Zemin, semâya nisbeten maddeten küçüklüğüyle ve hakaretiyle beraber, mânen ve san’aten bütün kâinatın kalbi, merkezi; bütün mu’cizât-ı san’atının meşheri, sergisi; bütün tecelliyât-ı esmâsının mazharı, nokta-i mihrakiyesi; nihayetsiz faaliyet-i Rabbâniyenin mahşeri, mâkesi; hadsiz hallâkıyet-i İlâhiyenin, hususan nebâtat ve hayvânâtın kesretli envâ-ı sağiresinden cevâdâne icadın medarı, çarşısı; ve pek geniş âhiret âlemlerindeki masnuâtın küçük mikyasta nümunegâhı; ve mensucât-ı ebediyenin sür’atle işleyen destgâhı; ve menâzır-ı sermediyenin çabuk değişen taklitgâhı; ve besâtîn-i daimenin tohumcuklarına sür’atle sünbüllenen dar ve muvakkat mezraası ve terbiyegâhı olmuştur. – Cumartesi Dersleri 24. 3. 5.

Cumartesi Derslerinde bu hafta:

“Zemin, semâya nisbeten maddeten küçüklüğüyle ve hakaretiyle beraber, mânen ve san’aten bütün kâinatın kalbi, merkezi; bütün mu’cizât-ı san’atının meşheri, sergisi; bütün tecelliyât-ı esmâsının mazharı, nokta-i mihrakiyesi; nihayetsiz faaliyet-i Rabbâniyenin mahşeri, mâkesi; hadsiz hallâkıyet-i İlâhiyenin, hususan nebâtat ve hayvânâtın kesretli envâ-ı sağiresinden cevâdâne icadın medarı, çarşısı; ve pek geniş âhiret âlemlerindeki masnuâtın küçük mikyasta nümunegâhı; ve mensucât-ı ebediyenin sür’atle işleyen destgâhı; ve menâzır-ı sermediyenin çabuk değişen taklitgâhı; ve besâtîn-i daimenin tohumcuklarına sür’atle sünbüllenen dar ve muvakkat mezraası ve terbiyegâhı olmuştur.”

konusu işlenmektedir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi Dördüncü Söz Üçüncü Dal On Birinci Asıl ve On İkinci Asıl.

Zemin, semâya nisbeten maddeten küçüklüğüyle ve hakaretiyle beraber, mânen ve san'aten bütün kâinatın kalbi, merkezi; bütün mu'cizât-ı san'atının meşheri, sergisi; bütün tecelliyât-ı esmâsının mazharı, nokta-i mihrakiyesi; nihayetsiz faaliyet-i Rabbâniyenin mahşeri, mâkesi; hadsiz hallâkıyet-i İlâhiyenin, hususan nebâtat ve hayvânâtın kesretli envâ-ı sağiresinden cevâdâne icadın medarı, çarşısı; ve pek geniş âhiret âlemlerindeki masnuâtın küçük mikyasta nümunegâhı; ve mensucât-ı ebediyenin sür'atle işleyen destgâhı; ve menâzır-ı sermediyenin çabuk değişen taklitgâhı; ve besâtîn-i daimenin tohumcuklarına sür'atle sünbüllenen dar ve muvakkat mezraası ve terbiyegâhı olmuştur. - Cumartesi Dersleri 24. 3. 5.
Zemin, semâya nisbeten maddeten küçüklüğüyle ve hakaretiyle beraber, mânen ve san’aten bütün kâinatın kalbi, merkezi; bütün mu’cizât-ı san’atının meşheri, sergisi; bütün tecelliyât-ı esmâsının mazharı, nokta-i mihrakiyesi; nihayetsiz faaliyet-i Rabbâniyenin mahşeri, mâkesi; hadsiz hallâkıyet-i İlâhiyenin, hususan nebâtat ve hayvânâtın kesretli envâ-ı sağiresinden cevâdâne icadın medarı, çarşısı; ve pek geniş âhiret âlemlerindeki masnuâtın küçük mikyasta nümunegâhı; ve mensucât-ı ebediyenin sür’atle işleyen destgâhı; ve menâzır-ı sermediyenin çabuk değişen taklitgâhı; ve besâtîn-i daimenin tohumcuklarına sür’atle sünbüllenen dar ve muvakkat mezraası ve terbiyegâhı olmuştur. – Cumartesi Dersleri 24. 3. 5.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

SHORTS

Yirmi Dördüncü Söz

ÜÇÜNCÜ DAL

ON BİRİNCİ ASIL:

Nasıl Kur’ân-ı Hakîmin müteşâbihâtı var; tevile muhtaçtır veyahut mutlak teslim istiyor. Ehâdisin de, Kur’ân’ın müteşâbihâtı gibi, müşkilâtı vardır. Bazan çok dikkatli bir tefsire ve tabire muhtaçtır. Geçmiş misallerle iktifa edebilirsiniz.

Evet, nasıl ki hüşyar olan adam, yatmış olan adamın rüyasını tabir eder. Öyle de, bazan uykuda olan bir adam, yanında uyanık olan konuşanların sözlerini işitiyor, fakat kendi âlem-i menâmına tatbik eder bir tarzda mânâ veriyor, tabir ediyor. Öyle de, ey gaflet ve felsefe uykusu içinde tenvim edilen insafsız adam! Sırr-ı

 مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغٰى 

ve

 تَنَامُ عَيْنِى وَلاَ يَنَامُ قَلْبِى 

hükmüne mazhar ve hakikî hüşyar ve yakzan olan zâtın gördüğünü, sen kendi rüyanda inkâr değil, tabir et.

Evet, uykuda bir adamı bir sinek ısırsa, müthiş bir harpte yaralar alır gibi bir hakikat-i nevmiye bazan telâkki eder. Ondan sorulsa, “Hakikaten ben yaralandım.  


Dipnot-1

“Göz ne şaştı, ne de başka birşeye baktı.” Necm Sûresi, 53:17.

Dipnot-2

“Benim gözüm uyur, kalbim uyumaz.” Buhari, Teheccüd 16, Teravih 1, Menâkıb 24; Tirmizi, Edeb 86; Nesâî, Kıyâmu’l-Leyl 36; Ebû Dâvud, Tahâret 79; Müsned, 1:274.


âlem-i menâm: uyku âlemi (bk. a-l-m)
Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun (bk. ṣ-l-v; s-l-m)
ehâdis/ehadis-i şerife: hadisler, Peygamberimize ait söz, emir veya davranışlar (bk. ḥ-d-s̱)
elhasıl: özetle, sonuç olarak
evvelâ: önce
gaflet: umursamazlık, sorumsuzluk, Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranma hali (bk. ğ-f-l)
hakikat-i nevmiye: uyku gerçeği (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hakikaten: gerçekten (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hakikî: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
halel: zarar, eksiklik
hilâf-ı hakikat: gerçeğe aykırı (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hodbin: bencil, kibirli
hüşyar: uyanık
iktifa: yetinme
inkâr: kabul etmeme, inanmama (bk. n-k-r)
insaf: vicdana uygun davranış
insafsız: vicdansız
kat’î: kesin
kavî: kuvvetli, güçlü
kemâl-i dikkat: tam bir dikkat (bk. k-m-l)
Kur’ân-ı Hakîm: her âyet ve sûresinde sayısız hikmetler bulunan Kur’ân (bk. ḥ-k-m)
mazhar: erişme, sahip olma (bk. ẓ-h-r)
mertebe-i ismet: günahsızlık, masumluk mertebesi
muhalif-i vaki: vakıaya aykırı, gerçeğe zıt
münekkit: tenkitçi
müşkilât: zorluklar
müteşâbihât: mânâsı açık olmayan âyetler
mutlak: kesin olarak, kayıtsız, şartsız (bk. ṭ-l-ḳ)
nazar: dikkat (bk. n-ẓ-r)
netice-i kelâm: sözün neticesi, özü (bk. k-l-m)
râci: ait
Resul-i Ekrem: Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. r-s-l; k-r-m)
rivâyet: Peygamberimizden duyulan şeylerin nakledilmesi
sû-i fehm: kötü anlayış
tabir: açıklama, yorumlama (bk. a-b-r)
tefsir: yorum, açıklama (bk. f-s-r)
tekzip etmek: yalanlamak
telâkki etmek: kabul etmek
tenvim edilen: uyutulan
tevil: yorum
yakzan: uyanık

Bana top, tüfek atıldı” diyecek. Yanında oturanlar, onun uykusundaki ıztırabına gülüyorlar.

İşte, bu nevm-âlûd nazar-ı gaflet ve fikr-i felsefe, elbette hakaik-ı Nübüvvete mihenk olamazlar.

ON İKİNCİ ASIL: 

Nazar-ı Nübüvvet ve tevhid ve iman, vahdete, âhirete, Ulûhiyete baktığı için, hakaikı ona göre görür. Ehl-i felsefe ve hikmetin nazarı kesrete, esbaba, tabiata bakar, ona göre görür. Nokta-i nazar birbirinden çok uzaktır.

Ehl-i felsefenin en büyük bir maksadı, ehl-i usulü’d-din ve ulemâ-i ilm-i kelâmın makàsıdı içinde görünmeyecek bir derecede küçük ve ehemmiyetsizdir. İşte onun içindir ki, mevcudatın tafsil-i mahiyetinde ve ince ahvallerinde ehl-i hikmet çok ileri gitmişler. Fakat hakikî hikmet olan ulûm-u âliye-i İlâhiye ve uhreviyede o kadar geridirler ki, en basit bir mü’minden daha geridirler. Bu sırrı fehmetmeyenler, muhakkıkîn-i İslâmiyeyi, hükemâlara nisbeten geri zannediyorlar. Halbuki akılları gözlerine inmiş, kesrette boğulmuş olanların ne haddi var ki, veraset-i Nübüvvet ile makàsıd-ı âliye-i kudsiyeye yetişenlere yetişebilsinler?

Hem bir şey, iki nazarla bakıldığı vakit, iki muhtelif hakikati gösteriyor. İkisi de hakikat olabilir. Fennin hiçbir hakikat-i kat’iyesi, Kur’ân’ın hakaik-ı kudsiyesine ilişemez. Fennin kısa eli, onun münezzeh ve muallâ dâmenine erişemez. Nümune olarak bir misal zikrederiz.

Meselâ, küre-i arz, ehl-i hikmet nazarıyla bakılsa, hakikati şudur ki: Güneş etrafında mutavassıt bir seyyare gibi, hadsiz yıldızlar içinde döner. Yıldızlara nisbeten küçük bir mahlûk… Fakat ehl-i Kur’ân nazarıyla bakıldığı vakit, On Beşinci Sözde izah edildiği gibi, hakikati şöyledir ki: Semere-i âlem olan insan en


âhiret: öteki dünya, öldükten sonraki hayat (bk. e-ḫ-r)
ahval: haller
dâmen: etek
ehl-i felsefe ve hikmet: felsefeyle uğraşanlar, filozoflar (bk. ḥ-k-m)
ehl-i hikmet: felsefeyle uğraşanlar, filozoflar (bk. ḥ-k-m)
ehl-i Kur’ân: Kur’ân ilmiyle uğraşanlar; müfessirler gibi
ehl-i usulü’d-din: din usulcüleri; hadis, fıkıh ve tefsir âlimleri gibi
esbab: sebepler (bk. s-b-b)
fehmetmek: anlamak
fen: bilim dalı
fikr-i felsefe: felsefe düşüncesi (bk. f-k-r)
hadsiz: sayısız
hakaik: hakikatler, gerçekler (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hakaik-i Nübüvvet: Peygamberlik gerçekleri (bk. ḥ-ḳ-ḳ; n-b-e)
hakaik-ı kudsiye: mukaddes gerçekler (bk. ḥ-ḳ-ḳ; ḳ-d-s)
hakikat-i kat’iye: kesin gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hakikî: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hikmet: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olduğunu gösteren ilim, bilgi (bk. ḥ-k-m)
hükema: filozoflar, felsefeciler (bk. ḥ-k-m)
kesret: çokluk (bk. k-s̱-r)
küre-i arz: yer küre, dünya
mahlûk: yaratık (bk. ḫ-l-ḳ)
makàsıd: maksatlar, gayeler (bk. ḳ-ṣ-d)
makàsıd-ı âliye-i kudsiye: her türlü kusur ve eksiklikten yüce olan İlâhî maksatlar, gayeler (bk. ḳ-ṣ-d; ḳ-d-s)
maksad: gaye (bk. ḳ-ṣ-d)
mevcudat: varlıklar (bk. v-c-d)
mihenk: ölçü
misal: örnek, benzetme (bk. m-s̱-l)
mü’min: iman etmiş, imanlı (bk. e-m-n)
muallâ: yüksek, yüce
muhakkıkîn-i İslâmiye: hakikatleri araştırıp bulan büyük İslâm âlimleri (bk. ḥ-ḳ-ḳ; s-l-m)
muhtelif: farklı
münezzeh: kusur ve eksiklikten yüce, temiz (bk. n-z-h)
mutavassıt: orta derecede
nazar: bakış, düşünce (bk. n-ẓ-r)
nazar-ı gaflet: gaflet bakışı (bk. n-ẓ-r; ğ-f-l)
nazar-ı Nübüvvet: Peygamberlik bakışı (bk. n-ẓ-r; n-b-e)
nevm-âlûd: uykulu
nisbeten: kıyasla (bk. n-s-b)
nokta-i nazar: bakış açısı
semere-i âlem: kâinatın meyvesi (bk. a-l-m)
seyyare: gezegen
sır: gizem, gizli gerçek
tabiat: doğa, canlı ve cansız bütün varlıklar, maddî âlem (bk. ṭ-b-a)
tafsil-i mahiyet: öz niteliğinin ayrıntılı açıklaması
tevhid: birleme; herşeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve inanma (bk. v-ḥ-d)
ulemâ-i ilm-i kelâm: kelâm ilmiyle uğraşan âlimler (bk. a-l-m; k-l-m)
Ulûhiyet: ilâhlık (bk. e-l-h)
ulûm-u âliye-i İlâhiye ve uhreviye: din ve âhiretle ilgili yüksek ilimler (bk. a-l-m; e-l-h; e-ḫ-r)
vahdet: birlik (bk. v-ḥ-d)
veraset-i Nübüvvet: Peygamber varisliği (bk. n-b-e)
zikretmek: belirtmek, hatırlatmak

câmi’, en bedî ve en âciz, en aziz, en zayıf, en lâtif bir mu’cize-i kudret olduğundan, beşik ve meskeni olan zemin, semâya nisbeten maddeten küçüklüğüyle ve hakaretiyle beraber, mânen ve san’aten bütün kâinatın kalbi, merkezi; bütün mu’cizât-ı san’atının meşheri, sergisi; bütün tecelliyât-ı esmâsının mazharı, nokta-i mihrakiyesi; nihayetsiz faaliyet-i Rabbâniyenin mahşeri, mâkesi; hadsiz hallâkıyet-i İlâhiyenin, hususan nebâtat ve hayvânâtın kesretli envâ-ı sağiresinden cevâdâne icadın medarı, çarşısı; ve pek geniş âhiret âlemlerindeki masnuâtın küçük mikyasta nümunegâhı; ve mensucât-ı ebediyenin sür’atle işleyen destgâhı; ve menâzır-ı sermediyenin çabuk değişen taklitgâhı; ve besâtîn-i daimenin tohumcuklarına sür’atle sünbüllenen dar ve muvakkat mezraası ve terbiyegâhı olmuştur. İşte, arzın bu azamet-i mâneviyesinden ve ehemmiyet-i san’aviyesindendir ki, Kur’ân-ı Hakîm, semâvâta nisbeten büyük bir ağacın küçük bir meyvesi hükmünde olan arzı, bütün semâvâta karşı, küçücük kalbi büyük kalıba mukabil tutmak gibi denk tutuyor. Onu bir kefede, bütün semâvâtı bir kefede koyuyor, mükerreren 

رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ 

diyor.

İşte, sair mesâili buna kıyas et ve anla ki, felsefenin ruhsuz, sönük hakikatleri, Kur’ân’ın parlak, ruhlu hakikatleriyle müsademe edemez. Nokta-i nazar ayrı ayrı olduğu için, ayrı ayrı görünür.


Dipnot-1

“Göklerin ve yerin Rabbi.” Kehf Sûresi, 18:14; Sâd Sûresi, 38:66; Zuhruf Sûresi, 43:82; Nebe Sûresi, 78:37.


âciz: güçsüz (bk. a-c-z)
âhiret: öteki dünya, öldükten sonraki hayat (bk. e-ḫ-r)
arz: yeryüzü, dünya
azamet-i mâneviye: mânevî büyüklük (bk. a-ẓ-m; a-n-y)
aziz: izzetli, değerli (bk. a-z-z)
bedî: güzel, eşsiz (bk. b-d-a)
besâtîn-i daime: dâimî bostan ve bahçeler
câmi’: kapsamlı (bk. c-m-a)
cevâdâne: çömertçe (bk. c-v-d)
ehemmiyet-i san’aviye: san’at bakımından önemlilik (bk. ṣ-n-a)
envâ-ı sağire: küçük çeşitler
faaliyet-i Rabbâniye: Rab olan Allah’ın faaliyet ve icraatı (bk. f-a-l; r-b-b)
hadsiz: sınırsız
hakaret: küçüklük, değersizlik
hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hallâkıyet-i İlâhiye: Allah’ın kendi zatına yaraşan yaratıcılığı (bk. ḫ-l-ḳ; e-l-h)
hayvânât: hayvanlar (bk. ḥ-y-y)
hususan: özellikle
icad: var etme, yaratma (bk. v-c-d)
kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)
kesretli: çok (bk. k-s̱-r)
Kur’ân-ı Hakîm: sayısız hikmetleri içinde bulunduran Kur’ân (bk. ḥ-k-m)
lâtif: güzel, hoş (bk. l-ṭ-f)
mahşer: toplanma yeri (bk. ḥ-ş-r)
mâkes: yansıma yeri
mânen: mânevî yönden (bk. a-n-y)
masnuât: san’at eseri varlıklar (bk. ṣ-n-a)
mazhar: görüntü yeri, ayna (bk. ẓ-h-r)
medar: eksen, yörünge
menâzır-ı sermediye: daimî manzaralar (bk. n-ẓ-r)
mensucât-ı ebediye: sonsuzluğa ait dokumalar (bk. e-b-d)
mesâil: meseleler (bk. m-s̱-l)
meşher: sergi yeri
mesken: ev, mekân (bk. s-k-n)
mezraa: tarla
mikyas: ölçek
mu’cizât-ı san’ât: san’at mu’cizeleri (bk. a-c-z; ṣ-n-a)
mucize-i kudret: Allah’ın kudret mu’cizesi (bk. a-c-z; ḳ-d-r)
mukabil: karşılık
mükerreren: tekrar tekrar
müsademe: çarpışma, çatışma
muvakkat: geçici
nebâtat: bitkiler
nisbeten: kıyasla (bk. n-s-b)
nokta-i mihrakiye: odak noktası
nokta-i nazar: bakış açısı (bk. n-ẓ-r)
nümunegâh: örneklerin bulunduğu yer
Rabbü’s-Semâvâti ve’l-Arz: göklerin ve yerin Rabbi (bk. r-b-b; s-m-v)
sair: diğer
san’aten: san’at yönünden (bk. ṣ-n-a)
semâ: gökyüzü (bk. s-m-v)
semâvât: gökler (bk. s-m-v)
taklitgâh: taklit yeri
tecelliyât-ı esmâ: Allah’ın isimlerinin yansıması (bk. c-l-y; s-m-v)
terbiyegâh: terbiye yeri (bk. r-b-b)
zemin: yeryüzü

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi Dördüncü Söz, Üçüncü Dal, On Birinci Asıl ve On İkinci Asıl, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.468

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-dorduncu-soz/468


CUMARTESİ DERSLERİ

Hilâf-ı hakikat ve kat'î muhalif-i vaki gördüğün bir rivâyeti bahane ederek ehâdis-i şerifeye ve dolayısıyla Resul-ü Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın mertebe-i ismetine halel verecek itiraz parmağını uzatma. Aklın hilâf-ı hakikat gördüğü bir hadisin inkârına kalkışma. Ya bir tefsiri, ya bir tevili, ya bir tabiri vardır de, ilişme. - Cumartesi Dersleri 24. 3. 4.
Hilâf-ı hakikat ve kat’î muhalif-i vaki gördüğün bir rivâyeti bahane ederek ehâdis-i şerifeye ve dolayısıyla Resul-ü Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın mertebe-i ismetine halel verecek itiraz parmağını uzatma. Aklın hilâf-ı hakikat gördüğü bir hadisin inkârına kalkışma. Ya bir tefsiri, ya bir tevili, ya bir tabiri vardır de, ilişme. – Cumartesi Dersleri 24. 3. 4.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ


Ders Dünyası - WORLD OF COURSES sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

“Zemin, semâya nisbeten maddeten küçüklüğüyle ve hakaretiyle beraber, mânen ve san’aten bütün kâinatın kalbi, merkezi; bütün mu’cizât-ı san’atının meşheri, sergisi; bütün tecelliyât-ı esmâsının mazharı, nokta-i mihrakiyesi; nihayetsiz faaliyet-i Rabbâniyenin mahşeri, mâkesi; hadsiz hallâkıyet-i İlâhiyenin, hususan nebâtat ve hayvânâtın kesretli envâ-ı sağiresinden cevâdâne icadın medarı, çarşısı; ve pek geniş âhiret âlemlerindeki masnuâtın küçük mikyasta nümunegâhı; ve mensucât-ı ebediyenin sür’atle işleyen destgâhı; ve menâzır-ı sermediyenin çabuk değişen taklitgâhı; ve besâtîn-i daimenin tohumcuklarına sür’atle sünbüllenen dar ve muvakkat mezraası ve terbiyegâhı olmuştur. – Cumartesi Dersleri 24. 3. 5.” için 7 yanıt

  1. Geri bildirim: CUMARTESİ DERSLERİ

Feel free to comment. Yorum yapmaktan çekinmeyin.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.