Cumartesi Derslerinde bu hafta:
“Fâtır-ı Hakîm ve Kadîr-i Alîm, kemâl-i intizamla, herşeyi güzel yaratmış, güzel teçhiz etmiş, güzel gayelere tevcih etmiş, güzel vazifelerle tavzif etmiş, güzel tesbihat yaptırıyor, güzel ibadet ettiriyor. Ey insan! İnsan isen, şu güzel işlere tabiatı, tesadüfü, abesiyeti, dalâleti karıştırma, çirkin etme, çirkin yapma, çirkin olma.”
konusu işlenmektedir.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi Dördüncü Söz Dördüncü Dal.

KISA VİDEO
UZUN VİDEO
SHORTS
Yirmi Dördüncü Söz
DÖRDÜNCÜ DAL
…
Üçüncü kısım ameleler, nebâtat ve cemâdattır. Onların cüz-ü ihtiyarîleri olmadığı için, maaşları yoktur. Amelleri hâlisen livechillâhtır ve Cenâb-ı Hakkın iradesiyle ve ismiyle ve hesabıyla ve havl ve kuvvetiyledir.
Fakat nebâtâtın gidişatlarından hissolunuyor ki, onların vezâif-i telkih ve tevlidde ve meyvelerin terbiyesinde bir çeşit telezzüzatları var; fakat hiç teellümâta mazhar değiller. Hayvan, muhtar olduğu için, lezzetle beraber elemi de var. Cemâdat ve nebâtâtın amellerinde ihtiyar gelmediği için, eserleri de, ihtiyar sahibi olan hayvanların amellerinden daha mükemmel oluyor. İhtiyar sahibi olanların içinde, arı emsali gibi vahiy ve ilhamla tenevvür edenlerin amelleri, cüz-ü ihtiyarîsine itimad edenlerin amellerinden daha mükemmeldir.
Yeryüzünün tarlasında nebâtâtın herbir taifesi, lisan-ı hâl ve istidat diliyle Fâtır-ı Hakîmden sual ediyorlar, dua ediyorlar ki, “Yâ Rabbenâ! Bize kuvvet ver ki, yeryüzünün herbir tarafında taifemizin bayrağını dikmekle saltanat-ı rububiyetini lisanımızla ilân edelim. Ve rû-yi arz mescidinin herbir köşesinde Sana ibadet etmek için bize tevfik ver. Ve meşhergâh-ı arzın herbir tarafında Senin Esmâ-i Hüsnânın nakışlarını, Senin bedî ve antika san’atlarını kendi lisanımızla teşhir etmek için bize bir revaç ve seyahate iktidar ver” derler.
amel: iş, fiil amele: işçi bedî: güzel, benzersiz (bk. b-d-a) cemâdat: cansız varlıklar cüz-ü ihtiyarî: çok az irade serbestliği (bk. c-z-e; ḫ-y-r) dergâh: makam, huzur dua etmek: yalvarmak, yakarmak (bk. d-a-v) elem: acı, üzüntü elhasıl: özetle, sonuç olarak emsali: benzeri (bk. m-s̱-l) Esmâ-i Hüsnâ: Allah’ın en güzel isimleri (bk. s-m-v; ḥ-s-n) evâmir-i tekvîniye: yaratılışla ilgili emirler (bk. k-v-n) Fâtır-ı Hakîm: herşeyi hikmetle ve harika üstün sanatıyla yaratan Allah (bk. f-ṭ-r; ḥ-k-m) Fâtır-ı Zülcelâl: sonsuz haşmet ve yücelik sahibi ve herşeyi üstün sanatıyla yoktan yaratan Allah (bk. f-ṭ-r; ẕü; c-l-l) fıtrat: yaratılış (bk. f-ṭ-r) gidişat: hal, vaziyet hâlisen: katıksız, samimi olarak (bk. ḫ-l-ṣ) | havl: güç, kuvvet hayvânat: hayvanlar hedâyâ: hediyeler ibadat: ibadetler (bk. a-b-d) ihtiyar: irade, seçme gücü (bk. ḫ-y-r) iktidar: güç, kudret (bk. ḳ-d-r) imtisal etme: uyma irade: istek, tercih, dileme (bk. r-v-d) istidat: kabiliyet, yetenek (bk. a-d-d) itimad etmek: güvenmek izhar etme: gösterme (bk. ẓ-h-r) kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n) kemâl-i itaat: tam ve mükemmel itaat (bk. k-m-l) lisan: dillisan-ı hâl: hal ve davranış dili livechillâh: Allah için mazhar: sahip olma (bk. ẓ-h-r) mescid: namaz kılınan yer meşhergâh-ı arz: yeryüzü sergisi muhtar: ihtiyar ve irade sahibi (bk. ḫ-y-r) nakış: işleme, dokuma (bk. n-ḳ-ş) nam: ad nebâtat: bitkiler revaç: kıymet, değer rû-yi arz: yeryüzü saltanat-ı rububiyet: Allah’ın rablık saltanatı (bk. s-l-ṭ; r-b-b) | sual etmek: istemek tahiyyat: selamlar ve dualar (bk. ḫ-y-y) taife: topluluk takdim etmek: sunmak (bk. ḳ-d-m) teellümât: elemler, acı çekmeler telezzüzat: lezzet almalar tenevvür etme: nurlanma (bk. n-v-r) tesbihat: Allah’ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına layık ifadelerle anma (bk. s-b-ḥ) teşhir etmek: sergilemek tevfik: muvaffakiyet, başarı Vâhib-i Hayat: hayat bağışlayan Allah (bk. ḥ-y-y) vahiy/ilham: Allah tarafından varlıklara bir takım duygu ve kabiliyetlerin verilmesi (bk. v-ḥ-y) vecih: şekil, tarz vezâif-i telkih ve tevlid: aşılama ve doğurma vazifeleri Yâ Rabbenâ: ey Rabbimiz (bk. r-b-b) |
Fâtır-ı Hakîm, onların mânevî dualarını kabul edip ki, bir taifenin tohumlarına kıldan kanatçıklar verir; her tarafa uçup gidiyorlar, taifeleri namına esmâ-i İlâhiyeyi okutturuyorlar (ekser dikenli nebâtat ve bir kısım sarı çiçeklerin tohumları gibi). Ve bir kısmına da, insana lâzım veya hoşuna gidecek güzel et veriyor, insanı ona hizmetkâr edip her tarafa ekiyor. Bazı taifelerine de, hazmolmayacak sert bir kemik üstünde hayvanlar yutacak bir et veriyor ki, hayvanlar onu çok taraflara dağıtıyorlar. Bazılara da çengelcikleri verip her temas edene yapışıyor; başka yerlere giderek taifesinin bayrağını dikerler, Sâni-i Zülcelâlin antika san’atını teşhir ediyorlar. Ve bir kısmına da-acı düvelek denilen nebâtat gibi-saçmalı tüfek gibi bir kuvvet verir ki, vakti geldiği zaman onun meyvesi olan hıyarcık düşer, saçmalar gibi birkaç metre yerlere tohumcuklarını atar, zer’ eder, Fâtır-ı Zülcelâlin zikir ve tesbihini kesretli lisanlarla söylettirmeye çalışırlar. Ve hâkezâ, kıyas et.
Fâtır-ı Hakîm ve Kadîr-i Alîm, kemâl-i intizamla, herşeyi güzel yaratmış, güzel teçhiz etmiş, güzel gayelere tevcih etmiş, güzel vazifelerle tavzif etmiş, güzel tesbihat yaptırıyor, güzel ibadet ettiriyor.
Ey insan! İnsan isen, şu güzel işlere tabiatı, tesadüfü, abesiyeti, dalâleti karıştırma, çirkin etme, çirkin yapma, çirkin olma.
abesiyet: faydasızlık ve gayesizlik amel: iş, fiil câmi’: toplayıcı, kapsamlı (bk. c-m-a)cüz’î: az, küçük, ferdî (bk. c-z-e) dalâlet: hak yoldan ayrılma, sapkınlık (bk. ḍ-l-l) dellâllık: ilancılık, rehberlik ekser: pekçok (bk. k-s̱-r) esmâ-i İlâhiye: Allah’ın isimleri (bk. s-m-v; e-l-h) Fâtır-ı Hakîm: herşeyi hikmetle ve harika üstün sanatıyla yaratan Allah (bk. f-ṭ-r; ḥ-k-m) Fâtır-ı Zülcelâl: sonsuz haşmet ve yücelik sahibi ve herşeyi üstün sanatıyla yoktan yaratan Allah (bk. f-ṭ-r; ẕü; c-l-l) hademe: hizmetçi hâkezâ: bunun gibi hayvânât: hayvanlar hayvanî: canlıya ait (bk. ḥ-y-y) haz: zevk, hoşlanma hilâf: ters, zıt hizmetkâr: hizmetçi ihata: kuşatma, içine alma iştihalı: fazla arzulu ve istekli | Kadîr-i Alîm: herşeyi bilen ve herşeye gücü yeten Allah (bk. ḳ-d-r; a-l-m) kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n) kemâl-i intizam: tam bir düzenlilik (bk. k-m-l; n-ẓ-m) kesretli: çok (bk. k-s̱-r) lisan: dil marifet: Allah’ı bilme, tanıma (bk. a-r-f) mazhar: sahip olma (bk. ẓ-h-r) melâike: melekler (bk. m-l-k) muaccel: peşin, hemen verilen mühim: önemli nebâtât: bitkiler nefis: insanı maddî zevk ve isteklere sevk eden kuvvet (bk. n-f-s) nevi: tür, çeşit nezaret: gözetim (bk. n-ẓ-r) rububiyet: Rablık; Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması (bk. r-b-b) | Sâni-i Zülcelâl: herşeyi san’atlı bir şekilde yaratan, sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Allah (bk. ṣ-n-a; ẕü; c-l-l) şerîr: şerli, kötülük yapan şümul: kapsamlılık tabiat: canlı cansız varlıklar, maddî alem; materyalist düşünce (bk. ṭ-b-a) taife: topluluk, grup tavzif etmek: görevlendirmek teçhiz etmek: donatmak tedenniyât: alçalmalar, gerilemeler terakkiyat: ilerlemeler, yükselmeler tesbih/tesbihat: Allah’ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına layık ifadelerle anma (bk. s-b-ḥ) teşhir etmek: sergilemek tevcih etmek: yöneltmek ubûdiyet-i külliye: geniş kapsamlı kulluk (bk. a-b-d; k-l-l) zât: kendisi zer’ etmek: ekmek, dikmek zikir: Allah’ı anma |
KAYNAKLAR
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi Dördüncü Söz, Dördüncü Dal, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.
http://www.erisale.com/#content.tr.1.477
https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-dorduncu-soz/477
CUMARTESİ DERSLERİ

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.
Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.
Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.
CUMARTESİ DERSLERİ
- Meşhur bülbül kuşu, gülün aşkıyla maruf o hayvancığı, Fâtır-ı Hakîm istihdam ediyor. Beş gaye için onu istimal ediyor: Birincisi: Hayvânat kabileleri namına, nebâtat taifelerine karşı olan münasebât-ı şedideyi ilâna memurdur. – Cumartesi Dersleri 24. 4. 2.
- Kur’ân-ı Hakîm tasrih ediyor ki, Arştan ferşe, yıldızlardan sineklere, meleklerden semeklere, seyyârâttan zerrelere kadar herşey Cenâb-ı Hakka secde ve ibadet ve hamd ve tesbih eder. Fakat ibadetleri, mazhar oldukları esmâlara ve kabiliyetlerine göre ayrı ayrıdır, çeşit çeşittir. – Cumartesi Dersleri 24. 4. 1.
- Zemin, semâya nisbeten maddeten küçüklüğüyle ve hakaretiyle beraber, mânen ve san’aten bütün kâinatın kalbi, merkezi; bütün mu’cizât-ı san’atının meşheri, sergisi; bütün tecelliyât-ı esmâsının mazharı, nokta-i mihrakiyesi; nihayetsiz faaliyet-i Rabbâniyenin mahşeri, mâkesi; hadsiz hallâkıyet-i İlâhiyenin, hususan nebâtat ve hayvânâtın kesretli envâ-ı sağiresinden cevâdâne icadın medarı, çarşısı; ve pek geniş âhiret âlemlerindeki masnuâtın küçük mikyasta nümunegâhı; ve mensucât-ı ebediyenin sür’atle işleyen destgâhı; ve menâzır-ı sermediyenin çabuk değişen taklitgâhı; ve besâtîn-i daimenin tohumcuklarına sür’atle sünbüllenen dar ve muvakkat mezraası ve terbiyegâhı olmuştur. – Cumartesi Dersleri 24. 3. 5.
- Hilâf-ı hakikat ve kat’î muhalif-i vaki gördüğün bir rivâyeti bahane ederek ehâdis-i şerifeye ve dolayısıyla Resul-ü Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın mertebe-i ismetine halel verecek itiraz parmağını uzatma. Aklın hilâf-ı hakikat gördüğü bir hadisin inkârına kalkışma. “Ya bir tefsiri, ya bir tevili, ya bir tabiri vardır” de, ilişme. – Cumartesi Dersleri 24. 3. 4.
- Hem dünyanın iki yüzü var, belki (hatta, aslında, gerçekte) üç yüzü var: Biri, Cenâb-ı Hakkın esmâsının âyineleridir. Diğeri âhirete bakar, âhiret tarlasıdır. Diğeri fenâya, ademe bakar. Bildiğimiz, marzî-i İlâhî olmayan, ehl-i dalâletin dünyasıdır. – Cumartesi Dersleri 24. 3. 3.
- Bu dünya tecrübe meydanıdır. Akla kapı açılır, fakat ihtiyarı elinden alınmaz. Öyle ise, o eşhas, hattâ o müthiş Deccal dahi çıktığı zaman, çokları, hattâ kendisi de bidâyeten Deccal olduğunu bilmez. Belki nur-u imanın dikkatiyle o eşhas-ı âhirzaman (Mehdi, Süfyan, Deccal vb.) tanınabilir. – Cumartesi Dersleri 24. 3. 2.
- Din bir imtihandır, bir tecrübedir; ervâh-ı âliyeyi ervâh-ı sâfileden tefrik eder. Öyle ise, ileride herkese gözle görülecek vukuatı öyle bir tarzda bahsedecek ki, ne bütün bütün meçhul kalsın, ne de bedihî olup herkes ister istemez tasdike mecbur kalsın. Akla kapı açacak, ihtiyarı elinden almayacak. Zira, eğer tamamen bedâhet derecesinde bir alâmet-i kıyamet görülse, herkes tasdike muztar olsa, o vakit kömür gibi bir istidat, elmas gibi bir istidatla beraber kalır. Sırr-ı teklif ve netice-i imtihan zayi olur. – Cumartesi Dersleri 24. 3. 1.
- Bir Zât-ı Kerîm, ihsanıyla bizi gayet derece tezyin ve tenvir ve terbiye ediyor. İnsan ise, ihsan edene perestiş eder. Perestişe lâyık olana kurbiyet ister ve görmek talep eder. Öyle ise, herbirimiz, istidadımıza göre, o muhabbet cazibesiyle sülûk edeceğiz. – Cumartesi Dersleri 24. 2.
- Cenâb-ı Hakkı bir isim, bir unvanla, bir rububiyetle, ve hâkezâ, tanısa, başka ünvanları, rububiyetleri, şe’nleri içinde inkâr etmesin. Belki, herbir ismin cilvesinden sair esmâya intikal etmezse zarar eder. Meselâ, Kadîr ve Hâlık isminin eserini görse, Alîm ismini görmezse, gaflet ve tabiat dalâletine düşebilir. – Cumartesi Dersleri 24. 1.
“Fâtır-ı Hakîm ve Kadîr-i Alîm, kemâl-i intizamla, herşeyi güzel yaratmış, güzel teçhiz etmiş, güzel gayelere tevcih etmiş, güzel vazifelerle tavzif etmiş, güzel tesbihat yaptırıyor, güzel ibadet ettiriyor. Ey insan! İnsan isen, şu güzel işlere tabiatı, tesadüfü, abesiyeti, dalâleti karıştırma, çirkin etme, çirkin yapma, çirkin olma. – Cumartesi Dersleri 24. 4. 3.” için bir yanıt