Bu dünya tecrübe meydanıdır. Akla kapı açılır, fakat ihtiyarı elinden alınmaz. Öyle ise, o eşhas, hattâ o müthiş Deccal dahi çıktığı zaman, çokları, hattâ kendisi de bidâyeten Deccal olduğunu bilmez. Belki nur-u imanın dikkatiyle o eşhas-ı âhirzaman (Mehdi, Süfyan, Deccal vb.) tanınabilir. – Cumartesi Dersleri 24. 3. 2.

Cumartesi Derslerinde bu hafta:

“Bu dünya tecrübe meydanıdır. Akla kapı açılır, fakat ihtiyarı elinden alınmaz. Öyle ise, o eşhas, hattâ o müthiş Deccal dahi çıktığı zaman, çokları, hattâ kendisi de bidâyeten Deccal olduğunu bilmez. Belki nur-u imanın dikkatiyle o eşhas-ı âhirzaman (Mehdi, Süfyan, Deccal vb.) tanınabilir.”

konusu işlenmektedir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi Dördüncü Söz Üçüncü Dal Sekizinci Asıl.

Bu dünya tecrübe meydanıdır. Akla kapı açılır, fakat ihtiyarı elinden alınmaz. Öyle ise, o eşhas, hattâ o müthiş Deccal dahi çıktığı zaman, çokları, hattâ kendisi de bidâyeten Deccal olduğunu bilmez. Belki nur-u imanın dikkatiyle o eşhas-ı âhirzaman (Mehdi, Süfyan, Deccal vb.) tanınabilir. - Cumartesi Dersleri 24. 3. 2.
Bu dünya tecrübe meydanıdır. Akla kapı açılır, fakat ihtiyarı elinden alınmaz. Öyle ise, o eşhas, hattâ o müthiş Deccal dahi çıktığı zaman, çokları, hattâ kendisi de bidâyeten Deccal olduğunu bilmez. Belki nur-u imanın dikkatiyle o eşhas-ı âhirzaman (Mehdi, Süfyan, Deccal vb.) tanınabilir. – Cumartesi Dersleri 24. 3. 2.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

SHORTS

Yirmi Dördüncü Söz

ÜÇÜNCÜ DAL

SEKİZİNCİ ASIL: 

Cenâb-ı Hakîm-i Mutlak, şu dâr-ı tecrübe ve meydan-ı imtihanda, çok mühim şeyleri, kesretli eşya içinde saklıyor. O saklamakla, çok hikmetler, çok maslahatlar bağlıdır. Meselâ, Leyle-i Kadri umum Ramazan’da, saat-i icâbe-i duayı Cuma gününde, makbul velîsini insanlar içinde, eceli ömür içinde ve kıyametin vaktini ömr-ü dünya içinde saklamış.

Zira, ecel-i insan muayyen olsa, yarı ömrüne kadar gaflet-i mutlaka, yarıdan sonra darağacına adım adım gitmek gibi bir dehşet verecek. Halbuki, âhiret ve dünya muvazenesini muhafaza etmek ve her vakit havf ve recâ ortasında bulunmak maslahatı, iktiza eder ki, her dakika hem ölmek, hem yaşamak mümkün olsun. Şu halde, müphem tarzdaki yirmi sene müphem bir ömür, bin sene muayyen bir ömre müreccahtır.

İşte, kıyamet dahi, şu insan-ı ekber olan dünyanın ecelidir. Eğer vakti taayyün etseydi, bütün kurun-u ûlâ ve vustâ gaflet-i mutlakaya dalacak idiler ve kurun-u uhrâ dehşette kalacaktı. İnsan nasıl hayat-ı şahsiyesiyle, hanesinin ve köyünün bekàsıyla alâkadardır. Öyle de, hayat-ı içtimaiye ve nev’iyesiyle, küre-i arzın ve dünyanın yaşamasıyla alâkadardır. Kur’ân

 اِقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ 

der, “Kıyamet yakındır” ferman ediyor. Bin bu kadar sene geçtikten sonra gelmemesi, yakınlığına halel vermez. Zira kıyamet dünyanın ecelidir. Dünyanın ömrüne nisbeten bin veya iki bin sene, bir seneye nisbetle bir iki gün veya bir iki dakika gibidir. Saat-i kıyamet yalnız insaniyetin eceli değil ki, onun ömrüne nisbet edilip baîd görülsün. İşte bunun içindir ki, Hakîm-i Mutlak, kıyameti, Mugayyebât-ı Hamseden olarak ilminde saklıyor. İşte, bu ipham sırrındandır ki, her asır, hattâ asr-ı hakikatbîn olan Asr-ı Saadet dahi daima kıyametten korkmuşlar. Hattâ bazıları “Şerâiti hemen hemen çıkmış” demişler.


Dipnot-1

Kamer Sûresi, 54:1.


âhiret: öteki dünya, öldükten sonraki hayat (bk. e-ḫ-r)
alâkadar: alâkalı, ilgili
asr-ı hakikatbîn: gerçeği gören asır (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
Asr-ı Saadet: Peygamberimizin yaşadığı dönem, mutluluk asrı
baîd: uzakbekà: süreklilik, devamlılık (bk. b-ḳ-y)
Cenâb-ı Hakîm-i Mutlak: sınırsız hikmet sahibi yüce Allah (bk. ḥ-k-m; ṭ-l-ḳ)
dâr-ı tecrübe: deneme yeri
darağacı: idam sehpası
dehşet: korku, ürküntü
ecel: ölüm vakti
ecel-i insan: insanın ölüm vakti
ferman etmek: buyurmak
gaflet-i mutlaka: sınırsız bir şekilde umursamazlık; âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranma (bk. ğ-f-l; ṭ-l-ḳ)
Hakîm-i Mutlak: sınırsız hikmet sahibi olan Allah (bk. ḥ-k-m; ṭ-l-ḳ)
halel: zarar, eksiklik
hane: ev
havf: korku
hayat-ı içtimaiye: toplum hayatı (bk. ḥ-y-y; c-m-a)
hayat-ı şahsiye: özel hayat (bk. ḥ-y-y)
hikmet: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması (bk. ḥ-k-m)
iktiza: gerektirme
insan-ı ekber: en büyük insan (bk. k-b-r)
insaniyet: insanlık
ipham: gizleme
kesretli: çok (bk. k-s̱-r)
kıyamet: dünyanın sonu, varlığın bozulup dağılması (bk. ḳ-v-m)
küre-i arz: yeryüzü, dünya
kurun-u uhrâ: yakın çağ (bk. e-ḫ-r)
kurun-u ûlâ ve vusta: ilk ve orta çağ
Leyle-i Kadr: Kadir gecesi (bk. ḳ-d-r)
makbul: kabul görmüş; değer ve itibar sahibi
maslahat: gaye, fayda (bk. ṣ-l-ḥ)
meydan-ı imtihan: sınav meydanı
muayyen: belli
Mugayyebât-ı Hamse: beş bilinmeyen şey (bk. ğ-y-b)
muhafaza: koruma (bk. ḥ-f-ẓ)
mühim: önemli
müphem: belirsiz
müreccah: tercih edilme
muvazene: denge
nev’i: tür
nisbet edilmek: bağ kurulmak (bk. n-s-b)
nisbeten: kıyasla (bk. n-s-b)
ömr-ü dünya: dünyanın ömrü
recâ: ümit
saat-i icâbe-i dua: duaların kabul edildiği saat (bk. c-v-b; d-a-v)
saat-i kıyamet: kıyâmet vakti (bk. ḳ-v-m)
şerâit: şartlar, belirtiler
taayyün: belirlenme
umum: bütün
velî: Allah dostu (bk. v-l-y)
zira: çünkü

İşte bu hakikati bilmeyen insafsız insanlar derler ki: “Âhiretin tafsilâtını ders alan müteyakkız kalbli, keskin nazarlı olan Sahabelerin fikirleri, niçin bin sene hakikatten uzak olarak fikirleri düşmüş gibi, istikbal-i dünyevîde bin dört yüz sene sonra gelecek bir hakikati asırlarında karib zannetmişler?”

Elcevap: Çünkü, Sahabeler, feyz-i sohbet-i Nübüvvetten, herkesten ziyade dâr-ı âhireti düşünerek, dünyanın fenâsını bilerek, kıyametin ipham vaktindeki hikmet-i İlâhiyeyi anlayarak, ecel-i şahsî gibi dünyanın eceline karşı dahi daima muntazır bir vaziyet alarak, âhiretlerine ciddî çalışmışlar. Resul-ü Ekrem aleyhissalâtü vesselâm “Kıyameti bekleyiniz, intizar ediniz” tekrar etmesi, şu hikmetten ileri gelmiş bir irşad-ı Nebevîdir. Yoksa vuku-u muayyene dair bir vahyin hükmüyle değildir ki hakikatten uzak olsun. İllet ayrıdır, hikmet ayrıdır. İşte, Peygamber aleyhissalâtü vesselâmın bu nevi sözleri, hikmet-i iphamdan ileri geliyor.

Hem şu sırdandır ki, Mehdî, Süfyan gibi âhirzamanda gelecek eşhasları, çok zaman evvel, hattâ Tâbiîn zamanında onları beklemişler, yetişmek emelinde bulunmuşlar. Hattâ bazı ehl-i velâyet “Onlar geçmiş” demişler. İşte bu da, kıyamet gibi, hikmet-i İlâhiye iktiza eder ki, vakitleri taayyün etmesin. Çünkü her zaman, her asır, kuvve-i mâneviyenin takviyesine medar olacak ve yeisten kurtaracak Mehdî mânâsına muhtaçtır. Bu mânâda her asrın bir hissesi bulunmak lâzımdır. Hem gaflet içinde fenalara uymamak ve lâkaytlıkta nefsin dizginini bırakmamak için, nifakın başına geçecek müthiş şahıslardan her asır çekinmeli ve korkmalı. Eğer tayin edilseydi, maslahat-ı irşad-ı umumî zayi olurdu.

Şimdi, Mehdî gibi eşhasın hakkındaki rivâyâtın ihtilâfâtı ve sırrı şudur ki:


âhiret: öteki dünya, öldükten sonraki hayat (bk. e-ḫ-r)
âhirzaman: dünya hayatının kıyamete yakın son devresi (bk. e-ḫ-r)
Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun (bk. ṣ-l-v; s-l-m)
dâr-ı âhiret: âhiret yurdu (bk. e-ḫ-r)
ecel: ölüm zamanı
ecel-i şahsi: kişinin ölüm vakti
ehl-i velâyet: veliler, Allah dostları (bk. v-l-y)
eşhas: şahıslar
fenâ: gelip geçicilik; kötü (bk. f-n-y)
feyz-i sohbet-i Nübüvvet: Peygamberimizin (a.s.m.) sohbetinin feyzi, bereketi (bk. f-y-ḍ; n-b-e)
gaflet: umursamazlık, âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranma (bk. ğ-f-l)
hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hikmet: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması (bk. ḥ-k-m)
hikmet-i İlâhiye: İlâhî hikmet; Allah’ın gözettiği fayda ve gaye (bk. ḥ-k-m; e-l-h)
hikmet-i ipham: bir şeyi gizlemenin hikmeti (bk. ḥ-k-m)
ihtilâfât: farklılıklar, ihtilaflar
iktiza: gerektirme
illet: esas sebep
intizar etmek: beklemek
ipham: gizli bırakmak
irşad-ı Nebevî: Peygamberin doğru yolu göstermesi (bk. r-ş-d; n-b-e)
istikbal-i dünyevî: dünyanın geleceği
karib: yakın
kıyamet: dünyanın sonu, varlığın bozulup dağılması (bk. ḳ-v-m)
kuvve-i mâneviye: mânevî kuvvet, moral gücü (bk. a-n-y)
lâkayt: duyarsız, ilgisiz
maslahat-ı irşad-ı umumî: herkese doğru yolu göstermenin gerektirdiği hikmet (bk. ṣ-l-ḥ; r-ş-d)
medar: sebep, dayanak
Mehdî: âhirzamanda gelip dini takviye edecek ve Müslümanların imanlarını yenileyecek olan zât (bk. h-d-y)
muntazır: bekleyen, hazır
müteyakkız: uyanık, gözü açık
müthiş: dehşet veren, korkutan
nazar: bakış, dikkat (bk. n-ẓ-r)
nefis: insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere sevk eden kuvvet (bk. n-f-s)
nevi: tür, çeşit
nifak: münafıklık, ikiyüzlülük
Resul-i Ekrem: Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. r-s-l; k-r-m)
rivâyât: rivâyetler, Peygamberimizden duyulan şeylerin nakledilmesi
Sahabe: Peygamberimizi (a.s.m.) dünya gözüyle görüp onun yolundan gidenler
sır: gizem, gizli gerçek
Süfyan: âhirzamanda gelip İslâm dinini yıkmak için çalışacak olan dinsiz ve münafık şahıs
taayyün: belirlenme
Tâbiin: sahabeleri gören mü’minler
tafsilât: ayrıntılar
takviye: kuvvetlendirme, güçlendirme
vahy: bir emrin veya hakikatin Allah tarafından Peygambere bildirilmesi (bk. v-ḥ-y)
vuku-u muayyen: belirlenmiş olay
yeis: ümitsizlik
zayi olmak: kaybolmak
ziyade: fazla, çok

Ehâdisi tefsir edenler, metn-i ehâdisi tefsirlerine ve istinbatlarına tatbik etmişler. Meselâ, merkez-i saltanat o vakit Şam’da veya Medine’de olduğundan, vukuat-ı Mehdiye veya Süfyâniyeyi, merkez-i saltanat civarında olan Basra, Kûfe, Şam gibi yerlerde tasavvur ederek öyle tefsir etmişler. Hem de o eşhasın şahs-ı mânevîsine veya temsil ettikleri cemaate ait âsâr-ı azîmeyi o eşhasın zatlarında tasavvur ederek öyle tefsir etmişler ki, o eşhas-ı harika çıktıkları vakit bütün halk onları tanıyacak gibi bir şekil vermişler. Halbuki, demiştik: Bu dünya tecrübe meydanıdır. Akla kapı açılır, fakat ihtiyarı elinden alınmaz. Öyle ise, o eşhas, hattâ o müthiş Deccal dahi çıktığı zaman, çokları, hattâ kendisi de bidâyeten Deccal olduğunu bilmez. Belki nur-u imanın dikkatiyle o eşhas-ı âhirzaman tanınabilir.

Alâmet-i kıyametten olan Deccal hakkındaki hadis-i şerifte “Birinci günü bir sene, ikinci günü bir ay, üçüncü günü bir hafta, dördüncü günü eyyâm-ı saire gibidir. Çıktığı zaman dünya işitir. Kırk günde dünyayı gezer”1 rivâyet ediliyor. İnsafsız insanlar bu rivâyete muhal demişler—hâşâ—şu rivâyetin inkâr ve iptaline gitmişler. Halbuki, ve’l-ilmü indallah, hakikati şu olmak gerektir ki:

Âlem-i küfrün en kesafetlisi olan şimalde, tabiiyyunun fikr-i küfrîsinden süzülen bir cereyan-ı azîmin başına geçecek ve Ulûhiyeti inkâr edecek bir şahsın şimal tarafından çıkmasına işaret ve şu işaret içinde bir remz-i hikmet vardır ki, kutb-u şimalîye yakın dairede bütün sene, bir gece bir gündüzdür; altı ayı gece, altı ayı gündüzdür. “Deccalın bir günü bir senedir” o daire yakınında zuhuruna işarettir. “İkinci günü bir aydır” demekten murat, şimalden bu tarafa geldikçe bazan olur, yazın bir ayında güneş gurub etmez. Şu dahi, Deccal şimalden çıkıp âlem-i medeniyet tarafına tecavüzüne işarettir; günü Deccala isnat etmekle şu işarete işaret eder. Daha bu tarafa geldikçe, bir haftada güneş gurub etmiyor.


Dipnot-1

bk. Müslim, Fiten: 110; Ebû Dâvud, Melâhim: 14; Tirmizi, Fiten: 59; İbn-i Mâce, Fiten: 33; Müsned, 4:181.


ehâdis: hadisler, Peygamberimize ait söz, emir veya davranışlar (bk. ḥ-d-s̱)
alâmet-i kıyamet: kıyametin alâmetleri (bk. ḳ-v-m)
âlem-i küfr: küfür ve inkâr dünyası (bk. a-l-m; k-f-r)
âlem-i medeniyet: medenî dünya (bk. a-l-m)
âsâr-ı azîme: büyük eserler (bk. a-ẓ-m)
Basra: (bk. bilgiler)
bidâyeten: başlangıçta
cereyan-ı azîm: büyük akım (bk. a-ẓ-m)
Deccal: kıyamet kopmadan önce gelen, İslâmı kaldırmaya kalkan, dinlere savaş açan yalancı ve aldatıcı kimse
eşhas: şahıslar
eşhas-ı âhirzaman: âhirzamanda etkin olan şahıslar (bk. e-ḫ-r)
eşhas-ı harika: harika, olağanüstü şahıslar
eyyâm-ı saire: diğer günler
fikr-i küfrî: küfür felsefesi, düşüncesi (bk. f-k-r; k-f-r)
gurub: batma
hadis-i şerif: Peygamberimize ait söz, emir veya davranışlar (bk. ḥ-d-s̱)
hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hâşâ: asla, kesinlikle öyle değil
ihtiyar: irade, seçim gücü (bk. ḫ-y-r)
inkâr: kabul etmeme, inanmama (bk. n-k-r)
isnat: dayandırma (bk. s-n-d)
istinbat: bir söz veya bir işten gizli bir mana ve hüküm çıkarma, içtihad etme
kesafetli: yoğun, katı
Kûfe: (bk. bilgiler)
kutb-u şimalî: kuzey kutbu
Medine: (bk. bilgiler)
merkez-i saltanat: saltanatın merkezi (bk. s-l-ṭ)
metn-i ehâdis: hadislerin metni, sözleri (bk. ḥ-d-s̱)
muhal: imkânsız
murat: kasıt, amaç (bk. r-v-d)
nur-u iman: iman nuru (bk. n-v-r; e-m-n)
remz-i hikmet: bilimsel işaret (bk. ḥ-k-m)
rivâyet: Peygamberimizden duyulan şeylerin nakledilmesi
şahs-ı mânevi: mânevî şahıs, kollektif kişilik (bk. a-n-y)
Şam: (bk. bilgiler)
şimal: kuzey
tabiiyyun: tabiatçılar, herşeyin tabiatın tesiriyle var olduğunu iddia edenler (bk. ṭ-b-a)
tasavvur: düşünme (bk. ṣ-v-r)
tatbik: uygulama
tecavüz: saldırma
tefsir: yorumlama (bk. f-s-r)
Ulûhiyet: Cenab-ı Allah’ın ilâhlığı (bk. e-l-h)
ve’l-ilmü indallah: bilgi Allah katındadır (bk. a-l-m)
vukuat-ı Mehdiye ve Süfyaniye: Mehdinin ve Süfyanın gelmesiyle ortaya çıkacak olaylar (bk. h-d-y)
zuhur: belirme, görünme (bk. ẓ-h-r)

Daha gele gele, tulû ve gurub ortasında üç saat devam ediyor. Ben Rusya’da esarette iken böyle bir yerde bulundum. Bize yakın, bir hafta güneş gurub etmeyen bir yer vardı; seyir için oraya gidiyorlardı. “Deccalın çıktığı vakit umum dünya işitecek” olan kaydı, telgraf ve radyo halletmiştir. Kırk günde gezmesini de, merkebi olan şimendifer ve tayyare halletmiştir. Eskiden bu iki kaydı muhal gören mülhidler şimdi âdi görüyorlar.

Alâmet-i kıyametten olan Ye’cüc ve Me’cüce ve Sedde dair bir risalede bir derece tafsilen yazdığımdan, ona havale edip şurada yalnız şunu deriz ki: Eskiden Mançur, Moğol ünvanıyla içtimaat-ı beşeriyeyi zîrüzeber eden taifeler ve Sedd-i Çinînin yapılmasına sebebiyet verenler, kıyamete yakın, yine anarşistlik gibi bir fikirle medeniyet-i beşeriyeyi zîrüzeber edecekleri, rivâyetlerde vardır.

Bazı mülhidler derler: “Bu kadar acaibi yapan ve yapacak taifeler nerede?”

Elcevap: Çekirge gibi bir âfat, bir mevsimde pek çok kesretle bulunur. Mevsim değiştikçe, memleketi fesada veren kesretli o taifelerin hakikatleri, mahdut bazı fertlerde saklanıyor. Yine zamanı geldikçe, emr-i İlâhî ile, o mahdut fertlerden gayet kesretli aynı fesat yine başlar. Güya onların hakikat-i milliyetleri inceliyor, kopmuyor; yine mevsimi geldikçe zuhur ediyor.

Aynen öyle de, bir zaman dünyayı hercümerc eden o taifeler, izn-i İlâhî ile, mevsimi geldiği vakit, aynı o taife, medeniyet-i beşeriyeyi hercümerc edecekler. Fakat onların muharrikleri başka bir surette tezahür eder.

 لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللهُ 1


Dipnot-1

“Gaybı ancak Allah bilir.” Neml Sûresi, 27:65; Tirmizi, Sevâbü’l-Kur’ân: 7; Dârimî, Fedâilü’l-Kur’ân: 21.


acaib: şaşırtıcı, garip şeyler
âdi: basit, sıradan
âfat: bela, büyük felaket
alâmet-i kıyamet: kıyamet alâmeti (bk. ḳ-v-m)
âlem: dünya (bk. a-l-m)
âlem-i âhiret: âhiret âlemi (bk. a-l-m; e-ḫ-r)
amel: davranış, iş
belâğat: maksada ve hale uygun güzel söz söyleme (bk. b-l-ğ)
ehâdis-i şerife: Peygamberimize ait söz, emir veya davranışlar (bk. ḥ-d-s̱)
emr-i İlâhî: Allah’ın emri (bk. e-l-h)
fazilet: değer, üstün (bk. f-ḍ-l)
fesat: bozgunluk
gurub: güneşin batışı
güya: sanki
hakikat: asıl, esas, mahiyet (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hakikat-i milliyet: millî yapıları (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hercümerc: karma karışık
içtimaat-ı beşeriye: insanlığın toplumsal hayatı (bk. c-m-a)
izn-i İlâhî: Allah’ın izni (bk. e-l-h)
kesret: çokluk (bk. k-s̱-r)
kıyamet: dünyanın sonu, varlığın bozulup dağılması (bk. ḳ-v-m)
mahdut: sınırlı
Mançur: Asya’nın kuzeydoğusunda yaşayan bir kavim
medeniyet-i beşeriye: insanlık medeniyeti
mesâil-i imaniye: imanî meseleler (bk. m-s̱-l; e-m-n)
muhal: imkansız
muharrik: harekete geçirici, tahrik edici
mukayyet: kayıtlı, sınırlı
mülhid: dinsiz
münasip: uygun (bk. n-s-b)
mutlak: kayıtsız, sınırsız (bk. ṭ-l-ḳ)
netâic: neticeler, sonuçlar
risale: küçük kitap (bk. r-s-l)
Rusya: (bk. bilgiler)
Sed: (Sedd-i Zülkarneyn) Zülkarneyn’in Yecüc ve Mecüc kavminden korunmak isteyenler için yaptırdığı çok büyük ve sağlam set, kale
Sedd-i Çinî: Çin Seddi (bk. bilgiler – Çin)
seyir: bakma
şimendifer: tren
suret: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r)
tafsilen: ayrıntılı olarak
taife: grup, topluluk
tayyare: uçak
tergib: şevklendirme, isteklendirme
terhîb: korkutma
tezahür: belirme, görünme (bk. ẓ-h-r)
tulû: güneşin doğuşu
umum: bütün
üslûp: tarz, biçim
Ye’cüc ve Me’cüc: Kur’ân-ı Kerimde bahsi geçen ve ortalığı fitne, fesat ve anarşiye boğacak olan kavimler, anarşist topluluk
zîrüzeber: alt üst, darma dağınık
zuhur: görünme, ortaya çıkma (bk. ẓ-h-r)

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi Dördüncü Söz, Üçüncü Dal, Sekizinci Asıl, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.459

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-dorduncu-soz/459


CUMARTESİ DERSLERİ

Din bir imtihandır, bir tecrübedir; ervâh-ı âliyeyi ervâh-ı sâfileden tefrik eder. Öyle ise, ileride herkese gözle görülecek vukuatı öyle bir tarzda bahsedecek ki, ne bütün bütün meçhul kalsın, ne de bedihî olup herkes ister istemez tasdike mecbur kalsın. Akla kapı açacak, ihtiyarı elinden almayacak. Zira, eğer tamamen bedâhet derecesinde bir alâmet-i kıyamet görülse, herkes tasdike muztar olsa, o vakit kömür gibi bir istidat, elmas gibi bir istidatla beraber kalır. Sırr-ı teklif ve netice-i imtihan zayi olur. - Cumartesi Dersleri 24. 3. 1.
Din bir imtihandır, bir tecrübedir; ervâh-ı âliyeyi ervâh-ı sâfileden tefrik eder. Öyle ise, ileride herkese gözle görülecek vukuatı öyle bir tarzda bahsedecek ki, ne bütün bütün meçhul kalsın, ne de bedihî olup herkes ister istemez tasdike mecbur kalsın. Akla kapı açacak, ihtiyarı elinden almayacak. Zira, eğer tamamen bedâhet derecesinde bir alâmet-i kıyamet görülse, herkes tasdike muztar olsa, o vakit kömür gibi bir istidat, elmas gibi bir istidatla beraber kalır. Sırr-ı teklif ve netice-i imtihan zayi olur. – Cumartesi Dersleri 24. 3. 1.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ


Ders Dünyası - WORLD OF COURSES sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

“Bu dünya tecrübe meydanıdır. Akla kapı açılır, fakat ihtiyarı elinden alınmaz. Öyle ise, o eşhas, hattâ o müthiş Deccal dahi çıktığı zaman, çokları, hattâ kendisi de bidâyeten Deccal olduğunu bilmez. Belki nur-u imanın dikkatiyle o eşhas-ı âhirzaman (Mehdi, Süfyan, Deccal vb.) tanınabilir. – Cumartesi Dersleri 24. 3. 2.” için 3 yanıt

  1. Geri bildirim: CUMARTESİ DERSLERİ

Feel free to comment. Yorum yapmaktan çekinmeyin.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.