ânı
selis: düzgün ve akıcı (bk. s-l-s)
sıdk: doğruluk (bk. ṣ-d-ḳ)
sırr-ı hikmet: hikmetin sırrı (bk. ḥ-k-m)
taravet: tazelik
ukûl: akıllar
ulema: âlimler (bk. a-l-m)
üslûb-u beyan: açıklama tarzı (bk. b-y-n)
vücud: varlık (bk. v-c-d)
zemzeme-i Kur’ân: Kur’ân sesi
ziya: ışık

âyetteki huruf-u hecâiyenin vaziyetiyle hasıl olan bir selâset ve fesahat-i lâfziyeyi ve o vaziyetten parlayan bir lem’a-i i’câzı göstereceğiz. İşte,

ثُمَّ اَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ بَعْدِ الْغَمِّ اَمَنَةً نُعَاسًا يَغْشٰى طَۤائِفَةً مِنْكُمْ     1

ilâ âhir. İşte şu âyette bütün huruf-u hecâ mevcuttur. Bak ki, sakil, ağır bütün aksâm-ı huruf beraber olduğu halde selâsetini bozmamış. Belki bir revnak ve muhtelif tellerden mütenasip, mütesanit bir nağme-i fesahat katmış. Hem şu lem’a-i i’câza dikkat et ki, huruf-u hecâdan ى ile ا en hafif ve birbirine kalb olduğu için, iki kardeş gibi, herbirisi yirmi bir kere tekrarı var. م ile ن HAŞİYE-1 birbirinin kardeşi ve birbirinin yerine geçtiği için, herbirisi otuz üçer defa zikredilmiştir. ص , س, ش mahreççe, sıfatça, savtça kardeş oldukları için her biri üç def’a ع , غ kardeş oldukları halde, ع daha hafif altı defa, غ sıkleti için yarısı olarak üç defa zikredilmiştir. ط , ظ, ذ, ز mahreççe, sıfatça, sesçe kardeş oldukları için herbirisi ikişer defa, ل ve ا ile beraber ikisi لا suretinde ittihad ettikleri ve ا لا , suretinde hissesi ل ‘ın yarısıdır; onun için ل kırk iki defa, ا onun yarısı olarak yirmi bir defa zikredilmiştir. ﻫ , ء ile mahreççe kardeş oldukları için ء HAŞİYE-2 on üç, ﻫ bir derece daha hafif olduğu için on dört defa ق , ف, ك kardeş oldukları için, ق ‘ın bir noktası fazla olduğu için ق on, ف dokuz, ك dokuz, ب dokuz, ت on iki— ت ‘nin derecesi üç olduğu için on iki—defa zikredilmiştir. ل , ر ‘ın kardeşidir; fakat ebced hesabıyla ر iki yüz, ل otuzdur. Altı derece yukarı çıktığı için altı derece aşağı düşmüştür. Hem ر telâffuzca tekerrür ettiğinden sakil olup yalnız altı defa zikredilmiştir. خ , ح, ث, ض sıkletleri ve bazı cihât-ı münasebat için birer defa zikredilmiştir. ح , و ‘dan ve ء ‘den daha hafif ve ى ‘den ve ا ‘ten daha sakil olduğu için on yedi defa, sakil ء ‘den dört derece yukarı, hafif ا ‘ten dört derece aşağı zikredilmiştir.


Dipnot-1

“Sonra Allah, bu kederin ardından size bir emniyet, bir uyku verdi de, içinizden bir topluluğu o uyku sarıverdi.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:154.

Haşiye-1

Tenvin dahi nun’dur.

Haşiye-2

Hemze, melfuze ve gayr-ı melfuze yirmi beştir ve hemze’nin sakin kardeşi elif’ten üç derece yukarıdır. Zira hareke üçtür.


aksâm-ı huruf: harflerin kısımları
cihât-ı münasebet: münasebet yönleri (bk. n-s-b)
ebced hesabı: eski Sami alfabesindeki sıralanışa göre Arapça harflere sayı değeri vererek tarih düşürme
fesahat-ı lâfziye: sözün lâfız yönünden sağlam ve akıcı olması (bk. f-ṣ-ḥ)
gayr-ı melfuze: okunmayan
hareke: Arapça harflerin nasıl okunacağını gösteren işaretler
hasıl olmak: meydana gelmek
haşiye: dipnot, açıklayıcı not
huruf-u hecâiye: alfabedeki harflerin hepsi
ilâ âhir: sonuna kadar (bk. e-ḫ-r)
ittihad etmek: birleşmek
kalb olmak: dönüşmek
lem’a-i i’câz: mu’cizelik parıltısı (bk. a-c-z)
mahreç: harflerin ağızdaki çıkış yerleri
melfuze: okunan
mevcut: var olma (bk. v-c-d)
muhtelif: çeşitli
mütenasip: birbirine uygun (bk. n-s-b)
mütesanit: birbirini destekleyen
nağme-i fesahat: kusursuz derecede düzgün, açık ve akıcı nağme (bk. f-ṣ-ḥ)
revnak: süs, güzellik
sakil: okunuşu ağır
sakin: harekesiz
savt: ses
selâset: sözün akıcı olma hali; ifadedeki âhenk, açıklık, kolaylık ve akıcılık (bk. s-l-s)
sıfat: özellik (bk. v-ṣ-f)
sıklet: ağırlık
suret: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r)
tekerrür: tekrarlanma
telâffuz: söyleyiş
tenvin: kelimenin sonunu nun gibi okutmak üzere konulan işaret (iki üstün, iki esre, iki ötre)
vaziyet: durum
zikredilmek: anılmak, belirtilmek

İşte şu hurufun bu zikrinde harikulâde bu vaziyet-i muntazama ile ve o münasebet-i hafiye ile ve o güzel intizam ve o dakik ve ince nazım ve insicam ile iki kere iki dört eder derecede gösterir ki, beşer fikrinin haddi değil ki şunu yapabilsin. Tesadüf ise, muhaldir ki ona karışsın. İşte şu vaziyet-i huruftaki intizam-ı acip ve nizam-ı garip, selâset ve fesahat-i lâfziyeye medar olduğu gibi, daha gizli çok hikmetleri bulunabilir. Madem hurufatında böyle intizam gözetilmiş. Elbette kelimelerinde, cümlelerinde, mânâlarında öyle esrarlı bir intizam, öyle envarlı bir insicam gözetilmiş ki, göz görse “Maşaallah,” akıl anlasa “Bârekâllah” diyecek.


âb-ı kevser: Cennetteki Kevser Irmağının suyu
aksâm-ı kelâmiye: sözün kısımları (bk. k-l-m)
bârekallah: Allah ne mübarek yaratmış (bk. b-r-k)
bedâat: benzersizlik, eşsiz güzellik, orijinallik (bk. b-d-a
)belâğat: sözün düzgün, kusursuz, yerinde ve halin ve makamın icabına göre söylenmesi (bk. b-l-ğ)
beraat: üstünlük, harika güzellik
beşer: insan
beyan: açıklama, anlatım (bk. b-y-n)
beyanat: açıklamalar (bk. b-y-n)
beyânât-ı Kur’âniye: Kur’ân’ın açıklamaları (bk. b-y-n)
cezalet: güçlü ve akıcı ifade (bk. c-z-l)
dakik: ince
ehl-i dalâlet: doğru ve hak yoldan sapmış inançsız kimseler (bk. ḍ-l-l)
envar: nurlar (bk. n-v-r)
esrar: sırlar, gizemler
faik: üstün
fesâhat: dilin doğru, düzgün, açık ve akıcı şekilde kullanılması (bk. f-ṣ-ḥ)
fesahat-ı lâfziye: sözün doğruluk, düzgünlük, açıklık ve akıcılık yönlerinden kusursuz olması (bk. f-ṣ-ḥ)
hadsiz: sınırsız, sayısız
harikulâde: olağanüstü
haşiye: dipnot, açıklayıcı not
haşmet: büyüklük, görkem
hikmet: sır, bilinmeyen gizli nokta (bk. ḥ-k-m)
huri: Cennet kızı
huruf/hurufat: harfler
ifham: (he ile) anlatma
ifhâm: (ha ile) delille susturma
insicam: düzgünlük, uyumluluk
intizam: düzenlilik (bk. n-ẓ-m)
intizam-ı acip: hayrette bırakan düzenlilik (bk. n-ẓ-m)
irşad: doğru yolu gösterme (bk. r-ş-d)
lâfz: ifade, kelime
libas: elbise
makam-ı tergib ve teşvik: isteklendirme ve şevklendirme makamı
makam-ı terhib ve tehdit: korkutma ve tehdit makamı
maşaallah: Allah dilemiş ve ne güzel yapmış
meâl: mânâ, açıklama
medar: dayanak, eksen
medih: övgü
mertebe: derece
metanet: sağlamlık
muhal: imkânsız
münasebet-i hafiye: gizli münasebet, ilişki (bk. n-s-b)
nazım: diziliş, tertip ve vezin (bk. n-ẓ-m)
nizam-ı garip: şaşırtıcı düzen (bk. n-ẓ-m)
selâset: sözün akıcı olma hali; ifadedeki âhenk, açıklık, kolaylık ve akıcılık (bk. s-l-s)
selsebil: Cennette tatlı suyu olan bir çeşme
tabakat-ı hitabiye: hitap tabakaları (bk. ḫ-t-b)
tefevvuk: üstünlük
tergib: isteklendirme, teşvik
terhib: korkutma
tesadüf: rastlantı
üslûb: ifade tarzı
üslûb-u beyan: açıklama tarzı (bk. b-y-n)
vaziyet-i huruf: harflerdeki vaziyet
vaziyet-i muntazama: intizamlı, düzenli vaziyet (bk. n-ẓ-m)
zem: kınama, kötüleme

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi Beşinci Söz – Mu’cizât-ı Kur’âniye Risalesi – Birinci Şule – BİRİNCİ ŞUA – İKİNCİ SURET, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.507

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-besinci-soz/507


CUMARTESİ DERSLERİ

Evet, Kur'ân'ın üslûpları hem gariptir, hem bedîdir, hem aciptir, hem muknidir. Hiçbir şeyi, hiçbir kimseyi taklit etmemiş; hiç kimse de onu taklit edemiyor. Nasıl gelmiş, öyle o üslûplar tarâvetini, gençliğini, garâbetini daima muhafaza etmiş ve ediyor. - Cumartesi Dersleri 25. 1. 6.
Evet, Kur’ân’ın üslûpları hem gariptir, hem bedîdir, hem aciptir, hem muknidir. Hiçbir şeyi, hiçbir kimseyi taklit etmemiş; hiç kimse de onu taklit edemiyor. Nasıl gelmiş, öyle o üslûplar tarâvetini, gençliğini, garâbetini daima muhafaza etmiş ve ediyor. – Cumartesi Dersleri 25. 1. 6.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ


Ders Dünyası - WORLD OF COURSES sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

“Kur’ân, kulûbe kut ve gıda ve ukûle kuvvet ve gınâ ve ruha mâ ve ziya ve nüfusa devâ ve şifa olduğundan usandırmaz. Hergün ekmek yeriz, usanmayız. Fakat en güzel bir meyveyi hergün yesek, usandıracak. – Cumartesi Dersleri 25. 1. 7.” için 6 yanıt

  1. Geri bildirim: CUMARTESİ DERSLERİ

Feel free to comment. Yorum yapmaktan çekinmeyin.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.