Cenâb-ı Hakkı bir isim, bir unvanla, bir rububiyetle, ve hâkezâ, tanısa, başka ünvanları, rububiyetleri, şe’nleri içinde inkâr etmesin. Belki, herbir ismin cilvesinden sair esmâya intikal etmezse zarar eder. Meselâ, Kadîr ve Hâlık isminin eserini görse, Alîm ismini görmezse, gaflet ve tabiat dalâletine düşebilir. – Cumartesi Dersleri 24. 1.

Cumartesi Derslerinde bu hafta:

“Cenâb-ı Hakkı bir isim, bir unvanla, bir rububiyetle, ve hâkezâ, tanısa, başka ünvanları, rububiyetleri, şe’nleri içinde inkâr etmesin. Belki, herbir ismin cilvesinden sair esmâya intikal etmezse zarar eder. Meselâ, Kadîr ve Hâlık isminin eserini görse, Alîm ismini görmezse, gaflet ve tabiat dalâletine düşebilir.”

konusu işlenmektedir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi Dördüncü Söz Birinci Dal.

Cenâb-ı Hakkı bir isim, bir unvanla, bir rububiyetle, ve hâkezâ, tanısa, başka ünvanları, rububiyetleri, şe'nleri içinde inkâr etmesin. Belki, herbir ismin cilvesinden sair esmâya intikal etmezse zarar eder. Meselâ, Kadîr ve Hâlık isminin eserini görse, Alîm ismini görmezse, gaflet ve tabiat dalâletine düşebilir. - Cumartesi Dersleri 24. 1.
Cenâb-ı Hakkı bir isim, bir unvanla, bir rububiyetle, ve hâkezâ, tanısa, başka ünvanları, rububiyetleri, şe’nleri içinde inkâr etmesin. Belki, herbir ismin cilvesinden sair esmâya intikal etmezse zarar eder. Meselâ, Kadîr ve Hâlık isminin eserini görse, Alîm ismini görmezse, gaflet ve tabiat dalâletine düşebilir. – Cumartesi Dersleri 24. 1.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

SHORTS

Yirmi Dördüncü Söz

Şu Söz Beş Daldır. Dördüncü Dala dikkat et. Beşinci Dala yapış, çık, meyvelerini kopar, al.

 اَللهُ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ لَهُ اْلاَسْمَۤاءُ الْحُسْنٰى     1

ŞU ÂYET-İ CELÎLENİN şecere-i nuraniyesinin çok hakikatlerinden bir hakikatinin Beş Dalına işaret ederiz.

BİRİNCİ DAL

Nasıl ki bir sultanın kendi hükûmetinin dairelerinde ayrı ayrı ünvanları ve raiyetinin tabakalarında başka başka nam ve vasıfları ve saltanatının mertebelerinde çeşit çeşit isim ve alâmetleri vardır. Meselâ, adliye dairesinde hâkim-i âdil; ve mülkiyede sultan; ve askeriyede kumandan-ı âzam; ve ilmiyede halife—daha buna kıyasen sair isim ve ünvanlarını bilsen anlarsın ki, birtek padişah, saltanatının dairelerinde ve tabaka-i hükûmet mertebelerinde bin isim ve ünvana sahip olabilir. Güya o hâkim, herbir dairede şahsiyet-i mâneviye haysiyetiyle ve telefonuyla mevcut ve hazırdır; bulunur ve bilir. Ve her tabakada kanunuyla, nizamıyla, mümessiliyle meşhud ve nâzırdır; görünür, görür. Ve herbir mertebede, perde arkasında hükmüyle, ilmiyle, kuvvetiyle mutasarrıf ve basîrdir; idare eder, bakar.

Öyle de, Ezel-Ebed Sultanı olan Rabbü’l-Âlemîn için, rububiyetinin mertebelerinde ayrı ayrı, fakat birbirine bakar şe’n ve namları; ve ulûhiyetinin


Dipnot-1

“O Allah ki, Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. En güzel isimler Onundur.” Tâhâ Sûresi, 20:8.


alâmet: işaretâyet-ı celîle: yüce âyet (bk. c-l-l)basîr: gören (bk. b-ṣ-r)Ezel-Ebed Sultanı: hüküm ve saltanatı ezelden ebede devam eden Sultan, Allah (bk. e-z-l; e-b-d; s-l-ṭ)hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)hâkim: hükmeden, hükümdâr (bk. ḥ-k-m)hâkim-i âdil: adaletli hâkim (bk. ḥ-k-m; a-d-l)halife: Müslümanların dini reisi (bk. ḫ-l-f)haysiyetiyle: özelliğiylehükûmet: idare, yönetim (bk. ḥ-k-m)kumandan-ı âzam: en büyük kumandan (bk. a-ẓ-m)mertebe: derecemeşhud: görünen, bilinen (bk. ş-h-d)mevcut: var olma (bk. v-c-d)mülkiye: yönetim daireleri ve kadroları (bk. m-l-k)mümessil: temsilci (bk. m-s̱-l)mutasarrıf: dilediği gibi idare eden (bk. ṣ-r-f)nâzır: bakan, gözlemci (bk. n-ẓ-r)nizam: düzen, kanun (bk. n-ẓ-m)Rabbü’l-Âlemîn: âlemlerin Rabbi olan Allah (bk. r-b-b; a-l-m)raiyet: halkrububiyet: Rablık; Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması (bk. r-b-b)şahsiyet-i mâneviye: mânevî kişilik (bk. a-n-y)saltanat: egemenlik (bk. s-l-ṭ)şe’n/şuûnat: Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatlarının mahiyetinde bulunan ve onları tecellîye sevk eden Zâtına ait mukaddes özellikler (bk. ş-e-n)şecere-i nuraniye: nurlu ağaç (bk. n-v-r)sultan: hükümdâr, yönetici (bk. s-l-ṭ)tabaka: kat, sınıftabaka-i hükûmet: yönetim tabakası (bk. ḥ-k-m)ulûhiyet: ilâhlık (bk. e-l-h)vasıf: özellik, sıfat (bk. v-ṣ-f)

dairelerinde başka başka, fakat birbiri içinde görünür isim ve nişanları; ve haşmetnümâ icraatında ayrı ayrı, fakat birbirine benzer temessül ve cilveleri; ve kudretinin tasarrufâtında başka başka, fakat birbirini ihsas eder ünvanları var. Ve sıfatlarının tecelliyâtında başka başka, fakat birbirini gösterir mukaddes zuhurâtı var. Ve ef’âlinin cilvelerinde çeşit çeşit, fakat birbirini ikmal eder hikmetli tasarrufâtı var. Ve rengârenk san’atında ve mütenevvi masnuâtında çeşit çeşit, fakat birbirini temâşâ eder haşmetli rububiyâtı vardır.

Bununla beraber, kâinatın herbir âleminde, herbir taifesinde Esmâ-i Hüsnâdan bir ismin ünvanı tecellî eder. O isim o dairede hâkimdir; başka isimler orada ona tâbidirler, belki onun zımnında bulunurlar.

Hem mahlûkatın herbir tabakasında, az ve çok, küçük ve büyük, has ve âmm, herbirisinde has bir tecellî, has bir rububiyet, has bir isimle cilvesi vardır. Yani, o isim herşeye muhit ve âmm olduğu halde, öyle bir kast ve ehemmiyetle birşeye teveccüh eder; güya o isim yalnız o şeye hastır.

Hem, bununla beraber, Hâlık-ı Zülcelâl herşeye yakın olduğu halde, yetmiş bine yakın nuranî perdeleri vardır. Meselâ, sana tecellî eden Hâlık isminin, mahlûkıyetindeki cüz’î mertebesinden tut, tâ bütün kâinatın Hâlıkı olan mertebe-i kübrâ ve ünvan-ı âzama kadar ne kadar perdeler bulunduğunu kıyas edebilirsin. Demek, bütün kâinatı arkada bırakmak şartıyla mahlûkıyetin kapısından Hâlık isminin müntehâsına yetişirsin, daire-i sıfâta yanaşırsın.

Madem perdelerin birbirine temâşâ eder pencereleri var. Ve isimler birbiri içinde görünüyor. Ve şuûnât birbirine bakar. Ve temessülât birbiri içine girer. Ve ünvanlar birbirini ihsas eder. Ve zuhurat birbirine benzer. Ve tasarrufat birbirine yardım edip itmam eder. Ve rububiyetin mütenevvi terbiyeleri birbirine imdat edip muavenet eder. Elbette gerektir ki, Cenâb-ı Hakkı bir isim, bir unvanla, bir rububiyetle, ve hâkezâ, tanısa, başka ünvanları, rububiyetleri, şe’nleri


âlem: dünya (bk. a-l-m)âmm: genelcilve: görünme, yansıma (bk. c-l-y)cüz’î: küçük (bk. c-z-e)daire-i sıfât: sıfat dairesi (bk. v-ṣ-f)ef’âl: fiiller, işler (bk. f-a-l)Esmâ-i Hüsnâ: Allah’ın en güzel isimleri (bk. s-m-v; ḥ-s-n)hâkezâ: böylece, bunun gibihâkim: hüküm sahibi, hükmeden, galip (bk. ḥ-k-m)Hâlık: herşeyi yaratan Allah (bk. ḫ-l-ḳ)Hâlık-ı Zülcelâl: sonsuz haşmet ve şeref sahibi yaratıcı, Allah (bk. ḫ-l-ḳ; ẕü; c-l-l)has: özelhaşmet: heybet, görkemhaşmetnümâ: ihtişamlı, görkemlihikmet: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması (bk. ḥ-k-m)ihsas: hissettirme, hatırlatmaikmal etme: tamamlama (bk. k-m-l)imdat: yardıma yetişmeitmam: tamamlamakâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)kast: amaç, hedef (bk. ḳ-ṣ-d)kudret: güç, iktidar (bk. ḳ-d-r)mahlûkat: yaratıklar (bk. ḫ-l-ḳ)mahlûkıyet: yaratılmışlık (bk. ḫ-l-ḳ)masnuât: sanat eseri varlıklar (bk. ṣ-n-a)mertebe-i kübrâ: en büyük mertebe (bk. k-b-r)muavenet: yardımmuhit: kuşatan, kapsayıcımukaddes: kutsal, her türlü kusur ve eksiklikten yüce (bk. ḳ-d-s)müntehâ: en son noktamütenevvi: çeşitlinuranî: nurlu (bk. n-v-r)rububiyet: Rablık; Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması (bk. r-b-b)şe’n/şuûnat: Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatlarının mahiyetinde bulunan ve onları tecellîye sevk eden Zâtına ait mukaddes özellikler (bk. ş-e-n)tâbi: uyantaife: topluluk, gruptasarrufât: tasarruflar, dilediği gibi kullanma ve yönetme (bk. ṣ-r-f)tecellî: yansıma (bk. c-l-y)tecelliyât: tecellîler, yansımalar (bk. c-l-y)temâşâ etmek: bakmak, seyretmektemessül: görüntünün belirmesi (bk. m-s̱-l)temessülât: görüntülerin belirmesi (bk. m-s̱-l)terbiye: belli bir amaca erişecek şekilde geliştirme, olgunlaştırma (bk. r-b-b)teveccüh: yönelmeünvan-ı âzam: en büyük ünvan (bk. a-ẓ-m)zımn: iç tarafzuhurât: görünümler, meydana çıkmalar (bk. ẓ-h-r)

içinde inkâr etmesin. Belki, herbir ismin cilvesinden sair esmâya intikal etmezse zarar eder. Meselâ, Kadîr ve Hâlık isminin eserini görse, Alîm ismini görmezse, gaflet ve tabiat dalâletine düşebilir. Belki lâzım gelir ki, onun nazarı, daima karşısında Hüve, Hüvallah okusun, görsün. Onun kulağı herşeyden

 قُلْ هُوَ اللهُ اَحَدٌ 

dinlesin, işitsin. Onun lisanı Lâ ilâhe illâhû beraber mîzened âlem desin, ilân etsin.

İşte, Kur’ân-ı Mübîn,

 اَللهُ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ لَهُ اْلاَسْمَۤاءُ الْحُسْنٰى 

fermanıyla, zikrettiğimiz hakikatlere işaret eder.

Eğer o yüksek hakikatleri yakından temâşâ etmek istersen, git, fırtınalı bir denizden, zelzeleli bir zeminden sor. “Ne diyorsunuz?” de. Elbette “Yâ Celîl, yâ Celîl, yâ Azîz, yâ Cebbâr” dediklerini işiteceksin.

Sonra, deniz içinde ve zemin yüzünde merhamet ve şefkatle terbiye edilen küçük hayvanattan ve yavrulardan sor. “Ne diyorsunuz?” de. Elbette “Yâ Cemîl, yâ Cemîl, yâ Rahîm, yâ Rahîm” diyecekler. HAŞİYE-1


Dipnot-1

“De ki: O Allah birdir.” İhlâs Sûresi, 112:1.

Dipnot-2

“O Allah ki, Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. En güzel isimler Onundur.” Tâhâ Sûresi, 20:8.

Haşiye-1

Hattâ birgün kedilere baktım. Yalnız yemeklerini yediler, oynadılar, yattılar. Hatırıma geldi: “Nasıl bu vazifesiz canavarcıklara mübarek denilir?”

Sonra gece yatmak için uzandım. Baktım, o kedilerden birisi geldi, yastığıma dayandı, ağzını kulağıma getirdi, sarih bir surette “Yâ Rahîm, yâ Rahîm, yâ Rahîm, yâ Rahîm” diyerek, güya hatırıma gelen itirazı ve tahkiri, taifesi namına reddedip yüzüme çarptı.

Aklıma geldi: “Acaba şu zikir bu ferde mi mahsustur, yoksa taifesine mi âmmdır? Ve işitmek yalnız benim gibi haksız bir muterize mi münhasırdır, yoksa herkes dikkat etse bir derece işitebilir mi?”

Sonra, sabahleyin başka kedileri dinledim. Çendan onun gibi sarih değil; fakat mütefavit derecede aynı zikri tekrar ediyorlar. Bidâyette hırhırları arkasında “Yâ Rahîm” fark edilir. Git gide hırhırları, mırmırları aynı “Yâ Rahîm” olur; mahreçsiz, fasih bir zikr-i hazîn olur. Ağzını kapar, güzel “Yâ Rahîm” çeker.

Yanıma gelen ihvanlara hikâye ettim. Onlar dahi dikkat ettiler, “Bir derece işitiyoruz” dediler. Sonra kalbime geldi: “Acaba şu ismin vech-i tahsisi nedir? Ve niçin insan şivesiyle zikrederler, hayvan lisanıyla etmiyorlar?”

Kalbime geldi: Şu hayvanlar çocuk gibi çok nazdar ve nazik ve insana karışık bir arkadaş olduğundan, çok şefkat ve merhamete muhtaçtırlar. Okşandığı vakit, hoşlarına giden taltifleri gördükleri zaman, o nimete bir hamd olarak, kelbin hilâfına olarak esbabı bırakıp, yalnız kendi Hâlık-ı Rahîminin rahmetini kendi âleminde ilân ile, nevm-i gaflette olan insanları ikaz ve “Yâ Rahîm” nidâsıyla, kimden medet gelir ve kimden rahmet beklenir, esbap-perestlere ihtar ediyorlar.


Alîm: herşeyi sonsuz ilmiyle bilen Allah (bk. a-l-m)âmm: genelAzîz: izzet, şeref ve yücelik sahibi Allah (bk. a-z-z)bidâyet: başlangıçCebbâr: azamet ve yücelik sahibi, yarattıklarına istediğini yaptıran Allah (bk. c-b-r)Celîl: sonsuz derecede haşmet, yücelik ve azamet sahibi Allah (bk. c-l-l)Cemîl: sonsuz güzellik sahibi olan Allah (bk. c-m-l)çendan: gerçicilve: görünme, yansıma (bk. c-l-y)dalâlet: inançsızlık, hak yoldan sapkınlık (bk. ḍ-l-l)esmâ: isimler (bk. s-m-v)fasih: güzel, açık ve düzgün konuşan (bk. f-s-ḥ)ferman: buyrukgaflet: umursamazlık; âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına karşı duyarsız davranma hali (bk. ğ-f-l)güya: sankihakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)Hâlık: herşeyi var eden, yaratıcı Allah (bk. ḫ-l-ḳ)haşiye: dipnot, açıklayıcı nothayvanat: hayvanlar (bk. ḥ-y-yHüvallah: “O Allah’tır”Hüve: O, Allahihvan: kardeşlerinkâr: kabul etmeme, inanmama (bk. n-k-r)intikal: geçme, farkına varmaKadîr: sonsuz güç ve kudret sahibi Allah (bk. ḳ-d-r)Kur’ân-ı Mübîn: hak ve hakikati açıklayan Kur’ân (bk. b-y-n)Lâ ilâhe illâ Hû beraber mîzened âlem: bütün âlem hep beraber “Allah’tan başka ilâh yoktur” der (bk. e-l-h)mahreçsiz: harfleri doğru çıkarmadanmahsus: özel, hasmübarek: bereketli, hayırlı (bk. b-r-k)münhasır: ait, sınırlımütefavit: farklı farklımuteriz: itiraz edennazar: bakış, dikkat (bk. n-ẓ-r)Rahîm: rahmeti herşeyi kuşatan, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi Allah (bk. r-ḥ-m)sair: diğersarih: açıkşefkat: karşılıksız sevgi ve merhamet (bk. ş-f-ḳ)suret: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r)tabiat: doğa, canlı cansız varlıklar, maddî âlem (bk. ṭ-b-a)tahkir: hor görmetaife: kavim, gruptemâşâ etmek: seyretmekvech-i tahsis: tahsis yönü, has kılma sebebizelzele: deprem, sarsıntızemin: yeryüzüzikir: Allah’ı anmazikr-i hazîn: içli zikir, mânevî hüzün veren zikirzikretmek: bildirmek, anmak

Semâyı dinle. Nasıl “Yâ Celîl-i Zülcemâl” diyor. Ve arza kulak ver. Nasıl “Yâ Cemîl-i Zülcelâl”diyor. Ve hayvanlara dikkat et. Nasıl “Yâ Rahmân, yâ Rezzâk” diyorlar. Bahardan sor. Bak, nasıl “Yâ Hannân, yâ Rahmân, yâ Rahîm, yâ Kerîm, yâ Lâtif, yâ Atûf, ya Musavvir, yâ Münevvir, yâ Muhsin, yâ Müzeyyin” gibi çok esmâyı işiteceksin. Ve insan olan bir insandan sor. Bak, nasıl bütün Esmâ-i Hüsnâyı okuyor ve cephesinde yazılı; sen de dikkat etsen okuyabilirsin. Güya kâinat azîm bir musika-i zikriyedir. En küçük nağme, en gür nağamâta karışmakla, haşmetli bir letâfet veriyor. Ve hâkezâ, kıyas et.

Fakat, çendan insan bütün esmâya mazhardır; fakat kâinatın tenevvüünü ve melâikenin ihtilâf-ı ibâdâtını intaç eden tenevvü-ü esmâ, insanların dahi bir derece tenevvüüne sebep olmuştur. Enbiyanın ayrı ayrı şeriatleri, evliyanın başka başka tarikatleri, asfiyanın çeşit çeşit meşrepleri şu sırdan neş’et etmiştir. Meselâ, İsâ aleyhisselâm, sair esmâ ile beraber, Kadîr ismi onda daha galiptir. Ehl-i aşkta Vedûd ismi ve ehl-i tefekkürde Hakîm ismi daha ziyade hâkimdir.


âlem: dünya (bk. a-l-m)Aleyhisselâm: Allah’ın selâmı onun üzerine olsun (bk. s-l-m)arz: yer, dünyaasfiya: Hz. Peygamber yolundan giden yüksek ilim ve velâyet sahibi hâlis kullar (bk. ṣ-f-y)Atûf: çok şefkatli, pek merhametli olan Allah (bk. a-ṭ-f)azîm: çok büyük (bk. a-ẓ-m)Celîl-i Zülcemâl: sınırsız güzelliğiyle beraber, sonsuz yücelik ve haşmetiyle sahibi olan Allah (bk. c-l-l; ẕü; c-m-l)Cemîl-i Zülcelâl: sınırsız yücelik ve haşmetiyle beraber, sonsuz güzel-lik sahibi Allah (bk. c-m-l; ẕü; c-l-l)çendan: gerçiehl-i aşk: kalpleri Allah sevgisiyle dolu olanlarehl-i tefekkür: varlıklar üzerinde Allah’ı tanımayı sonuç verecek şekilde düşünenler (bk. f-k-r)enbiya: peygamberler (bk. n-b-e)esbab: sebepler (bk. s-b-b)esbap-perest: Allah’ı unutup sebeplere haddinden fazla değer veren (bk. s-b-b)esmâ: isimler (bk. s-m-v)Esmâ-yi Hüsnâ: Allah’ın en güzel isimleri (bk. s-m-v; ḥ-s-n)evliya: veliler, Allah dostları (bk. v-l-y)hâkezâ: bunun gibiHakîm: herşeyi hikmetle, belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan Allah (bk. ḥ-k-m)hâkim: hüküm sahibi, hükmeden, galip (bk. ḥ-k-m)Hâlık-ı Rahîm: sonsuz şefkat ve merhamet sahibi olan yaratıcı, Allah (bk. ḫ-l-ḳ; r-ḥ-m)hamd: şükür, övgü (bk. ḥ-m-d)Hannân: rahmetlerinin en hoş cilvesini gösteren Allah (bk. ḥ-n-n)haşmetli: görkemli, heybetlihilâf: ters, aksiihtar: hatırlatma, uyarma, ikazihtilâf-ı ibâdât: ibadetlerin farklı farklı olması (bk. a-b-d)intaç eden: sonuç verenİsâ: (bk. bilgiler)Kadîr: sonsuz güç ve kudret sahibi Allah (bk. ḳ-d-r)kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)kelb: köpekKerîm: cömertlik ve ikram sahibi olan Allah (bk. k-r-m)Lâtif: çok lütuf ve ihsanda bulunan Allah (bk. l-ṭ-f)letâfet: hoşluk, güzellik (bk. l-ṭ-f)mazhar: görünme ve yansıma yeri (bk. ẓ-h-r)medet: yardımmelâike: melekler (bk. m-l-k)meşrep: mânevî haz ve feyiz alınan yol, usülMuhsin: yarattıklarına bağış ve iyiliklerde bulunan Allah (bk. ḥ-s-n)Münevvir: herşeyi maddî ve manevî nurlandıran, sonsuz nur sahibi Allah (bk. n-v-r)Musavvir: herşeyi istediği sıfat ve surette yaratan Allah (bk. ṣ-v-r)musika-i zikriye: zikir musikîsiMüzeyyin: herşeyi eşsiz sanatıyla süsleyen, güzelleştiren Allah (bk. z-y-n)nağamat: nağmeler, güzel seslernağme: ahenk, güzel sesnazdar: nazlınazik: ince, zarifneş’et: doğma, ortaya çıkmanevm-i gaflet: gaflet uykusu (bk. ğ-f-l)nidâ: seslenişRahîm: sonsuz şefkat ve merhamet sahibi Allah (bk. r-ḥ-m)Râhman: çok merhamet sahibi ve şefkatle bütün yaratıkların rızkını veren Allah (bk. r-ḥ-m)rahmet: şefkat, merhamet (bk. r-ḥ-m)Rezzak: bütün canlıların rızkını veren Allah (bk. r-z-ḳ)sair: diğerşefkat: karşılıksız sevgi ve merhamet (bk. ş-f-ḳ)semâ: gökyüzü (bk. s-m-v)şeriat: yol, İlâhî kanun (bk. ş-r-a)sır: gizem, gizli gerçektaltif: lütuf ve ihsanda bulunma (bk. l-ṭ-f)tarikat: mânevî yol (bk. ṭ-r-ḳ)tenevvü: çeşitliliktenevvü-ü esmâ: isimlerin çeşitliliği (bk. s-m-v)Vedûd: kullarını çok seven ve şefkat eden, Kendisine çok sevgi beslenen Allah (bk. v-d-d)ziyade: fazla

İşte, nasıl eğer bir adam hem hoca, hem zâbit, hem adliye kâtibi, hem mülkiye müfettişi olsa, onun herbir dairede birer nisbeti, birer vazifesi, birer hizmeti, birer maaşı, birer mes’uliyeti, birer terakkiyâtı; ve muvaffakiyetsizliğine sebep birer düşman ve rakipleri oluyor. Ve padişaha karşı çok ünvanlarla görünüyor ve görür. Ve çok lisanlarla ondan medet ister ve âmirinin çok ünvanlarına müracaat eder. Ve düşmanların şerrinden kurtulmak için, muavenetini çok suretlerle talep eder.

Öyle de, çok esmâya mazhar ve çok vazifelerle mükellef ve çok düşmanlara müptelâ olan insan, münâcâtında, istiâzesinde çok isimleri zikreder. Nasıl ki, nev-i insanın medâr-ı fahri ve elhak en hakikî insan-ı kâmil olan Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâm, Cevşenü’l-Kebîr namındaki münâcâtında bin bir ismiyle dua ediyor, ateşten istiâze ediyor.

İşte, şu sırdandır ki, Sûre-i

قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ     مَلِكِ النَّاسِ     اِلٰهِ النَّاسِ     مِنْ شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ     1

de üç ünvan ile istiâzeyi emrediyor ve Bismillâhirrahmânirrahîm’de üç ismiyle istiâneyi gösteriyor.


Dipnot-1

“De ki: Sığınırım insanların Rabbine, insanların Mâlikine, insanların İlâhına. Sinsice vesvese verenlerin şerrinden…” Nâs Sûresi, 114:1-4.


Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun (bk. ṣ-l-v; s-l-m)beyan: açıklama (bk. b-y-n)Bismillâhirrahmânirrahîm: Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla (bk. s-m-v; r-ḥ-m)burhan: kesin delilCevşenü’l-Kebir: Peygamberimize Cebrâil’in (a.s.) getirdiği ve “Zırhı çıkar, bu duâyı oku” dediği meşhur duâ (bk. k-b-r)efkâr: fikirler, düşünceler (bk. f-k-r)ehl-i fikir ve nazar: fikir ve dikkat sahipleri (bk. f-k-r; n-ẓ-r)elhak: gerçekten (bk. ḥ-ḳ-ḳ)esmâ: isimler (bk. s-m-v)esrar: sırlar, gizli gerçeklerevliya: veliler, Allah dostları (bk. v-l-y)hak: doğru, gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)hakikî: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)hilâf-ı vaki: gerçeğe aykırıinsan-ı kâmil: mükemmel insan (bk. k-m-l)istiâne: yardım istemeistiâze: Allah’a sığınmaittifak: birleşme, birlikkat’î: kesinkâtib: yazıcı (bk. k-t-b)keşfiyat: keşifler, mânevî âlemlerde bazı olayları ve hakikatleri görme (bk. k-ş-f)lisan: dilmazhar: görünme ve yansıma yeri (bk. ẓ-h-r)medâr-ı fahr: övünç vesilesimedet: yardımmes’uliyet: sorumlulukmeşhudat: kalb gözüyle görülen şeyler (bk. ş-h-d)muavenet: yardımmuhalif-i hak: gerçeğe zıt (bk. ḥ-ḳ-ḳ)Muhammed-i Arabî: Arapların içinden çıkan peygamberimiz Muhammed (a.s.m.) (bk. ḥ-m-d)mükellef: yükümlümülkiye müfettişi: devletin idarî işlerini ve heyetlerini denetleyen müfettiş, denetçi (bk. m-l-k)münâcât: Allah’a yalvarış, dua (bk. n-c-v)müptelâ: bağımlı, tutulmuşmüracaat: başvurmamütenakız: birbirine zıt, çelişenmuvaffakiyet: başarınam: adnev-i insan: insanlıknisbet: bağ (bk. n-s-b)şer: kötülükşuhud: gözle görme (bk. ş-h-d)suret: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r)talep: isteme (bk. ṭ-l-b)tazammun eden: içine alantehalüf: birbirine zıt olmatelâkki: kabul etmeterakkiyât: ilerlemeler, yükselmelerusul-i imaniye: iman esasları (bk. e-m-n)zâbit: subayzikretmek: anmak

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi Dördüncü Söz, Birinci Dal, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.445

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-dorduncu-soz/444


CUMARTESİ DERSLERİ

Ey ahsen-i takvimde yaratılan ve sû-i ihtiyarıyla esfel-i sâfilîn tarafına giden insan-ı gafil! Beni dinle. Ben de senin gibi gençlik sarhoşluğuyla, gaflet içinde dünyayı hoş ve güzel gördüğüm halde, gençlik sarhoşluğundan ihtiyarlık sabahında ayıldığım dakikada, o güzel zannettiğim, âhirete müteveccih olmayan dünyanın yüzünü nasıl çirkin gördüğümü ve âhirete bakan hakikî yüzü ne kadar güzel olduğunu, On Yedinci Sözün İkinci Makamındaki iki levha-i hakikate bak, sen de gör. - Cumartesi Dersleri 25. 2. 6.
Ey ahsen-i takvimde yaratılan ve sû-i ihtiyarıyla esfel-i sâfilîn tarafına giden insan-ı gafil! Beni dinle. Ben de senin gibi gençlik sarhoşluğuyla, gaflet içinde dünyayı hoş ve güzel gördüğüm halde, gençlik sarhoşluğundan ihtiyarlık sabahında ayıldığım dakikada, o güzel zannettiğim, âhirete müteveccih olmayan dünyanın yüzünü nasıl çirkin gördüğümü ve âhirete bakan hakikî yüzü ne kadar güzel olduğunu, On Yedinci Sözün İkinci Makamındaki iki levha-i hakikate bak, sen de gör. – Cumartesi Dersleri 25. 2. 6.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ


Ders Dünyası - WORLD OF COURSES sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

“Cenâb-ı Hakkı bir isim, bir unvanla, bir rububiyetle, ve hâkezâ, tanısa, başka ünvanları, rububiyetleri, şe’nleri içinde inkâr etmesin. Belki, herbir ismin cilvesinden sair esmâya intikal etmezse zarar eder. Meselâ, Kadîr ve Hâlık isminin eserini görse, Alîm ismini görmezse, gaflet ve tabiat dalâletine düşebilir. – Cumartesi Dersleri 24. 1.” için 4 yanıt

  1. Geri bildirim: CUMARTESİ DERSLERİ

Feel free to comment. Yorum yapmaktan çekinmeyin.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.