“And olsun ki Biz insanı çamurun özünden yarattık. Sonra onu sağlam ve korunmuş olan anne rahmine bir damla su olarak yerleştirdik. Sonra o su damlasını rahme asılı pıhtılaşmış bir kan olarak yarattık. O pıhtılaşmış kanı bir parça et olarak yarattık. O et parçasını kemikler olarak yarattık. Kemiklere de et giydirdik. Sonra da onu bam başka bir yaratışla inşa ettik. Yaratıcılık mertebelerinin en güzelinde olan Allah’ın şânı ne yücedir!” Mü’minûn Sûresi, 23:12-14. – Sözler 25.2.2.4.

Cumartesi Derslerinde bu hafta:

“And olsun ki Biz insanı çamurun özünden yarattık. Sonra onu sağlam ve korunmuş olan anne rahmine bir damla su olarak yerleştirdik. Sonra o su damlasını rahme asılı pıhtılaşmış bir kan olarak yarattık. O pıhtılaşmış kanı bir parça et olarak yarattık. O et parçasını kemikler olarak yarattık. Kemiklere de et giydirdik. Sonra da onu bam başka bir yaratışla inşa ettik. Yaratıcılık mertebelerinin en güzelinde olan Allah’ın şânı ne yücedir!” Mü’minûn Sûresi, 23:12-14.

konusu işlenmektedir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi Beşinci Söz – Mu’cizât-ı Kur’âniye Risalesi – İkinci Şule – İKİNCİ NUR – DÖRDÜNCÜ NÜKTE-İ BELÂĞAT.

"And olsun ki Biz insanı çamurun özünden yarattık. Sonra onu sağlam ve korunmuş olan anne rahmine bir damla su olarak yerleştirdik. Sonra o su damlasını rahme asılı pıhtılaşmış bir kan olarak yarattık. O pıhtılaşmış kanı bir parça et olarak yarattık. O et parçasını kemikler olarak yarattık. Kemiklere de et giydirdik. Sonra da onu bam başka bir yaratışla inşa ettik. Yaratıcılık mertebelerinin en güzelinde olan Allah'ın şânı ne yücedir!" Mü'minûn Sûresi, 23:12-14. - Sözler 25.2.2.4.
“And olsun ki Biz insanı çamurun özünden yarattık. Sonra onu sağlam ve korunmuş olan anne rahmine bir damla su olarak yerleştirdik. Sonra o su damlasını rahme asılı pıhtılaşmış bir kan olarak yarattık. O pıhtılaşmış kanı bir parça et olarak yarattık. O et parçasını kemikler olarak yarattık. Kemiklere de et giydirdik. Sonra da onu bam başka bir yaratışla inşa ettik. Yaratıcılık mertebelerinin en güzelinde olan Allah’ın şânı ne yücedir!” Mü’minûn Sûresi, 23:12-14. – Sözler 25.2.2.4.

SHORTS

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

Yirmi Beşinci Söz

Mu’cizât-ı Kur’âniye Risalesi

İkinci Şule

İkinci Şulenin Üç Nuru var.

İKİNCİ NURU

DÖRDÜNCÜ NÜKTE-İ BELÂĞAT:

Kur’ân kâh olur, mahlûkat-ı İlâhiyeyi bir tertiple zikreder; sonra o mahlûkat içinde bir nizam, bir mizan olduğunu ve onun semereleri olduğunu göstermekle, güya bir şeffafiyet, bir parlaklık veriyor ki, sonra o âyine-misal tertibinden cilvesi bulunan esmâ-i İlâhiyeyi gösteriyor. Güya o mahlûkat-ı mezkûre elfazdır; şu esmâ onun mânâları, yahut o meyvelerin çekirdekleri, yahut hülâsalarıdırlar. Meselâ,

وَلَقَدْخَلَقْنَا اْلاِنْسَانَ مِنْ سُلاَلَةٍ مِنْ طِينٍ     ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً فِى قَرَارٍ مَكِينٍ     ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا ثُمَّ اَنْشَأْنَاهُ خَلْقًا اٰخَرَ فَتَبَارَكَ اللهُ اَحْسَنُ الْخَالِقِينَ     2

İşte, Kur’ân, hilkat-i insan ın o acip, garip, bedî, muntazam, mevzun etvârını öyle


Dipnot-2

“And olsun ki Biz insanı çamurun özünden yarattık. Sonra onu sağlam ve korunmuş olan anne rahmine bir damla su olarak yerleştirdik. Sonra o su damlasını rahme asılı pıhtılaşmış bir kan olarak yarattık. O pıhtılaşmış kanı bir parça et olarak yarattık. O et parçasını kemikler olarak yarattık. Kemiklere de et giydirdik. Sonra da onu bam başka bir yaratışla inşa ettik. Yaratıcılık mertebelerinin en güzelinde olan Allah’ın şânı ne yücedir!” Mü’minûn Sûresi, 23:12-14.


acip: şaşırtıcı, hayret verici
âyine-misal: ayna gibi (bk. m-s̱-l)
bedî: eşsiz derecede güzel, benzersiz (bk. b-d-a)
beşer: insan
cilve: yansıma, görünüm (bk. c-l-y)
elfaz: lafızlar, sözler
esmâ: isimler (bk. s-m-v)
esmâ-i İlâhiye: Allah’ın isimleri (bk. s-m-v; e-l-h)
etvâr: haller, tavırlar
fakr: fakirlik (bk. f-k-r)
hakikî: gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hazine-i rahmet: rahmet hazinesi (bk. r-ḥ-m)
hilkat-ı insan: insanın yaratılışı (bk. ḫ-l-ḳ)
hülâsa: özet
icmal: özetleme (bk. c-m-l)
irade: istek, tercih (bk. r-v-d)
izzet: şeref, üstünlük, yücelik (bk. a-z-z)
kâh: bazen
kamer: ay
kesret-i tabaka: çokluk tabakaları (bk. k-s̱-r)
mahlûkat: yaratıklar (bk. ḫ-l-ḳ)
mahlûkat-ı İlâhiye: Allah’ın yaratıkları (bk. ḫ-l-ḳ; e-l-h)
mahlûkat-ı mezkûre: adı geçen yaratıklar (bk. ḫ-l-ḳ)
meşiet: dileme, arzu
meşiet ve takdir-i İlâhi: Allah’ın dilemesi ve takdiri (bk. ḳ-d-r; e-l-h)
mevzun: ölçülü (bk. v-z-n)
mizan: ölçü (bk. v-z-n)
mukaddime: başlangıç, giriş (bk. ḳ-d-m)
muntazam: düzenli (bk. n-ẓ-m)
nizam: düzen (bk. n-ẓ-m)
nükte-i belâğat: belâğat inceliği (bk. b-l-ğ)
Rezzak: bütün canlıların rızkını veren Allah (bk. r-z-ḳ)
Rezzâk-ı Hakikî: gerçek rızık verici olan Allah (bk. r-z-ḳ; ḥ-ḳ-ḳ)
semere: meyve
servet: zenginlik
şeffafiyet: şeffaflık, saydamlık
şems: güneş
tafsilât: ayrıntılar
tasarrufât: tasarruflar, kullanımlar (bk. ṣ-r-f)
tertip: sıralama, düzen
teshir eden: emri altında tutan
zillet: alçaklık, aşağılık

âyine-misal bir tarzda zikredip tertip ediyor ki,

 فَتَبَارَكَ اللهُ اَحْسَنُ الْخَالِقِينَ 

içinde kendi kendine görünüyor ve kendini dedirttiriyor. Hattâ, vahyin bir kâtibi, şu âyeti yazarken, daha şu kelime gelmezden evvel şu kelimeyi söylemiştir. “Acaba bana da mı vahiy gelmiş?” zannında bulunmuş. 2  Halbuki, evvelki kelâmın kemâl-i nizam ve şeffafiyetidir ve insicamıdır ki, o kelâm gelmeden kendini göstermiştir.

Hem meselâ,

اِنَّ رَبَّكُمُ اللهُ الَّذِى خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضَ فِى سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِ يُغْشِى الَّيْلَ النَّهَارَ يَطْلُبُهُ حَثِيثًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالنُّجُومَ مُسَخَّرَاتٍ بِاَمْرِهِ اَلاَ لَهُ الْخَلْقُ وَاْلاَمْرُ تَبَارَكَ اللهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ     3

İşte, Kur’ân şu âyette, azamet-i kudret-i İlâhiye ve saltanat-ı rububiyeti öyle bir tarzda gösteriyor ki, güneş, ay, yıldızlar emirber neferleri gibi emrine müheyyâ, gece ve gündüzü beyaz ve siyah iki hat gibi veya iki şerit gibi birbiri arkasında döndürüp âyât-ı rububiyetini kâinat sahifelerinde yazan ve Arş-ı Rububiyetinde duran bir Kadîr-i Zülcelâli gösterdiğinden, her ruh işitse, “Bârekâllah, mâşaallah, fetebârekâllahü Rabbü’l-Âlemîn” demeye hâhişger olur. Demek,

 تَبَارَكَ اللهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ 

sâbıkın hülâsası, çekirdeği, meyvesi ve âb-ı hayatı hükmüne geçer.


Dipnot-1

“Yaratıcılık mertebelerinin en güzelinde olan Allah’ın şânı ne yücedir!” Mü’minûn Sûresi, 23:14.

Dipnot-2

bk. El-Âlûsî, Rûhu’l-Meânî, 18:16.

Dipnot-3

“Şüphesiz ki sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da Arş üzerinde hükmünü icra eden Allah’tır. O, gündüzü, peşi sıra kovalayan gece ile örter. O, güneşi, ayı ve yıldızları da emrine boyun eğmiş olarak yarattı. İyi bilin ki, yaratmak da Ona aittir, yaratıklarının tedbir ve idaresi de. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın şânı ne yücedir!” A’râf Sûresi, 7:54.


âb-ı hayat: hayat suyu (bk. ḥ-y-y)
Arş-ı Rububiyet: Allah’ın büyüklüğünün, hüküm ve egemenliğinin tecelli ettiği yer (bk. a-r-ş; r-b-b)
âyât-ı rububiyet: rububiyet delilleri (bk. r-b-b)
âyine-misal: ayna gibi (bk. m-s̱-l)
azamet-i kudret-i İlâhiye: Allah’ın kudretinin sonsuz büyüklüğü (bk. a-ṣ-m; ḳ-d-r; e-l-h)
bârekallah: Allah ne mübarek yaratmış, Allah hayırlı ve mübarek kılsın (bk. b-r-k)
cüz’iyat: küçük, ferdî şeyler (bk. c-z-e)
emirber nefer: emre hazır asker
esmâ: isimler (bk. s-m-v)
fezleke: özet, netice
hâhişger: istekli, arzulu
hakaik-i sabite: sabit gerçekler (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hâtime: son
hülâsa: özet
icmal etmek: özetlemek (bk. c-m-l)
insicam: düzgünlük, uyumluluk
Kadîr-i Zülcelâl: kudreti herşeyi kuşatan ve sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan Allah (bk. ḳ-d-r; ẕü; c-l-l)
kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)
kâtib: yazıcı (bk. k-t-b)
kelâm: söz, ifade (bk. k-l-m)
kemâl-i nizam: mükemmel bir düzen (bk. k-m-l; n-ẓ-m)
keyfiyât: keyfiyetler, durumlar
küllî: büyük ve kapsamlı (bk. k-l-l)
maruz: uğrayan, tesirinde kalan
mâşaallah: Allah dilemiş ve ne güzel yaratmış
medar: eksen, kaynak
meziyet-i cezâlet: ifade güzelliğindeki üstünlük (bk. c-z-l)
muhtelif: çeşitli
müheyyâ: hazır
nuranî: nurlu (bk. n-v-r)
sâbık: önceki, geçmiş
saltanat-ı Rububiyet: Rablık saltanatı; Allah’ın her şeyi kuşatan egemenliği (bk. s-l-ṭ; r-b-b)
şeffafiyet: şeffaflık
tagayyür: değişim
tefekkür: düşünme (bk. f-k-r)
tertip etmek: sıralamak, düzenlemek
vahy: Allah tarafından peygambere gelen bilgiler (bk. v-ḥ-y)

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi Beşinci Söz – Mu’cizât-ı Kur’âniye Risalesi – İkinci Şule – İKİNCİ NUR – DÖRDÜNCÜ NÜKTE-İ BELÂĞAT, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

https://erisale.com/#content.tr.1.563

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-besinci-soz/563


CUMARTESİ DERSLERİ

Sizin âzâlarınız içinde en kıymettar göz ve kulaklarınızın mâliki kimdir? Hangi destgâh ve dükkândan aldınız? Bu lâtif, kıymettar göz ve kulağı verecek ancak Rabbinizdir. Sizi icad edip terbiye eden Odur ki; bunları size vermiştir. Öyle ise yalnız Rab Odur. Mâbud da O olabilir. - Sözler 25.2.2.2.
Sizin âzâlarınız içinde en kıymettar göz ve kulaklarınızın mâliki kimdir? Hangi destgâh ve dükkândan aldınız? Bu lâtif, kıymettar göz ve kulağı verecek ancak Rabbinizdir. Sizi icad edip terbiye eden Odur ki; bunları size vermiştir. Öyle ise yalnız Rab Odur. Mâbud da O olabilir. – Sözler 25.2.2.2.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ

Bir yanıt yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.