Cumartesi Derslerinde bu hafta:
Amma hikmet-i Kur’âniye ise, nokta-i istinadı, kuvvet yerine “hakkı” kabul eder. Gayede, menfaat yerine “fazilet ve rıza-i İlâhîyi” kabul eder. Hayatta, düstur-u cidal yerine, “düstur-u teâvünü” esas tutar. Cemaatlerin rabıtalarında, unsuriyet ve milliyet yerine, “rabıta-i dinî ve sınıfî ve vatanî” kabul eder. Gayâtı, hevesât-ı nefsaniyenin nâmeşru tecavüzâtına sed çekip ruhu maâliyâta teşvik ve hissiyat-ı ulviyesini tatmin etmektir ve insanı kemâlât-ı insaniyeye sevk edip insan etmektir.
konusu işlenmektedir.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi Beşinci Söz – Mu’cizât-ı Kur’âniye Risalesi – Birinci Şule – ÜÇÜNCÜ ŞUA – İKİNCİ CİLVE.

SHORTS
KISA VİDEO
UZUN VİDEO
Yirmi Beşinci Söz
Mu’cizât-ı Kur’âniye Risalesi
Birinci Şule
ÜÇÜNCÜ ŞUA
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın ihbârât-ı gaybiyesi ve her asırda şebâbiyetini muhafaza etmesi ve her tabaka insana muvafık gelmesiyle hasıl olan i’cazdır. Şu Şuaın Üç Cilvesi var.
…
İKİNCİ CİLVE:
Kur’ân’ın şebâbetidir. Her asırda taze nazil oluyor gibi, tazeliğini, gençliğini muhafaza ediyor. Evet, Kur’ân, bir hutbe-i ezeliye olarak, umum asırlardaki umum tabakat-ı beşeriyeye birden hitap ettiği için, öyle daimî bir şebâbeti bulunmak lâzımdır. Hem de öyle görülmüş ve görünüyor. Hattâ, efkârca muhtelif ve istidatça mütebayin asırlardan, her asra göre, güya o asra mahsus gibi bakar, baktırır ve ders verir.
Beşerin âsâr ve kanunları, beşer gibi ihtiyar oluyor, değişiyor, tebdil ediliyor. Fakat Kur’ân’ın hükümleri ve kanunları o kadar sabit ve rasihtir ki, asırlar geçtikçe daha ziyade kuvvetini gösteriyor. Evet, en ziyade kendine güvenen ve Kur’ân’ın sözlerine karşı kulağını kapayan şu asr-ı hazır ve şu asrın ehl-i kitap insanları, Kur’ân’ın
يَۤا اَهْلَ الْكِتَابِ يَاۤ اَهْلَ الْكِتَابِ 1
hitab-ı mürşidânesine o kadar muhtaçtır ki, güya o hitap doğrudan doğruya şu asra müteveccihtir ve يَۤا اَهْلَ الْكِتَابِ lâfzı, “Yâ ehle’l-mekteb” mânâsını dahi tazammun eder; bütün şiddetiyle, bütün tazeliğiyle, bütün şebâbetiyle,
يَۤا اَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا اِلٰى كَلِمَةٍ سَوَۤاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ 2
sayhasını âlemin aktârına savuruyor.
Meselâ, şahıslar, cemaatler muârazasından âciz kaldıkları Kur’ân’a karşı, bütün nev-i beşerin ve belki cinnîlerin de netice-i efkârları olan medeniyet-i hazıra,
Dipnot-1
“Ey kitap ehli! Ey kitap ehli!” Âl-i İmrân Sûresi, 3:64.
Dipnot-2
“Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze gelin.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:64.
âciz: güçsüz, zayıf (bk. a-c-z) ahvâl-i uhreviye ve berzahiye: kabir ve âhiret halleri (bk. e-ḫ-r) akl-ı beşer: insan aklı aktâr: her taraf, her yan âlem: dünya (bk. a-l-m) âsâr: eserler asr-ı hazır: şimdiki asır Bârekâllah: Allah ne mübarek yaratmış (bk. b-r-k) beşer: insan cemaat: topluluk, grup (bk. c-m-a) cilve: yansıma, görünüm (bk. c-l-y) cinnî: cinlerden olan çendan: gerçi efkârca: fikirler bakımından (bk. f-k-r) ehl-i kitap: kitap ehli; Allah’ın gönderdiği kitaplara inanan Hıristiyan ve Yahudiler (bk. k-t-b) | ehle’l-mekteb: mektepli, okumuş, bilgili (bk. k-t-b) hacet: ihtiyaç (bk. ḥ-v-c) hakaik: gerçekler (bk. ḥ-ḳ-ḳ) hitab-ı mürşidâne: doğru yolu gösterici hitap (bk. ḫ-ṭ-b; r-ş-d) hutbe-i ezeliye: ezelî hutbe (bk. ḫ-ṭ-b; e-z-l) ihbârât-ı gaybiye: gaybdan verilen haberler (bk. ğ-y-b) istidatça: kabiliyetçe (bk. a-d-d) izah: açıklama lâfz: kelime, ifade medeniyet-i hazıra: günümüz medeniyeti muâraza: karşı koyma, muhalefet muhafaza: koruma (bk. ḥ-f-ẓ) muhtelif: çeşitli, değişik mütebayin: ayrı ayrı müteveccih: yönelik | nazil olmak: inmek (bk. n-z-l) netice-i efkâr: fikirlerin sonucu (bk. f-k-r) nev-i beşer: insanlık rasih: sağlam sadakte: “doğrudur” (bk. ṣ-d-ḳ) safa-yı kalb: kalbin safiliği, temizliği (bk. ṣ-f-y) sayha: sesleniş şebâbet: gençlik, tazelik tabakat-ı beşeriye: insan tabakaları, sınıfları tazammun etme: içine alma, kapsama tebdil edilmek: değiştirilmek tekemmül: mükemmelleşme (bk. k-m-l) terakkiyat: ilerlemeler, yükselmeler tezkiye-i nefis: nefsi terbiye edip temizleme (bk. n-f-s) ukul: akıllar |
Kur’ân’a karşı muâraza vaziyetini almıştır; i’câz-ı Kur’ân’a karşı, sihirleriyle muâraza ediyor. Şimdi, şu müthiş yeni muârazacıya karşı, i’câz-ı Kur’ân’ı,
قُلْ لَئِنِ اجْتَمَعَتِ اْلاِنْسُ وَالْجِنُّ 1
âyetinin dâvâsını ispat etmek için, medeniyetin muâraza suretiyle vaz ettiği esâsâtı ve desâtirini, esâsât-ı Kur’âniye ile karşılaştıracağız.
Birinci derecede: Birinci Sözden tâ Yirmi Beşinci Söze kadar olan muvazeneler ve mizanlar ve o Sözlerin hakikatleri ve başları olan âyetler, iki kere iki dört eder derecesinde, medeniyete karşı Kur’ân’ın i’câzını ve galebesini ispat eder.
İkinci derecede: On İkinci Sözde ispat edildiği gibi, bir kısım düsturlarını hülâsa etmektir.
İşte, medeniyet-i hazıra, felsefesiyle hayat-ı içtimaiye-i beşeriyede nokta-i istinadı “kuvvet” kabul eder. Hedefi “menfaat” bilir. Düstur-u hayatı “cidal” tanır. Cemaatlerin rabıtasını “unsuriyet ve menfi milliyet” bilir. Gayesi, hevesât-ı nefsaniyeyi tatmin ve hâcât-ı beşeriyeyi tezyid etmek için bazı “lehviyattır.”
Halbuki, kuvvetin şe’ni, tecavüzdür. Menfaatin şe’ni, her arzuya kâfi gelmediğinden, üstünde boğuşmaktır. Düstur-u cidâlin şe’ni, çarpışmaktır. Unsuriyetin şe’ni, başkasını yutmakla beslenmek olduğundan, tecavüzdür. İşte, şu medeniyetin şu düsturlarındandır ki, bütün mehâsiniyle beraber, beşerin yüzde ancak yirmisine bir nevi surî saadet verip seksenini rahatsızlığa, sefalete atmıştır.
Amma hikmet-i Kur’âniye ise, nokta-i istinadı, kuvvet yerine “hakkı” kabul eder. Gayede, menfaat yerine “fazilet ve rıza-i İlâhîyi” kabul eder. Hayatta, düstur-u cidal yerine, “”düstur-u teâvünü” esas tutar. Cemaatlerin rabıtalarında, unsuriyet ve milliyet yerine, “rabıta-i dinî ve sınıfî ve vatanî” kabul eder. Gayâtı, hevesât-ı nefsaniyenin nâmeşru tecavüzâtına sed çekip ruhu maâliyâta teşvik ve hissiyat-ı ulviyesini tatmin etmektir ve insanı kemâlât-ı insaniyeye sevk edip insan etmektir.
Dipnot-1
“De ki: İnsanlar ve cinler bir araya toplansa…” İsrâ Sûresi, 17:88.
beşer: insan cemaat: topluluk, grup (bk. c-m-a) cidal: mücadele desâtir: düsturlar, prensipler düstur: prensip, kural düstur-u cidâl: mücadele prensibi düstur-u hayat: hayat prensibi (bk. ḥ-y-y) düstur-u teavün: yardımlaşma prensibi esâsât: esaslar esâsât-ı Kur’âniye: Kur’ân’ın esasları fazilet: güzel ahlak, erdem (bk. f-ḍ-l) galebe: üstünlük gayât: gayeler, amaçlar hâcât-ı beşeriye: insanın ihtiyaçları (bk. ḥ-v-c) hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ) hayat-ı içtimaiye-i beşeriye: insanlığın toplumsal hayatı (bk. ḥ-y-y; c-m-a) hevesât-ı nefsaniye: nefsin hevesleri, arzu ve istekleri (bk. n-f-s) | hikmet-i Kur’âniye: Kur’ân’ın hikmeti, bilgisi (bk. ḥ-k-m) hissiyat-ı ulviye: yüksek duygular hülâsa etmek: özetlemek i’câz: mu’cize oluş (bk. a-c-z) i’câz-ı Kur’ân: Kur’ân’ın mu’cize oluşu (bk. a-c-z) kâfi: yeterli kemâlât-ı insaniye: insanî mükemmellikler (bk. k-m-l) lehviyat: haram eğlenceler, oyunlar maâliyât: yüksek ve derin fikirler mehâsin: iyilikler, güzellikler (bk. ḥ-s-n) menfaat: yarar, çıkar menfi: olumsuz mizan: ölçü (bk. v-z-n) muâraza: sözle karşı koyma, muhalefet muvazene: karşılaştırma (bk. v-z-n) nâmeşru: helâl olmayan (bk. ş-r-a) | nevi: tür, çeşit nokta-i istinad: dayanak noktası (bk. s-n-d) rabıta: bağ rabıta-i dinî ve sınıfî ve vatanî: din, sınıf ve vatan bağı rıza-i İlâhî: Allah’ın rızası (bk. e-l-h) saadet: mutluluk sed çekmek: engel olmak sefalet: perişanlık, yoksulluk sûri: görünüşte şe’n: özellik, belirleyici nitelik (bk. ş-e-n) tatmin: doyurma tecavüz: haddi aşma, saldırma tecavüzât: tecavüzler teşvik: isteklendirme tezyid etmek: arttırmak unsuriyet: ırkçılık vaz etmek: koymak |
Hakkın şe’ni ise ittifaktır. Faziletin şe’ni, tesanüddür. Teâvünün şe’ni, birbirinin imdadına yetişmektir. Dinin şe’ni, uhuvvettir, incizaptır. Nefs-i emmâreyi gemlemekle bağlamak, ruhu kemâlâta kamçılamakla serbest bırakmanın şe’ni, saadet-i dâreyndir. İşte, medeniyet-i hazıra, edyân-ı sâbıka-i semâviyeden, bahusus Kur’ân’ın irşâdâtından aldığı mehâsinle beraber, Kur’ân’a karşı böyle hakikat nazarında mağlûp düşmüştür.
ahlâk-ı seyyie: kötü ahlâk (bk. ḫ-l-ḳ) avam: halk, fakirler sınıfı bahusus: özellikle beyan etmek: açıklamak (bk. b-y-n) cebbârâne: baskıcı bir şekilde, zorla (bk. c-b-r) cem’iyât-ı hayriye: hayır cemiyetleri (bk. c-m-a; ḫ-y-r) düstur: prensip ebed: sonsuzluk (bk. e-b-d) edyân-ı sâbıka-i semâviye: İslâmdan önceki semâvî dinler (bk. s-m-v) ezel: başlangıcı olmayan, öncesizlik (bk. e-z-l) fazilet: güzel ahlâk, erdem (bk. f-ḍ-l) galebe-i i’câzkârâne: mu’cizeli bir şekilde galip gelme (bk. a-c-z) hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ) hased: kıskançlık havas: zenginler sınıfı | hayat-ı içtimaiye-i beşeriye: insanlığın sosyal hayatı (bk. ḥ-y-y; c-m-a) ihtilâlât-ı beşeriye: insanlardaki ihtilaller, karışıklıklar imdad: yardım incizap: kendine çekme inzibat: âsayiş, düzen irşâdâd: irşâdlar, doğru yolu gösteren sözler (bk. r-ş-d) ittifak: birlik kemâlât: mükemmellikler (bk. k-m-l) Kur’ân-ı Hakim: her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân (bk. ḥ-k-m) maden: kaynak medeniyet-i hazıra: günümüz medeniyeti mehâsin: güzellikler, iyilikler (bk. ḥ-s-n) menba: kaynak mesâil: meseleler (bk. m-s̱-l) muâraza: sözle karşı koyma, muhalefet | mukaddime: başlangıç, giriş (bk. ḳ-d-m) muvazene: denge (bk. v-z-n) mübareze: mücadele, çatışma nazar: bakış, düşünce (bk. n-ẓ-r) nefs-i emmâre: insanı kötülüğe sevk eden içindeki duygu (bk. n-f-s) nizâmat: kanunlar (bk. n-ẓ-m) nümune: örnek rahat-ı beşeriye: insanlığın rahatı saadet-i dareyn: dünya ve âhiret mutluluğu selb etmek: ortadan kaldırmak şe’n: özellik, belirleyici nitelik (bk. ş-e-n) şedit: çok şiddetli teavün: yardımlaşma terbiyegâh: terbiye yeri (bk. r-b-b) tesanüd: dayanışma (bk. s-n-d) uhuvvet: kardeşlik |
KAYNAKLAR
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi Beşinci Söz – Mu’cizât-ı Kur’âniye Risalesi – Birinci Şule – ÜÇÜNCÜ ŞUA – İKİNCİ CİLVE, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.
https://erisale.com/#content.tr.1.546
https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-besinci-soz/546
CUMARTESİ DERSLERİ

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.
Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.
Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.
CUMARTESİ DERSLERİ
- Evet, Kur’ân’ın hakaik-ı İlâhiyeye dair beyanatı ve tılsım-ı kâinatı fethedip ve hilkat-i âlemin muammâsını açan beyanat-ı kevniyesi, ihbârât-ı gaybiyenin en mühimmidir. Çünkü, o hakaik-ı gaybiyeyi, hadsiz dalâlet yolları içinde istikametle onları gidip bulmak, akl-ı beşerin kârı değildir ve olamaz. Beşerin en dâhi hükemaları o mesâilin en küçüğüne akıllarıyla yetişmediği malûmdur. – Cumartesi Dersleri 25. 3. 3.
- “Allah öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı sever. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı izzet sahibidirler; Allah yolunda cihad ederler ve dil uzatanların kınamasından da korkmazlar.” Mâide Sûresi, 5:54. – Cumartesi Dersleri 25. 3. 2.
- Evet, Kur’ân-ı Hakîm, bil’ittifak, ümmî ve emin bir zâtın lisanıyla, zaman-ı Âdem’den tâ Asr-ı Saadete kadar, enbiyaların mühim hâlâtını ve ehemmiyetli vukuatını öyle bir tarzda zikrediyor ki, Tevrat ve İncil gibi kitapların tasdiki altında gayet kuvvet ve ciddiyetle ihbar ediyor. Kütüb-ü sâlifenin ittifak ettikleri noktalarda muvafakat etmiştir. İhtilâf ettikleri bahislerde, musahhihâne, hakikat-i vakıayı faslediyor. – Cumartesi Dersleri 25. 3. 1.
- “Kayan yıldıza yemin olsun ki, arkadaşınız (Peygamberiniz) ne şaştı, ne de bâtıla inandı. O kendi keyfine göre de konuşmaz. O ancak kendisine vahyolunanı söyler.” Necm Sûresi, 53:1-4. – Cumartesi Dersleri 25. 2. 8,
- Kur’an, gark olan Firavuna der: “Bugün senin gark olan cesedine necat vereceğim” (Yunus Sûresi, 10:92) ünvanıyla, … şu asr-ı âhirde, o gark olan Firavunun aynı cesedi olarak keşfolunan bir beden, o mahall-i gark denizinden sahile atıldığı gibi, zamanın denizinden asırların mevceleri üstünde şu asır sahiline atılacağını, mu’cizâne bir işaret-i gaybiyyeyi bir lem’a-i İ’cazı ve bu tek kelime bir mu’cize olduğunu ifade eder. – Cumartesi Dersleri 25. 2. 7.
Ders Dünyası - WORLD OF COURSES sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
“Amma hikmet-i Kur’âniye ise, nokta-i istinadı, kuvvet yerine “hakkı” kabul eder. Gayede, menfaat yerine “fazilet ve rıza-i İlâhîyi” kabul eder. Hayatta, düstur-u cidal yerine, “düstur-u teâvünü” esas tutar. Cemaatlerin rabıtalarında, unsuriyet ve milliyet yerine, “rabıta-i dinî ve sınıfî ve vatanî” kabul eder. Gayâtı, hevesât-ı nefsaniyenin nâmeşru tecavüzâtına sed çekip ruhu maâliyâta teşvik ve hissiyat-ı ulviyesini tatmin etmektir ve insanı kemâlât-ı insaniyeye sevk edip insan etmektir. – Cumartesi Dersleri 25. 3. 4.” için 2 yanıt