Cumartesi Derslerinde bu hafta:
‘Evet, eğer izdivaçtaki hikmet, yalnız kazâ-yı şehvet olsa, taaddüt bilâkis, olmalı. Halbuki, hattâ bütün hayvânâtın şehadetiyle ve izdivac eden nebâtâtın tasdikiyle sabittir ki, izdivacın hikmeti ve gayesi, tenasüldür. Kazâ-yı şehvet lezzeti ise, o vazifeyi gördürmek için rahmet tarafından verilen bir ücret-i cüz’iyedir.”
konusu işlenmektedir.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi Beşinci Söz – Mu’cizât-ı Kur’âniye Risalesi – Birinci Şule – ÜÇÜNCÜ ŞUA – İKİNCİ CİLVE.

SHORTS
KISA VİDEO
UZUN VİDEO
Yirmi Beşinci Söz
Mu’cizât-ı Kur’âniye Risalesi
Birinci Şule
ÜÇÜNCÜ ŞUA
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın ihbârât-ı gaybiyesi ve her asırda şebâbiyetini muhafaza etmesi ve her tabaka insana muvafık gelmesiyle hasıl olan i’cazdır. Şu Şuaın Üç Cilvesi var.
…
İKİNCİ CİLVE:
…
İkinci esas:
Medeniyet, taaddüd-ü ezvâcı kabul etmiyor; Kur’ân’ın o hükmünü, kendine muhalif-i hikmet ve maslahat-ı beşeriyeye münâfi telâkki eder.
Evet, eğer izdivaçtaki hikmet, yalnız kazâ-yı şehvet olsa, taaddüt bilâkis, olmalı. Halbuki, hattâ bütün hayvânâtın şehadetiyle ve izdivac eden nebâtâtın tasdikiyle sabittir ki, izdivacın hikmeti ve gayesi, tenasüldür. Kazâ-yı şehvet lezzeti ise, o vazifeyi gördürmek için rahmet tarafından verilen bir ücret-i cüz’iyedir. Madem hikmeten, hakikaten, izdivaç nesil içindir, nev’in bekàsı içindir. Elbette, bir senede yalnız bir defa tevellüde kabil ve ayın yalnız yarısında kabil-i telâkkuh olan ve elli senede ye’se düşen bir kadın, ekserî vakitte tâ yüz seneye kadar kabil-i telkih bir erkeğe kâfi gelmediğinden, medeniyet pek çok fahişehâneleri kabul etmeye mecburdur.
Üçüncü esas:
Muhakemesiz medeniyet, Kur’ân kadına sülüs verdiği için âyeti1 tenkit eder. Halbuki, hayat-ı içtimaiyede ekser ahkâm ekseriyet itibarıyla olduğundan, ekseriyet itibarıyla bir kadın, kendini himaye edecek birisini bulur. Erkek ise, ona yük olacak ve nafakasını ona bırakacak birisiyle teşrik-i mesai etmeye mecbur olur. İşte, bu surette, bir kadın pederinden yarısını alsa, kocası
Dipnot-1
bk. “Erkeğe iki kız hissesi vardır.” Nisâ Sûresi, 4:11.
ahkâm: hükümler (bk. ḥ-k-m) âlem: dünya (bk. a-l-m) Avrupa: (bk. bilgiler) âyet-i Kur’âniye: Kur’an’ın âyeti bekà: devamlılık (bk. b-ḳ-y) beşer: insan bilâkis: tersine cem’iyât-ı hayriye: hayır cemiyetleri (bk. c-m-a; ḫ-y-r) ekser: pekçok (bk. k-s̱-r) ekseriyet: çoğunluk (bk. k-s̱-r) fahişehâne: fuhuş yapılan yer ferman etmek: buyurmak, emretmek hâdisât-ı azîme: büyük olaylar (bk. a-ẓ-m) hakikaten: hakikat gereği (bk. ḥ-ḳ-ḳ) hayat-ı beşer: insanlık hayatı (bk. ḥ-y-y) hayat-ı içtimaiye: toplum hayatı (bk. ḥ-y-y; c-m-a) hayvânât: hayvanlar (bk. ḥ-y-y) hikmet: gaye, fayda (bk. ḥ-k-m) hikmeten: hikmet gereği (bk. ḥ-k-m) | himaye: koruma hurmet-i ribâ: fâizin haramlığı (bk. ḥ-r-m) inzibat: âsayiş, düzen izdivaç: evlilik kabil: kabiliyetli kabil-i telâkkuh: gebeliği mümkün olan, döllenebilen kabil-i telkih: dölleme kabiliyeti olan kâfi: yeterli kal’ etmek: kaldırmak kazâ-yı şehvet: şehvet ihtiyacını giderme (bk. ḳ-ḍ-y) malûm: bilinen (bk. a-l-m) maslahat-ı beşeriye: insanlığın yararı (bk. ṣ-l-ḥ) muhakemesiz: akıl yürütemeyen, düşüncesiz (bk. ḥ-ḳ-m) muhalif-i hikmet: hikmete zıt (bk. ḥ-k-m) musalahâ: barıştırma (bk. ṣ-l-ḥ) mübareze: mücadele, çatışma münâfi: aykırı müthiş: dehşet veren nafaka: geçim için gerekli olan şey | nebâtât: bitkiler nev’: tür nizâmât: kanunlar (bk. n-ẓ-m) peder: baba rahmet: İlâhî şefkat, merhamet (bk. r-ḥ-m) ribâ: faiz sa’y: çalışma suret: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r) sülüs: (mirasta) üçte bir şakirt: talebe, öğrenci şedit: şiddetli şehadet: şahitlik (bk. ş-h-d) taaddüd-ü ezvâc: çok evlilik taaddüt: birden fazla olma tasdik: doğruluğunu kabul etme (bk. ṣ-d-ḳ) telâkki: kabul etme tenasül: üreme, nesil yetiştirme teşrik-i mesai: birlikte çalışma, işbirliği tevellüd: doğum ücret-i cüz’iye: küçük ücret (bk. c-z-e) vücub-u zekât: zekâtın farz oluşu (bk. v-c-b) ye’s: ümitsizlik |
noksaniyetini temin eder. Erkek pederinden iki parça alsa, bir parçasını tezevvüç ettiği kadının idaresine verecek; kızkardeşine müsavi gelir. İşte adalet-i Kur’âniye böyle iktiza eder, böyle hükmetmiştir. HAŞİYE-1
Haşiye-1
Mahkemeye karşı ve mahkemeyi susturan lâyiha-i temyizin müdafaatından bir parçadır; bu makama haşiye olmuş: “Ben de adliyenin mahkemesine derim ki: Bin üç yüz elli senede ve her asırda üç yüz elli milyon insanların hayat-ı içtimaiyesinde en kudsî ve hakikatli bir düstur-u İlâhîyi, üç yüz elli bin tefsirin tasdiklerine ve ittifaklarına istinaden ve bin üç yüz elli sene zarfında geçmiş ecdadımızın itikadlarına iktidaen tefsir eden bir adamı mahkûm eden haksız bir kararı, elbette rû-yi zeminde adalet varsa, o kararı red ve bu hükmü nakzedecektir.”
adalet-i Kur’âniye: Kur’ân’ın adaleti âlet-i hevesat: gelip geçici istekler, arzular âleti beşer: insan düstur-u İlâhî: İlâhî prensip (bk. e-l-h) ecdad: atalar fıtrî: yaratılış gereği (bk. f-ṭ-r) hakikatli: gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ) haşiye: dipnot, açıklayıcı not hayâ: utanma duygusu hayat-ı içtimaiye: toplum hayatı (bk. ḥ-y-y; c-m-a) hevâ: hevesler, arzu ve istekler (bk. h-v-y) heves-i mütecessim: cisimleşmiş heves hevesât-ı rezile: rezilce hevesler, günah ve çirkin olan arzular hususan: özellikle hürmet: saygı (bk. ḥ-r-m) iktidaen: uyarak iktiza: gerektirme istinaden: dayanarak (bk. s-n-d) ittifak: birleşme, fikir birliği | izale etmek: ortadan kaldırmak kat’î: kesin kudsî: kutsal (bk. ḳ-d-s) lâyiha-i temyiz: yargıtaya yazılan temyiz yazısı mabeyn: ara maden: kaynak mehâsin: güzellikler, iyilikler (bk. ḥ-s-n) men etmek: yasaklamak merhume: vefat eden kadın (bk. r-ḥ-m) metâ: mal muâraza: sözle mücadele muhabbet: sevgi (bk. ḥ-b-b) muhafaza: koruma (bk. ḥ-f-ẓ) müdafaat: savunmalar münâfi: aykırı, zıt müsavi: eşit, denk mütekabil: karşılıklı nakzetmek: bozmak nazar-ı şehvet ve heves: şehvet ve hevesle bakma (bk. n-ẓ-r) nevi: çeşit noksaniyet: eksiklik peder: baba rahmet: şefkat, merhamet (bk. r-ḥ-m) ref-i tesettür: tesettürün kaldırılması | riyâ: gösteriş riyâ-yı mütecessid: cesetleşmiş gösteriş rû-yi zemin: yeryüzü sanemperestlik: puta tapmak sukut-u ruh: ruhun alçalması (bk. r-v-ḥ) suret: şekil, resim (bk. ṣ-v-r) suretperestlik: surete tapmak, görünüşe çok değer vermek, fotoğrafa tapmak (bk. ṣ-v-r) şefkat: merhamet, acıma (bk. ş-f-ḳ) tahrip etmek: bozmak tasdik: doğrulama, kabul etme (bk. ṣ-d-ḳ) tefsir: Kur’ân’ın mânâlarını açıklayan kitap (bk. f-s-r) tesettür-ü nisvan: kadınların örtünmesi tezevvüç etmek: evlenmek zarfında: içinde zillet: alçaklık, aşağılık zulm-ü mütehaccir: taşlaşmış zulüm (bk. ẓ-l-m) |
KAYNAKLAR
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi Beşinci Söz – Mu’cizât-ı Kur’âniye Risalesi – Birinci Şule – ÜÇÜNCÜ ŞUA – İKİNCİ CİLVE, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.
https://erisale.com/#content.tr.1.549
https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-besinci-soz/549
CUMARTESİ DERSLERİ

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.
Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.
Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.
CUMARTESİ DERSLERİ
- Amma hikmet-i Kur’âniye ise, nokta-i istinadı, kuvvet yerine “hakkı” kabul eder. Gayede, menfaat yerine “fazilet ve rıza-i İlâhîyi” kabul eder. Hayatta, düstur-u cidal yerine, “düstur-u teâvünü” esas tutar. Cemaatlerin rabıtalarında, unsuriyet ve milliyet yerine, “rabıta-i dinî ve sınıfî ve vatanî” kabul eder. Gayâtı, hevesât-ı nefsaniyenin nâmeşru tecavüzâtına sed çekip ruhu maâliyâta teşvik ve hissiyat-ı ulviyesini tatmin etmektir ve insanı kemâlât-ı insaniyeye sevk edip insan etmektir. – Cumartesi Dersleri 25. 3. 4.
- Evet, Kur’ân’ın hakaik-ı İlâhiyeye dair beyanatı ve tılsım-ı kâinatı fethedip ve hilkat-i âlemin muammâsını açan beyanat-ı kevniyesi, ihbârât-ı gaybiyenin en mühimmidir. Çünkü, o hakaik-ı gaybiyeyi, hadsiz dalâlet yolları içinde istikametle onları gidip bulmak, akl-ı beşerin kârı değildir ve olamaz. Beşerin en dâhi hükemaları o mesâilin en küçüğüne akıllarıyla yetişmediği malûmdur. – Cumartesi Dersleri 25. 3. 3.
- “Allah öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı sever. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı izzet sahibidirler; Allah yolunda cihad ederler ve dil uzatanların kınamasından da korkmazlar.” Mâide Sûresi, 5:54. – Cumartesi Dersleri 25. 3. 2.
- Evet, Kur’ân-ı Hakîm, bil’ittifak, ümmî ve emin bir zâtın lisanıyla, zaman-ı Âdem’den tâ Asr-ı Saadete kadar, enbiyaların mühim hâlâtını ve ehemmiyetli vukuatını öyle bir tarzda zikrediyor ki, Tevrat ve İncil gibi kitapların tasdiki altında gayet kuvvet ve ciddiyetle ihbar ediyor. Kütüb-ü sâlifenin ittifak ettikleri noktalarda muvafakat etmiştir. İhtilâf ettikleri bahislerde, musahhihâne, hakikat-i vakıayı faslediyor. – Cumartesi Dersleri 25. 3. 1.
- “Kayan yıldıza yemin olsun ki, arkadaşınız (Peygamberiniz) ne şaştı, ne de bâtıla inandı. O kendi keyfine göre de konuşmaz. O ancak kendisine vahyolunanı söyler.” Necm Sûresi, 53:1-4. – Cumartesi Dersleri 25. 2. 8,
Ders Dünyası - WORLD OF COURSES sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.