EY MARAZ-I VESVESE İLE MÜPTELÂ! Biliyor musun, vesvesen neye benzer? Musibete benzer. Ehemmiyet verdikçe şişer; ehemmiyet vermezsen söner. – Cumartesi Dersleri 21. 6.

EY MARAZ-I VESVESE İLE MÜPTELÂ! Biliyor musun, vesvesen neye benzer? Musibete benzer. Ehemmiyet verdikçe şişer; ehemmiyet vermezsen söner. - Cumartesi Dersleri 21. 6.

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “EY MARAZ-I VESVESE İLE MÜPTELÂ! Biliyor musun, vesvesen neye benzer? Musibete benzer. Ehemmiyet verdikçe şişer; ehemmiyet vermezsen söner.” konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi Birinci Söz İkinci Makam Birinci Vecih – Birinci Yara.

EY MARAZ-I VESVESE İLE MÜPTELÂ! Biliyor musun, vesvesen neye benzer? Musibete benzer. Ehemmiyet verdikçe şişer; ehemmiyet vermezsen söner. - Cumartesi Dersleri 21. 6.
EY MARAZ-I VESVESE İLE MÜPTELÂ! Biliyor musun, vesvesen neye benzer? Musibete benzer. Ehemmiyet verdikçe şişer; ehemmiyet vermezsen söner. – Cumartesi Dersleri 21. 6.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

Yirmi Birinci Sözün İkinci Makamı

Kalbin beş yarasına beş merhemi tazammun eder.

رَبِّ اَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ     وَاَعُوذُ بِكَ رَبِّ اَنْ يَحْضُرُونِ     1

EY MARAZ-I VESVESE İLE MÜPTELÂ! Biliyor musun, vesvesen neye benzer? Musibete benzer. Ehemmiyet verdikçe şişer; ehemmiyet vermezsen söner. Ona büyük nazarıyla baksan büyür; küçük görsen küçülür. Korksan ağırlaşır, hasta eder; havf etmezsen hafif olur, mahfî kalır. Mahiyetini bilmezsen devam eder, yerleşir; mahiyetini bilsen, onu tanısan, gider.

Öyle ise, şu musibetli vesvesenin aksâm-ı kesiresinden kesîrü’l-vuku olan yalnız Beş Vechini beyan edeceğim; belki sana ve bana şifa olur. Zira şu vesvese öyle birşeydir ki, cehil onu davet eder, ilim onu tard eder. Tanımazsan gelir, tanısan gider.

BİRİNCİ VECİH – BİRİNCİ YARA

Şeytan, evvelâ şüpheyi kalbe atar. Eğer kalb kabul etmezse, şüpheden şetme döner. Hayale karşı şetme benzer bazı pis hatıraları ve münâfi-i edep çirkin halleri tasvir eder. Kalbe “Eyvah!” dedirtir, ye’se düşürtür. Vesveseli adam zanneder ki, kalbi, Rabbine karşı sû-i edepte bulunuyor. Müthiş bir halecan ve heyecan hisseder. Bundan kurtulmak için huzurdan kaçar, gaflete dalmak ister. Bu yaranın merhemi budur:

Bak, ey biçare vesveseli adam! Telâş etme. Çünkü senin hatırına gelen şetim değil, belki tahayyüldür. Tahayyül-ü küfür, küfür olmadığı gibi; tahayyül-ü şetm dahi şetm değildir. Zira, mantıkça, tahayyül, hüküm değildir. Şetm ise hükümdür.

Hem bununla beraber, o çirkin sözler, senin kalbinin sözleri değil. Çünkü senin kalbin, ondan müteessir ve müteessiftir. Belki kalbe yakın olan lümme-i şeytanîden geliyor. Vesvesenin zararı, tevehhüm-ü zarardır. Yani, onu zararlı tevehhüm etmekle, kalben mutazarrır olmaktır. Çünkü hükümsüz bir tahayyülü hakikat tevehhüm eder. Hem şeytanın işini kendi kalbine mal eder; onun sözünü ondan zanneder. Zarar anlar, zarara düşer. Zaten şeytanın da istediği odur.


Dipnot-1

“Ey Rabbim, şeytanların vesveselerinden Sana sığınırım. Onların yanımda bulunmalarından da, ey Rabbim, Sana sığınırım.” Mü’minûn Sûresi, 23:97-98.


aksâm-ı kesire: çok kısımlar (bk. k-s̱-r)
beyan: açıklama (bk. b-y-n)
biçare: çaresiz
cehil: câhillik, bilgisizlik
evvelâ: önce
gaflet: umursamazlık, âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranma (bk. ğ-f-l)
hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
halecan: titreme, çarpıntı
havf etmek: korkmak
kesîrü’l-vuku: çok ve sık vuku bulan (bk. k-s̱-r)
lümme-i şeytani: şeytanın verdiği kuruntu
mahfî: gizli
mahiyet: nitelik, esas, iç yüz
maraz-ı vesvese: şüphe ve kuruntu hastalığı
münâfi-i edep: edebe aykırı
müptelâ: bağımlı, tutulmuş
musibet: belâ, sıkıntı
mutazarrır: zarar gören
müteessif: hayıflanmış, eseflenmiş
müteessir: etkilenmiş, üzüntülü
nazar: bakış (bk. n-ẓ-r)
şetm: çirkin söz, kötü düşünce
sû-i edep: edepsizlik
tahayyül: hayal etme (bk. ḫ-y-l)
tahayyül-ü küfür: küfrü hayal etme (bk. ḫ-y-l; k-f-r)
tahayyül-ü şetm: çirkin ve kötü şeyleri hayal etme (bk. ḫ-y-l)
tard etmek: kovmak
tasvir: resimleme, suret verme (bk. ṣ-v-r)
tazammun: içine alma, içerme
tevehhüm: kuruntuya kapılma, olmayan şeyi var zannetme
tevehhüm-ü zarar: zarar zannetmek
vecih: yön, yüz
vesvese: şüphe, kuruntu
ye’s: ümitsizlik
zira: çünkü

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi Birinci Söz, İkinci Makam, BİRİNCİ VECİH – BİRİNCİ YARA, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.368

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-birinci-soz/ikinci-makam/368


CUMARTESİ DERSLERİ

CUMARTESİ DERSLERİ
CUMARTESİ DERSLERİ

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ

Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki bütün vaktini ona sarf ediyorsun? – Cumartesi Dersleri 21. 5.

Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki bütün vaktini ona sarf ediyorsun? - Cumartesi Dersleri 21. 5.

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki bütün vaktini ona sarf ediyorsun?” konusu işlenmektedir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi Birinci Söz Birinci Makam Beşinci İkaz.

Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki bütün vaktini ona sarf ediyorsun? - Cumartesi Dersleri 21. 5.
Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki bütün vaktini ona sarf ediyorsun? – Cumartesi Dersleri 21. 5.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

Yirmi Birinci Söz

Birinci Makam

BEŞİNCİ İKAZ

Ey dünyaperest nefsim! Acaba ibadetteki füturun ve namazdaki kusurun meşâgıl-i dünyeviyenin kesretinden midir veyahut derd-i maişetin meşgalesiyle vakit bulamadığından mıdır? Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki bütün vaktini ona sarf ediyorsun?

Sen istidat cihetiyle bütün hayvânâtın fevkinde olduğunu ve hayat-ı dünyeviyenin levâzımâtını tedarikte iktidar cihetiyle bir serçe kuşuna yetişemediğini biliyorsun. Bundan neden anlamıyorsun ki, vazife-i asliyen hayvan gibi çabalamak değil, belki hakikî bir insan gibi hakikî bir hayat-ı daime için sa’y etmektir?

Bununla beraber, meşâgıl-i dünyeviye dediğin, çoğu sana ait olmayan ve fuzulî bir surette karıştığın ve karıştırdığın mâlâyâni meşgalelerdir. En elzemini bırakıp, güya binler sene ömrün var gibi, en lüzumsuz malûmatla vakit geçiriyorsun. Meselâ “Zuhal’in etrafındaki halkaların keyfiyeti nasıldır?” ve “Amerika tavukları ne kadardır?” gibi kıymetsiz şeylerle, kıymettar vaktini geçiriyorsun. Güya kozmoğrafya ilminden ve istatistikçi fenninden bir kemâl alıyorsun!

Eğer desen, “Beni namazdan ve ibadetten alıkoyan ve fütur veren öyle lüzumsuz şeyler değil, belki derd-i maişetin zarurî işleridir.” Öyle ise, ben de sana derim ki:

Eğer yüz kuruş bir gündelikle çalışsan, sonra biri gelse, dese ki: “Gel, on dakika kadar şurayı kaz; yüz lira kıymetinde bir pırlanta ve bir zümrüt bulacaksın.” Sen ona “Yok, gelmem. Çünkü on kuruş gündeliğimden kesilecek, nafakam azalacak” desen, ne kadar divanece bir bahane olduğunu elbette bilirsin.

Aynen onun gibi, sen şu bağında nafakan için işliyorsun. Eğer farz namazı terk etsen, bütün sa’yin semeresi, yalnız dünyevî ve ehemmiyetsiz ve bereketsiz bir nafakaya münhasır kalır. Eğer sen istirahat ve teneffüs vaktini, ruhun rahatına, kalbin teneffüsüne medar olan namaza sarf etsen, o vakit, bereketli


derd-i maişet: geçim derdi (bk. a-y-ş)
divanece: akılsızca
dünyaperest: dünyaya tutkun
dünyevî: dünyaya ait
elzem: çok gerekli olan
fen: bilim
fevkinde: üstünde
fütur: usanç
fütursuz: usanmadan
fuzulî: lüzumsuz
hakikî: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
haps-i ebedi: sonsuz hapis (bk. e-b-d)
havf: korku
hayat-ı daime: devamlı hayat (bk. ḥ-y-y)
hayat-ı dünyeviye: dünya hayatı (bk. ḥ-y-y)
hayvânât: hayvanlar (bk. ḥ-y-y)
iktidar: kuvvet, güç (bk. ḳ-d-r)
istidat: yetenek, kabiliyet (bk. a-d-d)
istihfaf: hafife alma
itham: suçlama
kemâl: kusursuzluk, mükemmellik (bk. k-m-l)
kesret: çokluk (bk. k-s̱-r)
keyfiyet: nitelik, özellik
kıymettar: kıymetli, değerli
kozmoğrafya: gökbilimi, astronomi
lâtif: hoş, güzel (bk. l-ṭ-f)
levâzımat: gerekli şeyler
mâlâyâni: anlamsız, faydasız (bk. mâ-lâ)
malûmat: bilgiler (bk. a-l-m)
medar: sebep, vesile
meşâgıl-i dünyeviye: dünya meşguliyetleri
meşgale: meşguliyet, iş
münhasır: sınırlı
müstehak: hak eden (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
nafaka: geçim için gerekli olan şey
sa’y: çalışma
semere: ürün
suhre: zoraki, angarya iş gören
suret: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r)
tâzip: azap verme, cezalandırma
tedarik: elde etme
tedip: edeplendirme, haddini bildirme
vazife-i asliye: asıl görev
Zuhal: Satürn gezegeni

nafaka-i dünyeviye ile beraber, senin nafaka-i uhreviyene ve zâd-ı âhiretine ehemmiyetli bir menba olan iki maden-i mânevî bulursun.

Birinci maden: Bütün bağındaki HAŞİYE-1 yetiştirdiğin, çiçekli olsun, meyveli olsun, her nebatın, her ağacın tesbihatından, güzel bir niyetle, bir hisse alıyorsun.

İkinci maden: Hem bu bağdan çıkan mahsulâttan kim yese-hayvan olsun, insan olsun, inek olsun, sinek olsun, müşteri olsun, hırsız olsun-sana bir sadaka hükmüne geçer. Fakat o şartla ki, sen Rezzâk-ı Hakikî namına ve izni dairesinde tasarruf etsen ve Onun malını Onun mahlûkatına veren bir tevziat memuru nazarıyla kendine baksan…

İşte, bak, namazı terk eden ne kadar büyük bir hasâret eder. Ne kadar ehemmiyetli bir serveti kaybeder. Ve sa’ye pek büyük bir şevk veren ve amelde büyük bir kuvve-i mânevî temin eden o iki neticeden ve o iki madenden mahrum kalır, iflâs eder. Hattâ ihtiyarlandıkça bahçecilikten usanır, fütur gelir. “Neme lâzım,” der. “Ben zaten dünyadan gidiyorum. Bu kadar zahmeti niçin çekeceğim?” diyecek, kendini tembelliğe atacak. Fakat evvelki adam der: “Daha ziyade ibadetle beraber sa’y-i helâle çalışacağım. Tâ kabrime daha ziyade ışık göndereceğim, âhiretime daha ziyade zahîre tedarik edeceğim.”

Elhasıl: Ey nefis! Bil ki, dünkü gün senin elinden çıktı. Yarın ise, senin elinde senet yok ki ona mâliksin. Öyle ise, hakikî ömrünü, bulunduğun gün bil; lâakal günün bir saatini, ihtiyat akçesi gibi, hakikî istikbal için teşkil olunan bir sandukça-i uhreviye olan bir mescide veya bir seccadeye at.

Hem bil ki, her yeni gün, sana, hem herkese bir yeni âlemin kapısıdır. Eğer namaz kılmazsan, senin o günkü âlemin zulümatlı ve perişan bir halde gider, senin aleyhinde âlem-i misalde şehadet eder. Zira herkesin, her günde, şu âlemden bir mahsus âlemi var.

Hem o âlemin keyfiyeti, o adamın kalbine ve ameline tâbidir. Nasıl ki, âyinende görünen muhteşem bir saray, âyinenin rengine bakar. Siyah ise siyah görünür; kırmızı ise kırmızı görünür. Hem onun keyfiyetine bakar. O âyine şişesi düzgünse, sarayı güzel gösterir. Düzgün değilse çirkin gösterir. En nazik şeyleri kaba gösterdiği misillü, sen kalbinle, aklınla, amelinle, gönlünle, kendi


Haşiye-1

Bu Makam, bir bağda, bir zâta bir derstir ki, bu tarzla beyan edilmiş.


âlem-i misal: görüntüler âlemi (bk. a-l-m; m-s̱-l)
amel: iş, fiil
âyine: ayna
beyan: açıklama (bk. b-y-n)
elhasıl: kısaca, özetle
fütur: usanç
hakikî: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hasâret: ziyan
haşiye: dipnot açıklayıcı not
ihtiyat akçesi: tedbir akçesi, yedek para
istikbal: gelecek
keyfiyet: nitelik, özellik
kuvve-i mânevî: mânevî kuvvet (bk. a-n-y)
lâakal: en az
maden-i mânevî: mânevî kaynak (bk. a-n-y)
mahlukât: yaratılmışlar (bk. ḫ-l-ḳ)
mahsulât: ürünler
mahsus: özel
mâlik: sahip (bk. m-l-k)
menba: kaynak
misillü: gibi (bk. m-s̱-l)
nafaka-i dünyeviye: dünya hayatında geçinmek için lüzumlu olan şey
nafaka-i uhreviye: âhiret hayatında geçinmek için lüzumlu olan şey (bk. e-ḫ-r)
nazar: bakış (bk. n-ẓ-r)
nebat: bitki
Rezzâk-ı Hakikî: gerçek rızık verici olan Allah (bk. r-z-ḳ; ḥ-ḳ-ḳ)sa’y: çalışma
sa’y-i helâl: helâl çalışma
sandukça-i uhreviye: âhiret sandığı (bk. e-ḫ-r)
şehadet: şahitlik, tanıklık (bk. ş-h-d)
şevk: şiddetli arzu ve istek
tâbi: uyan
tasarruf etmek: kullanmak (bk. ṣ-r-f)
tedarik: elde etme
tesbihat: Allah’ı öven ve kusurdan yüce tutan sözler (bk. s-b-ḥ)
teşkil olunmak: oluşturulmak
tevziat: dağıtım
zâd-ı âhiret: âhiret azığı (bk. e-ḫ-r)
zahîre: azık
ziyade: çok, fazla
zulümatlı: karanlık (bk. ẓ-l-m)

âleminin şeklini değiştirirsin. Ya aleyhinde, ya lehinde şehadet ettirebilirsin. Eğer namazı kılsan, o namazınla o âlemin Sâni-i Zülcelâline müteveccih olsan, birden, sana bakan âlemin tenevvür eder. Adeta namazın bir elektrik lâmbası ve namaza niyetin onun düğmesine dokunması gibi, o âlemin zulümâtını dağıtır ve o hercümerc-i dünyeviyedeki karma karışık perişaniyet içindeki tebeddülât ve harekât, hikmetli bir intizam ve mânidar bir kitabet-i kudret olduğunu gösterir.

اَللهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ 

âyet-i pür-envârından bir nuru senin kalbine serper. Senin o günkü âlemini, o nurun in’ikâsıyla ışıklandırır, senin lehinde nuraniyetle şehadet ettirir.

Sakın deme, “Benim namazım nerede, şu hakikat-i namaz nerede?” Zira, bir hurma çekirdeği, bir hurma ağacı gibi, kendi ağacını tavsif eder. Fark yalnız icmal ve tafsil ile olduğu gibi; senin ve benim gibi bir âmînin—velev hissetmezse—namazı, büyük bir velînin namazı gibi şu nurdan bir hissesi var, şu hakikatten bir sırrı vardır—velev şuurun taallûk etmezse. Fakat derecâta göre inkişaf ve tenevvürü ayrı ayrıdır. Nasıl bir hurma çekirdeğinden tâ mükemmel bir hurma ağacına kadar, ne kadar merâtip bulunur. Öyle de, namazın derecatında da daha fazla meratip bulunabilir. Fakat bütün o merâtipte, o hakikat-i nuraniyenin esası bulunur.

اَللّٰهُمَّ صَلِّ وَسَلِّمْ عَلٰى مَنْ قَالَ ﴿ اَلصَّلٰوةُ عِمَادُ الدِّينِ ﴾ وَعَلٰۤى اٰلِهِ وَصَحْبِهِۤ اَجْمَعِينَ     2


Dipnot-1

“Allah göklerin ve yerin nurudur.” Nur Sûresi, 24:35.

Dipnot-2

Allahım! “Namaz dinin direğidir”(Tirmizî, İmân: 8; İbni Mâce, Fiten: 12; Müsned, 5:231, 237; el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:76.) buyuran zâta ve bütün âl ve ashâbına salât ve selâm et.


âmî: cahil
âyet-i pür-envâr: nurlarla dolu âyet (bk. n-v-r)
derecât: dereceler
hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hakikat-i namaz: gerçek namaz; namazın gerçek mahiyeti, esası (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hakikat-i nuraniye: parlak hakikat (bk. ḥ-ḳ-ḳ; n-v-r)
harekât: hareketler
hercümerc-i dünyeviye: dünyanın kargaşaları
hikmet: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması (bk. ḥ-k-m)
icmal: özet (bk. c-m-l)
in’ikâs: yansıma
inkişaf: açığa çıkma (bk. k-ş-f)
intizam: düzenlilik (bk. n-ẓ-m)
kitabet-i kudret: kudret yazması (bk. k-t-b; ḳ-d-r)
mânidar: anlamlı (bk. a-n-y)
merâtip: mertebeler
müteveccih: yönelme
nuraniyet: parlaklık, aydınlık (bk. n-v-r)
Sâni-i Zülcelâl: sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan ve herşeyi sanatla yaratan Allah (bk. ṣ-n-a; ẕü; c-l-l)
şehadet: şahitlik, tanıklık (bk. ş-h-d)
taallûk etmek: ilgili olmak
tafsil: ayrıntılandırma
tavsif etmek: özelliklerini anlatmak (bk. v-ṣ-f)
tebeddülât: değişiklikler
tenevvür: nurlanma, aydınlanma (bk. n-v-r)velev: eğer, gerçi
velî: Allah dostu (bk. v-l-y)
zulümat: karanlıklar (bk. ẓ-l-m)

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi Birinci Söz, Birinci Makam, Beşinci İkaz, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.365

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-birinci-soz/365

Ey sersem nefsim! Acaba şu vazife-i ubûdiyet neticesiz midir? Ücreti az mıdır ki sana usanç veriyor? – Cumartesi Dersleri 21. 4.

Ey sersem nefsim! Acaba şu vazife-i ubûdiyet neticesiz midir? Ücreti az mıdır ki sana usanç veriyor? - Cumartesi Dersleri 21. 4.

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Ey sersem nefsim! Acaba şu vazife-i ubûdiyet neticesiz midir? Ücreti az mıdır ki sana usanç veriyor?” konusu işlenmektedir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi Birinci Söz Birinci Makam Dördüncü İkaz

Ey sersem nefsim! Acaba şu vazife-i ubûdiyet neticesiz midir? Ücreti az mıdır ki sana usanç veriyor? - Cumartesi Dersleri 21. 4.
Ey sersem nefsim! Acaba şu vazife-i ubûdiyet neticesiz midir? Ücreti az mıdır ki sana usanç veriyor? – Cumartesi Dersleri 21. 4.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

Yirmi Birinci Söz

Birinci Makam

DÖRDÜNCÜ İKAZ

Ey sersem nefsim! Acaba şu vazife-i ubûdiyet neticesiz midir? Ücreti az mıdır ki sana usanç veriyor? Halbuki bir adam sana birkaç para verse veyahut seni korkutsa, akşama kadar seni çalıştırır; ve fütursuz çalışırsın. Acaba bu misafirhane-i dünyada âciz ve fakir kalbine kut ve gınâ; ve elbette bir menzilin olan kabrinde gıda ve ziya; ve herhalde mahkemen olan mahşerde sened ve berat; ve ister istemez üstünden geçilecek Sırat köprüsünde nur ve burâk olacak bir namaz neticesiz midir veyahut ücreti az mıdır?

Bir adam sana yüz liralık bir hediye va’d etse, yüz gün seni çalıştırır. Hulfü’l-va’d edebilir o adama itimad edersin, fütursuz işlersin. Acaba hulfü’l-va’d hakkında muhal olan bir Zât, Cennet gibi bir ücreti ve saadet-i ebediye gibi bir hediyeyi sana va’d etse, pek az bir zamanda, pek güzel bir vazifede seni istihdam etse; sen hizmet etmezsen veya isteksiz, suhre gibi veya usançla, yarım yamalak hizmetinle Onu va’dinde itham ve hediyesini istihfaf etsen, pek şiddetli bir tedibe ve dehşetli bir tâzibe müstehak olacağını düşünmüyor musun? Dünyada hapsin korkusundan en ağır işlerde fütursuz hizmet ettiğin halde, Cehennem gibi bir haps-i ebedînin havfı, en hafif ve lâtif bir hizmet için sana gayret vermiyor mu?


âciz: güçsüz (bk. a-c-z)
âkıl: akıllı
berat: kurtuluş
burak: iman ehlini Sırat köprüsünden geçirecek olan binek, âhiret bineği
Cenâb-ı Hak: Hakkın tâ kendisi olan yüce Allah (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
cihet: yön
divanelik: akılsızlık
elem: acı, sıkıntı
fütur: usanç
fütursuz: usanmadan
gınâ: zenginlik (bk. ğ-n-y)
hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
haps-i ebedi: sonsuz hapis (bk. e-b-d)
havf: korku
hulfü’l-va’d: sözünden dönme (bk. v-a-d)
iltihak etmek: katılmak
inkılâb etmek: dönüşmek
istihdam etmek: çalıştırmak
istihfaf: hafife alma
itham: suçlama
kalb olmak: dönüşmek
keramet: Allah’ın bir ikramı olarak, veli kullarda görünen olağanüstü haller (bk. k-r-m)
külfet: yük, zorluk
kut: gıda
lâtif: hoş, güzel (bk. l-ṭ-f)
mahşer: haşir meydanı (bk. ḥ-ş-r)
mâsiyet: günah, isyan
menzil: ev, mekân (bk. n-z-l)
merdâne: mertçe
meşakkat: güçlük, sıkıntı
misafirhane-i dünya: dünya misafirhanesi
muhal: imkânsız
mükellef: yükümlü
musibet: belâ, felaket
müstehak: hak eden (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
nefis: kişinin kendisi; insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere teşvik eden duygu (bk. n-f-s)
nur: ışık, aydınlık (bk. n-v-r)
rahmet: şefkat, merhamet (bk. r-ḥ-m)
saadet-i ebediye: sonsuz mutluluk (bk. e-b-d)
Sabûr: günahkârlara ve isyan edenlere ceza vermekte acele etmeyen ve kullarına sabır gücü ihsan eden Allah (bk. ṣ-b-r)
sarf etmek: harcamak
şevk: şiddetli arzu ve istek
Sırat köprüsü: Cehennem üzerine kurulu olan ve Cennete girmek için üzerinden geçilmesi gereken köprü
suhre: zoraki, angarya iş gören
taat: itaat, Allah’ın emirlerine uyma
târumâr etmek: dağıtmak
tâzip: azap verme, cezalandırma
tedip: edeplendirme, haddini bildirme
ulvî: yüce
va’d etmek: söz vermek (bk. v-a-d)
vazife-i ubûdiyet: kulluk görevi (bk. a-b-d)
ziya: ışık

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi Birinci Söz, Birinci Makam, Dördüncü İkaz, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.364

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-birinci-soz/364


CUMARTESİ DERSLERİ

CUMARTESİ DERSLERİ
CUMARTESİ DERSLERİ

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ

13. 3. On Üçüncü Söz – Birkaç biçare gençlere verilen bir tenbih, bir ders, bir ihtardır

13. 2. On Üçüncü Sözün İkinci Makamı

13.1. On Üçüncü Söz Ders – i İbret

12. 3. On İkinci Söz – Dördüncü Esas

12. 2. On İkinci Söz – İkinci ve Üçüncü Esas

12. 1. On İkinci Söz – Birinci Esas

11. 3. Onbirinci Söz Hakikatin Yüzü 2

10.16. Onuncu Söz Hatime

10.15. Onuncu Söz Onikinci Hakikat

10.14. Onuncu Söz Onbirinci Hakikat

10.13. Onuncu Söz Onuncu Hakikat

10.12. Onuncu Söz Dokuzuncu Hakikat

10.11. Onuncu Söz Sekizinci Hakikat

10.10. Onuncu Söz Yedinci Hakikat

10.9. Onuncu Söz Altıncı Hakikat

10.8. Onuncu Söz Beşinci Hakikat

10.7. Onuncu Söz Dördüncü Hakikat

10.6. Onuncu Söz Üçüncü Hakikat

10.5. Onuncu Söz İkinci Hakikat

10.4. Onuncu Söz 3. ve 4. İşaret ile 1. Hakikat

10.3. Onuncu Söz Mukaddime İkinci İşaret .

10.2. Onuncu Söz Mukaddime Birinci İşaret

10.1. Onuncu Söz Temsili Hikayecik 1-12. Suretler

9.2. Dokuzuncu Söz Beşinci Nükte

9. 1. Dokuzuncu Söz 1.-4. Nükteler

8. Sekizinci Söz

7. Yedinci Söz

6. Altıncı Söz

5. Beşinci Söz

4. Dördüncü Söz

3. Üçüncü Söz

2. İkinci Söz

1. Birinci Söz


Sen üç sabırla mükellefsin. Birisi, taat üstünde sabırdır. Birisi, mâsiyetten sabırdır. Diğeri, musibete karşı sabırdır. – Cumartesi Dersleri 21. 3.

Sen üç sabırla mükellefsin. Birisi, taat üstünde sabırdır. Birisi, mâsiyetten sabırdır. Diğeri, musibete karşı sabırdır. - Cumartesi Dersleri 21. 3.

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Sen üç sabırla mükellefsin. Birisi, taat üstünde sabırdır. Birisi, mâsiyetten sabırdır. Diğeri, musibete karşı sabırdır.” konusu işlenmektedir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi Birinci Söz Birinci Makam Üçüncü İkaz

Sen üç sabırla mükellefsin. Birisi, taat üstünde sabırdır. Birisi, mâsiyetten sabırdır. Diğeri, musibete karşı sabırdır. - Cumartesi Dersleri 21. 3.
Sen üç sabırla mükellefsin. Birisi, taat üstünde sabırdır. Birisi, mâsiyetten sabırdır. Diğeri, musibete karşı sabırdır. – Cumartesi Dersleri 21. 3.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

Yirmi Birinci Söz

Birinci Makam

ÜÇÜNCÜ İKAZ

Ey sabırsız nefsim! Acaba geçmiş günlerdeki ibadet külfetini ve namazın meşakkatini ve musibet zahmetini bugün düşünüp muztarip olmak; hem gelecek günlerdeki ibadet vazifesini ve namaz hizmetini ve musibet elemini bugün tasavvur edip sabırsızlık göstermek hiç kâr-ı akıl mıdır?

Şu sabırsızlıkta misalin şöyle bir sersem kumandana benzer ki: Düşmanın sağ cenah kuvveti onun sağındaki kuvvetine iltihak etmiş ve ona taze bir kuvvet olduğu halde, o tutar, mühim bir kuvvetini sağ cenaha gönderir, merkezi zayıflaştırır.


âb-ı hayat: hayat suyu (bk. ḥ-y-y)
ahvâl-i dünyeviye: dünyanın halleri
âyine: aynacenah: kanat, yön
çeşme-i rahmet: rahmet çeşmesi (bk. r-ḥ-m)
cezb ve celb etmek: çekmek
ebed: sonsuzluk (bk. e-b-d)
ebedî: sonu olmayan, sonsuz (bk. e-b-d)
ekser: pekçok (bk. k-s̱-r)
elem: acı, sıkıntı
emel: arzu, istek
ezelî: başlangıcı olmayan, sonsuz bk. e-z-l)
fâni: gelip geçici, ölümlü (bk. f-n-y)
fıtraten: yaratılış itibarıyla (bk. f-ṭ-r)
halk olunmak: yaratılmak (bk. ḫ-l-ḳ)
hane-i cisim: beden, cisim evi
havâ-yı nesîm: hoş ve hafif rüzgar havası
iltihak etmek: katılmak
kadîr: her şeye gücü yeten (bk. ḳ-d-r)
kâr-ı akıl: akıl kârı
kasavetli: üzüntülü, sıkıntılı
kemâl-i sür’atle: çok hızlı (bk. k-m-l)
külfet: yük, zorluk
kut: gıda
lâtife-i Rabbaniye: İlâhî hakikatleri hisseden ve mânevî zevkleri alan his, duygu (bk. l-ṭ-f; r-b-b)
letâfetli: güzel, hoş (bk. l-ṭ-f)
Mâbûd-u Bâkî: ibadete lâyık olan ve varlığı hiçbir zaman son bulmayan Allah (bk. a-b-d; b-ḳ-y)
Mahbûb-u Sermedî: varlığı sonsuz sevgili Allah (bk. ḥ-b-b)
maruz: tesiri altında kalmak
meftun: düşkün, tutkun, bağımlı
meşakkat: güçlük, sıkıntı
mevcudat: varlıklar (bk. v-c-d)
müptelâ: düşkün, bağımlı
muztarip olmak: ıztırap çekmek
nazik: ince, zarif
nihayetsiz: sonsuz
niyaz: dua, yalvarma
pürsevda: sevgiyle dolu
Rahîm-i Kerîm: rahmet ve ikram sahibi Allah (bk. r-ḥ-m; k-r-m)
şikemperver: boğazına düşkün
sırr-ı insani: insanın mânevî duygusu
tasavvur: zihinde şekillendirme, tasarlama (bk. ṣ-v-r)
teessürat: üzüntüler
tekerrür: tekrarlanma
telezzüz: lezzet alma, lezzetlenme
telezzüzât: lezzetlenmeler
teveccüh: yönelme
vâveylâ-yı firak: ayrılık feryadı (bk. f-r-ḳ)
zînur: nurlu (bk. ẕî; n-v-r)
zîşuur: şuur sahibi (bk. ẕî; ş-a-r)
zulümatlı: karanlık (bk. ẓ-l-m)

Hem sol cenahta düşmanın askeri yokken ve daha gelmeden, büyük bir kuvvet gönderir, “Ateş et” emrini verir, merkezi bütün bütün kuvvetten düşürtür. Düşman işi anlar, merkeze hücum eder, târümâr eder.

Evet, buna benzersin. Çünkü geçmiş günlerin zahmeti, bugün rahmete kalb olmuş. Elemi gitmiş, lezzeti kalmış. Külfeti, keramete iltihak; ve meşakkati, sevaba inkılâb etmiş. Öyle ise, ondan usanç almak değil, belki yeni bir şevk, taze bir zevk ve devama ciddî bir gayret almak lâzım gelir. Gelecek günler ise madem gelmemişler; şimdiden düşünüp usanmak ve fütur getirmek, aynen o günlerde açlığı ve susuzluğu ile bugün düşünüp bağırıp çağırmak gibi bir divaneliktir.

Madem hakikat böyledir. Âkıl isen, ibadet cihetinde yalnız bugünü düşün. Ve “Onun bir saatini, ücreti pek büyük, külfeti pek az, hoş ve güzel ve ulvî bir hizmete sarf ediyorum” de. O vakit senin acı bir füturun, tatlı bir gayrete inkılâb eder.

İşte, ey sabırsız nefsim! Sen üç sabırla mükellefsin. Birisi, taat üstünde sabırdır. Birisi, mâsiyetten sabırdır. Diğeri, musibete karşı sabırdır. Aklın varsa, şu Üçüncü İkazdaki temsilde görünen hakikati rehber tut, merdâne “Yâ Sabûr” de, üç sabrı omuzuna al. Cenâb-ı Hakkın sana verdiği sabır kuvvetini eğer yanlış yolda dağıtmazsan, her meşakkate ve her musibete kâfi gelebilir; ve o kuvvetle dayan.


âciz: güçsüz (bk. a-c-z)
âkıl: akıllı
berat: kurtuluş
burak: iman ehlini Sırat köprüsünden geçirecek olan binek, âhiret bineği
Cenâb-ı Hak: Hakkın tâ kendisi olan yüce Allah (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
cihet: yön
divanelik: akılsızlık
elem: acı, sıkıntı
fütur: usanç
fütursuz: usanmadan
gınâ: zenginlik (bk. ğ-n-y)
hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hulfü’l-va’d: sözünden dönme (bk. v-a-d)
iltihak etmek: katılmak
inkılâb etmek: dönüşmek
istihdam etmek: çalıştırmak
kalb olmak: dönüşmek
keramet: Allah’ın bir ikramı olarak, veli kullarda görünen olağanüstü haller (bk. k-r-m)
külfet: yük, zorluk
kut: gıda
mahşer: haşir meydanı (bk. ḥ-ş-r)
mâsiyet: günah, isyan
menzil: ev, mekân (bk. n-z-l)
merdâne: mertçe
meşakkat: güçlük, sıkıntı
misafirhane-i dünya: dünya misafirhanesi
muhal: imkânsız
mükellef: yükümlü
musibet: belâ, felaket
nefis: kişinin kendisi; insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere teşvik eden duygu (bk. n-f-s)
nur: ışık, aydınlık (bk. n-v-r)
rahmet: şefkat, merhamet (bk. r-ḥ-m)
saadet-i ebediye: sonsuz mutluluk (bk. e-b-d)
Sabûr: günahkârlara ve isyan edenlere ceza vermekte acele etmeyen ve kullarına sabır gücü ihsan eden Allah (bk. ṣ-b-r)
sarf etmek: harcamak
şevk: şiddetli arzu ve istek
Sırat köprüsü: Cehennem üzerine kurulu olan ve Cennete girmek için üzerinden geçilmesi gereken köprü
taat: itaat, Allah’ın emirlerine uyma
târumâr etmek: dağıtmak
ulvî: yüce
va’d etmek: söz vermek (bk. v-a-d)
vazife-i ubûdiyet: kulluk görevi (bk. a-b-d)
ziya: ışık

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi Birinci Söz, Birinci Makam, Üçüncü İkaz, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.363

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-birinci-soz/363


CUMARTESİ DERSLERİ

CUMARTESİ DERSLERİ
CUMARTESİ DERSLERİ

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ

13. 3. On Üçüncü Söz – Birkaç biçare gençlere verilen bir tenbih, bir ders, bir ihtardır

13. 2. On Üçüncü Sözün İkinci Makamı

13.1. On Üçüncü Söz Ders – i İbret

12. 3. On İkinci Söz – Dördüncü Esas

12. 2. On İkinci Söz – İkinci ve Üçüncü Esas

12. 1. On İkinci Söz – Birinci Esas

11. 3. Onbirinci Söz Hakikatin Yüzü 2

10.16. Onuncu Söz Hatime

10.15. Onuncu Söz Onikinci Hakikat

10.14. Onuncu Söz Onbirinci Hakikat

10.13. Onuncu Söz Onuncu Hakikat

10.12. Onuncu Söz Dokuzuncu Hakikat

10.11. Onuncu Söz Sekizinci Hakikat

10.10. Onuncu Söz Yedinci Hakikat

10.9. Onuncu Söz Altıncı Hakikat

10.8. Onuncu Söz Beşinci Hakikat

10.7. Onuncu Söz Dördüncü Hakikat

10.6. Onuncu Söz Üçüncü Hakikat

10.5. Onuncu Söz İkinci Hakikat

10.4. Onuncu Söz 3. ve 4. İşaret ile 1. Hakikat

10.3. Onuncu Söz Mukaddime İkinci İşaret .

10.2. Onuncu Söz Mukaddime Birinci İşaret

10.1. Onuncu Söz Temsili Hikayecik 1-12. Suretler

9.2. Dokuzuncu Söz Beşinci Nükte

9. 1. Dokuzuncu Söz 1.-4. Nükteler

8. Sekizinci Söz

7. Yedinci Söz

6. Altıncı Söz

5. Beşinci Söz

4. Dördüncü Söz

3. Üçüncü Söz

2. İkinci Söz

1. Birinci Söz


Kalbimin gıdası, ruhumun âb-ı hayatı ve lâtife-i Rabbâniyemin havâ-yı nesîmini cezb ve celb eden namaz dahi seni usandırmamak gerektir. – Cumartesi Dersleri 21. 2.

Kalbimin gıdası, ruhumun âb-ı hayatı ve lâtife-i Rabbâniyemin havâ-yı nesîmini cezb ve celb eden namaz dahi seni usandırmamak gerektir. - Cumartesi Dersleri 21. 2.

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Kalbimin gıdası, ruhumun âb-ı hayatı ve lâtife-i Rabbâniyemin havâ-yı nesîmini cezb ve celb eden namaz dahi seni usandırmamak gerektir.” konusu işlenmektedir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi Birinci Söz Birinci Makam İkinci İkaz.

Kalbimin gıdası, ruhumun âb-ı hayatı ve lâtife-i Rabbâniyemin havâ-yı nesîmini cezb ve celb eden namaz dahi seni usandırmamak gerektir. - Cumartesi Dersleri 21. 2.
Kalbimin gıdası, ruhumun âb-ı hayatı ve lâtife-i Rabbâniyemin havâ-yı nesîmini cezb ve celb eden namaz dahi seni usandırmamak gerektir. – Cumartesi Dersleri 21. 2.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

Yirmi Birinci Söz

Birinci Makam

İKİNCİ İKAZ

Ey şikemperver nefsim! Acaba, hergün hergün ekmek yersin, su içersin, havayı teneffüs edersin; sana onlar usanç veriyor mu?

Madem vermiyor; çünkü ihtiyaç tekerrür ettiğinden usanç değil, belki telezzüz ediyorsun. Öyle ise, hane-i cismimde senin arkadaşların olan kalbimin gıdası, ruhumun âb-ı hayatı ve lâtife-i Rabbâniyemin havâ-yı nesîmini cezb ve celb eden namaz dahi seni usandırmamak gerektir.

Evet, nihayetsiz teessürat ve elemlere maruz ve müptelâ ve nihayetsiz telezzüzâta ve emellere meftun ve pürsevda bir kalbin kut ve kuvveti, herşeye kadîr bir Rahîm-i Kerîmin kapısını niyaz ile çalmakla elde edilebilir.

Evet, şu fâni dünyada kemâl-i sür’atle vâveylâ-yı firakı koparan giden, ekser mevcudatla alâkadar bir ruhun âb-ı hayatı ise, herşeye bedel bir Mâbûd-u Bâkînin, bir Mahbûb-u Sermedînin çeşme-i rahmetine namaz ile teveccüh etmekle içilebilir.

Evet, fıtraten ebediyeti isteyen ve ebed için halk olunan ve ezelî ve ebedî bir Zâtın âyinesi olan ve nihayetsiz derecede nazik ve letâfetli bulunan zîşuur bir sırr-ı insanî, zînur bir lâtife-i Rabbâniye, şu kasavetli, ezici ve sıkıntılı, geçici ve zulümatlı ve boğucu olan ahvâl-i dünyeviye içinde, elbette teneffüse pek çok muhtaçtır ve ancak namazın penceresiyle nefes alabilir.


âb-ı hayat: hayat suyu (bk. ḥ-y-y)
ahvâl-i dünyeviye: dünyanın halleri
âyine: ayna
cenah: kanat, yön
çeşme-i rahmet: rahmet çeşmesi (bk. r-ḥ-m)
cezb ve celb etmek: çekmek
ebed: sonsuzluk (bk. e-b-d)
ebedî: sonu olmayan, sonsuz (bk. e-b-d)
ekser: pekçok (bk. k-s̱-r)
elem: acı, sıkıntı
emel: arzu, istek
ezelî: başlangıcı olmayan, sonsuz bk. e-z-l)
fâni: gelip geçici, ölümlü (bk. f-n-y)
fıtraten: yaratılış itibarıyla (bk. f-ṭ-r)
halk olunmak: yaratılmak (bk. ḫ-l-ḳ)
hane-i cisim: beden, cisim evi
havâ-yı nesîm: hoş ve hafif rüzgar havası
iltihak etmek: katılmakkadîr: her şeye gücü yeten (bk. ḳ-d-r)
kâr-ı akıl: akıl kârı
kasavetli: üzüntülü, sıkıntılı
kemâl-i sür’atle: çok hızlı (bk. k-m-l)
külfet: yük, zorluk
kut: gıda
lâtife-i Rabbaniye: İlâhî hakikatleri hisseden ve mânevî zevkleri alan his, duygu (bk. l-ṭ-f; r-b-b)
letâfetli: güzel, hoş (bk. l-ṭ-f)
Mâbûd-u Bâkî: ibadete lâyık olan ve varlığı hiçbir zaman son bulmayan Allah (bk. a-b-d; b-ḳ-y)
Mahbûb-u Sermedî: varlığı sonsuz sevgili Allah (bk. ḥ-b-b)
maruz: tesiri altında kalmak
meftun: düşkün, tutkun, bağımlı
meşakkat: güçlük, sıkıntı
mevcudat: varlıklar (bk. v-c-d)
müptelâ: düşkün, bağımlı
muztarip olmak: ıztırap çekmek
nazik: ince, zarif
nihayetsiz: sonsuz
niyaz: dua, yalvarma
pürsevda: sevgiyle dolu
Rahîm-i Kerîm: rahmet ve ikram sahibi Allah (bk. r-ḥ-m; k-r-m)
şikemperver: boğazına düşkün
sırr-ı insani: insanın mânevî duygusu
tasavvur: zihinde şekillendirme, tasarlama (bk. ṣ-v-r)
teessürat: üzüntüler
tekerrür: tekrarlanma
telezzüz: lezzet alma, lezzetlenme
telezzüzât: lezzetlenmeler
teveccüh: yönelme
vâveylâ-yı firak: ayrılık feryadı (bk. f-r-ḳ)
zînur: nurlu (bk. ẕî; n-v-r)
zîşuur: şuur sahibi (bk. ẕî; ş-a-r)
zulümatlı: karanlık (bk. ẓ-l-m)

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi Birinci Söz, Birinci Makam, İkinci İkaz, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.363

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-birinci-soz/363


CUMARTESİ DERSLERİ

CUMARTESİ DERSLERİ
CUMARTESİ DERSLERİ

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ

13. 3. On Üçüncü Söz – Birkaç biçare gençlere verilen bir tenbih, bir ders, bir ihtardır

13. 2. On Üçüncü Sözün İkinci Makamı

13.1. On Üçüncü Söz Ders – i İbret

12. 3. On İkinci Söz – Dördüncü Esas

12. 2. On İkinci Söz – İkinci ve Üçüncü Esas

12. 1. On İkinci Söz – Birinci Esas

11. 3. Onbirinci Söz Hakikatin Yüzü 2

10.16. Onuncu Söz Hatime

10.15. Onuncu Söz Onikinci Hakikat

10.14. Onuncu Söz Onbirinci Hakikat

10.13. Onuncu Söz Onuncu Hakikat

10.12. Onuncu Söz Dokuzuncu Hakikat

10.11. Onuncu Söz Sekizinci Hakikat

10.10. Onuncu Söz Yedinci Hakikat

10.9. Onuncu Söz Altıncı Hakikat

10.8. Onuncu Söz Beşinci Hakikat

10.7. Onuncu Söz Dördüncü Hakikat

10.6. Onuncu Söz Üçüncü Hakikat

10.5. Onuncu Söz İkinci Hakikat

10.4. Onuncu Söz 3. ve 4. İşaret ile 1. Hakikat

10.3. Onuncu Söz Mukaddime İkinci İşaret .

10.2. Onuncu Söz Mukaddime Birinci İşaret

10.1. Onuncu Söz Temsili Hikayecik 1-12. Suretler

9.2. Dokuzuncu Söz Beşinci Nükte

9. 1. Dokuzuncu Söz 1.-4. Nükteler

8. Sekizinci Söz

7. Yedinci Söz

6. Altıncı Söz

5. Beşinci Söz

4. Dördüncü Söz

3. Üçüncü Söz

2. İkinci Söz

1. Birinci Söz


Ey bedbaht nefsim! Acaba ömrün ebedî midir? Hiç kat’î senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın? – Cumartesi Dersleri 21. 1.

Ey bedbaht nefsim! Acaba ömrün ebedî midir Hiç kat'î senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın - Cumartesi Dersleri 21. 1.

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “Ey bedbaht nefsim! Acaba ömrün ebedî midir? Hiç kat’î senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?” konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi Birinci Söz Birinci Makam Birinci İkaz.

Ey bedbaht nefsim! Acaba ömrün ebedî midir Hiç kat'î senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın - Cumartesi Dersleri 21. 1.
Ey bedbaht nefsim! Acaba ömrün ebedî midir Hiç kat’î senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın – Cumartesi Dersleri 21. 1.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

Yirmi Birinci Söz

İki Makamdır

Birinci Makam

اِنَّ الصَّلٰوةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ كِتَابًا مَوْقُوتًا     1

BİR ZAMAN sinnen, cismen, rütbeten büyük bir adam bana dedi: “Namaz iyidir. Fakat hergün, hergün beşer defa kılmak çoktur. Bitmediğinden usanç veriyor.”

O zâtın o sözünden hayli zaman geçtikten sonra, nefsimi dinledim. İşittim ki, aynı sözleri söylüyor. Ve ona baktım, gördüm ki, tembellik kulağıyla şeytandan aynı dersi alıyor. O vakit anladım: O zat o sözü bütün nüfus-u emmârenin namına söylemiş gibidir veya söylettirilmiştir. O zaman ben dahi dedim: Madem nefsim emmâredir. Nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez. Öyle ise nefsimden başlarım.

Dedim: Ey nefis! Cehl-i mürekkep içinde, tembellik döşeğinde, gaflet uykusunda söylediğin şu söze mukabil, Beş İkazı benden işit.

BİRİNCİ İKAZ

Ey bedbaht nefsim! Acaba ömrün ebedî midir? Hiç kat’î senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

Sana usanç veren, tevehhüm-ü ebediyettir. Keyif için, ebedî dünyada kalacak gibi nazlanıyorsun. Eğer anlasaydın ki ömrün azdır, hem faidesiz gidiyor; elbette onun yirmi dörtten birisini, hakikî bir hayat-ı ebediyenin saadetine medar olacak bir güzel ve hoş ve rahat ve rahmet bir hizmete sarf etmek, usanmak şöyle dursun, belki ciddî bir iştiyak ve hoş bir zevki tahrike sebep olur.


Dipnot-1

“Şüphesiz ki namaz, mü’minler üzerine belli vakitler için farz olarak yazılmıştır.” Nisâ Sûresi, 4:103.


bedbaht: talihsiz
cehl-i mürekkep: bilmediğinden habersiz kimsenin cehaleti
ebedî: sonsuz (bk. e-b-d)
emmâre: kötülüğü emreden
gaflet: duyarsızlık, mânevî sorumluluklarından habersiz davranma hali (bk. ğ-f-l)
hakikî: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hayat-ı ebediye: sonsuz hayat (bk. ḥ-y-y; e-b-d)
iştiyak: çok kuvvetli arzu ve istek
ıslah: iyileştirme, düzeltme (bk. ṣ-l-ḥ)
kat’î: kesin
medar: vesile, dayanak
mukabil: karşılık
nefis: kişinin kendisi; insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere teşvik eden duygu (bk. n-f-s)
nüfûs-u emmâre: kötülüğü emreden nefisler (bk. n-f-s)
saadet: mutluluk
sinnen: yaş itibarıyla
tahrik: harekete geçirme
tevehhüm-ü ebediyet: sonsuza kadar yaşayacağını sanmak (bk. e-b-d)

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi Birinci Söz, Birinci Makam, Birinci İkaz, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.362

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-birinci-soz/362


CUMARTESİ DERSLERİ

CUMARTESİ DERSLERİ
CUMARTESİ DERSLERİ

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ

13. 3. On Üçüncü Söz – Birkaç biçare gençlere verilen bir tenbih, bir ders, bir ihtardır

13. 2. On Üçüncü Sözün İkinci Makamı

13.1. On Üçüncü Söz Ders – i İbret

12. 3. On İkinci Söz – Dördüncü Esas

12. 2. On İkinci Söz – İkinci ve Üçüncü Esas

12. 1. On İkinci Söz – Birinci Esas

11. 3. Onbirinci Söz Hakikatin Yüzü 2

10.16. Onuncu Söz Hatime

10.15. Onuncu Söz Onikinci Hakikat

10.14. Onuncu Söz Onbirinci Hakikat

10.13. Onuncu Söz Onuncu Hakikat

10.12. Onuncu Söz Dokuzuncu Hakikat

10.11. Onuncu Söz Sekizinci Hakikat

10.10. Onuncu Söz Yedinci Hakikat

10.9. Onuncu Söz Altıncı Hakikat

10.8. Onuncu Söz Beşinci Hakikat

10.7. Onuncu Söz Dördüncü Hakikat

10.6. Onuncu Söz Üçüncü Hakikat

10.5. Onuncu Söz İkinci Hakikat

10.4. Onuncu Söz 3. ve 4. İşaret ile 1. Hakikat

10.3. Onuncu Söz Mukaddime İkinci İşaret .

10.2. Onuncu Söz Mukaddime Birinci İşaret

10.1. Onuncu Söz Temsili Hikayecik 1-12. Suretler

9.2. Dokuzuncu Söz Beşinci Nükte

9. 1. Dokuzuncu Söz 1.-4. Nükteler

8. Sekizinci Söz

7. Yedinci Söz

6. Altıncı Söz

5. Beşinci Söz

4. Dördüncü Söz

3. Üçüncü Söz

2. İkinci Söz

1. Birinci Söz


Birden İhtar Edilen Bir Mesele-i Mühimme – Her güzel, güzelliğini sever ve elinden geldiği kadar muhafaza etmek ister ve bozulmasını istemez – Gençlik Rehberi Okumaları 6

Birden İhtar Edilen Bir Mesele-i Mühimme - Her güzel, güzelliğini sever ve elinden geldiği kadar muhafaza etmek ister ve bozulmasını istemez - Gençlik Rehberi Okumaları 6

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Gençlik Rehberi okumalarında bu derste “Birden İhtar Edilen Bir Mesele-i Mühimme – Her güzel, güzelliğini sever ve elinden geldiği kadar muhafaza etmek ister ve bozulmasını istemez ” bölümü yer almaktadır. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ında Gençlik Rehberinde yer alan bölümler 10 yaşındaki Hüma kızımız tarafından okunmaktadır.

Birden İhtar Edilen Bir Mesele-i Mühimme - Her güzel, güzelliğini sever ve elinden geldiği kadar muhafaza etmek ister ve bozulmasını istemez - Gençlik Rehberi Okumaları 6
Birden İhtar Edilen Bir Mesele-i Mühimme – Her güzel, güzelliğini sever ve elinden geldiği kadar muhafaza etmek ister ve bozulmasını istemez – Gençlik Rehberi Okumaları 6

Risale-i Nur Külliyatı’ndan

GENÇLİK REHBERİ

Müellifi

Bedîüzzaman Said Nursî

Birden İhtar Edilen Bir Mesele-i Mühimme

Âhir zamanın fitnesinde en dehşetli rolü oynayan, taife-i nisaiye ve onların fitnesi olduğu hadîsin rivayetlerinden anlaşılıyor.

Evet, nasıl ki tarihlerde, eski zamanlarda “Amazonlar” namında gayet silahşör kadınlardan mürekkeb bir taife-i askeriye olarak hârika harpler yaptıkları naklediliyor. Aynen öyle de bu zamanda zındıka dalaleti, İslâmiyet’e karşı muharebesinde, nefs-i emmarenin planıyla, şeytan kumandasına verilen fırkalardan en dehşetlisi; yarım çıplak hanımlardır ki açık bacağıyla dehşetli bıçaklarla ehl-i imana taarruz edip saldırıyorlar. Nikâh yolunu kapamaya, fuhuşhane yolunu genişlettirmeye çalışarak; çokların nefislerini birden esir edip kalp ve ruhlarını kebair ile yaralıyorlar. Belki o kalplerden bir kısmını öldürüyorlar.

Birkaç sene nâmahrem hevesatına göstermenin tam cezası olarak; o bıçaklı bacaklar cehennemin odunları olup en evvel o bacaklar yanacaklarını ve dünyada emniyet ve sadakati kaybettiği için hilkaten çok istediği ve fıtraten çok muhtaç olduğu münasip kocayı daha bulamaz. Bulsa da başına bela bulur. Hattâ bu halin neticesi olarak o âhir zamanda, bazı yerlerde nikâha rağbetsizlik ve riayetsizlik yüzünden, kırk kadına bir erkek nezaret edecek derecede ehemmiyetsiz, sahipsiz, kıymetsiz bir surete gireceği, hadîsin rivayetinden anlaşılıyor.

Madem hakikat budur. Ve madem her güzel, güzelliğini sever ve elinden geldiği kadar muhafaza etmek ister ve bozulmasını istemez. Ve madem güzellik bir nimettir. Nimete şükredilse manen ziyadeleşir. Şükredilmezse değişir, çirkinleşir. Elbette aklı varsa hüsün ve cemalini, günahları kazanmak ve kazandırmak ve çirkin ve zehirli yapmak ve o nimeti küfran ile medar-ı azap bir surete çevirmekten bütün kuvvetiyle kaçacak. Ve o fâni, beş on senelik cemali bâkileştirmek için meşru bir tarzda istimal ile o nimete şükredecek. Yoksa ihtiyarlıkta uzun zaman istiskale maruz kalıp meyusane ağlayacak.

Eğer terbiye-i İslâmiye dairesinde, âdab-ı Kur’aniye ziynetiyle o cemal güzelleştirilse o fâni hüsün, manen bâki kalacağı ve cennette hurilerin cemalinden daha şirin ve daha parlak bir tarzda kendine verileceği hadîste kat’iyetle sabittir. Eğer o güzelin zerre miktar aklı varsa bu güzel ve parlak ve ebedî neticeyi elinden kaçırmayacak…

***

KAYNAK


GENÇLİK REHBERİ OKUMALARI – RİSALE-İ NUR KÜLLİYATI’NDAN – ÜSTAD BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ – OKUYAN: HÜMA (10 YAŞINDA)

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Gençlik Rehberi Okumalarında Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ında Gençlik Rehberinde yer alan bölümler 10 yaşındaki Hüma kızımız tarafından okunmaktadır.





İki mühim suale karşı iki mühim cevap – Dünya bir misafirhanedir. İnsan ise onda az duracaktır. – Din bir imtihandır. Teklif-i İlâhî bir tecrübedir. – Cumartesi Dersleri 20. 12.

İki mühim suale karşı iki mühim cevap - Dünya bir misafirhanedir. İnsan ise onda az duracaktır. - Din bir imtihandır. Teklif-i İlâhî bir tecrübedir. - Cumartesi Dersleri 20. 12.

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Cumartesi Derslerinde bu hafta “İki mühim suale karşı iki mühim cevap – Dünya bir misafirhanedir. İnsan ise onda az duracaktır. – Din bir imtihandır. Teklif-i İlâhî bir tecrübedir.” konusu işlenmektedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından Sözler isimli eserinden Yirminci Söz İkinci Makamın devamı.

İki mühim suale karşı iki mühim cevap - Dünya bir misafirhanedir. İnsan ise onda az duracaktır. - Din bir imtihandır. Teklif-i İlâhî bir tecrübedir. - Cumartesi Dersleri 20. 12.
İki mühim suale karşı iki mühim cevap – Dünya bir misafirhanedir. İnsan ise onda az duracaktır. – Din bir imtihandır. Teklif-i İlâhî bir tecrübedir. – Cumartesi Dersleri 20. 12.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

Yirminci Sözün İkinci Makamı

Mu’cizât-ı enbiya yüzünde parlayan bir lem’a-i i’câz-ı Kur’ân

İki mühim suale karşı iki mühim cevap

Birincisi:

Eğer desen: “Madem Kur’ân beşer için nâzil olmuştur. Neden beşerin nazarında en mühim olan medeniyet harikalarını tasrih etmiyor; yalnız gizli bir remizle, hafî bir ima ile, hafif bir işaretle, zayıf bir ihtarla iktifâ ediyor?”

Elcevap: Çünkü medeniyet-i beşeriye harikalarının hakları, bahs-i Kur’ânîde o kadar olabilir. Zira Kur’ân’ın vazife-i asliyesi, daire-i Rububiyetin kemâlât ve şuûnâtını ve daire-i ubûdiyetin vezâif ve ahvâlini tâlim etmektir. Öyle ise, şu havârık-ı beşeriyenin o iki dairede hakları, yalnız bir zayıf remiz, bir hafif işaret, ancak düşer. Çünkü onlar daire-i Rububiyetten haklarını isteseler, o vakit pek az hak alabilirler.

Meselâ, tayyare-i beşer HAŞİYE-2 Kur’ân’a dese: “Bana bir hakk-ı kelâm ver,


Haşiye-2

Şu ciddî meseleyi yazarken, ihtiyarsız olarak, kalemim üslûbunu şu lâtif lâtifeye çevirdi. Ben de kalemimi serbest bıraktım. Ümit ederim ki, üslûbun lâtifeliği meselenin ciddiyetine halel vermesin.


ahvâl: haller, durumlar
âyât: âyetler
bahs-i Kur’ânî: Kur’ân’ın bahsi
belki: aslında, gerçekte
beşer: insan
daire-i Rububiyet: Rablık dairesi (bk. r-b-b)
daire-i ubûdiyet: kulluk dairesi (bk. a-b-d)
define-i ilim: ilim hazinesi (bk. a-l-m)
delâlet: delil olma, işaret etme
enbiya: peygamberler (bk. n-b-e)
evâmir-i mutlaka: kesin emirler (bk. ṭ-l-ḳ)
hafî: gizli
hakaik-i mümkinat: yaratılanlara ait gerçekler (bk. ḥ-ḳ-ḳ; m-k-n)
hakaik-ı İlâhiye: Allah’a ait olan gerçekler (bk. ḥ-ḳ-ḳ; e-l-h)
hakk-ı kelâm: söz hakkı (bk. ḥ-ḳ-ḳ; k-l-m)
halel: zarar, eksiklik
haşiye: dipnot, açıklayıcı not
havârık-ı beşeriye: insanlık harikaları
ihtar: hatırlatma
ihtiyarsız: irade dışı (bk. ḫ-y-r)
iktidâ etmek: uymak
iktifâ etmek: yetinmek
ima: işaret
işarî: işaret yoluyla
ittibâ etmek: uymak
kemâlât: mükemellikler, kusursuzluklar (bk. k-m-l)
lâtif: hoş, güzel (bk. l-ṭ-f)
lâtife: güzel ve ince mânâ (bk. l-ṭ-f)
maânî-i sariha: açık mânâlar (bk. a-n-y)
medeniyet-i beşeriye: insanlık medeniyeti
miftah: anahtar
muhakkak: kesin (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
müteaddit: bir çok, çeşitli
müttefekun aleyh: üzerinde birleşilmiş
nazar: bakış, dikkat (bk. n-ẓ-r)
nâzil olmak: inmek (bk. n-z-l)
neşretmek: yaymak
netice: sonuç
nevi: çeşit
nücum: yıldızlar
nur: ışık, aydınlık (bk. n-v-r)
remiz: işaret
sâfi: duru, katıksız (bk. ṣ-f-y)
san’at ve fünun-u beşeriye: insanlığa ait san’at ve ilimler (bk. ṣ-n-a)
semâvât: yücelikler (bk. s-m-v)
şuûnât: işler, fiiller, haller (bk. ş-e-n)
talim etmek: öğretmek (bk. a-l-m)
tarz-ı ifade: ifade tarzı
tasrih: açık şekilde bildirme
tayyare-i beşer: uçak
terakkiyât-ı beşeriye: insanlığa ait terakkiler, ilerlemeler
üslub: ifade tarzı
vazife-i asliyesi: esas vazifesi
vezâif: görevler
ziya: ışık

âyâtında bir mevki ver.” Elbette, o daire-i Rububiyetin tayyareleri olan seyyârât, arz, kamer, Kur’ân namına diyecekler: “Burada cirmin kadar bir mevki alabilirsin.”

Eğer beşerin tahtelbahirleri âyât-ı Kur’âniyeden mevki isteseler, o dairenin tahtel-bahirleri, yani, bahr-i muhit-i havâîde ve esir denizinde yüzen zemin ve yıldızlar ona diyecekler: “Yanımızda senin yerin görünmeyecek derecede azdır.”

Eğer elektriğin parlak, yıldız-misal lâmbaları hakk-ı kelâm isteyerek âyetlere girmek isteseler, o dairenin elektrik lâmbaları olan şimşekler, şahaplar ve gökyüzünü ziynetlendiren yıldızlar ve misbahlar diyecekler: “Işığın nisbetinde bahis ve beyana girebilirsin.”

Eğer havârık-ı medeniyet, dekaik-ı san’at cihetinde haklarını isterlerse ve âyetlerden makam talep ederlerse, o vakit birtek sinek onlara “Susunuz,” diyecek. “Benim bir kanadım kadar hakkınız yoktur. Zira sizlerdeki, beşerin cüz-ü ihtiyarıyla kesb edilen bütün ince san’atlar ve bütün nazik cihazlar toplansa, benim küçücük vücudumdaki ince san’at ve nazenin cihazlar kadar acip olamaz.

اِنَّ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللهِ لَنْ يَخْلُقُوا ذُبَابًا وَلَوِاجْتَمَعُوا لَهُ     1

ilh. âyeti sizi susturur.”

Eğer o harikalar, daire-i ubûdiyete gidip o daireden haklarını isterlerse, o zaman o daireden şöyle bir cevap alırlar ki:

“Sizin münasebetiniz bizimle pek azdır ve dairemize kolay giremezsiniz. Çünkü programımız budur ki: Dünya bir misafirhanedir. İnsan ise onda az duracaktır; ve vazifesi çok bir misafirdir ve kısa bir ömürde hayat-ı ebediyeye lâzım olan levâzımâtı tedarik etmekle mükelleftir. En ehem ve en elzem işler takdim edilecektir. Halbuki siz, ekseriyet itibarıyla, şu fâni dünyayı bir makarr-ı ebedî nokta-i nazarında ve gaflet perdesi altında, dünyaperestlik hissiyle işlenmiş bir suret, sizde görülüyor. Öyle ise, hakperestlik ve âhireti düşünmeklik esasları üzerine müesses olan ubûdiyetten hisseniz pek azdır.


Dipnot-1

“Allah’ı bırakıp da taptıklarınızın hepsi bir araya gelse, bir sinek bile yaratamazlar.” Hac Sûresi, 22:73.


acip: hayret verici, şaşırtıcı
arz: dünya
âyât-ı Kur’âniye: Kur’ân âyetleri
bahr-i muhit-i havâî: hava denizi
beşer: insan
beyan: açıklama (bk. b-y-n)
cirm: büyüklük
cüz-ü ihtiyar: insandaki çok az seçim gücü, irade (bk. c-z-e; ḫ-y-r)
daire-i Rububiyet: Rablık dairesi (bk. r-b-b)
daire-i ubûdiyet: kulluk dairesi (bk. a-b-d)
dekaik-i san’at: san’at incelikleri (bk. ṣ-n-a)
dünyaperestlik: dünyaya tutkunluk
ehem: en önemli
ekseriyet: çoğunluk (bk. k-s̱-r)
elzem: en lüzumlu
esir: kâinatı kapladığına inanılan ince madde
fâni: gelip geçici (bk. f-n-y)
gaflet: umursamazlık; âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız kalma hali (bk. ğ-f-l)
hakk-ı kelâm: söz hakkı (bk. ḥ-ḳ-ḳ; k-l-m)
hakperestlik: yalnız Allah’a kulluk etmek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
havârık-ı medeniyet: medeniyet harikaları
hayat-ı ebediye: sonsuz hayat (bk. ḥ-y-y; e-b-d)
kamer: ay
kesb etmek: kazanmak
levâzımât: gerekli olan şeyler
makarr-ı ebedî: sonsuza kadar kalınacak yer (bk. e-b-d)
mevki: yer
misbah: lâmba
müesses olmak: kurulmak
mükellef: yükümlü
nazenin: ince, duyarlı
nazik: ince, zarif
nisbet: oran (bk. n-s-b)
nokta-i nazar: bakış açısı (bk. n-ẓ-r)
şahap: meteor, göktaşı
seyyârât: gezegenler
suret: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r)
tahtelbahir: denizaltı
talep etmek: istemek (bk. ṭ-l-b)
tayyare: uçak
tedarik etmek: elde etmek
ubûdiyet: kulluk (bk. a-b-d)
yıldız-misal: yıldız gibi (bk. m-s̱-l)
zemin: yer, dünya
ziynet: süs (bk. z-y-n)

“Lâkin, eğer kıymettar bir ibadet olan, sırf menfaat-i ibâdullah için ve menâfi-i umumiye ve istirahat-i âmmeye ve hayat-ı içtimaiyenin kemâline hizmet eden ve elbette ekalliyet teşkil eden muhterem san’atkârlar ve mülhem keşşaflar, arkanızda ve içinizde varsa, o hassas zatlara şu remiz ve işârât-ı Kur’âniye, sa’ye teşvik ve san’atlarını takdir etmek için, elhak kâfi ve vâfidir.”

İkinci suale cevap:

Eğer desen: “Şimdi, şu tahkikattan sonra şüphem kalmadı ve tasdik ettim ki, Kur’ân’da, sair hakaikle beraber, medeniyet-i hazıranın harikalarına ve belki daha ilerisine işaret ve remiz vardır. Dünyevî ve uhrevî saadet-i beşere lâzım olan herşey, değeri nisbetinde içinde bulunur. Fakat niçin Kur’ân onları sarahatle zikretmiyor-tâ muannit kâfirler dahi tasdike mecbur olsunlar, kalbimiz de rahat olsun?”

Elcevap: Din bir imtihandır. Teklif-i İlâhî bir tecrübedir. Tâ, ervâh-ı âliye ile ervâh-ı sâfile, müsabaka meydanında birbirinden ayrılsın. Nasıl ki bir madene ateş veriliyor, tâ elmasla kömür, altınla toprak birbirinden ayrılsın. Öyle de, bu dâr-ı imtihanda olan teklifât-ı İlâhiye bir iptilâdır ve bir müsabakaya sevktir ki, istidad-ı beşer madeninde olan cevâhir-i âliye ile mevadd-ı süfliye birbirinden tefrik edilsin.

Madem Kur’ân, bu dâr-ı imtihanda, bir tecrübe suretinde, bir müsabaka meydanında, beşerin tekemmülü için nâzil olmuştur. Elbette şu dünyevî ve herkese görünecek umur-u gaybiye-i istikbaliyeye yalnız işaret edecek ve hüccetini ispat edecek derecede akla kapı açacak. Eğer sarahaten zikretse, sırr-ı teklif bozulur. Adeta gökyüzündeki yıldızlarla vâzıhan Lâ ilâhe illâllah yazmak misillü bir bedâhete girecek. O zaman herkes ister istemez tasdik edecek. Müsabaka olmaz, imtihan fevt olur. Kömür gibi bir ruhla elmas gibi bir ruh HAŞİYE-1 beraber kalacaklar.


Haşiye-1

Ebû Cehil-i Lâin ile Ebû Bekir-i Sıddık, müsavi görünecek. Sırr-ı teklif zâyi olacak…


bedâhet: açıklık
beşer: insan
cevâhir-i âliye: yüksek ve kıymetli cevherler
dâr-ı imtihan: imtihan yeri
dünyevî: dünyaya ait
Ebû Bekir-i Sıddık: çok doğru ve sadık Ebû Bekir (bk. bilgiler)
Ebû Cehil-i Lâin: lanetlenmiş Ebû Cehil (bk. bilgiler)
ekalliyet: azınlık
elhak: gerçekten (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
ervâh-ı âliye: yüce ruhlar (bk. r-v-ḥ)
ervâh-ı sâfile: alçak ruhlar (bk. r-v-ḥ)
fevt: kaybolma
hakaik: gerçekler (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
haşiye: dipnot, açıklayıcı not
hayat-ı içtimaiye: toplum hayatı (bk. ḥ-y-y; c-m-a)
hüccet: delil
iptilâ: insanın kemâl derecesini ortaya çıkaran imtihan, tecrübe
işârât-ı Kur’âniye: Kur’ân’ın işaretleri
istidad-ı beşer: insandaki potansiyel kabiliyet (bk. a-d-d)
istirahat-i âmme: toplumun rahatı
kemâl: mükemmellik, kusursuzluk (bk. k-m-l)
keşşaf: kâşifler (bk. k-ş-f)
kıymettar: değerli
Lâ ilâhe illâllah: Allah’tan başka ilâh yoktur (bk. e-l-h)
medeniyet-i hazıra: günümüz medeniyeti
menâfi-i umumiye: genel yararlar
menfaat-i ibâdullah: Allah’ın kullarının yararı (bk. a-b-d)
mevadd-ı süfliye: alçak ve basit maddeler
misillü: gibi (bk. m-s̱-l)
muannit: inatçı, dikkafalı
muhterem: hürmete layık, saygıdeğer (bk. ḥ-r-m)
mülhem: ilham olunmuş
müsabaka: yarış
müsavi: eşit
nâzil olmak: inmek (bk. n-z-l)
nisbet: oran (bk. n-s-b)
remiz: işaret
sa’y: çalışma
saadet-i beşer: insanın mutluluğu
sair: diğer
sarahat: açıklık
sarahaten: açıkça
sırr-ı teklif: vazifelendirilme, imtihan sırrı
suret: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r)
tahkikat: araştırmalar (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
tasdik etmek: doğrulamak, onaylamak (bk. ṣ-d-ḳ)
tefrik edilmek: ayrılmak (bk. f-r-ḳ)
tekemmül: mükemmelleşme, olgunlaşma (bk. k-m-l)
teklif-i İlâhî: Allah’ın kullarına yüklediği vazife, sorumluluk (bk. e-l-h)
teşkil: oluşturma
uhrevî: âhirete ait (bk. e-ḫ-r)
umur-u gaybiye-i istikbaliye: gelecekte meydana gelecek bilinmeyen işler (bk. ğ-y-b)
vâfi: yeterli
vâzıhan: açıkça
zâyi olmak: kaybolmak
zikretmek: bildirmek

Elhasıl: Kur’ân-ı Hakîm, hakîmdir; herşeye kıymeti nisbetinde bir makam verir. İşte Kur’ân, bin üç yüz sene evvel, istikbalin zulümatında müstetir ve gaybî olan semerat ve terakkiyât-ı insaniyeyi görüyor; ve gördüğümüzden ve göreceğimizden daha güzel bir surette gösterir. Demek Kur’ân öyle bir Zâtın kelâmıdır ki, bütün zamanları ve içindeki bütün eşyayı bir anda görüyor.

İşte, mu’cizât-ı enbiya yüzünde parlayan bir lem’a-i i’câz-ı Kur’ân…

اَللّٰهُمَّ فَهِّمْنَۤا اَسْرَارَ الْقُرْاٰنِ وَوَفِّقْنَۤا لِخِذْمَتِهِ فِى كُلِّ اٰنٍ وَزَمَانٍ     1

سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَۤا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ     2

رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَا اِنْ نَسِينَۤا اَوْ اَخْطَاْنَا 3

اَللّٰهُمَّ صَلِّ وَسَلِّمْ وَبَارِكْ وَكَرِّمْ عَلٰى سَيِّدِنَا وَمَوْلٰينَا مُحَمَّدٍ عَبْدِكَ وَنَبِيِّكَ وَرَسُولِكَ النَّبِىِّ اْلاُمِّىِّ وَعَلٰۤى اٰلِهِ وَاَصْحَابِهِ وَاَزْوَاجِهِ وَذُرِّيَّاتِهِ وَعَلَى النَّبِيِّينَ وَالْمُرْسَلِينَ وَعَلَى الْمَلٰۤئِكَةِ الْمُقَرَّبِينَ وَاْلاَوْلِيَۤاءِ وَالصَّالِحِينَ     اَفْضَلَ صَلاَةٍ وَاَزْكٰى سَلاَمٍ وَاَنْمٰى بَرَكَاتٍ بِعَدَدِ سُوَرِ الْقُرْاٰنِ وَاٰيَاتِهِ وَحُرُوفِهِ وَكَلِمَاتِهِ وَمَعَانِيهِ وَاِشَارَاتِهِ وَرُمُوزِهِ وَدَلاَلاَتِهِ وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَالْطُفْ بِنَا يَۤا اِلٰهَنَا يَا خَالِقَنَا بِكُلِّ صَلاَةٍ مِنْهَا بِرَحْمَتِكَ يَۤا اَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ     وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ اٰمِينَ     4


Dipnot-1

Allahım! Bize Kur’ân’ın esrarını öğret ve her an ve zamanda ona hizmet etmekte bizi muvaffak et.

Dipnot-2

“Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen herşeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın.” Bakara Sûresi, 2:32.

Dipnot-3

“Ey Rabbimiz! Unutur veya hataya düşer de bir kusur işlersek, bizi onunla hesaba çekme.” Bakara Sûresi, 2:286.

Dipnot-4

Allahım! Seyyidimiz, mevlâmız, kulun, nebîn ve resulün olan ümmî peygamber Muhammed’e, âline, ashâbına, zevcelerine, mübarek nesline, sair enbiya ve mürselîne, mukarreb meleklere, evliya ve salih kullarına salâvâtın en üstünü, selâmetin en temizi, bereketlerin en bereketlisiyle, Kur’ân’ın sûreleri, âyetleri, harfleri, kelimeleri, mânâları, işaretleri, remizleri ve delâletleri adedince salât ve selâm et, bereket ihsan et, ikramda bulun. Ey İlâhımız, ey Yaratıcımız, bütün bu salâvatlardan herbiri için bizi bağışla, bize merhamet et, bize iltifat et. Rahmetinle, ey merhamet edenlerin en merhametlisi. Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun. Âmin.


elhasıl: özetle, sonuç olarak
eşya: şeyler, varlıklar
gaybî: görünmeyen (bk. ğ-y-b)
hakîm: hikmet sahibi (bk. ḥ-k-m)
istikbal: gelecek
kelâm: söz (bk. k-l-m)
Kur’ân-ı Hakîm: sayısız hikmetleri içinde bulunduran Kur’ân (bk. ḥ-k-m)
lem’a-i i’câz-ı Kur’ân: Kur’ân’ın mu’cizelik parıltısı (bk. a-c-z)
mu’cizât-ı enbiya: peygamberlerin mu’cizeleri (bk. a-c-z; n-b-e)
müstetir: gizli, örtülü
nisbet: oran (bk. n-s-b)
semerat: meyveler, neticeler
terakkiyât-ı insaniye: insanlığa ait terakkiler, ilerlemeler
zulümat: karanlıklar (bk. ẓ-l-m)

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirminci Söz, İkinci Makam, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

http://www.erisale.com/#content.tr.1.358

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirminci-soz/ikinci-makam/358


CUMARTESİ DERSLERİ

CUMARTESİ DERSLERİ
CUMARTESİ DERSLERİ

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ

13. 3. On Üçüncü Söz – Birkaç biçare gençlere verilen bir tenbih, bir ders, bir ihtardır

13. 2. On Üçüncü Sözün İkinci Makamı

13.1. On Üçüncü Söz Ders – i İbret

12. 3. On İkinci Söz – Dördüncü Esas

12. 2. On İkinci Söz – İkinci ve Üçüncü Esas

12. 1. On İkinci Söz – Birinci Esas

11. 3. Onbirinci Söz Hakikatin Yüzü 2

10.16. Onuncu Söz Hatime

10.15. Onuncu Söz Onikinci Hakikat

10.14. Onuncu Söz Onbirinci Hakikat

10.13. Onuncu Söz Onuncu Hakikat

10.12. Onuncu Söz Dokuzuncu Hakikat

10.11. Onuncu Söz Sekizinci Hakikat

10.10. Onuncu Söz Yedinci Hakikat

10.9. Onuncu Söz Altıncı Hakikat

10.8. Onuncu Söz Beşinci Hakikat

10.7. Onuncu Söz Dördüncü Hakikat

10.6. Onuncu Söz Üçüncü Hakikat

10.5. Onuncu Söz İkinci Hakikat

10.4. Onuncu Söz 3. ve 4. İşaret ile 1. Hakikat

10.3. Onuncu Söz Mukaddime İkinci İşaret .

10.2. Onuncu Söz Mukaddime Birinci İşaret

10.1. Onuncu Söz Temsili Hikayecik 1-12. Suretler

9.2. Dokuzuncu Söz Beşinci Nükte

9. 1. Dokuzuncu Söz 1.-4. Nükteler

8. Sekizinci Söz

7. Yedinci Söz

6. Altıncı Söz

5. Beşinci Söz

4. Dördüncü Söz

3. Üçüncü Söz

2. İkinci Söz

1. Birinci Söz


POSTER 6 – Sizin Okuduğunuz Fenlerden Her Fen, Kendi Lisan-ı Mahsusuyla Mütemadiyen Allah’tan Bahsedip Hâlıkı Tanıttırıyorlar

POSTER 6 - Sizin Okuduğunuz Fenlerden Her Fen, Kendi Lisan-ı Mahsusuyla Mütemadiyen Allah'tan Bahsedip Hâlıkı Tanıttırıyorlar

Derslerin içerikleri ve bilimler ile ilgili gerçekliği ve hakikatı gösteren farklı bir tefsir, farklı bir yorum. Bu yorumdan elektrik ile ilgili bir örnek grafikleislamiyet.com isimli site tarafından afiş haline getirilmiş dersdunyasi.net tarafından Poster 6 olarak hazırlanıp yayınlanmıştır. Bu bölüm Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ndan Şuâlar isimli eserinden On Birinci Şuâ Meyve Risâlesi Altıncı Mes’ele’de yer almaktadır.

POSTER 6 - Sizin Okuduğunuz Fenlerden Her Fen, Kendi Lisan-ı Mahsusuyla Mütemadiyen Allah'tan Bahsedip Hâlıkı Tanıttırıyorlar
POSTER 6 – Sizin Okuduğunuz Fenlerden Her Fen, Kendi Lisan-ı Mahsusuyla Mütemadiyen Allah’tan Bahsedip Hâlıkı Tanıttırıyorlar
Her fen Allah'ı anlatıyor.
Her fen Allah’ı anlatıyor.

Altıncı Mesele

Kastamonu’da lise talebelerinden bir kısmı yanıma geldiler. “Bize Hâlıkımızı tanıttır; muallimlerimiz Allah’tan bahsetmiyorlar” dediler.

Ben dedim:

Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisan-ı mahsusuyla mütemadiyen Allah’tan bahsedip Hâlıkı tanıttırıyorlar. Muallimleri değil, onları dinleyiniz.

Hem nasılki bir harika şehirde milyonlar elektrik lâmbaları hareket ederek her yeri gezerler. Yanmak maddeleri tükenmiyor bir tarzdaki elektrik lâmbaları ve fabrikası, şeksiz, bedahetle elektriği idare eden ve seyyar lâmbaları yapan ve fabrikayı kuran ve iştial maddelerini getiren bir mu’cizekâr ustayı ve fevkalâde kudretli bir elektrikçiyi hayretler ve tebriklerle tanıttırır, yaşasınlar ile sevdirir.

Aynen öyle de, bu âlem şehrinde, dünya sarayının damındaki yıldız lâmbaları, bir kısmı—kozmoğrafyanın dediğine bakılsa—küre-i arzdan bin defa büyük ve top güllesinden yetmiş defa sür’atli hareket ettikleri halde, intizamını bozmuyor, birbirine çarpmıyor, sönmüyor, yanmak maddeleri tükenmiyor. Okuduğunuz kozmoğrafyanın dediğine göre, küre-i arzdan bir milyon defadan ziyade büyük ve bir milyon seneden ziyade yaşayan ve bir misafirhane-i Rahmâniyede bir lâmba ve soba olan güneşimizin yanmasının devamı için, her gün küre-i arzın denizleri kadar gazyağı ve dağları kadar kömür veya bin arz kadar odun yığınları lâzımdır ki sönmesin. Ve onu ve onun gibi ulvî yıldızları gazyağsız, odunsuz, kömürsüz yandıran ve söndürmeyen ve beraber ve çabuk gezdiren ve birbirine çarptırmayan bir nihayetsiz kudreti ve saltanatı, ışık parmaklarıyla gösteren bu kâinat şehr-i muhteşemindeki dünya sarayının elektrik lâmbaları ve idareleri ne derece o misâlden daha büyük, daha mükemmeldir; o derecede, sizin okuduğunuz veya okuyacağınız, fenn-i elektrik mikyasıyla, bu meşher-i âzam-ı kâinatın Sultanını, Münevvirini, Müdebbirini, Sâniini, o nuranî yıldızları şahit göstererek tanıttırır, tesbihatla, takdisatla sevdirir, perestiş ettirir.

@dersdunyasi.net

POSTER 6 – Sizin Okuduğunuz Fenlerden Her Fen, Kendi Lisan-ı Mahsusuyla Mütemadiyen Allah’tan Bahsedip Hâlıkı Tanıttırıyorlar

♬ original sound – dersdunyasi.net – dersdunyasi.net
acip: şaşırtıcı, hayret verici
arz: dünya
bârekallah: Allah ne mübarek yaratmış, ne kadar hayırlı ve mübarek kılmış
bedahet: ap açıklık
fenn-i elektrik: elektrik bilimi
fevkalâde: olağanüstü
gayet: son derece
hüner: beceri, ustalık
iktidar: güç, kudret
intizam: disiplin, düzen
iştial: yanma, tutuşma
kâinat: evren, yaratılan herşey
kâtip: yazan, yazıcı
kemâlât: faziletler, iyilikler, mükemmel özellikler
kitab-ı kebir: büyük kitap, kâinat
kozmoğrafya: astronomi, gök bilimi
kudret: güç ve iktidar
küre-i arz: yer küre, dünya
mânidar: anlamlı
maşaallah: Allah dilemiş ve ne güzel yaratmış
mecmua: kitap, dergi
meşher-i âzam-ı kâinat: büyük kâinat sergisi
mikyas: ölçü
misafirhane-i Rahmâniye: Allah’ın sonsuz rahmetiyle kulları için bir konak gibi hazırladığı dünya
misal: örnek, benzetme
mu’cizekâr: mu’cize gösteren
Müdebbir: idare eden, ilmiyle herşeyin sonunu görüp ona göre hikmetle iş yapan Allah
müellif: telif eden, yazan
Münevvir: herşeyi maddî ve mânevî nurlandıran, sonsuz nur sahibi Allah
musannif: sınıflandıran, düzenleyen
nihayetsiz: sınırsız, sonsuz
nuranî: nurlu, parlak
perestiş ettirmek: sevdirmek
Sâni: herşeyi mükemmel bir san’atla yaratan Allah
şehr-i muhteşem: muhteşem şehir
şeksiz: kuşkusuz, şüphesiz
seyyar: gezen, dolaşan
Sultan: hükümdâr, yönetici; Allah
sûre-i Kur’âniye: Kur’ân’ın sûresi
takdisat: kutsamalar, Allah’ı her türlü eksiklik ve çirkinlikten yüce tutmalar
tesbihat: Allah’ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına lâyık ifadelerle anma
teyid etmek: desteklemek
ulvî: yüce, yüksek
zemin: yer
ziyade: çok, fazla

KAYNAK

http://www.erisale.com/#content.tr.4.272

Grafikle İslamiyet

Grafikle İslamiyet


POSTERLER






Gençlik Rehberi’ne İlâve Edilmesi Lâzım Gelen Üstadımızın Bir Fıkrasıdır – Gençlik Rehberi Okumaları 5

Gençlik Rehberi’ne İlâve Edilmesi Lâzım Gelen Üstadımızın Bir Fıkrasıdır - Gençlik Rehberi Okumaları 5

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Gençlik Rehberi okumalarında bu derste “Gençlik Rehberi’ne İlâve Edilmesi Lâzım Gelen Üstadımızın Bir Fıkrasıdır” bölümü yer almaktadır. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ında Gençlik Rehberinde yer alan bölümler 10 yaşındaki Hüma kızımız tarafından okunmaktadır.

Gençlik Rehberi’ne İlâve Edilmesi Lâzım Gelen Üstadımızın Bir Fıkrasıdır - Gençlik Rehberi Okumaları 5
Gençlik Rehberi’ne İlâve Edilmesi Lâzım Gelen Üstadımızın Bir Fıkrasıdır – Gençlik Rehberi Okumaları 5

Risale-i Nur Külliyatı’ndan

GENÇLİK REHBERİ

Müellifi

Bedîüzzaman Said Nursî

Gençlik Rehberi’ne İlâve Edilmesi Lâzım Gelen Üstadımızın Bir Fıkrasıdır

Mersin’den gelen Rehber’in baş taraflarındaki “Mesele-i Mühimme” namındaki yirmi üç ve yirmi dördüncü sahifeyi çıkarmak münasiptir. Çünkü Nur’un mühim mesleği şefkat olmasından –erkeklerden ziyade– hem samimi hem ihlas ile kadınlar, Nurlar ile ciddi alâkadar oluyorlar. Bu iki sahifedeki şiddet; şefkat kahramanları olan o mübarek hemşirelerimiz, onunla meşgul olup müteessir olmasınlar. Çünkü bu mesele; İstanbul gibi yerlerde, açık saçık, yarım çıplak Rum, Ermeni kızlarına benzemeye çalışan bir kısım İslâm kızlarını ikaz etmek için yazılmıştır.

Halbuki İstanbul’daki, Rehber aleyhindeki münafıklar ve masonlar hem bu âhirde aleyhimizde bazı gazeteler bu noktaya yanlış mana vererek, bir kısım kadınların Risale-i Nur’a karşı olan alâkalarını zayıflatmak için iftiralarına medar olmuş. Şimdilik o iki sahife çıkarılsın. Yerine “Kadınlarla Muhavere” namındaki Kadınlar Rehberi konulsun.

Said Nursî

***

Hâşiye:

Nasıl ki bir zaman terbiye-i İslâmiyeye muhalif gizli komiteler, gençleri ifsad etmeye çalıştıkları gibi; şimdi de bîçare kadınları yoldan çıkarmak için bazı dinsiz ve gizli komiteler çalışıyorlar.

Bu ifsad komitelerinin iftiralarına medar olmamak için ellerinde “Gençlik Rehberi” olanlara yukarıdaki fıkradan birer tane verilsin.

Kadınlar da çıkarılan o iki sahifenin yerine “Kadınlarla Muhavere” namındaki İhtiyar ve Genç Hanımlar Rehberi’ni okusunlar. Ve çıkarılan iki sahifenin yerine, Üstadımızın yukarıdaki fıkrası konulsun.

***

KAYNAK


GENÇLİK REHBERİ OKUMALARI – RİSALE-İ NUR KÜLLİYATI’NDAN – ÜSTAD BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ – OKUYAN: HÜMA (10 YAŞINDA)

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Gençlik Rehberi Okumalarında Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ında Gençlik Rehberinde yer alan bölümler 10 yaşındaki Hüma kızımız tarafından okunmaktadır.