Şu mevcudat-ı seyyâle, vücutlarıyla ve hayatlarıyla Vâcibü’l- Vücudun vücub-u vücuduna ve ehadiyetine şehadet ettikleri gibi; zevâlleriyle, ölümleriyle o Vâcibü’l- Vücudun ezeliyetine, sermediyetine ve ehadiyetine şehadet ederler. – Cumartesi Dersleri 22. 23.

Şu mevcudat-ı seyyâle, vücutlarıyla ve hayatlarıyla Vâcibü'l- Vücudun vücub-u vücuduna ve ehadiyetine şehadet ettikleri gibi; zevâlleriyle, ölümleriyle o Vâcibü'l- Vücudun ezeliyetine, sermediyetine ve ehadiyetine şehadet ederler. - Cumartesi Dersleri 22. 23.

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Şu mevcudat-ı seyyâle, vücutlarıyla ve hayatlarıyla Vâcibü’l- Vücudun vücub-u vücuduna ve ehadiyetine şehadet ettikleri gibi; zevâlleriyle, ölümleriyle o Vâcibü’l- Vücudun ezeliyetine, sermediyetine ve ehadiyetine şehadet ederler.” konusu işlenmektedir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi İkinci Söz İkinci Makam Onuncu Lem’a.

Şu mevcudat-ı seyyâle, vücutlarıyla ve hayatlarıyla Vâcibü'l- Vücudun vücub-u vücuduna ve ehadiyetine şehadet ettikleri gibi; zevâlleriyle, ölümleriyle o Vâcibü'l- Vücudun ezeliyetine, sermediyetine ve ehadiyetine şehadet ederler. - Cumartesi Dersleri 22. 23.
Şu mevcudat-ı seyyâle, vücutlarıyla ve hayatlarıyla Vâcibü’l- Vücudun vücub-u vücuduna ve ehadiyetine şehadet ettikleri gibi; zevâlleriyle, ölümleriyle o Vâcibü’l- Vücudun ezeliyetine, sermediyetine ve ehadiyetine şehadet ederler. – Cumartesi Dersleri 22. 23.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

SHORTS

Yirmi İkinci Sözün İkinci Makamı

ONUNCU LEM’A

Tecellî-i cemâliyeyi gösteren hayat nasıl bir burhan-ı ehadiyettir, belki bir çeşit tecellî-i vahdettir. Tecellî-i celâli izhar eden memat dahi bir burhan-ı vâhidiyettir.

Evet, meselâ,

 وَلِلّٰهِ الْمَثَلُ اْلاَعْلٰى 

nasıl ki güneşe karşı parlayan ve akan büyük bir ırmağın kabarcıkları ve zemin yüzünün mütelemmi şeffâfâtı, güneşin aksini ve ışığını göstermek suretiyle güneşe şehadet ettikleri gibi; o katarâtın ve şeffâfâtın gurubuyla, gitmeleriyle beraber, arkalarından yeni gelen katarat taifeleri ve şeffâfat kabileleri üstünde yine güneşin cilveleri haşmetle devamı ve ışığının tecellîsi ve noksansız istimrarı kat’iyen şehadet eder ki, sönüp yanan, değişip tazelenen, gelip parlayan misalî güneşçikler ve ışıklar ve nurlar bir bâki, daimî, âli, tecellîsi zevâlsiz birtek güneşin cilveleridir. Demek o parlayan kataratlar, zuhuruyla ve gelmeleriyle güneşin vücudunu gösterdikleri gibi; guruplarıyla, zevâlleriyle güneşin bekàsını ve devamını ve birliğini gösteriyorlar.

Aynen öyle de, şu mevcudat-ı seyyâle, vücutlarıyla ve hayatlarıyla Vâcibü’l-Vücudun vücub-u vücuduna ve ehadiyetine şehadet ettikleri gibi; zevâlleriyle, ölümleriyle o Vâcibü’l-Vücudun ezeliyetine, sermediyetine ve ehadiyetine şehadet ederler.


Dipnot-1

“En yüce sıfatlar Allah’ındır.” Nahl Sûresi, 16:60.


adem: yokluk
akis: yansıma
âli: yüce, yüksek
bâki: sürekli, kalıcı (bk. b-ḳ-y)
bekà: devamlılık (bk. b-ḳ-y)
burhan-ı ehadiyet: Allah’ın herbir varlıkta görünen birlik delili (bk. v-ḥ-d)
burhan-ı vâhidiyet: Allah’ın bütün varlıkları kaplayan birlik delili (bk. v-ḥ-d)
Cenâb-ı Hakk: Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve yücelik sahibi Allah (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
cilve: yansıma (bk. c-l-y)
daimî: devamlı
ehadiyet: birlik (bk. v-ḥ-d)
esbab: sebepler (bk. s-b-b)
eşya: şeyler, varlıklar
ezeliyet: varlığının başlangıcı olmaması, sonsuzluk (bk. e-z-l)
fevkalâde: olağanüstü
gurub: batma
hadsiz: sınırsız
haşmet: göz kamaştırıcı büyüklük, görkem
imtinâ: imkansızlık
in’idâm: yok olma
isnad edilmek: dayandırılmak (bk. s-n-d)
istimrar: devamlılık
izhar eden: gösteren (bk. ẓ-h-r)
kabile: topluluk
kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)
kat’iyen: kesinlikle
katarât: damlalar
mebzûliyet: bolluk
memat: ölüm (bk. m-v-t)
mevcudat-ı seyyâle: devamlı akıp giden varlıklar (bk. v-c-d)
mütelemmi: parıldayan
nev’: tür
şeffâfât: şeffaf şeyler
sermediyet: daimîlik, süreklilik
sikke-i vahdet: Allah’ın birlik mührü (bk. v-ḥ-d)
suhulet peydâ etmek: kolaylık kazanmak
suubet: zorluk
suubet peydâ etmek: zorluk kazanmak
taife: topluluk, grup
tecellî: yansıma, görünüm (bk. c-l-y)
tecellî-i celâli: büyüklük ve haşmetin yansıması (bk. c-l-y; c-l-l)
tecellî-i cemâl: güzelliğin yansıması (bk. c-l-y; c-m-l)
tecellî-i vahdet: Allah’ın birlik tecellisi (bk. c-l-y; v-ḥ-d)
Vâcibü’l-Vücud: varlığı zorunlu olan ve var olmak için hiçbir şeye ihtiyacı olmayan Allah (bk. v-c-b; v-c-d)
Vâhid-i Ehad: birliği herşeyi kaplayan ve herbir şeyde görülen Allah (bk. v-ḥ-d)
velhasıl: kısacası
vücub-u vücud: varlığının zorunlu oluşu (bk. v-c-b; v-c-d)
vücud: varlık (bk. v-c-d)
zemin: yer
zevâl: geçip gitme (bk. z-v-l)
zevâlsiz: batmayan (bk. z-v-l)
zuhur: meydana çıkma (bk. ẓ-h-r)

Evet, gece-gündüz, kış ve yaz, asırlar ve devirlerin değişmesiyle gurup ve ufûl içinde teceddüd eden ve tazelenen masnûât-ı cemile, mevcudat-ı lâtife, elbette bir âli ve sermedî ve dâimü’t-tecellî bir Cemâl Sahibinin vücud ve bekà ve vahdetini gösterdikleri gibi; o masnuat, esbab-ı zahiriye-i süfliyeleriyle beraber zevâl bulup ölmeleri, o esbabın hiçliğini ve bir perdeolduğunu gösteriyorlar. Şu hal kat’iyen ispat eder ki, şu san’atlar, şu nakışlar, şu cilveler, bütün esmâsı kudsiye ve cemîle olan bir Zât-ı Cemîl-i Zülcelâlin tazelenen san’atlarıdır, tahavvül eden nakışlarıdır, taharrük eden âyineleridir, birbiri arkasından gelen sikkeleridir, hikmetle değişen hâtemleridir.

Elhâsıl: Şu kitab-ı kebir-i kâinat, nasıl ki vücud ve vahdete dair âyât-ı tekvîniyeyi bize ders veriyor. Öyle de, o Zât-ı Zülcelâlin bütün evsâf-ı kemâliye ve cemâliye ve celâliyesine de şehadet eder ve kusursuz ve noksansız kemâl-i Zâtîsini ispat ederler. Çünkü, bedihîdir ki:

· Bir eserde kemâl, o eserin menşe ve mebdei olan fiilin kemâline delâlet eder.

· Fiilin kemâli ise, ismin kemâline,

· ve ismin kemâli, sıfatın kemâline,

· ve sıfatın kemâli, şe’n-i zâtînin kemâline,

· ve şe’nin kemâli, o zât-ı zîşuûnun kemâline, hadsen ve zarureten ve bedâheten delâlet eder.

Meselâ, nasıl ki kusursuz bir kasrın mükemmel olan nukuş ve tezyinatı, arkalarında bir usta ef’âlinin mükemmeliyetini gösterir. O ef’âlin mükemmeliyeti, o fâil ustanın rütbelerini gösteren ünvanları ve isimlerinin mükemmeliyetini gösterir. Ve o esmâ ve ünvanlarının mükemmeliyeti, o ustanın san’atına dair sıfatlarının mükemmeliyetini gösterir. Ve o san’at ve sıfatların mükemmeliyeti, o


âli: yüce, yüksek
âyât-ı tekvîniye: yaratılışa ait âyetler, deliller (bk. k-v-n)
âyine: ayna
bedâheten: ap açık bir şekilde
bedihî: açık, aşikâr
bekà: süreklilik, kalıcılık (bk. b-ḳ-y)
Cemâl Sahibi: sonsuz derecede güzellik sahibi, Allah (bk. c-m-l)
cemîle: çok güzel (bk. c-m-l)
cilve: yansıma, görünme (bk. c-l-y)
dâimü’t-tecellî: sürekli tecellî eden (bk. c-l-y)
delâlet: işaret etme, delil olma
devir: çağ
ef’âl: fiiller (bk. f-a-l)
elhâsıl: özetle, sonuç olarak
esbab: sebepler (bk. s-b-b)
esbab-ı zahiriye-i süfliye: görünürdeki alçak ve bayağı sebepler (bk. s-b-b; ẓ-h-r)
esmâ: isimler (bk. s-m-v)
evsâf-ı kemâliye ve cemâliye ve celâliye: Cenâb-ı Allah’ın mükemmel, güzel ve haşmetli vasıfları, sıfatları (bk. v-ṣ-f; k-m-l; c-m-l; c-l-l)
fâil: işi yapan (bk. f-a-l)
gurup: batma
hadsen: sezgiyle (bk. ḥ-d-s̱)
hatem: mühür, damga
hikmet: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması (bk. ḥ-k-m)
kasr: saray, köşk
kat’iyen: kesinlikle
kemâl: mükemmellik, kusursuzluk (bk. k-m-l)
kemâl-i Zâtî: Allah’ın zâtının mükemmelliği, kusursuzluğu (bk. k-m-l)
kitab-ı kebir-i kâinat: büyük kâinat kitabı (bk. k-t-b; k-b-r; k-v-n)
kudsiye: kutsal, kusursuz ve yüce (bk. ḳ-d-s)
masnuat: san’at eseri varlıklar (bk. ṣ-n-a)
masnûât-ı cemile: güzel sanat eseri varlıklar (bk. ṣ-n-a; c-m-l)
mebde’: başlangıç
menşe: kaynak
mevcudat-ı lâtife: çok hoş ve güzel varlıklar (bk. v-c-d; l-ṭ-f)
nakış: işleme (bk. n-ḳ-ş)
nukuş: işlemeler (bk. n-ḳ-ş)
şe’n: istidat ve kabiliyet; mimarlık, marangozluk ve ressamlık gibi (bk. ş-e-n)
şe’n-i zâtî: zâtında olan istidat ve kabiliyet (bk. ş-e-n)
şehadet: şahitlik, tanıklık (bk. ş-h-d)
sermedî: daimi, sürekli
sikke: mühür, işaret
sıfat: özellik, vasıf (bk. v-ṣ-f)
taharrük: hareket etme
tahavvül: değişme
teceddüd etme: yenilenme
tezyinat: süslemeler (bk. z-y-n)
ufûl: batma
vahdet: Allah’ın birliği (bk. v-ḥ-d)
vücud: varlık (bk. v-c-d)
zarureten: zorunlu olarak
Zât-ı Cemîl-i Zülcelâl: sınırsız yücelik ve haşmet ve sonsuz güzellik sahibi olan Zât, Allah (bk. c-m-l; ẕü; c-l-l)
zât-ı zîşuûn: zâtî özellik ve niteliklere sahip olan zât (bk. ẕî; ş-e-n)
Zât-ı Zülcelâl: sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Zât, Allah (bk. ẕü; c-l-l)
zevâl bulma: gelip geçme (bk. z-v-l)

san’at sahibinin “şuûn-u zâtiye” denilen kabiliyet ve istidad-ı zâtiyesinin mükemmeliyetini gösterir. Ve o şuûn ve kabiliyet-i zâtiyenin mükemmeliyeti, o ustanın mahiyet-i zâtiyesinin mükemmeliyetini gösterdiği misillü, aynen öyle de:

Şu kusursuz, fütursuz,

 هَلْ تَرٰى مِنْ فُطُورٍ 

sırrına mazhar olan şu âsâr-ı meşhude-i âlem, şu mevcudat-ı muntazama-i kâinatta olan san’at ise, bilmüşahede, bir Müessir-i Zi’l-iktidarın kemâl-i ef’âline delâlet eder. O kemâl-i ef’âl ise, bilbedâhe, o Fâil-i Zülcelâlin kemâl-i esmâsına delâlet eder. O kemâl-i esma ise, bizzarure, o esmânın Müsemmâ-i Zülcemâlinin kemâl-i sıfatına delâlet ve şehadet eder. O kemâl-i sıfat ise, bilyakîn, o Mevsûf-u Zülkemâlin kemâl-i şuûnuna delâlet ve şehadet eder. O kemâl-i şuûn ise, bihakkılyakîn, o zîşuûnun kemâl-i Zâtına öyle delâlet eder ki, bütün kâinatta görünen bütün envâ-ı kemâlât, Onun kemâline nisbeten sönük bir zıll-i zâif suretinde bir Zât-ı Zülkemâlin âyât-ı kemâli ve rumûz-u celâli ve işârât-ı cemâli olduğunu gösterir.


Dipnot-1

“En küçük bir kusur görüyor musun?” Mülk Sûresi, 67:3.


âlem-i İslâmiyet: İslam dünyası (bk. a-l-m; s-l-m)
âsâr-ı meşhude-i âlem: âlemdeki görünen eserler (bk. ş-h-d; a-l-m)
âyât-ı kemâl: mükemmelliğin delilleri (bk. k-m-l)
âyet-i kübrâ: en büyük delil (bk. k-b-r)
bedr-i münevver: parlak dolunay (bk. n-v-r)
bihakkılyakîn: yaşamış gibi birşeyi kesin olarak bilme (bk. ḥ-ḳ-ḳ; y-ḳ-n)
bilbedâhe: açık bir şekilde
bilmüşahede: görüldüğü gibi (bk. ş-h-d)
bilyakîn: kesinlikle (bk. y-ḳ-n)
bizzarure: zorunlu olarak
delâlet: işaret etme, delil olma
dellâl-ı saltanat: saltanatın ilancısı (bk. s-l-ṭ)
envâ-ı kemâlât: mükemmelliklerin türleri, çeşitleri (bk. k-m-l)
esmâ: isimler (bk. s-m-v)
Fâil-i Zülcelâl: sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Fâil, Allah (bk. f-a-l; ẕü; c-l-l)
fütursuz: usanmadan
işârât-ı cemâl: sonsuz güzelliğin işaretleri (bk. c-m-l)
ism-i âzam: en büyük isim (bk. s-m-v; a-z-m)
istidad-ı zâtiye: zâtındaki istidat, kabiliyet, yetenek (bk. a-d-d)
kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)
kemâl: kusursuzluk, mükemmellik (bk. k-m-l)
kemâl-i ef’âl: fiillerdeki mükemmellik (bk. k-m-l; f-a-l)
kemâl-i esmâ: isimlerin mükemmelliği (bk. k-m-l; s-m-v)
kemâl-i sıfat: sıfatların mükemmelliği (bk. k-m-l; v-ṣ-f)
kemâl-i şuûn: zâtî niteliklerin mükemmelliği; yaratıcılık ve rızık vericilik gibi Cenâb-ı Hakkın Zâtında bulunan kutsal özelliklerin mükemmelliği (bk. k-m-l; ş-e-n)
kemâl-i Zât: Zâtın kemâli, mükemmelliği (bk. k-m-l)
keşşâf-ı zîhikmet: hikmet sahibi keşfedici (bk. k-ş-f; ẕî; ḥ-k-m)
kitab-ı kebir: büyük kitap, kâinat (bk. k-t-b; k-b-r)
Kur’ân-ı Kebir: büyük Kur’an (bk. k-b-r)
mahiyet-i zâtiye: zâtının niteliği, özelliği
mazhar: ayna olma (bk. ẓ-h-r)
mevcudat-ı muntazama-i kâinat: kâinattaki düzenli varlıklar (bk. v-c-d; n-ẓ-m; k-v-n)
Mevsûf-u Zülkemâl: sonsuz kemâl sahibi ve mükemmel sıfatlarla vasıflanan Allah (bk. v-ṣ-f; ẕü; k-m-l)
misillü: gibi (bk. m-s̱-l)
Müessir-i Zi’l-iktidar: güç ve iktidar sahibi Yaratıcı (bk. ẕî; ḳ-d-r)
münevver: nurlu (bk. n-v-r)
Müsemmâ-i Zülcemâl: sonsuz güzellik sahibi ve en güzel isimlerle isimlendirilen Allah (bk. s-m-v; ẕü; c-m-l)
nisbeten: kıyasla (bk. n-s-b)
rububiyet-i İlâhiye: Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması (bk. r-b-b; e-l-h)
rumûz-u celâl: sonsuz haşmet ve görkemin işaretleri (bk. c-l-l)
saray-ı âlem: dünya sarayı (bk. a-l-m)
şecere-i kâinat: kâinat ağacı (bk. k-v-n)
şehâdet: şahitlik, tanıklık (bk. ş-h-d)
şuûn ve kabiliyet-i zâtiye: zâti nitelikler; istidatlar ve kabiliyetler (bk. ş-e-n)
şuûn-u zâtiye: zâtî nitelikler, özellikler (bk. ş-e-n)
tılsım-ı kâinat: kâinatın tılsımı, gizemi (bk. k-v-n)
Zât-ı Zülkemâl: sonsuz mükemmellik sahibi Zât, Allah (bk. ẕü; k-m-l)
zîşuûn: şuûn sahibi
zıll-i zâif: zayıf gölge

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi İkinci Söz, İkinci Makam, Mukaddime ONUNCU LEM’A, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.408

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-ikinci-soz/ikinci-makam/408


CUMARTESİ DERSLERİ

Eğer, gayet mebzûliyetle elimize geçen şu san'atlı meyveler Vâhid-i Ehadin malı olmazsa, bütün dünyayı verseydik birtek narı yiyemezdik. - Cumartesi Dersleri 22. 22.
Eğer, gayet mebzûliyetle elimize geçen şu san’atlı meyveler Vâhid-i Ehadin malı olmazsa, bütün dünyayı verseydik birtek narı yiyemezdik. – Cumartesi Dersleri 22. 22.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ

Nakkâş-ı Ezelî, zeminin yüzünde, yaz, bahar zamanında en az üç yüz bin nebatat ve hayvânâtın envâını, nihayetsiz ihtilât, karışıklık içinde nihayet derecede imtiyaz ve teşhis ile ve gayet derecede intizam ve tefrik ile haşir ve neşretmesi, bahar gibi zahir ve bahir, parlak bir sikke-i tevhiddir. – Cumartesi Dersleri 22. 19.

Nakkâş-ı Ezelî, zeminin yüzünde, yaz, bahar zamanında en az üç yüz bin nebatat ve hayvânâtın envâını, nihayetsiz ihtilât, karışıklık içinde nihayet derecede imtiyaz ve teşhis ile ve gayet derecede intizam ve tefrik ile haşir ve neşretmesi, bahar gibi zahir ve bahir, parlak bir sikke-i tevhiddir. - Cumartesi Dersleri 22. 19.

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Nakkâş-ı Ezelî, zeminin yüzünde, yaz, bahar zamanında en az üç yüz bin nebatat ve hayvânâtın envâını, nihayetsiz ihtilât, karışıklık içinde nihayet derecede imtiyaz ve teşhis ile ve gayet derecede intizam ve tefrik ile haşir ve neşretmesi, bahar gibi zahir ve bahir, parlak bir sikke-i tevhiddir.” konusu işlenmektedir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi İkinci Söz İkinci Makam Altıncı Lem’a.

Nakkâş-ı Ezelî, zeminin yüzünde, yaz, bahar zamanında en az üç yüz bin nebatat ve hayvânâtın envâını, nihayetsiz ihtilât, karışıklık içinde nihayet derecede imtiyaz ve teşhis ile ve gayet derecede intizam ve tefrik ile haşir ve neşretmesi, bahar gibi zahir ve bahir, parlak bir sikke-i tevhiddir. - Cumartesi Dersleri 22. 19.
Nakkâş-ı Ezelî, zeminin yüzünde, yaz, bahar zamanında en az üç yüz bin nebatat ve hayvânâtın envâını, nihayetsiz ihtilât, karışıklık içinde nihayet derecede imtiyaz ve teşhis ile ve gayet derecede intizam ve tefrik ile haşir ve neşretmesi, bahar gibi zahir ve bahir, parlak bir sikke-i tevhiddir. – Cumartesi Dersleri 22. 19.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

SHORTS

Yirmi İkinci Sözün İkinci Makamı

ALTINCI LEM’A

Hâlık-ı Zülcelâlin nasıl ki mahlûkatının herbir ferdinin başında ve masnuâtının herbir cüz’ünün cephesinde ehadiyetinin sikkesini koymuştur. (Nasıl ki, geçmiş Lem’alarda bir kısmını gördün.) Öyle de, herbir nev’in üstünde çok sikke-i ehadiyet, herbir küll üstünde müteaddit hâtem-i vâhidiyet, tâ mecmu-u âlem üstünde mütenevvi turra-i vahdet, gayet parlak bir surette koymuştur. İşte, pek çok sikkelerden ve hâtemlerden ve turralardan, sath-ı arz sahifesinde, bahar mevsiminde vaz edilen bir sikke, bir hâtemi göstereceğiz. Şöyle ki:

Nakkâş-ı Ezelî, zeminin yüzünde, yaz, bahar zamanında en az üç yüz bin nebatat ve hayvânâtın envâını, nihayetsiz ihtilât, karışıklık içinde nihayet derecede imtiyaz ve teşhis ile ve gayet derecede intizam ve tefrik ile haşir ve neşretmesi, bahar gibi zahir ve bahir, parlak bir sikke-i tevhiddir.

Evet, bahar mevsiminde, ölmüş arzın ihyâsı içinde üç yüz bin haşrin nümunelerini kemâl-i intizamla icad etmek ve arzın sahifesinde, birbiri içinde, üç yüz bin muhtelif envâın efradını hatasız ve sehivsiz, galatsız, noksansız, gayet mevzun, manzum, gayet muntazam ve mükemmel bir surette yazmak, elbette, nihayetsiz bir kudrete ve muhit bir ilme ve kâinatı idare edecek bir iradeye mâlik bir Zât-ı Zülcelâlin, bir Kadîr-i Zülkemâlin ve bir Hakîm-i Zülcemâlin sikke-i mahsusası olduğunu, zerre miktar şuuru bulunanın derk etmesi lâzım gelir. Kur’ân-ı Hakîm ferman ediyor ki:

فَانْظُرْ اِلٰۤى اٰثَارِ رَحْمَةِ اللهِ كَيْفَ يُحْيِى اْلاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا اِنَّ ذٰلِكَ لَمُحْيِى الْمَوْتٰى وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ     1


Dipnot-1

“Şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor. Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir; O herşeye hakkıyla kadirdir.” Rum Sûresi, 30:50.


arz: yeryüzü, dünya
bahir: açık, berrak
cüz: kısım, parça (bk. c-z-e)
derk etmek: anlamak
efrad: fertler, bireyler (bk. f-r-d)
ehadiyet: Allah’ın birliğinin ve isimlerinin herbir varlıkta tecellî etmesi (bk. v-ḥ-d)
envâ: çeşitler, türler
ferman: buyruk
galatsız: yanlışsız, hatasız
Hakîm-i Zülcemâl: sonsuz güzellik sahibi ve herşeyi hikmetle yaratan Allah (bk. ḥ-k-m; ẕü; c-m-l)
Hâlık-ı Zülcelâl: sonsuz haşmet sahibi ve herşeyi yaratan Allah (bk. ḫ-l-ḳ; ẕü; c-l-l)
haşir ve neşretmek: yeniden diriltmek ve yaymak (bk. ḥ-ş-r)
haşr: yeniden diriliş (bk. ḥ-ş-r)
hatem: mühür, damga
hâtem-i vahidiyet: Allah’ın birlik mührü (bk. v-ḥ-d)
hayvânât: hayvanlar (bk. ḥ-y-y)
icad: yaratma, var etme (bk. v-c-d)
ihtilât: karışıklık
ihyâ: diriltme, hayat verme (bk. ḥ-y-y)
imtiyaz: farklılık, ayrıcalık
intizam: düzenlilik (bk. n-ẓ-m)
irade: istek, tercih, dileme (bk. r-v-d)
Kadîr-i Zülkemâl: kudreti herşeyi kuşatan, mükemmellik ve kusursuzluk sahibi Allah (bk. ḳ-d-r; ẕü; k-m-l)
kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)
kemâl-i intizam: tam ve mükemmel bir düzenlilik (bk. k-m-l; n-ẓ-m)
kudret: güç, kuvvet, iktidar (bk. ḳ-d-r)
küll: bütün (bk. k-l-l)
Kur’ân-ı Hakîm: her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân (bk. ḥ-k-m)
mahlûkat: yaratıklar (bk. ḫ-l-ḳ)
mâlik: sahip (bk. m-l-k)
manzum: düzenli (bk. n-ẓ-m)
masnuât: san’at eseri varlıklar (bk. ṣ-n-a)
mecmu-u âlem: âlemin bütünü (bk. c-m-a; a-l-m)
mevzun: ölçülü (bk. v-z-n)
muhit: kuşatıcı, kapsamlı
muhtelif: çeşitli
muntazam: düzenli, tertipli (bk. n-ẓ-m)
müteaddit: çeşitli, birçok
mütenevvi: çeşitli
Nakkaş-ı Ezelî: herşeyi zâtına has olarak nakış nakış işleyen ve varlığı sonsuz olup başlangıcı olmayan Allah (bk. n-ḳ-ş; e-z-l)
nebatat: bitkiler
nev: tür
nihayet: son
nihayetsiz: sonsuz
nümune: örnek, misal
sath-ı arz: yeryüzü
sehivsiz: yanılmadan, şaşırmadan
sikke: madenî para gibi şeyler üzerine vurulan damga, mühür
sikke-i ehadiyet: Allah’ın herbir varlıkta görülen birlik işareti (bk. v-ḥ-d)
sikke-i mahsusa: özel mühür
sikke-i tevhid: Allah’ın birlik mührü (bk. v-ḥ-d)
suret: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r)
şuur: bilinç, idrak (bk. ş-a-r)
tefrik: ayırma
teşhis: ayırma
turra: padişahın mührü ve imzası
turra-i vahdet: birlik mührü (bk. v-ḥ-d)
vaz edilmek: konulmak
zahir: görünen, açık (bk. ẓ-h-r)
Zât-ı Zülcelâl: sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Zât, Allah (bk. ẕû; c-l-l)
zemin: yer
zerre: atom

Evet, zeminin diriltilmesinde, üç yüz bin haşrin nümunelerini birkaç gün zarfında yapan, gösteren Kudret-i Fâtıraya, elbette insanın haşri ona göre kolay gelir. Meselâ, Gelincik Dağını ve Sübhan Dağını bir işaretle kaldıran bir zât-ı mu’ciznümâya, “Şu dereden, yolumuzu kapayan şu koca taşı kaldırabilir misin?” denilir mi? Öyle de, gök ve dağ ve yeri altı günde icad eden ve onları vakit be vakit doldurup boşaltan bir Kadîr-i Hakîme, bir Kerîm-i Rahîme, “Ebed tarafında ihzar edilip serilmiş, kendi ziyafetine gidecek yolumuzu sed dedenşu toprak tabakasını üstümüzden kaldırabilir misin? Yeri düzeltip bizi ondan geçirebilir misin?” İstib’ad suretinde söylenir mi?

Şu zeminin yüzünde, yaz zamanında bir sikke-i tevhidi gördün. Şimdi bak: Gayet basîrâne ve hakîmâne zemin yüzündeki şu tasarrufât-ı azîme-i bahariye üstünde bir hâtem-i vâhidiyet gayet âşikâre görünüyor. Çünkü şu icraat bir vüs’at-i mutlaka içinde ve o vüs’atle beraber bir sür’at-i mutlakayla ve o sür’atle beraber bir sehâvet-i mutlaka içinde görünen intizam-ı mutlak ve kemâl-i hüsn-ü san’at ve mükemmeliyet-i hilkat, öyle bir hâtemdir ki, gayr-ı mütenâhi bir ilim ve nihayetsiz bir kudret sahibi ona sahip olabilir.

Evet, görüyoruz ki, bütün yeryüzünde bir vüs’at-i mutlaka içinde bir icad, bir tasarruf, bir faaliyet var. Hem o vüs’at içinde bir sür’at-i mutlaka ile işleniyor. Hem o sür’at ve vüs’atle beraber bir suhulet-i mutlaka ile yapılıyor. Hem o sür’at ve vüs’at ve suhuletle beraber, teksir-i efradda bir sehâvet-i mutlaka görünüyor. Hem o sehâvet ve suhulet ve sür’at ve vüs’atle beraber, herbir nevide, herbir fertte görünen bir intizam-ı mutlak ve gayet mümtaz bir hüsn-ü san’at ve gayet müstesna bir mükemmelliyet-i hilkat ile beraber gayet sehâvet içinde bir intizam-ı tam var. Ve o teksir-i efrad içinde bir mükemmeliyet-i hilkat ve gayet sür’at içinde bir hüsn-ü san’at ve nihayet ihtilât içinde bir imtiyaz-ı etemm ve gayet mebzûliyet içinde gayet kıymettar eserler ve gayet geniş daire içinde tam


âşikâre: açıkça
basîrâne: görerek (bk. b-ṣ-r)
ebed: sonu olmayan, sonsuzluk (bk. e-b-d)
faaliyet: icraat (bk. f-a-l)
gayr-ı mütenâhi: sonsuz
Gelincik Dağı: (bk. bilgiler)
hakîmâne: hikmetli bir şekilde (bk. ḥ-k-m)
haşr: yeniden diriliş; insanların öldükten sonra tekrar diriltilip Allah‘ın huzurunda toplanması (bk. ḥ-ş-r)
hatem: mühür, damga
hâtem-i vahidiyet: Allah’ın birlik mührü (bk. v-ḥ-d)
hüsn-ü san’at: san’at güzelliği (bk. ḥ-s-n; ṣ-n-a)
icad: yaratma, var etme (bk. v-c-d)
icraat: faaliyet
ihtilât: karışıklık
ihzar: hazırlama (bk. ḥ-ḍ-r)
imtiyaz-ı etemm: tamamıyla birbirinden farklı olma
intizam-ı mutlak: sınırsız düzenlilik (bk. n-ẓ-m; ṭ-l-ḳ)
intizam-ı tam: tam bir düzenlilik (bk. n-ẓ-m)
istib’ad: akıldan uzak görme
Kadîr-i Hakîm: herşeyi hikmetle yaratan sonsuz kudret sahibi Allah (bk. ḳ-d-r; ḥ-k-m)
kemâl-i hüsn-ü san’at: sanatın mükemmel güzelliği (bk. k-m-l; ḥ-s-n; ṣ-n-a)
Kerîm-i Rahîm: sonsuz ikram ve ihsan sahibi, pek merhametli olan Allah (bk. k-r-m; r-ḥ-m)
kıymettar: değerli
kudret: güç, kuvvet, iktidar (bk. ḳ-d-r)
Kudret-i Fâtıra: Yaratıcı Kudret, Allah (bk. ḳ-d-r; f-ṭ-r)
mebzûliyet: bolluk
mükemmeliyet-i hilkat: yaratılıştaki mükemmellik (bk. k-m-l; ḫ-l-ḳ)
mümtaz: seçkin, üstün
müstesnâ: seçkin, benzeri olmayan
nev: tür
nihayetsiz: sonsuz
nümune: örnek
seddetmek: tıkamak
sehavet: cömertlik (bk. c-v-d)
sehâvet-i mutlaka: sınırsız cömertlik (bk. c-v-d; ṭ-l-ḳ)
sikke-i tevhid: Allah’ın birlik mührü (bk. v-ḥ-d)
Sübhan Dağı: (bk. bilgiler)
suhulet: kolaylık
suhulet-i mutlaka: sınırsız kolaylık (bk. ṭ-l-ḳ)
sür’at: hız
sür’at-i mutlaka: sınırsız hız (bk. ṭ-l-ḳ)
suret: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r)
tasarruf: dilediği gibi kullanma ve yönetme (bk. ṣ-r-f)
tasarrufât-ı azîme-i bahariye: bahar mevsimindeki büyük tasarruflar, faaliyetler (bk. ṣ-r-f; a-ẓ-m)
teksir-i efrad: fertlerin çoğaltılması (bk. k-s̱-r; f-r-d)
vakit be vakit: zaman zaman
vüs’at: genişlik
vüs’at-i mutlaka: sınırsız genişlik (bk. ṭ-l-ḳ)
zât-ı mu’ciznümâ: mu’cize gösteren zât (bk. a-c-z)
zemin: yeryüzü

bir muvafakat ve gayet suhulet içinde gayet san’atkârâne bedîaları icad etmek, bir anda, her yerde, bir tarzda, her fertte bir san’at-ı hârika, bir faaliyet-i mu’ciznümâ göstermek, elbette ve elbette öyle bir Zâtın hâtemidir ki, hiçbir yerde olmadığı halde, her yerde hazır, nazırdır. Hiçbir şey Ondan gizlenmediği gibi, hiçbir şey Ona ağır gelmez. Zerrelerle yıldızlar, Onun kudretine nisbeten müsavidirler.

Meselâ, o Rahîm-i Zülcemâlin bağistan-ı kereminden, mu’cizâtının salkımlarından bir tanecik hükmünde gördüğüm, iki parmak kalınlığında bir üzüm asmasına asılmış olan salkımları saydım. Yüz elli beş çıktı. Bir salkımın danesini saydım, yüz yirmi kadar oldu. Düşündüm, dedim: Eğer bu asma çubuğu, ballı su musluğu olsa, daim su verse, şu hararete karşı o yüzer rahmetin şurup tulumbacıklarını emziren salkımlara ancak kifayet edecek. Halbuki, bazan az bir rutubet ancak eline geçer. İşte, bu işi yapan, herşeye kadîr olmak lâzım gelir.

  سُبْحَانَ مَنْ تَحَيَّرَ فِى صُنْعِهِ الْعُقُولُ     1


Dipnot-1

“İşlerinde akılların hayrette kaldığı o Zât her türlü kusurdan nihayet derecede münezzehtir.” Nevevî, el-Ezkar s. 292; İmam Ali (r.a.), Nehcu’l-Belâğa, s. 428.


bağıstan-ı kerem: cömertlik ve ikram bahçesi (bk. k-r-m)
bedîa: beğenilen ve çok takdir edilen güzel şey (bk. b-d-a)
daim: devamlı
ecza: parçalar, bölümler (bk. c-z-e)
efrad: fertler (bk. f-r-d)
faaliyet-i mu’ciznümâ: mu’cizeli faaliyet (bk. f-a-l; a-c-z)
hararet: sıcaklık
hatem: mühür, damga
hâtem-i vahdet: Allah’ın birlik mührü (bk. v-ḥ-d)
heyet-i mecmua: genel yapı, bütün (bk. c-m-a)
icad: var etme, yaratma (bk. v-c-d)
imdad: yardım isteme
intizam: düzenlilik, disiplin (bk. n-ẓ-m)
kadir: her şeye gücü yeten (bk. ḳ-d-r)
kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)
kasr: saray, köşk
kifayet etme: yeterli olma
kitab-ı kebir: büyük kitap (bk. k-t-b; k-b-r)
kudret: güç, kuvvet, iktidar (bk. ḳ-d-r)
lebbeyk: “buyurun, emredin”
mevcudat: varlıklar (bk. v-c-d)
mu’cizât: mu’cizeler (bk. a-c-z)
muavenet: yardım
Müdebbir-i Hakîm: herşeyi hikmetle, belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan ve idare eden Allah (bk. d-b-r; ḥ-k-m)
muntazam: düzenli (bk. n-ẓ-m)
müsavi: eşit
müteveccihen: yönelmiş olarak
muvafakat: uygunluk
nazır: bakan, gözeten (bk. n-ẓ-r)
nebâtât: bitkiler
nisbet: oran (bk. n-s-b)
nisbeten: kıyasla (bk. n-s-b)
Rahîm-i Zülcemâl: sonsuz güzellik ve merhamet sahibi olan Allah (bk. r-ḥ-m; ẕü; c-m-l)
rahmet: şefkat, merhamet, ihsan (bk. r-ḥ-m)
rutubet: nemlilik, ıslaklık
sahife-i arz: yeryüzü sahifesi
san’at-ı hârika: hârika sanat (bk. ṣ-n-a)
san’atkarane: san’atlı bir şekilde (bk. ṣ-n-a)
şerif: şerefli, değerli
sual-i hâcet: ihtiyacını isteme (bk. h-v-c)
suhulet: kolaylık
vuzuh: açıklık
Zat-ı Ehad-i Samed: her şeyin Kendisine muhtaç olduğu fakat Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan ve tek olan Allah (bk. v-ḥ-d; ṣ-m-d)
zerre: atom
zevilhayat: canlılar (bk. ḥ-y-y)

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi İkinci Söz, İkinci Makam, Mukaddime ALTINCI LEM’A, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.400

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-ikinci-soz/ikinci-makam/401


CUMARTESİ DERSLERİ

CUMARTESİ DERSLERİ
CUMARTESİ DERSLERİ

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ