Fâtır-ı Hakîm ve Kadîr-i Alîm, kemâl-i intizamla, herşeyi güzel yaratmış, güzel teçhiz etmiş, güzel gayelere tevcih etmiş, güzel vazifelerle tavzif etmiş, güzel tesbihat yaptırıyor, güzel ibadet ettiriyor. Ey insan! İnsan isen, şu güzel işlere tabiatı, tesadüfü, abesiyeti, dalâleti karıştırma, çirkin etme, çirkin yapma, çirkin olma. – Cumartesi Dersleri 24. 4. 3.

Fâtır-ı Hakîm ve Kadîr-i Alîm, kemâl-i intizamla, herşeyi güzel yaratmış, güzel teçhiz etmiş, güzel gayelere tevcih etmiş, güzel vazifelerle tavzif etmiş, güzel tesbihat yaptırıyor, güzel ibadet ettiriyor. Ey insan! İnsan isen, şu güzel işlere tabiatı, tesadüfü, abesiyeti, dalâleti karıştırma, çirkin etme, çirkin yapma, çirkin olma. - Cumartesi Dersleri 24. 4. 3.

Cumartesi Derslerinde bu hafta:

“Fâtır-ı Hakîm ve Kadîr-i Alîm, kemâl-i intizamla, herşeyi güzel yaratmış, güzel teçhiz etmiş, güzel gayelere tevcih etmiş, güzel vazifelerle tavzif etmiş, güzel tesbihat yaptırıyor, güzel ibadet ettiriyor. Ey insan! İnsan isen, şu güzel işlere tabiatı, tesadüfü, abesiyeti, dalâleti karıştırma, çirkin etme, çirkin yapma, çirkin olma.”

konusu işlenmektedir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi Dördüncü Söz Dördüncü Dal.

Fâtır-ı Hakîm ve Kadîr-i Alîm, kemâl-i intizamla, herşeyi güzel yaratmış, güzel teçhiz etmiş, güzel gayelere tevcih etmiş, güzel vazifelerle tavzif etmiş, güzel tesbihat yaptırıyor, güzel ibadet ettiriyor. Ey insan! İnsan isen, şu güzel işlere tabiatı, tesadüfü, abesiyeti, dalâleti karıştırma, çirkin etme, çirkin yapma, çirkin olma. - Cumartesi Dersleri 24. 4. 3.
Fâtır-ı Hakîm ve Kadîr-i Alîm, kemâl-i intizamla, herşeyi güzel yaratmış, güzel teçhiz etmiş, güzel gayelere tevcih etmiş, güzel vazifelerle tavzif etmiş, güzel tesbihat yaptırıyor, güzel ibadet ettiriyor. Ey insan! İnsan isen, şu güzel işlere tabiatı, tesadüfü, abesiyeti, dalâleti karıştırma, çirkin etme, çirkin yapma, çirkin olma. – Cumartesi Dersleri 24. 4. 3.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

SHORTS

Yirmi Dördüncü Söz

DÖRDÜNCÜ DAL

Üçüncü kısım ameleler, nebâtat ve cemâdattır. Onların cüz-ü ihtiyarîleri olmadığı için, maaşları yoktur. Amelleri hâlisen livechillâhtır ve Cenâb-ı Hakkın iradesiyle ve ismiyle ve hesabıyla ve havl ve kuvvetiyledir.

Fakat nebâtâtın gidişatlarından hissolunuyor ki, onların vezâif-i telkih ve tevlidde ve meyvelerin terbiyesinde bir çeşit telezzüzatları var; fakat hiç teellümâta mazhar değiller. Hayvan, muhtar olduğu için, lezzetle beraber elemi de var. Cemâdat ve nebâtâtın amellerinde ihtiyar gelmediği için, eserleri de, ihtiyar sahibi olan hayvanların amellerinden daha mükemmel oluyor. İhtiyar sahibi olanların içinde, arı emsali gibi vahiy ve ilhamla tenevvür edenlerin amelleri, cüz-ü ihtiyarîsine itimad edenlerin amellerinden daha mükemmeldir.

Yeryüzünün tarlasında nebâtâtın herbir taifesi, lisan-ı hâl ve istidat diliyle Fâtır-ı Hakîmden sual ediyorlar, dua ediyorlar ki, “Yâ Rabbenâ! Bize kuvvet ver ki, yeryüzünün herbir tarafında taifemizin bayrağını dikmekle saltanat-ı rububiyetini lisanımızla ilân edelim. Ve rû-yi arz mescidinin herbir köşesinde Sana ibadet etmek için bize tevfik ver. Ve meşhergâh-ı arzın herbir tarafında Senin Esmâ-i Hüsnânın nakışlarını, Senin bedî ve antika san’atlarını kendi lisanımızla teşhir etmek için bize bir revaç ve seyahate iktidar ver” derler.


amel: iş, fiil
amele: işçi
bedî: güzel, benzersiz (bk. b-d-a)
cemâdat: cansız varlıklar
cüz-ü ihtiyarî: çok az irade serbestliği (bk. c-z-e; ḫ-y-r)
dergâh: makam, huzur
dua etmek: yalvarmak, yakarmak (bk. d-a-v)
elem: acı, üzüntü
elhasıl: özetle, sonuç olarak
emsali: benzeri (bk. m-s̱-l)
Esmâ-i Hüsnâ: Allah’ın en güzel isimleri (bk. s-m-v; ḥ-s-n)
evâmir-i tekvîniye: yaratılışla ilgili emirler (bk. k-v-n)
Fâtır-ı Hakîm: herşeyi hikmetle ve harika üstün sanatıyla yaratan Allah (bk. f-ṭ-r; ḥ-k-m)
Fâtır-ı Zülcelâl: sonsuz haşmet ve yücelik sahibi ve herşeyi üstün sanatıyla yoktan yaratan Allah (bk. f-ṭ-r; ẕü; c-l-l)
fıtrat: yaratılış (bk. f-ṭ-r)
gidişat: hal, vaziyet
hâlisen: katıksız, samimi olarak (bk. ḫ-l-ṣ)
havl: güç, kuvvet
hayvânat: hayvanlar
hedâyâ: hediyeler
ibadat: ibadetler (bk. a-b-d)
ihtiyar: irade, seçme gücü (bk. ḫ-y-r)
iktidar: güç, kudret (bk. ḳ-d-r)
imtisal etme: uyma
irade: istek, tercih, dileme (bk. r-v-d)
istidat: kabiliyet, yetenek (bk. a-d-d)
itimad etmek: güvenmek
izhar etme: gösterme (bk. ẓ-h-r)
kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)
kemâl-i itaat: tam ve mükemmel itaat (bk. k-m-l)
lisan: dillisan-ı hâl: hal ve davranış dili
livechillâh: Allah için
mazhar: sahip olma (bk. ẓ-h-r)
mescid: namaz kılınan yer
meşhergâh-ı arz: yeryüzü sergisi
muhtar: ihtiyar ve irade sahibi (bk. ḫ-y-r)
nakış: işleme, dokuma (bk. n-ḳ-ş)
nam: ad
nebâtat: bitkiler
revaç: kıymet, değer
rû-yi arz: yeryüzü
saltanat-ı rububiyet: Allah’ın rablık saltanatı (bk. s-l-ṭ; r-b-b)
sual etmek: istemek
tahiyyat: selamlar ve dualar (bk. ḫ-y-y)
taife: topluluk
takdim etmek: sunmak (bk. ḳ-d-m)
teellümât: elemler, acı çekmeler
telezzüzat: lezzet almalar
tenevvür etme: nurlanma (bk. n-v-r)
tesbihat: Allah’ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına layık ifadelerle anma (bk. s-b-ḥ)
teşhir etmek: sergilemek
tevfik: muvaffakiyet, başarı
Vâhib-i Hayat: hayat bağışlayan Allah (bk. ḥ-y-y)
vahiy/ilham: Allah tarafından varlıklara bir takım duygu ve kabiliyetlerin verilmesi (bk. v-ḥ-y)
vecih: şekil, tarz
vezâif-i telkih ve tevlid: aşılama ve doğurma vazifeleri
Yâ Rabbenâ: ey Rabbimiz (bk. r-b-b)

Fâtır-ı Hakîm, onların mânevî dualarını kabul edip ki, bir taifenin tohumlarına kıldan kanatçıklar verir; her tarafa uçup gidiyorlar, taifeleri namına esmâ-i İlâhiyeyi okutturuyorlar (ekser dikenli nebâtat ve bir kısım sarı çiçeklerin tohumları gibi). Ve bir kısmına da, insana lâzım veya hoşuna gidecek güzel et veriyor, insanı ona hizmetkâr edip her tarafa ekiyor. Bazı taifelerine de, hazmolmayacak sert bir kemik üstünde hayvanlar yutacak bir et veriyor ki, hayvanlar onu çok taraflara dağıtıyorlar. Bazılara da çengelcikleri verip her temas edene yapışıyor; başka yerlere giderek taifesinin bayrağını dikerler, Sâni-i Zülcelâlin antika san’atını teşhir ediyorlar. Ve bir kısmına da-acı düvelek denilen nebâtat gibi-saçmalı tüfek gibi bir kuvvet verir ki, vakti geldiği zaman onun meyvesi olan hıyarcık düşer, saçmalar gibi birkaç metre yerlere tohumcuklarını atar, zer’ eder, Fâtır-ı Zülcelâlin zikir ve tesbihini kesretli lisanlarla söylettirmeye çalışırlar. Ve hâkezâ, kıyas et.

Fâtır-ı Hakîm ve Kadîr-i Alîm, kemâl-i intizamla, herşeyi güzel yaratmış, güzel teçhiz etmiş, güzel gayelere tevcih etmiş, güzel vazifelerle tavzif etmiş, güzel tesbihat yaptırıyor, güzel ibadet ettiriyor.

Ey insan! İnsan isen, şu güzel işlere tabiatı, tesadüfü, abesiyeti, dalâleti karıştırma, çirkin etme, çirkin yapma, çirkin olma.


abesiyet: faydasızlık ve gayesizlik
amel: iş, fiil
câmi’: toplayıcı, kapsamlı (bk. c-m-a)cüz’î: az, küçük, ferdî (bk. c-z-e)
dalâlet: hak yoldan ayrılma, sapkınlık (bk. ḍ-l-l)
dellâllık: ilancılık, rehberlik
ekser: pekçok (bk. k-s̱-r)
esmâ-i İlâhiye: Allah’ın isimleri (bk. s-m-v; e-l-h)
Fâtır-ı Hakîm: herşeyi hikmetle ve harika üstün sanatıyla yaratan Allah (bk. f-ṭ-r; ḥ-k-m)
Fâtır-ı Zülcelâl: sonsuz haşmet ve yücelik sahibi ve herşeyi üstün sanatıyla yoktan yaratan Allah (bk. f-ṭ-r; ẕü; c-l-l)
hademe: hizmetçi
hâkezâ: bunun gibi
hayvânât: hayvanlar
hayvanî: canlıya ait (bk. ḥ-y-y)
haz: zevk, hoşlanma
hilâf: ters, zıt
hizmetkâr: hizmetçi
ihata: kuşatma, içine alma
iştihalı: fazla arzulu ve istekli
Kadîr-i Alîm: herşeyi bilen ve herşeye gücü yeten Allah (bk. ḳ-d-r; a-l-m)
kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)
kemâl-i intizam: tam bir düzenlilik (bk. k-m-l; n-ẓ-m)
kesretli: çok (bk. k-s̱-r)
lisan: dil
marifet: Allah’ı bilme, tanıma (bk. a-r-f)
mazhar: sahip olma (bk. ẓ-h-r)
melâike: melekler (bk. m-l-k)
muaccel: peşin, hemen verilen
mühim: önemli
nebâtât: bitkiler
nefis: insanı maddî zevk ve isteklere sevk eden kuvvet (bk. n-f-s)
nevi: tür, çeşit
nezaret: gözetim (bk. n-ẓ-r)
rububiyet: Rablık; Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması (bk. r-b-b)
Sâni-i Zülcelâl: herşeyi san’atlı bir şekilde yaratan, sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Allah (bk. ṣ-n-a; ẕü; c-l-l)
şerîr: şerli, kötülük yapan
şümul: kapsamlılık
tabiat: canlı cansız varlıklar, maddî alem; materyalist düşünce (bk. ṭ-b-a)
taife: topluluk, grup
tavzif etmek: görevlendirmek
teçhiz etmek: donatmak
tedenniyât: alçalmalar, gerilemeler
terakkiyat: ilerlemeler, yükselmeler
tesbih/tesbihat: Allah’ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına layık ifadelerle anma (bk. s-b-ḥ)
teşhir etmek: sergilemek
tevcih etmek: yöneltmek
ubûdiyet-i külliye: geniş kapsamlı kulluk (bk. a-b-d; k-l-l)
zât: kendisi
zer’ etmek: ekmek, dikmek
zikir: Allah’ı anma

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi Dördüncü Söz, Dördüncü Dal, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.477

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-dorduncu-soz/477


CUMARTESİ DERSLERİ

Meşhur bülbül kuşu, gülün aşkıyla maruf o hayvancığı, Fâtır-ı Hakîm istihdam ediyor. Beş gaye için onu istimal ediyor Birincisi Hayvânat kabileleri namına, nebâtat taifelerine karşı olan münasebât-ı şedideyi ilâna memurdur. - Cumartesi Dersleri 24. 4. 2.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ

Bu derece mü’minlere muzır ve müz’iç olan vesvese ne hikmete binaen bize belâ olmuş? – Cumartesi Dersleri 21. 10.

Bu derece mü'minlere muzır ve müz'iç olan vesvese ne hikmete binaen bize belâ olmuş? - Cumartesi Dersleri 21. 10.

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Bu derece mü’minlere muzır ve müz’iç olan vesvese ne hikmete binaen bize belâ olmuş?” konusu işlenmektedir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi Birinci Söz İkinci Makam Beşinci Vecih.

Bu derece mü'minlere muzır ve müz'iç olan vesvese ne hikmete binaen bize belâ olmuş? - Cumartesi Dersleri 21. 10.
Bu derece mü’minlere muzır ve müz’iç olan vesvese ne hikmete binaen bize belâ olmuş? – Cumartesi Dersleri 21. 10.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

Yirmi Birinci Sözün İkinci Makamı

BEŞİNCİ VECİH

Mesâil-i imâniyede şüphe suretinde gelen vesvesedir. Biçare vesveseli adam, bazan tahayyülü taakkul ile iltibas eder. Yani, hayale gelen bir şüpheyi, akla girmiş bir şüphe tevehhüm edip, itikadına halel gelmiş zanneder. Hem bazan tevehhüm ettiği bir şüpheyi, imana zarar veren bir şek zanneder. Hem bazan tasavvur ettiği bir şüpheyi, tasdik-i aklîye girmiş bir şüphe zanneder. Hem bazan bir emr-i küfrîde tefekkürü, küfür zanneder. Yani, dalâletin esbabını anlamak suretinde kuvve-i müfekkirenin cevelânını ve tetkikatını ve bîtarafâne muhakemesini, hilâf-ı iman zanneder. İşte, telkinât-ı şeytaniyenin eseri olan şu zanlardan ürkerek, “Eyvah! Kalbim bozulmuş, itikadıma halel gelmiş” der. O haller galiben ihtiyarsız olduğundan, cüz-ü ihtiyarîsiyle ıslah edemediğinden ye’se düşer. Bu yaranın merhemi şudur ki:

Tahayyül-ü küfür, küfür olmadığı gibi, tevehhüm-ü küfür dahi küfür değildir.


acz: güçsüzlük (bk. a-c-z)
amel: dinin emirlerini yerine getirme
biçare: çaresiz
bîtarafâne: tarafsız
cevelân: dolaşma
cüz-ü ihtiyarî: insanın elindeki seçim gücü, irade (bk. c-z-e; ḫ-y-r)
dalâlet: hak yoldan sapkınlık inançsızlık (bk. ḍ-l-l)
dehâlet etmek: sığınmak
eda etmek: yerine getirmek
emr-i küfrî: inkârla ilgili husus (bk. k-f-r)
esbab: sebepler (bk. s-b-b)
evlâ: daha iyi
galiben: çoğunlukla
hakikat-i hal: işin aslı, gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
halel: zarar, eksiklik
harec: zorluk
hilâf-ı iman: imana zıt (bk. e-m-n)
ihtiyar: irade, istek, tercih (bk. ḫ-y-r)
iltibas: karıştırma
istiğfar: Allah’tan bağışlanma dileme (bk. ğ-f-r)
itikad: inanç
ıslah: iyileştirme (bk. ṣ-l-ḥ)
kâfi: yeterli
küfür: inkâr, inançsızlık (bk. k-f-r)
kuvve-i müfekkire: düşünme duygusu (bk. f-k-r)
lâakal: en az
merhamet-i İlâhiye: Allah’ın merhameti (bk. r-ḥ-m; e-l-h)
mesâil-i imâniye: imanî meseleler (bk. m-s̱-l; e-m-n)
mezheb-i hak: doğru mezhep (bk. ẕ-h-b; ḥ-ḳ-ḳ)
muhakeme: değerlendirme (bk. ḥ-k-m)
muhalif: zıt
münafi: aykırı
mütezellilâne: kendi kusur ve aczini bilerek
muttali: bilme, bilgiye ulaşma
muvafık: uygun
niyaz: dua, yalvarma
şek: şüphe, tereddüt
suret: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r)
taakkul: akıl erdirme
tahayyül: hayal etme (bk. ḫ-y-l)
tahayyül-ü küfür: küfrü hayal etme (bk. ḫ-y-l; k-f-r)
tasavvur: zihinde şekillendirme, tasarlama (bk. ṣ-v-r)
tasdik-i aklî: aklen doğrulama (bk. ṣ-d-ḳ)
tazarru: yakarış, dua
tefekkür: düşünme (bk. f-k-r)
telkinât-ı şeytaniye: şeytanın telkinleri
tetkikat: araştırmalar, incelemeler
tevehhüm: zannetme, kuruntuya kapılma
tevehhüm-ü küfür: küfrü tevehhüm etme; küfür olmadığını kesin bildiği halde, küfürmüş gibi vehimlenme (bk. k-f-r)
vechile: yönüyle
vesvese: şüphe, kuruntu
ye’s: ümitsizlik
yüsr: kolaylık

Tasavvur-u dalâlet, dalâlet olmadığı gibi, tefekkür-ü dalâlet dahi dalâlet değildir. Çünkü hem tahayyül, hem tevehhüm, hem tasavvur, hem tefekkür, tasdik-i aklîden ve iz’ân-ı kalbîden ayrıdırlar, başkadırlar. Onlar bir derece serbesttirler. Cüz-ü ihtiyariyeyi pek dinlemiyorlar. Teklif-i dinî altına çok giremiyorlar. Tasdik ve iz’an öyle değiller. Bir mizana tâbidirler.

Hem tahayyül, tevehhüm, tasavvur, tefekkür, nasıl ki tasdik ve iz’an değiller. Öyle de, şüphe ve tereddüt sayılmazlar. Fakat, eğer lüzumsuz tekrar ede ede müstekar bir hale gelse, o vakit hakikî bir nevi şüphe, ondan tevellüt edebilir.

Hem bîtarafâne muhakeme namıyla veya insaf namına deyip, şıkk-ı muhalifi iltizam ede ede, tâ öyle bir hale gelir ki, ihtiyarsız taraf-ı muhalifi iltizam eder. Ona vâcip olan hakkın iltizamı kırılır. O da tehlikeye düşer. Hasmın veya şeytanın bir vekil-i fuzulîsi olacak bir halet, zihninde takarrur eder.

Şu nevi vesvesenin en mühimi budur ki: Vesveseli adam, imkân-ı zâtî ile imkân-ı zihnîyi birbiriyle iltibas eder. Yani, birşeyi zâtında mümkün görse, o şeyi zihnen dahi mümkün ve aklen meşkûk tevehhüm eder. Halbuki, ilm-i kelâmın kaidelerindendir ki, imkân-ı zâtî ise yakîn-i ilmîye münâfi değil ve zaruret-i zihniyeye zıddiyeti yoktur. Meselâ, şu dakikada Karadeniz’in yere batması, zâtında mümkündür ve o imkân-ı zâtî ile muhtemeldir. Halbuki, yakînen o denizin yerinde olduğunu hükmediyoruz, şüphesiz biliyoruz. Ve o ihtimal-i imkânî ve o imkân-ı zâtî bize şek vermez, bir şüphe getirmez, yakînimizi bozmaz. Meselâ şu güneş, zâtında mümkündür ki, bugün gurub etmesin veya yarın tulû etmesin. Halbuki bu imkân yakînimize zarar vermez, şüphe getirmez.

İşte, bunun gibi, meselâ hakaik-ı imâniyeden olan hayat-ı dünyeviyenin gurubuna ve hayat-ı uhreviyenin tulûuna imkân-ı zâtî cihetinde gelen vehimler,


aklen: akıl bakımından
bitarafâne: tarafsız bir şekilde
cihet: yöncüz-ü ihtiyarî: insanın elindeki seçim gücü, irade (bk. c-z-e; ḫ-y-r)
dalâlet: hak yoldan sapkınlık, inançsızlık (bk. ḍ-l-l)
gurub: batma
hak: doğru, gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hakaik-i imâniye: iman hakikatleri (bk. ḥ-ḳ-ḳ; e-m-n)
hakikî: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
halet: durum, hal
hasım: düşman
hayat-ı dünyeviye: dünya hayatı (bk. ḥ-y-y)
hayat-ı uhreviye: âhiret hayatı (bk. ḥ-y-y; e-ḫ-r)
ihtimal-i imkânî: mümkün olma ihtimali (bk. m-k-n)
ihtiyar: irade, tercih (bk. ḫ-y-r)
ilm-i kelâm: kelâm ilmi (bk. a-l-m; k-l-m)
iltibas: karıştırma
iltizam: taraf tutma
imkân-ı zâtî: bir şeyin aslında mümkün olması (bk. m-k-n)
imkân-ı zihnî: bir şeyin mümkün olabileceğini zihinde düşünmek (bk. m-k-n)
insaf: merhamet ve adâlet dâiresinde hareket
iz’an: kesin şekilde inanma
iz’ân-ı kalbî: kalben kabul etme
kaide: kural
meşkûk: şüpheli
mizan: ölçü (bk. v-z-n)muhakeme: değerlendirme (bk. ḥ-k-m)
muhtemel: ihtimal dahilinde
münâfi: aykırı, zıt
müstekar: kararlı, yerleşmiş
nevi: çeşit, tür
şek: şüphe
şıkk-ı muhalif: karşı taraf
tâbi: uyma
tahayyül: hayal etme (bk. ḫ-y-l)
takarrur: karar kılma, yerleşme
taraf-ı muhalif: karşı taraf
tasavvur: zihinde şekillendirme, tasarlama (bk. ṣ-v-r)
tasavvur-u dalâlet: inançsızlığı zihinde şekillendirme (bk. ṣ-v-r; ḍ-l-l)
tasdik: doğruluğunu kabul etme, onaylama (bk. ṣ-d-ḳ)
tasdik-i aklî: aklen doğrulama (bk. ṣ-d-ḳ)
tefekkür: düşünme (bk. f-k-r)
tefekkür-ü dalâlet: inançsızlığı düşünme (bk. f-k-r; ḍ-l-l)
teklif-i dinî: dinin yükümlülükleri
tereddüt: şüphede kalma
tevehhüm: olmayan şeyi varmış gibi düşünme, kuruntuya kapılma
tevellüt: doğma, meydana gelme
tulû: doğma
vâcip: zorunlu (bk. v-c-b)
vehim: kuruntu, olmayan şeyi varmış gibi gösteren düşünce
vekil-i fuzulî: gereksiz vekil
vesvese: şüphe, kuruntu
yakîn: kesinlik (bk. y-ḳ-n)
yakîn-i ilmî: kesin ve sağlam bilgi (bk. y-ḳ-n; a-l-m)
yakînen: kesin olarak (bk. y-ḳ-n)
zaruret-i zihniye: zihnin zorunlulukları
zâtı: kendisi
zıddiyet: zıtlık, karşıtlık

yakîn-i imânîye zarar vermez. Hem

 لاَعِبْرَةَ ِلْلاِحْتِمَالِ الْغَيْرِ النَّاشِئِ عَنْ دَلِيلٍ 

yani, “Bir delilden neş’et etmeyen bir ihtimalin hiç ehemmiyeti yoktur” olan kaide-i meşhure, hem usulü’d-din, hem usulü’l-fıkhın kaide-i mukarreresindendir.

Eğer desen: “Bu derece mü’minlere muzır ve müz’iç olan vesvese ne hikmete binaen bize belâ olmuş?”

Elcevap: İfrâta varmamak, hem galebe çalmamak şartıyla, asl-ı vesvese teyakkuza sebeptir, taharrîye dâîdir, ciddiyete vesiledir. Lâkaytlığı atar, tehâvünü def eder. Onun için, Hakîm-i Mutlak, şu dâr-ı imtihanda, şu meydan-ı müsabakada bize bir kamçı-yı teşvik olarak, vesveseyi şeytanın eline vermiş, beşerin başına vuruyor. Şayet ziyade incitse, Hakîm-i Rahîme şekvâ etmeli,

 اَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ 

demeli.


Dipnot-1

bk. Ömer Nasuhî Bilmen, Hukuk-i İslâmiye ve Istılahât-ı Fıkhiyye Kamusu 1:279.

Dipnot-2

“Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım.”


asl-ı vesvese: vesvesenin aslı
beşer: insan
binaen: –dayanarak, dolayı
dâî: sebep
dâr-ı imtihan: imtihan yeri
def etme: ortadan kaldırma
galebe çalmak: üstün gelmek
Hakîm-i Mutlak: herşeyi belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan, sınırsız hikmet sahibi Allah (bk. ḥ-k-m; ṭ-l-ḳ)
Hakîm-i Rahîm: sonsuz şefkat ve merhamet sahibi ve herşeyi hikmetle yapan Allah (bk. ḥ-k-m; r-ḥ-m)
hikmet: sebep, gaye (bk. ḥ-k-m)
ifrât: aşırılık
kaide-i meşhur: bilinen kural
kaide-i mukarrere: kesinleşmiş kural
kamçı-yı teşvik: teşvik kamçısı
lâkaytlık: ilgisizlik, duyarsızlık
meydan-ı müsabaka: yarış meydanı
mü’min: iman etmiş (bk. e-m-n)
müz’iç olan: sıkıntı veren
muzır: zararlı
neş’et: meydana gelme
şekvâ: şikayet
taharrî: araştırma, inceleme
tehâvün: aldırış etmeme
teyakkuz: uyanıklık
usulü’d-din: din metodolojisi, kelâm ilmi
usulü’l-fıkh: fıkıh metodolojisi
vesvese: şüphe, kuruntu
yakîn-i imânîye: imanın kesinliği (bk. y-ḳ-n; e-m-n)
ziyade: fazla

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi Birinci Söz, İkinci Makam, BEŞİNCİ VECİH, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.372

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-birinci-soz/ikinci-makam/372


CUMARTESİ DERSLERİ

CUMARTESİ DERSLERİ
CUMARTESİ DERSLERİ

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ