Evet, gül ve çiçeklerin yüzlerini güzelleştiren Zât, nasıl o güzel yüzlere arılardan, bülbüllerden istihsan âşıkları icad etmesin? Ve güzellerin güzel yüzlerinde güzelliği yaratan, elbette o güzelliğe müştakları da yaratır. – Mesnevî-i Nuriye – Zerre

Evet, gül ve çiçeklerin yüzlerini güzelleştiren Zât, nasıl o güzel yüzlere arılardan, bülbüllerden istihsan âşıkları icad etmesin Ve güzellerin güzel yüzlerinde güzelliği yaratan, elbette o güzelliğe müştakları da yaratır. - Mesnevî-i Nuriye - Zerre
Evet, gül ve çiçeklerin yüzlerini güzelleştiren Zât, nasıl o güzel yüzlere arılardan, bülbüllerden istihsan âşıkları icad etmesin Ve güzellerin güzel yüzlerinde güzelliği yaratan, elbette o güzelliğe müştakları da yaratır. - Mesnevî-i Nuriye - Zerre
Evet, gül ve çiçeklerin yüzlerini güzelleştiren Zât, nasıl o güzel yüzlere arılardan, bülbüllerden istihsan âşıkları icad etmesin Ve güzellerin güzel yüzlerinde güzelliği yaratan, elbette o güzelliğe müştakları da yaratır. – Mesnevî-i Nuriye – Zerre

İ’lem eyyühe’l-aziz! 

Sath-ı âlemde kurulan şu sergi-yi İlâhîde teşhir edilen tezyinâta, kemâlâta, güzel manzaralara ve rububiyetin haşmetiyle ulûhiyetin azametine bir müşahit, bir mütenezzih, bir mütehayyir, bir mütefekkir lâzımdır ki, o güzellikleri görsün, o manzaralar arasında tenezzüh etsin, o harika nakışlara, ziynetlere tefekkürle hayran olsun. Sonra o sergiden Sâniinin celâline, Mâlikinin iktidar ve kemâlâtına intikal ile Onun azametine secde-i hayret etsin. Bu vazifeyi ifa edecek, insandır. Çünkü, insan gerçi cahil, zulmetli birşeydir, amma öyle bir istidadı vardır ki, âleme bir enmuzeç ve bir nümune olmaya liyâkatı vardır. Hem o insanda öyle bir emânet vedia bırakılmıştır ki, onunla gizli defineyi bulur, açar. Hem o insandaki kuvvetler tahdit edilmeyerek mutlak bırakılmıştır. Buna binaen, küllî bir nevi şuur sâhibi olur ki, Sultan-ı Ezelin azamet ve haşmetinin şâşaasını idrak ediyor.

Evet, mâşukun hüsnü, âşıkın nazarını istilzam ettiği gibi, Nakkaş-ı Ezelînin


âlem: dünya, kâinat, bütün yaratılmışlar
Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
âşık: şiddetli seven
azamet: büyüklük, yücelik
beyan etme: açıklama
binaen: -dayanarak
binaenaleyh: bundan dolayı
celâl: büyüklük, azamet, haşmet
dellâllık: ilân edicilik
enbiya: nebiler, peygamberler
enmuzeç: örnek, fihriste
enzâr-ı âlem: dünyanın bakışları, dikkatler
ihak ve hakikat: asıl, gerçek ve doğru
hakaik: hakikatler, esaslar
hakikat: asıl, gerçek, doğru
haşmet: büyüklük, görkem, azamet
hüsün: güzellik
i’lem eyyühe’l-aziz: ey aziz kardeşim bil ki!
ifa etmek: yerine getirmek
iktidar: güç, kudret
intikal etme: geçme; anlama, kavrama
istidad: kabiliyet, yetenek
istilzam etmek: gerektirmek
kâinat: evren, bütün yaratılmışlar
kemâlât: mükemmellikler, kusursuzluklar
küllî: genel, kapsamlı; bütün fertleri içine alan tür
liyâkat: hak etme, lâyık olma
Mâlik: görünen ve görünmeyen her şeyin gerçek sahibi olan Allah
mâşuk: aşık olunan kimse, sevgili
merâtib: mertebeler, dereceler
mücmel: öz, özet
müşahit: tanık, şahit, delil
mütefekkir: varlıklar üzerinde etraflıca düşünüp Allah’a ulaşan aydın, düşünür
mütehayyir: hayrete düşen, hayrete kapılan
mütenezzih: tenezzüh eden, gezen, seyreden
mutlak: kayıtsız, sınırsız
nakış: işleme, süsleme
Nakkaş-ı Ezelî: her şeyi san’atlı ve mükemmel bir şekilde nakış işleyen, varlığının başlangıcı olmayan Allah
nazar: bakış, dikkat
nevi: çeşit, tür
nisbet: ölçü
nübüvvet-i Ahmediye: Hz. Muhammed’in (a.s.m.) peygamberliği
nümune: örnek, misal
rububiyet: Rablık; herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması
Sâni: her şeyi san’atla ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah
şâşaa: gösteriş, göz alıcılık, parlaklık
sath-ı âlem: kâinat ve dünya zemini
secde-i hayret: hayret secdesi
sergi-yi İlâhî: Allah tarafından olan sergi
Sultan-ı Ezel: sonsuz otorite ve hâkimiyet sahibi ezelî Sultan, Allah
şuur: bilinç, anlayış, idrak
tafsilât: ayrıntılar, detaylar
tahdit edilme: sınırlanma, sınırlandırılma
tefekkür: varlıklar üzerinde Allah’a ulaşmayı netice verecek şekilde etraflıca düşünme
tenezzüh: gezinti
teşhir etme: sergileme
tevhid: birleme; herşeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve inanma
tezyinât: süslemeler
ulûhiyet: ibadete ve itaat edilmeye lâyık olma, ilâhlık; Cenab-ı Allah’ın ilâhlığı
vedia bırakılma: emanet edilme, ödünç verilme
ziynet: süs
zulmetli: karanlıklı

rububiyeti de insanın nazarını iktizâ eder ki, hayret ve tefekkür ile takdir ve tahsinlerde bulunsun.

Evet, gül ve çiçeklerin yüzlerini güzelleştiren Zât, nasıl o güzel yüzlere arılardan, bülbüllerden istihsan âşıkları icad etmesin?

Ve güzellerin güzel yüzlerinde güzelliği yaratan, elbette o güzelliğe müştakları da yaratır.

Kezâlik, bu âlemi şu kadar ziynetlerle, nakışlarla tezyin eden Mâlikü’l-Mülk, elbette ve elbette o harika, antika, mu’cize manzaraları, ziynetleri, seyircilerden, müşahitlerden, âşık ve müştaklardan, ârif dellâllardan hâli bırakmayacaktır. İşte, câmiiyeti dolayısıyla insan-ı kâmil, halk-ı eflâke ille-i gaiye olduğu gibi, halk-ı kâinata da semere ve netice olmuştur.


abd: kul
âlem: dünya, kâinat
ârif: bilgide ileri olan, bilen
âzâ: organlar
bilhassa: özellikle
burhan: güçlü ve sarsılmaz kesin delil, kanıt
câmiiyet: kapsamlılık
delâlet etmek: delil olmak, göstermek
dellâl: duyurucu, ilân edici
Ehad: her bir varlık üzerinde birliğinin izleri görünen ve bütün kemâl sıfatların sahibi olan bir Allah
eşya: şeyler, varlıklar
Hakîm: herşeyi hikmetle belirli fayda ve gayelere yönelik olarak mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan Allah
hâlî: boş, ıssız
Hâlık: her şeyi yaratan Allah
halk-ı eflâk: feleklerin, kâinatın yaratılışı
halk-ı kâinat: kâinatın yaratılışı, yaratılması
hikmet: amaç, gaye, hedef; herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yapılması
i’lem eyyühe’l-aziz: “Ey aziz kardeşim bil ki!”
icad: var etme, yaratma
ihtiyar: dileme, istek, irade
iktizâ etmek: gerektirmek
ille-i gaiye: asıl gaye; elde edilmesi için çalışılan gaye
insan-ı kâmil: mükemmel, olgun insan
istifade: faydalanma, yararlanma
istihsan: beğenme, güzel bulma
keyfiyet: durum, nitelik
kezâlik: bunun gibi
mahlûkat: yaratılmışlar, yaratılmış varlıklar
Mâlikü’l-Mülk: görünen ve görünmeyen her şeyin gerçek sahibi olan Allah
mu’cize: bir benzerini yapmakta başkalarının aciz kaldıkları olağanüstü şey
Muhtar: ihtiyar ve irade sahibi Allah
muntazam: düzenli
müşahit: gören, seyreden, seyirci
müştak: aşık, çok arzulu ve istekli
nakış: işleme
nazar: bakış, dikkat
nefis: bir kimsenin kendisi
rububiyet: Rablık; her bir varlığın yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeylerin verilmesi, onların terbiye edilip idare ve egemenlik altında bulundurulması
Sâni: her şeyi san’atla ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah
şehadet etmek: şahitlik etmek, delil olmak
semere: meyve, netice
şiddet-i muhabbet: aşırı sevgi
tahsin: beğenme, birşeyin güzelliğini dile getirme
takdir etme: beğeniyi dile getirme
tefekkür: Allah’ı tanımayı sonuç verecek şekilde varlıklar üzerinde etraflıca düşünme
tehalüf: birbirinden farklı olmak
temasül: birbirine benzeme
tevafuk: uygunluk, denk gelme
tezyin etme: süsleme
vahdet: birlik, teklik
Vâhid: Zâtında, sıfatlarında, isimlerinde, işlerinde ve hükümlerinde asla ortağı, benzeri ve dengi olmayan ve herşeyi birliğiyle kuşatan Allah
zâlim: zulmeden, acımasız, başkasının hakkına tecavüz eden
Zât: kimse, Allah
ziynet: süs

KAYNAK

Risale-i Nur Külliyatı, Mesnevî-i Nuriye – Zerre, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.5.247

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/mesnevi-i-nuriye/zerre/247

“And olsun ki, Biz insanı en güzel bir şekilde yarattık. Sonra da onu en aşağı seviyeye indirdik – ancak iman eden ve güzel işler yapanlar müstesna.” Tîn Sûresi 95:4-6. – Cumartesi Dersleri 23. 1. 1.

"And olsun ki, Biz insanı en güzel bir şekilde yarattık. Sonra da onu en aşağı seviyeye indirdik - ancak iman eden ve güzel işler yapanlar müstesna." Tîn Sûresi, 95:4-6. - Cumartesi Dersleri 23. 1. 1.

Cumartesi Derslerinde bu hafta:

“And olsun ki, Biz insanı en güzel bir şekilde yarattık. Sonra da onu en aşağı seviyeye indirdik – ancak iman eden ve güzel işler yapanlar müstesna.” Tîn Sûresi, 95:4-6.

konusu işlenmektedir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi Üçüncü Söz Birinci Mebhas Birinci Nokta.

"And olsun ki, Biz insanı en güzel bir şekilde yarattık. Sonra da onu en aşağı seviyeye indirdik - ancak iman eden ve güzel işler yapanlar müstesna." Tîn Sûresi, 95:4-6. - Cumartesi Dersleri 23. 1. 1.
“And olsun ki, Biz insanı en güzel bir şekilde yarattık. Sonra da onu en aşağı seviyeye indirdik – ancak iman eden ve güzel işler yapanlar müstesna.” Tîn Sûresi, 95:4-6. – Cumartesi Dersleri 23. 1. 1.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

SHORTS

Yirmi Üçüncü Söz

Şu Sözün iki Mebhası vardır.

 لَقَدْ خَلَقْنَا اْلاِنْسَانَ فِۤى اَحْسَنِ تَقْوِيمٍ     ثُمَّ رَدَدْنَاهُ اَسْفَلَ سَافِلِينَ     اِلاَّ الَّذِينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ     1

Birinci Mebhas

İMANIN binler mehâsininden yalnız beşini, Beş Nokta içinde beyan ederiz.

BİRİNCİ NOKTA

İnsan, nur-u iman ile âlâ-yı illiyyîne çıkar, Cennete lâyık bir kıymet alır. Ve zulmet-i küfür ile esfel-i sâfilîne düşer, Cehenneme ehil olacak bir vaziyete girer. Çünkü, iman, insanı Sâni-i Zülcelâline nisbet ediyor. İman bir intisaptır. Öyle ise, insan, iman ile insanda tezahür eden san’at-ı İlâhiye ve nukuş-u esmâ-i Rabbâniye itibarıyla bir kıymet alır. Küfür o nisbeti kat’ eder. O kat’dan, san’at-ı Rabbâniye gizlenir. Kıymeti dahi yalnız madde itibarıyla olur. Madde ise, hem fâniye, hem zâile, hem muvakkat bir hayat-ı hayvanî olduğundan, kıymeti hiç hükmündedir.

Bu sırrı bir temsille beyan edeceğiz. Meselâ, insanların san’atları içinde, nasıl ki maddenin kıymetiyle san’atın kıymeti ayrı ayrıdır. Bazan müsavi, bazan madde daha kıymettar; bazan oluyor ki, beş kuruşluk demir gibi bir maddede beş liralık bir san’at bulunuyor. Belki, bazan, antika olan bir san’at bir milyon kıymeti aldığı halde, maddesi beş kuruşa da değmiyor. İşte, öyle antika bir san’at,


Dipnot-1

“And olsun ki, Biz insanı en güzel bir şekilde yarattık. Sonra da onu en aşağı seviyeye indirdik-ancak iman eden ve güzel işler yapanlar müstesna.” Tîn Sûresi, 95:4-6.


âlâ-yı illiyyîn: yücelerin en yücesi
beyan: açıklama (bk. b-y-n)ehil: lâyık
esfel-i sâfilîn: aşağıların en aşağısı
fâniye: gelip geçici (bk. f-n-y)
hayat-ı hayvanî: hayvanî hayat (bk. ḥ-y-y)
intisap: bağlanma (bk. n-s-b)
kat’ etmek: kesmek
kıymettar: değerli
küfür: inkâr, inançsızlık (bk. k-f-r)
mebhas: bahis, konu
mehâsin: güzellikler (bk. ḥ-s-n)
müsavi: eşit
muvakkat: geçici
nisbet etme: bağlama (bk. n-s-b)
nukuş-u esmâ-i Rabbâniye: Allah’ın güzel isimlerinin nakışları (bk. n-ḳ-ş; s-m-v; r-b-b)
nur-u iman: iman nuru (bk. n-v-r; e-m-n)
san’at-ı İlâhiye: Allah’ın san’atı (bk. ṣ-n-a; e-l-h)
san’at-ı Rabbâniye: Allah’ın san’atı (bk. ṣ-n-a; r-b-b)
Sâni-i Zülcelâl: yüceliği ve haşmeti sonsuz olan ve herşeyi san’atla yaratan Allah (bk. ṣ-n-a; ẕü; c-l-l)
sır: gizem, gizli gerçek
temsil: kıyaslama tarzında benzetme, analoji (bk. m-s̱-l)
tezahür: ortaya çıkma, görünme (bk. ẓ-h-r)
zâile: geçip giden (bk. z-v-l)
zulmet-i küfür: inkâr karanlığı (bk. ẓ-l-m; k-f-r)

antikacıların çarşısına gidilse, hârika-pîşe ve pek eski, hünerver san’atkârına nisbet ederek, o san’atkârı yad etmekle ve o san’atla teşhir edilse, bir milyon fiyatla satılır. Eğer kaba demirciler çarşısına gidilse, beş kuruşluk bir demir bahasına alınabilir.

İşte, insan, Cenâb-ı Hakkın böyle antika bir san’atıdır. Ve en nazik ve nazenin bir mu’cize-i kudretidir ki, insanı bütün esmâsının cilvesine mazhar ve nakışlarına medar ve kâinata bir misal-i musağğar suretinde yaratmıştır.

Eğer nur-u iman, içine girse, üstündeki bütün mânidar nakışlar, o ışıkla okunur. O mü’min, şuurla okur ve o intisapla okutur. Yani, “Sâni-i Zülcelâlin masnuuyum, mahlûkuyum, rahmet ve keremine mazharım” gibi mânâlarla, insandaki san’at-ı Rabbâniye tezahür eder. Demek, Sâniine intisaptan ibaret olan iman, insandaki bütün âsâr-ı san’atı izhar eder. İnsanın kıymeti, o san’at-ı Rabbâniyeye göre olur; ve âyine-i Samedâniye itibarıyladır. O halde, şu ehemmiyetsiz olan insan, şu itibarla bütün mahlûkat üstünde bir muhatab-ı İlâhî ve Cennete lâyık bir misafir-i Rabbânî olur.

Eğer kat’-ı intisaptan ibaret olan küfür, insanın içine girse, o vakit bütün o mânidar nukuş-u esmâ-i İlâhiye karanlığa düşer, okunmaz.

Zira, Sâni unutulsa, Sânie müteveccih mânevî cihetler de anlaşılmaz, adeta başaşağı düşer. O mânidar âli san’atların ve mânevî âli nakışların çoğu gizlenir. Bâki kalan ve gözle görülen bir kısmı ise, süflî esbaba ve tabiata ve tesadüfe verilip, nihayet sukut eder. Herbiri birer parlak elmas iken, birer sönük şişe olurlar. Ehemmiyeti yalnız madde-i hayvaniyeye bakar. Maddenin gayesi ve meyvesi ise, dediğimiz gibi, kısacık bir ömürde, hayvânâtın en âcizi ve en muhtacı ve en kederlisi olduğu bir halde, yalnız cüz’î bir hayat geçirmektir. Sonra tefessüh eder, gider. İşte, küfür böyle mahiyet-i insaniyeyi yıkar, elmastan kömüre kalb eder.


âciz: güçsüz (bk. a-c-z)
âli: yüce
âsâr-ı san’at: san’at eserleri (bk. ṣ-n-a)
âyine-i Samedâniye: hiçbir şeye muhtaç olmayan ve herkes Ona muhtaç olan Allah’ın eserlerini gösteren ayna (bk. ṣ-m-d)
bâki: kalan kısım (bk. b-ḳ-y)
Cenâb-ı Hak: Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve azamet sahibi yüce Allah (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
cihet: yön
cilve: yansıma (bk. c-l-y)
cüz’î: az (bk. c-z-e)
esbab: sebepler (bk. s-b-b)
esmâ: isimler (bk. s-m-v)
hârika-pîşe: olağanüstü işler yapan
hayvânât: hayvanlar (bk. ḥ-y-y)
hünerver: becerikli
intisap: bağlanma (bk. n-s-b)
izhar: gösterme (bk. ẓ-h-r)
kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)
kalb etmek: dönüştürmek
kat’-ı intisap: mensubiyet bağını kesme (bk. n-s-b)
kerem: lütuf, ikram, iyilik (bk. k-r-m)
küfür: inkâr, inançsızlık (bk. k-f-r)
madde-i hayvaniye: hayvanî madde (bk. ḥ-y-y)
mahiyet-i insaniye: insana ait temel özellikler, insanın içyapısı
mahlûk: yaratık (bk. ḫ-l-ḳ)
mahlûkat: yaratıklar (bk. ḫ-l-ḳ)
mânidar: anlamlı (bk. a-n-y)
masnû: san’at eseri varlık (bk. ṣ-n-a)
mazhar: yansıma ve görünme yeri (bk. ẓ-h-r)
medar: eksen, vesile
misafir-i Rabbânî: Allah’ın misafiri (bk. r-b-b)
misal-i musağğar: küçültülmüş nümune, örnek (bk. m-s̱-l)
mu’cize-i kudret: Allah’ın sonsuz kudretiyle bir mu’cize eseri olarak yarattığı şey (bk. a-c-z; ḳ-d-r)
mü’min: iman etmiş, inanmış (bk. e-m-n)
muhatab-ı İlâhî: Allah’a muhatap olan (bk. ḫ-ṭ-b; e-l-h)
müteveccih: yönelik
nâzenin: ince, nazik, nazlı
nazik: ince, zarif
nisbet etmek: bağ kurmak (bk. n-s-b)
nukuş-u esmâ-i İlâhiye: Allah’ın güzel isimlerinin nakışları (bk. n-ḳ-ş; s-m-v; e-l-h)
nur-u iman: iman nuru, aydınlığı (bk. n-v-r; e-m-n)
rahmet: şefkat, merhamet (bk. r-ḥ-m)
san’at-ı Rabbâniye: Allah’ın san’atı (bk. ṣ-n-a; r-b-b)
Sâni: herşeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah (bk. ṣ-n-a)
Sâni-i Zülcelâl: herşeyi san’atlı bir şekilde yaratan, sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Allah (bk. ṣ-n-a; ẕü; c-l-l)
süflî: aşağı
sukut etme: düşme, alçalma
suret: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r)
şuur: bilinç, idrak, anlayış (bk. ş-a-r)
tabiat: doğa, canlı cansız varlıklar; maddî âlem (bk. ṭ-b-a)
tefessüh: bozulma, kokuşma
teşhir edilme: sergilenme
tezahür: görünme, ortaya çıkma (bk. ẓ-h-r)
yad etmek: anmak

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi Üçüncü Söz, Birinci Mebhas, Birinci Nokta, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.417

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-ucuncu-soz/417


CUMARTESİ DERSLERİ

On İki Lem'ayı birden elinde tut; binler elektrik kuvvetinde bir sirac-ı hakikat bularak, Arş-ı Âzamdan uzatılıp gelen âyât-ı Kur'âniyeye yapış; burâk-ı tevfike bin, semâvât-ı hakaikte urûc et, arş-ı marifetullaha çık, Senden başka hak mâbud olmadığına şehadet ederim. Sen birsin ve Senin hiçbir şerikin yoktur. de. - Cumartesi Dersleri 22. 26.
On İki Lem’ayı birden elinde tut; binler elektrik kuvvetinde bir sirac-ı hakikat bularak, Arş-ı Âzamdan uzatılıp gelen âyât-ı Kur’âniyeye yapış; burâk-ı tevfike bin, semâvât-ı hakaikte urûc et, arş-ı marifetullaha çık, Senden başka hak mâbud olmadığına şehadet ederim. Sen birsin ve Senin hiçbir şerikin yoktur. de. – Cumartesi Dersleri 22. 26.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ

Nasıl ki bir ırmağın kabarcıkları gidiyor; arkasından gelen kabarcıklar, gidenler gibi parladığından anlaşılıyor ki, onları parlattıran, daimî ve yüksek bir ışık sahibidir. – Cumartesi Dersleri 22. 10.

Nasıl ki bir ırmağın kabarcıkları gidiyor; arkasından gelen kabarcıklar, gidenler gibi parladığından anlaşılıyor ki, onları parlattıran, daimî ve yüksek bir ışık sahibidir. - Cumartesi Dersleri 22. 10.

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Nasıl ki bir ırmağın kabarcıkları gidiyor; arkasından gelen kabarcıklar, gidenler gibi parladığından anlaşılıyor ki, onları parlattıran, daimî ve yüksek bir ışık sahibidir.” konusu işlenmektedir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi İkinci Söz Birinci Makam Dokuzuncu Burhan.

Nasıl ki bir ırmağın kabarcıkları gidiyor; arkasından gelen kabarcıklar, gidenler gibi parladığından anlaşılıyor ki, onları parlattıran, daimî ve yüksek bir ışık sahibidir. - Cumartesi Dersleri 22. 10.
Nasıl ki bir ırmağın kabarcıkları gidiyor; arkasından gelen kabarcıklar, gidenler gibi parladığından anlaşılıyor ki, onları parlattıran, daimî ve yüksek bir ışık sahibidir. – Cumartesi Dersleri 22. 10.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

Yirmi İkinci Söz

Birinci Makam

ONUNCU BURHAN

Gel, ey bir parça insafa gelmiş arkadaş! On beş gündür HAŞİYE-1 biz buradayız. Eğer şu âlemin nizamlarını bilmezsek, padişahını tanımazsak, cezaya müstehak oluruz. Özrümüz kalmadı. Zira, on beş gün, güya bize mühlet verilmiş gibi, bize ilişmiyorlar. Elbette biz başıboş değiliz. Bu derece nazik san’atlı, mizanlı, letâfetli, ibretli masnular içinde hayvan gibi gezip bozamayız. Bize bozdurmazlar. Şu memleketin haşmetli mâlikinin elbette cezası da dehşetlidir.

O zat ne kadar kudretli, haşmetli bir zat olduğunu şununla anlayınız ki, şu koca âlemi bir saray gibi tanzim ediyor, bir dolap gibi çeviriyor. Şu büyük memleketi, bir hane gibi, hiçbir şey noksan bırakmayarak idare ediyor. İşte, bak: Vakit be vakit, bir kabı doldurup boşaltmak gibi, şu sarayı, şu memleketi, şu şehri, kemâl-i intizamla doldurup kemâl-i hikmetle boşalttırıyor. Bir sofrayı da kaldırıp indirmek gibi, koca memleketi baştan başa çeşit çeşit sofralar, HAŞİYE-2 bir dest-i gaybî tarafından kaldırır, indirir tarzında, mütenevvi yemekleri sırayla getirip


Haşiye-1

On beş gün, sinn-i teklif olan on beş seneye işarettir.

Haşiye-2

Sofralar ise, yazda zeminin yüzüne işarettir ki, yüzer taze taze ve ayrı ayrı olarak matbaha-i rahmetten çıkan Rahmânî sofralar serilir, değişirler. Herbir bostan bir kazan, herbir ağaç bir tablacıdır.


âlem: dünya (bk. a-l-m)
bostan: bahçe
dest-i gaybî: görünmeyen el (bk. ğ-y-b)
hane: ev
haşiye: dipnot, açıklayıcı not
haşmet: heybet, ihtişam
hiffet: hafiflik
ibretli: düşündürücü, ders verici
icad: vücut verme, var etme, yaratma (bk. v-c-d)
insaf: hakkı kabule dayalı ılımlı davranış
kemâl-i hikmet: tam ve mükemmel bir hikmet (bk. k-m-l; ḥ-k-m)
kemâl-i intizam: kusursuz derecede düzenlilik (bk. k-m-l; n-ẓ-m)
kemiyetçe: sayıca
kudret: güç, kuvvet, iktidar (bk. ḳ-d-r)
letâfetli: hoş, güzel (bk. l-ṭ-f)
mâlik: sahip (bk. m-l-k)
masnu: san’at eseri varlık (bk. ṣ-n-a)matbaha-i rahmet: Allah’ın rahmet mutfağı (bk. r-ḥ-m)
mebzûliyet: bolluk, çokluk
mizanlı: ölçülü (bk. v-z-n)
mühlet: zaman, vakit
muhteşem: ihtişamlı, gösterişli
mükemmel: noksansız, kusursuz (bk. k-m-l)
muntazam: düzenli (bk. n-ẓ-m)
müşkülât: zorluklar, güçlükler
müstehak: hak eden (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
mütenevvî: çeşit çeşit
müterakkî: ilerlemiş, terakki etmiş
nefer: asker, er
nihayetsiz: sonsuz
nizam: düzen, kanun (bk. n-ẓ-m)
peydâ etme: meydana gelme
Rahmânî: Rahmân olan Allah’a ait (bk. r-ḥ-m)
rapt edilme: bağlanma
sehâvet: cömertlik (bk. c-v-d)
sinn-i teklif: sorumluluk yaşı
suhulet peydâ etmek: kolaylık kazanmak
tablacı: yiyecek sunan
tanzim: düzenleme (bk. n-ẓ-m)
teçhizat: donanım, cihazlar
teşekkül: oluşma
vakit be vakit: zaman zaman
zemin: yer
zira: çünkü

yedirir; onu kaldırıp başkasını getirir. Sen de görüyorsun ve aklın varsa anlarsın ki, o dehşetli haşmet içinde, hadsiz sehâvetli bir kerem var.

Hem de bak ki, o gaybî zâtın saltanatına, birliğine bütün bu şeyler şehadet ettiği gibi; öyle de, kafile kafile arkasından gelip geçen, o hakikî perde perde arkasından açılıp kapanan bu inkılâplar, bu tahavvülâtlar, o zâtın devamına, bekàsına şehadet eder. Çünkü zevâl bulan eşya ile beraber, esbabları dahi kayboluyor. Halbuki, onların arkasından, onlara isnad ettiğimiz şeyler tekrar oluyor. Demek o eserler onların değilmiş, belki zevâlsiz birinin eserleriymiş. Nasıl ki bir ırmağın kabarcıkları gidiyor; arkasından gelen kabarcıklar, gidenler gibi parladığından anlaşılıyor ki, onları parlattıran, daimî ve yüksek bir ışık sahibidir. Öyle de, bu işlerin sür’atle değişmesi, arkalarından gelenlerin aynı renk alması gösteriyor ki, zevâlsiz, daimî birtek zâtın cilveleridir, nakışlarıdır, âyineleridir, san’atlarıdır.


Asr-ı Saadet: Peygamberimizin (a.s.m.) yaşadığı dönem, mutluluk asrı
bâliğ: erişen, ulaşan
bekà: devamlılık, süreklilik (bk. b-ḳ-y)
burhan: güçlü delil
burhan-ı tevhid: Allah’ın birliğini gösteren delil (bk. v-ḥ-d)
cemiyet-i azîme: büyük topluluk, toplum (bk. c-m-a; a-z-m)
cezire: yarımada
Ceziretü’l-Arab: Arab yarımadası
cilve: görünüm, yansıma (bk. c-l-y)
dalâlet: hak yoldan sapkınlık, inançsızlık (bk. ḍ-l-l)
ehl-i tahkik: gerçeği ilmî olarak araştıranlar (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
esbab: sebepler (bk. s-b-b)
Fahr-i Âlem: bütün âlemin kendisiyle övündüğü Peygamberimiz (a.s.m) (bk. a-l-m)
gaybî: görünmeyen (bk. ğ-y-b)
hakikî: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
haşiye: dipnot, açıklayıcı not
içtima: toplanma (bk. c-m-a)
ihtifal: merasim
inkılâp: değişim
isnad: dayandırma (bk. s-n-d)
kafile: grup
kat’î: kesin
kerem: ikram, bağış, iyilik (bk. k-r-m)
küfür: inkâr, inançsızlık (bk. k-f-r)
libas: elbise
mimsiz medeniyet: “deniyet”, aşağılık
mu’cizât-ı Ahmediye: Peygamber Efendimizin (a.s.m) gösterdiği mu’cizeler (bk. a-c-z; ḥ-m-d)
nukuş: nakışlar (bk. n-ḳ-ş)
saltanat: egemenlik, sultanlık (bk. s-l-ṭ)
sefine: gemi
şehadet: şahitlik (bk. ş-h-d)
sehâvetli: cömertçe (bk. c-v-d)
siyer: Peygamberimizin (a.s.m) hayatını konu alan ilim
tahavvülât: başkalaşmalar
tılsım: sır, gizli gerçek
zarfında: içinde
zemin: yer
zevâl: kaybolma, geçip gitme (bk. z-v-l)
ziyade: fazla
zulümat: karanlık (bk. ẓ-l-m)

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi İkinci Söz, Birinci Makam, ONUNCU BURHAN, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.384

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-ikinci-soz/384


CUMARTESİ DERSLERİ

CUMARTESİ DERSLERİ
CUMARTESİ DERSLERİ

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ

Madem bir harf, kâtibini göstermeksizin olmaz. San’atlı bir nakış, nakkaşını bildirmemek olmaz. Nasıl olur ki, bir harfte koca bir kitabı yazan, bir nakışta bin nakşı nakşeden nakkaş, kendi kitabıyla ve nakşıyla bilinmesin? – Cumartesi Dersleri 22. 5.

Madem bir harf, kâtibini göstermeksizin olmaz. San'atlı bir nakış, nakkaşını bildirmemek olmaz. Nasıl olur ki, bir harfte koca bir kitabı yazan, bir nakışta bin nakşı nakşeden nakkaş, kendi kitabıyla ve nakşıyla bilinmesin - Cumartesi Dersleri 22. 5.

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Madem bir harf, kâtibini göstermeksizin olmaz. San’atlı bir nakış, nakkaşını bildirmemek olmaz. Nasıl olur ki, bir harfte koca bir kitabı yazan, bir nakışta bin nakşı nakşeden nakkaş, kendi kitabıyla ve nakşıyla bilinmesin?” konusu işlenmektedir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi İkinci Söz Birinci Makam Beşinci Burhan.

Madem bir harf, kâtibini göstermeksizin olmaz. San'atlı bir nakış, nakkaşını bildirmemek olmaz. Nasıl olur ki, bir harfte koca bir kitabı yazan, bir nakışta bin nakşı nakşeden nakkaş, kendi kitabıyla ve nakşıyla bilinmesin - Cumartesi Dersleri 22. 5.
Madem bir harf, kâtibini göstermeksizin olmaz. San’atlı bir nakış, nakkaşını bildirmemek olmaz. Nasıl olur ki, bir harfte koca bir kitabı yazan, bir nakışta bin nakşı nakşeden nakkaş, kendi kitabıyla ve nakşıyla bilinmesin – Cumartesi Dersleri 22. 5.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

Yirmi İkinci Söz

Birinci Makam

BEŞİNCİ BURHAN

Ey vesveseli arkadaş! Gel, bu azîm sarayın nakışlarına dikkat et. Ve bütün bu şehrin ziynetlerine bak. Ve bütün bu memleketin tanzimatını gör. Ve bütün bu âlemin san’atlarını tefekkür et.

İşte, bak: Eğer nihayetsiz mu’cizeleri ve hünerleri olan gizli bir zâtın kalemi işlemezse, bu nakışları sair şuursuz sebeplere, kör tesadüfe, sağır tabiata verilse, o vakit, ya bu memleketin herbir taşı, herbir otu öyle mu’ciznümâ nakkaş, öyle bir harikulâde kâtip olması lâzım gelir ki, bir harfte bin kitabı yazabilsin, bir nakışta milyonlar san’atı derc edebilsin. Çünkü, bak bu taşlardaki nakşa: HAŞİYE-1 Herbirisinde bütün sarayın nakışları var, bütün şehrin tanzimat kanunları var, bütün memleketin teşkilât programları var. Demek bu nakışları yapmak, bütün memleketi yapmak kadar hârikadır. Öyle ise, herbir nakış, herbir san’at, o gizli zâtın bir ilânnâmesidir, bir hâtemidir.

Madem bir harf, kâtibini göstermeksizin olmaz. San’atlı bir nakış, nakkaşını bildirmemek olmaz. Nasıl olur ki, bir harfte koca bir kitabı yazan, bir nakışta bin nakşı nakşeden nakkaş, kendi kitabıyla ve nakşıyla bilinmesin?


Haşiye-1

Şecere-i hilkatin meyvesi olan insana ve kendi ağacının programını ve fihristesini taşıyan meyveye işarettir. Zira, kalem-i kudret, âlemin kitab-ı kebirinde ne yazmışsa, icmâlini mahiyet-i insaniyede yazmıştır. Kalem-i kader, dağ gibi bir ağaçta ne yazmışsa, tırnak gibi meyvesinde dahi derc etmiştir.


acip: şaşırtıcı, hayret verici
âlem: kâinat, evren (bk. a-l-m)
derc etmek: içine yerleştirmek
galatsız: hatasız, yanlışsız
harikulâde: olağanüstü
haşiye: dipnot, açıklayıcı not
hatem: mühür, damga
icad: var etme, yaratma (bk. v-c-d)
icmâl: özet (bk. c-m-l)
ilânnâme: duyuru
kalem-i kader: kader kalemi (bk. ḳ-d-r)
kalem-i kudret: Allah’ın kudret kalemi (bk. ḳ-d-r)
kâtip: yazıcı, yazan (bk. k-t-b)
kemâl-i intizam: kusursuz derecede düzenlilik (bk. k-m-l; n-ẓ-m)
kitab-ı kebir: büyük kitap, kâinat (bk. k-t-b; k-b-r)
mahiyet-i insaniye: insanın mahiyeti, iç yüzü, esası
mahlûkat: yaratıklar (bk. ḫ-l-ḳ)
mu’cize: bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstü şey (bk. a-c-z)
mu’ciznümâ: mu’cize gösteren (bk. a-c-z)
muhtelif: çeşitli
muntazam: düzenli (bk. n-ẓ-m)
mütenevvi: çeşitli
nakkaş: nakış ustası (bk. n-ḳ-ş)
nihayetsiz: sonsuz
rû-yi zemin: yeryüzü
sair: diğer
şecere-i hilkat: yaratılış ağacı (bk. ḫ-l-ḳ)
sofra-ı Rahmân: Allah’ın sınırsız rahmetiyle kulları önüne serdiği sofra (bk. r-ḥ-m)
şuursuz: bilinçsiz, akılsız (bk. ş-a-r)
tabiat: doğa, canlı cansız varlıklar; maddî âlem (bk. ṭ-b-a)
tablacı: yiyecek sunan
tahavvülât: değişiklikler
taife: topluluk
tanzimat: düzenlemeler (bk. n-ẓ-m)
tefekkür: düşünme (bk. f-k-r)
teşkilât: yapı, kuruluş
ünsiyet etmek: alışmak
zemin: yer
ziynet: süs (bk. z-y-n)

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi İkinci Söz, Birinci Makam, BEŞİNCİ BURHAN, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.378

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-ikinci-soz/379


CUMARTESİ DERSLERİ

CUMARTESİ DERSLERİ
CUMARTESİ DERSLERİ

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ