Cumartesi Derslerinde bu hafta:
“Kayan yıldıza yemin olsun ki, arkadaşınız (Peygamberiniz) ne şaştı, ne de bâtıla inandı. O kendi keyfine göre de konuşmaz. O ancak kendisine vahyolunanı söyler.” Necm Sûresi, 53:1-4.
konusu işlenmektedir.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi Beşinci Söz – Mu’cizât-ı Kur’âniye Risalesi – Birinci Şule – İKİNCİ ŞUA – BEŞİNCİ LEM’A – BEŞİNCİ IŞIK.

KISA VİDEO
UZUN VİDEO
SHORTS
Yirmi Beşinci Söz
Mu’cizât-ı Kur’âniye Risalesi
Birinci Şule
İKİNCİ ŞUA
Kur’ân’ın câmiiyet-i harikulâdesidir. Şu Şuanın Beş Lem’ası var.
…
BEŞİNCİ LEM’A:
Kur’ân’ın üslûp ve îcâzındaki câmiiyet-i harikadır. Bunda Beş Işık var.
…
BEŞİNCİ IŞIK:
Kur’ân’ın makàsıd ve mesâil, maânî ve esâlib ve letâif ve mehâsin cihetiyle câmiiyet-i harikasıdır. Evet, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın sûrelerine ve âyetlerine ve hususan sûrelerin fâtihalarına, âyetlerin mebde’ ve maktalarına dikkat edilse görünüyor ki, belâğatlerin bütün envâını, fezâil-i kelâmiyenin bütün aksâmını, ulvî üslûpların bütün esnâfını, mehâsin-i ahlâkiyenin bütün efradını, ulûm-u kevniyenin bütün fezlekelerini, maarif-i İlâhiyenin bütün fihristelerini, hayat-ı şahsiye ve içtimaiye-i beşeriyenin bütün nâfi düsturlarını ve hikmet-i âliye-i kâinatın bütün nuranî kanunlarını cem etmekle beraber, hiçbir müşevveşiyet eseri görünmüyor. Elhak, o kadar ecnâs-ı muhtelifeyi bir yerde toplayıp bir münakaşa, bir karışık çıkmamak, kahhar bir nizam-ı i’câzînin işi olabilir.
Elhak, bütün bu câmiiyet içinde şu intizamla beraber, geçmiş yirmi dört adet Sözlerde izah ve ispat edildiği gibi, cehl-i mürekkebin menşei olan âdiyat perdelerini keskin beyanatıyla yırtmak, âdet perdeleri altında gizli olan harikulâdeleri çıkarıp göstermek ve dalâletin menbaı olan tabiat tâğutunu burhanın elmas kılıcıyla parçalamak ve gaflet uykusunun kalın tabakalarını ra’d-misal sayhalarıyla dağıtmak ve felsefe-i beşeriyeyi ve hikmet-i insaniyeyi âciz bırakan kâinatın tılsım-ı muğlâkını ve hilkat-i âlemin muammâ-yı acibesini fetih ve keşfetmek, elbette hakikat-bîn ve gayb-âşinâ ve hidayet-bahş ve haknümâ olan Kur’ân gibi bir mu’cizekârın harikulâde işleridir.
Evet, Kur’ân’ın âyetlerine insafla dikkat edilse görünüyor ki, sair kitaplar gibi bir iki maksadı takip eden tedricî bir fikrin silsilesine benzemiyor. Belki, def’î ve âni bir tavrı var. Ve ilka olunuyor bir gidişatı var. Ve beraber gelen herbir taifesi, müstakil olarak uzak bir yerden ve gayet ciddî ve ehemmiyetli bir muhaberenin tek tek, kısa kısa bir surette geldiğinin nişanı var. Evet, kâinatın Hâlıkından
âdet: alışkanlık âdiyat: alışılmış şeyler aksâm: kısımlar belâğat: sözün düzgün, kusursuz, halin ve makamın icabına göre yerinde söylenmesi (bk. b-l-ğ) beyanat: açıklamalar (bk. b-y-n) burhan: güçlü delil câmiiyet: kapsayıcılık (bk. c-m-a) câmiiyet-i harika: harika kapsamlılık (bk. c-m-a) cehl-i mürekkeb: bilmediği halde kendini bilmiş sayma cem etmek: toplamak (bk. c-m-a) cihet: yön dalâlet: hak yoldan sapkınlık, inançsızlık (bk. ḍ-l-l) def’î: birden bire, âni ecnâs-ı muhtelife: çeşitli cinsler efrad: fertler (bk. f-r-d) elhak: gerçekten (bk. ḥ-ḳ-ḳ) envâ: türler, çeşitler esâlib: üsluplar esnâf: sınıflar fâtiha: başlangıç, açılış kısmı felsefe-i beşeriye: insanların geliştirdiği fikir, felsefe fetih: açmak fezâil-i kelâmiye: sözün üstünlükleri (bk. f-ḍ-l; k-l-m) fezleke: hülasa, öz gaflet: umursamazlık, âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranma (bk. ğ-f-l) gayb-âşinâ: gaybı bilen, görünmeyenden haberi olan (bk. ğ-y-b) | hakikat-bîn: hakikatı gören (bk. ḥ-ḳ-ḳ) haknümâ: hakkı ve doğruyu gösteren (bk. ḥ-ḳ-ḳ) Hâlık: herşeyi yaratan Allah (bk. ḫ-l-ḳ) hayat-ı şahsiye: şahsî hayat (bk. ḥ-y-y) hidayet-bahş: hidâyet veren (bk. h-d-y) hikmet-i âliye-i kâinat: evren ile ilgili yüksek bilgi (bk. ḥ-k-m; k-v-n) hikmet-i insaniye: insanların ortaya koyduğu ilim (bk. ḥ-k-m) hilkat-i âlem: âlemin yaratılışı (bk. ḫ-l-ḳ; a-l-m) içtimaiye-i beşeriye: insanlığın toplum hayatı (bk. c-m-a) ilka: vahiyle indirilme, kalbe bırakılma insaf: merhamet ve adalet dairesinde hareket intizam: düzenlilik (bk. n-ẓ-m) izah: açıklama kahhar: herşeye her zaman mutlak galip gelen ve kahretmeye gücü yeten (bk. ḳ-h-r) kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n) keşfetmek: gizli birşeyi ortaya çıkarmak (bk. k-ş-f) Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan: açıklamalarıyla benzerini yapmakta akılları âciz bırakan Kur’ân (bk. a-c-z; b-y-n) letâif: güzellikler, hoşluklar (bk. l-ṭ-f) maânî: mânâlar (bk. a-n-y) | maarif-i İlâhiye: İlâhî bilgiler (bk. a-r-f; e-l-h) makàsıd: maksatlar (bk. ḳ-ṣ-d) maksad: gaye, amaç (bk. ḳ-ṣ-d) makta: durak yeri mebde’: başlangıç mehâsin: güzellikler (bk. ḥ-s-n) mehâsin-i ahlâkiye: ahlâk güzellikleri (bk. ḥ-s-n; ḫ-l-ḳ) menba: kaynak menşe: kaynak, esas mesâil: meseleler (bk. m-s̱-l) mu’cizekâr: mu’cize gösteren (bk. a-c-z) muammâ-i acibe: hayret verici, bilinmeyen sır muhabere: haberleşme müstakil: bağımsız, başlıbaşına müşevveşiyet: karışıklık nâfî: faydalı, yararlı nizam-ı i’câzî: mu’cize olan düzen (bk. n-ẓ-m; a-c-z) nuranî: nurlu, aydınlık (bk. n-v-r) ra’d-misal: şimşek gibi (bk. m-s̱-l) sayha: sesleniş, kükreyiş silsile: zincir suret: şekil (bk. ṣ-v-r) tabiat tâğutu: tabiat putu (bk. ṭ-b-a) tedricî: yavaş yavaş, derece derece tılsım-ı muğlâk: anlaşılması zor sır ulûm-u kevniye: kâinat ve dünya ile ilgili ilimler (bk. a-l-m; k-v-n) ulvî: yüce üslûp: ifade tarzı |
başka kim var ki, bu derece kâinat ve Hâlık-ı Kâinatla ciddî alâkadar bir muhabereyi yapabilsin? Hadsiz derece haddinden çıkıp Hâlık-ı Zülcelâli kendi keyfiyle söyleştirsin, kâinatı doğru olarak konuştursun?
Evet, Kur’ân’da Kâinat Sâniinin pek ciddî ve hakikî ve ulvî ve hak olarak konuşması ve konuşturması görünüyor; taklidi ima edecek hiçbir emare bulunmuyor. O söyler ve söylettirir. Farz-ı muhal olarak, Müseylime gibi hadsiz derece haddinden çıkıp taklitkârâne o izzet ve ceberut sahibi olan Hâlık-ı Zülcelâlini kendi fikriyle konuşturup ve kâinatı onunla konuştursa, elbette binler taklit emareleri ve binler sahtekârlık alâmetleri bulunacaktır. Çünkü en pest bir halinde en yüksek tavrı takınanların her hâleti taklitçiliğini gösterir.
İşte şu hakikati kasemle ilân eden
وَالنَّجْمِ اِذَا هَوٰى مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوٰى وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوٰى اِنْ هُوَ اِلاَّ وَحْىٌ يُوحٰى 1
ya bak, dikkat et.
Dipnot-1
“Kayan yıldıza yemin olsun ki, arkadaşınız (Peygamberiniz) ne şaştı, ne de bâtıla inandı. O kendi keyfine göre de konuşmaz. O ancak kendisine vahyolunanı söyler.” Necm Sûresi, 53:1-4.
alâmet: iz, işaret Asr-ı Saadet: Peygamberimiz (a.s.m.) yaşadığı dönem, mutluluk asrı bil’ittifak: ittifakla, fikir birliğiyle ceberut: büyüklük ve haşmet (bk. c-b-r) cilve: yansıma, görünüm (bk. c-l-y) emâre: işaret, iz emin: güvenilir (bk. e-m-n) enbiya: peygamberler (bk. n-b-e) farz-ı muhal: olmayacak şeyi olacakmış gibi düşünme hadsiz: sınırsız hakikî: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ) hâlât: haller, durumlar hâlet: durum, hal Hâlık-ı Kâinat: kâinatın yaratıcısı Allah (bk. ḫ-l-ḳ; k-v-n) Hâlık-ı Zülcelâl: sonsuz haşmet ve şeref sahibi yaratıcı Allah (bk. ḫ-l-ḳ; ẕü; c-l-l) | hasıl olmak: ortaya çıkmak i’câz: mu’cize oluş (bk. a-c-z) ihbârât-ı gaybiye: gaybdan verilen haberler (bk. ğ-y-b) İncil: Hz. İsâ’ya indirilen kitap izzet: şeref, yücelik (bk. a-z-z) kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n) kasem: yemin Kur’ân-ı Hakîm: her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân (bk. ḥ-k-m) Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan: açıklamalarıyla benzerini yapmakta akılları âciz bırakan Kur’ân (bk. a-c-z; b-y-n) lisan: dil mazi: geçmiş zaman muhabere: haberleşme | muvafık: uygun Müseylime: (bk. bilgiler) pest: aşağı Sâni: herşeyi san’atla yaratan Allah (bk. ṣ-n-a) şavk: ışık, parıltı şebâbiyet: tazelik, gençlik şua: parıltı taklitkârâne: taklik ederek tasdik: doğruluğunu kabul etme (bk. ṣ-d-ḳ) Tevrat: Hz. Musa’ya indirilen kitap ulvî: yüce ümmî: okuma yazma bilmeyen, tahsil görmemiş vukuat: olaylar zaman-ı Âdem: Hz. Âdem’in zamanı zikretmek: anmak, belirtmek |
KAYNAKLAR
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi Beşinci Söz – Mu’cizât-ı Kur’âniye Risalesi – Birinci Şule – İKİNCİ ŞUA – BEŞİNCİ LEM’A – BEŞİNCİ IŞIK, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.
https://erisale.com/#content.tr.1.540
https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-besinci-soz/540
CUMARTESİ DERSLERİ

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.
Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.
Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.
CUMARTESİ DERSLERİ
- Kur’an, gark olan Firavuna der: “Bugün senin gark olan cesedine necat vereceğim” (Yunus Sûresi, 10:92) ünvanıyla, … şu asr-ı âhirde, o gark olan Firavunun aynı cesedi olarak keşfolunan bir beden, o mahall-i gark denizinden sahile atıldığı gibi, zamanın denizinden asırların mevceleri üstünde şu asır sahiline atılacağını, mu’cizâne bir işaret-i gaybiyyeyi bir lem’a-i İ’cazı ve bu tek kelime bir mu’cize olduğunu ifade eder. – Cumartesi Dersleri 25. 2. 7.
- “Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da yine Onun âyetlerindendir.” Rum Sûresi, 30:22. “Odur ki, yem yeşil ağaçtan size ateş çıkarır.” Yâsin Sûresi, 36:80. – Cumartesi Dersleri 25. 2. 6.
- Herkes, her vakit Kur’ân’a muhtaç olduğu halde, ya gabavetinden veya başka esbaba binaen, her vakit bütün Kur’ân’ı okumayan veyahut okumaya vakit ve fırsat bulamayan adamlar Kur’ân’dan mahrum kalmamak için, herbir sûre birer küçük Kur’ân hükmüne, hattâ herbir uzun âyet birer kısa sûre makamına geçer. – Cumartesi Dersleri 25. 2. 5.
- Dünyayı ışıklandıran ziya, güneşten başka hangi şeye yakışır? Tılsım-ı kâinatı keşfedip âlemi ışıklandıran beyan-ı Kur’ân, Şems-i Ezelîden başka kimin nuru olabilir? Kimin haddine düşmüş ki ona nazire getirsin, onun taklidini yapsın? – Cumartesi Dersleri 25. 2. 4.
- Hem meselâ, kasas-ı Kur’âniyeden kıssa-i Mûsâ aleyhisselâm, adeta Asâ-yı Mûsâ aleyhisselâm gibi, binler faideleri var. O kıssada, hem Peygamber aleyhissalâtü vesselâmı teskin ve tesellî, hem küffarı tehdit, hem münafıkları takbih, hem Yahudileri tevbih gibi ço
Ders Dünyası - WORLD OF COURSES sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
““Kayan yıldıza yemin olsun ki, arkadaşınız (Peygamberiniz) ne şaştı, ne de bâtıla inandı. O kendi keyfine göre de konuşmaz. O ancak kendisine vahyolunanı söyler.” Necm Sûresi, 53:1-4. – Cumartesi Dersleri 25. 2. 8,” için 3 yanıt