Biyoloji 11. Sınıf DESTEK VE HAREKET SİSTEMİNİN YAPISI, GÖREVİ VE İŞLEYİŞİ Konu Özeti

Biyoloji 11. Sınıf DESTEK VE HAREKET SİSTEMİNİN YAPISI, GÖREVİ VE İŞLEYİŞİ Konu Özeti
Slide
REKLAM

Bu alana reklam verebilirsiniz.

Sitenin teknik – tasarım ve içerik giderleri karşılanacaktır.

Google, Facebook, YoTube vb. reklamlarının sitemizin içeriğiyle uyumlu olmadığını düşünüyoruz.

Bu konuda e-postayla bilgi alabilirsiniz.

dersdunyasi.net@gmail.com
previous arrow
next arrow
Slide
Slide
Slide
Slide
Slide
Slide
previous arrow
next arrow
Shadow

Bu sayfada; ortaöğretim / lise 11. sınıf Biyoloji dersi 1. ünite 2. bölümde yer alan DESTEK VE HAREKET SİSTEMİNİN YAPISI, GÖREVİ VE İŞLEYİŞİ ile ilgili konunun özeti yer almaktadır.

ORTAÖĞRETİM / LİSE

BİYOLOJİ 11. SINIF

1. ÜNİTE – 2. BÖLÜM

DESTEK VE HAREKET SİSTEMİ

1.2.1. DESTEK VE HAREKET SİSTEMİNİN YAPISI, GÖREVİ VE İŞLEYİŞİ

 Konu Özeti

KAZANIM

11.1.2. Destek ve Hareket Sistemi

Anahtar Kavramlar

eklem, kas, kemik, kıkırdak, tendon

11.1.2.1. Destek ve hareket sisteminin yapı, görev ve işleyişini açıklar.

a. Kemik, kıkırdak ve kas doku açıklanır.

b. Destek ve hareket sisteminin yapısı işlenirken görsel ögeler, grafik düzenleyiciler, e-öğrenme nesnesi ve uygulamalarından yararlanılır.

c. Kemik ve kas çeşitleri açıklanır.

ç. Kıkırdak ve eklem çeşitleri ile vücutta bulunduğu yerlere örnekler verilir. Yapılarına girilmez.

1.2.1. DESTEK VE HAREKET SİSTEMİNİN YAPISI, GÖREVİ VE İŞLEYİŞİ

 Konu Özeti

Destek ve hareket sistemi;

  • kemik,
  • kıkırdak,
  • kas
  • bağ

dokulardan oluşturulmuştur.

Destek ve hareket sistemine;

  • hareketin sağlanması,
  • organizmaya destek olunması,
  • vücudun ihtiyacı olan minerallerin depolanması,
  • iç organlara ve kaslara bağlanma yüzeyi sağlanması,
  • önemli iç organların korunması,
  • vücuda biçim verilmesi ve
  • kan hücrelerinin üretilmesi  

gibi görevler verilmiştir.  

  • Destek ve hareketi sağlamak için iskelet ve kas sistemi birlikte görev yapar.

İSKELET SİSTEMİ

İskelet sistemi, vücudu desteklemek ve kasların tutunması için yüzey alanı sağlamakla görevlendirilmiştir.

İskelet sistemi önemli iç organları zedelenmekten korur.

İskelet sistemi, kemik ve kıkırdak olmak üzere iki çeşit bağ dokudan meydana getirilmiştir.

Embriyoda ikinci aydan itibaren kalsiyum karbonat, kalsiyum fosfat gibi tuzların biriktirilmesiyle kemikleşme süreci başlatılır.

Kemik Doku

Kemik doku hücrelerine osteosit, kemik doku ara maddesine ise osein denir. Osteositler, lâkün denilen boşluklar içinde yer alır ve ince uzantılarla birbiriyle bağlantı kurar.

Kalsiyum karbonat ve kalsiyum fosfat tuzları kemik dokuya sertlik kazandıracak şekilde tasarlanmıştır.

Yaşın ilerlemesiyle kemik dokuda organik madde oranı azaldığı, mineral tuz oranı arttığı için kemiğin sertliği ve buna bağlı olarak da kırılganlığı artar.

Organik kısım olan kollajen lifler ise kemiğe esneklik verir. Çocuklarda kemikler daha esnektir.

Kemik doku kan damarları ve sinirler bakımından da zengindir. Doku yapısına göre kemikler süngerimsi kemik doku ve sıkı kemik doku olmak üzere iki çeşittir.

Süngerimsi kemik doku:

Küçük kemik plakaların arasına boşluk bırakılarak bağlanması nedeniyle gözenekli yapıya sahiptir.

Süngerimsi kemik, böyle bir yapı sayesinde oldukça büyük baskılara dayanabilir şekilde biçimlendirilmiştir.

Süngerimsi kemiğin boşluklarında kırmızı kemik iliği bulunur. Kırmızı kemik iliğinde kan hücreleri üretilir.

Süngerimsi kemik doku
Süngerimsi kemik doku

Süngerimsi kemik,

  • uzun kemiklerin şişkin olan uç kısımlarında ve ilik kanalı çevresinde
  • yassı ve kısa kemiklerin iç kısmında bulunur.
Sıkı kemik doku:

Kalsiyum karbonat, kalsiyum fosfat gibi tuzların yoğun bir şekilde biriktirilmesi nedeniyle oldukça sıkı ve sert yapıya sahiptir.

Uzun kemiklerin gövde kısmı büyük ölçüde sıkı kemikten oluşturulmuştur.

Sıkı kemikte osteon adı verilen yapı birimleri kullanılır.

Osteon, merkezî bir kanal çevresinde dairesel olarak sıralanmış kemik tabakalar ve tabakaların arasında konumlandırılmış kemik hücrelerden oluşturulmuştur.

Sıkı kemik doku
Sıkı kemik doku

Osteonun;

  • ortasındaki kanala Havers kanalı,
  • Havers kanallarını yatay olarak birbirine bağlayan kanallara Volkmann kanalı

adı verilir

Bu kanallarda sinirler ve kemik dokuyu besleyen kan damarları yer alır.

Kemik dokunun ihtiyaç duyduğu besin ve oksijen kanallardaki kan damarından sağlanır.

Atık ürünler de aynı yolla kana verilir.

Şekillerine Göre Kemik Çeşitleri

Şekillerine göre kemikler;

  1. Uzun kemikler,
  2. Kısa kemikler,
  3. Yassı kemikler
  4. Düzensiz şekilli kemikler

olmak üzere dört çeşittir.

1. Uzun kemikler:

Boyu eninden uzun olan kemiklerdir. Koldaki pazu kemiği ve bacaklardaki uyluk kemikleri uzun kemiklere örnektir.

Uzun kemikler
Uzun kemikler

Uç kısımlarındaki şişkin bölgeler baştır. İki baş arasındaki bölge ise gövdedir. Baş kısımlarının dış kısmı, sıkı kemik doku iç kısmı ise süngerimsi kemik doku yapısındadır.

Gövde kısmı büyük ölçüde sıkı kemikten yapılmıştır. Gövdenin ortasındaki boşlukta ise sarı kemik iliği yer alır. Sarı kemik iliği yalnızca uzun kemiklerin yapısında bulunur. Bol miktarda yağ içerir.

Sarı kemik iliğinde bazı akyuvar hücreleri üretilir.

Uzun kemiklerin baş kısmında kemiğin boyuna uzamasını sağlayan kıkırdak dokudan oluşmuş epifiz plağı vardır. Epifiz plağı; ergenlik döneminin ardından kemikleşir, kemikte ve bireyde boyuna uzama durur.

Kemiklerin dış yüzeyini saran zara periost adı verilir. Periost, bol miktarda kan damarı ve sinir içerir.

Periost, kemiğin enine kalınlaşmasını ve kırılan kemiğin onarılmasını sağlar.

2. Kısa kemikler:

Uzunlukları, genişlikleri ve kalınlıkları birbirine yakın olan kemiklerdir.

Ön kolla el arasında bulunan el bilek kemikleri ve bacakla tarak kemikleri arasında bulunan ayak bilek kemikleri kısa kemiklere örnektir.

Kısa kemikler
Kısa kemikler

Kısa kemiklerin dış yüzeyini periost sarar.

Kısa kemiklerin iç kısmında süngerimsi kemik doku dış kısmında sert kemik doku bulunur.

3. Yassı kemikler:

Yapısı yassı ve ince olan kemiklerdir.

Kafatası kemikleri, kaburga, kalça kemiği ve kürek kemiği yassı kemiklere örnektir.

Yassı kemikler
Yassı kemikler

Yassı kemiklerin dış kısmında periost bulunur. Yassı kemiğin merkezinde kırmızı kemik iliği içeren süngerimsi kemik doku, dış tarafında ise sert kemik doku bulunur.

4. Düzensiz şekilli kemikler:

Belirli bir şekli olmayan, baskılara dayanıklı sağlam kemiklerdir.

Omurlar ve çene kemikleri düzensiz şekilli kemiklere örnektir.

Düzensiz şekilli kemikler
Düzensiz şekilli kemikler

Diğer kemik çeşitlerinde olduğu gibi dıştan periostla kaplıdır.

İç tarafında süngerimsi kemik doku dış tarafında ise sert kemik doku bulunur

İskelet
İskelet

Yetişkin insan iskeleti 206 kemikten oluşturulmuştur. Bu kemiklerin bazıları birbirine kaynaşmıştır.

İskelet;

  1. Eksen iskeleti           2. Üyeler iskeleti      

olmak üzere iki ana bölüme ayrılır.

Eksen iskeletinde;

a. Baş,                b. Gövde,      

iskeleti yer alır.

a. Baş iskeleti,
  • Kafatası  
  • Yüz kemiklerinden

meydana gelir.

Baş iskeleti
Baş iskeleti

Baş iskeletinde sadece alt çene kemiği hareketlidir.

b. Gövde iskeleti;
  • Omurga,
  • Göğüs kemiği
  • Kaburgalardan

meydana gelir.

Gövde iskeleti
Gövde iskeleti

Omurga, boyundan kuyruk sokumuna kadar devam eder. Omurlar arasında kıkırdaktan oluşturulmuş diskler vardır.

Omurgayı oluşturan omurlar;

  • Baş ve gövdenin hareketini ve vücudun dik durmasını sağlar.
  • Kaburga ve iç organlara bağlanma bölgesine yerleştirilmiştir.
  • Deliklerinin üst üste getirilmesiyle omurga kanalı oluşturulmuştur ve içindeki omuriliği korur.
  • Baş, gövde, göğüs ve karın boşluğundaki birçok organın ağırlığını taşır ve destek olur.

Omurlar yapı ve işlevleri bakımından;

  1. Boyun omurları,
  2. Sırt omurları,
  3. Bel omurları,
  4. Sağrı omurları
  5. Kuyruk sokumu omurları

olmak üzere beş bölümde incelenir. Boyun omurlarının birincisine atlas, ikincisine eksen adı verilir. Sırt omurları, kaburgayla bağlantılıdır.

İnsanda on iki çift kaburga vardır.

Sırt omurlarından çıkan kaburgaların ilk yedi çifti ayrı ayrı, sonraki üç çift, birleştirilerek göğüs kemiğine bağlanmıştır.

Son iki çift kaburganın uçları göğüs kasları arasında serbest bırakılmıştır. Bu kaburgalara yüzücü kaburga denir.

Kaburga göğüs bölgesindeki iç organları koruyacak, destekleyecek ve soluk alıp vermeyi sağlayacak şekilde tasarlanmıştır.

Kaburga kemiklerindeki ilikler kan yapımında önemli bir yere sahiptir.

Üyeler iskeletinde ise;

a. Kol kemikleri,

b. Bacak kemikleri,

c. Üye kemerleri,

yer alır.

a. Kol kemikleri;
  • pazu,
  • ön kol,
  • dirsek,
  • el bilek,
  • el tarak,
  • el parmak,

kemiklerinden oluşturulmuştur.

Üyeler iskeletinde ise;

a. Kol kemikleri,

b. Bacak kemikleri,

c. Üye kemerleri, 

yer alır.
Üyeler iskeleti;
a. Kol kemikleri,
b. Bacak kemikleri
b. Bacakta kemikleri;
  • uyluk,
  • diz kapağı,
  • kaval,
  • baldır,
  • ayak bilek,
  • ayak tarak,
  • ayak parmak,

kemiklerinden oluşturulmuştur.

c. Üye kemerleri,
  • omuz kemeri
  • kalça kemerinden

oluşturulmuştur.

Omuz kemerinde

  • önde köprücük kemiği,
  • arkada ise kürek kemiği vardır.

Omuz kemeri kol kemiğine eklemle bağlanmıştır.

Kalça kemeri;

  1. oturga,
  2. kalça,
  3. çatı,

olmak üzere üç kemiğin kaynaştırılmasıyla oluşturulmuştur.

Kalça kemeri
Kalça kemeri

Her iki kalça kemeri arkada sağrı omurlarına; önde ise birbirine bağlanır.

Böylece kalça kemerleri arasında leğen boşluğu oluşur.

Kalça kemerleriyle bacak kemikleri eklemle birleştirilmiştir.

Kıkırdak Doku

Kıkırdak doku, kıkırdak hücreleri ve bunların salgıladığı hücreler arası maddelerden oluşturulmuştur.

Kemiklerin birleşim yerlerinde, kulak kepçesinde, burunda ve östaki borusunda bulunur.

Kıkırdak doku hücresine kondrosit ara maddesine ise kondrin denir.

Ara maddede protein yapılı lifler bulunur.

Kıkırdak dokunun ara maddesi jel şeklinde olduğu için kemik dokudan daha esnektir.

Kıkırdak doku ara maddesinde kan damarı bulunmaz.

Kıkırdak doku hücreleri, kıkırdak dokunun etrafını saran bağ dokudaki damarlardan salınan maddelerin difüzyonuyla beslenir.

Bu nedenle zedelenen kıkırdak dokunun onarımı uzun süre alır.

Kıkırdak Doku
Kıkırdak Doku

Kıkırdak doku, ara maddesine konulan liflerin yapısına göre;

  1. hiyalin,
  2. fibröz,
  3. elastic,

kıkırdak olmak üzere üç çeşittir.

1. Hiyalin kıkırdak:

Kollajen lif bulundurur.

İnsanlarda embriyonal dönemde iskeletin büyük bir kısmını oluşturur.

Embriyonun gelişim sürecinde hiyalin kıkırdak kemik dokuya dönüştürülür.

Ancak kaburga uçlarında, oynar eklemlerdeki kemiklerin eklem yüzeyinde hiyalin kıkırdak kemik dokuya dönüştürülmez.

Soluk borusunda, burunda, bronşlarda, kemik eklem yerlerinde ve kaburga uçlarında hiyalin kıkırdak bulunur.

Hiyalin kıkırdak
Hiyalin kıkırdak
2. Fibröz kıkırdak:

Bol miktarda kollajen lif içerir.

Bu sayede basınca ve çekmeye karşı dayanıklı kıkırdaktır.

Omurgayı oluşturan omurların arasındaki esnek diskler fibröz kıkırdak yapısındadır.

Ayrıca kalça ve diz eklemleri ile köprücük kemiği eklemlerinde de fibröz kıkırdak bulunur.

Fibröz kıkırdak
Fibröz kıkırdak
3. Elastik kıkırdak:

Esneme ve bükülme yeteneği fazla olan kıkırdaktır.

Ara maddesinde elastik lifler bulunur.

Kulak kepçesindeki kıkırdak, östaki borusundaki kıkırdak ve epiglottisteki (gırtlak kapağı) kıkırdak elastik kıkırdak örnekleridir.

Elastik kıkırdak
Elastik kıkırdak

Eklemler

Kemiklerin birbiriyle birleştirilme yerine eklem denir.

Hareket şekline göre;

  1. oynamaz eklemler,
  2. yarı oynar eklemler,
  3. oynar eklemler,

olmak üzere üç çeşit eklem vardır.

1. Oynamaz eklem

Hareketsiz eklemlerdir. Kafatasını oluşturan kemiklerin arasındaki eklemlerle, sağrı ve kuyruk sokumunda bulunan eklemler oynamaz eklemlere örnektir.

Bu eklemleri birbirine bağlayan kemikler, eklem bölgesinde genellikle testere dişine benzer şekilde girintilerle ve çıkıntılarla birbirine kenetlenmiştir.

Eklemler
Eklemler
Yarı oynar eklem

Hareketleri sınırlıdır. Omurgayı oluşturan omurlar arasındaki eklemler, yarı oynar eklemlere örnektir.

Oynar eklem

Hareketli eklemlerdir. Kolda pazu kemiği ile ön kol kemiği, bacakta ise uyluk kemiği ile kaval kemiği arasındaki eklemler oynar ekleme örnektir.

Ayrıca parmak kemiklerinin arasındaki eklemler de oynar eklemlerdir.

KAS SİSTEMİ

Kaslar, kemiklerle vücuda şekil vermede kullanılmaktadır. Kasların temel görevi, vücudun veya bulundukları organların hareketini sağlamaktır.

Örneğin iskelet kaslarının kasılıp gevşemesi sayesinde konuşma, nefes alıp verme, yürüme, koşma, yüzme gibi çeşitli hareketler gerçekleştirilir.

İstemsiz çalışan düz kaslar, iç organlarımızın hareketini sağlar. Kan, kalp kasının kasılmasıyla tüm vücuda ve akciğerlere pompalanır. Böylece hücrelere gerekli maddelerin ulaştırılması sağlanır.

KAS SİSTEMİ
KAS SİSTEMİ

Kas Doku

Kaslar, kas dokusundan oluşturulmuştur. Kas dokusunda yer alan kas lifleri kas hücresi olarak adlandırılır.

Kas hücreleri özelleştirilmiş hücrelerdir. Kas hücrelerinin zarına sarkolemma, plazmasına sarkoplazma, endoplazmik retikulumuna sarkoplazmik retikulum adı verilir.

Kas hücrelerinde kasılıp gevşemeyi sağlayan aktin ve miyozin proteinlerinden oluşmuş filamentler bulunur. Bu iplikçikler, bir araya gelerek miyofibrilleri oluşturur. Kas dokuda enerji ihtiyacı fazla olduğundan kas hücrelerinin mitokondri sayısı fazladır.

Kas Çeşitleri

Kaslar;

  1. düz kas,
  2. kalp kası,
  3. iskelet kası,

olmak üzere üç çeşittir.

1. Düz kas

İç organların yapısında bulunan düz kaslar, mekik şeklindeki hücrelerden oluşturulmuştur.

Bu hücreler, tek çekirdekli olup aktin ve miyozin filamentler, hücre boyunca düzenli olarak sıralanmadığından düz kaslarda bantlaşma görülmez.

Bu nedenle bu hücrelerden oluşan kaslar, düz kas olarak adlandırılır.

Düz kaslar, yavaş kasılıp yavaş gevşer.

Düz kasların kasılıp gevşemesi, otonom sinir sistemi tarafından düzenlenir ve bu kaslar istemsiz hareket eder.

Düz kaslar sinirsel, hormonal ve fiziksel uyarılarla kasılır.

Solunum, sindirim, dolaşım, üreme ve boşaltım sistemlerindeki organların yapısında düz kaslar bulunur.

Kas Çeşitleri
Kas Çeşitleri
2. Kalp kası

Kalbin yapısında yer alır. Silindirik hücreleri dallanma gösterir. Kalp kası hücreleri genellikle tek çekirdeklidir ve çok miktarda mitokondri içerir.

Miyozin ve aktin filamentlerin düzenli diziliminden dolayı kalp kası hücreleri mikroskop altında çizgili görünür. Bu hücreler, çizgili olmaları nedeniyle iskelet kası hücrelerine benzer, hızlı kasılır.

İstemsiz çalışmaları nedeniyle düz kas hücrelerine benzerlik gösterir.

Çalışmaları otonom sinir sistemi tarafından düzenlenir şekilde tasarlanmıştır.

Kalp kası hücreleri otonom sinir sistemi tarafından impuls almadan da kasılıp gevşeyebilir.

3. İskelet kası

Vücutta en çok bulunan kas çeşididir. Bu kaslar, iskelete tutunur. İskelet kaslarının işlevleri, beyin kontrolünde gerçekleşir şekilde tasarlandığı için istemli olarak çalışır.

İskelet kasları, kas boyunca uzanan kas liflerinden oluşturulmuştur. Mikroskop altında çizgili görünür. İskelet kasına çizgili kas da denir. Her bir lif, uzun silindir şeklinde tek bir hücredir.

İskelet kası hücreleri, çok sayıda çekirdek içerir. Çünkü bu hücrelerin her biri embriyonik dönemde çok sayıda hücrenin kaynaşmasıyla oluşturulmuştur.

Bu hücreler, oksijen depolayabilen ve demir içeren miyoglobin pigmenti içerdiğinden kırmızı renkte görünür. İskelet kasları hızlı kasılır ve çabuk yorulur.

Kas Kasılması

Kas lifi çok sayıda miyofibril içerir. Miyofibriller, aktin ve miyozin filamentlerinden oluşturulmuştur. Bu filamentlerin düzenli dizilişlerinden dolayı mikroskopta bakıldığında iskelet kası hücrelerinde art arda tekrarlanan açık ve koyu bantlar görülür.

Tekrarlanan bu bantlarda aktin ve miyozin filamentler, belirli bir düzen içinde konumlandırılarak kasın sarkomer adı verilen kasılma birimlerini oluşturur.

Sarkomer, iki Z çizgisi arasında kalan kısımdır. İnce olan aktin filamentler Z çizgisinde birbirine bağlanıp sarkomerin merkezine doğru uzanır.

Kalın olan miyozin filamentler ise sarkomerin merkezinde birbirine tutunur. Sarkomerdeki bantlaşma incelendiğinde sadece aktin filamentlerden oluşan bölgeye I bandı, aktin ve miyozin filamentlerin birlikte yer aldığı bölgeye A bandı adı verilir. A bandının ortasında sadece miyozin proteinlerinden oluşan, açık renk olarak görünen bölgeye H bandı adı verilir.

Kas Kasılması
Kas Kasılması

Çizgili kaslar, somatik sinir sistemine ait miyelinli nöronlar tarafından uyarılır. Motor sinirler motor liflerini oluşturur ve motor lifler de kasların uyarılmasını sağlar.

Motor sinir hücresiyle kas hücresi arasındaki bağlantı bölgesi motor uç plak olarak adlandırılır. Nöronla taşınan impuls, motor uç plağa gelince nörondan nörotransmitter salgılanmasını sağlar.

Nörotransmitterler sarkolemma üzerindeki Na+ kanallarının açılmasına ve hücreye çok miktarda Na+ iyonunun girmesine neden olur.

Böylece kas hücresi uyarılır ve impuls sarkolemma boyunca yayılır. Bu impuls, sarkoplazmik retikuluma ulaşınca sarkoplazmik retikulumda depolanan Ca+2 iyonları sitoplazmaya salınır. Böylece sitoplazmada Ca+2 iyonları derişimi yükselir. Salınan Ca+2 iyonları, sarkomerde aktin üzerinde konumlanmış olan proteini kaydırarak miyozinin aktine bağlanacağı kısmın açığa çıkmasını sağlar. Aktin filamentler miyozin flamentler üzerinde kayar, kas lifi kasılır.

Motor uç plak
Motor uç plak

Kasılmış kasın gevşemesi, impuls iletimi kesildiği zaman gerçekleşir. Kasılma tamamlanınca Ca+2 iyonları sarkoplazmik retikuluma aktif taşımayla taşınır böylece gevşeme gerçekleştirilir.

Sarkoplazmada kalsiyum derişimi düşünce aktin üzerindeki protein kompleksi aktifleştirilerek miyozinin aktine bağlanma bölgesinin kapanmasına neden olur ve kasılma durur.

Kasılma fizyolojisi
Kasılma fizyolojisi

Miyozinin aktinden ayrılması için ATP’ye gereksinim duyulur. Kasta yeterli ATP olduğu sürece kasılıp gevşeme devam eder.

Kasın kasılabilmesi için gerekli minimum uyarı şiddetine eşik değer denir. Eşik değerin altındaki uyarılar, kas lifinde uyarı oluşturmaz.

Eşik değer ve eşik değerin üzerindeki uyarılar ise kas lifi tarafından aynı şiddette cevaplanır. Bu duruma ya hep ya hiç kuralı denir.

Kasılma evreleri
Kasılma evreleri

Çizgili kasların dinlenme durumunda hafif kasılı ve gergin olma durumuna kas tonusu denir. Kas tonusu bilincin açık olduğu durumda mevcuttur. Kasın kasılma sonrası normal durumuna geri döndürülmesine gevşeme evresi denir.

Uyarı alan kasın kasılması ve gevşemesi üç evrede gerçekleştirilir. Bunlar sırasıyla gizli evre, kasılma evresi ve gevşeme evresidir.

Gevşeme anından itibaren kasın tekrar uyarılmasına kadar geçen sürede kas dinlenmektedir. Ancak kas lifi (hücresi), gevşemeye fırsat vermeden kasılması için art arda uyarılırsa kasılı durumda kalır. Bu duruma fizyolojik tetanos (kramp) denir. Bazı kaslar birbirine zıt çalıştırılır. Bu kaslara antagonist kaslar denir. Antagonist kaslardan biri kasılırken diğeri gevşer. Böylece iki farklı yönde dengeli ve hızlı hareket sağlanır. Kolun üst kısmında yer alan pazu kasları antagonist kaslara örnektir.

Fizyolojik tetanos (kramp)
Fizyolojik tetanos (kramp)

Kas Enerjisinin Sağlanması

İskelet kası ve kalp kası hızlı kasılıp gevşetilir. Kasların kasılmasında da gevşemesinde de ATP kullanılır.

Bu kasların hücrelerinde mitokondri sayısı fazladır. Gerekli enerji öncelikli olarak kas hücrelerindeki ATP’den sağlanır. ATPaz enzimiyle ATP parçalanır ve enerji kullanılır.

İskelet kası hücreleri, kasılmaya başladığında hücrede çok az miktarda bulunan ATP moleküllerini kullanır. ATP molekülleri çok kısa sürede tükenir.

Kas hücreleri, ATP ihtiyacını kreatin fosfat üzerinden sağlar. Kas hücrelerinde mevcut ATP’den daha fazla kreatin fosfat (CP) bulunur.

Enerji ihtiyacı olan kas hücreleri, kreatin fosfat molekülünü parçalayacak şekilde tasarlanmıştır. Açığa çıkan fosfat ile ADP, ATP’ye dönüştürülür.

Kaslar, bu şekilde kreatin fosfatı destek enerji kaynağı olarak kullanır ve yaklaşık 15 saniye kadar ATP ihtiyacı karşılanabilir.

Kas, gevşeyip dinlenmeye geçince reaksiyonun tersi gerçekleşir. Böylece kreatin fosfat yeniden sentezlenir ve depolanır.

Kasta enerji ihtiyacının devam etmesi durumunda kas hücresinde depolanan glikojen molekülü parçalanır böylece glikoz fosfat molekülü açığa çıkar. Bu madde kana geçemez sadece kaslarda yakıt olarak kullanılır.

Glikoz fosfat, kas hücrelerinde ya oksijenli solunumda kullanılarak (öncelikli olarak) ya da laktik asit fermantasyonunda kullanılarak ATP elde edilir.

Laktik asit fermantasyonu sonucunda açığa çıkan laktik asit yorgunluk hissi oluşturur. Laktik asidin küçük bir miktarı pirüvik aside çevrilir ve sonra bütün vücut sıvılarında oksijenli solunumda kullanılır.

Kalan laktik asidin büyük kısmı karaciğerde olmak üzere glikoza çevrilir ve bu glikoz kasların glikojen depolarının yenilenmesinde kullanılır.

İskelet kaslarının kasılması sırasında ATP, kreatin fosfat, glikoz, oksijen, glikojen miktarı azalır; ADP, fosfat, kreatin, karbondioksit, su, laktik asit, ısı miktarı artar.

Tendonlar

Kaslar kemiklere tendonlarla bağlanır. Tendonlar kasları kemiklere bağlayan bağ doku liflerinden oluşturulmuşmuş yapıdır. Tendonlar kasılmaz. Fiziksel gerilmelere karşı dayanıklıdır.

Tendonlar
Tendonlar

ETKİNLİK – BUNLARI DA BİLELİM !

  1. Verilen ayetleri, tefsirini ve sonra da metni okuyunuz.
  2. Metinde anlamını bilmediğiniz kelimeler için altta verilen sözlüğe bakınız. Ya da metnin altında verilen internet sayfasına giderek anlamını bilmediğiniz kelimenin üzerine tıklayınız.
  3. Metnin sonunda verilen boş satırlara ayetler, tefsir ve metinle ilgili duygu ve düşüncelerinizi yazınız.

Meal

İnsan görmez mi ki, biz onu meniden yarattık. Bir de bakıyorsun ki, apaçık düşman kesilmiş. ﴾77﴿ 

Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misal getirmeye kalkışıyor ve: «Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?» diyor. ﴾78﴿ 

De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir. ﴾79﴿

(Yâsîn Sûresi, 36/77-79).

Tefsir

İnsanın kendi yaratılışı üzerinde düşünmeyi bir kenara bırakıp, küstahça bir tavırla yüce yaratıcının ve peygamberinin bildirdiklerini yalnızca aklıyla yargılamaya kalkışmasının ne kadar çelişkili olduğu bir örnek ışığında ortaya konmaktadır.

Bu örnekte iki nesne (nutfe ve çürümüş kemik) kıyaslanmaktadır. Bunlardan nutfe, Kur’an’daki kullanımlarına göre erkeğin menisi veya döllenmiş hücre (zigot) mânasına gelmektedir. Böylesine önemsiz görünen bir cismin belirli süreçlerden geçtikten sonra yetişkin bir insan haline gelebilmesini sağlayan bir irade ve kudretin yani yaratıcının bulunduğunu kabul eden kişinin –ki başka âyetlerde belirtildiği üzere müşrik Araplar evrenin ve evrendeki varlıkların yaratıcısının Allah olduğunu itiraf ediyorlardı–, işte bu gücün çürümüş kemiğe de can verebileceğini yadırgamaması gerekir.

Ne var ki Resûlullah’ın peygamberliğini ve onun bildirdiklerini, dolayısıyla öldükten sonra dirilme gerçeğini kabul etmemek, sonuç olarak da Allah’ın yanı sıra başka mâbudlara tapma esasına dayalı kurulu düzenlerini sürdürmek için kırk dereden su getiren Mekke müşrikleri, akıllarınca bu tür örneklerden de yararlanarak alaycı ifadelerle çevrelerindekileri etkilemeye çalışıyorlardı.

Tefsirlerde bu âyetlerin nüzûl sebebi olarak şöyle bir olaya yer verilir:

Müşriklerin önde gelenlerinden biri Hz. Peygamber’e elinde çürümüş bir kemik parçasıyla gelir ve onu ufalayıp, “Böyle un ufak olduktan sonra Allah bunu diriltecek öyle mi?” der. Resûl-i Ekrem de “Evet. Nitekim O seni de öldürecek, sonra diriltip cehenneme atacak!” cevabını verir.

Rivayetlerde Resûlullah’la konuşan kişi ile ilgili olarak Übey b. Halef, Âsî b. Vâil, Ebû Cehil ve Velîd b. Mug^re isimlerinin geçmesi, olayın benzerlerinin birkaç defa meydana gelmiş olması ihtimalini düşündürmektedir (İbn Âşûr, XXIII, 73; rivayetler için ayrıca bk. Taberî, XXIII, 30-31; İbn Atıyye, Abdullah b. Übeyy’in adının zikredilmesini haklı olarak eleştirir; IV, 463-464).

Fakat en çok adı geçen Übey b. Halef’in, isimleri belirtilen diğer kişilerin bulunduğu bir toplulukta, “Muhammed Allah’ın ölüleri dirilteceğini söylüyor, bunu onunla tartışacağım!” dedikten sonra çürümüş bir kemik alıp Resûlullah’a gittiği rivayeti daha mâkul görünmektedir (Zemahşerî, III, 293). Râzî’nin belirttiği üzere önemli olan, özel sebep ne olursa olsun sözün genelinden çıkan mânadır, ki bu da Allah’ın kudretini ve haşri inkâr eden zihniyetin mahkûm edilmesidir (XXVI, 107-108).

79. âyetin son cümlesinde geçen halk kelimesi hem “yaratma” hem “yaratılanlar” (mahlûkat) anlamına geldiği için, bu cümle genellikle bu iki mânayı da yansıtmak üzere şu şekilde açıklanmıştır:

Allah Teâlâ, yaratılanların hepsini bütün ayrıntılarıyla, her birini toplanan ve dağılan parçalarıyla, usulü ve fürûu, içinde bulunduğu durumları, nitelik ve nicelikleri, her türlü özellikleriyle bilir; yaratmanın da her türlüsünü, maddeli-maddesiz, aletli-aletsiz, örnekli-örneksiz, ilkin ve sonra her çeşidini bilir (Elmalılı, VI, 4041).

Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 513-514

https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-tefsir-1/yasin-suresi-36/ayet-71/diyanet-vakfi-meali-4

KUR’ÂN-I HAKÎM ile felsefe ulûmunun mahsul-ü hikmetlerini, ders-i ibretlerini, derece-i ilimlerini muvazene etmek istersen, şu gelecek sözlere dikkat et.

İşte, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân’ın, bütün kâinattaki âdiyat namıyla yad olunan, harikulâde ve birer mucize-i kudret olan mevcudat üstündeki âdet ve ülfet perdesini keskin beyanatıyla yırtıp, o hakaik-ı acibeyi zîşuura açıp, nazar-ı ibretlerini celb edip, ukûle tükenmez bir hazine-i ulûm açar.

Felsefe hikmeti ise, bütün harikulâde olan mucizat-ı kudreti âdet perdesi içinde saklayıp cahilâne ve lâkaydâne üstünde geçer. Yalnız harikulâdelikten düşen ve intizam-ı hilkatten huruç eden ve kemâl-i fıtrattan sukut eden nadir fertleri nazar-ı dikkate arz eder, onları birer ibretli hikmet diye zîşuura takdim eder. Meselâ, en cami’ bir mucize-i kudret olan insanın hilkatini âdi deyip lâkaytlıkla bakar. Fakat insanın kemâl-i hilkatinden huruç etmiş, üç ayaklı yahut iki başlı bir insanı bir velvele-i istiğrabla nazar-ı ibrete teşhir eder. Meselâ, en lâtif ve

http://www.erisale.com/#content.tr.1.200

âdet: alışkanlık
âdi: normal, basit, sıradan
âdiyat: alışılmış olan sıradan şeyler
beyanat: açıklamalar (bk. b-y-n)
cahilâne: cahilce, bilgisizce
cami’: kapsamlı (bk. c-m-a)
celb etmek: çekmek
derece-i ilim: ilim derecesi (bk. a-l-m)
ders-i ibret: ibret dersi
hakaik-ı acibe: şaşırtıcı ve hayrette bırakan gerçekler (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
harikulâde: olağanüstü, hayranlık verici
hazine-i ulûm: ilimler hazinesi (bk. a-l-m)
hikmet: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması veya yapılması (bk. ḥ-k-m)
hilkat: yaratılış (bk. ḫ-l-ḳ)
huruç etme: çıkma
intizam-ı hilkat: yaratılıştaki düzen (bk. n-ẓ-m; ḫ-l-ḳ)
kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)
kemâl-i fıtrat: yaratılıştaki mükemmellik (bk. k-m-l; f-ṭ-r)
kemâl-i hilkat: yaratılıştaki mükemmelik, kusursuzluk (bk. k-m-l; ḫ-l-ḳ)
Kur’ân-ı Hakîm: her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân (bk. ḥ-k-m)
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân: açıklamalarıyla benzerini yapmakta akılları âciz bırakan Kur’ân (bk. a-c-z; b-y-n)
lâkaydâne: ilgisizce, duyarsızca
lâtif: güzel, hoş (bk. l-ṭ-f)
mahsul-ü hikmet: hikmet ürünü, neticesi (bk. ḥ-k-m)
mevcudat: varlıklar (bk. v-c-d)
mu’cize-i kudret: Allah’ın kudret mu’cizesi (bk. a-c-z; ḳ-d-r)
muvazene: karşılaştırma (bk. v-z-n)
nam: ad
nazar-ı dikkat: dikkatli bakış (bk. n-ẓ-r)
nazar-ı ibret: ibretle bakış (bk. n-ẓ-r)
sukut eden: düşen
teşhir etme: sergileme
ukûl: akıllar
ülfet: alışkanlık, gaflet
ulûm: ilimler (bk. a-l-m)
velvele-i istiğrab: garip karşılayarak bağırma, hayret feryadı
yad olunan: anılan
zîşuur: şuur sahibi, bilinçli (bk. ẕî; ş-a-r)

umumî bir mucize-i rahmet olan, bütün yavruların hazine-i gaybdan muntazam iâşelerini âdi görüp küfran perdesini üstüne çeker. Fakat intizamdan şüzuz etmiş, kabilesinden cüda olmuş, yalnız olarak gurbete düşmüş, denizin altında olan bir böceğin bir yeşil yaprakla iâşesini görür, ondan tecellî eden lütuf ve keremle bütün hâzır balıkçıları ağlatmak ister. HAŞİYE-1

İşte, Kur’ân-ı Kerîmin ilim ve hikmet ve marifet-i İlâhiye cihetiyle servet ve gınâsı; ve felsefenin ilim ve ibret ve marifet-i Sâni cihetindeki fakr ve iflâsını gör, ibret al!

Haşiye-1

Amerika’da aynen bu vakıa olmuştur.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.201

adem-i intizam: düzensizlik, düzenin yokluğu (bk. n-ẓ-m)
âdi: basit, normal, sıradan
beyan edilmek: açıklanmak (bk. b-y-n)
cami’: kapsayan, içine alan (bk. c-m-a)
cihet: yön
cüda olmak: ayrı düşmek
daire-i muhîta: kuşatıcı, geniş daire
ekser: pekçok (bk. k-s̱-r)
fakr: fakirlik, ihtiyaç hali (bk. f-ḳ-r)
gınâ: zenginlik (bk. ğ-n-y)
haşiye: dipnot, açıklayıcı not
hatt-ı münasebet: bağlantı hattı, ilgi bağı (bk. n-s-b)
hayalât: hayaller (bk. ḫ-y-l)
hazine-i gayb: görünmeyen hazine (bk. ğ-y-b)
hazine-i ilm-i tevhid: Allah’ın birliğini gösteren ilim hazinesi (bk. a-l-m; v-ḥ-d)
hikmet: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması veya yapılması (bk. ḥ-k-m)
i’câz: mu’cize oluş, bir benzerini yapmakta başkalarını aciz bırakma (bk. a-c-z)
iaşe: beslenme, geçim (bk. a-y-ş)
intizam: düzen (bk. n-ẓ-m)
intizâmât-ı san’at: san’attaki düzenlilik (bk. n-ẓ-m; ṣ-n-a)
intizamsız: düzensiz (bk. n-ẓ-m)
kemâl-i nizam ve intizam: mükemmel bir düzen ve tertip (bk. k-m-l; n-ẓ-m)
kerem: ikram, bağış, iyilik (bk. k-r-m)
kitab-ı kâinat: kâinat kitabı; bir kitap gibi yazılmış bütün evren (bk. k-t-b; k-v-n)
küfran: iyilik bilmeme, nankörlük (bk. k-f-r)
Kur’ân-ı Hakîm: her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân (bk. ḥ-k-m)
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan: açıklamalarıyla benzerini yapmakta akılları âciz bırakan Kur’ân (bk. a-c-z; b-y-n)
lütuf: iyilik, ihsan, bağış (bk. l-ṭ-f)
mâbeyn: ara
manzum: şiir gibi vezinli yazılmış eser (bk. n-ẓ-m)
marifet-i İlâhiye: Allah’ı tanıma ve bilme (bk. a-r-f; e-l-h)
marifet-i Sâni: herşeyi sanatlı bir şekilde yaratan Allah’ı tanıma ve bilme (bk. a-r-f; ṣ-n-a)
meşrep: mânevî haz ve feyiz alınan yol, usül
mevcut: var olan (bk. v-c-d)
mu’cize-i rahmet: Allah’ın rahmet mu’cizesi (bk. a-c-z; r-ḥ-m)
münasebet-i mâneviye: mânevî ilişki, bağlantı (bk. n-s-b; a-n-y)
muntazam: düzenli, tertipli (bk. n-ẓ-m)
müstağni: ihtiyaç duymayan, muhtaç olmayan (bk. ğ-n-y)
müteşekkil: meydana gelmiş, oluşmuş
müteveccih: yönelmiş
necm: kısım, durak; yıldız
nevi: çeşit, tür
nihayetsiz: sonsuz
rabıta: bağ, ilgi
sema: gökyüzü (bk. s-m-v)
sureten: görünüşte (bk. ṣ-v-r)
şüzuz etmek: kural dışı kalmak
tazammun: içine alma, içerme
tecellî: görünme, yansıma (bk. c-l-y)
tefsir etme: açıklama, yorumlama (bk. f-s-r)
terkibat: birleşimler, sentezler
teşkil: meydana getirme
umumî: genel
uslûp: ifade tarzı
vakıa: olay
vezin: şiirdeki ahenk ölçüsü
zi’l-ecniha: çok yönlü (bk. ẕi)
Metinle ilgili duygu ve düşüncelerim:

(NOT: Bu bölüme yazmak isterseniz aşağıdaki yorum kutusunu kullanabilirsiniz. Teşekkürler.)

………………………………………………………………………………………………………………………………………

………………………………………………………………………………………………………………………………………

………………………………………………………………………………………………………………………………………

………………………………………………………………………………………………………………………………………

………………………………………………………………………………………………………………………………………

………………………………………………………………………………………………………………………………………

………………………………………………………………………………………………………………………………………

………………………………………………………………………………………………………………………………………

………………………………………………………………………………………………………………………………………

………………………………………………………………………………………………………………………………………

………………………………………………………………………………………………………………………………………

………………………………………………………………………………………………………………………………………

………………………………………………………………………………………………………………………………………

………………………………………………………………………………………………………………………………………

………………………………………………………………………………………………………………………………………

………………………………………………………………………………………………………………………………………

………………………………………………………………………………………………………………………………………

………………………………………………………………………………………………………………………………………

………………………………………………………………………………………………………………………………………

………………………………………………………………………………………………………………………………………

………………………………………………………………………………………………………………………………………

………………………………………………………………………………………………………………………………………

………………………………………………………………………………………………………………………………………

………………………………………………………………………………………………………………………………………

………………………………………………………………………………………………………………………………………

………………………………………………………………………………………………………………………………………

………………………………………………………………………………………………………………………………………

………………………………………………………………………………………………………………………………………

………………………………………………………………………………………………………………………………………

………………………………………………………………………………………………………………………………………

………………………………………………………………………………………………………………………………………

………………………………………………………………………………………………………………………………………

………………………………………………………………………………………………………………………………………


LİSE / ORTAÖĞRETİM











Felsefe 11. Sınıf 1. Ünite 1.1. FELSEFENİN ORTAYA ÇIKIŞI Konu Özeti

Felsefe 11. Sınıf 1. Ünite 1.1. FELSEFENİN ORTAYA ÇIKIŞI Konu Özeti
Slide
REKLAM

Bu alana reklam verebilirsiniz.

Sitenin teknik – tasarım ve içerik giderleri karşılanacaktır.

Google, Facebook, YoTube vb. reklamlarının sitemizin içeriğiyle uyumlu olmadığını düşünüyoruz.

Bu konuda e-postayla bilgi alabilirsiniz.

dersdunyasi.net@gmail.com
previous arrow
next arrow
Slide
Slide
Slide
Slide
Slide
Slide
previous arrow
next arrow
Shadow

Felsefe Ortaöğretim / Lise 11. Sınıf‘ta FELSEFENİN ORTAYA ÇIKIŞI konulu bu çalışmada felsefeye giriş, felsefenin kısa tarihi özeti yer alır.

ORTAÖĞRETİM

FELSEFE 11. SINIF

1.1. FELSEFENİN ORTAYA ÇIKIŞI KONU ÖZETİ

FELSEFENİN ORTAYA ÇIKIŞI
FELSEFENİN ORTAYA ÇIKIŞI

ÜNİTE 1: MÖ 6. YÜZYIL-MS 2. YÜZYIL FELSEFESİ

11.1.1. Felsefenin ortaya çıkışını hazırlayan düşünce ortamını açıklar.

a) Sümer, Mezopotamya, Mısır, Çin, Hint ve İran medeniyetlerinde varlık, bilgi ve değer anlayışlarının felsefenin   doğuşundaki etkilerine değinilir.

b) Anadolu’da yaşamış filozofların (Thales, Anaksimandros, Anaksimenes, Anaksagoras, Herakleitos, Epiktetos, Diogenes, Lukianos, Ksenofanes ve Aristoteles) doğduğu ve yaşadığı yer vurgulanarak haklarında kısaca biyografik bilgi verilir.

dersdunyasi.net

ORTAÖĞRETİM

FELSEFE 11. SINIF

1.1. FELSEFENİN ORTAYA ÇIKIŞI

KONU ÖZETİ

Giriş

  • Felsefe; insanın kendini, toplumu, evreni anlama ve açıklama çabasının sonucudur.
  • İlgilenilen konu ve alanlar bakımından eleştirel ve sistemli düşünme ile düşündüklerini ifade etme sürecidir.
  • Felsefede asıl olan hakikatin aranmasıdır.
  • MÖ 6. yüzyıla doğru Anadolu ve Akdeniz kıyı medeniyetlerinin etkileşimiyle felsefenin ortaya çıktığı kabul edilir.


1.1. FELSEFENİN ORTAYA ÇIKIŞI

  • Felsefenin ortaya çıkmasıyla ilgili görüşler çoğunlukla kabullere dayanır.
  • Bu kabuller, sözlü ve yazılı (tarih, antropoloji, arkeoloji vb.) birçok bilginin yorumlanması sonucunda oluşmuştur.
  • Farklı medeniyetlerin felsefeye temel olabilecek bilim, inanç ve öğretileri sistemleştirilmiştir.


İLK MEDENİYETLERİN FELSEFENİN DOĞUŞUNA ETKİSİ

İnsanın yaşamı; ona verilen yetenekler bakımından gelişmeye, eğitilmeye ve edindiği bilgileri kuşaktan kuşağa aktararak kültür ve medeniyetler oluşturmaya imkân verecek şekilde tasarlanmıştır.

Önce mitos, masal, mistik öğreti ve tecrübeler her medeniyetin belirli bilgi birikimi oluşturmalarını sağlamıştır.

Sümer, Mezopotamya, Mısır, Çin, Hint ve İran

medeniyetlerindeki kozmos ve erdem anlayışları; varlık, bilgi ve değer alanlarına yönelik görüşler felsefenin ortaya çıkışını sağlamıştır.

Antik Yunan’da

felsefi düşünce, sistematik bir hâle gelmiştir.

Mezopotamya ve Mısır

medeniyetlerinin “yazılı” kültüre geçişleri çok önemlidir.

Yazı dilinin oluşması, onun öğretilmesi ve aktarılmasını; yazı materyallerinin (tablet veya parşömenler) üretilmesi ise okulların açılmasını sağlamıştır. Bu durum, aynı zamanda üst düşünce üretimi anlamına da gelmektedir.

Yazılı kültüre Sümer (çivi yazısı) ve Mısır ile (hiyeroglif yazı) geçildiği kabul edilir.

Felsefi düşünce içinde bu kültürler, ilkler olarak görülmektedir.

Sümerler,

çamurdan yaptıkları (kil) tabletler üzerine Gılgamış Destanı’nı yazmıştır.

Bununla beraber Mısır ve Sümer medeniyetleri özellikle matematik, geometri, astronomi gibi alanlarda önemli bilgiler oluşturmuştur.

Bu bilgiler; mitolojik açıklamaların dışına çıkılmasına olanak sağlamış, bu da felsefenin ortaya çıkmasında etkili olmuştur.

Özellikle ilk filozoflar olarak nitelendirilen doğa filozoflarında bu durum belirgin olarak görülmektedir.


Hint

inançlarında insanı kötülüklerden arındırma ve isteklerin üstesinden gelme esastır.

Bunun yolları düzenli bilgi ve akıl yürütme teknikleri değil, sezgi ve kişinin iç deneyleridir.

Bu yaşamda elde ettikleri yeterlilikler ölümden sonraki hayatlarının düzeyini de belirler.

İnsanın isteklerden arınması onu, ulaşılacak en yüce varlığa yani Brahman’a ulaştırır.

Hint inanışlarının temelinde evrenin yaratılışında “su”yun her şeyin kökeni ve canlı kaynağı olduğu fikri de vardır.

Felsefenin ortaya çıkmasındaki ilk neden (arkhe) tartışmaları bu düşüncelerden etkilenmiştir.


İran’da

MÖ 1000-600 yıllarında Zerdüşt, ikili (dualist) bir anlayışı öne sürer:

Ahuramazda, görünen ve görünmeyen evrenlerin Ehrimen ise kötülük ve yalanın yaratıcısıdır.

Zerdüşt inancı, özelikle felsefenin değer tartışmalarında etkili olmuştur.  

Zerdüşt’ün Mani’nin gelişine zemin hazırladığı kabul edilir.

Mani’nin inanç düsturlarında iyilik ve kötülük ilkesinin ikisi de ezelîdir: aydınlık (iyi) ve karanlık (kötü). İkisinin karışımından da dünya oluşmuştur.

Mani inancında Ehrimen’in egemenliğindeki alanı ve insan bedeninde tutuklu olan aydınlığı gün yüzüne çıkarmak vardır.

Egemen güç olan Tanrı Zervan, akıl ve irade gücüyle bunu temsil eder. Mani inancına göre Mani, insanlara kurtuluş yolunu göstermek için dünyaya gelmiş son elçidir.


Çin’deyse Taoculuk (Taoizm) inancında asıl olan bireydir.

Mistik bir bilmeyle gizlere ulaşılmaya çalışılır.

Transa geçilerek, duyusal bilgi dışına çıkılarak evrenin birliği duygusuna varılır.

Lao Tse’nin önderi olduğu bu inanç sisteminde evrenin kendiliğinden ne ise öyle olduğu savunulur.

Var olan her şey yani Tao (evrenin doğru yolu, özü) erdemli hayatın da ilkesidir.

İnsan için en üstün hayat şekli, üstün akılla Tao’yla birleşmektir.

Taoculuk, insanın yaşamının ilkelerini dile getirmesi açısından felsefenin ortaya çıkmasında etkili olmuştur.


MÖ 6. YÜZYIL-MS 2. YÜZYILDA ANADOLU’DA YAŞAMIŞ FİLOZOFLAR

MÖ 6-5. yüzyıl arasında Anadolu’nun batı kıyısında yaşamış bazı filozoflar, doğa hakkındaki açıklamalarıyla öne çıkmıştır.

Bu açıklamaların ortak niteliği mitolojik unsurlar içermeyen doğal gözleme ve incelemelere dayanmasıdır.

Filozoflar; varlığı, doğayı ve evreni yapmış oldukları gözlemler çerçevesinde belli ilkelerle açıklamaya çalışmıştır.

Thales, Anaksimandros, Anaksimenes, Anaksagoras, Ksenofanes ve Herakleitos en çok bilinen filozoflardandır.

Filozofların çalışmaları, sonrası için temel olması ve felsefenin gelişip sistemleşmesine katkısı açısından önemlidir.

O dönem itibarıyla felsefi düşünceye katkısı olmuş birçok düşünür, bu coğrafyada bulunur.

Diogenes, Aristoteles, Epiktetos ve Lukianos bunlar arasında öne çıkanlardır.


Thales

Milet’te (Aydın/Didim) yaşamıştır.

Bazı kaynaklara göre tarihin ilk filozofu ve bilim insanı olarak kabul edilir.

Evrene yönelik açıklamasında maddeye dayalı bir ilke öne sürmüştür.

Felsefe dışında matematik, geometri ve astronomi gibi alanlarda da çalışmaları vardır.

Güneş tutulmasını önceden tahmin ettiği söylenir.

Geometrideki “Thales Teoremi”de onun çalışmasıdır.


Anaksimandros

Thales gibi Milet’te (Aydın/Didim) yaşamıştır ve onun öğrencisi olarak kabul edilmektedir.

Matematik, astronomi, haritacılık ve doğa gibi konularda da çalışmalar yapmıştır.

Güneş saati üzerinden güneşin konumunu belirleyen bir alet geliştirdiği ve yeryüzü haritalarını çizdiği de söylenir.


Anaksimenes

Milet’te (Aydın/Didim) yaşamış filozoflardandır.

Anaksimandros’un öğrencisi olduğu kabul edilir.

Evren sistemi ve varlıkların oluşmasıyla ilgili düşünceleri felsefe tarihinde öne çıkmıştır. Astronomi alanında çalışmalar yapmıştır.

Güneş ve Ay tutulmaları hakkında doğru bilgiler vermiştir.


Anaksagoras

Klazomenai’da (İzmir/Urla) yaşamıştır.

Felsefe tarihinde varlıkların temeline yönelik “nous” kavramıyla öne çıkmıştır.

Bu kavram, maddeleri bir amaca göre düzenleyen ve hareket ettiren ilkeyi işaret eder.


Herakleitos

Ephesos’ta (İzmir/Efes/Selçuk) yaşamıştır. Varlıklar üzerine oluş düşüncesiyle öne çıkmıştır.

Yapıtlarının anlaşılmasının güç olması ve anlatımını özdeyişler şeklinde yapmasından dolayı ona “Karanlık Herakleitos” denmiştir.

Düşünce tarihinde “Aynı ırmağa iki kez giremezsin.” sözünün sahibidir.


Ksenofanes (Kısefones)

Kolophon’da (İzmir/Değirmendere) doğmuştur.

İnsan ve toplumun kültürel yaşantısıyla ilgili düşünceler oluşturmuştur.


Epiktetos

Hierapolis’te (Denizli/Pamukkale) doğmuştur.

Stoa felsefesinin temsilcilerinden olan Epiktetos, ahlak alanındaki düşünceleriyle tanınmıştır.

Bilgelik, irade, özgürlük ve doğaya uyum gibi konularda fikirleriyle öne çıkmıştır.


Diogenes

Sinope’de (Sinop) doğmuştur.

“Kinik” felsefi öğretisini savunan filozoftur.

Rıhtımda bir küfenin içinde yaşayan Diogenes; hayatta malın mülkün önemli olmadığını, insanın doğaya uygun yaşaması gerektiğini ileri sürmüştür.

Kendisini ziyarete gelen Makedonya Kralı Büyük İskender’in “Benden bir isteğin var mı?” sözüne karşılık; “Gölge etme başka ihsan istemez.” sözüyle düşüncelerini açıkça ortaya koymuş bir filozoftur.


Lukianos (Lukiyanos)

Samsat’ta (Adıyaman) doğmuştur.

Özellikle ahlakla ilgili eserler vermiştir.

Güçlü bir retorikçidir (söz ile ikna etme sanatı). Dönemin özellikle de Kiniklerin düşüncelerini ve inanışlarını eleştirmiştir.


Aristoteles

Felsefe tarihinin en önemli filozoflarından olan Aristoteles, yaşamının bir kısmını Assos’ta (Çanakkale/Ayvacık) geçirip burada felsefi çalışmalar yaptığı için Anadolu’da yaşayan filozoflar arasında sayılmıştır.

Mantık, siyaset ve biyoloji gibi birçok bilgi alanında çalışmalarıyla öne çıkan Aristoteles, o dönem itibarıyla bu alanların çoğunda ve etkisi çağlar boyu süren görüşler ortaya koymuştur.

Kendinden önceki felsefeler ve bilimsel çalışmalar hakkında verdiği bilgiler dolayısıyla ilk felsefe tarihçisi olarak da bilinir.

Canlıları sınıflandırmasından dolayı ilk biyolog olarak bilinen Aristoteles, Makedonya Kralı Büyük İskender’in öğretmenliğini de yapmıştır.


Kleanthes

Çanakkale Ayvacık’ta doğmuştur.

Kleanthes, Atina’ya gittikten sonra Zenon’un öğrencisi olmuş, ondan sonra da okulunun başına geçmiştir.

Felsefesinde ruhun ölümsüzlüğünü savunmuştur.


Uygulama


  1. Aşağıdaki metni okuyunuz.
  2. Metinde anlamını bilmediğiniz kelimeler için altta verilen sözlüğe bakınız.
  3. Metnin devamında daha detaylı karşılaştırmalar yapılmaktadır. Altta verilen internet bağlantısını tıklayarak ilgili karşılaştımaların tamamını okuyunuz.
  4. Kendi düşüncelerinizi not ediniz ve arkadaşlarınızla paylaşınız.

İşte, bak: Âlem-i insaniyette, zaman-ı Âdem’den şimdiye kadar iki cereyan-ı azîm, iki silsile-i efkâr, her tarafta ve her tabaka-i insaniyede dal budak salmış iki şecere-i azîme hükmünde; biri silsile-i nübüvvet ve diyanet, diğeri silsile-i felsefe ve hikmet, gelmiş gidiyor. Her ne vakit o iki silsile imtizaç ve ittihad etmişse, yani silsile-i felsefe silsile-i diyanete dehalet edip itaat ederek hizmet etmişse, âlem-i insaniyet parlak bir surette bir saadet, bir hayat-ı içtimaiye geçirmiştir. Ne vakit ayrı gitmişlerse, bütün hayır ve nur silsile-i nübüvvet ve diyanet etrafına toplanmış ve şerler ve dalâletler felsefe silsilesinin etrafına cem olmuştur. 
http://www.erisale.com/#content.tr.1.729

Sözlük

âlem-i insaniyet: insanlık âlemi

zaman-ı Âdem: Hz. Âdem’in yaşadığı dönem

cereyan-ı azîm: büyük fikir ve düşünce akımı 

silsile-i efkâr: fikirler zinciri 

tabaka-i insaniye: insanlık tabakası, grubu

şecere-i azîme: büyük ağaç 

silsile-i nübüvvet ve diyanet: din ve peygamberlik zinciri 

silsile-i felsefe ve hikmet: hikmet ve felsefe zinciri 

silsile: zincir

imtizaç: birleşme, karışma

ittihad: birleşme

itaat etmek: emre uymak

suret: şekil, biçim

saadet: mutluluk

hayat-ı içtimaiye: toplumsal hayat

hayır: iyilik 

nur: aydınlık

şer: kötülük

dalâlet: hak yoldan sapkınlık, inançsızlık 

cem olmak: toplanmak


KAYNAK

http://mufredat.meb.gov.tr/ProgramDetay.aspx?PID=338

https://www.eba.gov.tr/arama?q=Felsefe

http://www.erisale.com/#content.tr.1.729

KİMYA 9. SINIF KONU ÖZETİ 1. ÜNİTE: KİMYA BİLİMİ 1. 1. SİMYADAN KİMYAYA Konu Özeti

Slide
REKLAM

Bu alana reklam verebilirsiniz.

Sitenin teknik – tasarım ve içerik giderleri karşılanacaktır.

Google, Facebook, YoTube vb. reklamlarının sitemizin içeriğiyle uyumlu olmadığını düşünüyoruz.

Bu konuda e-postayla bilgi alabilirsiniz.

dersdunyasi.net@gmail.com
previous arrow
next arrow
Slide
Slide
Slide
Slide
Slide
Slide
Slide
previous arrow
next arrow
Shadow

Ortaöğretim / Lise 9. Sınıf Kimya 1. ÜNİTE KİMYA BİLİMİ 1. BÖLÜM: SİMYADAN KİMYAYA Konu Özeti

9. SINIF ÜNİTE, KONU, KAZANIM VE AÇIKLAMALARI
9.1. KİMYA BİLİM
İ

Anahtar kavramlar: bileşik, bilim insanı, element, formül, kimya, laboratuvarda güvenlik,
madde, sembol, simya

9.1.1. Simyadan Kimyaya

9.1.1.1. Kimyanın bilim olma sürecini açıklar.

a. Simya ile kimya bilimi arasındaki fark vurgulanır.

b. Kimya biliminin gelişim süreci ele alınırken Mezopotamya, Çin, Hint, Mısır,
Yunan, Orta Asya ve İslâm uygarlıklarının kimya bilimine yaptığı katkılara ilişkin
okuma parçası verilir.

c. Simyadan kimyaya geçiş sürecine katkı sağlayan bilim insanlarından bazılarının
(Empedokles, Democritus, Aristo, Câbir bin Hayyan, Ebubekir er-Razi, Robert Boyle, Antoine Lavoisier) kimya bilimine ilişkin çalışmaları kısaca tanıtılır.

Simyadan kimyaya geçiş sürecine katkı sağlayan bilim insanları
Simyadan kimyaya geçiş sürecine katkı sağlayan bilim insanları

1.1.1. KİMYANIN BİLİM OLMA SÜRECİ

İnsanoğlu içinde bulunduğu evreni sürekli sorgulamış ve araştırmıştır. Bu nedenle birçok bilim dalı gelişmiştir. Kimya da bunlardan birisidir. Kimya ile uğraşan bilim insanları maddelerin temel yapılarını, birleşimlerini, dönüşümlerini, çözümleme, birleşim ve üretim
yöntemlerini incelemektedirler.

Kimyanın bilim olma süreci
Kimyanın bilim olma süreci

Atomların dünyasına girdiğinizde baş döndürücü bir ahenk ve düzen görürsünüz. Acaba
bu ahenk ve düzen nasıl sağlanmıştır?

Nasıl oluyor da bu kadar büyük ve çok renkli evren bir bütün halinde küçücük atomlardan hatta atom altı parçacıklardan oluşturuluyor ve mükemmel bir uyum halinde idare ediliyor?
Simya, kimyanın bilim olmadan önceki hâli olarak da kabul edilir.

Simyacıları, araştırma yapmaya yönelten iki önemli uğraş;
• Değersiz madenleri altına çevirmek,
• Ölümsüzlük iksirini bulmaktır.

Bu uğraşlara simya (alşimi), bu işle uğraşanlara simyacı (alşimist) denir.

Simya,

Sınama yanılmaya dayalı olduğu,

Teorik temelleri olmadığı ve

Sistematik bilgi birikimi sağlamadığı için bilim olarak kabul edilmez.

Simya; astronomi, astroloji, mitoloji, felsefe, tıp, din vb. birçok alandan pratik laboratuvar uygulamalarına kadar olan geniş bir aralığı kapsamaktadır.

Simya; astronomi, astroloji, mitoloji, felsefe, tıp, din vb. birçok alandan pratik laboratuvar uygulamalarına kadar olan geniş bir aralığı kapsamaktadır.
Simya; astronomi, astroloji, mitoloji, felsefe, tıp, din vb. birçok alandan pratik laboratuvar uygulamalarına kadar olan geniş bir aralığı kapsamaktadır.

Simyacılar kimyada kullanılan;

  • fırınlar,
  • damıtma düzenekleri,
  • su banyosu,
  • kroze,
  • el kantarı,
  • su terazisi,
  • imbik gibi araç gereçleri geliştirmişlerdir.
Simyacılar; damıtma, süzme, kristallendirme, mayalama, özütleme, çözme gibi laboratuvar tekniklerini kullanmışlardır
Simyacılar; damıtma, süzme, kristallendirme, mayalama, özütleme, çözme gibi laboratuvar tekniklerini kullanmışlardır

Ayrıca;

  1. Damıtma,
  2. Süzme,
  3. Kristallendirme,
  4. Mayalama,
  5. Özütleme,
  6. Çözme gibi laboratuvar tekniklerini kullanmışlardır.

Simyacıların keşfettikleri maddelerden bazıları;

  1. Mürekkep,
  2. Cam,
  3. Barut,
  4. Seramik,
  5. Alaşım,
  6. Esans olarak bilinen kimyasallar,
  7. Altın,
  8. Gümüş,
  9. Cıva elementleri,
  10. Nitrik asit (kezzap),
  11. Sülfürik asit (zaç yağı) gibi bileşiklerdir.
Mürekkep
Mürekkep
Cam
Cam
Barut
Barut
Seramik
Seramik
Alaşım
Alaşım
Esans olarak bilinen kimyasallar
Esans olarak bilinen kimyasallar
Altın
Altın
Gümüş
Gümüş
Civa elementleri
Civa elementleri
Nitrik asit (kezzap)
Nitrik asit (kezzap)
Sülfürik asit (zaç yağı)
Sülfürik asit (zaç yağı)

Simyacıların sonraki dönemde uğraşları daha çok hastalıkların tedavisi için ilaç hazırlamaya yöneliktir.

Kimyanın bilim olma sürecine birçok simyacı katkı sağlamıştır.

Kimya biliminin doğuşu, MÖ 3000 yıllarına kadar dayanmaktadır.

Evrendeki olayları ve varlıkları sistematik bir biçimde, deneye ve gözleme dayalı yöntemler kullanarak inceleyen kişiye bilim insanı denir.

Simyacıların kimyaya en önemli katkısı, yanma olayının açıklanmasında görülür. Yanma
olayını açıklamak için bilimsel kuramlar birbiriyle ilişkilendirilmeye çalışılarak neden sonuç ilişkileri üzerinde durulmuştur.

Başta Lavoisier (Lavoizi) olmak üzere birçok bilim insanı yanma olayı, hava ve gazlarla
ilgili sistemli çalışmış, deneyler yapmışlardır.

Özellikle 18. yüzyılın sonlarına doğru;

  • Deneylerin sistematik bir şekilde yapılması,
  • Terazinin yaygın olarak kullanılması,
  • Deneyde kullanılan maddeler arasında nicel ilişkilerin kurulması,
  • Teorilerin doğrudan deney sonuçları ile ilişkilendirilerek test edilmesi modern kimyanın başlangıcı olarak düşünülebilir.

Kimya biliminin gelişim sürecine;

  • Mezopotamya,
  • Çin,
  • Hint,
  • Yunan,
  • Orta Asya ve
  • İslam uygarlıklarının yaptığı katkılar unutulmamalıdır.

KİMYA BİLİMİNE KATKI SAĞLAYAN BİLİM İNSANLARI

Empedokles

Yunan filozofu Empedokles (Empedokıls) MÖ 490’larda doğmuş ve bütün nesnelerin;

  1. Su,
  2. Hava,
  3. Toprak ve
  4. Ateş olmak üzere dört temel maddeden oluştuğunu ileri
    sürmüştür.

Sevgi ve nefret gibi kavramları madde ile özdeşleştirerek maddenin itme ve çekme kuvvetleri sayesinde bir arada bulunduğuna inanmıştır.

Empedokles (Empedokıls)
Empedokles (Empedokıls)

Bu inancını “Doğa Üzerine” adlı eserinde;

‘‘Gâh sevgiyle toplanır, bir olur bütün şeyler,
Gâh da ayrılırlar yine tek tek nefretin kiniyle” şeklinde dile getirmiştir.

Empedokles, deneye dayalı bazı araştırmalar da yapmıştır. Su saati kullanarak havanın maddi varlığa sahip olduğunu gözlemlemiş aynı zamanda ışık ve görme olayını açıklamaya çalışmıştır.

Democritus

Democritus (Demokritos) MÖ 460’larda doğmuştur. Atom fikrini ortaya atan ilk simyacıdır. Democritus her şeyin atomlardan ve boşluktan oluştuğunu öne sürmüştür.

Maddelerin bölünemeyen en küçük parçacığına Yunanca bölünemeyen anlamına gelen atomos (atom) adını vermiştir.

Democritus (Demokritos)
Democritus (Demokritos)

Democritus maddelerin birbirinden farklı olmasının nedenini,

  • Atomların şekillerinin farklı olması veya
  • Aynı şekildeki atomlardan oluşmuş olsalar bile bu atomların düzenlenmelerinin farklı olmasına bağlamıştır.

Aristo (Aristoteles)

Aristo (Görsel 1.1.10) MÖ 384’te doğmuştur. Fizik, kimya, astronomi, mantık, siyaset ve biyoloji alanlarında çalışmalar yapmış Yunan filozoftur.

Aristo (Aristoteles)
Aristo (Aristoteles)

Aristo’ya göre evren dört temel elementten oluşur.

Bu elementler;

  1. Toprak,
  2. Ateş,
  3. Hava ve
  4. Sudur.


Aristo bu elementlerin farklı oranda birleşmeleriyle farklı özellikte maddelerin meydana geldiğini ileri sürer.

Bu elementlerin sıcak, soğuk, kuru ve ıslak olmak üzere dört özelliği vardır. Soğuk ve ıslak suyu (sıvı), soğuk ve kuru toprağı (katı), ıslak ve sıcak havayı (gaz), kuru ve sıcak ateşi (yanıcı) oluşturur.

Câbir bin Hayyan

Câbir bin Hayyan; fizik, kimya, eczacılık, astronomi, mühendislik gibi alanlarda çalışmalar yapmıştır.

Câbir bin Hayyan
Câbir bin Hayyan

İslam dünyasında kimya biliminin temelini atan Câbir bin Hayyan atomun parçalanabileceğine olan inancını şu şekilde dile getirmiştir:

‘Maddenin en küçük parçası olan atomda yoğun bir enerji vardır. Yunan bilginlerinin söylediği gibi bunun parçalanamayacağı söylenemez. Atom da parçalanabilir.’’

Sitrik asit, asetik asit, tartarik asit, arsenik tozunu keşfettiği düşünülen Câbir bin Hayyan nitrik asit, hidrojen klorür, sülfürik asit, kral suyunu elde etmiştir.

Câbir bin Hayyan damıtmada kullanılan imbiği geliştirmiş “baz” kavramıyla kimyanın
gelişmesine katkıda bulunmuştur.

Ebû Bekir er-Râzî

Ebû Bekir er-Râzî İranlı hekim, bilim insanı ve filozoftur. Kroze, fırın gibi laboratuvar araç gereçlerini geliştirmiştir.

Ebû Bekir er-Râzî
Ebû Bekir er-Râzî

Kostik sodayı, gliserini keşfetmiş, alkolü antiseptik olarak tıpta kullanmış, karıncalardan damıtma yolu ile formik asidi elde etmiştir.

Ebû Bekir er-Râzî simyada kullanılan maddeleri;

  • Bedenler (metaller),
  • Ruhlar (kükürt, arsenik, cıva, nişadır),
  • Taşlar (pirit, mağnezya),
  • Vitrioller (metal sülfatları),
  • Borakslar (boraks, soda),
  • Tuzlar (kaya tuzu, potasa, güherçile) olarak sınıflandırmıştır.

Maddenin atomlar ve boşluktan oluştuğu görüşüne dayanarak uzayda atomlar ne kadar sıkışık kümelenirlerse oluşturdukları maddenin de o kadar yoğun olacağını hava, su ve toprak örnekleriyle ortaya koymuştur.

Robert Boyle

Robert Boyle’un (Rabırt Boyl) kimya ve fizik alanında birçok eseri bulunmaktadır. Bu eserlerinin en ünlüsü “Kuşkucu Kimyager” adlı kitabıdır.

Boyle; havanın fiziksel özellikleri ile ilgilenmiş, havanın sıkıştılabilir bir nesne olduğunu ve yanma olayındaki rolünü belirtmiştir.

Robert Boyle (Rabırt Boyl)
Robert Boyle (Rabırt Boyl)

Boyle ve Hooke, vakum pompası geliştirmiş bu vakum pompasını kullanarak bir gazın hacmi ve basıncı arasındaki ilişkinin belirlenmesine katkıda bulunmuştur. Bu ilişki Boyle Yasası olarak bilinir.

Boyle elementi, kendinden daha basit maddelere ayrılamayan saf madde olarak tanımlamıştır.

İlk kez kimyasal bileşiklerle karışımlar arasında ayrım yapmış; kimyasal birleşmede maddenin özelliklerinin tamamıyla değiştiğini, karışımlarda ise böyle değişimlerin
olmadığını söylemiştir.

Antoine Lavoisier

Modern kimyanın öncüsü olan Antoine Lavoisier (Antuon Lövaziye) 18. yüzyılda yaşayan Fransız bilim insanıdır.

Antoine Lavoisier (Antuon Lövaziye)
Antoine Lavoisier (Antuon Lövaziye)

Antoine Lavoisier yaptığı deneyde, bir miktar kalay metalini içi hava dolu bir cam balona koyup ağzını kapatarak tartmıştır. Cam balonun ağzını açmadan ısıttığında balonda beyaz bir toz oluştuğunu gözlemlemiştir.

Bu cam balonu tekrar tarttığında başlangıçtaki ağırlığın değişmediğini görmüştür.

Deneylerinde teraziyi kullanarak Kütlenin Korunumu Kanunu’nu bulmuştur.

Lavoisier, oksijenin havada bulunan ve yanmaya neden olan bir gaz olduğunu ve yanan
madde ile birleşerek oksitleri oluşturduğunu bulmuştur.

ÖNEMLİ NOT:

Burada bir noktanın altını çizmekte fayda vardır: Bilim insanları doğaya konan bir kanunu veya elementi kendileri yapmıyor.

Tam tersi doğaya konan bu kanunları, elementleri, bileşenleri vs. keşfediyor.

Yani olan bir şeyi ortaya çıkarıyor diğer insanların bilmeleri ve anlamalarını sağlıyor.

Zaman zaman da buldukları bu kanunlara kendi adlarını takıyorlar veya başkaları o kanunu bulanın adıyla anıyorlar. “Boyle Yasası”nda olduğu gibi.

Aslında doğaya bu kanunları kim koymuştur?

Hangi amaçla, hangi hikmete binaen öyle yapmıştır?

Bunu yaparken hangi maddeleri kullanmıştır?

İşte bilim insanlarının peşinden koştuğu ve bulmaya çalıştığı hakikatler bunlardır.

Bunların cevabını verebildiğimiz zaman hakikati de bulabiliriz.

KİMYA 9. SINIF ÜNİTE 1: KİMYA BİLİMİ 2.BÖLÜM: KİMYA DİSİPLİNLERİ VE KİMYACILARIN ÇALIŞMA ALANLARI Konu Özeti

Slide
REKLAM

Bu alana reklam verebilirsiniz.

Sitenin teknik – tasarım ve içerik giderleri karşılanacaktır.

Google, Facebook, YoTube vb. reklamlarının sitemizin içeriğiyle uyumlu olmadığını düşünüyoruz.

Bu konuda e-postayla bilgi alabilirsiniz.

dersdunyasi.net@gmail.com
previous arrow
next arrow
Slide
Slide
Slide
Slide
Slide
Slide
Slide
previous arrow
next arrow
Shadow

Bu sayfada Kimya dersi 9. sınıf 1. ünite 2. bölüm Kimya Bilimi ile ilgili kimya disiplinleri ve kimyacıların çalışma alanları konusunun özeti yer almaktadır.

9. SINIF ÜNİTE, KONU, KAZANIM VE AÇIKLAMALARI

9.1. KİMYA BİLİMİ

9.1.2. Kimya Disiplinleri ve Kimyacıların Çalışma Alanları

9.1.2.1.Kimyanın ve kimyacıların başlıca çalışma alanlarını açıklar.

a. Biyokimya, analitik kimya, organik kimya, anorganik kimya, fizikokimya, polimer kimyası ve endüstriyel kimya disiplinleri kısaca tanıtılır.

b. İlaç, gübre, petrokimya, arıtım, boya-tekstil alanlarının kimya ile ilişkisi belirtilir.

c. Kimya alanı ile ilgili kimya mühendisliği, metalurji mühendisliği, eczacı, kimyager, kimya öğretmenliği meslekleri tanıtılır.

person holding laboratory flask

1.2.1. KİMYANIN VE KİMYACILARIN BAŞLICA ÇALIŞMA ALANLARI

Kimya; maddelerin yapısını, özelliklerini, birbiri ile nasıl etkileşime sokulduğunu ve bu etkileşimler sonucunda nelerin nasıl değiştirildiğini inceleyen bilim dalıdır.

BAŞLICA KİMYA DİSİPLİNLERİ

Kimya bilimi başlıca yedi discipline ayrılmıştır:

  1. Analitik Kimya
  2. Biyokimya
  3. Fizikokimya
  4. Polimer Kimyası
  5. Organik Kimya
  6. Anorganik Kimya
  7. Endüstriyel Kimya
brown glass bottle with liquid and pipette
person holding container with seaweed
bubbles chemistry close up color
abstract school dew mockup
glass bottle with activated charcoal granules scattered on table
cold glass reflection clean
photography of factory

1. Analitik Kimya:

Kimyasal bileşiklerin tanınması ve miktarlarının belirlenmesi işlemlerini kapsayan kimya disiplinidir.

Kan, idrar, su, toprak, hava gibi madde örneklerinin yapısına konulan kimyasal maddelerin tür ve miktarlarının saptanması analitik kimyanın ilgi alanıdır.

person holding blue and clear ballpoint pen

2. Biyokimya:

Canlı organizmaların kimyasal yapısını ve bu yapıda meydana getirilen kimyasal değişiklikleri inceleyen kimya disiplinidir.

Kan, doku, idrar gibi örneklerin yapısının, ilaçların vücuttaki etki mekanizmalarının incelenmesi gibi konular biyokimyanın ilgi alanına girer.

photo of female scientist working on laboratory

3. Fizikokimya:

Sıcaklık, basınç, derişim (çözeltilerde birim hacimdeki madde miktarı) gibi fiziksel faktörlerin etkisiyle kimyasal tepkimelerin nasıl oluşturulduğunu inceleyen kimya disiplinidir.

Kimyasal tepkimelerde moleküllerin hızı, hareketi, birbirleriyle etkileşimi sırasındaki enerji değişiminin incelenmesi fizikokimyanın uğraş alanlarına örnektir.

lighted matchstick on brown wooden surface

4. Polimer Kimyası:

Çok sayıda küçük birimin (monomer) birbirine eklenmesiyle oluşturulan büyük molekülleri (polimer) inceler.

Polimerler doğal ve yapay olabilir.

Proteinler, karbonhidratlar doğal polimerlere;

naylon, plastik, teflon, orlon, kauçuk ise yapay polimere örnektir.

crop chemist holding in hands molecule model

5. Organik Kimya:

Karbon (C) ile oluşturulan bileşiklerin yapılarını, özelliklerini ve tepkimelerini inceleyen kimya disiplinidir.

Petrol ve petrol ürünleri, boyalar, ilaçlar, plastikler, patlayıcıların elde edilmesi, tepkimeleri ve özelliklerinin incelenmesi organik kimyanın ilgi alanına girer.

(Not: Karbon hakkında internetten daha detaylı inceleme yapılması önerilir.)

composition of detergents on table

6. Anorganik Kimya:

Organik olmayan bileşiklerin yapılarını, özelliklerini ve tepkimelerini inceleyen kimya disiplinidir.

Asit, baz, tuz, su, mineral gibi maddelerin doğada nasıl bulunduğu, özellikleri ve kimyasal tepkimelerinin incelenmesi anorganik kimyanın ilgi alanına girer.

macro photography of crystal salt

7. Endüstriyel Kimya:

Endüstride (sanayide) kullanılan ham maddelerin imalatıyla ilgilenir.

Organik ve anorganik maddelerin üretimi endüstriyel kimyanın ilgi alanıdır.

man standing near fire

BAŞLICA KİMYA ENDÜSTRİLERİ

İlaç, gübre, petrokimya, arıtım, boya ve tekstil gibi birçok endüstriyel alanda kimya biliminden yararlanılır.

İlaç Endüstrisi:

İlaçlar, doğal kaynaklardan veya sentez yoluyla elde edilen kimyasal maddelerdir.

İlaç ham maddelerinin üretimi ve bu maddelerin vücutta oluşturduğu tepkimelerin incelenmesinde kimya biliminden yararlanılır.

bunch of white oval medication tablets and white medication capsules

Gübre Endüstrisi:

Tarımda ürün verimini ve kalitesini arttırmak için toprağa verilen maddelere gübre denir.

Toprağın ihtiyacı olan elementleri içeren yapay gübrenin imalatı, toprağa verilmesi ve toprak analizi kimyanın ilgi alanına girer.

gardeners with secateurs and pole pruner making tree crowns

Petrokimya:

Petrol, doğal gaz ve bunlardan elde edilen ürünlerle ilgilenen endüstri alanıdır. Petrol ve petrol ürünleri başka ürünlere fiziksel ve kimyasal yöntemler kullanılarak dönüştürülür. Bu dönüşümler sırasında sıvı ve gaz yakıtlar, gaz yağı, çözücüler, makine-motor yağları, asfalt-zift, parafin, hidrokarbonlar gibi ürünler elde edilir.

sea city landscape sky

Arıtım:

Havanın, suyun ve toprağın çeşitli kirleticilerden temizlenmesi işlemine arıtım denir.

Su, toprak ve hava analiz edilerek içerdikleri zararlı kimyasallar belirlenir. Bu zararlı kimyasalların uzaklaştırılmasında kimya biliminden yararlanılır.

nuclear power plant

Boya Endüstrisi:

Boyalar; inşaat, tekstil, gıda, ahşap, metal gibi çok çeşitli alanlarda kullanılmaktadır. Boyaların kullanıldıkları alanlara göre kimyasal yapıları farklılık gösterir.

Bu kimyasalların elde edilmesi, uygulanması ve bulunduğu ortamdan uzaklaştırılması işlemlerinde kimya biliminden yararlanılır.

assorted color paint buckets

Tekstil Endüstrisi:

Tekstilde ipliğin elde edilmesi, boyanması ve dokunması işlemleri de kimyanın alanına girer. Tekstilde kullanılan boyar maddeler, tekstil yüzeyine kimyasal bağlarla bağlanır.

Tekstil boyalarını fiziksel yollarla uzaklaştırmak mümkün değildir. Ancak kimyasal tepkimelerle uzaklaştırılabilir.

fabrics factory industry manufacturing

KİMYA ALANI İLE İLGİLİ BAŞLICA MESLEKLER

Kimyager:

 Organik kimya, anorganik kimya, analitik kimya, biyokimya, fizikokimya gibi kimya bilimi konularında ileri düzeyde eğitim alan kimya bilimcileridir.

Maddenin atom ve molekül yapısı, kimyasal özelliği, farklı maddelerle etkileşimi, yeni maddelerin oluşturulması, yeni kullanım olanaklarının bulunması ve bu maddelerin kimyasal analizi konusunda laboratuvar çalışmaları yapan kişidir.

photo of woman looking through camera

Kimya Öğretmeni:

Öğretim programları çerçevesinde kimya konusu ile ilgili;

bilgi, beceri, tutum ve davranışları

öğrenci yaş düzeylerine uygun olarak çeşitli yöntemlerle kazandıran,

kimya ile ilgili eğitim veren kişidir.

man in white dress shirt pouring wine on clear glass pitcher

Eczacı:

Eczacılık ilaçların üretimi, geliştirilmesi, dağıtımı ve insan vücudundaki etkileşimlerini inceler.

Eczacı ilaç ham maddelerinin elde edilmesi, ilaçların kimyasal, fiziksel ve biyolojik özelliklerinin incelenmesi, ilaç üretimi ve kullanılması konularında eğitim almış kişidir.

man doing a sample test in the laboratory

Kimya Mühendisi:

Kimya biliminin yanında;

matematik, fizik, biyoloji, ekonomi, mühendislik bilimlerini birleştirerek

endüstri, teknoloji ve çevre problemlerinin çözümüne yönelik çalışmalar yapan mühendislik alanıdır.

chemical engineers in laboratory

Metalurji Mühendisi:

Bileşiminde metal bulunan maden filizlerinden metal ve alaşımlarının elde edilmesi,

bunların çeşitli sanayi dallarında teknik ihtiyaçlara uygun olarak tasarlanması,

geliştirilmesi, üretilmesi metalurji mühendisliğinin alanına girer.

man wearing orange hard hat

Bunları da düşünelim:

Kimyanın dünyası alabildiğine geniştir. Bu kadar mükemmel bir düzenin arkasında bir bilgi, güç ve irade olması gerekmez mi? Sizce bütün bunlar bir tesadüf müdür? Yoksa kendi kendine mi olmaktadır?

Doğaya konulan kimya kanunlarını kullanarak plastikten gübreye, ilaçtan boyaya, petrolden tekstile yeni yeni şeyler üretmekteyiz.

Kimya alanında kimyagerden öğretmene, kimya mühendisinden eczacıya birçok insan çalışmaktadır. Bilim insanları bu mükemmel kimya dünyasından yeni yeni şeyler keşfetmektedir.

Acaba maddenin kimyasının arkasında olan bilgi, güç ve irade kime aittir?

a man and a woman holding a test tube