Bir saray gibi şu âlemin, bir şehir gibi şu memleketin tek bir ustası vardır. – Cumartesi Dersleri 22. 1.

Bir saray gibi şu âlemin, bir şehir gibi şu memleketin tek bir ustası vardır. - Cumartesi Dersleri 22. 1.

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Bir saray gibi şu âlemin, bir şehir gibi şu memleketin tek bir ustası vardır. ” konusu işlenmektedir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi İkinci Söz Birinci Makam Birinci Burhan.

Bir saray gibi şu âlemin, bir şehir gibi şu memleketin tek bir ustası vardır. - Cumartesi Dersleri 22. 1.
Bir saray gibi şu âlemin, bir şehir gibi şu memleketin tek bir ustası vardır. – Cumartesi Dersleri 22. 1.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

Yirmi İkinci Söz

İki Makamdır

Birinci Makam

وَيَضْرِبُ اللهُ اْلاَمْثَالَ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ     1

وَتِلْكَ اْلاَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ     2

BİR ZAMAN iki adam bir havuzda yıkandılar. Fevkalâde bir tesir altında kendilerinden geçtiler. Gözlerini açtıkları vakit gördüler ki, acip bir âleme götürülmüşler. Öyle bir âlem ki, kemâl-i intizamından bir memleket hükmünde, belki bir şehir hükmünde, belki bir saray hükmündedir.

Kemâl-i hayretlerinden etraflarına baktılar. Gördüler ki, bir cihette bakılsa azîm bir âlem görünüyor; bir cihette bakılsa muntazam bir memleket, bir cihette bakılsa mükemmel bir şehir, diğer bir cihette bakılsa gayet muhteşem bir âlemi içine almış bir saraydır.

Şu acaip âlemde gezerek seyran ettiler. Gördüler ki, bir kısım mahlûklar var; bir tarz ile konuşuyorlar, fakat bunlar onların dillerini bilmiyorlar. Yalnız, işaretlerinden anlaşılıyor ki, mühim işler görüyorlar ve ehemmiyetli vazifeler yapıyorlar.

O iki adamdan birisi, arkadaşına dedi ki: “Şu acip âlemin elbette bir müdebbiri ve şu muntazam memleketin bir mâliki, şu mükemmel şehrin bir sahibi, şu musannâ sarayın bir ustası vardır. Biz çalışmalıyız, onu tanımalıyız. Çünkü, anlaşılıyor ki, bizi buraya getiren odur. Onu tanımazsak kim bize medet verecek? Dillerini bilmediğimiz ve onlar bizi dinlemedikleri şu âciz mahlûklardan ne bekleyebiliriz? Hem koca bir âlemi bir memleket suretinde, bir şehir tarzında,


Dipnot-1

“Allah insanlara misaller verir ki, düşünüp öğüt alsınlar.” İbrahim Sûresi, 14:25.

Dipnot-2

“Düşünsünler diye, insanlara Biz böyle misaller veriyoruz.” Haşir Sûresi, 59:21.


acaip: şaşırtıcı, hayret verici
acîp: şaşırtıcı
âciz: güçsüz, zavallı (bk. a-c-z)
âlem: dünya (bk. a-l-m)
azîm: büyük (bk. a-ẓ-m)
cihet: yön
fevkalâde: olağanüstü
kemâl-i hayret: tam bir şaşkınlık (bk. k-m-l)
kemâl-i intizam: kusursuz derecede düzenlilik (bk. k-m-l; n-ẓ-m)
mahlûk: yaratık (bk. ḫ-l-ḳ)
mâlik: sahip (bk. m-l-k)
medet: yardım
müdebbir: idareci (bk. d-b-r)
muhteşem: görkemli, ihtişamlı
muntazam: düzenli (bk. n-ẓ-m)
musannâ: san’atlı (bk. ṣ-n-a)
seyran etmek: seyretmek, gezmek
suret: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r)

bir saray şeklinde yapan ve baştan başa hârika şeylerle dolduran ve müzeyyenâtın envâıyla tezyin eden ve ibretnümâ mu’cizatlarla donatan bir zat, elbette bizden ve buraya gelenlerden bir istediği vardır. Onu tanımalıyız. Hem ne istediğini bilmekliğimiz lâzımdır.”

Öteki adam dedi: “İnanmam, böyle bahsettiğin gibi bir zat bulunsun ve bütün bu âlemi tek başıyla idare etsin.”

Arkadaşı cevaben dedi ki: “Bunu tanımazsak, lâkayt kalsak, menfaati hiç yok. Zararı olsa pek azîmdir. Eğer tanımasına çalışsak, meşakkati pek hafiftir; menfaati olursa pek azîmdir. Onun için, ona karşı lâkayt kalmak hiç kâr-ı akıl değildir.”

O serseri adam dedi: “Ben bütün rahatımı, keyfimi, onu düşünmemekte görüyorum. Hem böyle aklıma sığışmayan şeylerle uğraşmayacağım. Bütün bu işler, tesadüfî ve karma karışık işlerdir; kendi kendine dönüyor. Benim neme lâzım?”

Akıllı arkadaşı ona dedi: “Senin bu temerrüdün beni de, belki çokları da belâya atacaktır. Bir edepsizin yüzünden, bazan olur ki, bir memleket harap olur.”

Yine o serseri dönüp dedi ki: “Ya kat’iyen bana ispat et ki, bu koca memleketin tek bir mâliki, tek bir sânii vardır. Yahut bana ilişme.”

Cevaben, arkadaşı dedi: “Madem inadın divanelik derecesine çıkmış; o inadınla bizi ve belki memleketi bir kahra giriftar edeceksin. Ben de sana On İki Burhan ile göstereceğim ki, bir saray gibi şu âlemin, bir şehir gibi şu memleketin tek bir ustası vardır. Ve o usta, herşeyi idare eden yalnız odur. Hiçbir cihetle noksaniyeti yoktur. Bize görünmeyen o usta, bizi ve herşeyi görür ve sözlerini işitir. Bütün işleri mu’cize ve hârikadır. Bütün bu gördüğümüz ve dillerini bilmediğimiz şu mahlûklar onun memurlarıdır.”

BİRİNCİ BURHAN

Gel, her tarafa bak, herşeye dikkat et. Bütün bu işler içinde gizli bir el işliyor. Çünkü, bak, bir dirhem HAŞİYE-1 kadar kuvveti olmayan, bir çekirdek küçüklüğünde birşey, binler batman yükü kaldırıyor. Zerre kadar şuuru HAŞİYE-2 olmayan, gayet hakîmâne işler görüyor.

Demek bunlar kendi kendilerine işlemiyorlar. Onları işlettiren gizli bir kudret sahibi vardır. Eğer kendi başına olsa, bütün baştan başa bu gördüğümüz memlekette her iş mu’cize, herşey mu’cizekâr bir hârika olmak lâzım gelir. Bu ise bir safsatadır.


Haşiye-1

Ağaçları başlarında taşıyan çekirdeklere işarettir.

Haşiye-2

Kendi kendine yükselmeyen ve meyvelerin sıkletine dayanmayan üzüm çubukları gibi nâzenin nebâtâtın, başka ağaçlara lâtif eller atıp sarmalarına ve onlara yüklenmelerine işarettir.


azîm: büyük (bk. a-ẓ-m)
batman: eskiden kullanılan ve 8 kiloluk ağırlığa karşılık gelen bir ölçü birimi
burhan: güçlü, mantıkî delil
cihet: yön, taraf
dirhem: eskiden kullanılan ve 3 gramlık ağırlığa karşılık gelen bir ölçü birimi
dîvane: deli
envâ: çeşitler, türler
giriftar etmek: düşürmek, müptelâ etmek, dûçar etmek
hakîmâne: hikmetli bir biçimde (bk. ḥ-k-m)
haşiye: dipnot, açıklayıcı not
ibretnümâ: ibret verici
kahr: mahv, helâk, batırma
kâr-ı akıl: aklın kabul edeceği iş
kat’iyen: kesinlikle
kudret: güç, iktidar (bk. ḳ-d-r)
lâkayt: ilgisiz
lâtif: ince, hoş (bk. l-ṭ-f)
mahlûk: yaratık (bk. ḫ-l-ḳ)
mâlik: sahip (bk. m-l-k)
meşakkat: güçlük
mu’cizat: mu’cizeler (bk. a-c-z)
mu’cize: bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstü şey (bk. a-c-z)
mu’cizekâr: mu’cize sahibi (bk. a-c-z)
müzeyyenat: süslü varlıklar (bk. z-y-n)
nâzenin: ince, nâzik
nebatat: bitkiler
noksaniyet: eksiklik
safsata: yalan, uydurma
sâni: sanatkâr (bk. ṣ-n-a)
sıklet: ağırlık
şuur: bilinç, anlayış (bk. ş-a-r)
temerrüd: inat, karşı gelme
tesadüfî: rastlantı
tezyin etmek: süslemek (bk. z-y-n)
zerre: atom, çok küçük parça

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi İkinci Söz, Birinci Makam, BİRİNCİ BURHAN, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.375

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-ikinci-soz/375


CUMARTESİ DERSLERİ

CUMARTESİ DERSLERİ
CUMARTESİ DERSLERİ

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ

POSTER 6 – Sizin Okuduğunuz Fenlerden Her Fen, Kendi Lisan-ı Mahsusuyla Mütemadiyen Allah’tan Bahsedip Hâlıkı Tanıttırıyorlar

POSTER 6 - Sizin Okuduğunuz Fenlerden Her Fen, Kendi Lisan-ı Mahsusuyla Mütemadiyen Allah'tan Bahsedip Hâlıkı Tanıttırıyorlar

Derslerin içerikleri ve bilimler ile ilgili gerçekliği ve hakikatı gösteren farklı bir tefsir, farklı bir yorum. Bu yorumdan elektrik ile ilgili bir örnek grafikleislamiyet.com isimli site tarafından afiş haline getirilmiş dersdunyasi.net tarafından Poster 6 olarak hazırlanıp yayınlanmıştır. Bu bölüm Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ndan Şuâlar isimli eserinden On Birinci Şuâ Meyve Risâlesi Altıncı Mes’ele’de yer almaktadır.

POSTER 6 - Sizin Okuduğunuz Fenlerden Her Fen, Kendi Lisan-ı Mahsusuyla Mütemadiyen Allah'tan Bahsedip Hâlıkı Tanıttırıyorlar
POSTER 6 – Sizin Okuduğunuz Fenlerden Her Fen, Kendi Lisan-ı Mahsusuyla Mütemadiyen Allah’tan Bahsedip Hâlıkı Tanıttırıyorlar
Her fen Allah'ı anlatıyor.
Her fen Allah’ı anlatıyor.

Altıncı Mesele

Kastamonu’da lise talebelerinden bir kısmı yanıma geldiler. “Bize Hâlıkımızı tanıttır; muallimlerimiz Allah’tan bahsetmiyorlar” dediler.

Ben dedim:

Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisan-ı mahsusuyla mütemadiyen Allah’tan bahsedip Hâlıkı tanıttırıyorlar. Muallimleri değil, onları dinleyiniz.

Hem nasılki bir harika şehirde milyonlar elektrik lâmbaları hareket ederek her yeri gezerler. Yanmak maddeleri tükenmiyor bir tarzdaki elektrik lâmbaları ve fabrikası, şeksiz, bedahetle elektriği idare eden ve seyyar lâmbaları yapan ve fabrikayı kuran ve iştial maddelerini getiren bir mu’cizekâr ustayı ve fevkalâde kudretli bir elektrikçiyi hayretler ve tebriklerle tanıttırır, yaşasınlar ile sevdirir.

Aynen öyle de, bu âlem şehrinde, dünya sarayının damındaki yıldız lâmbaları, bir kısmı—kozmoğrafyanın dediğine bakılsa—küre-i arzdan bin defa büyük ve top güllesinden yetmiş defa sür’atli hareket ettikleri halde, intizamını bozmuyor, birbirine çarpmıyor, sönmüyor, yanmak maddeleri tükenmiyor. Okuduğunuz kozmoğrafyanın dediğine göre, küre-i arzdan bir milyon defadan ziyade büyük ve bir milyon seneden ziyade yaşayan ve bir misafirhane-i Rahmâniyede bir lâmba ve soba olan güneşimizin yanmasının devamı için, her gün küre-i arzın denizleri kadar gazyağı ve dağları kadar kömür veya bin arz kadar odun yığınları lâzımdır ki sönmesin. Ve onu ve onun gibi ulvî yıldızları gazyağsız, odunsuz, kömürsüz yandıran ve söndürmeyen ve beraber ve çabuk gezdiren ve birbirine çarptırmayan bir nihayetsiz kudreti ve saltanatı, ışık parmaklarıyla gösteren bu kâinat şehr-i muhteşemindeki dünya sarayının elektrik lâmbaları ve idareleri ne derece o misâlden daha büyük, daha mükemmeldir; o derecede, sizin okuduğunuz veya okuyacağınız, fenn-i elektrik mikyasıyla, bu meşher-i âzam-ı kâinatın Sultanını, Münevvirini, Müdebbirini, Sâniini, o nuranî yıldızları şahit göstererek tanıttırır, tesbihatla, takdisatla sevdirir, perestiş ettirir.

@dersdunyasi.net

POSTER 6 – Sizin Okuduğunuz Fenlerden Her Fen, Kendi Lisan-ı Mahsusuyla Mütemadiyen Allah’tan Bahsedip Hâlıkı Tanıttırıyorlar

♬ original sound – dersdunyasi.net – dersdunyasi.net
acip: şaşırtıcı, hayret verici
arz: dünya
bârekallah: Allah ne mübarek yaratmış, ne kadar hayırlı ve mübarek kılmış
bedahet: ap açıklık
fenn-i elektrik: elektrik bilimi
fevkalâde: olağanüstü
gayet: son derece
hüner: beceri, ustalık
iktidar: güç, kudret
intizam: disiplin, düzen
iştial: yanma, tutuşma
kâinat: evren, yaratılan herşey
kâtip: yazan, yazıcı
kemâlât: faziletler, iyilikler, mükemmel özellikler
kitab-ı kebir: büyük kitap, kâinat
kozmoğrafya: astronomi, gök bilimi
kudret: güç ve iktidar
küre-i arz: yer küre, dünya
mânidar: anlamlı
maşaallah: Allah dilemiş ve ne güzel yaratmış
mecmua: kitap, dergi
meşher-i âzam-ı kâinat: büyük kâinat sergisi
mikyas: ölçü
misafirhane-i Rahmâniye: Allah’ın sonsuz rahmetiyle kulları için bir konak gibi hazırladığı dünya
misal: örnek, benzetme
mu’cizekâr: mu’cize gösteren
Müdebbir: idare eden, ilmiyle herşeyin sonunu görüp ona göre hikmetle iş yapan Allah
müellif: telif eden, yazan
Münevvir: herşeyi maddî ve mânevî nurlandıran, sonsuz nur sahibi Allah
musannif: sınıflandıran, düzenleyen
nihayetsiz: sınırsız, sonsuz
nuranî: nurlu, parlak
perestiş ettirmek: sevdirmek
Sâni: herşeyi mükemmel bir san’atla yaratan Allah
şehr-i muhteşem: muhteşem şehir
şeksiz: kuşkusuz, şüphesiz
seyyar: gezen, dolaşan
Sultan: hükümdâr, yönetici; Allah
sûre-i Kur’âniye: Kur’ân’ın sûresi
takdisat: kutsamalar, Allah’ı her türlü eksiklik ve çirkinlikten yüce tutmalar
tesbihat: Allah’ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına lâyık ifadelerle anma
teyid etmek: desteklemek
ulvî: yüce, yüksek
zemin: yer
ziyade: çok, fazla

KAYNAK

http://www.erisale.com/#content.tr.4.272

Grafikle İslamiyet

Grafikle İslamiyet


POSTERLER