Nasıl ki bir tarlada ekilen bir nevi tohum delâlet eder ki, o tarla herhalde tohum sahibinin taht-ı tasarrufatında olduğunu, hem o tohum dahi tarla mutasarrıfının taht-ı tasarrufunda olduğunu gösterir. – Cumartesi Dersleri 22. 21.

Nasıl ki bir tarlada ekilen bir nevi tohum delâlet eder ki, o tarla herhalde tohum sahibinin taht-ı tasarrufatında olduğunu, hem o tohum dahi tarla mutasarrıfının taht-ı tasarrufunda olduğunu gösterir. - Cumartesi Dersleri 22. 21.

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Nasıl ki bir tarlada ekilen bir nevi tohum delâlet eder ki, o tarla herhalde tohum sahibinin taht-ı tasarrufatında olduğunu, hem o tohum dahi tarla mutasarrıfının taht-ı tasarrufunda olduğunu gösterir.” konusu işlenmektedir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi İkinci Söz İkinci Makam Sekizinci Lem’a.

Nasıl ki bir tarlada ekilen bir nevi tohum delâlet eder ki, o tarla herhalde tohum sahibinin taht-ı tasarrufatında olduğunu, hem o tohum dahi tarla mutasarrıfının taht-ı tasarrufunda olduğunu gösterir. - Cumartesi Dersleri 22. 21.
Nasıl ki bir tarlada ekilen bir nevi tohum delâlet eder ki, o tarla herhalde tohum sahibinin taht-ı tasarrufatında olduğunu, hem o tohum dahi tarla mutasarrıfının taht-ı tasarrufunda olduğunu gösterir. – Cumartesi Dersleri 22. 21.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

SHORTS

Yirmi İkinci Sözün İkinci Makamı

SEKİZİNCİ LEM’A

Nasıl ki bir tarlada ekilen bir nevi tohum delâlet eder ki, o tarla herhalde tohum sahibinin taht-ı tasarrufatında olduğunu, hem o tohum dahi tarla mutasarrıfının taht-ı tasarrufunda olduğunu gösterir. Öyle de, şu anâsır denilen mezraa-i masnuat, vâhidiyet ve besâtetle beraber külliyet ve ihâtaları; ve şu mahlûkat denilen semerât-ı rahmet ve mu’cizât-ı kudret ve kelâmât-ı hikmet olan nebatat ve hayvanat, mümaselet ve müşabehetleriyle beraber çok yerlerde intişarı, her tarafta bulunup tavattunları, tek bir Sâni-i Mu’ciznümânın taht-ı tasarrufunda olduklarını öyle bir tarzda gösteriyor ki, güya herbir çiçek, herbir semere, herbir hayvan, o Sâniin birer sikkesidir, birer hâtemidir, birer turrasıdır. Her nerede bulunsa, lisan-ı hâliyle herbirisi der ki: “Ben kimin sikkesiyim; bu yer dahi Onun masnuudur. Ben kimin hâtemiyim; bu mekân dahi Onun mektubudur. Ben kimin turrasıyım; bu vatanım dahi onun mensucudur.”

Demek, en ednâ bir mahlûka rububiyet, bütün anâsırı kabza-i tasarrufunda tutana mahsustur. Ve en basit bir hayvanı tedbir ve tedvir etmek, bütün hayvânâtı, nebâtâtı, masnûâtı kabza-i rububiyetinde terbiye edene has olduğunu, kör olmayan görür.

Evet, herbir fert, sair efrada mümaselet ve misliyet lisanıyla der: “Kim bütün nev’ime mâlik ise, bana mâlik olabilir. Yoksa, yok.” Her nevi, sair nevilerle beraber yeryüzünde intişarı lisanıyla der: “Kim bütün sath-ı arza mâlik ise, bana mâlik olabilir; yoksa yok.”

Arz, sair seyyârât ile bir güneşe irtibatı ve semâvât ile tesânüdü lisanıyla der: “Kim bütün kâinata mâlik ise, bana mâlik O olabilir. Yoksa, yok.”


anâsır: unsurlar, elementler
arz: yeryüzü, dünya
besâtet: basitlik, sâdelik
delâlet: işaret etme, delil olma
ednâ: en basit, en küçük
efrad: fertler (bk. f-r-d)
has: özel
hatem: mühür, damga
hayvanat: hayvanlar (bk. ḥ-y-y)
iâne-i gaybiye: görünmeyen âlemden gelen yardım (bk. ğ-y-b)
ihâta: kuşatma, kapsama
intişar: yayılma
irtibat: bağ
kabza-i rububiyet: rububiyet eli (bk. r-b-b)
kabza-i tasarruf: tasarrufu altında bulundurma (bk. ṣ-r-f)
kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)
kelâmât-ı hikmet: hikmet kelimeleri, sözleri (bk. k-l-m; ḥ-k-m)
külliyet: genellik, kapsamlılık (bk. k-l-l)
lisan-ı hâl: hâl ve beden dili
mahlûk: yaratık (bk. ḫ-l-ḳ)
mahlûkat: yaratılmışlar (bk. ḫ-l-ḳ)
mahsus: özgü
mâlik: sahip (bk. m-l-k)
masnu: san’at eseri (bk. ṣ-n-a)
masnuât: san’at eseri varlıklar (bk. ṣ-n-a)
mekân: yer (bk. m-k-n)
mensuc: dokunmuş, örülmüş
mezraa-i masnuat: san’at eseri varlıkların tarlası (bk. ṣ-n-a)
misliyet: benzerlik, misliyet (bk. m-s̱-l)
mu’cizât-ı kudret: kudret mu’cizeleri (bk. a-c-z; ḳ-d-r)
Müdebbir-i Rahîm-i Zülcemâl: sonsuz güzellik sahibi, herşeyi şefkat ve merhametle sevk ve idare eden Allah (bk. d-b-r; r-ḥ-m; ẕü; c-m-l)
mümaselet: benzerlik (bk. m-s̱-l)
Mürebbî-i Hakîm-i Zülcelâl: herşeyi hikmetle yapan ve terbiye eden, sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Allah (bk. r-b-b; ḥ-k-m; ẕü; c-l-l)
müşabehet: benzerlik
mutasarrıf: tasarruf eden (bk. ṣ-r-f)
nebatat: bitkilernev’: tür
rububiyet: Rablık; Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması (bk. r-b-b)
sair: diğer
Sâni: herşeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah (bk. ṣ-n-a)
Sâni-i Mu’ciznümâ: mu’cize gösteren ve herşeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah (bk. ṣ-n-a; a-c-z)
sath-ı arz: yeryüzü, dünya
semâvât: gökler (bk. s-m-v)
semerât-ı rahmet: rahmet meyveleri (bk. r-ḥ-m)
semere: meyve
seyyârât: gezegenler
sikke: madenî para gibi şeyler üzerine vurulan damga, mühür
taht-ı tasarruf: tasarrufu altında (bk. ṣ-r-f)
tavattun: vatan edinme, yerleşme
tedbir: idare etme, ihtiyacını karşılama (bk. d-b-r)
tedvir: çekip çevirme, idare etme
tesânüd: dayanışma (bk. s-n-d)
turra: padişah mührü, imzası
vâhidiyet: birlik (bk. v-ḥ-d)

Evet, faraza zîşuur bir elmaya biri dese, “Sen benim san’atımsın”; o elma lisan-ı hâl ile ona “Sus,” diyecek. “Eğer bütün yeryüzünde bütün elmaların teşkiline muktedir olabilirsen, belki yeryüzünde münteşir bütün hemcinsimiz olan bütün meyvedarlara, belki bütün bahar sefinesiyle hazine-i rahmetten gelen bütün hedâyâ-yı Rahmâniyeye mutasarrıf olabilirsen, bana rububiyet dâvâ et.” O elma böyle diyecek ve o ahmağın ağzına bir tokat vuracak.


âzâ-yı esasî: temel organlar
bilmüşahede: görüldüğü gibi (bk. ş-h-d)
cihazat: donanım
cüz: parça (bk. c-z-e)
cüz’î: ferd (bk. c-z-e)
efrad: fertler (bk. f-r-d)
elhasıl: özetle, sonuç olarak
envâ: çeşitler, türler
faraza: varsayalım ki
hatem: mühür, damga
hazine-i rahmet: rahmet hazinesi (bk. r-ḥ-m)
hedâyâ-yı Rahmâniye: çok şefkatli ve merhametli olan Allah’ın hediyeleri (bk. r-ḥ-m)
hemcins: aynı cinsten olan
ihyâ: diriltme, hayat verme (bk. ḥ-y-y)
ittihad-ı sikke: mühür birliği
kanun-u vahdet: birlik kanunu (bk. ḳ-n-n; v-ḥ-d)
kemiyetçe: sayıca
kesret: çokluk (bk. k-s̱-r)
keyfiyet: nitelik, özellik
külfet: güçlük
küll: bütün (bk. k-l-l)
küll-i âlem: âlemin bütünü (bk. k-l-l; a-l-m)
küllî: fertlerden oluşan topluluk, tür, cins (bk. k-l-l)
lisan-ı hâl: hâl ve beden dili
masnu: sanat eseri (bk. ṣ-n-a)
meşakkat: zahmet, zorluk
meşhud: görünen (bk. ş-h-d)
meyvedar: meyveli
muktedir: gücü yeten, güç ve iktidar sahibi (bk. ḳ-d-r)
münteşir: yayılmış olan
müşabehet: benzeme
müsâvi: eşit, denk
mutasarrıf: tasarruf sahibi (bk. ṣ-r-f)
muvafakat: uygunluk
nefer: asker, er
nevi: tür, çeşit
rububiyet: Rablık; Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması (bk. r-b-b)
Sâni: herşeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah (bk. ṣ-n-a)
Sâni-i Vâhid: tek olan ve herşeyi sanatlı bir şekilde yaratan Allah (bk. ṣ-n-a; v-ḥ-d)
sefine: gemi
semere: meyve
sikke: madenî para gibi şeyler üzerine vurulan damga, mühür
suhulet: kolaylık
suhulet peydâ etmek: kolaylık kazanmak
suhulet-i fevkalâde: olağanüstü kolaylık
suhulet-i mutlaka: tam bir kolaylık (bk. ṭ-l-ḳ)
taaddüd-ü merkez: merkezin çokluğu
techizat-ı askeriye: askerî donanım
terbiye-i vâhide: tek terbiye (bk. v-ḥ-d)
teşkil: oluşma
tevhid: birleme; herşeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve inanma (bk. v-ḥ-d)
turra: padişah mührü, imzası
vahdet: birlik, teklik (bk. v-ḥ-d)
vahdet-i kalem: kalem birliği (bk. v-ḥ-d)
vücub: zorunluluk (bk. v-c-b)
yüsr: kolaylık
zîhayat: canlı (bk. ẕî; ḥ-y-y)
zîşuur: şuurlu, bilinçli (bk. ẕî; ş-a-r)
ziyadeleşme: fazlalaşma, artma

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi İkinci Söz, İkinci Makam, Mukaddime SEKİZİNCİ LEM’A, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.406

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-ikinci-soz/ikinci-makam/406


CUMARTESİ DERSLERİ

CUMARTESİ DERSLERİ
CUMARTESİ DERSLERİ

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ

İşte, eğer o zerre, bir Kadîr-i Mutlakın memuru olmazsa ve nisbeti o Kadîr-i Mutlaktan kesilse, o vakit o zerreye herşeyi görür bir göz, herşeye muhit bir şuur vermek lâzımdır. – Cumartesi Dersleri 22. 16.

İşte, eğer o zerre, bir Kadîr-i Mutlakın memuru olmazsa ve nisbeti o Kadîr-i Mutlaktan kesilse, o vakit o zerreye herşeyi görür bir göz, herşeye muhit bir şuur vermek lâzımdır. - Cumartesi Dersleri 22. 16.

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “İşte, eğer o zerre, bir Kadîr-i Mutlakın memuru olmazsa ve nisbeti o Kadîr-i Mutlaktan kesilse, o vakit o zerreye herşeyi görür bir göz, herşeye muhit bir şuur vermek lâzımdır.” konusu işlenmektedir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi İkinci Söz İkinci Makam Dördüncü Lem’a.

İşte, eğer o zerre, bir Kadîr-i Mutlakın memuru olmazsa ve nisbeti o Kadîr-i Mutlaktan kesilse, o vakit o zerreye herşeyi görür bir göz, herşeye muhit bir şuur vermek lâzımdır. - Cumartesi Dersleri 22. 16.
İşte, eğer o zerre, bir Kadîr-i Mutlakın memuru olmazsa ve nisbeti o Kadîr-i Mutlaktan kesilse, o vakit o zerreye herşeyi görür bir göz, herşeye muhit bir şuur vermek lâzımdır. – Cumartesi Dersleri 22. 16.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

Yirmi İkinci Sözün İkinci Makamı

DÖRDÜNCÜ LEM’A

Bak, şu semâvâtın denizinde yüzen ve şu zeminin yüzünde serpilen rengârenk mevcudata ve çeşit çeşit masnuata dikkat et. Göreceksin ki, herbiri üstünde Şems-i Ezelînin taklit kabul etmez turraları vardır. Nasıl hayatta sikkeleri, zîhayatta hâtemleri görünüyor ve bir ikisini gördük. İhyâ üstünde dahi öyle turraları vardır. Temsil, derin mânâları fehme yakınlaştırdığından, bir temsille şu hakikati göstereceğiz.

Meselâ, güneş, seyyarelerden tut, tâ katrelere kadar, tâ camın küçük parçalarına kadar ve karın parlak zerreciklerine kadar, şu güneşin cilve-i misaliyesinden ve in’ikâsından bir turrası ve güneşe mahsus bir eser-i nuranîsi görünüyor. Şayet o hadsiz şeylerde görünen güneşçiklerini, güneşin cilve-i in’ikâsı ve tecellî-i aksi olduğunu kabul etmezsen, o vakit herbir katrede ve ziyaya maruz herbir cam parçasında ve ışığa mukabil her şeffaf bir zerrecikte, tabiî ve hakikî bir


âlem-i kebir: büyük âlem, kâinat (bk. a-l-m; k-b-r)
âsâr: eserler
âyât: ayetler, deliller
cilve-i in’ikâs: yansımadan ileri gelen görüntü (bk. c-l-y)
cilve-i misaliye: misalî görünüm (bk. c-l-y; m-s̱-l)
derc etmek: yerleştirmek
eser-i nuranî: nurlu, parlak eser (bk. n-v-r)
esmâ: isimler (bk. s-m-v)
fehm: anlayış
hâdisât-ı kevniye: yaratılışa ait hadiseler (bk. k-v-n)
hadsiz: sayısız
hakikat: gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hakikî: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
Hâlık-ı Külli Şey: herşeyin yaratıcısı olan Allah (bk. ḫ-l-ḳ; k-l-l)
has: özel
hâtem: mühür, damga
hâtem-i Rabbânî: herşeyin Rabbi olan Allah’ın mührü (bk. r-b-b)
ihâta: içine alma, kuşatma
ihyâ: diriltme, hayat verme (bk. ḥ-y-y)
in’ikâs: yansıma
kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)
kalb-i beşer: insan kalbi
katre: damla
kuvve: duyu
kuvve-i hâfıza-i insaniye: insandaki hafıza duygusu, bellek (bk. ḥ-f-ẓ)
mahsus: özgü
maruz: tesiri altında olan
masnuat: san’at eseri varlıklar (bk. ṣ-n-a)
mevcudat: varlıklar (bk. v-c-d)
mevki: yer
mufassal: ayrıntılı
mukabil: karşılık
münezzeh: arınmış, yüce (bk. n-z-h)
Rabb-i Zülcelâl: sonsuz heybet ve yücelik sahibi ve herşeyin Rabbi olan Allah (bk. r-b-b; ẕü; c-l-l)
safahât: safhalar, gelişmeler
şeffaf: saydam, parlak
semâvât: gökler (bk. s-m-v)
Şems-i Ezelî: Ezelî Güneş; bu tabir, herşeyi nurlandıran Allah için benzetme olarak kullanılır (bk. e-z-l)
seyyare: gezegen
şiddet-i zuhur: çok kuvvetli şekilde görünme (bk. ẓ-h-r)
sikke: madenî para gibi şeylerin üzerine vurulan damga, mühür
tabiî: kendiliğinden, doğal (bk. ṭ-b-a)
tecellî: görünme, yansıma (bk. c-l-y)
tecellî-i aks: yansımanın görüntüsü (bk. c-l-y)
temsil: kıyaslama tarzında benzetme, analoji (bk. m-s̱-l)
turra: mühür, nişan
zemin: yer
zerrecik: atom, en küçük madde parçası
zîhayat: canlı (bk. ẕî; ḥ-y-y)
ziya: ışık

güneşin vücudunu bil’asâle kabul etmek gibi gayet derece bir divanelikle, nihayetsiz bir belâhete düşmekliğin lâzım gelir.

Öyle de, Şems-i Ezelînin tecelliyât-ı nuraniyesinden ihyâ, yani “hayat vermek” cihetinde, herbir zîhayat üstünde öyle bir turrası vardır ki, faraza bütün esbab toplansa ve birer fâil-i muhtar kesilseler, yine o turrayı taklit edemezler. Zira, herbiri birer mu’cize-i kudret olan zîhayatlar, herbiri o Şems-i Ezelînin şuaları hükmünde olan esmâsının nokta-i mihrakiyesi suretindedir.

Eğer zîhayat üstünde görünen o nakş-ı acib-i san’atı, o nazm-ı garib-i hikmeti ve o tecellî-i sırr-ı ehadiyeti, Zât-ı Ehad-i Samede verilmediği vakit, herbir zîhayatta, hattâ bir sinekte, bir çiçekte nihayetsiz bir kudret-i fâtıra, içinde saklandığını ve herşeyi muhit bir ilim bulunduğunu ve kâinatı idare edecek bir irade-i mutlaka onda mevcut olduğunu, belki Vâcibü’l-Vücuda mahsus bâki sıfatları dahi onların içinde bulunduğunu kabul etmek; adeta o çiçeğin, o sineğin herbir zerresine bir ulûhiyet vermek gibi, dalâletin en eblehçesine, hurâfâtın en ahmakçasına bir derekesine düşmek lâzım gelir. Zira, o şeyin zerrelerine, hususan tohum olsalar, öyle bir vaziyet verilmiş ki, o zerre, cüz’ü olduğu zîhayata bakar, onun nizamına göre vaziyet alır. Belki o zîhayatın bütün nev’ine bakar gibi, o nev’in devamına yarayacak her yerde zer’ etmek ve nev’inin bayrağını dikmek için kanatçıklarla kanatlanmak gibi bir keyfiyet alır. Belki o zîhayat, alâkadar ve muhtaç olduğu bütün mevcudata karşı muamelâtını ve münasebât-ı rızkıyesini devam ettirecek bir vaziyet tutuyor. İşte, eğer o zerre, bir Kadîr-i Mutlakın memuru olmazsa ve nisbeti o Kadîr-i Mutlaktan kesilse, o vakit o zerreye herşeyi görür bir göz, herşeye muhit bir şuur vermek lâzımdır.

Elhasıl: Nasıl şu katrelerde ve camın zerreciklerinde olan güneşçikler ve çeşit çeşit renkler, güneşin cilve-i aksine ve in’ikâsının tecellîsine verilmezse, birtek


bâki: kalıcı ve devamlı (bk. b-ḳ-y)
belâhet: aptallık
bil’asâle: bizzat, doğrudan
cihet: yön
cilve-i akis: yansımanın görüntüsü (bk. c-l-y)
cüz’: parça (bk. c-z-e)
dalâlet: hak yoldan sapkınlık, inançsızlık (bk. ḍ-l-l)
dereke: en aşağı derece
divanelik: akılsızlık
eblehçe: son derece aptalca
elhasıl: özetle, sonuç olarak
esbab: sebepler (bk. s-b-b)
esmâ: isimler (bk. s-m-v)
fâil-i muhtar: kendi istek ve iradesi ile iş gören (bk. f-a-l; ḫ-y-r)
faraza: varsayalım ki
hurafât: hurafeler, batıl inanışlar
hususan: özellikle
ihyâ: hayat verme, diriltme (bk. ḥ-y-y)
in’ikâs: yansıma
irade-i mutlaka: sınırsız irade (bk. r-v-d; ṭ-l-ḳ)
Kadîr-i Mutlak: sınırsız güç ve kudret sahibi olan Allah (bk. ḳ-d-r; ṭ-l-ḳ)
kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)
katre: damla
keyfiyet: hal, özellik, nitelik
kudret-i fâtıra: yaratıcı kudret (bk. ḳ-d-r; f-ṭ-r)
mahsus: özgü
mevcudat: varlıklar (bk. v-c-d)
mu’cize-i kudret: Allah’ın kudret mu’cizesi (bk. a-c-z; ḳ-d-r)
muamelât: davranışlar
muhit: kuşatan
münasebât-ı rızkıye: rızıkla ilgili münasebetler (bk. n-s-b; r-z-ḳ)
nakş-ı acib-i san’at: san’atın şaşırtıcı nakşı (bk. n-ḳ-ş; ṣ-n-a)
nazm-ı garib-i hikmet: hikmetin hayret verici düzeni (bk. n-ẓ-m; ḥ-k-m)
nev’: çeşit, tür
nihayetsiz: sonsuz
nisbet: bağ (bk. n-s-b)
nizam: düzen (bk. n-ẓ-m)
nokta-i mihrakiye: odak noktası
Şems-i Ezelî: Ezelî Güneş; bu tabir, herşeyi nurlandıran Allah için benzetme olarak kullanılır (bk. e-z-l)
şua: parıltı
suret: şekil (bk. ṣ-v-r)
şuur: bilinç, idrak (bk. ş-a-r)
tecellî: görünüm (bk. c-l-y)
tecellî-i sırr-ı ehadiyet: Allah’ın birlik sırrının herbir varlıkta görünmesi (bk. c-l-y; v-ḥ-d)
tecelliyât-ı nuraniye: parlak, nuranî görüntüler (bk. c-l-y; n-v-r)
turra: padişahın mührü ve imzası
ulûhiyet: ilâhlık (bk. e-l-h)
Vâcibü’l-Vücud: varlığı zorunlu olan, var olmak hiçbir sebebe ihtiyacı olmayan Allah (bk. v-c-b; v-c-d)
vücud: varlık (bk. v-c-d)
Zât-ı Ehad-i Samed: herşey Kendisine muhtaç olduğu fakat Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan ve tek olan Zât, Allah (bk. v-ḥ-d; ṣ-m-d)
zer’ etmek: ekmek, dikmek
zerre: atom
zerrecik: atom
zîhayat: canlı (bk. ẕî; ḥ-y-y)
zira: çünkü

güneşe mukabil nihayetsiz güneşleri kabul etmek lâzım gelir; muhal ender muhal bir hurafeyi kabul etmek iktiza eder. Aynen bunun gibi, eğer herşey Kadîr-i Mutlaka verilmezse, birtek Allah’a mukabil, nihayetsiz, belki zerrât-ı kâinat adedince ilâhları kabul etmek gibi, yüz derece muhal içindeki bir muhali mevcut kabul etmek gibi bir divanelik hezeyanına düşmek lâzım gelir.

Elhasıl, herbir zerreden, üç pencere Şems-i Ezelînin nur-u vahdâniyetine ve vücub-u vücuduna açılır.

BİRİNCİ PENCERE: Herbir zerre, bir nefer gibi nasıl ki askerî dairelerinin herbirinde, yani takımında, bölüğünde, taburunda, alayında, fırkasında, ordusunda, herbirisinde bir nisbeti, o nisbete göre bir vazifesi ve o vazifeye göre nizamı dairesinde bir hareketi olduğu gibi; Öyle de senin gözbebeğindeki o câmid zerrecik dahi, senin gözünde, başında, vücudunda ve kuvve-i müvellide, kuvve-i câzibe, kuvve-i dâfia, kuvve-i musavvire gibi deverân-ı deme ve his ve harekeye hizmet eden evride ve şerâyin ve sair âsablarda, hem senin nev’inde, ilâ âhir, birer nisbeti, birer vazifesi bulunduğunu, bilbedâhe bir Kadîr-i Ezelînin eser-i sun’u ve memur-u muvazzafı ve taht-ı tedbirinde olduğunu, kör olmayan göze gösterir.

İKİNCİ PENCERE: Havadaki herbir zerre, herbir çiçeği, herbir meyveyi ziyaret edebilir. Herbir çiçeğe, herbir meyveye girer, işleyebilir. Eğer herşeyi görür ve bilir bir Kadîr-i Mutlakın memur-u musahharı olmasa, o serseri zerre, bütün meyvelerin, çiçeklerin cihâzâtını ve yapılmasını ve ayrı ayrı san’atlarını ve onlara giydirilen suretlerin terziliğini ve hıyâtât-ı kâmile-i muhita-i san’atını bilmek lâzım gelir.

İşte şu zerre, bir güneş gibi bir nur-u tevhidin şuâını gösteriyor. Ziyayı havaya, mâi türâba kıyas et. Zaten eşyanın asıl menşeleri şu dört maddedir. (Yeni hikmetle, müvellidülmâ, müvellidülhumuza, karbon, azottur ki, bu anâsır, evvelki unsurların eczalarıdır.)


alay: genel olarak üç taburdan oluşan askerî topluluk
âsab: damarlar
bilbedâhe: apaçık bir şekilde
bölük: takımlardan oluşan askerî birlik
câmid: cansız
cihâzât: organlar
deverân-ı dem: kan dolaşımı
divanelik: akılsızlık
elhasıl: özetle, sonuç olarak
eser-i sun’: san’at eseri (bk. ṣ-n-a)
eşya: şeyler, varlıklar
evride: toplardamar
fırka: tümen
hareke: hareket
hezeyan: saçmalama
hikmet: ilim ve fenler (bk. ḥ-k-m)
hıyâtât-ı kâmile-i muhita-i san’at: sanatın bütün mükemmelliklerini kapsayan kusursuz terzilik (bk. k-m-l; ṣ-n-a)
hurafe: delile dayanmayan saçma inanış
iktiza: gerektirme
ilâ âhir: sonuna kadar (bk. e-ḫ-r)
Kadîr-i Ezelî: varlığının başlangıcı olmayan ve herşeye gücü yeten Allah (bk. ḳ-d-r; e-z-l)
Kadîr-i Mutlak: sınırsız güç ve kudret sahibi olan Allah (bk. ḳ-d-r; ṭ-l-ḳ)
kuvve-i câzibe: faydalı şeyleri çeken güç, hücrenin çekim gücü
kuvve-i dâfia: zararlı şeyleri defeden güç
kuvve-i musavvire: şekil verme gücü (bk. ṣ-v-r)
kuvve-i müvellide: üreme duygusu
: su
memur-u musahhar: emre itaat eden memur
memur-u muvazzaf: vazifeli memur
menşe: kaynak, esas
mevcud: var (bk. v-c-d)
muhal ender muhal: imkansızlık içinde imkansızlık
mukabil: karşılık
müvellidülhumuza: oksijen
müvellidülmâ: hidrojen
nefer: asker
nev’: tür
nihayetsiz: sonsuz
nisbet: bağ (bk. n-s-b)
nizam: düzen, kanun (bk. n-ẓ-m)
nur-u tevhid: her şeyin bir olan Allah’a ait olduğuna inanmaktan gelen nur (bk. n-v-r; v-ḥ-d)
nur-u vahdâniyet: Allah’ın birliğini gösteren nur (bk. n-v-r; v-ḥ-d)
sair: başka
Şems-i Ezelî: Ezelî Güneş; bu tabir, herşeyi nurlandıran Allah için benzetme olarak kullanılır (bk. e-z-l)
şerâyin: atardamarlar
şuâ: ışık, parıltı
suret: şekil (bk. ṣ-v-r)
tabur: dört bölükten meydana gelen askerî birlik
taht-ı tedbir: yönetimi altında (bk. d-b-r)
takım: en küçük askerî topluluk
türâb: toprak
vücub-u vücud: varlığının zorunlu oluşu (bk. v-c-b; v-c-d)
zerrât-ı kâinat: kâinattaki, evrendeki atomlar (bk. k-v-n)
zerre: atom
ziya: ışık

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi İkinci Söz, İkinci Makam, Mukaddime DÖRDÜNCÜ LEM’A, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.394

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-ikinci-soz/ikinci-makam/394


CUMARTESİ DERSLERİ

CUMARTESİ DERSLERİ
CUMARTESİ DERSLERİ

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ

“Birşeyden herşey yapar; hem herşeyden birtek şey yapar.” Çünkü, nutfe suyundan ve hem içilen basit bir sudan, hesapsız âzâ ve cihâzât-ı hayvaniyeyi yapar. – Cumartesi Dersleri 22. 14.

"Birşeyden herşey yapar; hem herşeyden birtek şey yapar." Çünkü, nutfe suyundan ve hem içilen basit bir sudan, hesapsız âzâ ve cihâzât-ı hayvaniyeyi yapar. - Cumartesi Dersleri 22. 14.

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Birşeyden herşey yapar; hem herşeyden birtek şey yapar.’ Çünkü, nutfe suyundan ve hem içilen basit bir sudan, hesapsız âzâ ve cihâzât-ı hayvaniyeyi yapar.” konusu işlenmektedir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi İkinci Söz İkinci Makam İkinci Lem’a.

"Birşeyden herşey yapar; hem herşeyden birtek şey yapar." Çünkü, nutfe suyundan ve hem içilen basit bir sudan, hesapsız âzâ ve cihâzât-ı hayvaniyeyi yapar. - Cumartesi Dersleri 22. 14.
“Birşeyden herşey yapar; hem herşeyden birtek şey yapar.” Çünkü, nutfe suyundan ve hem içilen basit bir sudan, hesapsız âzâ ve cihâzât-ı hayvaniyeyi yapar. – Cumartesi Dersleri 22. 14.

KISA ViDEO

UZUN ViDEO

Yirmi İkinci Sözün İkinci Makamı

İKİNCİ LEM’A

Bak şu kâinat bostanına. Şu zeminin bağına, şu semânın yıldızlarla yaldızlanmış güzel yüzüne dikkat et. Göreceksin ki, bir Sâni-i Zülcelâlin, bir Fâtır-ı Zülcemâlin, o serilmiş ve serpilmiş masnuattan herbir masnu üstünde, Hâlık-ı Külli Şeye mahsus bir sikkesi; ve herbir mahlûku üstünde, Sâni-i Külli Şeye has bir hâtemi; ve kalem-i kudretin birer menşûru olan sahâif-i leyl ve nehar, yaz ve baharda yazılan tabakat-ı mevcudat üstünde, taklit kabul etmez bir turra-i garrâsı vardır.

Şimdi o sikkelerden, o hâtemlerden, o turralardan, nümune olarak birkaçını zikredeceğiz. Meselâ, hesapsız sikkelerinden, hayat üzerinde koyduğu çok sikkelerinden şu sikkeye bak ki: “Birşeyden herşey yapar; hem herşeyden birtek şey yapar.” Çünkü, nutfe suyundan ve hem içilen basit bir sudan, hesapsız âzâ ve cihâzât-ı hayvaniyeyi yapar.

İşte, birşeyi herşey yapmak, elbette bir Kadîr-i Mutlakın işidir. Hem yenilen hadsiz taamlardan, o taam ise hayvanî olsun, nebatî olsun, o müteaddit maddeleri, has bir cisme kemâl-i intizamla çeviren ve ondan mahsus bir cilt nesceden ve ondan basit cihazları yapan, elbette bir Kadîr-i Külli Şeydir ve Alîm-i Mutlaktır. Evet, Hâlık-ı Mevt ve Hayat, şu destgâh-ı dünyada, hikmetiyle, hayatı öyle bir kanun-u emriye-i mu’ciznümâ ile idare ediyor ki, o kanunu tatbik ve icra etmek, bütün kâinatı kabza-i tasarrufunda tutan bir Zâta mahsustur.


Alîm-i Mutlak: sınırsız ilim sahibi Allah (bk. a-l-m; ṭ-l-ḳ)
âzâ: organlar
azamet: büyüklük (bk. a-ẓ-m)
bostan: bahçe
celâl: haşmet, görkem (bk. c-l-l)
cihâzât-ı hayvaniye: hayvanların organları (bk. ḥ-y-y)
destgâh-ı dünya: dünya tezgâhı
esbab: sebepler (bk. s-b-b)
Fâtır-ı Zülcemâl: sonsuz güzellik sahibi ve herşeyi benzersiz yaratan Allah (bk. f-ṭ-r; ẕü; c-m-l)
hadsiz: sayısız
hâlât: haller, durumlar
Hâlık-ı Külli Şey: herşeyin yaratıcısı olan Allah (bk. ḫ-l-ḳ; k-l-l)
Hâlık-ı Mevt ve Hayat: hayatı ve ölümü yaratan Allah (bk. ḫ-l-ḳ; m-v-t; ḥ-y-y)
hâtem: mühür, damga
hikmet: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması (bk. ḥ-k-m)
icra: yerine getirme
izzet: şeref, yücelik (bk. a-z-z)
kabza-i tasarruf: emri altında bulundurma (bk. ṣ-r-f)
Kâdir-i Külli Şey: sınırsız güç ve kudret sahibi olan ve herşeye gücü yeten Allah (bk. ḳ-d-r; k-l-l)
Kadîr-i Mutlak: sınırsız güç ve kudret sahibi Allah (bk. ḳ-d-r; ṭ-l-ḳ)
kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)
kalem-i kudret: Allah’ın kudret kalemi (bk. ḳ-d-r)
kanun-u emriye-i mu’ciznümâ: Allah’ın emriyle oluşan mu’cizeli kanun (bk. ḳ-n-n; a-c-z)
kemâl-i intizam: mükemmel ve kusursuz düzen (bk. k-m-l; n-ẓ-m)
kudret-i İlâhiye: Allah’ın güç ve iktidarı (bk. ḳ-d-r; e-l-h)
mahlûk: yaratık (bk. ḫ-l-ḳ)
mahsus: özgü
masnû: sanat eseri varlık (bk. ṣ-n-a)
masnûat: sanat eseri varlıklar (bk. ṣ-n-a)
menşûr: yazılmış, yayınlanmış
merci: başvurulacak yer
müteaddid: çeşitli, birden fazla
nazar: bakış, dikkat (bk. n-ẓ-r)
nâzır: gözlemci (bk. n-ẓ-r)
nebatî: bitkisel
nescetme: dokuma, örme
nümune: örnek
nutfe: memelilerin yaratıldığı su, meni
perdedâr-ı dest-i kudret: Allah’ın kudret elinin önünde perde (bk. ḳ-d-r)
sahâif-i leyl ve nehar: gece ve gündüz sahifeleri
Sâni-i Külli Şey: herşeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah (bk. ṣ-n-a; k-l-l)
Sâni-i Zülcelâl: sonsuz yücelik ve haşmet sahibi ve herşeyi san’atla yaratan Allah (bk. ṣ-n-a; ẕü; c-l-l)
semâ: gökyüzü (bk. s-m-v)
sikke: madenî para gibi şeyler üzerine vurulan damga, mühür
taam: yiyecek
tabakat-ı mevcudat: varlıkların tabakaları, grupları (bk. v-c-d)
tatbik: uygulama
tesir-i hakikî: gerçek tesir (bk. ḥ-ḳ-ḳ)tevhid: birleme; herşeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve inanma (bk. v-ḥ-d)
turra: padişahın mührü ve imzası
turra-i garrâ: parlak mühür
zemin: yeryüzü
zikretmek: belirtmek

İşte, eğer aklın sönmemişse, kalbin kör olmamışsa anlarsın ki, birşeyi kemâl-i suhulet ve intizamla herşey yapan ve herşeyi kemâl-i mizan ve intizamla, san’atkârâne birtek şey yapan, herşeyin Sâniine has ve Hâlık-ı Külli Şeye mahsus bir sikkedir.

Meselâ görsen, hârika-pîşe bir zat, bir dirhem pamuktan, yüz top çuha ve ipek veya patiska gibi mütenevvi sair kumaşları o tek dirhem pamuktan nescetmekle beraber, helva, baklava gibi çok taamları dahi ondan yapıyor. Sonra görsen ki, o zat, demiri ve taşı, balı ve yağı, suyu ve toprağı avucuna alır, bir güzel altın yapar. Elbette kat’iyen hükmedeceksin ki, o zat öyle kendine has bir san’ata mâliktir; bütün anâsır-ı arziye onun emrine musahhar ve bütün mevâlid-i türâbiye onun hükmüne bakar.

Evet, hayattaki tecellî-i kudret ve hikmet, bu misalden bin derece daha aciptir. İşte, hayat üstündeki çok sikkelerden birtek sikke…


acip: şaşırtıcı, hayret verici
âlem: kâinat, evren (bk. a-l-m)
anâsır-ı arziye: dünyadaki unsurlar, elementler
cami’: içine alan, kapsayan (bk. c-m-a)
cevelân: dolaşma, hareket
çuha: tüysüz ince, sık dokunmuş yün kumaş
dirhem: yaklaşık üç grama denk olan bir ağırlık ölçüsü
ekser: pekçok (bk. k-s̱-r)
envâ-ı âlem: âlemdeki çeşitler, türler (bk. a-l-m)
eşya: şeyler, varlıklar
evham: kuruntular, şüpheler
fihriste: indeks
Hâlık-ı Külli Şey: heyşeyin yaratıcısı Allah (bk. ḫ-l-ḳ; k-l-l)
halk etmek: yaratmak (bk.ḫ-l-ḳ)
hârika-pîşe: hârika işler yapan
has: özel
hâtem: mühür, damga
Hayy-ı Kayyûm: her an diri olup her canlıya hayat veren ve herşeyi ayakta tutan Allah (bk. ḥ-y-y; ḳ-v-m)
intizam: düzenlilik (bk. n-ẓ-m)
kabza-i tasarrufunda: tasarrufu altında (bk. ṣ-r-f)
kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)
kâinat-ı seyyâle: akıp giden kâinat, evren (bk. k-v-n)
katre: damla
kelime-i kudret: kudret kelimesi (bk. k-l-m; ḳ-d-r)
kemâl-i mizan: mükemmel ve kusursuz bir ölçü (bk. k-m-l; v-z-n)
kemâl-i suhulet: tam bir kolaylık (bk. k-m-l)
kitab-ı kâinat: kâinat kitabı (bk. k-t-b; k-v-n)
mâlik: sahip (bk. m-l-k)
mevâlid-i türâbiye: topraktaki madenler
mevcudât-ı seyyâre: devamlı hareket eden varlıklar (bk. v-c-d)
misal-i musağğar: küçültülmüş nümune, örnek (bk. m-s̱-l)
mizan: ölçü (bk. v-z-n)
musahhar: boyun eğmiş
mütenevvi: çeşit çeşit
nesc etmek: dokumak, örmek
nevi: çeşit
nümune: örnek, misal
patiska: pamuktan dokunmuş sık ve düzgün bez
Rab: herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah (bk. r-b-b)
sair: diğer
san’atkârâne: sanatlı bir şekilde (bk. ṣ-n-a)
şecere-i hilkat: yaratılış ağacı (bk. ḫ-l-ḳ)
semere: meyve
sikke: madenî para gibi şeylerin üzerine vurulan damga, mühür
taam: yiyecek
tecellî-i kudret ve hikmet: Allah’ın kudret ve hikmet görüntüsü (bk. c-l-y; ḳ-d-r; ḥ-k-m)
zihayat: canlı (bk. ẕî; ḥ-y-y)

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi İkinci Söz, İkinci Makam, Mukaddime İKİNCİ LEM’A, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.392

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-ikinci-soz/ikinci-makam/392


CUMARTESİ DERSLERİ

CUMARTESİ DERSLERİ
CUMARTESİ DERSLERİ

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ