Estetik ve Sanat Yazıları Sanatın Büyüsü
Sanat ruhun güzelliğinin dışavurumudur. Güzel sanatlarda göz çok önemlidir. Bakmak ve görmek görsel sanatların temelini oluşturur. Bu dünyadaki güzellikleri görebilmek için önce yaşamak ve gözünü açmak, sonra da bu güzellikleri fark edip, göz penceresinden seyretmek gerekir. Sanatı tanımlayan estetik haz ve tavır, ruhun bir özelliği olduğu gibi görme, algı ve imge de ruhun sanat kavramını geliştirmesinde en önemli elemanlardır. Bin bir çeşit renk ve biçimle donatılmış şu evren, sonsuz güzellikleri bir kitap, bir tablo, bir sanat galerisi veya bir sinema gibi bizlere sergiliyor. Sanatçı, bu evrendeki güzellikleri bir arı gibi dolaşmakta ve ürettiği eserlerinde hikmet ve sanat balını dokumaktadır. İşte böyle bakmayı öğrenen bir göz cennet güzelliklerinin ve dünyadaki örneklerinin inceliklerini fark edebilir.
| Yayın Tarihi: | 11.12.2021 |
| ISBN: | 9786258449310 |
| Dil: | TÜRKÇE |
| Sayfa Sayısı: | 249 |
| Cilt Tipi: | Karton Kapak |
| Kağıt Cinsi: | Kitap Kağıdı |
| Boyut: | 13.5 x 21 cm |
3. Üçüncü Söz – İBADET ne büyük bir ticaret ve saadet, fısk ve sefahet ne büyük bir hasâret ve helâket olduğunu anlamak istersen …
Cumartesi Dersleri – 3
3. Üçüncü Söz – İBADET ne büyük bir ticaret ve saadet, fısk ve sefahet ne büyük bir hasâret ve helâket olduğunu anlamak istersen …
Üçüncü Söz

يَۤا اَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا
1
İBADET ne büyük bir ticaret ve saadet, fısk ve sefahet ne büyük bir hasâret ve helâket olduğunu anlamak istersen, şu temsîlî hikâyeciğe bak, dinle:
Bir vakit iki asker uzak bir şehre gitmek için emir alıyorlar. Beraber giderler. Ta yol ikileşir. Bir adam orada bulunur, onlara der:
“Şu sağdaki yol, hiç zararı olmamakla beraber, onda giden yolculardan ondan dokuzu büyük kâr ve rahat görür. Soldaki yol ise, menfaati olmamakla beraber, on yolcusundan dokuzu zarar görür. Hem ikisi kısa ve uzunlukta birdirler. Yalnız bir fark var ki, intizamsız, hükûmetsiz olan sol yolun yolcusu çantasız, silâhsız gider. Zahirî bir hiffet, yalancı bir rahatlık görür. İntizam-ı askerî altındaki sağ yolun yolcusu ise, mugaddî hülâsalardan dolu dört okkalık bir çanta ve her adüvvü alt ve mağlûp edecek iki kıyyelik bir mükemmel mîrî silâhı taşımaya mecburdur.”
O iki asker, o muarrif adamın sözünü dinledikten sonra, şu bahtiyar nefer sağa gider. Bir batman ağırlığı omuzuna ve beline yükler. Fakat kalbi ve ruhu, binler batman minnetlerden ve korkulardan kurtulur. Öteki bedbaht nefer ise askerliği bırakır, nizama tâbi olmak istemez, sola gider. Cismi bir batman ağırlıktan kurtulur; fakat kalbi binler batman minnetler altında ve ruhu hadsiz korkular altında ezilir. Hem herkese dilenci, hem herşeyden, her hadiseden titrer bir surette gider. Ta mahall-i maksuda yetişir; orada âsi ve kaçak cezasını görür.
Askerlik nizamını seven, çanta ve silâhını muhafaza eden ve sağa giden nefer
Dipnot-1
“Ey insanlar, ibadet ediniz.” Bakara Sûresi, 2:21.
| adüvv: düşman âsi: isyankâr bahtiyar: talihli, mutlu batman: yaklaşık 8 kg. ağırlığında bir ağırlık ölçüsü bedbaht: talihsiz, kötü talihli fısk: günah, günahkârlık hadsiz: sınırsız hasâret: zarar helâket: yok oluş hiffet: hafiflik hülâsa: öz, konsantre ibadet: Allah’a kulluk (bk. a-b-d) intizam-ı askerî: askerî disiplin (bk. n-ẓ-m) | intizamsız: düzensiz (bk. n-ẓ-m) mahall-i maksud: hedeflenen, varılacak yer (bk. ḳ-ṣ-d) menfaat: yarar minnet: iyilik karşısında kendini borçlu hissetmek mîrî: devlete ait muarrif: tarif edici, tanıtıcı (bk. a-r-f) mugaddî: gıdalı, besleyici muhafaza etmek: korumak (bk. ḥ-f-ẓ) nefer: asker, er nizam: düzen, kanun (bk. n-ẓ-m) | okka/kıyye: 1.283 grama karşılık gelen ağırlık ölçüsü saadet: mutluluk sefahet: yasak zevklere düşkünlük, beyinsizce davranış, budalalık suret: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r) tâbi olmak: uymak temsilî: kıyaslamalı benzetme şeklinde, analojik (bk. m-s̱-l) zahirî: görünüşte (bk. ẓ-h-r) |
ise, kimseden minnet almayarak, kimseden havf etmeyerek, rahat-ı kalb ve vicdan ile gider. Ta o matlup şehre yetişir; orada, vazifesini güzelce yapan bir namuslu askere münasip bir mükâfat görür.
İşte ey nefs-i serkeş! Bil ki, o iki yolcu, biri mutî-i kanun-u İlâhî, birisi de âsi ve hevâya tabi insanlardır. O yol ise hayat yoludur ki, âlem-i ervahtan gelip kabirden geçer, âhirete gider. O çanta ve silâh ise, ibadet ve takvâdır. İbadetin çendan zahirî bir ağırlığı var. Fakat mânâsında öyle bir rahatlık ve hafiflik var ki, tarif edilmez. Çünkü âbid namazında der: “Eşhedü en lâ ilâhe illâllah.” Yani, “Hâlık ve Rezzak Ondan başka yoktur. Zarar ve menfaat Onun elindedir. O hem Hakîmdir, abes iş yapmaz; hem Rahîmdir, ihsanı, merhameti çoktur” diye itikad ettiğinden, herşeyde bir hazine-i rahmet kapısını bulur, dua ile çalar. Hem herşeyi kendi Rabbisinin emrine musahhar görür. Rabbisine iltica eder, tevekkül ile istinad edip her musibete karşı tahassun eder. Îmânı ona bir emniyet-i tâmme verir.
Evet, her hakikî hasenât gibi, cesaretin dahi menbaı imandır, ubûdiyettir. Her seyyiât gibi cebânetin dahi menbaı dalâlettir. Evet, tam münevverü’l-kalb bir âbidi, küre-i arz bomba olup patlasa, ihtimaldir ki, onu korkutmaz. Belki, harika bir kudret-i Samedâniyeyi lezzetli bir hayretle seyredecek. Fakat, meşhur bir münevverü’l-akıl denilen kalbsiz bir fâsık feylesof ise, gökte bir kuyrukluyıldızı görse, yerde titrer, “Acaba bu serseri yıldız arzımıza çarpmasın mı?” der, evhâma düşer. (Bir vakit böyle bir yıldızdan koca Amerika titredi. Çokları gece vakti hanelerini terk ettiler.)
Evet, insan nihayetsiz şeylere muhtaç olduğu halde, sermayesi hiç hükmünde bir şey… hem nihayetsiz musibetlere maruz olduğu halde, iktidarı hiç hükmünde
| abes: anlamsız, boş âbid: Allah’a ibadet eden, kul (bk. a-b-d) âhiret: öteki dünya, öldükten sonraki hayat (bk. e-ḫ-r) âlem-i ervah: ruhlar âlemi (bk. a-l-m; r-v-ḥ) Amerika: (bk. bilgiler) arz: dünya âsi: isyankâr cebânet: korkaklık, aşırı ürkeklik çendan: gerçi dalâlet: hak yoldan sapkınlık, inançsızlık (bk. ḍ-l-l) emniyet-i tâmme: tam bir güven (bk. e-m-n) Eşhedü en lâ ilâhe illâllah: “Allah’tan başka ilâh olmadığına şehadet ederim” (bk. ş-h-d; e-l-h) evham: kuruntular, şüpheler fâsık: günahkâr feylesof: filozof, felsefeci hakikî: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ) Hakîm: herşeyi hikmetle yapan Allah (bk. ḥ-k-m) Hâlık: herşeyi yoktan yaratan Allah (bk. ḫ-l-ḳ) hane: ev hasenât: iyilikler, sevaplar (bk. ḥ-s-n) havf etmek: korkmak hazine-i rahmet: rahmet hazinesi (bk. r-ḥ-m) | hevâ: kabiliyet ve duyguları nefsin yasak arzu ve isteklerinin emrine verme (bk. h-v-y) ihsan: iyilik, ikram (bk. ḥ-s-n) iktidar: güç, kudret (bk. ḳ-d-r) iltica etmek: sığınmak istinad etmek: dayanmak (bk. s-n-d) itikad etmek: inanmak kudret-i Samedâniye: herşey Kendisine muhtaç olduğu halde Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah’ın kudreti (bk. ḳ-d-r; ṣ-m-d) küre-i arz: yerküre, dünya maruz olmak: uğramak, tesirinde ve karşısında olmak matlup: istenen, hedeflenen (bk. ṭ-l-b) menba: kaynak minnet: iyilik karşısında kendini borçlu hissetmek mükâfat: ödül münasip: uygun (bk. n-s-b) münevverü’l-akıl: aklı bilimle aydınlanmış (bk. n-v-r) münevverü’l-kalb: kalbi imanla aydınlanmış (bk. n-v-r) musahhar: boyun eğen musibet: belâ, sıkıntı mutî-i kanun-u İlâhî: Allah’ın emir ve yasaklarına itaat eden kişi (bk. ḳ-n-n | nefs-i serkeş: söz dinlemeyen nefis (bk. n-f-s) Rab: herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah (bk. r-b-b) rahat-ı kalb ve vicdan: kalp ve vicdan rahatlığı Rahîm: sonsuz merhamet ve şefkat sahibi Allah (bk. r-ḥ-m) Rezzak: bütün yaratılmışların rızkını veren Allah (bk. r-z-ḳ) seyyiât: kötülükler, günahlar tabi: uyan tahassun etmek: sığınmak takvâ: Allah’tan korkup emir ve yasaklarına titizlikle uymak (bk. v-ḳ-y) tevekkül: Allah’a güvenme ve Onu vekil kabul etme (bk. v-k-l) ubûdiyet: Allah’a kulluk (bk. a-b-d) zahirî: görünüşte (bk. ẓ-h-r) |
bir şey… Adeta sermaye ve iktidar dairesi, eli nereye yetişirse o kadardır. Fakat emelleri, arzuları ve elemleri ve belâları ise, dairesi, gözü, hayali nereye yetişirse ve gidinceye kadar geniştir. İşte bu derece âciz ve zayıf, fakir ve muhtaç olan ruh-u beşere ibadet, tevekkül, tevhid, teslim, ne kadar azîm bir kâr, bir saadet, bir nimet olduğunu, bütün bütün kör olmayan görür, derk eder.
Malûmdur ki, zararsız yol, zararlı yola—velev on ihtimalden bir ihtimal ile olsa—tercih edilir. Halbuki, meselemiz olan ubûdiyet yolu, zararsız olmakla beraber, ondan dokuz ihtimalle bir saadet-i ebediye hazinesi vardır. Fısk ve sefahet yolu ise—hattâ fâsıkın itirafıyla dahi—menfaatsiz olduğu halde, ondan dokuz ihtimalle şekavet-i ebediye helâketi bulunduğu, icmâ ve tevatür derecesinde hadsiz ehl-i ihtisasın ve müşahedenin şehadetiyle sabittir ve ehl-i zevkin ve keşfin ihbaratıyla muhakkaktır.
Elhasıl, âhiret gibi dünya saadeti dahi ibadette ve Allah’a asker olmaktadır. Öyle ise biz daima “Elhamdü lillâhi ale’t-tâati ve’t-tevfîk”
1 demeliyiz ve Müslüman olduğumuza şükretmeliyiz.
Dipnot-1
Bize taat ve muvaffakiyet nasip eden Allah’a hamd olsun.
| âhiret: öteki dünya, öldükten sonraki hayat (bk. e-ḫ-r) azîm: büyük (bk. a-ẓ-m) derk etmek: algılamak, kavramak ehl-i ihtisas ve müşahede: görünmeyen âlemlere ait hakikatleri bizzat gözleyen ve bu konuda uzmanlaşan kimseler (bk. ş-h-d) ehl-i zevk ve keşif: mânevî âlemlerde iman hakikatleri kendilerine açılan ve bu hakikatlerin zevkine erişen kimseler (bk. k-ş-f) elem: üzüntü, acı elhasıl: özetle, sonuç olarak | emel: istek, arzu fâsık: günahkâr fısk: günah, günahkârlık hadsiz: sayısız helâket: mahvoluş, yok oluş icma: bir mesele hakkında İslâm âlimlerinin görüş birliğine varması (bk. c-m-a) ihbarat: verilen haberler malum: bilinen, belli (bk. a-l-m) menfaat: yarar muhakkak: kesin (bk. ḥ-ḳ-ḳ) ruh-u beşer: insan ruhu (bk. r-v-ḥ) saadet: mutluluk saadet-i ebediye: sonsuz mutluluk (bk. e-b-d) sabit: kesinleşmiş sefahet: yasak zevklere düşkünlük, beyinsizce davranış, budalalık | şekavet-i ebediye: sonsuz sıkıntı, mutsuzluk (bk. e-b-d) tevatür: güvenilir insanların birbirlerine anlatarak getirdikleri kesin haber tevekkül: Allah’a dayanma ve güvenme (bk. v-k-l) tevhid: birleme; herşeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve inanma (bk. v-ḥ-d) ubûdiyet: Allah’a kulluk (bk. a-b-d) velev: hattâ |
KAYNAKLAR
Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Üçüncü Söz, İkinci Makam, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.
http://www.erisale.com/#content.tr.1.44
Copyright © Söz Basım Yayın
T. C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük 8 Deneme 2 CEVAP ANAHTARI
2. İkinci Söz – Cumartesi Dersleri – 2
1. Birinci Söz – Cumartesi Dersleri -1
T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük 8 Deneme 2
Kur’an-ı Kerim’den Alınan İlhamla Yapılan Dualar 2

2-Bakara
40 – Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimeti hatırlayın. Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki ben de size verdiğim sözü yerine getireyim. Yalnız benden korkun.
Allah’ım, ” Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimeti hatırlayın. Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki ben de size verdiğim sözü yerine getireyim. Yalnız benden korkun.” buyuruyorsun. Bize verdiğin nimetlerden dolayı sonsuz şükürler olsun. Sana verdiğimiz sözü yerine getirebilmeyi bizlere nasip et. Sen de bizleri cennetinle ve cemalinle şereflendir. Bizler yalnız Senden korkarız. Bizleri bağışla.
41 – Elinizdeki Tevrat’ı tasdik edici olarak indirdiğimize (Kur’an’a) iman edin. Onu inkâr edenlerin ilki olmayın. Âyetlerimi az bir karşılığa değişmeyin ve bana karşı gelmekten sakının.
Allah’ım, Tevrat’ı tasdik edici olarak indirdiğin Kur’an’a iman ettik. Onu inkar etmekten Sana sığınırız. Âyetlerini az bir karşılığa değişmekten ve Sana karşı gelmekten de Sana sığınırız.
42 – Hakkı batılla karıştırıp da bile bile hakkı gizlemeyin.
Allah’ım, hakkı batılla karıştırıp da bile bile hakkı gizlemekten Sana sığınırız. Bizleri böyle yapanlardan eyleme ve bizleri böyle yapanlardan uzak eyle.
43 – Namazı kılın, zekâtı verin. Rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin.
Allah’ım, bizleri namaz kılan, zekat veren ve rükû edenlerle birlikte rükû edenlerden eyle.
44 – Siz Kitab’ı (Tevrat’ı) okuyup durduğunuz hâlde, kendinizi unutup başkalarına iyiliği mi emrediyorsunuz? (Yaptığınızın çirkinliğini) anlamıyor musunuz?
Allah’ım, Kitab’ı okuyup da kendimizi unutup başkalarına iyiliği emretmekten Sana sığınırız. Önce kitapta okuduğuğumuz iyilikleri kendi hayatımıza yansıtmayı, sonra da başkalarına emretmeyi nasip et. Anlayışsız olmaktan da Sana sığınırız. Bizlere anlayış ver.
45 – Sabrederek ve namaz kılarak (Allah’tan) yardım dileyin. Şüphesiz namaz, Allah’a derinden saygı duyanlardan başkasına ağır gelir.
Allah’ım, sabrederek ve namaz kılarak Senden yardım istiyoruz. Şüphesiz namaz, Sana derinden saygı duyanlardan başkasına ağır gelir. Bizleri Sana derinden saygı duyanlardan eyle, namazı ağır gelenlerden eyleme.
46 – Onlar, Rablerine kavuşacaklarını ve gerçekten O’na döneceklerini çok iyi bilirler.
Allah’ım, Ey Rabbimiz, bizler Sana kavuşacağız ve gerçekten Sana doneceğiz, bunu biliyoruz. Bizlere hayırlı bir şekilde Sana dönmeyi ve Senin tarafından da hayırlı bir şekilde karşılanmayı nasip et.
Onlar, Rablerine kavuşacaklarını ve gerçekten ona döneceklerini çok iyi bilirler. ﴾46﴿
47 – Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve (bir zamanlar) sizi cümle âleme üstün kıldığımı hatırlayın.
Allah’ım, İsrailoğullarına nimet verdiğin ve bir zamanlar onları cümle âleme üstün kıldığın gibi şimdi de bizlere nimet ver ve bizleri cümle âleme üstün kıl. Ancak bu nimetin ve üstünlüğün şükrünü ve gereğini de yerine getirebilmeyi nasip et.
48 – Öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse bir başkası adına bir şey ödeyemez. Hiçbir kimseden herhangi bir şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz. Onlara yardım da edilmez.
Allah’ım, hiç kimsenin başkası adına bir şey ödeyemeyeceği, hiçbir kimseden herhangi bir şefaat kabul olunmayacağı ve fidye alınmayacağı, yardım da edilmeyeceği bir günden Sana sığınırız. Sen bizleri koru.
49 – Hani, sizi azabın en kötüsüne uğratan, kadınlarınızı sağ bırakıp, oğullarınızı boğazlayan Firavun ailesinden kurtarmıştık. Bunda, size Rabbinizden (gelen) büyük bir imtihan vardı.
Allah’ım, İsrailoğullarının uğradığı, azabın en kötüsüne uğratamaktan, onların kadınlarını sağ bırakıp, oğullarını boğazlayan Firavun ailesi gibi zalim ailelerden bizleri koru. Bizleri bu şekilde ağır imtihanlara tabi tutma.
50 – Hani, sizin için denizi yarmış, sizi kurtarmış, gözlerinizin önünde Firavun ailesini suda boğmuştuk.
Allah’ım, İsrailoğullarını denizi yarıp Firavun ve adamlarından kurtardığın ve onların gözleri önünde Firavun ve adamlarını boğduğun gibi, çağdaşlarımız olan Firavun gibilerini ve adamlarını eğer kabili ıslah değillerse, son nefeslerine kadar tövbe etmeyecekler ve inkarcı olarak öleceklerse, onları da boğ, onlara fırsat verme, planlarını boz.
51 – Hani, biz Mûsâ ile kırk gece için sözleşmiştik. Sizler ise onun ardından (kendinize) zulmederek bir buzağıyı tanrı edinmiştiniz.
Allah’ım, İsrailoğullarının yaptığı gibi, Sen Hz. Musa A.S. ile kırk gece sözleştikten sonra onun ardından onların kendilerine zulmederek bir buzağıyı tanrı edindikleri gibi, kendimize Senden başka tanrılar edinmekten Sana sığınırız. Sen bizleri muhafaza eyle.
52 – Sonra bunun ardından şükredesiniz diye sizi affetmiştik.
Allah’ım, İsrailoğullarını günahlarının ardından şükrederler diye affettiğin gibi bizleri de günahlarımızdan sonra bizlere verdiğin nimetlere şükredebilelim diye bizeleri de affet. Vemiş olduğun nimetlerden dolayı sonsuz şükürler olsun. Bizlere gerçekten şükredebilmeyi de nasip et, bizleri bağışla.
53 – Hani, doğru yolu tutasınız diye Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) ve Furkan’ı vermiştik.
Allah’ım, bizlere doğru yolu tutmayı nasip et, Kitabı ve Furkan’ı doğru anlamayı ve yaşamayı nasip et. Tıpkı Peygamberin Hz. Musa A.S. ve kavmi İsrailoğullarına verdiğin gibi.
54 – Mûsâ, kavmine dedi ki: “Ey kavmim! Sizler, buzağıyı ilâh edinmekle kendinize yazık ettiniz. Gelin yaratıcınıza tövbe edin de nefislerinizi öldürün (kendinizi düzeltin). Bu, Yaratıcınız katında sizin için daha iyidir. Böylece Allah da onların tövbesini kabul etti. Çünkü O, tövbeleri çok kabul edendir, çok merhametlidir.”
Allah’ım, İsrailoğullarının buzağıyı ilâh edindikleri gibi bizlerin de bilerek veya bilmeyerek ilâh edindiğimiz veya farkında olalım ya da olmayalım Senden başka tapındığımız şeylerden tövbe ediyoruz ve nefislerimizi Sana kurban ediyoruz. Sen tövbelerimizi kabul et ve bizleri bağışla. Bu Senin katında bizler için daha iyidir. Sen tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın. Bizlere de merhamet et.
55 – Hani siz, “Ey Mûsâ! Biz Allah’ı açıktan açığa görmedikçe sana asla inanmayız” demiştiniz. Bunun üzerine siz bakıp dururken sizi yıldırım çarpmıştı.
Allah’ım, “Hani siz, ‘Ey Mûsâ! Biz Allah’ı açıktan açığa görmedikçe sana asla inanmayız’ demiştiniz. Bunun üzerine siz bakıp dururken sizi yıldırım çarpmıştı.” buyuruyorsun. Bizler İsrailoğullarının yaptığı gibi böyle yakışıksız istek ve taleplerde bulunmaktan Sana sığınırız. Bizlere cennette cuma yamaçlarında peygamberlerinle beraber özellikle en son peygamberin ve peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa S.A.S. ile beraber cemalini seyretmeyi nasip eyle.
56 – Sonra, şükredesiniz diye ölümünüzün ardından sizi tekrar dirilttik.
Allah’ım, “Sonra, şükredesiniz diye ölümünüzün ardından sizi tekrar dirilttik.” buyuruyorsun. İsrailoğullarını ölümlerinin ardından dirilttiğin gibi bizlerin de ölmüş kalplerini hakikat ve hidayetle dirilt. Böylece Sana şükredebilelim. Vermiş olduğun nimetlerden solayı sonsuz şükürler olsun.
57 – Bulutu üstünüze gölge yaptık. Size, kudret helvası ile bıldırcın indirdik. “Verdiğimiz rızıkların iyi ve güzel olanlarından yiyin” (dedik). Onlar (verdiğimiz nimetlere nankörlük etmekle) bize zulmetmediler, fakat kendilerine zulmediyorlardı.
Allah’ım, “Bulutu üstünüze gölge yaptık. Size, kudret helvası ile bıldırcın indirdik. ‘Verdiğimiz rızıkların iyi ve güzel olanlarından yiyin’ (dedik). Onlar (verdiğimiz nimetlere nankörlük etmekle) bize zulmetmediler, fakat kendilerine zulmediyorlardı.” buyuruyorsun. Vermiş olduğun nimetlere nankörlük etmekten ve başkalarına ve kendimize zulmetmekten Sana sığınırız.
58 – Hani, “Şu memlekete girin. Orada dilediğiniz gibi, bol bol yiyin. Kapısından eğilerek tevazu ile girin ve “hıtta!” (Ya Rabbi, bizi affet) deyin ki, biz de sizin hatalarınızı bağışlayalım. İyilik edenlere ise daha da fazlasını vereceğiz” demiştik.
Allah’ım, “Hani, ‘Şu memlekete girin. Orada dilediğiniz gibi, bol bol yiyin. Kapısından eğilerek tevazu ile girin ve “hıtta!” (Ya Rabbi, bizi affet) deyin ki, biz de sizin hatalarınızı bağışlayalım. İyilik edenlere ise daha da fazlasını vereceğiz’ demiştik.” buyuruyorsun. Bizleri güzel memleketlere girmeyi, orada dilediğimiz gibi bol bol yemeyi ve girerken kapısında Senin huzurunda olarak eğilerek, tevazu ile girmeyi, “Ya Rabbi bizi affet” diyebilmeyi nasip et. Bizlere o memleketlerde iyilikler edebilmeyi de nasip et.
59 – Derken, onların içindeki zalimler, sözü kendilerine söylenenden başka şekle soktular. Biz de haktan ayrılmaları sebebiyle, o zalimlere gökten bir azap indirdik.
Allah’ım, zalimlerden olmaktan, sözü bize söylenenden başka şekle sokmaktan, tahrifat yapmaktan ve böylece haktan ayrılmaktan ve Senin tarafından azaba uğramaktan Sana sığınırız. Sen bizleri muhafaza eyle, böylesi durumlara düşürme.
60 – Hani, Mûsâ kavmi için su dilemişti. Biz de, “Asanı kayaya vur” demiştik, böylece kayadan on iki pınar fışkırmış, her boy kendi su alacağı pınarı bilmişti. “Allah’ın rızkından yiyin, için. Yalnız, yeryüzünde bozgunculuk yaparak fesat çıkarmayın” demiştik.
Allah’ım, “Hani, Mûsâ kavmi için su dilemişti. Biz de, ‘Asanı kayaya vur’ demiştik, böylece kayadan on iki pınar fışkırmış, her boy kendi su alacağı pınarı bilmişti. ‘Allah’ın rızkından yiyin, için. Yalnız, yeryüzünde bozgunculuk yaparak fesat çıkarmayın’ demiştik.” buyuruyorsun. Senin rızkından bol bol yiyip içmeyi ve şükretmeyi nasip et. Vermiş olduğun nimetlerden dolayı sonsuz şükürler olsun. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak fesat çıkarmaktan da Sana sığınırız.
61 – Hani, “Ey Mûsâ! Biz bir çeşit yemeğe asla katlanamayız. O hâlde, bizim için Rabbine yalvar da, o bize yerden biten sebze, kabak, sarımsak, mercimek, soğan versin” demiştiniz. O da size, “İyi olanı düşük olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? Öyle ise inin şehre! İstedikleriniz orada var” demişti. Böylece zillet ve yoksulluk onları kapladı. Onlar, Allah’ın gazabına uğradılar. Bunun sebebi, onların; Allah’ın âyetlerini inkâr ediyor, peygamberleri de haksız yere öldürüyor olmaları idi. Bütün bunların sebebi ise, isyan etmek ve aşırı gitmekte oluşlarıydı.
Allah’ım, “Hani, ‘Ey Mûsâ! Biz bir çeşit yemeğe asla katlanamayız. O hâlde, bizim için Rabbine yalvar da, o bize yerden biten sebze, kabak, sarımsak, mercimek, soğan versin’ demiştiniz. O da size, ‘İyi olanı düşük olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? Öyle ise inin şehre! İstedikleriniz orada var’ demişti. Böylece zillet ve yoksulluk onları kapladı. Onlar, Allah’ın gazabına uğradılar. Bunun sebebi, onların; Allah’ın âyetlerini inkâr ediyor, peygamberleri de haksız yere öldürüyor olmaları idi. Bütün bunların sebebi ise, isyan etmek ve aşırı gitmekte oluşlarıydı.” buyuryoursun. Bu şekilde davranan İsrailoğulları gibi olmaktan Sana sığınırız. Sen bizleri affet. Yersiz istek ve taleplerimizden dolayı bizleri hemen cezalandırma. Bizleri bağışla. İsyan etmekten ve aşırı gitmekten de Sana sığınırız. Sen bizleri koru.
62 – Şüphesiz, inananlar (Müslümanlar) ile Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sâbiîlerden (her bir grubun kendi şeriatında) “Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salih ameller işleyenler için Rableri katında mükâfat vardır; onlar korkuya uğramayacaklar, mahzun da olmayacaklardır” (diye hükmedilmiştir).
Allah’ım, “Şüphesiz, inananlar (Müslümanlar) ile Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sâbiîlerden (her bir grubun kendi şeriatında) ‘Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salih ameller işleyenler için Rableri katında mükâfat vardır; onlar korkuya uğramayacaklar, mahzun da olmayacaklardır’ (diye hükmedilmiştir).” buyuruyorsun. Bizleri Sana ve ahiret gününe inanan ve salih ameller işleyenlerden eyle ve katından bizlere mükâfat ver; bizleri korkuya uğratma, mahzun da yapma.
63 – Hani, (Tevrat ile amel edeceğinize dair) sizden sağlam bir söz almış, Tûr dağını da tepenize dikmiş ve “Sakınasınız diye, size verdiğimiz Kitab’ı sıkı tutun, onun içindekileri düşünün (gafil olmayın)” demiştik.
Allah’ım, “Hani, (Tevrat ile amel edeceğinize dair) sizden sağlam bir söz almış, Tûr dağını da tepenize dikmiş ve ‘Sakınasınız diye, size verdiğimiz Kitab’ı sıkı tutun, onun içindekileri düşünün (gafil olmayın)’ demiştik.” buyuruyorsun. Bizlere gönderdiğin Kitap’tan gafil olmaktan Sana sığınırız. Onu sımsıkı tutmayı ve onun içindekileri düşünmeyi ve gereği gibi amel edebilmeyi bizlere nasip et.
64 – Bundan sonra yine yüz çevirdiniz. Allah’ın bol nimeti ve merhameti olmasaydı, herhâlde ziyana uğrayanlardan olurdunuz.
Allah’ım, eğer yüz çevirirsek Sen bizleri hemen cezalandırma Halim isminle muamele et. Senin bol nimetin ve merhametin olmasaydı, herhalde ziyana uğrayanlardan oluruduk. Sen bizleri ziyana uğratma.
65 – Şüphesiz siz, içinizden Cumartesi yasağını çiğneyenleri bilirsiniz. Biz onlara, “Aşağılık maymunlar olun” demiştik.
Allah’ım, “Şüphesiz siz, içinizden Cumartesi yasağını çiğneyenleri bilirsiniz. Biz onlara, ‘Aşağılık maymunlar olun’ demiştik.” buyuruyorsun. Senin yasaklarını çiğnemekten ve suretlerimizin değiştirilmesinden Sana sığınırız. Sen bizleri affet, bizleri bağışla.
66 – Biz bunu, hem onu görenlere, hem de sonra geleceklere bir ibret ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlara da bir öğüt kıldık.
Allah’ım, “Biz bunu, hem onu görenlere, hem de sonra geleceklere bir ibret ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlara da bir öğüt kıldık.” buyuryorsun. Ondan ibretler almayı, Senin yasaklarını işlemekten sakınmayı ve öğüdünü yerine getirmeyi bizlere nasip eyle.
67 – Hani Mûsâ kavmine, “Allah, size bir sığır kesmenizi emrediyor” demişti. Onlar da, “Sen bizimle eğleniyor musun?” demişlerdi. Mûsâ, “Kendini bilmez cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım” demişti.
Allah’ım, “Hani Mûsâ kavmine, ‘Allah, size bir sığır kesmenizi emrediyor’ demişti. Onlar da, ‘Sen bizimle eğleniyor musun?’ demişlerdi. Mûsâ, ‘Kendini bilmez cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım’ demişti.” buyuruyorsun. Bizler de kendini bilmez cahillerden olmaktan Sana sığınırız. Senin bizlere emrettiğini hemen yerine getirmeye çalışanlardan eyle. İsrailoğullarının sığır kesme emrini yavaştan almaları gibi emirlerini yavaştan almaktan bizleri muhafaza eyle.
68 – “Bizim için Rabbine dua et de onun nasıl bir sığır olduğunu bize açıklasın.” dediler. Mûsâ şöyle dedi: “Rabbim diyor ki: O, ne yaşlı, ne körpe, ikisi arası bir sığırdır. Haydi, emrolunduğunuz işi yapın.”
Allah’ım, “Bizim için Rabbine dua et de onun nasıl bir sığır olduğunu bize açıklasın.” dediler. Mûsâ şöyle dedi: “Rabbim diyor ki: O, ne yaşlı, ne körpe, ikisi arası bir sığırdır. Haydi, emrolunduğunuz işi yapın.” buyuruyorsun. Bizlere Senin tarafından emrolunduğumuz işi hemen yapabilmeyi lutfet. Sana karşı gelmekten Sana sığınırız.
69 – Onlar, “Bizim için Rabbine dua et de, rengi neymiş? açıklasın” dediler. Mûsâ şöyle dedi: “Rabbim diyor ki, o, sapsarı; rengi, bakanların içini açan bir sığırdır” dedi.
Allah’ım, “Onlar, ‘Bizim için Rabbine dua et de, rengi neymiş? açıklasın’ dediler. Mûsâ şöyle dedi: ‘Rabbim diyor ki, o, sapsarı; rengi, bakanların içini açan bir sığırdır’ dedi.” buyuruyorsun. Emredileni yapmamak için işi yokuşa sürenlerden olmaktan Sana sığınırız.
70 – “Bizim için Rabbine dua et de onun nasıl bir sığır olduğunu bize açıklasın. Çünkü sığırlar, bizce, birbirlerine benzemektedir. Ama Allah dilerse elbet buluruz” dediler.
Allah’ım, İsrailoğullarının dediği gibi “Bizim için Rabbine dua et de onun nasıl bir sığır olduğunu bize açıklasın. Çünkü sığırlar, bizce, birbirlerine benzemektedir. Ama Allah dilerse elbet buluruz” demekten, işi yokuşa sürmekten Sana sığınırız. Senin bizlere emrettiğin şeyi hiç tereddüt etmeden derhal yerine getirenlerden eyle.
71 – Mûsâ şöyle dedi: “Rabbim diyor ki; o, çift sürmek, ekin sulamak için boyunduruğa vurulmamış, kusursuz, hiç alacası olmayan bir sığırdır.” Onlar, “İşte, şimdi tam doğrusunu bildirdin” dediler. Nihayet o sığırı kestiler. Neredeyse bunu yapmayacaklardı.
Allah’ım, “Mûsâ şöyle dedi: ‘Rabbim diyor ki; o, çift sürmek, ekin sulamak için boyunduruğa vurulmamış, kusursuz, hiç alacası olmayan bir sığırdır.’ Onlar, ‘İşte, şimdi tam doğrusunu bildirdin’ dediler. Nihayet o sığırı kestiler. Neredeyse bunu yapmayacaklardı.” buyuruyorsun. İsrailoğulları gibi davranmaktan Sana sığınırız. Bizleri Senin emrine itaatkar kıl bizleri affet, bizleri bağışla.
72 – Hani, bir kimseyi öldürmüştünüz de suçu birbirinizin üstüne atmıştınız. Hâlbuki Allah, gizlemekte olduğunuzu ortaya çıkaracaktı.
Allah’ım, birisini öldürmekten ve suçu da başkasına atmaktan Sana sığınırız. Sen gizlemekte olduğumuz şeyleri ortaya çıkaransın. Utanılacak birşeyle yapmaktan da Sana sığınırız. Hata ve günahlarımızı Settar isminle ört. Sana kul hakkıyla gelmekten bizleri muhafaza eyle.
73 – “Sığırın bir parçası ile öldürülene vurun” dedik. (Denileni yaptılar ve ölü dirildi.) İşte, Allah ölüleri böyle diriltir, düşünesiniz diye mucizelerini de size böyle gösterir.
Allah’ım, “Sığırın bir parçası ile öldürülene vurun’ dedik. (Denileni yaptılar ve ölü dirildi.) İşte, Allah ölüleri böyle diriltir, düşünesiniz diye mucizelerini de size böyle gösterir.” diyorsun. Sen bizlerin ölmüş kalplerini dirilt, hakikate uyandır. Çürümekten, pörsümekten, paslanmaktan ve yokolmaktan muhafaza eyle.
74 – Sonra bunun ardından kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, hatta daha katı oldu. Çünkü taş vardır ki, içinden ırmaklar fışkırır. Taş vardır ki yarılır da içinden sular çıkar. Taş da vardır ki, Allah korkusuyla (yerinden kopup) düşer. Allah, yaptıklarınızdan hiçbir zaman habersiz değildir.
Allah’ım, “Sonra bunun ardından kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, hatta daha katı oldu. Çünkü taş vardır ki, içinden ırmaklar fışkırır. Taş vardır ki yarılır da içinden sular çıkar. Taş da vardır ki, Allah korkusuyla (yerinden kopup) düşer. Allah, yaptıklarınızdan hiçbir zaman habersiz değildir.”buyuruyorsun. Kalplerimizin katılaşmasından, taş gibi olmasından, hatta daha da katı olmasından Sana sığınırız. Sen bizlerin yaptıklarından her zaman haberi olansın. Her zaman Senin razı olacağın ameller yapmayı nasip eyle.
75 – Şimdi, bunların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa içlerinden birtakımı, Allah’ın kelamını dinler, iyice anladıktan sonra, onu bile bile tahrif ederlerdi.
Allah’ım, “Şimdi, bunların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa içlerinden birtakımı, Allah’ın kelamını dinler, iyice anladıktan sonra, onu bile bile tahrif ederlerdi.” buyuruyorsun. Bunlardan olmaktan Sana sığınırız. Bizleri affet.
76 – Onlar iman edenlerle karşılaşınca, “İman ettik” derler. Birbirleriyle baş başa kaldıklarında da şöyle derler: “Rabbinizin huzurunda delil olarak kullanıp sizi sustursunlar diye mi, Allah’ın (Tevrat’ta) size bildirdiklerini onlara söylüyorsunuz? (Bu kadarcık şeye) akıl erdiremiyor musunuz?”
Allah’ım, İsrailoğullarının münafıklıklarından da Sana sığınırız. Bizlerle karşılaştıklarında “iman ettik” deyip de sonra da kendi aralarında birbirlerini hakikati inkar etmeleri yolunda teşvik edip bu yüzden bizlere ve Senin dinine zarar vermelerinden Sana sığınırız, bizleri ve dinimizi koru.
77 – Onlar bilmiyorlar mı ki, Allah onların gizli tuttuklarını da bilir, açığa vurduklarını da.
Allah’ım, “Onlar bilmiyorlar mı ki, Allah onların gizli tuttuklarını da bilir, açığa vurduklarını da.” buyuruyorsun. Bizleri utanılacak şeyler yapmaktan uzak eyle.
78 – Bunların bir de ümmî takımı vardır; Kitab’ı (Tevrat’ı) bilmezler. Onların bütün bildikleri bir sürü kuruntulardır. Onlar sadece zanda bulunurlar.
Allah’ım, “Bunların bir de ümmî takımı vardır; Kitab’ı (Tevrat’ı) bilmezler. Onların bütün bildikleri bir sürü kuruntulardır. Onlar sadece zanda bulunurlar.” buyuruyorsun. Bizleri de kitabı bilmeyen, ümmi kalan, bunun yüzünden bir sürü kuruntuya kapılıp sadece zanda bulunanlardan eyleme. Bizlere de ilminden bahşet. Faydasız ilimden de Sana sığınırız.
79 – Vay o kimselere ki, elleriyle Kitab’ı yazarlar, sonra da onu az bir karşılığa değişmek için, “Bu, Allah’ın katındandır” derler. Vay ellerinin yazdıklarından ötürü onların hâline! Vay kazandıklarından dolayı onların hâline!
Allah’ım, “Vay o kimselere ki, elleriyle Kitab’ı yazarlar, sonra da onu az bir karşılığa değişmek için, ‘Bu, Allah’ın katındandır’ derler. Vay ellerinin yazdıklarından ötürü onların hâline! Vay kazandıklarından dolayı onların hâline!” buyuruyorsun. Bunlardan olmaktan Sana sığınırız. Bizleri muhafaza eyle.
80 – Bir de dediler ki: “Bize ateş, sayılı birkaç günden başka asla dokunmayacaktır.” Sen onlara de ki: “Siz bunun için Allah’tan söz mü aldınız? -Eğer böyle ise, Allah verdiği sözden dönmez-. Yoksa siz Allah’a karşı bilemeyeceğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?”
Allah’ım, ” Bir de dediler ki: ‘Bize ateş, sayılı birkaç günden başka asla dokunmayacaktır.’ Sen onlara de ki: ‘Siz bunun için Allah’tan söz mü aldınız? -Eğer böyle ise, Allah verdiği sözden dönmez-. Yoksa siz Allah’a karşı bilemeyeceğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?” buyuruyorsun. Sana karşı bilemeyeğimiz şeyleri söylemekten Sana sığınırız. Sen bizleri bağışla.
81 – Evet, kötülük işleyip suçu benliğini kaplamış (ve böylece şirke düşmüş) olan kimseler var ya, işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
Allah’ım, kötülük işleyip de suçun benliğimizi kaplamasından ve böylece şirke düşmekten, bundan dolayı da cehennemlik olmaktan Sana sığınırız. Ebedi cehennemde kalmaktan da Sana sığınırız. Sen bizleri muhafaza eyle.
82 – İman edip salih ameller işleyenler ise cennetliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
Allah’ım, bizleri iman edip salih ameller işleyenlerden ve cennetliklerden eyle. Bizleri cennette ebedi kalanlardan eyle.
83 – Hani, biz İsrailoğulları’ndan, “Allah’tan başkasına ibadet etmeyeceksiniz, anne babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz, herkese güzel sözler söyleyeceksiniz, namazı kılacaksınız, zekâtı vereceksiniz” diye söz almıştık. Sonra pek azınız hariç, yüz çevirerek sözünüzden döndünüz.
Allah’ım, “Hani, biz İsrailoğulları’ndan, “Allah’tan başkasına ibadet etmeyeceksiniz, anne babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz, herkese güzel sözler söyleyeceksiniz, namazı kılacaksınız, zekâtı vereceksiniz” diye söz almıştık. Sonra pek azınız hariç, yüz çevirerek sözünüzden döndünüz.” buyuryorsun.
Sadece Sana ibadet edenlerden olmayı, anne, babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilikler edebilmeyi, herkese güzel sözler söylemeyi, namaz kılmayı, zekat vermeyi bizlere nasip eyle. Yüz çevirerek sözlerimizden dönmekten ise bizleri muhafaza eyle.
84 – Hani, “Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız” diye de sizden kesin söz almıştık. Sonra bunu böylece kabul etmiştiniz. Kendiniz de buna hâlâ şahitlik etmektesiniz.
Allah’ım, “Hani, ‘Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız’ diye de sizden kesin söz almıştık. Sonra bunu böylece kabul etmiştiniz. Kendiniz de buna hâlâ şahitlik etmektesiniz.” buyuruyorsun. Bizleri birbirimizin kanını dökmekten uzak eyle, birbirimizi yurtlarından çıkarmaktan uzak eyle. Bizleri bağışla, bizleri affet.
85 – Ama siz, birbirinizi öldüren, içinizden bir kesime karşı kötülük ve zulümde yardımlaşarak; size haram olduğu hâlde onları yurtlarından çıkaran, size esir olarak geldiklerinde ise, fidye verip kendilerini kurtaran kimselersiniz. Yoksa siz Kitab’ın (Tevrat’ın) bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden bunu yapanın cezası, dünya hayatında rezil olmaktan başka bir şey değildir. Kıyamet gününde ise onlar azabın en şiddetlisine uğratılırlar. Çünkü Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.
Allah’ım, İsrailoğullarının yaptığı gibi birbirimizi öldürmekten, içimizde bir kesime karşı kötülük ve zulümde yardımlaşmaktan, haram olduğu halde onları yurtlarından çıkarmaktan Sana sığınırız. Kitabın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkar etmekten de Sana sığınırız. Dünya hayatında rezil olmaktan ve kıyamet gününde de azabın en şiddetlisine uğrtaılmaktan da Sana sığınırız. Sen bizleirn yaptıklarından habersiz değilsin. Günahlarımızı ve hatalarımızı bağışla. Bizleri affet.
86 – Onlar, ahireti verip dünya hayatını satın alan kimselerdir. Artık bunlardan azap hiç hafifletilmez. Onlara yardım da edilmez.
Allah’ım, bizleri ahireti verip dünyayı satın alan kimselerden eyleme. Bizleri hiç hafifletilmeyen bir azabın içine de koyma. Bizleri yardım edilmez kimseler de kılma.
87 – Andolsun, Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik. Ondan sonra ard arda peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsa’ya mucizeler verdik. Onu Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. Size herhangi bir peygamber, hoşunuza gitmeyen bir şey getirdikçe, kibirlenip (onların) bir kısmını yalanlayıp bir kısmını da öldürmediniz mi?
Allah’ım, andolsun, Hz. Mûsâ A.S.’a Kitab’ı (Tevrat’ı) verdin. Ondan sonra ard arda peygamberler gönderdin. Meryem oğlu Hz. İsa A.S.’a mucizeler verdin. Onu Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) ile destekledin. Senin peygamberlerini kibirlenerek yalanlamaktan Sana sığınırız. Bizler hepsini kabul ediyoruz. Hepsine iman ettik. Sen onların yüzü suyu hürmetine bizleri bağışla.
88 – “Kalplerimiz muhafazalıdır” dediler. Öyle değil. İnkârları sebebiyle Allah onları lânetlemiştir. Bu yüzden pek az iman ederler.
Allah’ım, “Kalplerimiz muhafazalıdır” deyip iman etmekten kaçıp inkar yolunu seçmekten Sana sığınırız. Bu sebepten Senin bizleri lânetlemenden de Sana sığınırız. Bizleri pek az iman edenlerden eyleme. Bütünüyle iman edenlerden eyle.
89 – Kendilerine ellerindekini (Tevrat’ı) tasdik eden bir kitap (Kur’an) gelince onu inkâr ettiler. Oysa, daha önce (bu kitabı getirecek peygamber ile) inkârcılara (Arap müşriklerine) karşı yardım istiyorlardı. (Tevrat’tan) tanıyıp bildikleri (bu peygamber) kendilerine gelince ise onu inkâr ettiler. Allah’ın lâneti inkârcıların üzerine olsun.
Allah’ım, “Kendilerine ellerindekini (Tevrat’ı) tasdik eden bir kitap (Kur’an) gelince onu inkâr ettiler. Oysa, daha önce (bu kitabı getirecek peygamber ile) inkârcılara (Arap müşriklerine) karşı yardım istiyorlardı. (Tevrat’tan) tanıyıp bildikleri (bu peygamber) kendilerine gelince ise onu inkâr ettiler. Allah’ın lâneti inkârcıların üzerine olsun.” buyuruyorsun. İnkarcılardan olmaktan ve Senin lanetini üzerimize almaktan Sana sığınırız. Bizleri muhafaza eyle, bizleri iman edenlerden eyle.
90 – Karşılığında nefislerini sattıkları şeyi kıskançlıkları sebebiyle Allah’ın, kullarından dilediğine lütfuyla indirdiği vahyi inkâr etmeleri ne kötüdür! Bu yüzden gazap üstüne gazaba uğradılar. İnkâr edenlere alçaltıcı bir azap vardır.
Allah’ım, kıskançlık sebebiyle Senin kullarından dilediğine lütfunla indirdiğin hakikatleri inkar etmekten ve bu yüzden gazap üstüne gazaba uğramaktan ve alçaltıcı bir azaba düşmekten bizleri muhafaza eyle.
91 – Onlara, “Allah’ın indirdiğine (Kur’an’a) iman edin” denilince, “Biz sadece bize indirilene (Tevrat’a) inanırız” deyip, ondan sonra geleni (Kur’an’ı) inkâr ederler. Hâlbuki o, ellerinde bulunanı (Tevrat’ı) tasdik eden hak bir kitaptır. De ki: “Eğer inanan kimseler idiyseniz, daha önce niçin Allah’ın peygamberlerini öldürüyordunuz?”
Allah’ım, İsrailoğullarının yaptığı gibi kitabı inkar etmekten ve peygamberlere karşı öldürmek gibi kötü duygular beslemekten Sana sığınırız. Sen bizleri bağışla.
92 – Andolsun, Mûsâ size açık mucizeler getirmişti de, arkasından sizler nefislerinize zulüm ederek buzağıyı ilâh edinmiştiniz.
Allah’ım, İsrailoğullarının yaptığı gibi peygamber açık mucizeler getirdikten sonra arkasından nefizlerimize zulmedip Senden başka ilahlar aramaktan ve başka ilahlar edinmekten Sana sığınırız. Sen bizleri muhafaza eyle. Bizleri Sana imanda ve Senin yolunda olmada sabit kadem eyle.
93 – Hani, Tûr’u tepenize dikerek sizden söz almıştık, “Size verdiğimiz Kitab’a sımsıkı sarılın; ona kulak verin” demiştik. Onlar, “Dinledik, karşı geldik” demişlerdi. İnkârları yüzünden buzağı sevgisi onların kalplerine sindirilmişti. Onlara de ki: (Tevrat’a beslediğinizi iddia ettiğiniz) imanınızın size emrettiği şey ne kötüdür, eğer inanan kimselerseniz!
Allah’ım, gönderdiğin Kitabına sımsıkı sarılmayı ve ona kulak vermeyi nasip et. Dinledik, duyduk, kabul ediyoruz ve itaat ediyoruz. İsrailoğulları gibi isyan etmekten Sana sığınıryoruz. İnkar yüzünden bizlere buzağı sevgisi gibi para, mal, makam, kadın, şöhret, hükmetme gibi sevgileri kalplerimize koyma. Bizleri imandan ve Sana olan sevgiden ve Senin sevgini kazanmaktan mahrum etme.
94 – De ki: “Eğer (iddia ettiğiniz gibi) Allah katındaki ahiret yurdu (cennet) diğer insanlar için değil de, yalnız sizinse ve doğru söyleyenler iseniz haydi ölümü temenni edin!”
Allah’ım, İsrailoğullarının dediği gibi “Allah katındaki ahiret yurdu (cennet) diğer insanlar için değil de, yalnız bizim içindir.” demekten haya ederiz ve Sana sığınırız. Sen dilediğini cennetine koyarsın. Bizler ancak imanla ölmeyi temenni ediyoruz ve güvenle Sana kavuşmayı diliyoruz. Ya Rabbimiz bizleri de diğer insanlar gibi lütfunla cennetine koy, cemalinle şereflendir.
95 – Fakat kendi elleriyle önceden yaptıkları işler yüzünden ölümü hiçbir zaman temenni edemezler. Allah, o zalimleri hakkıyla bilendir.
Allah’ım, kendi ellerimizle önceden yaptığımız işler yüzünden ölümü hiçbir zaman temenni edemeyenlerden olmaktan Sana sığınırız. Kendimize ve başkalarına zulmetmekten de Sana sığınırız. Sen bizleri muhafaza eyle. Bizlere hayırlı ölümler nasip eyle. İman ile ölebilmeyi ve Sana güzel amellerle gelebilmeyi bizlere nasip eyle.
96 – Andolsun, sen onların, yaşamaya, bütün insanlardan; hatta Allah’a ortak koşanlardan bile daha düşkün olduklarını görürsün. Onların her biri bin yıl yaşamak ister. Hâlbuki uzun yaşamak, onları azaptan kurtaracak değildir. Allah, onların bütün işlediklerini görür.
Allah’ım, eğer hep Sana iman ve itaat ve ibadet ve Senin yolunda mücadele ile sağlıklı bir şekilde geçecek bir hayat olacaksa uzun yaşamayı arzu ederiz. Ancak bunların dışında kendi kötü nefsimizin arzularına göre keyfemayeşa yaşayacaksak hemen bizim canlarımızı al. Fakat imanla Sana gelmeyi de nasip et. Bizleri bağışla.
97 – De ki: “Her kim Cebrail’e düşman ise, bilsin ki o, Allah’ın izni ile Kur’an’ı; önceki kitapları doğrulayıcı, mü’minler için de bir hidayet rehberi ve müjde verici olarak senin kalbine indirmiştir.”
Allah’ım, “De ki: ‘Her kim Cebrail’e düşman ise, bilsin ki o, Allah’ın izni ile Kur’an’ı; önceki kitapları doğrulayıcı, mü’minler için de bir hidayet rehberi ve müjde verici olarak senin kalbine indirmiştir.” buyuruyorsun. Cebrail A.S.’a düşman olmaktan Sana sığınırız. Biz ona inanıyoruz ve onu seviyoruz. Çünkü o Senin iznin ile Kur’an’ı; önceki kitapları doğrulayıcı, biz mü’minler için de bir hidayet rehberi ve müjde verici olarak Peygamberin ve Peygamberimiz Hz. Muhammed S.A.S.’in kalbine indirmiştir. Dolayısıyla biz ona nasıl düşman olabiliriz. Biz onu çok severiz. Bizlere cennetinde Peygamberimiz Hz. Muhammed S.A.S. ile görüşmeyi ve sohbet etmeyi nasip eyle, Cebrail A.S. ile de görüşebilmeyi ve sohbet edebilmeyi nasip eyle.
98 – Her kim Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e ve Mîkâil’e düşman olursa bilsin ki, Allah da inkâr edenlerin düşmanıdır.
Aallah’ım, bizleri Sana, meleklerine, peygamberlerine A.S., Cebrail A.S.’a ve Mîkâil A.S.’a düşman olmaktan muhafaza eyle. Senin tarafından düşman olarak ilan edilmekten de Sana sığınırız. Bizleri koru. Bizler Seni, meleklerini, peygamberlerini A.S., Cebrail A.S.’ı ve Mîkâil A.S.’ı seviyoruz. Bizlerin de Senin ve onların tarafından sevilmemizi arzuluyoruz. Sen bizleri Sev, onlar da bizleri sevsin.
99 – Andolsun, biz sana apaçık âyetler indirdik. Bunları ancak fasıklar inkâr eder.
Allah’ım, indirdiğin apaçık ayetleri inkar etmekten, fasıklardan olmaktan Sana sığınırız. Sen bizleri muhafaza eyle.
100 – Onlar ne zaman bir antlaşma yaptılarsa, içlerinden birtakımı o antlaşmayı bozmadı mı? Zaten onların çoğu iman etmez.
Allah’ım, antlaşma yaptıktan sonra antlaşmayı bozmaktan Sana sığınırız. İmandan uzaklaşmaktan da Sana sığınırız. Bizleri iman edenlerden eyle ve Kendine yaklaştır.
101 – Onlara, Allah katından ellerinde bulunan Kitab’ı (Tevrat’ı) doğrulayıcı bir peygamber gelince, kendilerine kitap verilenlerden bir kısmı, sanki bilmiyorlarmış gibi Allah’ın Kitab’ını (Tevrat’ı) arkalarına attılar.
Allah’ım, “Onlara, Allah katından ellerinde bulunan Kitab’ı (Tevrat’ı) doğrulayıcı bir peygamber gelince, kendilerine kitap verilenlerden bir kısmı, sanki bilmiyorlarmış gibi Allah’ın Kitab’ını (Tevrat’ı) arkalarına attılar.” buyuruyorsun. Hakikat bize ulaşınca onu sanki bilmiyormuş gibi yapıp arkamıza atmaktan Sana sığınırız. Bizleri hakikati tasdik edenlerden eyle.
102 – “Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların (ve şeytan tıynetli insanların) uydurdukları yalanların ardına düştüler. Oysa Süleyman (büyü yaparak) küfre girmedi. Fakat şeytanlar, insanlara sihri ve (özellikle de) Babil’deki Hârût ve Mârût adlı iki meleğe ilham edilen (sihr)i öğretmek suretiyle küfre girdiler. Hâlbuki o iki melek, “Biz ancak imtihan için gönderilmiş birer meleğiz. (Sihri caiz görüp de) sakın küfre girme” demedikçe, kimseye (sihir) öğretmiyorlardı. Böylece (insanlar) onlardan kişi ile karısını birbirinden ayıracakları sihri öğreniyorlardı. Hâlbuki onlar, Allah’ın izni olmadıkça o sihirle hiç kimseye zarar veremezlerdi. (Onlar böyle yaparak) kendilerine zarar veren, fayda getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun, onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi!
Allah’ım, “Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların (ve şeytan tıynetli insanların) uydurdukları yalanların ardına düştüler. Oysa Süleyman (büyü yaparak) küfre girmedi. Fakat şeytanlar, insanlara sihri ve (özellikle de) Babil’deki Hârût ve Mârût adlı iki meleğe ilham edilen (sihr)i öğretmek suretiyle küfre girdiler. Hâlbuki o iki melek, ‘Biz ancak imtihan için gönderilmiş birer meleğiz. (Sihri caiz görüp de) sakın küfre girme’ demedikçe, kimseye (sihir) öğretmiyorlardı. Böylece (insanlar) onlardan kişi ile karısını birbirinden ayıracakları sihri öğreniyorlardı. Hâlbuki onlar, Allah’ın izni olmadıkça o sihirle hiç kimseye zarar veremezlerdi. (Onlar böyle yaparak) kendilerine zarar veren, fayda getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun, onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi!” buyuruyorsun.
Peygamberin Hz. Süleyman A.S. hakkında şeytanların ve şeytan gibi insanların uydurdukları yalanların ardına düşmekten bizleri koru. Babil’deki Hârût ve Mârût adlı iki meleğe ilham edilen (sihr)i öğretmek suretiyle küfre giren şeytanlar ve şeytan gibi insanların zararlarından da ve yaptıkları büyülerden de bizleri muhafaza eyle. Senin iznin olmadıkça hiç kimseye o sihirlerle zarar veremezler, Sen onlara izin verme. Kendimize zarar veren ve fayda getirmeyen şeyleri öğrenmekten de bizleri koru. Ahirette nasibi olmayanlardan olmaktan Sana sığınırız. Karşılığında kötü bir şey uğruna kendimizi satmaktan da bizleri muhafaza eyle.
103 – Eğer onlar iman edip Allah’ın emirlerine karşı gelmekten sakınmış olsalardı, Allah katında kazanacakları sevap kendileri için daha hayırlı olacaktı. Keşke bilselerdi!
Allah’ım, bizleri iman edip Senin emirlerine karşı gelmekten sakınanlardan eyle. Senin katında kazanacağımız sevab bizler için daha hayırlı olacaktır. Bizleri Senin katında kazanacak sevapları bol olanlardan eyle.
104 – Ey iman edenler! “Râ’inâ (bizi gözet)” demeyin, “unzurnâ (bize bak)” deyin ve dinleyin. Kâfirler için acıklı bir azap vardır.
Allah’ım, “Ey iman edenler! “Râ’inâ (bizi gözet)” demeyin, “unzurnâ (bize bak)” deyin ve dinleyin. Kâfirler için acıklı bir azap vardır.” buyuruyorsun. İsrailoğullarının yaptığı gibi yakışıksız sözler söylemekten ve dinlememekten Sana sığınırız. Bizleri bağışla. Şüphesiz kafirleri için acıklı bir azap vardır. Bizleri o azaptan uzak eyle.
105 – Ne Kitab ehlinden inkâr edenler ve ne de Allah’a ortak koşanlar, Rabbinizden size bir iyilik gelmesini isterler. Oysa Allah, rahmetini dilediğine tahsis eder. Allah, büyük lütuf sahibidir.
Allah’ım, “Ne Kitab ehlinden inkâr edenler ve ne de Allah’a ortak koşanlar, Rabbinizden size bir iyilik gelmesini isterler. Oysa Allah, rahmetini dilediğine tahsis eder. Allah, büyük lütuf sahibidir.” buyuruyorsun. Ya Rabbimiz bizlere katından iyilikler ver. Sen rahmetini dilediğine tahsis edersin. Sen büyük lütuf sahibisin. Bizlere de lütfufta bulun.
106 – Biz herhangi bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturur (ya da ertelersek), yerine daha hayırlısını veya mislini getiririz. Allah’ın gücünün her şeye hakkıyla yettiğini bilmez misin?
Allah’ım, Sen herhangi bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturur (ya da ertelersin), yerine daha hayırlısını veya mislini getirirsin. Senin gücünün her şeye hakkıyla yeter. Bizler ancak Senin emrettiğini yapmakla mükellef kullarınız. Bizleri affet.
107 – Bilmez misin ki, göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Sizin için Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.
Allah’ım, göklerin ve yerin hükümranlığı Senindir. Bizler için Senden başka ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır. Sen bizlerin dostu ve yardımcısı ol.
108 – Yoksa daha önce Mûsâ’nın sorguya çekildiği gibi, siz de peygamberinizi sorguya çekmek mi istiyorsunuz? Her kim imanı küfre değişirse, o artık doğru yoldan sapmış olur.
Allah’ım, “Yoksa daha önce Mûsâ’nın sorguya çekildiği gibi, siz de peygamberinizi sorguya çekmek mi istiyorsunuz? Her kim imanı küfre değişirse, o artık doğru yoldan sapmış olur.” buyuruyorsun. Böyle bir edepsizliği yapmaktan Sana sığınırız. Bizleri bağışla. imanı küfre değiştirenlerden olmaktan ve doğru yoldan sapmış olmaktan muhafaza eyle.
109 – Kitap ehlinden birçoğu, hak kendilerine belirdikten sonra dahi, içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi, imanınızdan sonra küfre döndürmek isterler. Siz şimdilik, Allah onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar affedin, hoşgörün. Şüphesiz Allah, gücü her şeye hakkıyla yetendir.
Allah’ım, “Kitap ehlinden birçoğu, hak kendilerine belirdikten sonra dahi, içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi, imanınızdan sonra küfre döndürmek isterler. Siz şimdilik, Allah onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar affedin, hoşgörün. Şüphesiz Allah, gücü her şeye hakkıyla yetendir.” buyuruyorsun. Kitap ehlinin bizleri imanımızdan sonra küfre döndürmelerine müsade etme. Asıl Sen onlara hidayet ver. Özellikle ahir zamanda Hristiyanların ve Yahudilerin fevc fevc İslamiyete dahil olmalarını ve inanmalarını nasip et.
110 – Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin. Kendiniz için her ne iyilik işlemiş olursanız, Allah katında onu bulursunuz. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızı görür.
Allah’ım, bizleri namazı dosdoğru kılanlardan, zekat verenlerden eyle. Kendimiz için çok iyilik yapanlardan olmayı ve Senin katında bunun karşılığını bulmayı nasip eyle. Şüphesiz Sen bizlerin bütün yaptıklarını görürsün. Hayırlı ve güzel ameller yapmayı nasip eyle.
111 – Bir de; “Yahudi ve Hıristiyanlardan başkası Cennet’e girmeyecek” dediler. Bu, onların kuruntuları! De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz (iddianızı ispat edecek) delilinizi getirin.”
Allah’ım, “Bir de; ‘Yahudi ve Hıristiyanlardan başkası Cennet’e girmeyecek’ dediler. Bu, onların kuruntuları! De ki: ‘Eğer doğru söyleyenler iseniz (iddianızı ispat edecek) delilinizi getirin.” buyuruyorsun. Ya Rabbi, Sen dilediğini cennetine koyarsın. Bizleri de cennetine koy ve cemalinle şereflendir. Yahudi ve Hristiyanları da Sana havale ediyoruz. İçlerinde kabili ıslah olanlar varsa en kısa zamanda onları da hidayete erdir ve böyle yakışıksız ve delilsiz sözlerden vazgeçsinler. Kabili ıslan değillerse ve son nefeslerine kadar inatla inkar edip delilsiz uydurma sözler söyleyeceklerse Sen onlar hakkında hükmünü ver.
112 – Hayır, öyle değil! Kim “ihsan” derecesine yükselerek özünü Allah’a teslim ederse, onun mükâfatı Rabbinin katındadır. Artık onlara korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.
Allah’ım, “Hayır, öyle değil! Kim ‘ihsan’ derecesine yükselerek özünü Allah’a teslim ederse, onun mükâfatı Rabbinin katındadır. Artık onlara korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.” buyuruyorsun. Bizleri ihsan derecesine yükselerek özümüzü Sana teslim edenlerden eyle. Bizlere katından mükafat ver. Bizlere korku yaşatma, bizleri üzülecek durumlara düşürme.
113 – Yahudiler, “Hıristiyanlar bir temel üzerinde değiller” dediler. Hıristiyanlar da, “Yahudiler bir temel üzerinde değiller” dediler. Oysa hepsi Kitab’ı okuyorlar. (Kitab´ı) bilmeyenler de tıpkı bunların söyledikleri gibi demişti. Artık onların aralarında uyuşamadıkları davada, kıyamet gününde hükmü Allah verecektir.
Allah’ım, “Yahudiler, ‘Hıristiyanlar bir temel üzerinde değiller’ dediler. Hıristiyanlar da, ‘Yahudiler bir temel üzerinde değiller’ dediler. Oysa hepsi Kitab’ı okuyorlar. (Kitab´ı) bilmeyenler de tıpkı bunların söyledikleri gibi demişti. Artık onların aralarında uyuşamadıkları davada, kıyamet gününde hükmü Allah verecektir.” buyuruyorsun. Bu şekilde bilgisizce veya bile bile inatla hakikate aykırı sözler söylemekten Sana sığınırız. Sen bizleri affet, bizler bağışla. Çağdaşlarımız olan Yahudiler ve Hristiyanlar’a da akıl fikir ver, imana girsinler, hidadeyete ersinler ve böylece Senin nurun tüm dünyada tamamlansın.
114 – Allah’ın mescitlerinde onun adının anılmasını yasak eden ve onların yıkılması için çalışandan kim daha zalimdir. Böyleleri oralara (eğer girerlerse) ancak korka korka girebilmelidirler. Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük bir azap vardır.
Allah’ım, Senin mescitlerinde Senin adının anılmasını yasak eden ve onların yıkılması için çalışanlara fırsat verme. Onların içine korku sal, onlara bu dünyada rezillik ver, ahirette de büyük bir azaba koy. Bizleri de onların şerlerinden muhafaza eyle.
115 – Doğu da, Batı da (tüm yeryüzü) Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü işte oradadır. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.
Allah’ım, Doğu da, Batı da (tüm yeryüzü) Senindir. Nereye dönersek Senin yüzün işte oradadır. Şüphesiz Sen, lütfu geniş olansın, hakkıyla bilensin. Bizlere lütfunla bağışta bulun, bizleri affet.
116 – “Allah, çocuk edindi” dediler. O, bundan uzaktır. Hayır! Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ındır. Hepsi O’na boyun eğmiştir.
Allah’ım, “Allah, çocuk edindi’ dediler. O, bundan uzaktır. Hayır! Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ındır. Hepsi O’na boyun eğmiştir.” diyorsun. Sana çocuk isnadında bulunanlardan olmaktan haya ederiz. Estağfirullah. Sen bizleri affet. Böyle şeyleri dilimize dolamaktan da Sana sığınırız. Bizleri bağışla. Subhanallah. Sen bundan uzaksın, Seni her türlü eksiklikten, noksanlıktan, kusur ve ayıptan tenzih ederiz. Göklerdeki ve yerdeki herşey Senindir, bizler de Sana aidiz, Senin yaratığınız, Senin kulunuz. Herşey Sana boyun eğmiştir. Bizler de Sana boyun eğdik, bizleri affet, bizleri bağışla.
117 – O, gökleri ve yeri örneksiz yaratandır. Bir işe hükmetti mi ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir.
Allah’ım, Sen, gökleri ve yeri örneksiz yaratansın. Bir işe hükmettin mi ona sadece “ol” dersin, o da hemen oluverir. Bizleri Kendine yaklaştır.
118 – Bilmeyenler, “Allah bizimle konuşsa, ya da bize bir mucize gelse ya!” derler. Bunlardan öncekiler de tıpkı böyle, bunların dedikleri gibi demişti. Onların kalpleri (anlayışları) birbirine benziyor. Biz âyetleri, kesin olarak inanacak bir toplum için açıkladık.
Allah’ım, “Bilmeyenler, ‘Allah bizimle konuşsa, ya da bize bir mucize gelse ya!’ derler. Bunlardan öncekiler de tıpkı böyle, bunların dedikleri gibi demişti. Onların kalpleri (anlayışları) birbirine benziyor. Biz âyetleri, kesin olarak inanacak bir toplum için açıkladık.” buyuruyorsun. Bizleri kesin olarak inanacak bir toplum olmayı nasip eyle. Olmayacak isteklerde bulunmaktan Sana sığınırız. Kalplerimizi ve anlayışlarımızı bozuk eyleme.
119 – Şüphesiz biz seni hak ile; müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen cehennemlik olanlardan sorumlu tutulacak değilsin.
Allah’ım, “Şüphesiz biz seni hak ile; müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen cehennemlik olanlardan sorumlu tutulacak değilsin.” buyuruyorsun. Bizlere o hakkı ve müjdeyi göster. uyarıldığımız cehennemden de bizleri uzak eyle.
120 – Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: “Allah’ın yolu asıl doğru yoldur.” Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır.
Allah’ım, “Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: ‘Allah’ın yolu asıl doğru yoldur.’ Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır.” buyuruyorsun. Bizlere gelen ilimden sonra Yahudiler ve Hıristiyanlar’ın arzu ve keyiflerine uymaktan muhafaza eyle. Sen bizim dostumuz ve yardımcımız ol. Çağdaşlarımız olan Yahudilere ve Hıristiyanlara da hidayet nasip et. Böylece tüm dünyada Senin nurun tamamlansın.
121 – Kendilerine kitab verdiğimiz kimseler, onu gereği gibi okurlar. İşte bunlar ona inanırlar. Onu inkâr edenlere gelince, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.
Allah’ım, bizlere verdiğin kitabı gereği gibi okumayı nasip et. Ona inanmayı ve onunla amel etmeyi nasip et. Onu inkar etmekten ve bu yüzden ziyana uğrayanlardan olmaktan Sana sığınırız.
122 – Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve (bir zamanlar) sizi cümle âleme üstün tuttuğumu hatırlayın.
Allah’ım, “Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve (bir zamanlar) sizi cümle âleme üstün tuttuğumu hatırlayın.” buyuruyorsun. Bizlere de nimetler verdin ve bir zamanlar bizleri de cümle aleme üstün tuttun. Yine eskisi gibi İslamiyeti tüm dünyanın başına geçir. Hıristiyanlardan ve Yahudilerden ve diğer dinlerden ve diğer inanmayan insanlardan İslamiyete fevc fevc girecek insanlar nasip et, hidayet ver ve kıyamet kopmadan önce nurunun tüm dünyada tamamla.
123 – Kimsenin kimse namına bir şey ödemeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı, kimseye şefaatin (aracılığın) yarar sağlamayacağı ve hiç kimsenin hiçbir taraftan yardım göremeyeceği günden sakının.
Allah’ım, kimsenin kimse namına bir şey ödemeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı, kimseye şefaatin (aracılığın) yarar sağlamayacağı ve hiç kimsenin hiçbir taraftan yardım göremeyeceği günden Sana sığınırız. Sen bizleri koru, muhafaza et, affet, bağışla.
124 – Bir zaman Rabbi İbrahim’i birtakım emirlerle sınamış, İbrahim onların hepsini yerine getirmiş de Rabbi şöyle buyurmuştu: “Ben seni insanlara önder yapacağım.” İbrahim de, “Soyumdan da (önderler yap, ya Rabbi!)” demişti. Bunun üzerine Rabbi, “Benim ahdim (verdiğim söz) zalimleri kapsamaz” demişti.
Allah’ım, “Bir zaman Rabbi İbrahim’i birtakım emirlerle sınamış, İbrahim onların hepsini yerine getirmiş de Rabbi şöyle buyurmuştu: ‘Ben seni insanlara önder yapacağım.’ İbrahim de, ‘Soyumdan da (önderler yap, ya Rabbi!)’ demişti. Bunun üzerine Rabbi, ‘Benim ahdim (verdiğim söz) zalimleri kapsamaz’ demişti.” buyuruyorsun. Bizleri zalim kimseler eyleme, bizleri de insanlara önderler eyle, soyumuzdan da önderler yap ya Rabbi!
125 – Hani, biz Kâbe’yi insanlara toplantı ve güven yeri kılmıştık. Siz de Makam-ı İbrahim’den kendinize bir namaz yeri edinin. İbrahim ve İsmail’e şöyle emretmiştik: “Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rükû ve secde edenler için evimi (Kâbe’yi) tertemiz tutun.”
Allah’ım, “Hani, biz Kâbe’yi insanlara toplantı ve güven yeri kılmıştık. Siz de Makam-ı İbrahim’den kendinize bir namaz yeri edinin. İbrahim ve İsmail’e şöyle emretmiştik: ‘Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rükû ve secde edenler için evimi (Kâbe’yi) tertemiz tutun.” buyuruyorsun. Kâbe’yi insanların toplantı ve güven yeri kıldığın gibi yaşadığımız şehirleri ve ülkeleri de güvenli kıl. Makam-ı İbrahim’de bir namaz yeri edinmeyi nasip eyle. Senin evini Kâbe’yi temiz tuttuğumuz gibi diğer evlerini camileri ve mescitleri ve namaz kılınan evlerimizi ve yine namaz kıldığımız yeryüzünü de temiz tutmayı nasip eyle.
126 – Hani İbrahim, “Rabbim! Bu şehri güvenli bir şehir kıl. Halkından Allah’a ve ahiret gününe iman edenleri her türlü ürünle rızıklandır” demişti. Allah da, “İnkâr edeni bile az bir süre, (bu geçici kısa hayatta) rızıklandırır; sonra onu cehennem azabına girmek zorunda bırakırım. Ne kötü varılacak yerdir orası!” demişti.
Allah’ım, “Hani İbrahim, ‘Rabbim! Bu şehri güvenli bir şehir kıl. Halkından Allah’a ve ahiret gününe iman edenleri her türlü ürünle rızıklandır’ demişti. Allah da, ‘İnkâr edeni bile az bir süre, (bu geçici kısa hayatta) rızıklandırır; sonra onu cehennem azabına girmek zorunda bırakırım. Ne kötü varılacak yerdir orası!’ demişti.” buyuruyorsun. Kâbe’yi güvenli bir şehir kıldığın gibi yaşadığımız şehirleri de güvenli kıl. Halkından Sana ve ahiret gününe iman edenleri her türlü ürünle rızıklandır. Bizleri inkar edenlerden ve sonra da cehennem azabına girmek zorunda olanlardan eyleme. Çünkü ne kötü varılacak yerdir orası, bizleri ondan muhafaza eyle.
127 – Hani İbrahim, İsmail ile birlikte evin (Kâbe’nin) temellerini yükseltiyor, “Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur! Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin” diyorlardı.
Allah’ım, “Hani İbrahim, İsmail ile birlikte evin (Kâbe’nin) temellerini yükseltiyor, ‘Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur! Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin’ diyorlardı.” buyuruyorsun. Ey Rabbimiz! Bizden de yapmış olduğumuz ibadetleri, hayırlı ve güzel amelleri kabul buyur. Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin.
128 – “Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. Tövbemizi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın.”
Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. Tövbemizi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın.
129 – “Rabbimiz! İçlerinden onlara bir peygamber gönder; onlara âyetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları her kötülükten arındırsın. Şüphesiz, sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.”
Rabbimiz! İçimizden bizlere bir peygamber varisi gönder; bizlere âyetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve bizleri her kötülükten arındırsın. Şüphesiz, sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.
130 – Kendini bilmeyenden başka İbrahim’in dininden kim yüz çevirir? Andolsun, biz İbrahim’i bu dünyada seçkin kıldık. Şüphesiz o ahirette de iyilerdendir.
Allah’ım, kendini bilmeyenden başka Hz. İbrahim A.S.’ın dininden kim yüz çevirir? Andolsun, Sen Hz. İbrahim A.S.’ı bu dünyada seçkin kıldın. Şüphesiz o ahirette de iyilerdendir. Bizleri ahirette onunla görüşenlerden eyle.
131 – Rabbi ona “Teslim ol” dediğinde, “Âlemlerin Rabbine teslim oldum” demişti.
Allah’ım, “Rabbi ona ‘Teslim ol’ dediğinde, ‘Âlemlerin Rabbine teslim oldum’ demişti.” buyuruyorsun. Bizleri de Sana Hz. İbrahim A.S. gibi teslim olanlardan eyle. ‘Âlemlerin Rabbine teslim oldum’ deyip gereği gibi hareket edenlerden eyle. Âlemlerin Rabbine teslim oldum.
132 – İbrahim, bunu kendi oğullarına da vasiyet etti, Yakub da öyle: “Oğullarım! Allah, sizin için bu dini (İslâm’ı) seçti. Siz de ancak müslümanlar olarak ölün” dedi.
Allah’ım, “İbrahim, bunu kendi oğullarına da vasiyet etti, Yakub da öyle: ‘Oğullarım! Allah, sizin için bu dini (İslâm’ı) seçti. Siz de ancak müslümanlar olarak ölün’ dedi.” buyuruyorsun. Bizleri de müslümanlar olarak ölenlerden eyle.
133 – Yoksa siz Yakub’un, ölüm döşeğinde iken çocuklarına, “Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?” dediği, onların da, “Senin ilâhına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilâhı olan tek bir ilâha ibadet edeceğiz; bizler O’na boyun eğmiş müslümanlarız.” dedikleri zaman orada hazır mı bulunuyordunuz?
Allah’ım, “Yoksa siz Yakub’un, ölüm döşeğinde iken çocuklarına, ‘Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?’ dediği, onların da, ‘Senin ilâhına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilâhı olan tek bir ilâha ibadet edeceğiz; bizler O’na boyun eğmiş müslümanlarız.’ dedikleri zaman orada hazır mı bulunuyordunuz?” diyorsun. Bizler Sen bize ne bildirirsen ancak onu bilebiliriz. Herşeyi hakkıyla bilen Sensin. Bizleri Hz. İbrahim A.S., Hz. İsmail A.S., Hz. İshak A.S., Hz. Yakup A.S. ve Hz. İsmail A.S.’ın soyundan gelen en son peygamberin ve peygamberimiz olan Hz. Muhammed S.A.S.’in ilâhı olan tek bir ilâha yani Sana ibadet edebilmeyi ve Sana boyun eğmiş müslümanlar olarak Sana gelebilmeyi nasip eyle.
134 – Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz.
Allah’ım, “Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz.” buyuruyorsun. Bizleri hayırlı ameller kazanan kimselerden eyle. Bizleri sorumlu tutulduğumuz amellerden alnımızın akıyla çıkan ve Senin lütfuna mazhar olan kimselerden eyle.
135 – (Yahudiler) “Yahudi olun” ve (Hıristiyanlar da) “Hıristiyan olun ki doğru yolu bulasınız” dediler. De ki: “Hayır, hakka yönelen İbrahim’in dinine uyarız. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.”
Allah’ım, “(Yahudiler) ‘Yahudi olun’ ve (Hıristiyanlar da) ‘Hıristiyan olun ki doğru yolu bulasınız’ dediler. De ki: ‘Hayır, hakka yönelen İbrahim’in dinine uyarız. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.” buyuruyorsun. Bizleri de hakka yönelen Hz. İbrahim A.S.’ın dinine uymayı nasip eyle. Çünkü o sana ortak koşanlardan değildi. Bizleri de Sana ortak koşanlardan eyleme.
136 – Deyin ki: “Biz Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ ve İsa’ya verilen (Tevrat ve İncil) ile bütün diğer peygamberlere Rab’lerinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz ona teslim olmuş kimseleriz.”
Allah’ım, biz Sana, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ ve İsa’ya verilen (Tevrat ve İncil) ile bütün diğer peygamberlere Rab’lerinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz ona teslim olmuş kimseleriz. Bizlerin imanını kabul et, bizleri affet.
137 – Eğer onlar böyle sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse, gerçekten doğru yolu bulmuş olurlar; yüz çevirirlerse onlar elbette derin bir ayrılığa düşmüş olurlar. Allah, onlara karşı seni koruyacaktır. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
Allah’ım, eğer onlar, Hiristiyanlar ve Yahudiler, böyle bizim iman ettiğiniz gibi iman ederlerse, gerçekten doğru yolu bulmuş olurlar; Ya Rabbi onlara hidayet nasipe et. Böylece Senin nurun bitin yeryüzünde tamamlansın. Eğer yüz çevirirlerse onlar elbette derin bir ayrılığa düşmüş olurlar. Onlar hakkında Sen hükmünü verirsin. Sen, onlara karşı bizleri koru. Sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin.
138 – “Biz, Allah’ın boyasıyla boyanmışızdır. Boyası Allah’ınkinden daha güzel olan kimdir? Biz ona ibadet edenleriz” (deyin).
Allah’ım, biz, Senin boyanla boyanmışızdır. Boyası Seninkinden daha güzel olan kimdir? Biz yalnız Sana ibadet edenleriz. Sen bizleri bağışla, bizleri affet.
139 – Onlara de ki: “Allah hakkında mı bizimle tartışıp duruyorsunuz? Hâlbuki O, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz size aittir. Biz O’na gönülden bağlanmış kimseleriz.”
Allah’ım, “Onlara de ki: ‘Allah hakkında mı bizimle tartışıp duruyorsunuz? Hâlbuki O, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz size aittir. Biz O’na gönülden bağlanmış kimseleriz.” buyuruyorsun. Çağdaşlarımız olan Hıristiyanlar ve Yahudilerin bu hakikatleri anlamalarını ve hidayete gelmelerini nasip et. Böylece yeryüzünde Sana iman ve ibadet edenlerin sayısı artsın ve Sen yeryüzünde nurunu tamamla.
140 – Yoksa siz, “İbrahim de, İsmail de, İshak da, Yakub ile Yakuboğulları da yahudi, ya da hıristiyan idiler” mi diyorsunuz? De ki: “Sizler mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?” Allah tarafından kendisine ulaşan bir gerçeği gizleyen kimseden daha zalim kimdir? Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.
Allah’ım, “Yoksa siz, ‘İbrahim de, İsmail de, İshak da, Yakub ile Yakuboğulları da yahudi, ya da hıristiyan idiler’ mi diyorsunuz? De ki: ‘Sizler mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?’ Allah tarafından kendisine ulaşan bir gerçeği gizleyen kimseden daha zalim kimdir? Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.” buyuruyorsun. Bizler ancak Senin bize bildirdiğin kadarını bilebiliriz. Senin tarafından bizlere ulaşan bir gerçeği gizlemekten ve zalimlerden olmaktan Sana sığınırız. Sen yaptıklarımızdan habersiz değilsin, bizler neler yapıyorsan herşeyden haberi olansın. Bizleri bağışla, bizleri affet.
141 – Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz.
Allah’ım, “Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz.” buyuruyorsun. Bizleri hayırlı ve güzel ameller yapmaya muvaffak eyle. Razı olacağın ameller yapmayı nasip eyle.
142 – Birtakım kendini bilmez insanlar, “Onları (müslümanları) yönelmekte oldukları kıbleden çeviren nedir?” diyecekler. De ki: “Doğu da, Batı da Allah’ındır. Allah, dilediği kimseyi doğru yola iletir.”
Allah’ım, “Birtakım kendini bilmez insanlar, ‘Onları (müslümanları) yönelmekte oldukları kıbleden çeviren nedir?’ diyecekler. De ki: ‘Doğu da, Batı da Allah’ındır. Allah, dilediği kimseyi doğru yola iletir.” buyuruyorsun. Doğu da, Batı da Senindir, Sen dilediğin kimseyi doğru yola iletirsin. Bizleri de doğru yola ilet.
143 – Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye sizi orta bir ümmet yaptık. Her ne kadar Allah’ın doğru yolu gösterdiği kimselerden başkasına ağır gelse de biz, yönelmekte olduğun ciheti ancak; Resûl’e tabi olanlarla, gerisingeriye dönecekleri ayırd edelim diye kıble yaptık. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz Allah, insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir.
Allah’ım, “Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye sizi orta bir ümmet yaptık. Her ne kadar Allah’ın doğru yolu gösterdiği kimselerden başkasına ağır gelse de biz, yönelmekte olduğun ciheti ancak; Resûl’e tabi olanlarla, gerisingeriye dönecekleri ayırd edelim diye kıble yaptık. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz Allah, insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir.” buyuruyorsun. Bizleri insanlara bir şahit ve örnek yap, Peygamberimiz Hz. Muhammed S.A.S.’in de bizlerin lehinde şehadet ve şefaat etmesini nasip et. Bizlerin imanını ve ibadetlerini boşa çıkarma. Ya Rabbimiz şüphesiz Sen insanlara karşı çok şefkatli ve çok merhametlisin. Bizlere de şefkatinle ve merhametinle muamele et.
144 – (Ey Muhammed!) Biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz. (Merak etme) elbette seni, hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. (Bundan böyle), yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. (Ey Müslümanlar!) Siz de nerede olursanız olun, (namazda) yüzünüzü hep onun yönüne çevirin. Şüphesiz kendilerine kitap verilenler, bunun Rabblerinden (gelen) bir gerçek olduğunu elbette bilirler. Allah, onların yaptıklarından habersiz değildir.
Allah’ım, “(Ey Muhammed!) Biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz. (Merak etme) elbette seni, hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. (Bundan böyle), yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. (Ey Müslümanlar!) Siz de nerede olursanız olun, (namazda) yüzünüzü hep onun yönüne çevirin. Şüphesiz kendilerine kitap verilenler, bunun Rabblerinden (gelen) bir gerçek olduğunu elbette bilirler. Allah, onların yaptıklarından habersiz değildir.” buyuruyorsun. Bizleri nerede olursak olalım yüzümüzü daima Mescid-i Haram yönüne döndürenlerde eyle. Kıblemizi şaşırtma.
145 – Andolsun, sen kendilerine kitap verilenlere her türlü mucizeyi getirsen de, onlar yine senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar. Andolsun, eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, o takdirde sen de mutlaka zalimlerden olursun.
Allah’ım, “Andolsun, sen kendilerine kitap verilenlere her türlü mucizeyi getirsen de, onlar yine senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar. Andolsun, eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, o takdirde sen de mutlaka zalimlerden olursun.” buyuruyorsun. Ya Rabbimiz bizlere gelen bunca ilimden sonra onların yani Yahudilerin ve Hıristiyanların arzu ve keyiflerine uyacak olursak, o takdirde bizler mutlaka zalimlerden oluruz. Bizleri onların arzu ve keyiflerine uymaktan uzak eyle, bizleri zalimlerden eyleme.
146 – Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (Peygamberi) oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Böyle iken içlerinden birtakımı bile bile gerçeği gizlerler.
Allah’ım, “Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (Peygamberi) oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Böyle iken içlerinden birtakımı bile bile gerçeği gizlerler.” buyuruyorsun. Çağaşlarımız olan Yahudilere ve Hıristiyanlara hidayet nasip et, böylece tüm dünyada Senin nurun tamamlansın.
147 – Hak (ancak) Rabbindendir. Artık, sakın şüpheye düşenlerden olma!
Allah’ım, hak ancak Sendendir, artık bizleri şüpheye düşenlerden eyleme.
148 – Herkesin yöneldiği bir yön vardır. Haydi, hep hayırlara koşun, yarışın! Nerede olsanız Allah hepinizi bir araya getirir. Şüphesiz, Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.
Allah’ım, herkesin yöneldiği bir yön vardır. Bizleri Sana yönelenlerden eyle. Hep hayırlara koşmayı, hayırlı işlerde yarışmayı nasip eyle. Nerede olursak olalım Sen bizleri, hepimizi bir araya getirirsin. Şüphesiz Senin herşeye gücün yeter. Bizleri bağışla.
149 – (Ey Muhammed!) Nereden yola çıkarsan çık, (namazda) Mescid-i Haram’a doğru dön. Bu, elbette Rabbinden gelen gerçek bir emirdir. Allah, sizin işlediklerinizden asla habersiz değildir.
Allahîm, nereden yola çıkarsak çıkalım, namazda Mescid-i Haram’a dönmeyi nasip et. Bu elbette Senden gelen gerçektir. Sen bizlerin işlediklerinden asla habersiz olanlardan değilsin. Bizleri affet.
150 – (Ey Muhammed!) Nereden yola çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram’a doğru çevir. (Ey mü’minler!) Siz de nerede olursanız olun, yüzünüzü Mescid-i Haram’a doğru çevirin ki, zalimlerin dışındaki insanların elinde (size karşı) bir koz olmasın. Zalimlerden korkmayın, benden korkun. Böylece size nimetlerimi tamamlayayım ve doğru yolu bulasınız.
Allah’ım, nereden yola çkarsak çıkalım, yüzümüzü Mescid-i Haram’a doğru çevirmeyi nasip et. Böylece zalimlerin dışındaki insanların ellerinde bize karşı bir kozları olmasın. Zalimlerden değil, Senden korkmayı bizlere nasip eyle. Sen bizlere nimetlerini tamamla ve böylece doğru yolu bulalım. Sen bizlere yardım et.
151 – Nitekim kendi aranızdan, size âyetlerimizi okuyan, sizi her kötülükten arındıran, size kitap ve hikmeti öğreten, ayrıca bilmediklerinizi de öğreten bir peygamber gönderdik.
Allah’ım, nitekim kendi aramızdan, bize âyetlerini okuyan, bizi her kötülükten arındıran, bize kitap ve hikmeti öğreten, ayrıca bilmediklerinizi de öğreten bir peygamber Hz. Muhammed S.A.S.’i gönderdin. Vermiş olduğun bu nimetlerden dolayı sonsuz şükürler olsun.
152 – Öyleyse yalnız beni anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin, sakın nankörlük etmeyin.
Allah’ım, yalnız Seni anmayı nasip et, Sen de bizleri an. Bizleri Sana şükreden, nankörlük etmeyen kullarından eyle. Vermiş olduğun nimetlerden dolayı sonsuz şükürler olsun.
153 – Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah’tan yardım dileyin. Şüphe yok ki, Allah sabredenlerle beraberdir.
Allah’ım, sabrederek ve namaz kılarak Senden yardım talep edebilmeyi ve yardımına mazhar olabilmeyi nasip et. Şüphesiz Sen sabredenlerle berabersin. Bizlere dayanma gücü ver, kaldıramayacağımız yükler yükleme ve bizleri çetin imtihanlara tabi tutma.
154 – Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz.
Allah’ım, “Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz.” buyuruyorsun. Bizleri Senin yolunda mücadele ederken, maddi veya manevi Senin yolunda cihad ederken ölmeyi nasip eyle.
155 – Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.
Allah’ım, “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.” buyuruyorsun. Bu imtihanlara karşı sabırlı olmayı ve sonuçta kazançlı çıkmayı bizlere nasip et.
156 – Onlar; başlarına bir musibet gelince, “Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” derler.
Allah’ım, başımıza bir musibet gelse de biz şüphesiz (her şeyimizle) Sana aidiz ve şüphesiz Sana döneceğiz. Sen o musibetleri tez zamanda üzerimizden kaldır.
157 – İşte Rableri katından rahmet ve merhamet onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte bunlardır.
Allah’ım, Senin katından rahmet ve merhamete nail olmayı nasip et. Bizleri doğru yola ulaştırılmış kişilerden eyle.
158 – Şüphesiz Safa ile Merve, Allah’ın (dininin) nişanelerindendir. Onun için her kim hac ve umre niyetiyle Kâbe’yi ziyaret eder ve onları da tavaf ederse, bunda bir günah yoktur. Her kim de gönlünden koparak bir hayır işlerse, şüphesiz Allah onu bilir, karşılığını verir.
Allah’ım, “Şüphesiz Safa ile Merve, Allah’ın (dininin) nişanelerindendir. Onun için her kim hac ve umre niyetiyle Kâbe’yi ziyaret eder ve onları da tavaf ederse, bunda bir günah yoktur. Her kim de gönlünden koparak bir hayır işlerse, şüphesiz Allah onu bilir, karşılığını verir.” buyuruyorsun. Senin nişanelerinden olan Safa ve Merveyi hac veya umre niyetiyle ziyaret etmeyi ve onları da tavaf etmeyi nasip eyle. Yapacağımız hayırları gönülden koparak yapmayı, Senin rızanı kazanmak için ihlasla yapmayı nasip et. Şüphesiz Sen onu bilirsin ve karşılığını verirsin. Karşılık olarak cennette Cemalinle şereflenmeyi dileriz.
159 – İndirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayeti Kitap’ta açıklamamızdan sonra onları gizleyenler var ya, işte onlara hem Allah lânet eder, hem de bütün lânet etme konumunda olanlar lânet eder.
Allah’m, “İndirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayeti Kitap’ta açıklamamızdan sonra onları gizleyenler var ya, işte onlara hem Allah lânet eder, hem de bütün lânet etme konumunda olanlar lânet eder.” buyuruyorsun. İndirdiğin apaçık delilleri ve hidayeti Kitap’ta açıklamandan sonra onları gizlemekten Sana sığınırız. Unutur veya hata edersek Sen bizleri affet.
160 – Ancak tövbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar (lânetlenmekten) kurtulmuşlardır. Çünkü ben onların tövbelerini kabul ederim. Zira ben tövbeleri çok kabul edenim, çok merhamet edenim.
Allah’ım, “Ancak tövbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar (lânetlenmekten) kurtulmuşlardır. Çünkü ben onların tövbelerini kabul ederim. Zira ben tövbeleri çok kabul edenim, çok merhamet edenim.” buyuruyorsun. Hatalarımıza ve günahlarımza tövbe edebilmeyi, durumlarımızı düzeltebilmeyi ve gerçeği açıkça ortaya koyanlardan olabilmeyi bizlere nasip et. Sen tövbeleri çok kabul edensin, çok merhamet edensin. Bizlere de merhamet et.
161 – Fakat âyetlerimizi inkâr etmiş ve kâfir olarak ölmüşlere gelince, işte Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onların üstünedir.
Allah’ım, ayetlerini inkar etmiş ve kâfir olarak ölmüş olmaktan, Senin, meleklerinin ve bütün insanların lânetini almaktan Sana sığınırız. Bizleri böyle bir duruma düşürme.
162 – Onlar ebedî olarak lânet içinde kalırlar. Artık ne kendilerinden azap hafifletilir, ne de yüzlerine bakılır.
Allah’ım, ebedi olarak lânet içinde kalmaktan, hafifletilmeyen azapta olmaktan ve yüzlerimize bakılmamasından Sana sığınırız. Sen bizleri muhafaza eyle.
163 – Sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. O’ndan başka ilâh yoktur. O, Rahmân’dır, Rahîm’dir.
Allah’ım, bizim ilâhımız bir tek ilâh olarak Sensin. Senden başka ilâh yoktur. Sen, Rahmân’sın, Rahîm’sin. Rahmân ve Rahîm isimlerinin hürmetine bizleri bağışla.
164 – Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allah’ın gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır.
Allah’ım, “Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allah’ın gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır.” buyuruyorsun. Bizlere bu deliller üzerinde düşünmeyi ve hakikate ulaşmayı nasip et. Bizleri doğru yoldan saptırma.
165 – İnsanlar arasında Allah’ı bırakıp da O’na ortak koşanlar vardır. Onları, Allah’ı severcesine severler. Mü’minlerin Allah’a olan sevgisi daha güçlü bir sevgidir. Zulmedenler azaba uğrayacakları zaman bütün kuvvetin Allah’ın olduğunu ve Allah’ın azabının pek şiddetli olduğunu bir bilselerdi!
Allah’ım, “İnsanlar arasında Allah’ı bırakıp da O’na ortak koşanlar vardır. Onları, Allah’ı severcesine severler. Mü’minlerin Allah’a olan sevgisi daha güçlü bir sevgidir. Zulmedenler azaba uğrayacakları zaman bütün kuvvetin Allah’ın olduğunu ve Allah’ın azabının pek şiddetli olduğunu bir bilselerdi!” buyuruyorsun. Sana ortak koşmaktan ve ortak koştuğumuz şeyleri Seni severcesine sevmekten Sana sığınırız. Mü’minler olarak Seni güçlü bir sevgi ile sevmeyi nasip et. Zulmetmenkte ve zulme uğramaktan Sana sığınırız. Şüphesiz zulmedenleri azaba uğratacak olan Sensin, bütün kuvvet Sendedir ve Senin azabın pek şiddetlidir. Bizleri o azaplardan koru.
166 – Kendilerine uyulanlar o gün azabı görünce, kendilerine uyanlardan uzaklaşacaklar, aralarındaki bütün bağlar kopacaktır.
Allah’ım, “Kendilerine uyulanlar o gün azabı görünce, kendilerine uyanlardan uzaklaşacaklar, aralarındaki bütün bağlar kopacaktır.” buyuruyorsun. Azap içinde kalacak kimselere uymaktan Sana sığınırız. Onlarla dünyada da ahirette de yollarımızı ayır.
167 – Uyanlar şöyle derler: “Keşke dünyaya bir dönüşümüz olsaydı da onların şimdi bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşsaydık.” Böylece Allah, onlara işledikleri fiilleri pişmanlık kaynağı olarak gösterir. Onlar ateşten çıkacak da değillerdir.
Allah’ım, “Uyanlar şöyle derler: ‘Keşke dünyaya bir dönüşümüz olsaydı da onların şimdi bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşsaydık.’ Böylece Allah, onlara işledikleri fiilleri pişmanlık kaynağı olarak gösterir. Onlar ateşten çıkacak da değillerdir.” buyuruyorsun. ‘Keşke dünyaya bir dönüşümüz olsaydı da onların şimdi bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşsaydık.’ diyenlerden olmaktan Sana sığınırız. Bizlere işlediğimiz fiilleri pişmanlık kaynağı olarak gösterme. Bizleri ateşte olanlardan da eyleme.
168 – Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helâl ve temiz olanlarından yiyin! Şeytanın izinden yürümeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır.
Allah’ım, yeryüzündeki şeylerin helâl ve temiz olanlarından yemeyi bizlere nasip et. Şeytanın izinden yürümekten Sana sığınırız. Çünkü o bizim için apaçık bir düşmandır. Sen bizleri ondan muhafaza eyle.
169 – O, size ancak kötülüğü, hayâsızlığı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.
Allah’ım, Şeytanın bizlere telkin ettiği kötülük, hayasızlık ve Sana karşı bilmediğimiz şeyleri söylemekten Sana sığınırız. Ona karşı durma konusunda bizlere yardım et.
170 – Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)a uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı (onların yoluna uyacaklar)?
Allah’ım, bizlere “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, hemen ona uyanlardan eyle, “Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)a uyarız!” diyenlerden eyleme. Birşey anlamayan, doğru yolu bulamayan atalarımızın yoluna uymaktan Sana sığınırız.
171 – İnkâr edenleri imana çağıran (peygamber) ile inkâr edenlerin durumu, bağırıp çağırmadan başka bir şey duymayan hayvanlara seslenen (çoban) ile hayvanların durumu gibidir. Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bundan dolayı anlamazlar.
Allah’ım, “İnkâr edenleri imana çağıran (peygamber) ile inkâr edenlerin durumu, bağırıp çağırmadan başka bir şey duymayan hayvanlara seslenen (çoban) ile hayvanların durumu gibidir. Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bundan dolayı anlamazlar.” buyuruyorsun. Peygamberinin çağrısına karşı inkar edip sağırlar, dilsizler, körler olmaktan ve bundan dolayı anlayışsız olmaktan Sana sığınırız, bizleri koru.
172 – Ey iman edenler! Eğer siz ancak Allah’a kulluk ediyorsanız, size verdiğimiz rızıkların iyi ve temizlerinden yiyin ve Allah’a şükredin.
Allah’ım, bizler iman ediyoruz, biz ancak Sana kulluk ediyoruz, bize verdiğin rızıkların iyi ve temiz olanlarından yiyebilmeyi ve Sana şükredebilmeyi nasip et. Vermiş olduğun nimetlerden dolayı sonsuz şükürler olsun.
173 – Allah, size ancak leş, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı. Ama kim mecbur olur da, istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın yemek zorunda kalırsa, ona günah yoktur. Şüphesiz, Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Allah’ım, “Allah, size ancak leş, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı. Ama kim mecbur olur da, istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın yemek zorunda kalırsa, ona günah yoktur. Şüphesiz, Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” buyuruyorsun. Ya Rabbi Senin haramlarını işlemekten ve istismar etmekten Sana sığınırız. Sen bizleri bağışla. Şüphesiz Sen çok bağışlayansın, çok merhamet edensin.
174 – Allah’ın indirdiği kitaptan bir kısmını gizleyip onu az bir bedel ile değişenler (var ya); işte onlar karınlarına ateşten başka bir şey doldurmuyorlar. Kıyamet günü Allah, onlarla ne konuşacak, ne de onları arıtacaktır. Onlar için elem dolu bir azap vardır.
Allah’ım, “Allah’ın indirdiği kitaptan bir kısmını gizleyip onu az bir bedel ile değişenler (var ya); işte onlar karınlarına ateşten başka bir şey doldurmuyorlar. Kıyamet günü Allah, onlarla ne konuşacak, ne de onları arıtacaktır. Onlar için elem dolu bir azap vardır.” buyuruyorsun. Böyle kimselerden olmaktan ve elem dolu biz azapta kalmaktan Sana sığınırız. Sen bizleri muhafaza eyle.
175 – İşte bunlar hidayeti verip sapıklığı, bağışlanmayı verip azabı satın alanlardır. Onlar ateşe karşı ne kadar da dayanıklıdırlar(!)
Allah’ım, hidayeti verip sapıklığı, bağışlanmayı verip azabı satın alanlardan olmaktan Sana sığınırız. Bizler ateşe karşı dayanıklı değiliz, Sen bizleri koru, bizleri affet.
176 – Bu (azab) da, Allah’ın, Kitab’ı hak olarak indirmiş olması (ve onların bunu inkâr etmesi) sebebiyledir. Kitap konusunda anlaşmazlığa düşenler ise derin bir ayrılık içindedirler.
Allah’ım, “Bu (azab) da, Allah’ın, Kitab’ı hak olarak indirmiş olması (ve onların bunu inkâr etmesi) sebebiyledir. Kitap konusunda anlaşmazlığa düşenler ise derin bir ayrılık içindedirler.” buyuruyorsun. Kitap konusunda anlaşmazlığa düşmekten ve derin bir ayrılık içinde olmaktan Sana sığınırız. Sen bizlere hidayet ve sırat-ı müstakim nasip et.
177 – İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.
Allahım, iyilik, yüzlerimizi doğu ve batı taraflarına çevirmemiz(den ibaret) değildir. Sana, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerden; mala olan sevgilerimize rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerden; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptığımızda sözlerimizi yerine getirenlerden ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerden olmayı nasip eyle. İşte bunlar, doğru olanlardır, asıl iyilik bunlardır. Bizleri Sana karşı gelmekten sakınanlardan eyle.
178 – Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın kısas edilir. Ancak öldüren kimse, kardeşi (öldürülenin vârisi, velisi) tarafından affedilirse, aklın ve dinin gereklerine uygun yol izlemek ve güzellikle diyet ödemek gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Bundan sonra tecavüzde bulunana elem dolu bir azap vardır.
Allah’ım, “Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın kısas edilir. Ancak öldüren kimse, kardeşi (öldürülenin vârisi, velisi) tarafından affedilirse, aklın ve dinin gereklerine uygun yol izlemek ve güzellikle diyet ödemek gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Bundan sonra tecavüzde bulunana elem dolu bir azap vardır.” buyuruyorsun. Emirlerine uymayı ve uygulamayı bizlere ve tüm insanlara nasip eyle.
179 – Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki (bu hükme uyarak) korunursunuz.
Allah’ım, “Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki (bu hükme uyarak) korunursunuz.” buyuruyorsun. Bu ayetlerin hakikatlerini anlayan akıl sahiplerinde olmayı bizlere ve tüm insanlara nasip eyle. Böylece bütün insanlık olarak kötülüklerden korunabiliriz.
180 – Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır (mal) bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akrabaya meşru bir tarzda vasiyette bulunması -Allah’a karşı gelmekten sakınanlar üzerinde bir hak olarak- size farz kılındı.
Allah’ım, “Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır (mal) bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akrabaya meşru bir tarzda vasiyette bulunması -Allah’a karşı gelmekten sakınanlar üzerinde bir hak olarak- size farz kılındı.” buyuryorsun. Sana karşı gelmekten bizleri muhafaza eyle, emirlerini yerine getirme konusunda bizlere yardım eyle.
181 – Her kim işittikten sonra vasiyeti değiştirirse, günahı ancak onu değiştirenlerin boynunadır. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
Allah’ım, işittikten sonra vasiyeti değiştirmekten Sana sığınırız. Şüphesiz Sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin, bizleri affet.
182 – Vasiyet edenin hataya meyletmesinden ve günaha girmesinden korkan bir kimse, (tarafların) aralarını düzeltirse ona hiçbir günah yoktur. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Allah’ım, “Vasiyet edenin hataya meyletmesinden ve günaha girmesinden korkan bir kimse, (tarafların) aralarını düzeltirse ona hiçbir günah yoktur. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” buyuruyorsun. Vasiyeti doüru yapabilmeyi nasip et. İnsanların arasını düzeltenlerden olmayı nasip et. Hataya meyletmekten ve günaha girmekten Sana sığınırız. Şüphesiz Sen çok bağışlayansın, çok merhamet edensin. Bizleri de bağışla, bizlere de merhamet et.
183 – Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.
Allah’ım, “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.” buyuruyorsun. Bizleri iman edenlerden, Sana karşı gelmekten sakınanlardan, oruç tutanlardan eyle. Farzlarını yerine getirme konusunda bizlere yardım eyle.
184 – Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa (mesela fidyeyi fazla verirse) o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.
Allah’ım, oruç sayılı günlerdedir, bizler hasta veya yolculukta olupta tutamadığımız günler sayısınca başka günlerde oruçlarımızı tutmaya muvaffak eyle. Oruç tutmaya gücümüz yetmezse bir yoksulu doyurabilmeyi nasip eyle. Bununla birlikte bizler için daha hayırlı olan gönülden daha fazla iyilik yapabilmeyi de bizlere nasip eyle. Biliyoruz ki oruç tutmamız bizim için daha hayırlıdır. Başarabilmeyi nasip eyle.
185 – (O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir.
Allah’ım, (o sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayına ulaşırsak, onu oruçla geçirmeyi bizlere nasip eyle. Hasta veya yolcu olursak, tutamadığımız günler sayısınca başka günlerde tutmayı da nasip eyle. Allah’ım Sen, bize kolaylık dilersin, zorluk dilemezsin. Sayıyı tamamlamamız ve hidayete ulaştırmana karşılık Seni yüceltmemiz ve şükretmemiz için bizleri muvaffak kıl.
186 – Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.
Allah’ım, “Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.” buyuruyorsun. Burada ve daha önce ve daha sonra yapacağımız dualarımızı kabul eyle. Kabul olmayan duadan Sana sığınırız. Doğru yolu bulmak için Senin davetine uymayı ve Sana iman etmeyi bizlere nasip eyle.
187 – Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar, size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz. Allah, (Ramazan gecelerinde hanımlarınıza yaklaşarak) kendinize zulmetmekte olduğunuzu bildi de tövbenizi kabul edip sizi affetti. Artık eşlerinize yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazıp takdir etmiş olduğu şeyi arayın. Şafağın aydınlığı gecenin karanlığından ayırt edilinceye (tan yeri ağarıncaya) kadar yiyin, için. Sonra da akşama kadar orucu tam tutun. Bununla birlikte siz mescitlerde itikâfta iken eşlerinize yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın koyduğu sınırlardır. Bu sınırlara yaklaşmayın. Allah, kendine karşı gelmekten sakınsınlar diye, âyetlerini insanlara böylece açıklar.
Allah’ım, “Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar, size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz. Allah, (Ramazan gecelerinde hanımlarınıza yaklaşarak) kendinize zulmetmekte olduğunuzu bildi de tövbenizi kabul edip sizi affetti. Artık eşlerinize yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazıp takdir etmiş olduğu şeyi arayın. Şafağın aydınlığı gecenin karanlığından ayırt edilinceye (tan yeri ağarıncaya) kadar yiyin, için. Sonra da akşama kadar orucu tam tutun. Bununla birlikte siz mescitlerde itikâfta iken eşlerinize yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın koyduğu sınırlardır. Bu sınırlara yaklaşmayın. Allah, kendine karşı gelmekten sakınsınlar diye, âyetlerini insanlara böylece açıklar.” buyuruyorsun. Senin koyduğun sınırlara yaklaşmaktan Sana sığınırız. Sen, Sana karşı gelmekten sakınalım diye ayetlerini bizlere böylece açıklıyorsun. Bunlara uymayı bizlere nasip eyle.
188 – Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için onları hâkimlere (rüşvet olarak) vermeyin.
Allah’ım, “Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için onları hâkimlere (rüşvet olarak) vermeyin.” buyuruyorsun. Aramızda birbirimizin mallarını haksız bir şekilde yemekten Sana sığınırız. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için onları hâkimlere (rüşvet olarak) vermekten de Sana sığınırız. Bizleri rüşvet almaktan ve rüşvet vermekten uzak eyle. Sen bizleri muhafaza eyle.
189 – Sana, hilâlleri soruyorlar. De ki: “Onlar, insanlar ve hac için vakit ölçüleridir. İyilik, evlere arkalarından girmeniz değildir. Ama iyi davranış, takva sahibi (Allah’a karşı gelmekten sakınan) insanın davranışıdır. Evlere kapılarından girin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.
Allah’ım, “Sana, hilâlleri soruyorlar. De ki: ‘Onlar, insanlar ve hac için vakit ölçüleridir. İyilik, evlere arkalarından girmeniz değildir. Ama iyi davranış, takva sahibi (Allah’a karşı gelmekten sakınan) insanın davranışıdır. Evlere kapılarından girin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.” buyuruyorsun. Bizleri iyi davranışlarda bulunanlardan, takva sahibi olanlardan, Sana karlı gelmekten sakınanlardan eyle. Böylece kurtulaşa erenlerden olmayı nasip eyle.
190 – Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın. Ancak aşırı gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.
Allah’ım, bizlere kaşı savaşanlara karşı Senin yolunda bizlerin de hakkıyla savaşanlardan olmayı nasip eyle. Aşırı gidenlerden eyleme. Çünkü Sen aşırı gidenleri sevmezsin, bizleri sevdiğin kulların arasına kat.
191 – Onları nerede yakalarsanız öldürün. Sizi çıkardıkları yerden (Mekke’den) siz de onları çıkarın. Zulüm ve baskı, adam öldürmekten daha ağırdır. Yalnız, Mescid-i Haram yanında, onlar sizinle savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa (siz de onlarla savaşın) onları öldürün. Kâfirlerin cezası böyledir.
Allah’ım, “Onları nerede yakalarsanız öldürün. Sizi çıkardıkları yerden (Mekke’den) siz de onları çıkarın. Zulüm ve baskı, adam öldürmekten daha ağırdır. Yalnız, Mescid-i Haram yanında, onlar sizinle savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa (siz de onlarla savaşın) onları öldürün. Kâfirlerin cezası böyledir.” buyuruyorsun. Emirlerini yerine getirebilmeyi bizlere nasip eyle. Zulüm ve baskı yapmaktan, zulüm ve baskıya maruz kalmaktan Sana sığınırız. Bizleri muhafaza eyle.
192 – Eğer onlar (savaştan ve küfürden) vazgeçerlerse, (şunu iyi bilin ki) Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Allah’ım, eğer onlar savaştan, küfürden, zulum ve baskıdan vazgeçerlerse biliyoruz ki Sen çok bağışlayansın, çok merhamet edensin. Sen onlara ve bizlere hidayet nasip eyle, doğru yola girmeyi ve sırat-ı müstakimi naip et. Bizleri bağışa, bizlere merhamet et.
193 – Hiçbir zulüm ve baskı kalmayıncaya ve din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Onlar savaşmaya son verecek olurlarsa, artık düşmanlık yalnız zalimlere karşıdır.
Allah’ım, hiçbir zulüm ve baskı kalmayıncaya ve din yalnız Senin oluncaya kadar onlarla savaşmakta bizlere yardım eyle ve bizleri muzaffer kıl. Onlar savaşmaya son verecek olurlarsa, artık düşmanlık yalnız zalimlere karşıdır. O zalimlere fırsat verme, bizlere de zalimlere karşı başarı nasip et.
194 – Haram ay, haram aya karşılıktır. Hürmetler (saygı gösterilmesi gereken şeyler) kısas kuralına tabidir. O hâlde kim size saldırırsa, size saldırdığı gibi siz de ona saldırın, (fakat ileri gitmeyin). Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki, Allah kendine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir.
Allah’ım, “Haram ay, haram aya karşılıktır. Hürmetler (saygı gösterilmesi gereken şeyler) kısas kuralına tabidir. O hâlde kim size saldırırsa, size saldırdığı gibi siz de ona saldırın, (fakat ileri gitmeyin). Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki, Allah kendine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir.” buyuruyorsun. Emirlerine uymakta bizleri muvaffak kıl.
195 – (Mallarınızı) Allah yolunda harcayın. Kendi kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.
Allah’ım, mallarımızı ve kazandığımız paraları Senin yolunda harcamayı bizlere nasip eyle. Kendi kendimizi tehlikeye atmaktan da bizleri muhafaza eyle. İyilik edenlerden olmayı bizlere nasip eyle. Şüphesiz Sen iyilik edenleri seversin, bizleri de sev.
196 – Haccı da, umreyi de Allah için tamamlayın. Eğer (düşman, hastalık ve benzer sebeplerle) engellenmiş olursanız artık size kolay gelen kurbanı gönderin. Bu kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden her kim hastalanır veya başından rahatsız olur (da tıraş olmak zorunda kalır)sa fidye olarak ya oruç tutması, ya sadaka vermesi, ya da kurban kesmesi gerekir. Güvende olduğunuz zaman hacca kadar umreyle faydalanmak isteyen kimse, kolayına gelen kurbanı keser. Kurban bulamayan kimse üçü hacda, yedisi de döndüğünüz zaman (olmak üzere) tam on gün oruç tutar. Bu (durum), ailesi Mescid-i Haram civarında olmayanlar içindir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve Allah’ın cezasının çetin olduğunu bilin.
Allah’ım, “Haccı da, umreyi de Allah için tamamlayın. Eğer (düşman, hastalık ve benzer sebeplerle) engellenmiş olursanız artık size kolay gelen kurbanı gönderin. Bu kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden her kim hastalanır veya başından rahatsız olur (da tıraş olmak zorunda kalır)sa fidye olarak ya oruç tutması, ya sadaka vermesi, ya da kurban kesmesi gerekir. Güvende olduğunuz zaman hacca kadar umreyle faydalanmak isteyen kimse, kolayına gelen kurbanı keser. Kurban bulamayan kimse üçü hacda, yedisi de döndüğünüz zaman (olmak üzere) tam on gün oruç tutar. Bu (durum), ailesi Mescid-i Haram civarında olmayanlar içindir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve Allah’ın cezasının çetin olduğunu bilin.” buyuruyorsun. Bizleri Sana karşı gelmekten sakınanlardan eyle. Senin cezanın çetin olduğunu biliyoruz. Bizleri muhafaza et, himayene al.
197 – Hac (ayları), bilinen aylardır. Kim o aylarda hacca başlarsa, artık ona hacda cinsel ilişki, günaha sapmak, kavga etmek yoktur. Siz ne hayır yaparsanız, Allah onu bilir. (Ahiret için) azık toplayın. Kuşkusuz, azığın en hayırlısı takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma)dır. Ey akıl sahipleri, bana karşı gelmekten sakının.
Allah’ım, “Hac (ayları), bilinen aylardır. Kim o aylarda hacca başlarsa, artık ona hacda cinsel ilişki, günaha sapmak, kavga etmek yoktur. Siz ne hayır yaparsanız, Allah onu bilir. (Ahiret için) azık toplayın. Kuşkusuz, azığın en hayırlısı takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma)dır. Ey akıl sahipleri, bana karşı gelmekten sakının.” buyuruyorsun. Bizler ne hayır yaparsan Sen onu bilirsin, ahiret için azık tolayanlardan olmayı nasip et. Kuşkusuz azığın en hayırlısı takvadır, Sana karşı gelmekten sakınmadır, bizleri takvaya ermiş kullarından eyle. Bizleri akıl sahiplerinden ve Sana karşı gelmekten sakınanlardan eyle.
198 – (Hac mevsiminde ticaret yaparak) Rabbinizin lütuf ve keremini istemekte size bir günah yoktur. Arafat’tan ayrılıp (sel gibi Müzdelife’ye) akın ettiğinizde, Meş’ar-i Haram’da Allah’ı zikredin. Onu, size gösterdiği gibi zikredin. Doğrusu siz onun yol göstermesinden önce yolunu şaşırmışlardan idiniz.
Allah’ım. “(Hac mevsiminde ticaret yaparak) Rabbinizin lütuf ve keremini istemekte size bir günah yoktur. Arafat’tan ayrılıp (sel gibi Müzdelife’ye) akın ettiğinizde, Meş’ar-i Haram’da Allah’ı zikredin. Onu, size gösterdiği gibi zikredin. Doğrusu siz onun yol göstermesinden önce yolunu şaşırmışlardan idiniz.” buyuruyorsun. Ya Rabbimiz Senin lütuf ve keremini istiyoruz. Seni zikrediyoruz ve daima Seni zikretmek istiyoruz, Senin bize gösterdiğin gibi zikredebilmeyi bizlere nasip et. Doğrusu bizler Sen yol göstermeden önce yolumuzu şaşırmış kimselerdik. Verdiğin hidayetten dolayı sonsuz şükürler olsun.
199 – Sonra insanların akın ettiği yerden siz de akın edin ve Allah’tan bağışlanma dileyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Allah’ım, “Sonra insanların akın ettiği yerden siz de akın edin ve Allah’tan bağışlanma dileyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” buyuruyorsun. Emirlerine uymayı nasip et. Senden bağışlanma diliyoruz. Şüphesiz Sen çok bağışlayansın, çok merhamet edensin, bizleri de bağışla, bizlere de merhamet et.
200 – Hac ibadetinizi bitirdiğinizde, artık (cahiliye döneminde) atalarınızı andığınız gibi, hatta ondan da kuvvetli bir anışla Allah’ı anın. İnsanlardan, “Ey Rabbimiz! Bize (vereceğini) bu dünyada ver” diyenler vardır. Bunların ahirette bir nasibi yoktur.
Allah’ım, hac ibadetimizi bitirdiğimizde, artık (cahiliye döneminde) atalarımızı andığımız gibi, hatta ondan da kuvvetli bir anışla Seni anmayı bizlere nasip eyle. İnsanlardan, “Ey Rabbimiz! Bize (vereceğini) bu dünyada ver” diyenlerden olmaktan bizleri muhafaza eyle. Çünkü bunların ahirette bir nasibi yoktur. Bizlere dünyada da iyilik ve güzellikler ver, ahirette de iyilik ve güzellikler ver ve bizi ateş azabından koru.
201 – Onlardan, “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru” diyenler de vardır.
Allah’ım, “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru” diyenlerden olmayı nasip eyle.
202 – İşte onlara kazandıklarından bir nasip vardır. Allah, hesabı pek çabuk görendir.
Allah’ım, “İşte onlara kazandıklarından bir nasip vardır. Allah, hesabı pek çabuk görendir.” buyuruyorsun. Hayırlı ve güzel kazançlar nasip eyle. Sen hesabı çabuk görensin, bizleri de hesabını kolaylıkla verenlerden, cennetine girenlerden, rızanı kazananlardan, cemalinle şereflenenlerden eyle.
203 – Sayılı günlerde Allah’ı anın (telbiye ve tekbir getirin). Kim iki gün içinde acele edip (Mina’dan Mekke’ye) dönerse, ona günah yoktur. Kim geri kalırsa, ona da günah yoktur. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar içindir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve onun huzurunda toplanacağınızı bilin.
Allah’ım, “Sayılı günlerde Allah’ı anın (telbiye ve tekbir getirin). Kim iki gün içinde acele edip (Mina’dan Mekke’ye) dönerse, ona günah yoktur. Kim geri kalırsa, ona da günah yoktur. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar içindir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve onun huzurunda toplanacağınızı bilin.” buyuruyorsun. Emirlerini yerine getirme konusunda hassas olmayı bizlere nasip et. Bizleri Sana karşı gelmeyen ve Senin huzurunda toplanacağımızı bilen kimselerden eyle.
204 – İnsanlardan öylesi de vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider. Bir de kalbindekine (Sözünün özüne uyduğuna) Allah’ı şahit tutar. Hâlbuki o, düşmanlıkta en amansız olandır.
Allah’ım, “İnsanlardan öylesi de vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider. Bir de kalbindekine (Sözünün özüne uyduğuna) Allah’ı şahit tutar. Hâlbuki o, düşmanlıkta en amansız olandır.” buyuruyorsun. Böyle kimselerden olmaktan Sana sığınırız. Böyle kimselerin düşmanlığına karşı bizlere yardım et, bizleri koru.
205 – O, (senin yanından) ayrılınca yeryüzünde bozgunculuk yapmağa, ekin ve nesli yok etmeğe çalışır. Allah ise bozgunculuğu sevmez.
Allah’ım, bizim yanımızda olup da sonra ayrılan ve yeryüzünde bozgunculuk yapan, ekin ve nesli yok etmeye çalışan kimselerden bizleri uzak eyle. Sen bozguncuları sevmezsin. Onların kötülüklerinden de bizleri koru.
206 – Ona “Allah’tan kork” denildiği zaman, gururu onu daha da günaha sürükler. Artık böylesinin hakkından cehennem gelir. O ne kötü yataktır!
Allah’ım, “Ona ‘Allah’tan kork’ denildiği zaman, gururu onu daha da günaha sürükler. Artık böylesinin hakkından cehennem gelir. O ne kötü yataktır!” buyuruyorsun. Bizleri böyle kimselerden eyleme. Bizleri onların şerlerinden muhafaza eyle.
207 – İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’ın rızasını kazanmak için kendini feda eder. Allah, kullarına çok şefkatlidir.
Allah’ım, “İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’ın rızasını kazanmak için kendini feda eder. Allah, kullarına çok şefkatlidir.” buyuruyorsun. Bizleri de bu insanlardan, Senin rızanı kazanmak için kendini feda edenlerden eyle. Sen kullarına ço şefkatlisin, bizlere de şefkat et.
208 – Ey iman edenler! Hepiniz topluca barış ve güvenliğe (İslâm’a) girin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.
Allah’ım, bizleri iman edenlerden, hep birlikte topluca barış ve güvenliğe (İslâm’a) girenlerden eyle. Şeytanın adımlarını izleyenlerden eyleme. Çünkü o, bize apaçık bir düşmandır. Ona karşı bizlere yardım eyle.
209 – Size apaçık deliller geldikten sonra, eğer yine de yan çizerseniz, bilin ki Allah, gerçekten mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Allah’ım, bizlere apaçık deliller geldikten sonra yan çizmekten bizleri muhafaza eyle. Sen gerçekten mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.
210 – Onlar (böyle davranmakla), bulut gölgeleri içinde Allah’ın (azabının) ve meleklerin kendilerine gelmesini ve işin bitirilmesini mi bekliyorlar? Hâlbuki bütün işler Allah’a döndürülür.
Allah’ım, “Onlar (böyle davranmakla), bulut gölgeleri içinde Allah’ın (azabının) ve meleklerin kendilerine gelmesini ve işin bitirilmesini mi bekliyorlar? Hâlbuki bütün işler Allah’a döndürülür.” buyuruyorsun. Olmayacak şeylerin gelmesini ve işin bitirilmesini bekleyenlerden olmaktan Sana sığınırız. Bütün işler Sana döndürülür, hayırlı ve güzel işler yaparak Sana dönmeyi bizlere nasip et.
211 – İsrailoğullarına sor; biz onlara nice açık mucizeler verdik. Kendisine geldikten sonra kim Allah’ın nimetini değiştirirse, (bilsin ki) şüphesiz Allah, cezası pek çetin olandır.
Allah’ım, “İsrailoğullarına sor; biz onlara nice açık mucizeler verdik. Kendisine geldikten sonra kim Allah’ın nimetini değiştirirse, (bilsin ki) şüphesiz Allah, cezası pek çetin olandır.” buyuruyorsun. Bizlere mucizeler, kerametler, nimet geldikten sonra onları inkar etmekten ve onları değiştirmekten bizleri muhafaza eyle. Çünkü Senin cezan pek çetindir, bizleri bu çetin azaba girenlerden eyleme.
212 – İnkâr edenlere dünya hayatı süslü gösterildi. Onlar iman edenlerle alay etmektedirler. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar ise, kıyamet günü bunların üstündedir. Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.
Allah’ım, “İnkâr edenlere dünya hayatı süslü gösterildi. Onlar iman edenlerle alay etmektedirler. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar ise, kıyamet günü bunların üstündedir. Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.” buyuruyorsun. Bizleri iman edenlerden olmayı ve hem bu dünyada hem de kıyamet günü inkâr edenlerin üstünde olmayı nasip eyle. Sen dilediğine hesapsız rızık verirsin, bizlere hayırlı, helal, temiz rızıklar ver.
213 – İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere kitapları hak olarak indirdi. Kendilerine apaçık âyetler geldikten sonra o konuda ancak; kitap verilenler, aralarındaki kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenleri, kendi izniyle, onların hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe iletti. Allah, dilediğini doğru yola iletir.
Allah’ım, “İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere kitapları hak olarak indirdi. Kendilerine apaçık âyetler geldikten sonra o konuda ancak; kitap verilenler, aralarındaki kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenleri, kendi izniyle, onların hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe iletti. Allah, dilediğini doğru yola iletir.” buyuruyorsun. Bizleri doğru yola ilet.
214 – Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Peygamber ve onunla beraber mü’minler, “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı. İyi bilin ki, Allah’ın yardımı pek yakındır.
Allah’ım, “Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Peygamber ve onunla beraber mü’minler, ‘Allah’ın yardımı ne zaman?’ diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı. İyi bilin ki, Allah’ın yardımı pek yakındır.” buyuruyorsun. Bizlerin de başına öncekilerin başına gelen imtihanlar, darlıklar ve zorluklar gelecektir. Bunları kolaylıkla aşanlardan eyle, takılıp kalanlardan eyleme, bizlere yardım eyle. Biliyoruz ki Senin yardımın pek yakındır, bizleri başarıya ulaştır. Kaldıramayacağımız ağır imtihanlarla bizleri imtihan etme.
215 – Sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “Hayır olarak ne harcarsanız o, ana-baba, akraba, yetimler, fakirler ve yolda kalmışlar içindir. Hayır olarak ne yaparsanız, gerçekten Allah onu hakkıyla bilir.”
Allah’ım, “Sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: ‘Hayır olarak ne harcarsanız o, ana-baba, akraba, yetimler, fakirler ve yolda kalmışlar içindir. Hayır olarak ne yaparsanız, gerçekten Allah onu hakkıyla bilir.” buyuruyorsun. Senin yolunda hayır yapabilmeyi bizlere nasip eyle.
216 – Savaş, hoşunuza gitmediği hâlde, size farz kılındı. Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
Allah’ım, “Savaş, hoşunuza gitmediği hâlde, size farz kılındı. Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” buyuruyorsun. Hoş görmediğimiz halde bir şey bizim için hayırlı olabilir, Sen bizlere hep hayırlı olanı ver. Yine bir şey bizim için kötü iken biz onu sevebiliriz, Sen bizler için kötü olanlara Sevgi beslemekten bizleri uzak eyle. Sen bilirsin, biz bilemeyiz, ancak bizlere bildirdiğin kadarını bilebiliriz. Sen bizleri bağışla.
217 – Sana haram ayda savaşmayı soruyorlar. De ki: “O ayda savaş büyük bir günahtır. Allah’ın yolundan alıkoymak, onu inkâr etmek, Mescid-i Haram’ın ziyaretine engel olmak ve halkını oradan çıkarmak, Allah katında daha büyük günahtır. Zulüm ve baskı ise adam öldürmekten daha büyüktür. Onlar, güç yetirebilseler, sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam ederler. Sizden kim dininden döner de kâfir olarak ölürse, öylelerin bütün yapıp ettikleri dünyada da, ahirette de boşa gitmiştir. Bunlar cehennemliklerdir, orada sürekli kalacaklardır.
Allah’ım, “Sana haram ayda savaşmayı soruyorlar. De ki: “O ayda savaş büyük bir günahtır. Allah’ın yolundan alıkoymak, onu inkâr etmek, Mescid-i Haram’ın ziyaretine engel olmak ve halkını oradan çıkarmak, Allah katında daha büyük günahtır. Zulüm ve baskı ise adam öldürmekten daha büyüktür. Onlar, güç yetirebilseler, sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam ederler. Sizden kim dininden döner de kâfir olarak ölürse, öylelerin bütün yapıp ettikleri dünyada da, ahirette de boşa gitmiştir. Bunlar cehennemliklerdir, orada sürekli kalacaklardır.” buyuruyosun. Bizleri dininden dönüp kafir olarak ölenlerden, bütün yapıp ettiğimiz dünyada da, ahirette de boşa gidenlerden eyleme. Bizleri cehennemliklerden, orada sürekli kalacaklardan da eyleme.
218 – İman edenler, hicret edenler, Allah yolunda cihad edenler; şüphesiz bunlar Allah’ın rahmetini umarlar. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Allah’ım, bizleri iman edenler, hicret edenler, Senin yolunda cihad edenler ve Senin rahmetini umanlardan eyle. Sen çok bağışlayan, çok merhamet edensin, bizleri de bağışla, bizlere de merhamet et.
219 – Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: “Onlarda hem büyük günah, hem de insanlar için (bazı zahirî) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından büyüktür.” Yine sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “İhtiyaçtan arta kalanı.” Allah, size âyetleri böyle açıklıyor ki düşünesiniz.
Allah’ım, “Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: ‘Onlarda hem büyük günah, hem de insanlar için (bazı zahirî) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından büyüktür.’ Yine sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: ‘İhtiyaçtan arta kalanı.’ Allah, size âyetleri böyle açıklıyor ki düşünesiniz.” buyuruyorsun. Bizleri içki ve kumardan uzak kalanlardan eyle. İhtiyacımızdan arta kalanları da Senin yolunda harcayanlardan eyle. Ya Rabbi açıkladığın ayeler hakkında derin derin düşünmeyi ve gereği gibi amel etmeyi bizlere nasip et.
220 – Dünya ve ahiret hakkında düşünesiniz, diye böyle yapıyor. Bir de sana yetimleri soruyorlar. De ki: “Onların durumlarını düzeltmek hayırlıdır. Eğer onlara karışıp (birlikte yaşar)sanız (sakıncası yok). (Onlar da) sizin kardeşlerinizdir. Allah, bozguncuyu yapıcı olandan ayırır. Allah, dileseydi sizi zora sokardı. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Allah’ım, “Dünya ve ahiret hakkında düşünesiniz, diye böyle yapıyor. Bir de sana yetimleri soruyorlar. De ki: “Onların durumlarını düzeltmek hayırlıdır. Eğer onlara karışıp (birlikte yaşar)sanız (sakıncası yok). (Onlar da) sizin kardeşlerinizdir. Allah, bozguncuyu yapıcı olandan ayırır. Allah, dileseydi sizi zora sokardı. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” buyuruyorsun. Bizleri yetimlerin durumlarını düzelten kimselerden eyle. Bozgunculardan eyleme, yapıcı eyle. Sen bizleri zora sokma, Şüphesiz Sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin. Bizlere de yetimlere de ferahlık ver.
221 – İman etmedikleri sürece Allah’a ortak koşan kadınlarla evlenmeyin. Allah’a ortak koşan kadın hoşunuza gitse de, mü’min bir cariye Allah’a ortak koşan bir kadından daha hayırlıdır. İman etmedikleri sürece Allah’a ortak koşan erkeklerle, kadınlarınızı evlendirmeyin. Allah’a ortak koşan hür erkek hoşunuza gitse de; iman eden bir köle, Allah’a ortak koşan bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar ateşe çağırırlar, Allah ise izniyle, cennete ve bağışlanmaya çağırır. O, insanlara âyetlerini açıklar ki, öğüt alıp düşünsünler.
Allah’ım, “İman etmedikleri sürece Allah’a ortak koşan kadınlarla evlenmeyin. Allah’a ortak koşan kadın hoşunuza gitse de, mü’min bir cariye Allah’a ortak koşan bir kadından daha hayırlıdır. İman etmedikleri sürece Allah’a ortak koşan erkeklerle, kadınlarınızı evlendirmeyin. Allah’a ortak koşan hür erkek hoşunuza gitse de; iman eden bir köle, Allah’a ortak koşan bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar ateşe çağırırlar, Allah ise izniyle, cennete ve bağışlanmaya çağırır. O, insanlara âyetlerini açıklar ki, öğüt alıp düşünsünler.” buyuruyorsun. Bizleri ateşe çağıranların peşinden gitmekten Sana sığınırız, bizleri muhafaza eyle. Açıkladığın ayetlerden öğüt almayı ve gereği gibi amel etmeyi bizlere nasip eyle.
222 – Sana kadınların ay hâlini sorarlar. De ki: “O bir ezadır (rahatsızlıktır). Ay hâlinde kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah’ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şüphesiz Allah çok tövbe edenleri sever, çok temizlenenleri sever.”
Allah’ım, “Sana kadınların ay hâlini sorarlar. De ki: ‘O bir ezadır (rahatsızlıktır). Ay hâlinde kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah’ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şüphesiz Allah çok tövbe edenleri sever, çok temizlenenleri sever.” buyuruyorsun. Emirlerine riayet etmeyi bizlere nasip eyle. Bizleri çok tövbe eden ve çok temizlenenlerden eyle. Şüphesiz Sen çok tövbe edenleri ve çok temizlenenleri seversin, bizleri de sev.
223 – Kadınlarınız sizin ekinliğinizdir. Ekinliğinize dilediğiniz biçimde varın. Kendiniz için (geleceğe hazırlık olarak) güzel davranışlar takdim edin. Allah’a karşı gelmekten sakının ve her hâlde onun huzuruna varacağınızı bilin. (Ey Muhammed!) Mü’minleri müjdele.
Allah’ım, “Kadınlarınız sizin ekinliğinizdir. Ekinliğinize dilediğiniz biçimde varın. Kendiniz için (geleceğe hazırlık olarak) güzel davranışlar takdim edin. Allah’a karşı gelmekten sakının ve her hâlde onun huzuruna varacağınızı bilin. (Ey Muhammed!) Mü’minleri müjdele.” buyuruyorsun. Güzel davranışlar takdim etmeyi nasip eyle. Sana karşı gelmekten bizleri muhafaza eyle. Bizler her hâlde Senin huzuruna varacağız. Bizleri müjdeli haberlerle karşıla.
224 – İyilik etmemek, takvaya sarılmamak, insanlar arasını ıslah etmemek yolundaki yeminlerinize Allah’ı siper yapmayın. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
Allah’ım, iyilik etmemek, takvaya sarılmamak, insanlar arasını ıslah etmemek yolunda yeminler etmekten Sana sığınırız, Sen bizleri muhafaza eyle. Sen, hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin. Hayırlı ve lehimiz olan yeminler yapmayı nasip et.
225 – Allah, sizi kasıtsız yeminlerinizden dolayı sorumlu tutmaz, fakat sizi kalplerinizin kazandığı (bile bile yaptığınız) yeminlerden sorumlu tutar. Allah, çok bağışlayandır, halîmdir. (Hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)
Allah’ım, “Allah, sizi kasıtsız yeminlerinizden dolayı sorumlu tutmaz, fakat sizi kalplerinizin kazandığı (bile bile yaptığınız) yeminlerden sorumlu tutar. Allah, çok bağışlayandır, halîmdir. (Hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)” buyuruyorsun. Bizleri kasıtsız yeminlerimizden dolayı sorumlu tutma, bile bile kötü yeminler etmekten Sana sığınırız, bizleri muhafaza eyle. Sen çok bağışlayansın, hâlimsin, hemen cezalandırmaz, mühlet verirsin. Bizleri de bağışla, bizlere de mühlet ver ki tövbe edelim ve affına nail olanlardan olalım.
226 – Eşlerine yaklaşmamağa yemin edenler için dört ay bekleme süresi vardır. Eğer (bu süre içinde) dönerlerse, şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Allah’ım, “Eşlerine yaklaşmamağa yemin edenler için dört ay bekleme süresi vardır. Eğer (bu süre içinde) dönerlerse, şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” buyuruyorsun. Emirlerin euyma konusunda bizleri hassas davrananlardan eyle. Şüphesiz Sen çok bağışlayansın, çok merhamet edensin. Bizleri de bağışla, bizlere de merhamet et.
227 – Eğer (yemin edenler yeminlerinden dönmeyip kadınlarını) boşamaya karar verirlerse (ayrılırlar). Biliniz ki, Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
Allah’ım, “Eğer (yemin edenler yeminlerinden dönmeyip kadınlarını) boşamaya karar verirlerse (ayrılırlar). Biliniz ki, Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” buyuruyorsun. Sen hakkımızda hayırlı olanları ver. Sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin. Utandıracak işler yapmaktan bizleri muhafaza eyle.
228 – Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç ay hâli (hayız veya temizlik müddeti) beklerler. Eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorlarsa, Allah’ın kendi rahimlerinde yarattığını gizlemeleri onlara helâl olmaz. Kocaları bu süre içinde barışmak isterlerse, onları geri almağa daha çok hak sahibidirler. Kadınların, yükümlülükleri kadar meşru hakları vardır. Yalnız erkeklerin kadınlar üzerinde bir derece farkı vardır. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Allah’ım, “Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç ay hâli (hayız veya temizlik müddeti) beklerler. Eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorlarsa, Allah’ın kendi rahimlerinde yarattığını gizlemeleri onlara helâl olmaz. Kocaları bu süre içinde barışmak isterlerse, onları geri almağa daha çok hak sahibidirler. Kadınların, yükümlülükleri kadar meşru hakları vardır. Yalnız erkeklerin kadınlar üzerinde bir derece farkı vardır. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” buyuruyorsun. Emirlerine riayet konusunda bizlere, kadınlarımıza ve erkeklerimize yardım eyle. Sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin. Bizleri bağışla, bizlere merhamet et.
229 – (Dönüş yapılabilecek) boşama iki defadır. Sonrası, ya iyilikle geçinmek, ya da güzellikle bırakmaktır. (Evlilikte) tarafların Allah’ın belirlediği ölçüleri koruyamama endişeleri dışında kadınlara verdiklerinizden (boşanma esnasında) bir şeyi geri almanız, sizin için helâl olmaz. Eğer onlar Allah’ın belirlediği ölçüleri gözetmeyecekler diye endişe ederseniz, o zaman kadının (boşanmak için) bedel vermesinde ikisine de günah yoktur. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Sakın bunları aşmayın. Allah’ın koyduğu sınırları kim aşarsa, onlar zalimlerin ta kendileridir.
Allah’ım, “(Dönüş yapılabilecek) boşama iki defadır. Sonrası, ya iyilikle geçinmek, ya da güzellikle bırakmaktır. (Evlilikte) tarafların Allah’ın belirlediği ölçüleri koruyamama endişeleri dışında kadınlara verdiklerinizden (boşanma esnasında) bir şeyi geri almanız, sizin için helâl olmaz. Eğer onlar Allah’ın belirlediği ölçüleri gözetmeyecekler diye endişe ederseniz, o zaman kadının (boşanmak için) bedel vermesinde ikisine de günah yoktur. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Sakın bunları aşmayın. Allah’ın koyduğu sınırları kim aşarsa, onlar zalimlerin ta kendileridir.” buyuruyorsun. Senin koyduğun sınırları aşmaktan Sana sığınırız, bizleri muhafaza eyle. Bizleri zalimlerden eyleme.
230 – Eğer erkek karısını (üçüncü defa) boşarsa, kadın, onun dışında bir başka kocayla nikâhlanmadıkça ona helâl olmaz. (Bu koca da) onu boşadığı takdirde, onlar (kadın ile ilk kocası) Allah’ın koyduğu ölçüleri gözetebileceklerine inanıyorlarsa tekrar birbirlerine dönüp evlenmelerinde bir günah yoktur. İşte bunlar Allah’ın, anlayan bir toplum için açıkladığı ölçüleridir.
Allah’ım, “Eğer erkek karısını (üçüncü defa) boşarsa, kadın, onun dışında bir başka kocayla nikâhlanmadıkça ona helâl olmaz. (Bu koca da) onu boşadığı takdirde, onlar (kadın ile ilk kocası) Allah’ın koyduğu ölçüleri gözetebileceklerine inanıyorlarsa tekrar birbirlerine dönüp evlenmelerinde bir günah yoktur. İşte bunlar Allah’ın, anlayan bir toplum için açıkladığı ölçüleridir.” buyuruyorsun. Bizleri anlayan bir toplum kıl, açıkladığın ölçülere riayet etmeyi nasip et.
231 – Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme sürelerini bitirdikleri zaman, ya onları iyilikle tutun yahut iyilikle bırakın. Haklarına tecavüz edip zarar vermek için onları tutmayın. Bunu kim yaparsa kendine zulmetmiş olur. Sakın Allah’ın âyetlerini eğlenceye almayın. Allah’ın üzerinizdeki nimetini, size öğüt vermek için indirdiği Kitab’ı ve hikmeti hatırlayın. Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki Allah her şeyi hakkıyla bilendir.
Allah’ım, “Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme sürelerini bitirdikleri zaman, ya onları iyilikle tutun yahut iyilikle bırakın. Haklarına tecavüz edip zarar vermek için onları tutmayın. Bunu kim yaparsa kendine zulmetmiş olur. Sakın Allah’ın âyetlerini eğlenceye almayın. Allah’ın üzerinizdeki nimetini, size öğüt vermek için indirdiği Kitab’ı ve hikmeti hatırlayın. Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki Allah her şeyi hakkıyla bilendir.” buyuruyorsun. Kadınlarımızın haklarına tecavüz edip zarar vermekten, zulmetmekten, Senin ayetlerini eğlenceye almaktan Sana sığınırız. Sen bizleri muhafaza eyle. Senin bizim üzerimizdeki nimetlerinden, bize öğüt vermek için indirdiğin Kitap ve hikmetten solayı sonsuz şükürler olsun. Sana karşı gelmekten de bizleri muhafaza eyle. Çünkü Sen her şeyi hakkıyla bilensin.
232 – Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme sürelerini bitirdikleri zaman kendi aralarında aklın ve dinin gereklerine uygun olarak güzellikle anlaştıkları takdirde, eşleriyle (yeniden) evlenmelerine engel olmayın. Bununla içinizden Allah’a ve ahiret gününe iman edenlere öğüt verilmektedir. Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
Allah’ım, “Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme sürelerini bitirdikleri zaman kendi aralarında aklın ve dinin gereklerine uygun olarak güzellikle anlaştıkları takdirde, eşleriyle (yeniden) evlenmelerine engel olmayın. Bununla içinizden Allah’a ve ahiret gününe iman edenlere öğüt verilmektedir. Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” buyuruyorsun. Sen her şeyi hakkıyla biliyorsun, bizler bilmiyoruz, ancak Senin bildirdiğin kadarını biliyoruz. Bizleri emirlerine itaat etme konusunda sebatkar kıl.
233 – -Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için- anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği, örfe uygun olarak babaya aittir. Hiçbir kimseye gücünün üstünde bir yük ve sorumluluk teklif edilmez. -Hiçbir anne ve hiçbir baba çocuğu sebebiyle zarara uğratılmasın- (Baba ölmüşse) mirasçı da aynı şeyle sorumludur. Eğer (anne ve baba) kendi aralarında danışıp anlaşarak (iki yıl dolmadan) çocuğu sütten kesmek isterlerse, onlara günah yoktur. Eğer çocuklarınızı (bir sütanneye) emzirtmek isterseniz, örfe uygun olarak vereceğiniz ücreti güzelce ödediğiniz takdirde size bir günah yoktur. Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki, Allah, yapmakta olduklarınızı hakkıyla görendir.
Allah’ım, “Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için- anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği, örfe uygun olarak babaya aittir. Hiçbir kimseye gücünün üstünde bir yük ve sorumluluk teklif edilmez. -Hiçbir anne ve hiçbir baba çocuğu sebebiyle zarara uğratılmasın- (Baba ölmüşse) mirasçı da aynı şeyle sorumludur. Eğer (anne ve baba) kendi aralarında danışıp anlaşarak (iki yıl dolmadan) çocuğu sütten kesmek isterlerse, onlara günah yoktur. Eğer çocuklarınızı (bir sütanneye) emzirtmek isterseniz, örfe uygun olarak vereceğiniz ücreti güzelce ödediğiniz takdirde size bir günah yoktur. Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki, Allah, yapmakta olduklarınızı hakkıyla görendir.” buyuruyorsun. Sana karşı gelmekten Sana sığınırız, bizleri koru. Sen yapmakta olduklarımızı hakkıyla görensin, utanılacak şeyler yapmaktan da bizleri muhafaza eyle.
234 – İçinizden ölenlerin geride bıraktıkları eşleri, kendi kendilerine dört ay on gün (iddet) beklerler. Sürelerini bitirince artık kendileri için meşru olanı yapmalarında size bir günah yoktur. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
Allah’ım, “İçinizden ölenlerin geride bıraktıkları eşleri, kendi kendilerine dört ay on gün (iddet) beklerler. Sürelerini bitirince artık kendileri için meşru olanı yapmalarında size bir günah yoktur. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” buyuruyorsun. Emirlerine riayet etme konusunda bizleri muvaffak eyle, Sen yaptıklarımızdan haberdarsın, bizleri güzel işler yapanlardan eyle.
235 – (Vefat iddeti beklemekte olan) kadınlara kendileri ile evlenmek istediğinizi üstü kapalı olarak anlatmanızda veya bu isteğinizi içinizde saklamanızda sizin için bir günah yoktur. Allah biliyor ki, siz onlara (bunu er geç mutlaka) söyleyeceksiniz. Meşru sözler söylemeniz dışında sakın onlarla gizliden gizliye buluşma yönünde sözleşmeyin. Bekleme müddeti bitinceye kadar da nikâh yapmaya kalkışmayın. Şunu da bilin ki, Allah içinizden geçeni hakkıyla bilir. Onun için Allah’a karşı gelmekten sakının ve yine şunu da bilin ki Allah gerçekten çok bağışlayandır, halîmdir. (Hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)
Allah’ım, “(Vefat iddeti beklemekte olan) kadınlara kendileri ile evlenmek istediğinizi üstü kapalı olarak anlatmanızda veya bu isteğinizi içinizde saklamanızda sizin için bir günah yoktur. Allah biliyor ki, siz onlara (bunu er geç mutlaka) söyleyeceksiniz. Meşru sözler söylemeniz dışında sakın onlarla gizliden gizliye buluşma yönünde sözleşmeyin. Bekleme müddeti bitinceye kadar da nikâh yapmaya kalkışmayın. Şunu da bilin ki, Allah içinizden geçeni hakkıyla bilir. Onun için Allah’a karşı gelmekten sakının ve yine şunu da bilin ki Allah gerçekten çok bağışlayandır, halîmdir. (Hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)” buyuruyorsun. Sen bizlerin içinden geçenleri biliyorsun. Sana karşı gelmekten ve isyankar olmaktan Sana sığınırız, bizleri muhafaza eyle. Kötü duygu ve düşüncelerimiz ve işlediğimiz günahlardan dolayı tövbe ediyoruz. Sen bizleri hemen cezalandırma, halîm isminle muamele eyle, sonra da tövbelerimizi kabul et ve bizleri bağışla.
236 – Kendilerine el sürmeden ya da mehir belirlemeden kadınları boşarsanız size bir günah yoktur. (Bu durumda) -eli geniş olan gücüne göre, eli dar olan da gücüne göre olmak üzere- onlara, aklın ve dinin gereklerine uygun olarak müt’a verin. Bu, iyilik yapanlar üzerinde bir borçtur.
Allah’ım, “Kendilerine el sürmeden ya da mehir belirlemeden kadınları boşarsanız size bir günah yoktur. (Bu durumda) -eli geniş olan gücüne göre, eli dar olan da gücüne göre olmak üzere- onlara, aklın ve dinin gereklerine uygun olarak müt’a verin. Bu, iyilik yapanlar üzerinde bir borçtur.” buyuruyorsun. Bizleri iyilik yapanlardan eyle. Emirlerine riayet etme konusunda hassas olanlardan eyle, bizleri affet.
237 – Eğer onlara mehir tespit eder de kendilerine el sürmeden boşarsanız, tespit ettiğiniz mehrin yarısı onlarındır. Ancak kadının, ya da nikâh bağı elinde bulunanın (kocanın, paylarından) vazgeçmesi başka. Bununla birlikte (ey erkekler), sizin vazgeçmeniz takvaya (Allah’a karşı gelmekten sakınmaya) daha yakındır. Aranızda iyilik yapmayı da unutmayın. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir.
Allah’ım, “Eğer onlara mehir tespit eder de kendilerine el sürmeden boşarsanız, tespit ettiğiniz mehrin yarısı onlarındır. Ancak kadının, ya da nikâh bağı elinde bulunanın (kocanın, paylarından) vazgeçmesi başka. Bununla birlikte (ey erkekler), sizin vazgeçmeniz takvaya (Allah’a karşı gelmekten sakınmaya) daha yakındır. Aranızda iyilik yapmayı da unutmayın. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir.” buyuruyorsun. Bizleri aramızda iyilik yapan kimselerden olmayı nasip et. Şüphesiz Sen yaptıklarımızı görensin, razı olacağın hayırlı ve güzel işler yapmaya bizleri muvaffak kıl.
238 – Namazlara ve orta namaza devam edin. Allah’a gönülden boyun eğerek namaza durun.
Allah’ım, bizleri namazlara ve orta namaza devam eden kullarından eyle. Bizleri Sana gönülden boyun eğerek namaza duran kimselerden kıl.
239 – Eğer (bir tehlikeden) korkarsanız, namazı yaya olarak veya binek üzerinde kılın. Güvenliğe kavuşunca da, Allah’ı, daha önce bilmediğiniz ve onun size öğrettiği şekilde anın (namazı normal vakitlerdeki gibi kılın).
Allah’ım, “Eğer (bir tehlikeden) korkarsanız, namazı yaya olarak veya binek üzerinde kılın. Güvenliğe kavuşunca da, Allah’ı, daha önce bilmediğiniz ve onun size öğrettiği şekilde anın (namazı normal vakitlerdeki gibi kılın).” buyuruyorsun. Seni daha önce bilmediğimiz ve Senin bize öğrettiğin şekilde Seni anmayı bizlere nasip et.
240 – İçinizden ölüp geriye dul eşler bırakan erkekler, eşleri için, evden çıkarılmaksızın bir yıla kadar geçimlerinin sağlanmasını vasiyet etsinler. Ama onlar (kendiliklerinden) çıkarlarsa, artık onların meşru biçimde kendileri ile ilgili olarak işlediklerinden dolayı size bir günah yoktur. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Allah’ım, “İçinizden ölüp geriye dul eşler bırakan erkekler, eşleri için, evden çıkarılmaksızın bir yıla kadar geçimlerinin sağlanmasını vasiyet etsinler. Ama onlar (kendiliklerinden) çıkarlarsa, artık onların meşru biçimde kendileri ile ilgili olarak işlediklerinden dolayı size bir günah yoktur. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” buyuruyorsun. Emirlerini hakkıyla yerine getirebilmeyi bizlere nasip et.
241 – Boşanmış kadınların örfe göre geçimlerinin sağlanması onların hakkıdır. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar üzerinde bir borçtur.
Allah’ım, “Boşanmış kadınların örfe göre geçimlerinin sağlanması onların hakkıdır. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar üzerinde bir borçtur.” buyuruyorsun. Haksızlık yapmaktan ve Sana karşı gelmekten Sana sığınırız. Yükümlülüklerimizi ve borçlarımızı yerine getirme konusunda bizlere yardım et.
242 – Düşünesiniz diye Allah size âyetlerini böyle açıklamaktadır.
Allah’ım, Senin ayetlerin hakkında derin derin düşünmeyi ve ayetlerini gereğini yerine getirebilmeyi bizlere nasip et.
243 – Binlerce kişi oldukları hâlde, ölüm korkusuyla yurtlarını terk edenleri görmedin mi? Allah, onlara “ölün” dedi, sonra da onları diriltti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı lütuf ve ikram sahibidir. Ama insanların çoğu şükretmezler.
Allah’ım, “Binlerce kişi oldukları hâlde, ölüm korkusuyla yurtlarını terk edenleri görmedin mi? Allah, onlara “ölün” dedi, sonra da onları diriltti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı lütuf ve ikram sahibidir. Ama insanların çoğu şükretmezler.” buyuruyorsun. Şüphesiz Sen bizlere karşı lütuf ve ikram sahibisin. Bizlere bu dünyada da iyilik ve güzellikler ver ahirette de iyilik ve güzellikler ver. Vermiş olduğun nimetlerden dolayı sonsuz şükürler olsun.
244 – Allah yolunda savaşın ve bilin ki, şüphesiz Allah hakkıyla işitendir ve hakkıyla bilendir.
Allah’ım, Senin rızan için Senin yolunda maddi ve manevi cihad yapmayı, savaşmayı nasip et, şüphesiz Sen hakkıyla işitensin ve hakkıyla bilensin. Kalplerimizde olanları ve niyetlerimizi biliyorsun, bizleri ihlaslı kimselerden eyle.
245 – Kimdir Allah’a güzel bir borç verecek o kimse ki, Allah da o borcu kendisine kat kat ödesin. (Rızkı) Allah daraltır ve genişletir. Ancak O’na döndürüleceksiniz.
Allah’ım, Senin için ve Senin yolunda güzel borçler vermeyi bizlere nasip et ki, Sen o borcu bizler için kat kar ödersin. Rızki Sen daraltır veya genişletirsin. Bizler ancak Sana döndüleceğiz, güzel bir dönüşle dönmeyi nasip et.
246 – Mûsâ’dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi (ne yaptılar)? Hani, peygamberlerinden birine, “Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım” demişlerdi. O, “Ya üzerinize savaş farz kılındığı hâlde, savaşmayacak olursanız?” demişti. Onlar, “Yurdumuzdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz hâlde Allah yolunda niye savaşmayalım” diye cevap vermişlerdi. Ama onlara savaş farz kılınınca içlerinden pek azı hariç, yüz çevirdiler. Allah, zalimleri hakkıyla bilendir.
Allah’ım, “Mûsâ’dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi (ne yaptılar)? Hani, peygamberlerinden birine, ‘Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım’ demişlerdi. O, ‘Ya üzerinize savaş farz kılındığı hâlde, savaşmayacak olursanız?’ demişti. Onlar, ‘Yurdumuzdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz hâlde Allah yolunda niye savaşmayalım’ diye cevap vermişlerdi. Ama onlara savaş farz kılınınca içlerinden pek azı hariç, yüz çevirdiler. Allah, zalimleri hakkıyla bilendir.” buyuruyorsun. Senin farzlarına yüz çevirmekten ve zalimlerden olmaktan Sana sığınırız. Sen bizler bağışla.
247 – Peygamberleri onlara, “Allah, size Tâlût’u hükümdar olarak gönderdi” dedi. Onlar, “O bizim üzerimize nasıl hükümdar olabilir? Biz hükümdarlığa ondan daha lâyığız. Ona zenginlik de verilmemiştir” dediler. Peygamberleri şöyle dedi: “Şüphesiz Allah, onu sizin üzerinize (hükümdar) seçti, onun bilgisini ve gücünü artırdı.” Allah, mülkünü dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.
Allah’ım, “Peygamberleri onlara, ‘Allah, size Tâlût’u hükümdar olarak gönderdi’ dedi. Onlar, ‘O bizim üzerimize nasıl hükümdar olabilir? Biz hükümdarlığa ondan daha lâyığız. Ona zenginlik de verilmemiştir’ dediler. Peygamberleri şöyle dedi: ‘Şüphesiz Allah, onu sizin üzerinize (hükümdar) seçti, onun bilgisini ve gücünü artırdı.’ Allah, mülkünü dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” buyuruyorsun. Sen bilgimizi ve gücümüzü artır. Sen mülkü dilediğine verirsin, Senin lütfun geniştir, herşeyi hakkıyla bilensin. Bizlere de lütfet.
248 – Peygamberleri onlara şöyle dedi: “Onun hükümdarlığının alameti, size o sandığın gelmesidir. Onda Rabbinizden bir güven duygusu ve huzur ile Mûsâ ailesinin, Hârûn ailesinin geriye bıraktığından kalıntılar vardır. Onu melekler taşımaktadır. Eğer inanmış kimselerseniz, bunda şüphesiz sizin için kesin bir delil vardır.”
Allah’ım, “Peygamberleri onlara şöyle dedi: ‘Onun hükümdarlığının alameti, size o sandığın gelmesidir. Onda Rabbinizden bir güven duygusu ve huzur ile Mûsâ ailesinin, Hârûn ailesinin geriye bıraktığından kalıntılar vardır. Onu melekler taşımaktadır. Eğer inanmış kimselerseniz, bunda şüphesiz sizin için kesin bir delil vardır.” buyuruyorsun. Bizleri inanmış kimseler kıl, Ya Rabbimiz bize bir güven duygusu ve huzur ver.
249 – Tâlût, ordu ile hareket edince, “Şüphesiz Allah, sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Kim onu tatmazsa işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan başka.” dedi. İçlerinden pek azı hariç, hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve onunla beraber iman edenler ırmağı geçince, (geride kalanlar) “Bugün bizim Câlût’a ve askerlerine karşı koyacak gücümüz yok.” dediler. Allah’a kavuşacaklarını kesin olarak bilenler (ırmağı geçenler) ise şu cevabı verdiler: “Allah’ın izniyle büyük bir topluluğa galip gelen nice küçük topluluklar vardır. Allah, sabredenlerle beraberdir.”
Allah’ım, “Tâlût, ordu ile hareket edince, ‘Şüphesiz Allah, sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Kim onu tatmazsa işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan başka.’ dedi. İçlerinden pek azı hariç, hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve onunla beraber iman edenler ırmağı geçince, (geride kalanlar) ‘Bugün bizim Câlût’a ve askerlerine karşı koyacak gücümüz yok.’ dediler. Allah’a kavuşacaklarını kesin olarak bilenler (ırmağı geçenler) ise şu cevabı verdiler: ‘Allah’ın izniyle büyük bir topluluğa galip gelen nice küçük topluluklar vardır. Allah, sabredenlerle beraberdir.” buyuruyorsun. Bizleri tabi kıldığın imtihanlardan başarıyla geçmeyi nasip et. Bizlere güç ve kuvvet ver. Bizler az da olsak, küçük topluluklar da olsak, büyük topluluklara karşı bizlere yardım et ve zafer ver va bizleri galip kıl. Sen sabredenlerle berabersin bizlere sabır ve dayanma gücü ver.
250 – (Tâlût’un askerleri) Câlût ve askerleriyle karşı karşıya gelince şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kâfir kavme karşı bize yardım et.”
Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kâfir kavimlere karşı bize yardım et.
251 – Derken, Allah’ın izniyle onları bozguna uğrattılar. Davud, Câlût’u öldürdü. Allah, ona (Davud’a) hükümdarlık ve hikmet verdi ve ona dilediğini öğretti. Eğer Allah’ın; insanların bir kısmıyla diğerlerini savması olmasaydı, yeryüzü bozulurdu. Ancak Allah, bütün âlemlere karşı lütuf sahibidir.
Allah’ım, “Derken, Allah’ın izniyle onları bozguna uğrattılar. Davud, Câlût’u öldürdü. Allah, ona (Davud’a) hükümdarlık ve hikmet verdi ve ona dilediğini öğretti. Eğer Allah’ın; insanların bir kısmıyla diğerlerini savması olmasaydı, yeryüzü bozulurdu. Ancak Allah, bütün âlemlere karşı lütuf sahibidir.” buyuruyorsun. Yeryüzünün bozulmasına müsade etme, insanlardan iyilik yapanlarla kötülük yapma duygu ve düşüncesi ve fiiliyatında olanları sav. Sen bütün alemlere karşı lütuf sahibisin, dünaymıza karşı da lütfunla muamele et, nurunu tamamla kafirlere ve bozgunculara fırsat verme.
252 – İşte bunlar Allah’ın âyetleridir. Biz onları sana hak olarak okuyoruz. Şüphesiz sen, Allah tarafından gönderilmiş peygamberlerdensin.
Allah’ım, bunlar Senin ayetlerindir, Sen onları peygamberin ve peygamberimiz Hz. Muhammed S.A.S.’e hak olarak okuyorsun. Bizleri onun ümmetinden eyle ve rızana kavuşanlardan eyle.
253 – İşte peygamberler! Biz, onların bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. İçlerinden, Allah’ın konuştukları vardır. Bir kısmının da derecelerini yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa’ya ise açık deliller verdik ve onu Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. Eğer Allah dileseydi, bunların arkasından gelen (millet)ler, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat ayrılığa düştüler. Onlardan inananlar da vardı, inkâr edenler de. Yine Allah dileseydi, birbirlerini öldürmezlerdi. Lâkin Allah dilediğini yapar.
Allah’ım, “İşte peygamberler! Biz, onların bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. İçlerinden, Allah’ın konuştukları vardır. Bir kısmının da derecelerini yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa’ya ise açık deliller verdik ve onu Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. Eğer Allah dileseydi, bunların arkasından gelen (millet)ler, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat ayrılığa düştüler. Onlardan inananlar da vardı, inkâr edenler de. Yine Allah dileseydi, birbirlerini öldürmezlerdi. Lâkin Allah dilediğini yapar.” buyuruyorsun. Sen biz insanlara cüz-i irade verdin, seçme ve tercih etme hakkı tanıdın. Kimimiz imanı seçti kimimiz inkarı. Sen bizleri iman edenlerden eyle, bizlere hidayet nasip et, çünkü bizler iradelerimizi Sana ve peygamberlerine ve meleklerine ve kitaplarına ve kadere ve hayır ve şerrin Senden olduğuna ve ahiret gününe iman etme yolunda kullandık. Sen dilediğini yaparsın.
254 – Ey iman edenler! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın. İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir.
Allah’ım, bizleri iman edenlerden eyle. Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce, bize rızık olarak verdiklerinizden Senin yolunda harcamayı nasip et. Bizleri inkâr edenlerden ve zalimlerden eyleme.
255 – Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Diridir, kayyumdur. O’nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. İzni olmaksızın O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. (O, göklere, yere, bütün evrene hükmetmektedir.) Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O’na güç gelmez. O, yücedir, büyüktür.
Allah’ım, “Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Diridir, kayyumdur. O’nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. İzni olmaksızın O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. (O, göklere, yere, bütün evrene hükmetmektedir.) Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O’na güç gelmez. O, yücedir, büyüktür.” buyuruyorsun. Bizler Sana iman ettik, bizleri de koru, bizleri de muhafaza et, katında yüce bir makam ver. Hayırlı ve güzel ameller yapmayı nasip et.
256 – Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O hâlde, kim tâğûtu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
Allah’ım, “Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O hâlde, kim tâğûtu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” buyuruyorsun. Bizleri tağûtu tanımayıp Sana inananlardan, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmış olanlardan eyle. Sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin, bizlerin durumlarını düzelt.
257 – Allah, iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin velileri ise tâğûttur. (O da) onları aydınlıktan karanlıklara (sürükleyip) çıkarır. Onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî kalırlar.
Allah’ım, bizler iman ettik, Sen bizlerin dostu ol. Bizleri karanlıklardan aydınlığa çıkar. Bizleri kâfirlerden eyleme, çünkü onların dostu, velileri ise tâğûttur. O da onları aydınlıktan karanlığa sürükleyip çıkarır. Bizleri cehennemliklerden eyleme.
258 – Allah, kendisine hükümdarlık verdi diye (şımarıp böbürlenerek) Rabbi hakkında İbrahim ile tartışanı görmedin mi? Hani İbrahim, “Benim Rabbim diriltir, öldürür.” demiş; o da, “Ben de diriltir, öldürürüm” demişti. (Bunun üzerine) İbrahim, “Şüphesiz Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir” deyince, kâfir şaşırıp kaldı. Zaten Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.
Allah’ım, “Allah, kendisine hükümdarlık verdi diye (şımarıp böbürlenerek) Rabbi hakkında İbrahim ile tartışanı görmedin mi? Hani İbrahim, ‘Benim Rabbim diriltir, öldürür.’ demiş; o da, ‘Ben de diriltir, öldürürüm’ demişti. (Bunun üzerine) İbrahim, ‘Şüphesiz Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir’ deyince, kâfir şaşırıp kaldı. Zaten Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” buyuruyorsun. Eğer bizlere hükümdarlık ve makam vereceksen hayırlı bir şekilde ver. Şımarıp böbürlenerek Senin yolundan ayrılmaktan bizleri muhafaza eyle. Sen zalimler topluluğunu hidayete erdirmezsin, bizleri zalimlerden eyleme, bizlere hidayet nasip et.
259 – Yahut altı üstüne gelmiş (ıpıssız duran) bir şehre uğrayan kimseyi görmedin mi? O, “Allah, burayı ölümünden sonra nasıl diriltecek (acaba)?” demişti. Bunun üzerine, Allah onu öldürüp yüzyıl ölü bıraktı, sonra diriltti ve ona sordu: “Ne kadar (ölü) kaldın?” O, “Bir gün veya bir günden daha az kaldım” diye cevap verdi. Allah, şöyle dedi: “Hayır, yüz sene kaldın. Böyle iken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış. Bir de eşeğine bak! (Böyle yapmamız) seni insanlara ibret belgesi kılmamız içindir. (Eşeğin) kemikler(in)e de bak, nasıl onları bir araya getiriyor, sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?” Kendisine bütün bunlar apaçık belli olunca, şöyle dedi: “Şimdi, biliyorum ki; şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.”
Allah’ım, “Yahut altı üstüne gelmiş (ıpıssız duran) bir şehre uğrayan kimseyi görmedin mi? O, ‘Allah, burayı ölümünden sonra nasıl diriltecek (acaba)?’ demişti. Bunun üzerine, Allah onu öldürüp yüzyıl ölü bıraktı, sonra diriltti ve ona sordu: ‘Ne kadar (ölü) kaldın?’ O, ‘Bir gün veya bir günden daha az kaldım’ diye cevap verdi. Allah, şöyle dedi: ‘Hayır, yüz sene kaldın. Böyle iken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış. Bir de eşeğine bak! (Böyle yapmamız) seni insanlara ibret belgesi kılmamız içindir. (Eşeğin) kemikler(in)e de bak, nasıl onları bir araya getiriyor, sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?’ Kendisine bütün bunlar apaçık belli olunca, şöyle dedi: ‘Şimdi, biliyorum ki; şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.” buyuruyorsun. Senin gücün herşeye yeter, Sen bizleri öldükten sonra tekrar dirilteceksin. Bizleri hayırlı bir şekilde yaşayan, hayırlı bir şekilde ölen ve hayırlı bir şekilde dirilen kimselerden eyle.
260 – Hani İbrahim, “Rabbim! Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster’ demişti. (Allah ona) ‘İnanmıyor musun?’ deyince, ‘Hayır (inandım) ancak kalbimin tatmin olması için’ demişti. ‘Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır. Sonra onları parçalayıp her bir parçasını bir dağın üzerine bırak. Sonra da onları çağır. Sana uçarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” buyuruyorsun. Öldükten sonra tekrar dirilmeye inanma konusunda bizlerin kalbinin tatmin olmasını nasip et. Şüphesiz Sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.
261 – Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah, dilediğine kat kat verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.
Allah’ım, “Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah, dilediğine kat kat verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” buyuruyorsun. Bizlere verdiğin malları yine Senin yolunda harcayanlardan olmayı nasip et. Sen dilediğine kat kat verirsin. Bizlere de Senin yolunda harcayacak mallar ver. Senin lütfun geniştir.
262 – Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının peşinden (bunları) başa kakmayan ve gönül incitmeyenlerin, Rab’leri katında mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.
Allah’ım, mallarımızı Senin yolunda harcadıktan sonra bunları başa kakmayan ve gönül incitmeyen kimselerden olmayı nasip et. Ya Rabbimiz katındaki mükafâtından bizlere de ver, bizlerden korkuyu kaldır, bizler üzülmeyelim de.
263 – Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden gönül kırma gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah, her bakımdan sınırsız zengindir, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir).
Allah’ım, “Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden gönül kırma gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah, her bakımdan sınırsız zengindir, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir).” buyuruyorsun. Sadaka veremediğimiz zaman güzel bir söz ve bağışlama ile davranmayı nasip et. Peşinden gönül kırma gelen bir sadaka vermekten Sana sığınırız. Sen her bakımdan sınırsız zenginsin, dilediğine dilediğin kadar veririsin, bizlere de hayırlı bir şekilde, Senin yolunda kullanacağımız mal ve makam ver. Sen halîmsin, hemen cezalandırmazsın, mühlet verirsin. Hatalarımızdan ve günahlarımızdan dolayı bizleri hemen cezalandırma, tövbe etmemizi ve bağışlanmamızı nasip et.
264 – Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı hâlde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.
Allah’ım, “Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı hâlde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.” buyuruyorsun. Bizleri böyle kimselerden olmaktan muhafaza eyle.
265 – Allah’ın rızasını kazanmak arzusuyla ve kalben mutmain olarak mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yüksekçe bir yerdeki güzel bir bahçenin durumu gibidir ki, bol yağmur alınca iki kat ürün verir. Bol yağmur almasa bile ona çiseleme yeter. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir.
Allah’ım, “Allah’ın rızasını kazanmak arzusuyla ve kalben mutmain olarak mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yüksekçe bir yerdeki güzel bir bahçenin durumu gibidir ki, bol yağmur alınca iki kat ürün verir. Bol yağmur almasa bile ona çiseleme yeter. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir.” buyuruyorsun. Bizleri Senin rızanı kazanmak arzusuyla ve kalben mumain olarak bize verdiğin mallarımızı Senin yolunda harcayanlardan eyle.
266 – Herhangi biriniz ister mi ki, içerisinde her türlü meyveye sahip bulunduğu, içinden ırmaklar akan, hurma ve üzüm ağaçlarından oluşan bir bahçesi olsun; himayeye muhtaç çocukları var iken ihtiyarlık gelip kendisine çatsın; derken bağı ateşli (yıldırımlı) bir kasırga vursun da orası yanıversin? Allah, düşünesiniz diye size âyetlerini böyle açıklıyor.
Allah’ım, “Herhangi biriniz ister mi ki, içerisinde her türlü meyveye sahip bulunduğu, içinden ırmaklar akan, hurma ve üzüm ağaçlarından oluşan bir bahçesi olsun; himayeye muhtaç çocukları var iken ihtiyarlık gelip kendisine çatsın; derken bağı ateşli (yıldırımlı) bir kasırga vursun da orası yanıversin? Allah, düşünesiniz diye size âyetlerini böyle açıklıyor.” buyuruyorsun. Bizler böyle bir durumu istemeyiz. Sen bizlere ve ailelerimize ve çocuklarımıza merhamet et, bizleri doğru yoldan, sırat-ı müstakîmden ayırma.
267 – Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve yerden sizin için çıkardıklarımızdan Allah yolunda harcayın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki Allah, her bakımdan zengindir, övülmeye lâyıktır.
Allah’ım, bizleri iman edenlerden eyle. Kazandıklarımızın iyilerinde ve yerden bizim için çıkardıklarından Senin yolunda harcamayı nasip et. Bizlerin göz yummadan alıcısı olmayacağımız bayağı şeyleri vermeye kalkışmaktan Sana sığınırız, bizleri muhafaza et. Sen her bakımdan zenginsin, övülmeye layıksın. Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Her türlü hamd, övgü, şükür ve minnet her kimden gelmişse ve her kime gitmişse aslında sadece ve sadece âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.
268 – Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size, çirkinliği ve hayâsızlığı emreder. Allah ise size kendi katından mağfiret ve bol nimet va’dediyor. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.
Allah’ım, “Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size, çirkinliği ve hayâsızlığı emreder. Allah ise size kendi katından mağfiret ve bol nimet va’dediyor. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” buyuruyorsun. Şeytana uymaktan bizleri muhafaza eyle. Sen bizlere kendi katından mağfiret ve bol nimet ver. Şüphesiz Sen lütfu geniş olansın, hakkıyla bilensin.
269 – Allah, hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse, şüphesiz ona çokça hayır verilmiş demektir. Bunu ancak akıl sahipleri anlar.
Allah’ım, Sen hikmeti dilediğine verirsin. Kime hikmet verilmişse, şüphesiz ona çokça hayır verilmiş demektir. Bunu ancak akıl sahipleri anlar. Bizlere de hikmet ver, çokça hayır ver.
270 – Allah yolunda her ne harcar veya her ne adarsanız, şüphesiz Allah onu bilir. Zulmedenlerin yardımcıları yoktur.
Allah’ım, Senin yolunda her ne harcar veya her ne adarsak, şüphesiz Sen onu bilirsin. Senin yolunda harcamayı ve Senin yolunda adadığımız şeyleri yerine getirmeyi bizlere nasip et. Zulmedenlern yardımcıları yoktur, bizleri zulmedenlerden eyleme.
271 – Sadakaları açıktan verirseniz ne güzel! Fakat onları gizleyerek fakirlere verirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır ve günahlarınızdan bir kısmına da keffaret olur. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
Allah’ım, açıktan verilmesi gereken sadakaları açıktan vermeyi, gizlenerek fakirlere verilmesi gereken sadakaları ise gizlice vermeyi nasip et. Bunu bizim için daha hayırlı ve günahlarımızdan bir kısmına da keffaret yap. Sen yaptıklarımızdan hakkıyla haberdarsın, razı olacağın hayırlı ve güzel ameller yapmayı nasip et.
272 – Onları hidayete erdirmek sana ait değildir. Fakat Allah, dilediğini hidayete erdirir. Hayır olarak ne harcarsanız, kendiniz içindir. Zaten siz ancak Allah’ın rızasını kazanmak için harcarsınız. Hayır olarak her ne harcarsanız -hiç hakkınız yenmeden- karşılığı size tastamam ödenir.
Allah’ım, başkarlını hidayete erdirmek bize ait değildir, Sen dilediğini hidayete erdirirsin. Bizleri de, ailelerimizi de çocuklarımızı da hidayete erdir. Hayır olarak ne harcarsak kendimiz içindir, harcayabilmeyi nasip et. Zaten biz ancak Senin rızanı kazanmak için harcarız. Hayır olarak her ne harcarsak hiç hakkımız yenmeden karşılığını bize tastamam ödersin.
73 – (Sadakalar) kendilerini Allah yoluna adayan, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremeyen fakirler içindir. İffetlerinden dolayı (dilenmedikleri için), bilmeyen onları zengin sanır. Sen onları yüzlerinden tanırsın. İnsanlardan arsızca (bir şey) istemezler. Siz hayır olarak ne verirseniz, şüphesiz Allah onu bilir.
Allah’ım, “(Sadakalar) kendilerini Allah yoluna adayan, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremeyen fakirler içindir. İffetlerinden dolayı (dilenmedikleri için), bilmeyen onları zengin sanır. Sen onları yüzlerinden tanırsın. İnsanlardan arsızca (bir şey) istemezler. Siz hayır olarak ne verirseniz, şüphesiz Allah onu bilir.” buyuruyorsun. Sadakaları doğru yerlere ve doğru kişilere verebilmeyi, Senin razı olacağın şekilde verebilmeyi nasip et.
274 – Mallarını gece gündüz; gizli ve açık Allah yolunda harcayanlar var ya, onların Rableri katında mükâfatları vardır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir.
Allah’ım, “Mallarını gece gündüz; gizli ve açık Allah yolunda harcayanlar var ya, onların Rableri katında mükâfatları vardır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir.” buyuruyorsun. Mallarımızı gece gündüz, gizli ve açık Senin yolunda harcayanlardan olmayı nasip et. Ey Rabbimiz bizlere katından mükafatlar ver. Bizleri korkudan emin kıl. Bizleri mahzun etme.
275 – Faiz yiyenler, ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, “Alışveriş de faiz gibidir” demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alışverişi helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan böyle kime Rabbinden bir öğüt gelir de (o öğüte uyarak) faizden vazgeçerse, artık önceden aldığı onun olur. Durumu da Allah’a kalmıştır. (Allah, onu affeder.) Kim tekrar (faize) dönerse, işte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî kalacaklardır.
Allah’ım, “Faiz yiyenler, ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, ‘Alışveriş de faiz gibidir’ demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alışverişi helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan böyle kime Rabbinden bir öğüt gelir de (o öğüte uyarak) faizden vazgeçerse, artık önceden aldığı onun olur. Durumu da Allah’a kalmıştır. (Allah, onu affeder.) Kim tekrar (faize) dönerse, işte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî kalacaklardır.” buyuruyorsun. Bizleri faiz bataklığına bulaşmayanlardan eyle. Bizleri cehennemden muhafaza et.
276 – Allah, faiz malını mahveder, sadakaları ise artırır (bereketlendirir). Allah, hiçbir günahkâr nankörü sevmez.
Allah’ım, Sen, faiz malını mahveder, sadakaları ise artırırsın (bereketlendirirsin.). Bizlere faizden uzak kalmayı ve sadaka verenlerden olmayı nasip et. Sen, hiçbir günahkâr nankörü sevmezsin. Günahkar olmaktan ve nankörlük yapmaktan Sana sığınırız, Sen bizleri muhafaza et, bizleri koru, bizleri sev.
277 – Şüphesiz iman edip salih ameller işleyen, namazı dosdoğru kılan ve zekâtı verenlerin mükâfatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.
Allah’ım, bizleri iman edip salih ameller işleyenlerden, namazı dosdoğru kılanlardan ve zekâtı verenlerden eyle. Ya Rabbi bizlerin mükafatı Senin katındadır. Bizlere korku yaşatma, bizleri mahzun etme.
278 – Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve eğer gerçekten iman etmiş kimselerseniz, faizden geriye kalanı bırakın.
Allah’ım, bizleri iman edenlerden eyle. Sana karşı gelmekten Sana sığınırız, Sen bizleri sakındır, bizleri muhafaza et, bizler gerçekten iman etmiş kimseleriz, bizleri faizden geriye kalanları bırakan kimselerden eyle.
279 – Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Resûlüyle savaşa girdiğinizi bilin. Eğer tövbe edecek olursanız, anaparalarınız sizindir. Böylece siz ne başkalarına haksızlık etmiş olursunuz, ne de başkaları size haksızlık etmiş olur.
Allah’ım, “Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Resûlüyle savaşa girdiğinizi bilin. Eğer tövbe edecek olursanız, anaparalarınız sizindir. Böylece siz ne başkalarına haksızlık etmiş olursunuz, ne de başkaları size haksızlık etmiş olur.” buyuruyorsun. Sana ve Resûlüne karşı savaşa girmekten Sana sığınırız, Sen bizleri muhafaza eyle. Tövbe ediyoruz, Sen bizleri bağışla. Bizleri başkalarına haksızlık edenlerden ve başkaları tarafından haksızlığa uğrayanlardan eyleme.
280 – Eğer borçlu darlık içindeyse, ona eli genişleyinceye kadar mühlet verin. Eğer bilirseniz, (borcu) sadaka olarak bağışlamanız, sizin için daha hayırlıdır.
Allah’ım, “Eğer borçlu darlık içindeyse, ona eli genişleyinceye kadar mühlet verin. Eğer bilirseniz, (borcu) sadaka olarak bağışlamanız, sizin için daha hayırlıdır.” buyuruyorsun. Emirlerine yerine getirebilme konusunda bizlere yardım et. Vermiş olduğumuz borçları sadaka olarak bağışlayabilmeyi bizlere nasip et.
281 – Öyle bir günden sakının ki, o gün hepiniz Allah’a döndürülüp götürüleceksiniz. Sonra herkese kazandığı amellerin karşılığı verilecek ve onlara asla haksızlık yapılmayacaktır.
Allah’ım, “Öyle bir günden sakının ki, o gün hepiniz Allah’a döndürülüp götürüleceksiniz. Sonra herkese kazandığı amellerin karşılığı verilecek ve onlara asla haksızlık yapılmayacaktır.” buyuruyorsun. O gün bizlere merhamet et, lütfunla muamelede bulun, cennetine koy, cemalinle şereflendir.
282 – Ey iman edenler! Belli bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman bunu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah’ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, (her şeyi olduğu gibi dosdoğru) yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah’tan korkup sakınsın da borçtan hiçbir şeyi eksik etmesin (hepsini tam yazdırsın). Eğer borçlu, aklı ermeyen, veya zayıf bir kimse ise, ya da yazdıramıyorsa, velisi adaletle yazdırsın. (Bu işleme) şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği; eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadını şahit tutun. Bu, onlardan biri unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir. Şahitler çağırıldıkları zaman (gelmekten) kaçınmasınlar. Az olsun, çok olsun, borcu süresine kadar yazmaktan usanmayın. Bu, Allah katında adalete daha uygun, şahitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha elverişlidir. Yalnız, aranızda hemen alıp verdiğiniz peşin ticaret olursa, onu yazmamanızdan ötürü üzerinize bir günah yoktur. Alışveriş yaptığınız zaman da şahit tutun. Yazana da, şahide de bir zarar verilmesin. Eğer aksini yaparsanız, bu sizin için günahkârca bir davranış olur. Allah’a karşı gelmekten sakının. Allah, size öğretiyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.
Allah’ım, “Ey iman edenler! Belli bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman bunu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah’ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, (her şeyi olduğu gibi dosdoğru) yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah’tan korkup sakınsın da borçtan hiçbir şeyi eksik etmesin (hepsini tam yazdırsın). Eğer borçlu, aklı ermeyen, veya zayıf bir kimse ise, ya da yazdıramıyorsa, velisi adaletle yazdırsın. (Bu işleme) şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği; eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadını şahit tutun. Bu, onlardan biri unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir. Şahitler çağırıldıkları zaman (gelmekten) kaçınmasınlar. Az olsun, çok olsun, borcu süresine kadar yazmaktan usanmayın. Bu, Allah katında adalete daha uygun, şahitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha elverişlidir. Yalnız, aranızda hemen alıp verdiğiniz peşin ticaret olursa, onu yazmamanızdan ötürü üzerinize bir günah yoktur. Alışveriş yaptığınız zaman da şahit tutun. Yazana da, şahide de bir zarar verilmesin. Eğer aksini yaparsanız, bu sizin için günahkârca bir davranış olur. Allah’a karşı gelmekten sakının. Allah, size öğretiyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.” buyuruyorsun. Emirlerini yerine getirebilme konusunda bizlere yardım et. Sana karşı gelmekten Sana sığınırız, Sen bizlere öğretiyorsun, Sen her şeyi hakkıyla biliyorsun, bizlere istikamet nasip et.
283 – Eğer yolculukta olur da bir yazıcı bulamazsanız, o zaman alınmış rehinler yeterlidir. Eğer birbirinize güvenirseniz kendisine güvenilen kimse emanetini (borcunu) ödesin ve Rabbi Allah’tan sakınsın. Bir de şahitliği gizlemeyin. Kim şahitliği gizlerse, şüphesiz onun kalbi günahkârdır. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla bilendir.
Allah’ım, “Eğer yolculukta olur da bir yazıcı bulamazsanız, o zaman alınmış rehinler yeterlidir. Eğer birbirinize güvenirseniz kendisine güvenilen kimse emanetini (borcunu) ödesin ve Rabbi Allah’tan sakınsın. Bir de şahitliği gizlemeyin. Kim şahitliği gizlerse, şüphesiz onun kalbi günahkârdır. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla bilendir.” buyuruyorsun. Emirleirine riayet etme konusunda bizlere yardım et. Bizlerin kalbini günahkarlardan eyleme.
284 – Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de Allah sizi, onunla sorguya çeker de dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.
Allah’ım, göklerdeki her şey, yerdeki her şey Senindir. İçimizdekini açığa vursak da, gizlesek de Sen bizi, onunla sorguya çeker de dilediğini bağışlar, dilediğine azap edersin. Sen bizleri bağışla, Senin gücün her şeye hakkıyla yeter.
285 – Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü’minler de (iman ettiler). Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: “Onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz.” Şöyle de dediler: “İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.”
Allah’ım, Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü’minler olarak bizler de (iman ettik). Her birimiz; Sana, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettik. Senin peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.
285 – Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü’minler de (iman ettiler). Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: “Onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz.” Şöyle de dediler: “İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.”
Allah’ım, Sen, bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılarsın. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.
3-Ali İmran
1 – Elif Lâm Mîm.
Allah’ım, “Elif Lâm Mîm” hürmetine, bu harflerde saklanan sırlar hürmetine bizleri bağışla, bizleri bu sırları keşfedenlerden eyle.
2 – Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayandır. Diridir, kayyumdur.
Allah’ım, Sen, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayansın. Dirisin, kayyumsun. Bizleri de diri tut, bizleri de kayyumiyetinle ayakta, dimdik tut.
(3-4) O, sana Kitab’ı hak ve kendisinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. O, daha önce Tevrat’ı ve İncil’i insanlar için birer hidayet olarak indirmişti. Furkan’ı da indirdi. Şüphesiz, Allah’ın âyetlerini inkâr edenler için şiddetli bir azap vardır. Allah, mutlak güç sahibidir, intikam sahibidir.
Allah’ım, Sen peygamberin ve peygamberimiz Hz. Muhammed S.A.S.’e Kitab’ı hak olarak ve kendisinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdin. Sen, daha önce Tevrat’ı ve İncil’i insanlar için birer hidayet olarak indirmiştin. Furkan’ı da indirdin. Şüphesiz, Senin âyetlerini inkâr edenler için şiddetli bir azap vardır. Sen bizleri inkar edenlerden eyleme ve şiddetli azaba girenlerden de eyleme. Sen, mutlak güç sahibisin, intikam sahibisin. Bizlerden intikam alma, bizleri bağışla, bizleri affet, bizler tövbe ediyoruz.
5 – Şüphesiz yerde ve gökte Allah’a hiçbir şey gizli kalmaz.
Allah’ım, şüphesiz yerde ve gökte Sana hiçbir şey gizli kalmaz. Bizleri mahcup olacağımız işler yapmaktan uzak eyle.
6 – O, sizi rahimlerde, dilediği gibi şekillendirendir. O’ndan başka ilâh yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Allah’ım, Sen, bizi rahimlerde, dilediği gibi şekillendirensin. Senden başka ilâh yoktur. Sen, mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin. Bizleri annelerimizin karnında dilediğin gibi şekillendirdin ve bu dünyaya gönderdin. Akıbetimizi hayır eyle.
7 – O, sana Kitab’ı indirendir. Onun (Kur’an’ın) bazı âyetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih âyetlerinin ardına düşerler. Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, “Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır” derler. (Bu inceliği) ancak akıl sahipleri düşünüp anlar.
Allah’ım, “O, sana Kitab’ı indirendir. Onun (Kur’an’ın) bazı âyetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih âyetlerinin ardına düşerler. Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, ‘Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır’ derler. (Bu inceliği) ancak akıl sahipleri düşünüp anlar.” buyuruyorsun. Bizleri ilimde derinleşmiş olanlardan, akıl sahibi olanlardan ve düşünüp anlayanlardan ve gereği gibi amel edenlerden eyle.
8 – (Onlar şöyle yakarırlar): “Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bahşedensin.”
Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bahşedensin.
9 – “Rabbimiz! Şüphesiz sen, hakkında şüphe olmayan bir günde insanları toplayacaksın. Şüphesiz Allah va’dinden dönmez.”
Rabbimiz! Şüphesiz sen, hakkında şüphe olmayan bir günde insanları toplayacaksın. Şüphesiz Sen va’dinden dönmezsin. Bizleri o gün muhafaza eyle.
10 – Şüphesiz, inkâr edenlere, ne malları, ne de evlatları Allah’a karşı hiçbir fayda sağlar. Onlar ateşin yakıtıdırlar.
Allah’ım, şüphesiz, inkâr edenlere, ne malları, ne de evlatları Sana karşı hiçbir fayda sağlamaz. Onlar ateşin yakıtıdırlar. Bizleri inkarcı olmaktan muhafaza eyle.
11 – (Bunların durumu) Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin durumu gibidir: Âyetlerimizi yalanladılar. Allah da onları günahlarıyla yakaladı. Allah, azabı çok şiddetli olandır.
Allah’ım, “(Bunların durumu) Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin durumu gibidir: Âyetlerimizi yalanladılar. Allah da onları günahlarıyla yakaladı. Allah, azabı çok şiddetli olandır.” buyuruyorsun. Bizleri ayetlerini yalanlamaktan uzak eyle. Bizleri günahkarlardan eyleme. Bütün günahlarımıza tövbe ediyoruz, Sen bağışla. Sen bizleri çok şiddetli olan azabından muhafaza eyle.
12 – İnkâr edenlere de ki: “Siz mutlaka yenilgiye uğrayacak ve toplanıp cehenneme doldurulacaksınız. Orası ne fena yataktır!”
Allah’ım, “İnkâr edenlere de ki: Siz mutlaka yenilgiye uğrayacak ve toplanıp cehenneme doldurulacaksınız. Orası ne fena yataktır!” buyuruyorsun. Bizleri inkar edenler arasında bulundurma.
13 – Şüphesiz, karşı karşıya gelen iki toplulukta sizin için bir ibret vardır: Bir topluluk Allah yolunda çarpışıyordu. Öteki ise kâfirdi. (Onları) göz bakışıyla kendilerinin iki katı görüyorlardı. Allah da dilediğini yardımıyla destekliyordu. Basireti olanlar için bunda elbette ibret vardır.
Allah’ım, “Şüphesiz, karşı karşıya gelen iki toplulukta sizin için bir ibret vardır: Bir topluluk Allah yolunda çarpışıyordu. Öteki ise kâfirdi. (Onları) göz bakışıyla kendilerinin iki katı görüyorlardı. Allah da dilediğini yardımıyla destekliyordu. Basireti olanlar için bunda elbette ibret vardır.” buyuruyorsun. Sen bizleri yardımınla destekle. Bizlere basiret ver, böylece ibret alalım.
14 – Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah’ın katındadır.
Allah’ım, “Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah’ın katındadır.” buyuruyorsun. Bizlere dünyada da iyilik ve güzellikler ver, ahirette de iyilik ve güzellikleri ver. Bizleri asıl varılacak güzel yer olan Senin katında güzle bir yer ver.
15 – De ki: “Size, onlardan daha hayırlısını haber vereyim mi? Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında, içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve Allah’ın rızası vardır.” Allah, kullarını hakkıyla görendir.
Allah’ım, “De ki: ‘Size, onlardan daha hayırlısını haber vereyim mi? Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında, içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve Allah’ın rızası vardır.’ Allah, kullarını hakkıyla görendir.” buyuryorsun. Bunların hepsini Senden istiyor ve dileniyoruz. Nail olmayı nasip et.
(16-17) (Bunlar), “Rabbimiz, biz iman ettik. Bizim günahlarımızı bağışla. Bizi ateş azabından koru” diyenler, sabredenler, doğru olanlar, huzurunda gönülden boyun büküp divan duranlar, Allah yolunda harcayanlar ve seherlerde (Allah’tan) bağışlanma dileyenlerdir.
Rabbimiz, biz iman ettik. Bizim günahlarımızı bağışla. Bizi ateş azabından koru. Bizlere sabretmeyi, doğru olmayı, huzurunda gönülden boyun büküp divan durmayı, Senin yolunda harcamayı ve seherlerde Senden bağışlanma dilemeyi nasip et.
18 – Allah, melekler ve ilim sahipleri, ondan başka ilâh olmadığına adaletle şâhitlik ettiler. O’ndan başka ilâh yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Allah’ım, Sen, meleklerin ve ilim sahipleri Senden başka ilah olmadığına adaletle şâhitlik edersiniz. Bizler de şâhitlik ediyoruz. Senden başka ilah yoktur. Sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin. Bizleri bağışla.
19 – Şüphesiz Allah katında din İslâm’dır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf, aralarındaki ihtiras ve aşırılık yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah’ın âyetlerini inkâr ederse, bilsin ki Allah hesabı çok çabuk görendir.
Allah’ım, şüphesiz Senin katında din İslâm’dır. Bize Kitap verildikten ve bize ilim geldikten sonra aramızda ihtiras ve aşırılık yüzünde ayrılığa düşmekten, Senin ayetlerini inkar etmekten Sana sığınırız, Sen hesabı çok çabuk görensin, bizleri affet.
20 – Seninle tartışmaya girişirlerse, de ki: “Ben, bana uyanlarla birlikte kendi özümü Allah’a teslim ettim.” Kendilerine kitap verilenlere ve ümmîlere de ki: “Siz de İslâm’ı kabul ettiniz mi?” Eğer İslâm’a girerlerse hidayete ermiş olurlar. Yok, eğer yüz çevirirlerse sana düşen şey ancak tebliğ etmektir. Allah, kullarını hakkıyla görendir.
Allah’ım, “Seninle tartışmaya girişirlerse, de ki: ‘Ben, bana uyanlarla birlikte kendi özümü Allah’a teslim ettim.’ Kendilerine kitap verilenlere ve ümmîlere de ki: ‘Siz de İslâm’ı kabul ettiniz mi?’ Eğer İslâm’a girerlerse hidayete ermiş olurlar. Yok, eğer yüz çevirirlerse sana düşen şey ancak tebliğ etmektir. Allah, kullarını hakkıyla görendir.” buyuruyorsun. Ben ve bana uyanlarla bilikte kendi özümü Sana teslim edenlerden olmayı nasip et. İslâm’ı kabul etmeyi, İslâm’a girmeyi ve hidayete ermeyi nasip et. İslâm’ı doğru yaşamayı ve güzel temsil edip tebliğ edebilmeyi de nasip et. Sen kullarını hakkıyla görürsün, bana ve bizlere yardım et.
21 – Allah’ın âyetlerini inkâr edenler, Peygamberleri haksız yere öldürenler, insanlardan adaleti emredenleri öldürenler var ya, onları elem dolu bir azap ile müjdele.
Allah’ım, “Allah’ın âyetlerini inkâr edenler, Peygamberleri haksız yere öldürenler, insanlardan adaleti emredenleri öldürenler var ya, onları elem dolu bir azap ile müjdele.” buyuruyorsun. Senin âyetlerini inkar etmekten, Peygamberlerini haksız yere öldüren topluluklarla ve insanlarıdan adaleti emredenleri öldürenlerle bir arada olmaktan Sana sığınırız, bizleri muhafaza et. Bizleri elem dolu bir azaptan koru.
22 – Onlar, amelleri, dünyada da, ahirette de boşa gitmiş kimselerdir. Onların hiç yardımcıları da yoktur.
Allah’ım, amellerimizin dünyada da, ahirette de boşa girmesinden Sana sığınırız. Hiç yardımcısı olamayanlardan olmaktan da Sana sığınırız. Sen bizlerin yardımcısı ol.
23 – Kendilerine Kitap’tan bir pay verilenleri görmüyor musun ki, aralarında hüküm vermesi için Allah’ın Kitabına çağrılıyorlar da sonra içlerinden bir kısmı yüz çevirerek dönüp gidiyor.
Allah’ım, “Kendilerine Kitap’tan bir pay verilenleri görmüyor musun ki, aralarında hüküm vermesi için Allah’ın Kitabına çağrılıyorlar da sonra içlerinden bir kısmı yüz çevirerek dönüp gidiyor.” buyuruyorsun. Aramızda hüküm verilmesi için Senin Kitabına çağrıldığımızda yüz çevirerek dönüp gitmekten Sana sığınırız, Sen bizleri koruç
24 – Bunun sebebi, onların, “Bize, ateş sadece sayılı günlerde dokunacaktır.” demeleridir. Uydurageldikleri şeyler dinleri konusunda kendilerini aldatmıştır.
Allah’ım, “Bunun sebebi, onların, ‘Bize, ateş sadece sayılı günlerde dokunacaktır.’ demeleridir. Uydurageldikleri şeyler dinleri konusunda kendilerini aldatmıştır.” buyuruyorsun. Hakkında bilgimiz olmayan ve yakışıksız sözler söylemekten ve din konusunda bizleri aldatacak şeyler uydurmaktan Sana sığınırız, Sen bizleri muhafaza eyle.
25 – Bakalım, kendilerini o geleceğinde hiç şüphe olmayan gün için bir araya topladığımız ve hiç kimseye haksızlık edilmeden herkese kazandığı tamamen ödendiği vakit, hâlleri nice olacaktır.
Allah’ım, “Bakalım, kendilerini o geleceğinde hiç şüphe olmayan gün için bir araya topladığımız ve hiç kimseye haksızlık edilmeden herkese kazandığı tamamen ödendiği vakit, hâlleri nice olacaktır.” buyuruyorsun. O gün bizlerin halini düzelt, bizleri koru, bizlere lütfunla muamele et, bizlere katından bir makam ver.
26 – De ki: “Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin.”
Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin. Bizlere hayırlı mülk ver. Bizleri aziz et, zelil etme.
27 – “Geceyi gündüze sokarsın, gündüzü geceye sokarsın. Ölüden diriyi çıkarırsın, diriden ölüyü çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız rızık verirsin.”
Allah’ım, geceyi gündüze sokarsın, gündüzü geceye sokarsın. Ölüden diriyi çıkarırsın, diriden ölüyü çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız rızık verirsin. Bizlere de helal, hesapsız, hayırlı, güzel ve bereketli rızıklar ver.
28 – Mü’minler, mü’minleri bırakıp inkârcıları dost edinmesin. Kim böyle yaparsa Allah ile bir ilişiği kalmaz. Ancak onlardan (gelebilecek tehlikeden) korunmanız başkadır. Allah, asıl sizi kendisine karşı dikkatli olmanız hakkında uyarmaktadır. Çünkü dönüş Allah’adır.
Allah’ım. “Mü’minler, mü’minleri bırakıp inkârcıları dost edinmesin. Kim böyle yaparsa Allah ile bir ilişiği kalmaz. Ancak onlardan (gelebilecek tehlikeden) korunmanız başkadır. Allah, asıl sizi kendisine karşı dikkatli olmanız hakkında uyarmaktadır. Çünkü dönüş Allah’adır.” buyuruyorsun. Biz mü’minler olarak mü’minlari bırakıp inkârcıları dost edinmekten Sana sığınırız, Sen bizleri koru. Senin emirlerine uyma konusunda dikkatli olmayı bizlere nasip et. Çünkü dönüş Sanadır, hayırlı ve güzel bir şekilde Sana dönmeyi nasip eyle.
29 – De ki: “İçinizdekini gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerdeki her şeyi, yerdeki her şeyi de bilir. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.”
Allah’ım, “De ki: ‘İçinizdekini gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerdeki her şeyi, yerdeki her şeyi de bilir. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” buyuruyorsun. İçimizde gizlediğimiz şeylerden de bizleri hesaba çekersen kurtulamayız, Sen bizleri affet. Samimi bir şekilde, ihlasla Sana yönelmeyi bizlere nasip et. İçimizde sakladığımız, açığa vumadığımız kötü duygu ve düşüncelerden bizleri hesaba çekme, onlardan dolayı da tövbe ediyoruz, bizleri bağışla.
30 – Herkesin yaptığı iyiliği ve yaptığı kötülüğü hazır bulacağı günde kişi, kötülükleri ile kendi arasında uzak bir mesafe bulunmasını ister. Yine Allah, sizi kendisine karşı dikkatli olmanız hakkında uyarmaktadır. Allah, kullarını çok esirgeyicidir.
Allah’ım, “Herkesin yaptığı iyiliği ve yaptığı kötülüğü hazır bulacağı günde kişi, kötülükleri ile kendi arasında uzak bir mesafe bulunmasını ister. Yine Allah, sizi kendisine karşı dikkatli olmanız hakkında uyarmaktadır. Allah, kullarını çok esirgeyicidir.” buyuruyorsun. Senin emirlerine karşı dikkatli olmayı nasip et. İyilikler yapmayı, kötülüklerden uzak durmayı bizlere nasip eyle. Sen bizleri esirge.
31 – De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”
Allah’ım, “De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” buyuruyorsun. Bizler Seni seviyoruz, bizleri Senin sevdiğin Peygamberin ve Peygamberimiz Hz. Muhammed S.A.S. uymaya muvaffak kıl ki, Sen de bizleri sevesin, günahlarımızı bağışlayasın. Çünkü Sen çok bağışlayansın, çok merhamet edensin. Bizleri de bağışla ve bizlere de merhamet et.
32 – De ki: “Allah’a ve Peygamber’e itaat edin.” Eğer yüz çevirirlerse şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez.
Allah’ım, “De ki: ‘Allah’a ve Peygamber’e itaat edin.’ Eğer yüz çevirirlerse şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez.” buyuryorsun. Sana ve Peygamberine itaat etmeyi bizlere nasip eyle. Yüz çevirmekten ve kâfirlerden olmaktan Sana sığınırız, çünkü Sen kâfirleri sevmezsin.
(33-34) Şüphesiz Allah, Âdem’i, Nûh’u, İbrahim ailesini (soyunu) ve İmran ailesini (soyunu) birbirinden gelmiş birer nesil olarak seçip âlemlere üstün kıldı. Allah, her şeyi hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
Allah’ım, “Şüphesiz Allah, Âdem’i, Nûh’u, İbrahim ailesini (soyunu) ve İmran ailesini (soyunu) birbirinden gelmiş birer nesil olarak seçip âlemlere üstün kıldı. Allah, her şeyi hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” buyuruyorsun. Peygamberlerinin A.S. hepsine iman ediyoruz ve hiçbirini ayırt etmiyoruz. Onları âlemlere üstün kıldığın gibi beni ve benim soyumdan gelenleri de salih kimseler olarak âlemlere üstün kıl.
35 – Hani, İmran’ın karısı, “Rabbim! Karnımdaki çocuğu sırf sana hizmet etmek üzere adadım. Benden kabul et. Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin” demişti.
Allah’ım, “Hani, İmran’ın karısı, “Rabbim! Karnımdaki çocuğu sırf sana hizmet etmek üzere adadım. Benden kabul et. Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin” demişti.” buyuruyorsun. Bizleri ve çocuklarımızı ve kıyamet kadar gelecek nesillerimizi de sırf sana hizmet etme konusunda adanmışlardan olmayı nasip et. Bizlerden de kabul et. Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin.
36 – Onu doğurunca, “Rabbim!” dedi, “Onu kız doğurdum.” -Oysa Allah, onun ne doğurduğunu daha iyi bilir- “Erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Onu ve soyunu kovulmuş şeytandan senin korumana bırakıyorum.”
Allah’ım, “Onu doğurunca, ‘Rabbim!’ dedi, ‘Onu kız doğurdum.’ -Oysa Allah, onun ne doğurduğunu daha iyi bilir- ‘Erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Onu ve soyunu kovulmuş şeytandan senin korumana bırakıyorum.” buyuruyorsun. Erkek olalım, kız olalım Sen bizlerin durumunu en iyi bilensin. Bizleri Senin yolunda adanmışlar olarak güzel hizmetler edenlerden eyle, bizleri ve soyumuzu kovulmuş şeytandan koru.
37 – Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu ve onu güzel bir şekilde yetiştirdi. Zekeriya’yı da onun bakımıyla görevlendirdi. Zekeriya, onun bulunduğu bölmeye her girişinde yanında bir yiyecek bulurdu. “Meryem! Bu sana nereden geldi?” derdi. O da “Bu, Allah katından” diye cevap verirdi. Zira Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.
Allah’ım, “Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu ve onu güzel bir şekilde yetiştirdi. Zekeriya’yı da onun bakımıyla görevlendirdi. Zekeriya, onun bulunduğu bölmeye her girişinde yanında bir yiyecek bulurdu. ‘Meryem! Bu sana nereden geldi?’ derdi. O da ‘Bu, Allah katından’ diye cevap verirdi. Zira Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.” buyuruyorsun. Bizlerin duasını ve adanmışlığımızı da güzel bir şekilde kabul et ve bizleri de güzel bi şekilde yetiştir. Senin katından helal, temiz, hesapsız rızıklar ver. Zira Sen dilediğine hesapsız rızık verirsin. Yine bizlere hesapsız lütfet. Çünkü Senin her türlü lütfuna ve hayrına muhtacız.
38 – Orada Zekeriya Rabbine dua etti: “Rabbim! Bana katından temiz bir nesil bahşet. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin” dedi.
Allah’ım, Zekeriya A.S. dua ettiği gibi biz de dua ediyoruz. Rabbim! Bana katından temiz bir nesil bahşet. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin. Sen hesapsız lütfedensin.
39 – Zekeriya mabedde namaz kılarken melekler ona, “Allah sana, kendisinden gelen bir kelimeyi (İsa’yı) doğrulayıcı, efendi, nefsine hâkim ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya’yı müjdeler” diye seslendiler.
Allah’ım, “Zekeriya mabedde namaz kılarken melekler ona, ‘Allah sana, kendisinden gelen bir kelimeyi (İsa’yı) doğrulayıcı, efendi, nefsine hâkim ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya’yı müjdeler’ diye seslendiler.” buyuruyorsun. Bizlere de hayırlı müjdeler gönder Ya Rabbimiz.
40 – Zekeriya, “Ey Rabbim! Bana ihtiyarlık gelip çatmış iken ve karım da kısır iken benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi. Allah, “Öyledir, ama Allah dilediğini yapar” dedi.
Allah’ım, “Zekeriya, ‘Ey Rabbim! Bana ihtiyarlık gelip çatmış iken ve karım da kısır iken benim nasıl çocuğum olabilir?’ dedi. Allah, ‘Öyledir, ama Allah dilediğini yapar’ dedi.” buyuruyorsun. Bizler aciz, zayıf, kabiliyetsiz olsak da Sen dilediğini yaparsın. Bizlerin üzerinden İslam güneşini tüm dünyaya duyur ve nurunu tamamla.
41 – Zekeriya, “Rabbim! (çocuğum olacağına dair) bana bir alâmet ver” dedi. Allah da şöyle dedi: “Senin için alâmet, insanlarla üç gün konuşamaman, ancak işaretleşebilmendir. Ayrıca Rabbini çok an, sabah akşam tesbih et.”
Allah’ım, “Zekeriya, ‘Rabbim! (çocuğum olacağına dair) bana bir alâmet ver’ dedi. Allah da şöyle dedi: ‘Senin için alâmet, insanlarla üç gün konuşamaman, ancak işaretleşebilmendir. Ayrıca Rabbini çok an, sabah akşam tesbih et.” buyuruyorsun. Bizlere de Senin yolunda adanmış olmak ve kabul edilenlerden olmak konusunda işaretler ver. Ayrıca Ey Rabbimiz Seni çokça anabilmeyi ve sabah akşam tesbih edebilmeyi bizlere nasip et.
42 – Hani melekler, “Ey Meryem! Allah, seni seçti. Seni tertemiz yaptı ve seni dünya kadınlarına üstün kıldı.”
Allah’ım, Meryem’i seçtiğin, tertemiz yaptığın ve dünya kadınlarına üstün kıldığın gibi annelerimizi, kadınlarımızı, kızlarımızı, kız kardeşlerimizi, halalarımızı, teyzelerimizi de seç, tertemiz yap ve diğer kadınlara karşı üstün kıl.
43 – “Ey Meryem! Rabbine divan dur. Secde et ve (O’nun huzurunda) rükû edenlerle beraber rükû et” demişlerdi.
Allah’ım, bizleri de Meryem gibi Sana divan duran, secde eden ve Senin huzurunda rükû edenlerle beraber rükû edenlerden eyle.
44 – (Ey Muhammed!) Bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Meryem’i kim himayesine alıp koruyacak diye kalemlerini (kur’a için) atarlarken sen yanlarında değildin. (Bu konuda) tartışırlarken de yanlarında değildin.
Allah’ım, “(Ey Muhammed!) Bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Meryem’i kim himayesine alıp koruyacak diye kalemlerini (kur’a için) atarlarken sen yanlarında değildin. (Bu konuda) tartışırlarken de yanlarında değildin.” buyuruyorsun. Gayb haberlerini Sen bizlere bildiriyorsun. Bizleri bunlardan ibretler alıp gereği gibi amel etmeyi nasip et.
45 – Hani melekler şöyle demişti: “Ey Meryem! Allah, seni kendi tarafından bir kelime ile müjdeliyor ki, adı Meryem oğlu İsa Mesih’tir. Dünyada da, ahirette de itibarlı ve Allah’a çok yakın olanlardandır.”
Allah’ım, “Hani melekler şöyle demişti: ‘Ey Meryem! Allah, seni kendi tarafından bir kelime ile müjdeliyor ki, adı Meryem oğlu İsa Mesih’tir. Dünyada da, ahirette de itibarlı ve Allah’a çok yakın olanlardandır.” buyuruyorsun. Meryem oğlu İsa Mesih A.S. ile gönderdiğin Hıristiyanlığın içine karıştırılmış uydurma şeylerden temizle ve ahir zamanda İslamiyet ile birlikte tasaffi ederek tüm dünyaya Senin adının yayılmasını nasip et ve tüm dünyada nurunu tamamla.
46 – “O, beşikte de, yetişkin çağında da insanlarla konuşacak, salihlerden olacaktır.”
Allah’ım, “O, beşikte de, yetişkin çağında da insanlarla konuşacak, salihlerden olacaktır.” buyuruyorsun. Hz. İsa A.S.’ı beşikte de, yetişkin çağında da insanlaral konuşturduğun ve salihlerden yaptığın gibi bizleri ve çağdaşlarımız olan Hıristiyanları da salihlerden yap.
47 – (Meryem), “Ey Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken benim nasıl çocuğum olur?” dedi. Allah, “Öyle ama, Allah dilediğini yaratır. O, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir” dedi.
Allah’ım, “(Meryem), ‘Ey Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken benim nasıl çocuğum olur?’ dedi. Allah, ‘Öyle ama, Allah dilediğini yaratır. O, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece ‘ol’ der, o da hemen oluverir’ dedi.” buyuruyorsun. Sen dilediğini yaratırsın, bir şeyin olmasını istediğinde ona sadece “ol” dersin, o da hemen oluverir. Sen nurunu tüm dünyada tamamla. Nurunu tamamlarken çağdaşlarımız olan Hıristiyanlar ve Yahudileri de ıslah ederek, İslamiyete dahil ederek, tabi kılarak tamamla.
48 – Ve Allah ona kitabı, hikmeti, Tevrat ve İncil’i öğretecek.
Allah’ım, “Ve Allah ona kitabı, hikmeti, Tevrat ve İncil’i öğretecek.” buyuruyorsun. Hz. İsa A.S.’a kitabı, hikmeti, Tevrat ve İncili öğrettiğin gibi, bizlere de kainat kitabını, hikmeti, Tevrat ve İncil’in bozulmamış kısmını ve en son gönderdiğin kitabın Kur’an’ı öğrenmeyi ve gereği gibi amel etmeyi nasip et.
49 – Allah, onu İsrailoğullarına bir Peygamber olarak gönderecek (ve o da onlara şöyle diyecek): “Şüphesiz ben size Rabbinizden bir mucize getirdim. Ben çamurdan kuş şeklinde bir şey yapar, ona üflerim. O da Allah’ın izniyle hemen kuş oluverir. Körü ve alacalıyı iyileştiririm ve Allah’ın izniyle ölüleri diriltirim. Evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer mü’minler iseniz bunda sizin için elbette bir ibret vardır.”
Allah’ım, “Allah, onu İsrailoğullarına bir Peygamber olarak gönderecek (ve o da onlara şöyle diyecek): ‘Şüphesiz ben size Rabbinizden bir mucize getirdim. Ben çamurdan kuş şeklinde bir şey yapar, ona üflerim. O da Allah’ın izniyle hemen kuş oluverir. Körü ve alacalıyı iyileştiririm ve Allah’ın izniyle ölüleri diriltirim. Evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer mü’minler iseniz bunda sizin için elbette bir ibret vardır.” buyuruyorsun. Senin izninle Peygamberlerin mucize gösterirler. Veli kullarına da keramet gönderirsin. Bizler gibi aciz, fakir, garip kullarınla tüm dünyada İslam nurunu tamamlayarak ve böylece insanların büyük çoğunluğu İslam’a ve imana girerek kerametini gönder ve göster.
50 – “Benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri helâl kılmak için gönderildim ve Rabbiniz tarafından size bir mucize de getirdim. Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
Allah’ım, Peygamberin Hz. İsa A.S. “Benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri helâl kılmak için gönderildim ve Rabbiniz tarafından size bir mucize de getirdim. Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” diyor. Bizleri ve ahir zamanda çağdaşlarımız olan Hıristiyanlar ve Yahudileri Sana karşı gelmekten sakındır ve en son dinin olan İslam’a tabi olmayı nasip et. Böylece tüm dünyada nurunu tamamla.
51 – “Şüphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O’na ibadet edin. İşte bu, doğru yoldur.”
Allah’ım, şüphesiz Sen Hz. İsa A.S.’ın da Rabbisin, bizlerin de Rabbisin. Bizleri Sana ibadet eden kullarından eyle. İşte bu, doğru yoldur.
52 – İsa, onların inkârlarını sezince, “Allah yolunda yardımcılarım kim?” dedi. Havariler, “Biziz Allah yolunun yardımcıları. Allah’a iman ettik. Şahit ol, biz müslümanlarız” dediler.
Allah’ım, Hz. İsa A.S., onların inkârlarını sezince, “Allah yolunda yardımcılarım kim?” dedi. Havariler, “Biziz Allah yolunun yardımcıları. Allah’a iman ettik. Şahit ol, biz müslümanlarız” dediler. Bizleri de Senin yolunun yardımcılarında eyle, Havarilerden birisinin ihanet ettiği gibi bizleri de ihanet edenlerden eyleme. Biz Sana iman ettik, şahit ol, biz müslümanlarız.
53 – “Rabbimiz! Senin indirdiğine iman ettik ve Peygamber’e uyduk. Artık bizi (hakikate) şahitlik edenlerle beraber yaz.”
Rabbimiz! Senin indirdiğine iman ettik ve Peygamber’e uyduk. Artık bizi (hakikate) şahitlik edenlerle beraber yaz.
54 – Onlar tuzak kurdular. Allah da tuzak kurdu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.
Allah’ım, onlar bizlere karşı tuzak kurdular. Sen de tuzak kurarsın. Yani onların tuzaklarını boşa çıkarırsın. Tuzaklarını başlarına geçirirsin. Ellerini ayaklarına dolarsın. Kendilerini kendi kazdıkları kuyuya, kendi kurdukları tuzağa düşürürsün. Bizlere karşı tuzak kuranlara da aynısını yap. Sen tuzak kuranların en hayırlısısın.
55 – Hani Allah şöyle buyurmuştu: “Ey İsa! Şüphesiz, senin hayatına ben son vereceğim. Seni kendime yükselteceğim. Seni inkâr edenlerden kurtararak temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar küfre sapanların üstünde tutacağım. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır. Ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.”
Allah’ım, “Hani Allah şöyle buyurmuştu: ‘Ey İsa! Şüphesiz, senin hayatına ben son vereceğim. Seni kendime yükselteceğim. Seni inkâr edenlerden kurtararak temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar küfre sapanların üstünde tutacağım. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır. Ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.” buyuruyorsun. Ahirzamanda çağdaşlarımız olan Hıristiyanları ve Hırisyiyanlığı tasaffi et, temizle ve İslamiyete dahil et. Böylece Senin nurun tüm dünyada tamamlansın.
56 – “İnkâr edenlere gelince, onlara dünyada da, ahirette de şiddetli bir şekilde azab edeceğim. Onların hiç yardımcıları da olmayacaktır.”
Allah’ım, “İnkâr edenlere gelince, onlara dünyada da, ahirette de şiddetli bir şekilde azab edeceğim. Onların hiç yardımcıları da olmayacaktır.” buyuruyorsun. Bizleri inkâr edenlerden eyleme.
57 – “İman edip salih ameller işleyenlere gelince, Allah onların mükâfatlarını tastamam verecektir. Allah, zalimleri sevmez.”
Allah’ım, “İman edip salih ameller işleyenlere gelince, Allah onların mükâfatlarını tastamam verecektir. Allah, zalimleri sevmez.” buyuruyorsun. Bizleri iman edip salih ameller işleyenlerden eyle. Bizlere mükâfatımızı tastamam ver hatta lütfundan fazla da bahşet. Bizleri zalimlerden yapma çünkü Sen zalimleri sevmezsin.
58 – (Ey Muhammed!) Bunu (bildirdiklerimizi) biz sana âyetlerden ve hikmet dolu Kur’an’dan okuyoruz.
Allah’ım, “(Ey Muhammed!) Bunu (bildirdiklerimizi) biz sana âyetlerden ve hikmet dolu Kur’an’dan okuyoruz.” buyuruyorsun. Hikmet dolu bu Kur’an’ı anlamayı ve gereği gibi ameller etmeyi nasip et.
59 – Şüphesiz Allah katında (yaratılışları bakımından) İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir: Onu topraktan yarattı. Sonra ona “ol” dedi. O da hemen oluverdi.
Allah’ım, “Şüphesiz Allah katında (yaratılışları bakımından) İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir: Onu topraktan yarattı. Sonra ona ‘ol’ dedi. O da hemen oluverdi.” buyuruyorsun. Bu hakikati anlamayı bizlere de çağdaşlarımız olan Hıristiyanlara da ve tüm insanlara da nasip et.
60 – Hak Rabbindendir. O hâlde, sakın şüphe edenlerden olma.
Allah’ım, Ya Rabbim hak Sendendir, bu durumda bizleri şüphe edenlerden eyleme.
61 – Sana (gerekli) bilgi geldikten sonra artık kim bu konuda seninle tartışacak olursa, de ki: “Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı çağıralım. Biz de siz de toplanalım. Sonra gönülden dua edelim de, Allah’ın lânetini (aramızdan) yalan söyleyenlerin üstüne atalım.”
Allah’ım, “Sana (gerekli) bilgi geldikten sonra artık kim bu konuda seninle tartışacak olursa, de ki: ‘Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı çağıralım. Biz de siz de toplanalım. Sonra gönülden dua edelim de, Allah’ın lânetini (aramızdan) yalan söyleyenlerin üstüne atalım.” buyuruyorsun. Yalan söyleyenlerden olmaktan ve Senin lânetini üstümüze çekmekten Sana sığınırız, Sen bizleri muhafaza eyle.
62 – Şüphesiz bu (İsa hakkındaki) gerçek kıssadır. Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Allah’ım, şüphesiz bu (İsa hakkındaki) gerçek kıssadır. Senden başka hiçbir ilah yoktur. Şüphesiz Sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin. Bizlere gerçekleri anlamayı ve gereği gibi hareket etmeyi nasip et.
63 – Eğer yüz çevirirlerse, şüphesiz ki Allah fesat çıkaranları çok iyi bilir.
Allah’ım, eğer yüz çevirirsek şüphesiz ki Sen fesat çıkaranları çok iyi bilirsin. Bizleri yüz çevirenlerden eyleme, bizleri fesat çıkaranlardan da eyleme.
64 – De ki: “Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin: Yalnız Allah’a ibadet edelim. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâh edinmesin.” Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, deyin ki: “Şahit olun, biz müslümanlarız.”
Allah’ım, Kitap ehli ile ortak bir sözde buluşalım. Yalnız Sana ibadet edelim, Sana hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Seni bırakıp da kimimiz kimimizi ilah edinmesin. Eğer yüz çevirirlerse şahit ol ve şahit olsunlar ki biz müslümanız. Sen bizleri koru.
65 – Ey kitap ehli! İbrahim hakkında niçin tartışıyorsunuz. Oysa Tevrat da, İncil de ondan sonra indirilmiştir. Siz hiç düşünmüyor musunuz?
Allah’ım, “Ey kitap ehli! İbrahim hakkında niçin tartışıyorsunuz. Oysa Tevrat da, İncil de ondan sonra indirilmiştir. Siz hiç düşünmüyor musunuz?” buyuruyorsun. Düşüncesiz Kitap ehli ile gereksiz tartışmalara girmekten Sana sığınırız.
66 – İşte siz böyle kimselersiniz! Diyelim ki biraz bilginiz olan şey hakkında tartıştınız. Ya hiç bilginiz olmayan şey hakkında niçin tartışıyorsunuz? Allah bilir, siz bilmezsiniz.
Allah’ım, “İşte siz böyle kimselersiniz! Diyelim ki biraz bilginiz olan şey hakkında tartıştınız. Ya hiç bilginiz olmayan şey hakkında niçin tartışıyorsunuz? Allah bilir, siz bilmezsiniz.” buyuruyorsun. Hiçbir bilgimiz olmayan şey hakkında tartışmaktan Sana sığınırız. Sen bilirsin, biz bilmeyiz. Biz ancak Senin bize bildirdiğin kadarını bilebiliriz. Bizlere hayırlı bilgiler nasip et.
67 – İbrahim, ne Yahudi idi, ne de Hıristiyan. Fakat o, hanif (Allah’ı bir tanıyan, hakka yönelen) bir müslümandı. Allah’a ortak koşanlardan da değildi.
Allah’ım, “İbrahim, ne Yahudi idi, ne de Hıristiyan. Fakat o, hanif (Allah’ı bir tanıyan, hakka yönelen) bir müslümandı. Allah’a ortak koşanlardan da değildi.” buyuruyorsun. Bizleri de hanif, Seni bir tanıyan, hakka yönelen bir müslüman yap. Sana ortak koşanlardan eyleme.
68 – Şüphesiz, insanların İbrahim’e en yakın olanı, elbette ona uyanlar, bir de bu peygamber (Muhammed) ve mü’minlerdir. Allah da mü’minlerin dostudur.
Allah’ım, “Şüphesiz, insanların İbrahim’e en yakın olanı, elbette ona uyanlar, bir de bu peygamber (Muhammed) ve mü’minlerdir. Allah da mü’minlerin dostudur.” buyuruyorsun. Bizleri de Hz. İbrahim A.S. yakın eyle.
69 – Kitap ehlinden bir grup sizi saptırabilmeyi çok arzu etti. Oysa sadece kendilerini saptırıyorlar, fakat farkına varmıyorlar.
Allah’ım, “Kitap ehlinden bir grup sizi saptırabilmeyi çok arzu etti. Oysa sadece kendilerini saptırıyorlar, fakat farkına varmıyorlar.” buyuruyorsun. Kitap ehlinden bir grubun bizleri saptırmasına izin verme. Tam tersine onlara da hidayet nasip et ve böylece tüm dünyada nurun tamamlansın.
70 – Ey Kitap ehli! (Gerçeğe) şahit olduğunuz hâlde, niçin Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz?
Allah’ım, gerçeğe şahit olduktan sonra Kitap ehli gibi Senin ayetlerini inkar etmekten Sana sığınırız. Sen bizleri muhafaza eyle.
71 – Ey Kitap ehli! Niçin hakkı batılla karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?
Allah’ım, Kitap ehlinin yaptıkları gibi hakkı batıla karıştırmaktan ve bile bile gerçeği gizlemekten Sana sığınırız. Sen bizleri muhafaza et.
72 – Kitap ehlinden bir grup, “Mü’minlere indirilene günün başlangıcında inanın, sonunda da inkâr edin, belki onlar (size bakarak) dönerler” dedi.
Allah’ım, “Kitap ehlinden bir grup, ‘Mü’minlere indirilene günün başlangıcında inanın, sonunda da inkâr edin, belki onlar (size bakarak) dönerler’ dedi.” buyuruyorsun. Kitap ehlinin oyunlarından ve tuzaklarından Sen bizleri koru.
73 – “Sizin dininize uyandan başkasına inanmayın” (dediler). De ki: “Şüphesiz hidayet, Allah’ın hidayetidir. Birine, size verilenin benzerinin verilmesinden veya Rabbinizin huzurunda aleyhinize deliller getireceklerinden ötürü mü (böyle söylüyorsunuz)?” De ki: “Lütuf Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.”
Allah’ım, “Sizin dininize uyandan başkasına inanmayın’ (dediler). De ki: ‘Şüphesiz hidayet, Allah’ın hidayetidir. Birine, size verilenin benzerinin verilmesinden veya Rabbinizin huzurunda aleyhinize deliller getireceklerinden ötürü mü (böyle söylüyorsunuz)?’ De ki: ‘Lütuf Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” buyuruyorsun. Bizlere de lütufta bulun, Sen lütfu geniş olansın, hakkıyla bilensin.
74 – O, rahmetini dilediğine has kılar. Allah, büyük lütuf sahibidir.
Allah’ım, Sen rahmetini dilediğine has kılarsın. Bizlere de rahmetinle muamele et. Sen büyük lütuf sahibisin, bizlere de lütfet.
75 – “Kitap ehlinden öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet etsen, onu sana (eksiksiz) iade eder. Fakat onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet etsen, tepesine dikilip durmadıkça onu sana iade etmez. Bu da onların, “Ümmîlere karşı (yaptıklarımızdan) bize vebal yoktur” demelerinden dolayıdır. Onlar, bile bile Allah’a karşı yalan söylerler.
Allah’ım, “Kitap ehlinden öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet etsen, onu sana (eksiksiz) iade eder. Fakat onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet etsen, tepesine dikilip durmadıkça onu sana iade etmez. Bu da onların, ‘Ümmîlere karşı (yaptıklarımızdan) bize vebal yoktur’ demelerinden dolayıdır. Onlar, bile bile Allah’a karşı yalan söylerler.” buyuruyorsun. Emanetleri hakkıyla yerine getirmeyi nasip et. Bile bile Sana karşı yalan söylemekten Sana sığınırız. Bizleri koru.
76 – Hayır! (Gerçek, onların dediği değil.) Kim sözünü yerine getirir ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, şüphesiz Allah da sakınanları sever.
Allah’ım, sözlerimizi yerine getirmeyi ve Sana karşı gelmekten sakınmayı nasip et. Şüphesiz Sen sakınanları seversin. Bizleri de sev.
77 – Şüphesiz, Allah’a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir karşılığa değişenler var ya, işte onların ahirette bir payı yoktur. Allah, kıyamet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temizlemeyecektir. Onlar için elem dolu bir azap vardır.
Allah’ım, Sana verdiğimiz sözü ve yeminlerimizi az bir karşılığa değişmekten Sana sığınırız. Sen bizleri koru. Bizlere dünyada da iyilik ve güzellik ve pay ver, ahirette de iyilik ve güzellik ve pay ver. Sen kıyamet günü bizlerle konuş, bizlere bak ve bizleri temizle. Bizleri elem dolu bir azaptan muhafaza eyle.
78 – Onlardan (Kitap ehlinden) bir grup var ki, Kitab’dan olmadığı hâlde Kitab’dan sanasınız diye (okudukları) Kitap’tanmış gibi dillerini eğip bükerler ve, “Bu, Allah katındandır” derler. Hâlbuki o, Allah katından değildir. Bile bile Allah’a karşı yalan söylerler.
Allah’ım, “Onlardan (Kitap ehlinden) bir grup var ki, Kitab’dan olmadığı hâlde Kitab’dan sanasınız diye (okudukları) Kitap’tanmış gibi dillerini eğip bükerler ve, ‘Bu, Allah katındandır’ derler. Hâlbuki o, Allah katından değildir. Bile bile Allah’a karşı yalan söylerler.” buyuruyorsun. Kitab’dan olmadığı hâlde Kitab’dan sanılsın diye (okuduklarımızın) Kitap’tanmış gibi dillerimizi eğip bükmekten, Senin katından olmadığı halde ‘Bu, Allah katındandır’ demekten ve bile bile Sana karışı yalan söylemekten Sana sığınırız. Sen bizleri koru.
79 – Allah’ın, kendisine Kitab’ı, hükmü (hikmeti) ve peygamberliği verdiği hiçbir insanın, “Allah’ı bırakıp bana kullar olun” demesi düşünülemez. Fakat (şöyle öğüt verir:) “Öğretmekte ve derinlemesine incelemekte olduğunuz Kitap uyarınca rabbânîler (Allah’ın istediği örnek ve dindar kullar) olun.”
Allah’ım, “Allah’ın, kendisine Kitab’ı, hükmü (hikmeti) ve peygamberliği verdiği hiçbir insanın, ‘Allah’ı bırakıp bana kullar olun’ demesi düşünülemez. Fakat (şöyle öğüt verir:) ‘Öğretmekte ve derinlemesine incelemekte olduğunuz Kitap uyarınca rabbânîler (Allah’ın istediği örnek ve dindar kullar) olun.” buyuruyorsun. Öğrenmekte ve derinlemesine incelemekte olduğumuz Kitap uyarınca rabbânîler (Senin istediğin örnek ve dindar kullar) olmayı bizlere nasip et.
80 – Onun size, “Melekleri ve peygamberleri ilâhlar edinin.” diye emretmesi de düşünülemez. Siz müslüman olduktan sonra, o size hiç inkârı emreder mi?
Allah’ım, “Onun size, ‘Melekleri ve peygamberleri ilâhlar edinin.’ diye emretmesi de düşünülemez. Siz müslüman olduktan sonra, o size hiç inkârı emreder mi?” buyuruyorsun. Bizleri müslüman olduktan sınra inkârı seçmekten muhafaza eyle.
81 – Hani, Allah peygamberlerden, “Andolsun, size vereceğim her kitap ve hikmetten sonra, elinizdekini doğrulayan bir peygamber geldiğinde, ona mutlaka iman edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz” diye söz almış ve, “Bunu kabul ettiniz mi; verdiğim bu ağır görevi üstlendiniz mi?” demişti. Onlar, “Kabul ettik” demişlerdi. Allah da, “Öyleyse şahid olun, ben de sizinle beraber şahit olanlardanım” demişti.
Allah’ım, “Hani, Allah peygamberlerden, ‘Andolsun, size vereceğim her kitap ve hikmetten sonra, elinizdekini doğrulayan bir peygamber geldiğinde, ona mutlaka iman edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz’ diye söz almış ve, ‘Bunu kabul ettiniz mi; verdiğim bu ağır görevi üstlendiniz mi?’ demişti. Onlar, ‘Kabul ettik’ demişlerdi. Allah da, ‘Öyleyse şahid olun, ben de sizinle beraber şahit olanlardanım’ demişti.” buyuruyorsun. Bizler de Sana ve Peygamberlerine iman ettik. Bizleri de şahitlerden yaz.
82 – Artık bundan sonra kim yüz çevirirse, işte onlar yoldan çıkmışların ta kendileridir.
Allah’ım, Senin gönderdiğin ayetlere ve hakikatlere karşı yüz çevirmekten ve yoldan çıkmaktan bizleri muhafaza eyle.
83 – Göklerdeki ve yerdeki herkes ister istemez O’na boyun eğmişken ve O’na döndürülüp götürülecekken onlar Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar?
Allah’ım, göklerdeki ve yerdeki herkes ister istemez Sana boyun eğmişken ve Sana döndürülüp götürülecekken bizler Senin dininden başkasını aramaktan haya ederiz. Sen bizleri utandırma.
84 – De ki: “Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ’ya, İsa’ya ve peygamberlere Rablerinden verilene inandık. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz. Biz O’na teslim olanlarız.”
Allah’ım, Sana, bize indirilene (Kur’an’a), Hz. İbrahim A.S’a, Hz. İsmail A.S’a, Hz. İshak A.S’a, Hz. Yakub A.S’a ve Yakuboğullarına indirilene, Hz. Mûsâ A.S’a, Hz. İsa A.S’a ve peygamberlere Rablerinden verilene inandık. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz. Biz Sana teslim olanlarız.
85 – Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.
Allah’ım, İslâm’dan başka bir din aramaktan Sana sığınırız, imanımızın ve dinimizin kabul edilmemesinden ve ahirette hüsrana uğrayanlardan olmaktan bizleri muhafaza eyle.
86 – İman ettikten, Peygamberin hak olduğuna şahitlik ettikten ve kendilerine açık deliller geldikten sonra inkâr eden bir toplumu Allah nasıl doğru yola eriştirir? Allah, zalim toplumu doğru yola iletmez.
Allah’ım, iman ettikten, Peygamberin hak olduğuna şahitlik ettikten ve bizlere açık deliller geldikten sonra inkâr eden bir toplum olmaktan Sana sığınırız, Sen bu durumda bizleri doğru yola eriştirmezsin. Sen, zalim toplumu da doğru yola iletmezsin. Bizleri zalimler olmaktan muhafaza eyle.
87 – İşte onların cezası; Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lânetinin üzerlerine olmasıdır.
Allah’ım, Senin, meleklerinin ve bütün insanların lânetini üzerimize almaktan ve bu şekilde cezalandırılmaktan Sana sığınırız, Sen bizleri koru.
88 – Onun (lânetin) içinde ebedî kalacaklardır. Onların azabı hafifletilmez, onlara göz açtırılmaz.
Allah’ım, o lânetin ve cezanın içinde ebedî kalmaktan, azabın hafifletilmemesinden, bizlere göz açtırılmamasından da Sana sığınırız. Bizleri böylesi durumlara düşürme.
89 – Ancak bundan sonra tövbe edip kendilerini düzeltenler müstesnadır. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Allah’ım, bizleri tövbe edip kendimizi düzeltenlerden eyle. Şüphesiz Sen çok bağışlayansın, çok merhamet edensin. Bizleri de bağışla, bizlere de merhamet et.
90 – Şüphesiz iman ettikten sonra inkâr eden, sonra da inkârda ileri gidenlerin tövbeleri asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar sapıkların ta kendileridir.
Allah’ım, iman ettikten sonra inkâr etmekten, sonra da inkârda ileri gidenlerden olmaktan ve bu yüzden tövbeleri asla kabul edilmeyeceklerden olmaktan bizleri muhafaza eyle. İşte onlar sapıkların ta kendileridir. Bizleri sapıklardan olmaktan da muhafaza eyle.
91 – Şüphesiz inkâr edip kâfir olarak ölenler var ya, dünya dolusu altını fidye verseler bile bu, hiçbirisinden asla kabul edilmeyecektir. Onlar için elem dolu bir azap vardır. Onların hiçbir yardımcıları da yoktur.
Allah’ım, inkâr edip kafir olarak ölenlerden olmaktan bizleri muhafaza eyle. Çünkü dünya dolusu altını fidye verseler bile bu, hiçbirisinden asla kabul edilmeyecektir. Onlar için elem dolu bir azap vardır. Bizleri bu azaptan uzak eyle. Onların hiçbir yardımcıları da yoktur. Sen bizlerin yardımcısı ol.
92 – Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir.
Allah’ım, sevdiğimiz şeylerden Senin yolunda harcamayı ve iyiliğe ermeyi bizlere nasip et. Her ne harcarsak Sen onu bilirsin. Onu bizim için bereketli kıl.
93 – Tevrat indirilmeden önce, İsrail’in (Yakub’un) kendisine haram kıldığı dışında, yiyeceklerin hepsi İsrailoğullarına helâl idi. De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Tevrat’ı getirip okuyun.”
Allah’ım, “Tevrat indirilmeden önce, İsrail’in (Yakub’un) kendisine haram kıldığı dışında, yiyeceklerin hepsi İsrailoğullarına helâl idi. De ki: ‘Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Tevrat’ı getirip okuyun.” buyuruyorsun. Bizlere helal ve temiz yiyecekler nasip et. İsrailoğulları gibi taşkınlık yapmaktan bizleri muhafaza eyle.
94 – Artık bundan sonra Allah’a karşı kim yalan uydurursa, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.
Allah’ım, Sana karşı yalan uydurmaktan ve zalimlerden olmaktan Sana sığınırız, Sen bizleri koru.
95 – De ki: “Allah, doğru söylemiştir. Öyle ise hakka yönelen İbrahim’in dinine uyun. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.”
Allah’ım, “De ki: ‘Allah, doğru söylemiştir. Öyle ise hakka yönelen İbrahim’in dinine uyun. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.” buyuruyorsun. Bizleri Hz. İbrahim A.S. gini hakka yönelen kimseler yap, Sana ortak koşanlardan eyleme.
96 – Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi, elbette Mekke’de, âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâ’be’dir.
Allah’ım, “Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi, elbette Mekke’de, âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâ’be’dir.” buyuruyorsun. Kâ’be’yi ziyaret etmeyi ve orada Sana ibadet etmeyi bizlere nasip et.
97 – Onda apaçık deliller, Makam-ı İbrahim vardır. Oraya kim girerse, güven içinde olur. Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse (bu hakkı tanınmazsa), şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağnidir. (Kimseye muhtaç değildir, her şey O’na muhtaçtır.)
Allah’ım, “Onda apaçık deliller, Makam-ı İbrahim vardır. Oraya kim girerse, güven içinde olur. Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse (bu hakkı tanınmazsa), şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağnidir. (Kimseye muhtaç değildir, her şey O’na muhtaçtır.)” buyuruyorsun. Hac yolculuğuna güç yetirebilmeyi ve Kâ’be’de Sana ibadet edebilmeyi bizlere nasip et.
98 – De ki: “Ey kitab ehli! Allah, yaptıklarınızı görüp dururken Allah’ın âyetlerini niçin inkâr ediyorsunuz?”
Allah’ım, “De ki: ‘Ey kitab ehli! Allah, yaptıklarınızı görüp dururken Allah’ın âyetlerini niçin inkâr ediyorsunuz?” buyuruyorsun. Sen bizlerin yaptıklarını görüp dururken Kitap ehlinin yaptığı gibi Senin ayetlerini inkâr etmekten Sana sığınırız.
99 – De ki: “Ey kitab ehli! (Gerçeği) görüp bildiğiniz hâlde, niçin Allah’ın yolunu eğri ve çelişkili göstermeğe yeltenerek inananları Allah’ın yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.”
Allah’ım, “De ki: ‘Ey kitab ehli! (Gerçeği) görüp bildiğiniz hâlde, niçin Allah’ın yolunu eğri ve çelişkili göstermeğe yeltenerek inananları Allah’ın yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.” buyuruyorsun. Kitap ehlinin yaptığı gibi (gerçeği) görüp bildiğimiz hâlde, Senin yolunu eğri ve çelişkili göstermeğe yeltenerek inananları Senin yolundan çevirmeye kalkışmaktan Sana sığınırız. Sen bizileri muhafaza eyle.
100 – Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir gruba uyarsanız, imanınızdan sonra sizi döndürüp kâfir yaparlar.
Allah’ım, “Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir gruba uyarsanız, imanınızdan sonra sizi döndürüp kâfir yaparlar.” buyuruyorsun. Bizleri iman edenlerden eyle. Kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir gruba uymaktan ve imanımızdan sonra geri dönüp kâfir olmaktan bizleri muhafaza eyle.
101 – Size Allah’ın âyetleri okunup dururken ve Allah’ın Resûlü de aranızda iken dönüp nasıl inkâr edersiniz? Kim Allah’a sımsıkı bağlanırsa, kesinlikle o, doğru yola iletilmiştir.
Allah’ım, “Size Allah’ın âyetleri okunup dururken ve Allah’ın Resûlü de aranızda iken dönüp nasıl inkâr edersiniz? Kim Allah’a sımsıkı bağlanırsa, kesinlikle o, doğru yola iletilmiştir.” buyuruyorsun. İnkâr etmekten Sana sığınırız. Bizleri Sana sımsıkı bağlanan ve kesinlikle doğru yola iletilmiş olanlardan eyle.
102 – Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa, öylece sakının ve siz ancak müslümanlar olarak ölün.
Allah’ım, bizleri iman edenlerden eyle. Sana karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa, öylece sakınmayı nasip et ve bizi ancak mülüman olarak öldür.
103 – Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.
Allah’ım, bizleri hep birlikte Senin ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılanlardan eyle, parçalanıp bölünenlerden eyleme. Senin bize olan nimetlerinden dolayı sonsuz şükürler olsun. Bizler birbirimize düşmanlar idik de Sen kalplerimizi birleştirdin, Senin bu nimetin sayesinde kardeşler olduk. Yine biz bir ateş çukurunun tam kenarında idik de Sen bizi oradan kurtardın. Sen bizleri düşme ihtimalimiz olan daha başka ateş çukurlarından da kurtar.
104 – Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.
Allah’ım, bizlere hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülikten men eden bir topluluk olmayı nasip et. Bizleri kurtuluşa erdir.
105 – Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır.
Allah’ım, bizlere apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenleri gibi bizleri de ayrılığa düşürme. Bizleri büyük bir azaptan koru.
106 – O gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Yüzleri kararanlara, “İmanınızdan sonra inkâr ettiniz, öyle mi? Öyle ise inkâr etmenize karşılık azabı tadın” denilir.
Allah’ım, o gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Bizleri yüzleri ağaranlardan eyle, yüzleri kararanlardan eyleme. İmanımızdan sonra bizleri inkâr edenlerden eyleme. Bizleri azabı tadmaktan muhafaza eyle.
107 – Yüzleri ağaranlar ise Allah’ın rahmeti içindedirler. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
Allah’ım, bizleri yüzleri ağaranlardan eyle, Senin rahmetinin içinde olanlardan eyle. Orada ebedi kalacaklardan eyle.
108 – İşte bunlar Allah’ın, sana hak olarak okuduğumuz âyetleridir. Allah, âlemlere hiç zulüm etmek istemez.
Allah’ım, bunlar Senin hak olarak okuduğun ayetlerindir. Sen âlemlere hiç zulüm etmek istemezsin, ancak bizler kendimize zulmederiz. Bizleri kendine zulmedenlerden eyleme.
109 – Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Bütün işler ancak Allah’a döndürülür.
Allah’ım, göklerdeki her şey, yerdeki her şey Senindir.. Bütün işler ancak Sana döndürülür. Sana hayırla dönmeyi bizlere nasip et.
110 – Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz. Kitap ehli de inansalardı elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan iman edenler de var. Ama pek çoğu fasık kimselerdir.
Allah’ım, “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz. Kitap ehli de inansalardı elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan iman edenler de var. Ama pek çoğu fasık kimselerdir.” buyuruyorsun. Bizleri insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet eyle, bizleri buna layık eyle. Bizleri fasık kimselerden eyleme.
111 – Onlar size eziyetten başka bir zarar veremezler. Eğer sizinle savaşmaya kalkışsalar, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra onlara yardım da edilmez.
Allah’ım, “Onlar size eziyetten başka bir zarar veremezler. Eğer sizinle savaşmaya kalkışsalar, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra onlara yardım da edilmez.” buyuruyorsun. Onların eziyetlerinden bizleri muhafaza eyle.
112 – Onlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah’ın ve (mü’min) insanların güvencesine sığınmadıkça kendilerini zillet kaplamıştır. Onlar Allah’ın gazabına uğradılar ve yoksulluk onları kapladı. Bunun sebebi onların; Allah’ın âyetlerini inkâr ediyor ve peygamberleri haksız yere öldürüyor olmaları idi. Bütün bunların sebebi ise, isyan etmekte ve (Allah’ın koyduğu) sınırları çiğnemekte oluşları idi.
Allah’ım, “Onlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah’ın ve (mü’min) insanların güvencesine sığınmadıkça kendilerini zillet kaplamıştır. Onlar Allah’ın gazabına uğradılar ve yoksulluk onları kapladı. Bunun sebebi onların; Allah’ın âyetlerini inkâr ediyor ve peygamberleri haksız yere öldürüyor olmaları idi. Bütün bunların sebebi ise, isyan etmekte ve (Allah’ın koyduğu) sınırları çiğnemekte oluşları idi.” buyuruyorsun. Bizleri böyle kimseler olmaktan, isyan etmekten ve Senin koyduğun sınırları çiğnemekten muhafaza eyle.
113 – Onların (Kitap ehlinin) hepsi bir değildir. Kitap ehli içinde, gece saatlerinde ayakta duran, secdeye kapanarak Allah’ın âyetlerini okuyan bir topluluk da vardır.
Allah’ım, “Onların (Kitap ehlinin) hepsi bir değildir. Kitap ehli içinde, gece saatlerinde ayakta duran, secdeye kapanarak Allah’ın âyetlerini okuyan bir topluluk da vardır.” buyuruyorsun. Bunları sayılarını artır.
114 – Onlar, Allah’a ve ahiret gününe inanırlar. İyiliği emrederler. Kötülükten men ederler, hayır işlerinde birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar salihlerdendir.
Allah’ım, “Onlar, Allah’a ve ahiret gününe inanırlar. İyiliği emrederler. Kötülükten men ederler, hayır işlerinde birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar salihlerdendir.” buyuruyorsun. Onların sayılarını artır.
115 – Onlar ne hayır işlerlerse karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanları bilir.
Allah’ım, “Onlar ne hayır işlerlerse karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanları bilir.” buyuruyorsun. Onların ve bizlerin sayılarını artır.
116 – İnkar edenlerin ne malları ne evlatları, onlara Allah’a karşı bir yarar sağlar. İşte onlar cehennemliktirler. Onlar orada ebedi kalacaklardır. ﴾116﴿
Allah’ım, “İnkar edenlerin ne malları ne evlatları, onlara Allah’a karşı bir yarar sağlar. İşte onlar cehennemliktirler. Onlar orada ebedi kalacaklardır.” buyuruyorsun. Bizleri inkar edenlerden eyleme.
117 – Onların bu dünya hayatında harcadıkları malların durumu, kendilerine zulmeden bir topluluğun ekinlerini vurup mahveden kavurucu ve soğuk bir rüzgarın durumu gibidir. Allah onlara zulmetmedi. Fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlar. ﴾117﴿
Allah’ım, “Onların bu dünya hayatında harcadıkları malların durumu, kendilerine zulmeden bir topluluğun ekinlerini vurup mahveden kavurucu ve soğuk bir rüzgarın durumu gibidir. Allah onlara zulmetmedi. Fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlar.” buyuryorsun. Bizleri kendi kendimize zulmedenlerden eyleme.
118 – Ey iman edenler! Sizden olmayanlardan hiçbir sırdaş edinmeyin. Onlar size fenalık etmekten asla geri kalmazlar. Hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların kinleri konuşmalarından apaçık ortaya çıkmıştır. Kalplerinde gizledikleri ise daha büyüktür. Eğer düşünürseniz size âyetleri açıkladık. ﴾118﴿
Allah’ım, “Ey iman edenler! Sizden olmayanlardan hiçbir sırdaş edinmeyin. Onlar size fenalık etmekten asla geri kalmazlar. Hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların kinleri konuşmalarından apaçık ortaya çıkmıştır. Kalplerinde gizledikleri ise daha büyüktür. Eğer düşünürseniz size âyetleri açıkladık.” buyuryorsun. Emirlerini yerine getirme konusunda bizlere yardım et. Bizlere fenalık etmek isteyenlerin fenalıklarından bizleri muhafaza eyle.
119 – İşte siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz, onlar ise, bütün kitaplara iman ettiğiniz halde sizi sevmezler. Onlar sizinle karşılaştıkları zaman “inandık” derler. Ama kendi başlarına kaldıklarında, size karşı kinlerinden dolayı parmaklarını ısırırlar. De ki: “Öfkenizden ölün!” Şüphesiz Allah, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) bilir. ﴾119﴿
Allah’ım, “İşte siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz, onlar ise, bütün kitaplara iman ettiğiniz halde sizi sevmezler. Onlar sizinle karşılaştıkları zaman ‘inandık’ derler. Ama kendi başlarına kaldıklarında, size karşı kinlerinden dolayı parmaklarını ısırırlar. De ki: ‘Öfkenizden ölün!’ Şüphesiz Allah, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) bilir.” buyuruyorsun. Bizlere karşı kinlenenlerin şerlerinden bizleri muhafaza eyle.
120 – Size bir iyilik dokunursa, bu onları üzer. Başınıza bir kötülük gelse, ona sevinirler. Eğer siz sabırlı olur, Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız onların hileleri size hiçbir zarar vermez. Çünkü Allah onların işlediklerini kuşatmıştır. ﴾120﴿
Allah’ım, “Size bir iyilik dokunursa, bu onları üzer. Başınıza bir kötülük gelse, ona sevinirler. Eğer siz sabırlı olur, Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız onların hileleri size hiçbir zarar vermez. Çünkü Allah onların işlediklerini kuşatmıştır.” buyuruyorsun. Bizleri sabırlı olan ve Sana karşı gelmekten sakınanlardan eyle. Bizlere hile kuranların hilelerini boşa çıkar, hilelerini boz, kendi başlarına geçir, ellerini ayaklarına dola,
121 – Hani sen mü’minleri (Uhud’da) savaş mevzilerine yerleştirmek için, sabah erken ailenden (evinden) ayrılmıştın. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. ﴾121﴿
Allah’ım, “Hani sen mü’minleri (Uhud’da) savaş mevzilerine yerleştirmek için, sabah erken ailenden (evinden) ayrılmıştın. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” buyuryorsun. Sen bizlerin neler yaptığını hakkıyla işitir ve hakkıyla bilirsin. Hayırlı ve hoşnut olacağın işler yapmayı bizlere nasip eyle.
122 – Hani sizden iki takım (paniğe kapılarak) çözülmeye yüz tutmuştu. Halbuki Allah onların yardımcısı idi. Mü’minler, yalnız Allah’a tevekkül etsinler. ﴾122﴿
Allah’ım, “Hani sizden iki takım (paniğe kapılarak) çözülmeye yüz tutmuştu. Halbuki Allah onların yardımcısı idi. Mü’minler, yalnız Allah’a tevekkül etsinler.” buyuruyorsun. Bizleri paniğe kapılarak çözülmeye yüz tutmaktan muhafaza eyle. Sen bizlerin yardımcısı ol. Bizleri yalnız Sana tevekkül edenlerden kıl.
123 – Andolsun, siz son derece güçsüz iken Allah size Bedir’de yardım etmişti. O halde Allah’a karşı gelmekten sakının ki şükretmiş olasınız. ﴾123﴿
Allah’ım, “Andolsun, siz son derece güçsüz iken Allah size Bedir’de yardım etmişti. O halde Allah’a karşı gelmekten sakının ki şükretmiş olasınız.” buyuruyosun. Bizleri Sana karşı gelmekten sakınanlardan eyle ve böylece şükredenlerden eyle.
124 – Hani sen mü’minlere, “Rabbinizin, indirilmiş üç bin melek ile yardım etmesi size yetmez mi?” diyordun.
Allah’ım, “Hani sen mü’minlere, ‘Rabbinizin, indirilmiş üç bin melek ile yardım etmesi size yetmez mi?’ diyordun.” buyuruyorsun. Senin bizlere yardımın yeter Ya Rabbimiz, Sen bizlere yardım et.
125 – Evet, sabrettiğiniz ve Allah’a karşı gelmekten sakındığınız takdirde; onlar ansızın üzerinize gelseler bile Rabbiniz nişanlı beş bin melekle size yardım eder. ﴾125﴿
Allah’ım, “Evet, sabrettiğiniz ve Allah’a karşı gelmekten sakındığınız takdirde; onlar ansızın üzerinize gelseler bile Rabbiniz nişanlı beş bin melekle size yardım eder.” buyuruyorsun. Bizleri sabredenlerden eyle, Sana karşı gelmekten sakınanlardan eyle, Ey Rabbimiz bizlere sayısını Senin bileceğin nişanlı meleklerle yardım eyle.
126 – Allah, bunu size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye yaptı. Yardım ve zafer ancak mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah katındadır. ﴾126﴿
Allah’ım, “Allah, bunu size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye yaptı. Yardım ve zafer ancak mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah katındadır.” buyuruyorsun. Bizlere müjde ver ve kalplerimizi bu müjdeyle yatıştır. Yardım ve zafer ancak mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi olan Senin katındadır. Bizlere yardım et ve zafer ver.
127 – Bir de Allah bunu, inkar edenlerden bir kısmını helak etsin veya perişan etsin de umutsuz olarak dönüp gitsinler diye yaptı. ﴾127﴿
Allah’ım, “Bir de Allah bunu, inkar edenlerden bir kısmını helak etsin veya perişan etsin de umutsuz olarak dönüp gitsinler diye yaptı.” buyuruyorsun. İnkar edenlerden tövbe etmeyecek ve inkar yolundan dönmeyecek ve kesin olarak inkarcı olarak ölecekleri helak et ve perişan et ki umutsuz olarak dönüp gitsinler.
128 – Bu işte senin yapacağın bir şey yoktur. Allah, ya tövbelerini kabul edip onları affeder, ya da zalim olduklarından dolayı onlara azap eder. ﴾128﴿
Allah’ım, “Bu işte senin yapacağın bir şey yoktur. Allah, ya tövbelerini kabul edip onları affeder, ya da zalim olduklarından dolayı onlara azap eder.” buyuruyorsun. Bizlerin de tövbelerini kabul et. Bizleri zalimlerden eyleme, bizleri azaptan muhafaza eyle.
129 – Göklerdeki her şey ve yerdeki her şey Allah’ındır. O dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. ﴾129﴿
Allah’ım, göklerdeki her şey ve yerdeki her şey Senindir. Sen dilediğini bağışlar, dilediğine azab edersin. Sen, çok bağışlayansın, çok merhamet edensin. Bizleri de bağışla, bizlere de merhamet et.
130 – Ey iman edenler! Kat kat arttırılmış olarak faiz yemeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz. ﴾130﴿
Allah’ım, bizleri iman edenlerden eyle. Kat kat arttırılmış olarak faiz yiyenlerden olmaktan bizleri muhafaza eyle. Bizleri Sana karşı gelmekten sakınanlardan eyle ki kurtuluşa erelim. Bizleri kurtuluşa erenlerden eyle.
131 – Kafirler için hazırlanmış ateşten sakının. ﴾131﴿
Allah’ım, bizleri kafirlerden eyeleme, kafirleri için hazırlanmış ateşten muhafaza eyle.
132 – Allah’a ve Peygambere itaat edin ki size merhamet edilsin. ﴾132﴿
Allah’ım, bizleri Sana ve Peygamberin ve Peygamberimiz Hz. Muhammed S.A.S.’e itaat edenlerden eyle ki merhamete nail olalım. Bizlere merhamet et.
133 – Rabbinizin bağışına, genişliği göklerle yer arası kadar olan ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun.
Allah’ım, ey Rabbimiz, Senin bağışına, genişliği göklerle yer arası kadar olan ve Sana karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşmayı bizlere nasip eyle.
134 – Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah, iyilik edenleri sever.
Allah’ım, bizleri bolukta ve darlıkta Senin yolunda harcayanlardan, öfkelerini yenenlerden, insanları affedenlerden eyle. Sen iyilik edenleri seversin, bizleri de sev.
135 – Yine onlar, çirkin bir iş yaptıkları, yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarının bağışlanmasını isteyenler -ki Allah’tan başka günahları kim bağışlar- ve bile bile işledikleri (günah) üzerinde ısrar etmeyenlerdir.
Allah’ım, çirkin bir iş yaptığımızda, yahut nefislerimize zulmettiğimizde Seni hatırlayıp hemen günahlarımızın bağışlanmasını isteyenlerden olmayı nasip et ki Senden başka günahları kim bağışlar. Bizleri bile bile işledikleri günah üzerinde ısrar edenlerden eyleme.
136 – İşte onların mükâfatı Rab’leri tarafından bağışlanma ve içinden ırmaklar akan cennetlerdir ki orada ebedî kalacaklardır. (Allah yolunda) çalışanların mükâfatı ne güzeldir!
Ey Rabbimiz bizlere mükâfat olarak Senin tarafından bağışlanma ve içinden ırmaklar akan cennetler ver ve bizleri orada ebedi kalanlardan eyle. Senin yolunda çalışanların mükafatı ne güzeldir, bizlere de bu güzelliği yaşat.
137 – Sizden önce(ki milletlerin başından) nice olaylar gelip geçmiştir. Yeryüzünde gezin dolaşın da yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu bir görün.
Allah’ım, “Sizden önce(ki milletlerin başından) nice olaylar gelip geçmiştir. Yeryüzünde gezin dolaşın da yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu bir görün.” buyuruyorsun. İbret almayı ve gereği gibi hareket etmeyi bizlere nasip eyle.
138 – Bu (Kur’an), insanlar için bir açıklama, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için bir hidayet ve bir öğüttür.
Allah’ım, “Bu (Kur’an), insanlar için bir açıklama, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için bir hidayet ve bir öğüttür.” buyuruyorsun. Hidayete nail olmayı ve öğüt almayı ve gereği gibi hareket etmeyi bizlere nasip et.
139 – Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz.
Allah’ım, “Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz.” buyuruyorsun. Bizleri gevşemeyen, hüzünlenmeyen, gerçekten iman etmiş kimseler kıl ve üstün gelen kimseler eyle.
140 – Eğer siz (Uhud’da) bir yara aldıysanız, şüphesiz o topluluk da (Müşrikler de Bedir’de) benzeri bir yara almıştı. İşte (iyi veya kötü) günleri insanlar arasında (böyle) döndürür dururuz. (Bazen bir topluma iyi ya da kötü günler gösteririz, bazen öbürüne.) Allah, sizden iman edenleri ayırt etmek, sizden şahitler edinmek için böyle yapar. Allah, zalimleri sevmez.
Allah’ım, “Eğer siz (Uhud’da) bir yara aldıysanız, şüphesiz o topluluk da (Müşrikler de Bedir’de) benzeri bir yara almıştı. İşte (iyi veya kötü) günleri insanlar arasında (böyle) döndürür dururuz. (Bazen bir topluma iyi ya da kötü günler gösteririz, bazen öbürüne.) Allah, sizden iman edenleri ayırt etmek, sizden şahitler edinmek için böyle yapar. Allah, zalimleri sevmez.” buyuruyorsun. Bizleri iman edenlerden eyle, şahitlerden eyle, zalim kimselerden eyleme. Çünkü Sen zalimleri sevmezsin, bizleri sev Allah’ım.
141 – Bir de Allah, iman edenleri arındırmak ve küfre sapanları mahvetmek için böyle yapar. ﴾141﴿
Allah’ım, Sen iman edenleri arındırmak ve küfre sapanları mahvetmek için böyle imtihanlar yaparsın. Bizleri kaybedenlerden eyleme.
142 – Yoksa siz; Allah, içinizden cihad edenleri (sınayıp) ayırt etmeden ve yine sabredenleri (sınayıp) ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? ﴾142﴿
Allah’ım, “Yoksa siz; Allah, içinizden cihad edenleri (sınayıp) ayırt etmeden ve yine sabredenleri (sınayıp) ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?” buyuruyorsun. Bizleri Senin yolunda cihad edenlerden, mücadele edenlerden ve sabredenlerden ve cennetine girenlerden eyle.
143 – Andolsun, siz ölümle karşılaşmadan önce onu temenni ediyordunuz. İşte onu gördünüz, ama bakıp duruyorsunuz. ﴾143﴿
Allah’ım, “Andolsun, siz ölümle karşılaşmadan önce onu temenni ediyordunuz. İşte onu gördünüz, ama bakıp duruyorsunuz.” buyuruyorsun. Ölümle karşılaşmadan önce onu temenni edenlerden ve onu gördüğümüzde ise tereddüt etmeden ona koşanlardan eyle, bakıp duranlardan eyleme.
144 – Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim gerisin geriye dönerse, Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah şükredenleri mükafatlandıracaktır. ﴾144﴿
Allah’ım, “Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim gerisin geriye dönerse, Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah şükredenleri mükafatlandıracaktır.” buyuruyorsun. Bizleri İslam’dan geriye dönenlerden eyleme. Sen şükredeneleri mükafatlarndırırsın, bizleri de şükredenlerden eyle ve bizleri de mükafatlandır.
145 – Hiçbir kimse Allah’ın izni olmadan ölmez. Ölüm belirli bir süreye göre yazılmıştır. Kim dünya menfaatini isterse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret mükafatını isterse, ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükafatlandıracağız. ﴾145﴿
Allah’ım, “Hiçbir kimse Allah’ın izni olmadan ölmez. Ölüm belirli bir süreye göre yazılmıştır. Kim dünya menfaatini isterse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret mükafatını isterse, ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükafatlandıracağız.” buyuruyorsun. Bizlere dünyada da iyilik ve güzellikler ver, ahirette de iyilik ve güzllikler ver. Sen şükredenleri mükafatlandırırsın, bizleri de şükredenlerden eyle ve bizleri de mükafatlandır.
146 – Nice peygamberler var ki, kendileriyle beraber birçok Allah dostu çarpıştı da bunlar Allah yolunda başlarına gelenlerden yılmadılar, zaafa düşmediler, boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever. ﴾146﴿
Allah’ım, “Nice peygamberler var ki, kendileriyle beraber birçok Allah dostu çarpıştı da bunlar Allah yolunda başlarına gelenlerden yılmadılar, zaafa düşmediler, boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever.” buyuruyorsun. Senin younda başımıza gelenlerden dolayı bizlere yılgınlık verme, zaafa düşürme ve boyun eğdirme. Sen sabredenleri seversin, bizleri de sabredenlerden ve Senin sevgine erişenlerden eyle.
147 – Onların sözleri ancak, “Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı sağlam tut. Kâfir topluma karşı bize yardım et” demekten ibaretti. ﴾147﴿
Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı sağlam tut. Kâfir topluma karşı bize yardım et .
148 – Allah da onlara hem dünya nimetini, hem de ahiretin güzel mükafatını verdi. Allah güzel davrananları sever. ﴾148﴿
Allah’ım, bizlere hem dünya nimetini, hem de ahiretin güzel mükafarını ver. Sen güzel davrananları seversin, bizleri de güzel davrananlardan ve Senin sevgine kavuşanlardan eyle.
149 – Ey iman edenler! Siz eğer kâfir olanlara uyarsanız sizi gerisin geriye (küfre) çevirirler de büsbütün hüsrana uğrarsınız. ﴾149﴿
Allah’ım, “Ey iman edenler! Siz eğer kâfir olanlara uyarsanız sizi gerisin geriye (küfre) çevirirler de büsbütün hüsrana uğrarsınız.” buyuruyorsun. Bizleri kâfirlere uyanlardan eyleme, gerisin geriye küfre çevrilenlerden eyleme ve büsbütün hüsrana uğrayanlardan da eyleme.
150 – Hayır! Yalnız Allah yardımcınızdır. O, yardımcıların en hayırlısıdır. ﴾150﴿
Allah’ım yalnız Sen yardımcımızsın. Sen yardımcıların en hayırlısısın, bizlere de yardım et.
151 – Hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah’a ortak koştuklarından dolayı; inkâr edenlerin kalplerine korku salacağız. Barınakları da cehennemdir. Zalimlerin kalacakları yer ne kötüdür. ﴾151﴿
Allah’ım, “Hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah’a ortak koştuklarından dolayı; inkâr edenlerin kalplerine korku salacağız. Barınakları da cehennemdir. Zalimlerin kalacakları yer ne kötüdür.” buyuruyorsun. Bizleri ortak koşanlardan eyleme, zalimlerden eyleme ve bizleri cehennemden muhafaza eyle.
152 – Andolsun, Allah, izniyle, onları (müşrikleri) kırıp geçirdiğiniz sırada size olan vadini gerçekleştirdi. Nihayet sevdiğiniz şeyi (zaferi) size gösterdikten sonra, za’f gösterdiniz. (Peygamber’in verdiği) emir konusunda tartıştınız ve emre karşı geldiniz. İçinizden dünyayı isteyenler de vardı, ahireti isteyenler de. Sonra sizi denemek için onlardan yüzünüzü çevirdi. (Kaçıp hezimete uğradınız. Buna rağmen) sizi bağışladı. Allah mü’minlere karşı çok lütufkârdır. ﴾152﴿
Allah’ım, “Andolsun, Allah, izniyle, onları (müşrikleri) kırıp geçirdiğiniz sırada size olan vadini gerçekleştirdi. Nihayet sevdiğiniz şeyi (zaferi) size gösterdikten sonra, za’f gösterdiniz. (Peygamber’in verdiği) emir konusunda tartıştınız ve emre karşı geldiniz. İçinizden dünyayı isteyenler de vardı, ahireti isteyenler de. Sonra sizi denemek için onlardan yüzünüzü çevirdi. (Kaçıp hezimete uğradınız. Buna rağmen) sizi bağışladı. Allah mü’minlere karşı çok lütufkârdır.” buyuruyorsun. Sen bizleri bağışla, Sen mü’minlere karşı çok lütufkârsın, bizleri de hakiki manada mü’min olanlardan eyle ve bizlere de lütfet.
153 – Peygamber, arkanızdan sizi çağırırken siz durmadan dağa yukarı kaçıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. Bundan dolayı Allah, size keder üstüne keder verdi ki, (bu durumlara alışasınız ve daha sonra) elinizden gidene, ve başınıza gelene üzülmeyesiniz. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. ﴾153﴿
Allah’ım, “Peygamber, arkanızdan sizi çağırırken siz durmadan dağa yukarı kaçıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. Bundan dolayı Allah, size keder üstüne keder verdi ki, (bu durumlara alışasınız ve daha sonra) elinizden gidene, ve başınıza gelene üzülmeyesiniz. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” buyuruyorsun. Bizleri elimizden gidene ve başımıza gelene üzülenlerden eyleme, daima Senin yolunda şevkle mücadele eden ve Sana şükredenlerden eyle.
154 – Sonra o kederin ardından (Allah) üzerinize içinizden bir kısmını örtüp bürüyen bir güven, bir uyku indirdi. Bir kısmınız da kendi canlarının kaygısına düşmüştü. Allah’a karşı cahiliye zannı gibi gerçek dışı zanda bulunuyorlar; “Bu işte bizim hiçbir dahlimiz yok” diyorlardı. De ki: “Bütün iş, Allah’ındır.” Onlar sana açıklayamadıklarını içlerinde saklıyorlar ve diyorlar ki: “Bu konuda bizim elimizde bir şey olsaydı burada öldürülmezdik.” De ki: “Evlerinizde dahi olsaydınız, üzerlerine öldürülmesi yazılmış bulunanlar mutlaka yatacakları (öldürülecekleri) yerlere çıkıp gideceklerdi. Allah bunu göğüslerinizdekini denemek, kalplerinizdekini arındırmak için yaptı. Allah göğüslerin özünü (kalplerde olanı) bilir.” ﴾154﴿
Allah’ım, “Sonra o kederin ardından (Allah) üzerinize içinizden bir kısmını örtüp bürüyen bir güven, bir uyku indirdi. Bir kısmınız da kendi canlarının kaygısına düşmüştü. Allah’a karşı cahiliye zannı gibi gerçek dışı zanda bulunuyorlar; ‘Bu işte bizim hiçbir dahlimiz yok’ diyorlardı. De ki: ‘Bütün iş, Allah’ındır.’ Onlar sana açıklayamadıklarını içlerinde saklıyorlar ve diyorlar ki: ‘Bu konuda bizim elimizde bir şey olsaydı burada öldürülmezdik.’ De ki: ‘Evlerinizde dahi olsaydınız, üzerlerine öldürülmesi yazılmış bulunanlar mutlaka yatacakları (öldürülecekleri) yerlere çıkıp gideceklerdi. Allah bunu göğüslerinizdekini denemek, kalplerinizdekini arındırmak için yaptı. Allah göğüslerin özünü (kalplerde olanı) bilir.” buyuruyorsun. Bizlere kederin ardından üzerimize örtüp bürüyen bir güven, bir uyku indir. Sen göğüslerimizi denemek, kalplerimizdkini arındırmak için imtihan edersin. Sen göğüslerin özünü, kalplerde olanı bilirsin. Bizlerin de kalplerini arındır, imtihanlarından başarıyla çıkmayı nasip et, kaybedenlerden eyleme.
155 – İki topluluğun karşılaştığı gün, içinizden yüz çevirip kaçanları, şeytan ancak yaptıkları bazı hatalardan dolayı yoldan kaydırmak istemişti. Ama yine de Allah onları affetti. Kuşkusuz Allah çok bağışlayandır, halimdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir). ﴾155﴿
Allah’ım, “İki topluluğun karşılaştığı gün, içinizden yüz çevirip kaçanları, şeytan ancak yaptıkları bazı hatalardan dolayı yoldan kaydırmak istemişti. Ama yine de Allah onları affetti. Kuşkusuz Allah çok bağışlayandır, halimdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir).” buyuruyrosun. Bizleri şeytanın kaydırmalarından muhafaza eyle. Sen bizleri affet. Kuşkusuz Sen çok bağışlayansın, halimsin, hemen cezalandırmaz, tövbe etmek için mühlet verirsin. Bizleri de bağışla, Halim isminle muamele et, tövbe etmeyi bizlere nasip et.
156 – Ey iman edenler! Kardeşleri sefere veya savaşa çıktığında onlar hakkında, “Onlar bizim yanımızda olsalardı ölmezlerdi ve öldürülmezlerdi” diyen inkarcılar gibi olmayın. Allah bunu (bu düşünceyi) onların kalplerine bir hasret (yarası) olarak koydu. Allah yaşatır ve öldürür. Allah, yaptıklarınızı görmektedir. ﴾156﴿
Allah’ım, “Ey iman edenler! Kardeşleri sefere veya savaşa çıktığında onlar hakkında, ‘Onlar bizim yanımızda olsalardı ölmezlerdi ve öldürülmezlerdi’ diyen inkarcılar gibi olmayın. Allah bunu (bu düşünceyi) onların kalplerine bir hasret (yarası) olarak koydu. Allah yaşatır ve öldürür. Allah, yaptıklarınızı görmektedir.” buyuruyorsun. Yakışıksız sözler söylemekten ve düşüncelere kapılmaktan bizleri muhafaza eyle.
157 – Andolsun, eğer Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah’ın bağışlaması ve rahmeti onların topladıkları (dünyalıkları)ndan daha hayırlıdır. ﴾157﴿
Allah’ım, “Andolsun, eğer Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah’ın bağışlaması ve rahmeti onların topladıkları (dünyalıkları)ndan daha hayırlıdır.” buyuruyorsun. Bizleri Senin yolunda öldürülen, şehit olan veya Senin yolunda mücadele ederken ölenlerden eyle. Sen bizleri bağışla ve rahmetinle muamele et.
158 – Andolsun, ölseniz de öldürülseniz de, Allah’ın huzurunda toplanacaksınız. ﴾158﴿
Allah’ım, “Andolsun, ölseniz de öldürülseniz de, Allah’ın huzurunda toplanacaksınız.” buyuruyorsun. Senin huzuruna hayırla ve güzelliklerle gelmeyi bizlere nasip et.
159 – Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever. ﴾159﴿
Allah’ım, “Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.” buyuruyorsun. Senin rahmetin sayesinde Peygamberin ve Peygamberimiz Hz. Muhammed S.A.S.’in davrandığı gibi Senin yolunda bizlerle birlikte mücadele edenlere karşı yumuşak davranmayı nasip et. Bizleri ve onları affet, bağışla. İşlerimizi onlaral müşavere ederek yapmayı nasip et. Karar verdikten sonra azmetmeyi ve Sana tevekkül etmeyi, Sana dayanıp güvenmeyi nasiğ et. Sen tevekkül edenleri seversin, bizleri de tevekkül edenlerden ve Senin sevgine kavuşanlardan eyle.
160 – Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, ondan sonra size kim yardım edebilir? Mü’minler, ancak Allah’a tevekkül etsinler. ﴾160﴿
Allah’ım, “Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, ondan sonra size kim yardım edebilir? Mü’minler, ancak Allah’a tevekkül etsinler.” buyuruyorsun. Sen bizleri yardımsız bırakma ve bizleri mü’min olanlardan ve Sana tevekkül edenlerden eyle.
161 – Hiçbir peygamberin emanete hıyanet etmesi düşünülemez. Kim hıyanet ederse, kıyamet günü, hıyanet ettiği şeyle birlikte gelir. Sonra da hiçbir haksızlığa uğratılmaksızın herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir. ﴾161﴿
Allah’ım, “Hiçbir peygamberin emanete hıyanet etmesi düşünülemez. Kim hıyanet ederse, kıyamet günü, hıyanet ettiği şeyle birlikte gelir. Sonra da hiçbir haksızlığa uğratılmaksızın herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir.” buyuruyorsun. Bizleri emanete hıyanet etme düşüncesinden muhafaza eyle.
162 – Allah’ın rızasına uyan kimse, Allah’ın gazabına uğrayan ve varacağı yer cehennem olan kimse gibi midir? O ne kötü varılacak yerdir! ﴾162﴿
Allah’ım, bizleri Senin rızana uyanlardan eyle, Senin gazabına uğrayan ve varacağı yer cehennem olan kimselerden eyleme. O ne kötü varılacak yerdir. Bizleri cehennemden muhafaza eyle.
163 – Onlar (insanlar) Allah’ın katında derece derecedirler. Allah, onların yaptıklarını görmektedir. ﴾163﴿
Allah’ım, “Onlar (insanlar) Allah’ın katında derece derecedirler. Allah, onların yaptıklarını görmektedir.” buyuruyorsun. Bizlerin derecelerini yükselt. Sen yaptıklarımızı görmektesin, hayırlı ve güzel işler yapmayı nasip et.
164 – Andolsun, Allah, mü’minlere kendi içlerinden; onlara âyetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitab ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler. ﴾164﴿
Allah’ım, “Andolsun, Allah, mü’minlere kendi içlerinden; onlara âyetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitab ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.” buyuruyorsun. İçimizden Senin ayetlerini okuyan, arıtıp tertemiz yapan, kitap ve hikmeti öğreten, Peygamber gönderme lütfundan dolayı sonsuz şükürlet olsun. Bizleri apaçık bir sağıklık içinde bırakmadığın için sonsuz şükürler olsun.
165 – Onların (müşriklerin) başına (Bedir’de) iki mislini getirdiğiniz bir musibet (Uhud’da) sizin başınıza geldiğinde, “Bu nereden başımıza geldi?” dediniz, öyle mi? De ki: “O (musibet), kendinizdendir.” Şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter. ﴾165﴿
Allah’ım, “Onların (müşriklerin) başına (Bedir’de) iki mislini getirdiğiniz bir musibet (Uhud’da) sizin başınıza geldiğinde, ‘Bu nereden başımıza geldi?’ dediniz, öyle mi? De ki: ‘O (musibet), kendinizdendir.’ Şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.” buyuruyorsun. Kendi hatalarımız yüzünden bizleri musibete uğratma, bizleri affet, bizleri bağışla, bizlere yardım et.
166 – 167 – İki topluluğun (ordunun) karşılaştığı günde başınıza gelen musibet Allah’ın izniyledir. Bu da mü’minleri ortaya çıkarması ve münafıklık yapanları belli etmesi içindi.Onlara (münafıklara), “Gelin, Allah yolunda savaşın veya savunmaya geçin” denildi de onlar, “Eğer savaşmayı bilseydik, arkanızdan gelirdik” dediler. Onlar o gün, imandan çok küfre yakın idiler. Ağızlarıyla kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Oysa Allah, içlerinde gizledikleri şeyi çok iyi bilmektedir. ﴾166-167﴿
Allah’ım, “İki topluluğun (ordunun) karşılaştığı günde başınıza gelen musibet Allah’ın izniyledir. Bu da mü’minleri ortaya çıkarması ve münafıklık yapanları belli etmesi içindi.Onlara (münafıklara), ‘Gelin, Allah yolunda savaşın veya savunmaya geçin’ denildi de onlar, ‘Eğer savaşmayı bilseydik, arkanızdan gelirdik’ dediler. Onlar o gün, imandan çok küfre yakın idiler. Ağızlarıyla kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Oysa Allah, içlerinde gizledikleri şeyi çok iyi bilmektedir.” buyuruyorsun. Başımıza gelen musibetler de Senin izninledir. Bu da mü’min olanlarımızı ortaya çıkarmak ve münafıklık yapanları da belli etmek içindir. Bizleri mü’min olanlardan eyle, münafıklık yapanlardan eyleme. Sen bizlerin içimizde gizlediklerimizi çok iyi bilirsin, bizleri münafıklıktan uzak eyle.
168 – (Onlar), kendileri oturup kaldıkları halde kardeşleri için, “Eğer bize uysalardı öldürülmezlerdi” diyen kimselerdir. De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz kendinizden ölümü savın.” ﴾168﴿
Allah’ım, “(Onlar), kendileri oturup kaldıkları halde kardeşleri için, ‘Eğer bize uysalardı öldürülmezlerdi’ diyen kimselerdir. De ki: ‘Eğer doğru söyleyenler iseniz kendinizden ölümü savın.” buyuruyorsun. Bizleri münafıklıktan muhafaza eyle.
169 – 170 -Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler,Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler. ﴾169-170﴿
Allah’ım, “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler.” buyuruyorsun. Bizleri Senin yolunda öldürülen veya mücadele ederken ölen şehitlerden eyle. Bizleri dirilt. Ey Rabbimiz Senin katından lütufla verdiğin nimetlerin sevincini yaşayarak bizleri rızıklandır. Bizlere korku ve üzüntü yaşatma.
171 – (Şehitler) Allah’ın nimetine, keremine ve Allah’ın, mü’minlerin ecrini zayi etmeyeceğine sevinirler. ﴾171﴿
Allah’ım, “(Şehitler) Allah’ın nimetine, keremine ve Allah’ın, mü’minlerin ecrini zayi etmeyeceğine sevinirler.” buyuruyorsun. Bizleri de mü’minlerden eyle ve ecrimizi zayi etmeyeceğin bilinciyle bizleri de sevinidr.
172 – Onlar yaralandıktan sonra Allah’ın ve Peygamberinin davetine uyan kimselerdir. Onlardan güzel davranıp iyilik edenlere ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlara büyük bir mükafat vardır. ﴾172﴿
Allah’ım, “Onlar yaralandıktan sonra Allah’ın ve Peygamberinin davetine uyan kimselerdir. Onlardan güzel davranıp iyilik edenlere ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlara büyük bir mükafat vardır.” buyuruyorsun. Musibetlerde veya imtihanlarda maddi ya da manevi olarak yaralansak bile bizleri yine Senin ve Peygamberinin davetine uyan kimselerden eyle. Bizleri güzel davranıp iyilik edenlerden eyle ve Sana karşı gelmekten sakınanlar arasına kat ve büyük bir mükafat ver.
173 – Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, “İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun” dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” dediler. ﴾173﴿
Allah’ım, “Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, ‘İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun’ dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve ‘Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!’ dediler.” buyuruyorsun. “İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun” denildiğinde bu söz bizlerin imanını artırsın ve “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” demeyi bizlere nasip et.
174 – Bundan dolayı Allah’tan bir nimet ve lütufla kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan geri döndüler ve Allah’ın rızasına uydular. Allah, büyük lütuf sahibidir. ﴾174﴿
Allah’ım, “Bundan dolayı Allah’tan bir nimet ve lütufla kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan geri döndüler ve Allah’ın rızasına uydular. Allah, büyük lütuf sahibidir.” buyuruyorsun. Senden bir nimet ve lütufla bizlere karşı fenalık düşünenlerden hiçbir fenalık dokunmadan geri dönebilmeyi ve Senin rızana uygun davranabilmeyi nasip et. Sen, büyük lütuf sahibisin, bizlere de lütfet.
175 – O şeytan sizi ancak kendi dostlarından korkutuyor. Onlardan korkmayın, eğer mü’min iseniz, benden korkun. ﴾175﴿
Allah’ım, o şeytan bizi ancak kendi dostlarından korkutuyor. Bizleri mü’min kimseler yap ve onlardan değil, Senden korkan kimseler olmayı nasip et.
176 – Küfürde yarışanlar seni üzmesin. Onlar, Allah’a hiçbir şekilde zarar veremezler. Allah, onlara ahirette bir pay vermemek istiyor. Onlar için büyük azap vardır. ﴾176﴿
Allah’ım, “Küfürde yarışanlar seni üzmesin. Onlar, Allah’a hiçbir şekilde zarar veremezler. Allah, onlara ahirette bir pay vermemek istiyor. Onlar için büyük azap vardır.” buyuruyorsun. Küfürde yarışanların bizlere üzüntü vermesine izin verme. Onlar, Sana hiçbir şekilde zarar veremezler. Sen onlara ahirette bir pay vermemek istiyorsun. Onlar için büyük bir azap hazırladığını söylüyorsun. Bizleri o azaptan muhafaza eyle.
177 – İman karşılığında küfrü satın alanlar Allah’a hiçbir zarar veremezler. Onlar için elem verici bir azap vardır. ﴾177﴿
Allah’ım, iman karşılığında küfrü satın alanlar Sana hiçbir zarar veremezler. Onlar için elem verici bir azap vardır. Sen bizleri iman karşılığında küfrü satın alanlardan eyleme, bizleri elem verici azaptan koru.
178 – İnkar edenler, kendilerine vermiş olduğumuz mühletin, sakın kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz onlara ancak günahları artsın diye mühlet veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır. ﴾178﴿
Allah’ım, “İnkar edenler, kendilerine vermiş olduğumuz mühletin, sakın kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz onlara ancak günahları artsın diye mühlet veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.” buyuruyorsun. Bizleri inkar edenlerden eyleme, bizleri günahı artanlardan da eyleme, bizleri alçaltıcı bir azaptan uzak eyle.
179 – Allah, pisi temizden ayırıncaya kadar mü’minleri içinde bulunduğunuz şu durumda bırakacak değildir. Allah size gaybı bildirecek de değildir. Fakat Allah, peygamberlerinden dilediğini seçer (gaybı ona bildirir). O halde Allah’a ve peygamberlerine iman edin. Eğer iman eder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız sizin için büyük bir mükafat vardır. ﴾179﴿
Allah’ım, “Allah, pisi temizden ayırıncaya kadar mü’minleri içinde bulunduğunuz şu durumda bırakacak değildir. Allah size gaybı bildirecek de değildir. Fakat Allah, peygamberlerinden dilediğini seçer (gaybı ona bildirir). O halde Allah’a ve peygamberlerine iman edin. Eğer iman eder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız sizin için büyük bir mükafat vardır.” buyuruyorsun. Bizi mü’minlerden eyle ve pisi temizden ayır, içinde bulunduğumuz şu durumdan bizleri kurtar. Sana ve Peygamberin ve Peygamberimiz Hz. Muhammed S.A.S.’e iman ettik, bizim için büyük bir mükafat ver.
180 – Allah’ın kendilerine lütfundan verdiği nimetlerde cimrilik edenler, bunun, kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır! O kendileri için bir şerdir. Cimrilik ettikleri şey kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. ﴾180﴿
Allah’ım, “Allah’ın kendilerine lütfundan verdiği nimetlerde cimrilik edenler, bunun, kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır! O kendileri için bir şerdir. Cimrilik ettikleri şey kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” buyuruyorsun. Bizlere lütfettiğin nimetlerde cimrilik etmekten bizleri muhafaza eyle. Göklerin ve yerin mirası Senindir, Sen bizlerin yaptıklarını görmektesin, Senin rızana uygun işler yapmayı ve infakta bulunmayı bizlere nasip et.
181 – Allah; “Şüphesiz, Allah fakirdir, biz zenginiz” diyenlerin sözünü elbette duydu. Onların dediklerini ve haksız yere peygamberleri öldürmelerini yazacağız ve, “Tadın yangın azabını!” diyeceğiz. ﴾181﴿
Allah’ım, “Allah; ‘Şüphesiz, Allah fakirdir, biz zenginiz’ diyenlerin sözünü elbette duydu. Onların dediklerini ve haksız yere peygamberleri öldürmelerini yazacağız ve, ‘Tadın yangın azabını!’ diyeceğiz.” buyuruyorsun. Yangın azabını gerektirecek yakışıksız sözler söylemekten Sana sığırız. Sen bizleri bu türlü uygun olmayan sözleri söylemekten muhafaza eyle.
182 – “Bu, kendi ellerinizin (önceden yapıp) gönderdiklerinin karşılığıdır.” Allah, kullara asla zulmedici değildir. ﴾182﴿
Allah’ım, azabı gerektirecek kendi ellerimizle önceden yapıp gönderdiğimiz şeylerden bizleri muhafaza eyle. Bizleri kaşılığında Senin affını ve merhametini ve lütfunu celbedecek hayırlı şeyler yapıp önceden göndermeyi nasip eyle.
183 – Onlar, “Allah bize, ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir peygambere inanmamamızı emretti” dediler. De ki: “Benden önce size nice peygamberler açık belgeleri ve sizin dediğiniz şeyi getirdi. Eğer doğru söyleyenler iseniz, niçin onları öldürdünüz?” ﴾183﴿
Allah’ım, “Onlar, ‘Allah bize, ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir peygambere inanmamamızı emretti’ dediler. De ki: ‘Benden önce size nice peygamberler açık belgeleri ve sizin dediğiniz şeyi getirdi. Eğer doğru söyleyenler iseniz, niçin onları öldürdünüz?” buyuruyorsun. Bizleri şartlı iman edenlerden eyleme, doğrudan şartsız koşulsuz Sana ve Peygamberin ve Peygamberimiz Hz. Muhammed S.A.S.’e iman edenlerden eyle.
184 – Eğer seni yalanladılarsa, senden önce açık delilleri, hikmetli sayfaları ve aydınlatıcı kitabı getiren peygamberler de yalanlanmıştı. ﴾184﴿
Allah’ım, “Eğer seni yalanladılarsa, senden önce açık delilleri, hikmetli sayfaları ve aydınlatıcı kitabı getiren peygamberler de yalanlanmıştı.” buyuruyorsun. Bizleri hikmetli sayfaları ve aydınlatıcı kitabı getiren peygamberleri yalanlamaktan uzak eyle, en son gönderdiğin kitabın Kur’an’ı ve Peygamberin ve Peygamberimiz Hz. Muhammed S.A.S.’i yalanlamaktan da uzak eyle.
185 – Her canlı ölümü tadacaktır. Ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete sokulursa gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir. ﴾185﴿
Allah’ım, her canlı ölümü tadacaktır. Ancak kıyamet günü yaptıklarımızın karşılığı bize tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete sokulursa gerçekten kurtuluşa ermiştir. Sen bizleri cehennemden uzaklaştır ve cennetine sok, bizi gerçekten kurtuluşa erdir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir. Bizleri aldanmaktan muhafaza eyle.
186 – Andolsun, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah’a ortak koşanlardan üzücü birçok söz işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız bilin ki, bunlar (yapmaya değer) azmi gerektiren işlerdendir. ﴾186﴿
Allah’ım, “Andolsun, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah’a ortak koşanlardan üzücü birçok söz işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız bilin ki, bunlar (yapmaya değer) azmi gerektiren işlerdendir.” buyuruyorsun. Mallarımız ve canlarımız konusunda yaptığın ve yapacağın imtihanlardan başarı ile geçmeyi nasip et. Bizleri sabredenlerden ve Sana karşı gelmekten sakınanlardan eyle.
187 – Hani Allah, kendilerine kitap verilenlerden, “Onu (Kitabı) mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz” diye sağlam söz almıştı. Fakat onlar verdikleri sözü, arkalarına atıp onu az bir karşılığa değiştiler. Yaptıkları bu alış veriş ne kadar kötüdür. ﴾187﴿
Allah’ım, “Hani Allah, kendilerine kitap verilenlerden, ‘Onu (Kitabı) mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz’ diye sağlam söz almıştı. Fakat onlar verdikleri sözü, arkalarına atıp onu az bir karşılığa değiştiler. Yaptıkları bu alış veriş ne kadar kötüdür.” buyuruyorsun. Senin kitabını anlamayı ve mutlaka insanlara açıklamayı, onu gizlememeyi bizlere nasip et. Sana verdiğimiz sözün arkasında durma konusunda bizlere yardım et. Sana verdiğimiz sözü arkamıza atıp, onu az bir karşılığa değiştirmek suretiyle kötü alışveriş yapmaktan Sana sığınırız.
188 – Ettiklerine sevinen ve yapmadıkları şeylerle övülmeyi seven kimselerin, sakın azaptan kurtulacaklarını sanma. Onlar için elem dolu bir azap vardır. ﴾188﴿
Allah’ım, ettiklerimize sevinmekten ve yapmadıklarımız şeylerel övülmekten Sana sığınırız, bizleri elem dolu azaptan kurtar, muhafaza et.
189 – Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir. ﴾189﴿
Allah’ım, göklerin ve yerin hükümranlığı Senindir. Sen her şeye hakkıyla gücü yetensin. bizlere ve çocuklarımıza ve neslimize yardım et.
190 – Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için elbette ibretler vardır. ﴾190﴿
Allah’ım, “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için elbette ibretler vardır.” buyuruyorsun. Bizleri selim akıl sahibi yap ve şbret almayı nasip et.
191 – Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler. ﴾191﴿
Allah’ım, bizleri ayaktayken, otururken ve yanlarımız üzerine yatarken Seni ananlardan eyle. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünenlerden eyle. Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru.
192 – “Rabbimiz! Sen kimi cehennem ateşine sokarsan onu rezil etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur.” ﴾192﴿
Rabbimiz! Sen kimi cehennem ateşine sokarsan onu rezil etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur. Bizleri zalimlerden eyleme.
193 – “Rabbimiz! Biz, ‘Rabbinize iman edin’ diye imana çağıran bir davetçi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla. Kötülüklerimizi ört. Canımızı iyilerle beraber al.” ﴾193﴿
Rabbimiz! Biz, “Rabbinize iman edin” diye imana çağıran bir davetçi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla. Kötülüklerimizi ört. Canımızı iyilerle beraber al.
194 – “Rabbimiz! Peygamberlerin aracılığı ile bize vadettiklerini ver bize. Kıyamet günü bizi rezil etme. Şüphesiz sen, vadinden dönmezsin.” ﴾194﴿
Rabbimiz! Peygamberlerin aracılığı ile bize vadettiklerini ver bize. Kıyamet günü bizi rezil etme. Şüphesiz sen, vadinden dönmezsin.
195 – Rableri onlara şu karşılığı verdi: “Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet görenler, savaşanlar ve öldürülenlerin de andolsun, günahlarını elbette örteceğim. Allah katından bir mükafat olmak üzere, onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Mükafatın en güzeli Allah katındadır.” ﴾195﴿
Allah’ım, “Rableri onlara şu karşılığı verdi: “Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet görenler, savaşanlar ve öldürülenlerin de andolsun, günahlarını elbette örteceğim. Allah katından bir mükafat olmak üzere, onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Mükafatın en güzeli Allah katındadır.” buyuruyorsun. Bizleri de bu zümreden olanlardan eyle.
196 – Kafirlerin refah içinde diyar diyar dolaşmaları sakın seni aldatmasın. ﴾196﴿
Allah’ım, “Kafirlerin refah içinde diyar diyar dolaşmaları sakın seni aldatmasın.” buyuruyorsun. Bizleri kafirlerden eyleme.
197 – (Onların bu refahı) az bir yararlanmadır. Sonra onların barınağı cehennemdir. Ne kötü bir yataktır orası. ﴾197﴿
Allah’ım, “(Onların bu refahı) az bir yararlanmadır. Sonra onların barınağı cehennemdir. Ne kötü bir yataktır orası.” buyuruyorsun. Bizleri barınağı cehennem olanlardan eyleme, ne kötü bir yataktır orası.
198 – Fakat Rablerine karşı gelmekten sakınanlar için, Allah katından bir konaklama yeri olarak, içinde ebedi kalacakları, içinden ırmaklar akan cennetler vardır. Allah katında olan şeyler iyiler için daha hayırlıdır. ﴾198﴿
Allah’ım, “Fakat Rablerine karşı gelmekten sakınanlar için, Allah katından bir konaklama yeri olarak, içinde ebedi kalacakları, içinden ırmaklar akan cennetler vardır. Allah katında olan şeyler iyiler için daha hayırlıdır.” buyuruyorsun. Bizleri iyilerden kıl, Senin katında olan daha hayırlı şeylerden ver bizlere.
199 – Kitap ehlinden öyleleri var ki, Allah’a, size indirilene ve kendilerine indirilene, Allah’a derinden saygı duyarak inanırlar. Allah’ın âyetlerini az bir değere satmazlar. Onlar var ya, işte onların, Rableri katında mükafatları vardır. Şüphesiz Allah hesabı çabuk görendir. ﴾199﴿
Allah’ım, “Kitap ehlinden öyleleri var ki, Allah’a, size indirilene ve kendilerine indirilene, Allah’a derinden saygı duyarak inanırlar. Allah’ın âyetlerini az bir değere satmazlar. Onlar var ya, işte onların, Rableri katında mükafatları vardır. Şüphesiz Allah hesabı çabuk görendir.” buyuruyorsun. Bizleri böyle kimselerle karşılaştır ve birlikte Senin yolunda dinsizliğe, şirke ve zındıkaya karşı güzel hizmetler yapalım.
200 – Ey iman edenler! Sabredin. Sabır yarışında düşmanlarınızı geçin. (Cihat için) hazırlıklı ve uyanık olun ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz. ﴾200﴿
Allah’ım, bizleri iman edenlerden ve sabredenlerden eyle. Sabır yarışında düşmanlarımızı geçmeyi nasip et. Hazırlıklı ve uyanık olmayı Sana karşı gelmekten sakınanlardan olmayı nasip et. Böylece kurtuluşa erelim.
Nisâ Sûresi
1 – Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde bir gözetleyicidir. ﴾1﴿
Allah’ım, “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde bir gözetleyicidir.” buyuruyorsun. Emirlerini yerine getirebilmeyi bizlere nasip et.
2 – Yetimlere mallarını verin. Temizi pis olanla (helâli haramla) değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katıp yemeyin. Çünkü bu, büyük bir günahtır. ﴾2﴿
Allah’ım, “Yetimlere mallarını verin. Temizi pis olanla (helâli haramla) değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katıp yemeyin. Çünkü bu, büyük bir günahtır.” buyuruyorsun. Emirlerini yerine getirme konusunda bizlere yardım et.
3 – Eğer, (velisi olduğunuz) yetim kızlar (ile evlenip onlar) hakkında adaletsizlik etmekten korkarsanız, (onları değil), size helâl olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın. Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız o taktirde bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur. ﴾3﴿
Allah’ım, “Eğer, (velisi olduğunuz) yetim kızlar (ile evlenip onlar) hakkında adaletsizlik etmekten korkarsanız, (onları değil), size helâl olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın. Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız o taktirde bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur.” buyuruyorsun. Emirlerini yerine getirme konusunda bizlere kolaylıklar ver.
4 – Kadınlara mehirlerini (bir görev olarak) gönül hoşluğuyla verin. Eğer kendi istekleriyle o mehrin bir kısmını size bağışlarlarsa, onu da afiyetle yiyin. ﴾4﴿
Allah’ım, “Kadınlara mehirlerini (bir görev olarak) gönül hoşluğuyla verin. Eğer kendi istekleriyle o mehrin bir kısmını size bağışlarlarsa, onu da afiyetle yiyin.” buyuruyorsun. Emirlerini yerine getirme konusunda bizleri sırat-ı müstakîmden ayırma.
5 – Allah’ın, sizin için geçim kaynağı yaptığı mallarınızı aklı ermezlere vermeyin. O mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin. ﴾5﴿
Allah’ım. “Allah’ın, sizin için geçim kaynağı yaptığı mallarınızı aklı ermezlere vermeyin. O mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.” buyuruyorsun. Bizleri emirlerini yerine getirme konusunda gerekli hassasiyeti gösterenlerden eyle.
6 – Yetimleri deneyin. Evlenme çağına (büluğa) erdiklerinde, eğer reşid olduklarını görürseniz, mallarını kendilerine verin. Büyüyecekler (ve mallarını geri alacaklar) diye israf ederek ve aceleye getirerek mallarını yemeyin. (Velilerden) kim zengin ise (yetim malından yemeğe) tenezzül etmesin. Kim de fakir ise, aklın ve dinin gereklerine uygun bir biçimde (hizmetinin karşılığı kadar) yesin. Mallarını kendilerine geri verdiğiniz zaman da yanlarında şahit bulundurun. Hesap görücü olarak Allah yeter. ﴾6﴿
Allah’ım, “Yetimleri deneyin. Evlenme çağına (büluğa) erdiklerinde, eğer reşid olduklarını görürseniz, mallarını kendilerine verin. Büyüyecekler (ve mallarını geri alacaklar) diye israf ederek ve aceleye getirerek mallarını yemeyin. (Velilerden) kim zengin ise (yetim malından yemeğe) tenezzül etmesin. Kim de fakir ise, aklın ve dinin gereklerine uygun bir biçimde (hizmetinin karşılığı kadar) yesin. Mallarını kendilerine geri verdiğiniz zaman da yanlarında şahit bulundurun. Hesap görücü olarak Allah yeter.” buyuruyorsun. Bizleri emirlerini yerine getirme konusunda Senden sakınan ve korkanlardan eyle.
7 – Ana, baba ve akrabaların (miras olarak) bıraktıklarından erkeklere bir pay vardır. Ana, baba ve akrabaların bıraktıklarından kadınlara da bir pay vardır. Allah, bırakılanın azından da çoğundan da bunları farz kılınmış birer hisse olarak belirlemiştir. ﴾7﴿
Allah’ım, “Ana, baba ve akrabaların (miras olarak) bıraktıklarından erkeklere bir pay vardır. Ana, baba ve akrabaların bıraktıklarından kadınlara da bir pay vardır. Allah, bırakılanın azından da çoğundan da bunları farz kılınmış birer hisse olarak belirlemiştir.” buyuruyorsun. Emirlerini yerine getirme konusunda bizlere yardım eyle.
8 – Miras taksiminde (kendilerine pay düşmeyen) akrabalar, yetimler ve fakirler hazır bulunurlarsa, onlara da maldan bir şeyler verin ve onlara (gönüllerini alacak) güzel sözler söyleyin. ﴾8﴿
Allah’ım, “Miras taksiminde (kendilerine pay düşmeyen) akrabalar, yetimler ve fakirler hazır bulunurlarsa, onlara da maldan bir şeyler verin ve onlara (gönüllerini alacak) güzel sözler söyleyin.” buyuruyorsun. Emirlerini yerine getirme konusunda bizleri gerekli hassasiyeti gösterenlerden eyle.
9 -Kendileri, geriye zayıf çocuklar bıraktıkları takdirde, onlar hakkında endişeye kapılanlar, (yetimler hakkında da) ürperip korksunlar. Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar ve doğru söz söylesinler. ﴾9﴿
Allah’ım, bizler, geriye zayıf çocuklar bıraktığımız takdirde, onlar hakkında endişeye kapılanlardan oluruz, bu yüzden bizleri (yetimler hakkında da) ürperip korkanlardan eyle. Sana karşı gelmekten sakınanlardan ve doğru söz söyleyenlerden eyle.
10 – Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, ancak ve ancak karınlarını doldurasıya ateş yemiş olurlar ve zaten onlar çılgın bir ateşe (cehenneme) gireceklerdir. ﴾10﴿
Allah’ım, “Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, ancak ve ancak karınlarını doldurasıya ateş yemiş olurlar ve zaten onlar çılgın bir ateşe (cehenneme) gireceklerdir.” buyuruyorsun. Bizleri yetimlerin mallarını haksız yere yiyenlerden eyleme, bizleri karınlarımıza doldurasıya ateş yiyenlerden ve çılgın bir ateşe, cehenneme girenlerden eyleme.
11 – Allah size, çocuklarınız (ın alacağı miras) hakkında, erkeğe iki dişinin payı kadarını emreder. (Çocuklar sadece) ikiden fazla kız iseler, (ölenin geriye) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kız bir ise (mirasın) yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığı maldan, ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da (yalnız) ana babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa anasının hissesi altıda birdir. (Bu paylaştırma, ölenin) yapacağı vasiyetten ya da borcundan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan, hangisinin size daha faydalı olduğunu bilemezsiniz. Bunlar, Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. ﴾11﴿
Allah’ım, “Allah size, çocuklarınız (ın alacağı miras) hakkında, erkeğe iki dişinin payı kadarını emreder. (Çocuklar sadece) ikiden fazla kız iseler, (ölenin geriye) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kız bir ise (mirasın) yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığı maldan, ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da (yalnız) ana babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa anasının hissesi altıda birdir. (Bu paylaştırma, ölenin) yapacağı vasiyetten ya da borcundan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan, hangisinin size daha faydalı olduğunu bilemezsiniz. Bunlar, Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” buyuruyorsun. Bizleri hakkıyla iman edenlerden eyle ve emirlerini hakkıyla yerine getirebilmeyi bizlere nasip eyle.
12 – Eğer çocukları yoksa, karılarınızın geriye bıraktıklarının yarısı sizindir. Eğer çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. (Bu paylaştırma, ölen karılarınızın) yaptıkları vasiyetlerin yerine getirilmesi, yahut borçlarının ödenmesinden sonradır. Eğer sizin çocuğunuz yoksa, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır. Eğer çocuğunuz varsa bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. (Yine bu paylaştırma) yaptığınız vasiyetin yerine getirilmesinden, yahut borçlarınızın ödenmesinden sonradır. Eğer kendisine varis olunan bir erkek veya bir kadının evladı ve babası olmaz ve bir erkek veya bir kız kardeşi bulunursa ona altıda bir düşer. Eğer (kardeşler) birden fazla olurlarsa, üçte birde ortaktırlar. (Bu paylaştırma varislere) zarar vermeksizin yapılan vasiyetin yerine getirilmesinden, yahut borcun ödenmesinden sonra yapılır. (Bütün bunlar) Allah’ın emridir. Allah hakkıyla bilendir, halimdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir.) ﴾12﴿
Allah’ım, “Eğer çocukları yoksa, karılarınızın geriye bıraktıklarının yarısı sizindir. Eğer çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. (Bu paylaştırma, ölen karılarınızın) yaptıkları vasiyetlerin yerine getirilmesi, yahut borçlarının ödenmesinden sonradır. Eğer sizin çocuğunuz yoksa, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır. Eğer çocuğunuz varsa bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. (Yine bu paylaştırma) yaptığınız vasiyetin yerine getirilmesinden, yahut borçlarınızın ödenmesinden sonradır. Eğer kendisine varis olunan bir erkek veya bir kadının evladı ve babası olmaz ve bir erkek veya bir kız kardeşi bulunursa ona altıda bir düşer. Eğer (kardeşler) birden fazla olurlarsa, üçte birde ortaktırlar. (Bu paylaştırma varislere) zarar vermeksizin yapılan vasiyetin yerine getirilmesinden, yahut borcun ödenmesinden sonra yapılır. (Bütün bunlar) Allah’ın emridir. Allah hakkıyla bilendir, halimdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)” buyuruyorsun. Senin emirlerini yerine getirme konusunda bizlere yardım et. Hata edersek bizleri hemen cezalandırma, Halim isminle müsade et, mühlet ver ki hatamızdan dönelim ve tövbe edebilelim. Sen bizlerin tövbesini kabul et, hatalarımızı ve günahlarımızı bağışla.
13 – İşte bu (hükümler) Allah’ın koyduğu sınırlarıdır. Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte bu büyük başarıdır. ﴾13﴿
Allah’ım, “İşte bu (hükümler) Allah’ın koyduğu sınırlarıdır. Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte bu büyük başarıdır.” buyuruyorsun. Bizleri Senin koyduğun sınırlara riayet eden kimseler eyle. Bizleri Sana ve Peygamberin ve Peygamberimiz Hz. Muhammed S.A.S.’e itaat eden kimselerden eyle ve bizleri içinde ırmaklar akan, içinde ebedi kalacağımız cennetlere sok ki işte bu bizler için büyük başarı olur.
14 – Kim de Allah’a ve Peygamberine isyan eder ve onun koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu ebedi kalacağı cehennem ateşine sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır. ﴾14﴿
Allah’ım, “Kim de Allah’a ve Peygamberine isyan eder ve onun koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu ebedi kalacağı cehennem ateşine sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır.” buyuruyorsun. Bizleri Sana ve Peygamberin ve Peygamberimiz Hz. Muhammed S.A.S.’e isyan edenlerden ve Senin koyduğun sınırları aşanlardan eyleme. Bizleri ebedi kalınacak cehennem ateşine hiç sokma ve bizler için alçaltıcı bir azap verme.
15 – Kadınlarınızdan fuhuş (zina) yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin. Eğer onlar şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye veya Allah onlar hakkında bir yol açıncaya kadar kendilerini evlerde tutun (dışarı çıkarmayın). ﴾15﴿
Allah’ım, “Kadınlarınızdan fuhuş (zina) yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin. Eğer onlar şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye veya Allah onlar hakkında bir yol açıncaya kadar kendilerini evlerde tutun (dışarı çıkarmayın).” buyuruyorsun. Emirlerini yerine getirme konusunda bizleri hassas davrananlardan eyle.
16 – Sizlerden fuhuş (zina) yapanların her ikisini de incitip kınayın. Eğer onlar tövbe edip ıslah olurlarsa onları incitip kınamaktan vazgeçin. Çünkü Allah tövbeleri çok kabul edendir, çok merhamet edendir. ﴾16﴿
Allah’ım, “Sizlerden fuhuş (zina) yapanların her ikisini de incitip kınayın. Eğer onlar tövbe edip ıslah olurlarsa onları incitip kınamaktan vazgeçin. Çünkü Allah tövbeleri çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” buyuruyorsun. Emirlerini yerine getirme konusunda bizleri dikkatli davrananlardan eyle.
17 – Allah katında (makbul) tövbe, ancak bilmeyerek günah işleyip sonra çok geçmeden tövbe edenlerin tövbesidir. İşte Allah bunların tövbelerini kabul buyurur. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. ﴾17﴿
Allah’ım, Senin katında makbul tövbe, ancak bilmeyerek günah işleyip sonra çok geçmeden tövbe edenlerin tövbesidir. Sen bunların tövbesini kabul buyurursun. Sen hakkıyla bilensin, hüküm ve hikmet sahibisin. Bizleri de çok geçmeden hemen hatalarına ve günahlarına tövbe eden ve Senin tarafından tövbesi kabul edilip affedilen kimselerden eyle.
18 – Yoksa, (makbul) tövbe, kötülükleri (günahları) yapıp yapıp da kendisine ölüm gelip çatınca, “İşte ben şimdi tövbe ettim” diyen kimseler ile kâfir olarak ölenlerinki değildir. Bunlar için ahirette elem dolu bir azap hazırlamışızdır. ﴾18﴿
Allah’ım, “Yoksa, (makbul) tövbe, kötülükleri (günahları) yapıp yapıp da kendisine ölüm gelip çatınca, ‘İşte ben şimdi tövbe ettim’ diyen kimseler ile kâfir olarak ölenlerinki değildir. Bunlar için ahirette elem dolu bir azap hazırlamışızdır.” buyuruyorsun. Bizleri böyle kimseler olmaktan muhafaza eyle.
19 – Ey iman edenler! Kadınlara zorla mirasçı olmanız size helal değildir. Açık bir hayasızlık yapmış olmaları dışında, kendilerine verdiklerinizin bir kısmını onlardan geri almak için onları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadıysanız, olabilir ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız da Allah onda pek çok hayır yaratmış olur. ﴾19﴿
Allah’ım, “Ey iman edenler! Kadınlara zorla mirasçı olmanız size helal değildir. Açık bir hayasızlık yapmış olmaları dışında, kendilerine verdiklerinizin bir kısmını onlardan geri almak için onları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadıysanız, olabilir ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız da Allah onda pek çok hayır yaratmış olur.” buyuruyorsun. Emirlerine uyma konusunda bizlere yardım eyle.
20 – Eğer bir eşin yerine başka bir eş almak isterseniz, öbürüne (mehir olarak) yüklerle mal vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri almayın. İftira ederek ve açık günaha girerek mi verdiğinizi geri alacaksınız? ﴾20﴿
Allah’ım, “Eğer bir eşin yerine başka bir eş almak isterseniz, öbürüne (mehir olarak) yüklerle mal vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri almayın. İftira ederek ve açık günaha girerek mi verdiğinizi geri alacaksınız?” buyuruyorusn. Senin emirlerine karşı gelmekten Sana sığınırız, Sen bizleri muhafaza eyle.
21 – Hem, siz eşlerinizle birleşmiş ve onlar da sizden sağlam bir söz almış iken, onu nasıl (geri) alırsınız? ﴾21﴿
Allah’ım, “Hem, siz eşlerinizle birleşmiş ve onlar da sizden sağlam bir söz almış iken, onu nasıl (geri) alırsınız?” buyuruyorsun. Sözümüzden dönmekten bizleri muhafaza eyle.
22 – Geçmişte olanlar hariç, artık babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin. Çünkü bu bir hayasızlık, öfke ve nefret gerektiren bir iştir. Bu ne kötü bir yoldur. ﴾22﴿
Allah’ım, “Geçmişte olanlar hariç, artık babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin. Çünkü bu bir hayasızlık, öfke ve nefret gerektiren bir iştir. Bu ne kötü bir yoldur.” buyuruyorsun. Hayasızlık yapmaktan, öfke ve nefret gerektiren işler yapmaktan Sana sığınırız. Sen bizleri muhafaza eyle.
23 – Size şunlarla evlenmek haram kılındı: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle zifafa girdiğiniz karılarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız, -eğer anneleri ile zifafa girmemişseniz onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur- öz oğullarınızın karıları, iki kız kardeşi (nikah altında) bir araya getirmeniz. Ancak geçenler (önceden yapılan bu tür evlilikler) başka. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. ﴾23﴿
Allah’ım, “Size şunlarla evlenmek haram kılındı: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle zifafa girdiğiniz karılarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız, -eğer anneleri ile zifafa girmemişseniz onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur- öz oğullarınızın karıları, iki kız kardeşi (nikah altında) bir araya getirmeniz. Ancak geçenler (önceden yapılan bu tür evlilikler) başka. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” buyuruyorsun. Senin emirlerini yerine getirebilmeyi, yasaklarından ve haramlarından da kaçınabilmeyi bizlere nasip et. Senin emirlerine karşı gelmekten Sana sığınırız. Sen bizleri koru.
24 – (Savaş esiri olarak) sahip olduklarınız hariç, evli kadınlar (da size) haram kılındı. (Bunlar) üzerinize Allah’ın emri olarak yazılmıştır. Bunların dışında kalanlar ise, iffetli yaşamak ve zina etmemek şartıyla mallarınızla (mehirlerini verip) istemeniz size helal kılındı. Onlardan (nikahlanıp) faydalanmanıza karşılık sabit bir hak olarak kendilerine mehirlerini verin. Mehir belirlendikten sonra, onunla ilgili olarak uzlaştığınız şeyler konusunda size günah yoktur. Şüphesiz ki Allah (her şeyi) hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. ﴾24﴿
Allah’ım, “(Savaş esiri olarak) sahip olduklarınız hariç, evli kadınlar (da size) haram kılındı. (Bunlar) üzerinize Allah’ın emri olarak yazılmıştır. Bunların dışında kalanlar ise, iffetli yaşamak ve zina etmemek şartıyla mallarınızla (mehirlerini verip) istemeniz size helal kılındı. Onlardan (nikahlanıp) faydalanmanıza karşılık sabit bir hak olarak kendilerine mehirlerini verin. Mehir belirlendikten sonra, onunla ilgili olarak uzlaştığınız şeyler konusunda size günah yoktur. Şüphesiz ki Allah (her şeyi) hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” buyuruyorusun. Emirlerine riayet etme konusunda bizlere yardım et. Şüphesiz ki Sen (her şeyi) hakkıyla bilensin, hüküm ve hikmet sahibisin.
25 – Sizden kimin, hür mü’min kadınlarla evlenmeye gücü yetmezse sahip olduğunuz mü’min genç kızlarınızdan (cariyelerinizden) alsın. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Hepiniz birbirinizdensiniz. Öyle ise iffetli yaşamaları, zina etmemeleri ve gizli dost tutmamaları halinde sahiplerinin izniyle onlarla evlenin, mehirlerini de güzelce verin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa, onlara hür kadınların cezasının yarısı uygulanır. Bu (cariye ile evlenme izni), içinizden günaha düşmekten korkanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. ﴾25﴿
Allah’ım, “Sizden kimin, hür mü’min kadınlarla evlenmeye gücü yetmezse sahip olduğunuz mü’min genç kızlarınızdan (cariyelerinizden) alsın. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Hepiniz birbirinizdensiniz. Öyle ise iffetli yaşamaları, zina etmemeleri ve gizli dost tutmamaları halinde sahiplerinin izniyle onlarla evlenin, mehirlerini de güzelce verin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa, onlara hür kadınların cezasının yarısı uygulanır. Bu (cariye ile evlenme izni), içinizden günaha düşmekten korkanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” buyuruyorsun. Ruhsatla amel etmektense azimetle hareket etmeye bizleri muvaffak eyle. Bizleri sabredenlerden eyle, bizleri bağışla, bizlere merhamet et.
26 – Allah, size (hükümlerini) açıklamak, size, sizden öncekilerin yollarını göstermek ve tövbelerinizi kabul etmek istiyor. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. ﴾26﴿
Allah’ım, bize hükümlerini açıkla, bizlere, bizden öncekilerin yollarını göster ve tövbelerimizi kabul et. Sen hakkıyla bilensin, hüküm ve hikmet sahibisin.
27 – Allah, sizin tövbenizi kabul etmek istiyor. Şehvetlerine uyanlar ise sizin büyük bir sapıklığa düşmenizi istiyorlar. ﴾27﴿
Allah’ım, “Allah, sizin tövbenizi kabul etmek istiyor. Şehvetlerine uyanlar ise sizin büyük bir sapıklığa düşmenizi istiyorlar.” buyuruyorsun. Sen bizlerin tövbesini kabul et, sehvetlerimize uymaktan ve sapıklığa düşmekten bizleri muhafaza eyle.
28 – Allah sizden (yükümlülükleri) hafifletmek istiyor. Çünkü insan zayıf yaratılmıştır. ﴾28﴿
Allah’ım, bizden yükümlülüklerimizi hafiflet, çünkü biz insanlar zayıf yaratılmışız.
29 – Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka. Kendinizi helak etmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir. ﴾29﴿
Allah’ım, mallarımızı aramızda batıl yollardan yemekten Sana sığınırız. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka. Kendimizi helak etmekten de Sana sığınırız. Şüphesiz Sen bize karşı çok merhametlisin, bizlere merhamet et.
30 – Kim haddi aşarak ve zulmederek bunu yaparsa, onu cehennem ateşine atacağız. Bu, Allah’a pek kolaydır. ﴾30﴿
Allah’ım, “Kim haddi aşarak ve zulmederek bunu yaparsa, onu cehennem ateşine atacağız. Bu, Allah’a pek kolaydır.” buyuruyorsun. Haddi aşmaktan, zulmetmekten ve cehennem ateşine atılmaktan bizleri koru.
31 – Eğer size yasaklanan (günah)ların büyüklerinden kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi güzel bir yere koyarız. ﴾31﴿
Allah’ım, bize yasaklanan (günah)ların büyüklerinden kaçınabilmeyi bizlere nasip et, bizim küçük günahlarımızı ört ve bizi güzel bir yere koy.
32 – Allah’ın, kiminizi kiminize üstün kılmaya vesile yaptığı şeyleri (haset ederek) arzu edip durmayın. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Allah’tan, onun lütfunu isteyin. Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla bilendir. ﴾32﴿
Allah’ım, kimimizi kimimize üstün kılmaya vesile yaptığın şeyleri (haset ederek) arzu edip durmaktan Sana sığınırız. Erkeklerimize kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlarımıza da kazandıklarından bir pay vardır. Senden lütfunu diliyoruz ve istiyoruz. Şüphesiz Sen her şeyi hakkıyla bilensin.
33 – (Erkek ve kadından) her biri için ana-babanın ve akrabanın bıraktıklarından (pay alan) varisler kıldık. Yeminlerinizin bağladığı (ahitleştiğiniz) kimselere de kendi hisselerini verin. Şüphesiz Allah her şeye şahittir. ﴾33﴿
Allah’ım, “(Erkek ve kadından) her biri için ana-babanın ve akrabanın bıraktıklarından (pay alan) varisler kıldık. Yeminlerinizin bağladığı (ahitleştiğiniz) kimselere de kendi hisselerini verin.Şüphesiz Allah her şeye şahittir.” buyuruyorsun. Emirlerini yerine getirebilmeyi bizlere nasip et.
34 – Allah’ın, (iki cinse) birbirinden farklı özellik ve lütuflar bahşetmesi ve mallarından harcama yapmaları sebebiyle erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudurlar. Sâliha kadınlar Allah’a itaatkârdır; Allah’ın korumasına uygun olarak, kimsenin görmediği durumlarda da kendilerini korurlar. (Evlilik hukukuna) baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve onları dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür. ﴾34﴿
Allah’ım, “Allah’ın, (iki cinse) birbirinden farklı özellik ve lütuflar bahşetmesi ve mallarından harcama yapmaları sebebiyle erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudurlar. Sâliha kadınlar Allah’a itaatkârdır; Allah’ın korumasına uygun olarak, kimsenin görmediği durumlarda da kendilerini korurlar. (Evlilik hukukuna) baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve onları dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.” buyuruyorsun. Bu emirlerini doğru anlamayı ve doğru uygulamayı nasip et. Yanlışlık yapmaktan sana sığınırız.
35 – Eğer karı kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Düzeltmek isterlerse Allah aralarını bulur; şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır. ﴾35﴿
Allah’ım, “Eğer karı kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Düzeltmek isterlerse Allah aralarını bulur; şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır.” buyuruyorsun. Hakkımızda hayırlı olan neyse bizlere onu nasip et.
36 – Allah’a kulluk edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara iyi davranın. Allah kendini beğenen ve böbürlenip duran kimseyi asla sevmez. ﴾36﴿
Allah’ım, “Allah’a kulluk edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara iyi davranın. Allah kendini beğenen ve böbürlenip duran kimseyi asla sevmez.” buyuruyorsun. Sana kulluk edebilmeyi, Sana ortak koşmamayı, ayetinde belirttiğin kişilere iyi davranmayı nasip et. Kendimizi beğenmekten ve böbürlenmekten Sana sığınırız.
37 – Bunlar cimrilik eden, insanlara da cimriliği emreden ve Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimeti gizleyen kimselerdir. Biz de o nankörlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır. ﴾37﴿
Allah’ım, cimrilik eden, insanlara da cimriliği emreden ve Senin, lütfundan bizlere verdiğin nimeti gizleyen kimselerden olmaktan Sana sığınırız. Nankörlerden olmaktan ve alçaltıcı bir azaba girmekten bizleri muhafaza eyle.
38 – Bunlar, mallarını insanlara gösteriş için harcayan, Allah’a ve ahiret gününe de inanmayan kimselerdir. Şeytan kimin arkadaşı olursa, o ne kötü arkadaştır. ﴾38﴿
Allah’ım, mallarımızı insanlara gösteriş için harcayanlardan olmaktan, Sana ve ahiret gününe de inanmayan kimselerden olmaktan bizleri muhafaza eyle. Şeytanın bizim arkadaşız olmasından da bizleri koru, o ne kötü arkadaştır.
39 – Bunlar, Allah’a ve ahiret gününe iman etselerdi ve Allah’ın verdiği rızıktan (gösterişsiz olarak) harcasalardı kendilerine ne zarar gelirdi? Allah, onları en iyi bilendir. ﴾39﴿
Allah’ım, bizleri, Sana ve ahiret gününe iman edenlerden ve Senin verdiğin rızıktan (gösterişsiz olarak) harcayanlardan olmayı nasip et. Böyle yapınca bize ne zarar gelir? Sen, bizleri en iyi bilensin.
40 – Şüphesiz Allah (hiç kimseye) zerre kadar zulüm etmez. (Yapılan) çok küçük bir iyilik de olsa onun sevabını kat kat arttırır ve kendi katından büyük bir mükâfat verir. ﴾40﴿
Allah’ım, şüphesiz Sen (hiç kimseye) zerre kadar zulüm etmezsin. (Yapılan) çok küçük bir iyilik de olsa onun sevabını kat kat arttırır ve kendi katından büyük bir mükâfat verirsin. Bizlerin de sevabımızı kat kat artır ve kendi katından büyük bir mükafat ver.
41 – Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onların üzerine bir şahit yaptığımız zaman, bakalım onların hali nice olacak!.. ﴾41﴿
Allah’ım, her ümmetten bir şahit getirdiğin ve Peygamberin ve Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (S.A.S.)’i de onların üzerine bir şahit yaptığın zaman, “bakalım onların hali nice olacak!..” buyuruyorsun. Bizlerin halini düzelt ve bizlere sonsuz kütfundan lütuflarda bulun, bizleri cennetine koy, cemalinle şereflendir, rızana erdir.
42 – O kıyamet günü, Allah’ı inkar edip Peygamber’e isyan edenler, yer yarılıp içine girmiş olmayı isterler ve Allah’tan hiçbir söz gizleyemezler. ﴾42﴿
Allah’ım, “O kıyamet günü, Allah’ı inkar edip Peygamber’e isyan edenler, yer yarılıp içine girmiş olmayı isterler ve Allah’tan hiçbir söz gizleyemezler.” buyuruyorsun. Bizleri onlardan olmaktan muhafaza eyle.
43 – Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar, bir de -yolcu olmanız durumu müstesna- cünüp iken yıkanıncaya kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur veya yolculukta bulunursanız, veyahut biriniz abdest bozmaktan gelince ya da eşlerinizle cinsel ilişkide bulunup, su da bulamazsanız o zaman temiz bir toprağa yönelip, (niyet ederek onunla) yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin. Şüphesiz Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır. ﴾43﴿
Allah’ım, “Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar, bir de -yolcu olmanız durumu müstesna- cünüp iken yıkanıncaya kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur veya yolculukta bulunursanız, veyahut biriniz abdest bozmaktan gelince ya da eşlerinizle cinsel ilişkide bulunup, su da bulamazsanız o zaman temiz bir toprağa yönelip, (niyet ederek onunla) yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin. Şüphesiz Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır.” buyuruyorsun. Sarhoş olmaktan bizleri muhafaza eyle. Emirlerini harfiyyen yerine getirebilmeyi bizlere nasip eyle.
44 – Kendilerine Kitaptan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar. ﴾44﴿
Allah’ım, “Kendilerine Kitaptan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar.” buyuruyorsun. Onlardan olmaktan ve onlar gibi sapıklığı satın alıp yoldan çıkmaktan bizleri muhafaza eyle.
45 – Allah sizin düşmanlarınızı çok daha iyi bilir. Allah dost olarak yeter. Allah yardımcı olarak da yeter. ﴾45﴿
Allah’ım Sen bizim düşmanlarımızı çok daha iyi bilirsin. Sen dost olarak yetersin. Sen yardımcı olarak da yetersin. Bizleri düşmanlarımızın şerlerinden muhafaza eyle.
46 – Yahudilerden öyleleri var ki, (kelimeleri yerlerinden kaydırıp) tahrif ederek onları anlamlarından uzaklaştırırlar. Dillerini eğip bükerek ve dine saldırarak “İşittik, karşı geldik”, “İşit, işitmez olası!” “Râ’inâ” derler. Halbuki onlar, “İşittik ve itaat ettik; dinle ve bize bak” deselerdi bu kendileri için daha hayırlı olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden kendilerini lânetlemiştir. Bu yüzden pek az iman ederler. ﴾46﴿
Allah’ım, “Yahudilerden öyleleri var ki, (kelimeleri yerlerinden kaydırıp) tahrif ederek onları anlamlarından uzaklaştırırlar. Dillerini eğip bükerek ve dine saldırarak ‘İşittik, karşı geldik’, ‘İşit, işitmez olası!’ ‘Râ’inâ’ derler. Halbuki onlar, ‘İşittik ve itaat ettik; dinle ve bize bak’ deselerdi bu kendileri için daha hayırlı olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden kendilerini lânetlemiştir. Bu yüzden pek az iman ederler.” buyuruyorsun. İnkarcı olmaktan, kelimelerle oynayarak dine asldırmaktan, “işittik ve karşı geldik” demekten Sana sığınırız. Bizleri “işittik ve itaat ettik” dyenlerden olmayı ve hayırlara kavuşmayı nasip et. Senin tarafından lanetlenmekten bizleri muhafaza eyle.
47 – Ey kendilerine kitap verilenler! Bir takım yüzleri silip de tersine çevirmeden, yahut Cumartesi halkını lanetlediğimiz gibi onları lanetlemeden, yanınızda bulunanı (Tevrat’ı) doğrulayıcı olarak indirdiğimiz bu kitaba (Kur’an’a) iman edin. Allah’ın emri mutlaka yerine gelecektir. ﴾47﴿
Allah’ım, “Ey kendilerine kitap verilenler! Bir takım yüzleri silip de tersine çevirmeden, yahut Cumartesi halkını lanetlediğimiz gibi onları lanetlemeden, yanınızda bulunanı (Tevrat’ı) doğrulayıcı olarak indirdiğimiz bu kitaba (Kur’an’a) iman edin. Allah’ın emri mutlaka yerine gelecektir.” buyuruyorsun. Bir takım yüzleri silip de tersine çevirmeden, yahut Cumartesi halkını lanetlediğin gibi bizleri de lanetlemeden, önceden indirilen kitapları doğrulayıcı olarak indirdiğin bu kitaba (Kur’an’a) iman edenlerden olmayı nasip et. Emrine asi olmaktan bizleri koru. Senin emrin mutlaka yerine gelecektir.
48 – Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışında kalan (günah) ları ise dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a şirk koşan kimse, şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur. ﴾48﴿
Allah’ım, şüphesiz Sen, kendine ortak koşulmasını asla bağışlamazsın. Bunun dışında kalan (günah) ları ise dilediğin kimseler için bağışlarsın. Sana’a şirk koşan kimse, şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur. Sana şirk koşarak büyük bir günah işlemekten ve iftira etmekten bizleri muhafaza eyle ve günahlarımızın tamamını da bağışla.
49 – Kendilerini temize çıkaranları görmedin mi? Hayır! Allah dilediğini temize çıkarır ve kendilerine kıl kadar zulmedilmez. ﴾49﴿
Ya Rabbimiz, kendimizi temize çıkaranlardan olmaktan Sana sığınırız. Hayır! Sen dilediğini temize çıkarır ve kendilerine kıl kadar zulmetmezsin. Sen bizleri temize çıkar.
50 – Bak Allah’a karşı nasıl yalan uyduruyorlar. Apaçık bir günah olarak bu yeter. ﴾50﴿
Ey Rabbimiz, “Bak Allah’a karşı nasıl yalan uyduruyorlar. Apaçık bir günah olarak bu yeter.” buyuruyorsun. Sana karşı yalan uydurmaktan Sana sığınrız. Apaçık bir günah işlemekten bizleri koru.
51 – Kendilerine Kitap’tan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar “cibt”e ve “tâğut”a inanıyorlar. İnkar edenler için de, “Bunlar, iman edenlerden daha doğru yoldadır” diyorlar. ﴾51﴿
Allah’ım, “Kendilerine Kitap’tan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar ‘cibt’e ve ‘tâğut’a inanıyorlar. İnkar edenler için de, ‘Bunlar, iman edenlerden daha doğru yoldadır’ diyorlar” buyuruyorsun. Bizleri onların şerlerinden muhafaza eyle.
Quran Sons of Israel Torah Judaism Prophet Moses and Aaron PbU them 2

| 18. | And this is in the Books of the earliest (Revelation),- |
| 19. | The Books of Abraham and Moses. |
| 18. | Most surely this is in the earlier scriptures, |
| 19. | The scriptures of Ibrahim and Musa. |
| 98 – The Clear Evidence |
| In the name of Allah, Most Gracious, Most Merciful. |
| 1. | Those who disbelieve, among the People of the Book and among the Polytheists, were not going to depart (from their ways) until there should come to them Clear Evidence,- |
| 2. | Messenger from Allah, rehearsing scriptures kept pure and holy: |
| 3. | Wherein are books right and straight. |
| 4. | Nor did the People of the Book make schisms, until after there came to them Clear Evidence. |
| 5. | And they have been commanded no more than this: to worship Allah, offering Him sincere devotion, being true (in faith); to establish regular prayer; and to give Zakat; and that is the Religion Right and Straight. |
| 6. | Those who disbelieve, among the People of the Book and among the Polytheists, will be in Hell-Fire, to dwell therein (for aye). They are the worst of creatures. |
| 7. | Those who have faith and do righteous deeds,- they are the best of creatures. |
| 8. | Their reward is with Allah. Gardens of Eternity, beneath which rivers flow; they will dwell therein for ever; Allah well pleased with them, and they with Him: all this for such as fear their Lord and Cherisher. |
| 98 – The Clear Evidence |
| In the name of Allah, the Beneficent, the Merciful. |
| 1. | Those who disbelieved from among the followers of the Book and the polytheists could not have separated (from the faithful) until there had come to them the clear evidence: |
| 2. | An apostle from Allah, reciting pure pages, |
| 3. | Wherein are all the right ordinances. |
| 4. | And those who were given the Book did not become divided except after clear evidence had come to them. |
| 5. | And they were not enjoined anything except that they should serve Allah, being sincere to Him in obedience, upright, and keep up prayer and pay the poor-rate, and that is the right religion. |
| 6. | Surely those who disbelieve from among the followers of the Book and the polytheists shall be in the fire of hell, abiding therein; they are the worst of men. |
| 7. | (As for) those who believe and do good, surely they are the -best of men. |
| 8. | Their reward with their Lord is gardens of perpetuity beneath which rivers flow, abiding therein for ever; Allah is well pleased with them and they are well pleased with Him; that is for him who fears his Lord. |
| 40. | O Children of Israel! call to mind the (special) favor which I bestowed upon you, and fulfill your covenant with Me as I shall fulfill My covenant with you, and fear none but Me. |
| 41. | And believe in what I reveal, confirming the revelation which is with you, and be not the first to reject Faith therein, nor sell My Signs for a small price; and fear Me, and Me alone. |
| 42. | And cover not Truth with falsehood, nor conceal the Truth when ye know (what it is). |
| 43. | And be steadfast in prayer; give Zakat; and bow down your heads with those who bow down (in worship). |
| 44. | Do ye enjoin right conduct on the people, and forget (to practice it) yourselves, and yet ye study the Scripture? Will ye not understand? |
| 45. | Nay, seek (Allah’s) help with patient perseverance and prayer: It is indeed hard, except to those who are humble,- |
| 46. | Who bear in mind the certainty that they are to meet their Lord, and that they are to return to Him. |
| 47. | O Children of Israel! call to mind the (special) favor which I bestowed upon you, and that I preferred you to all others (for My Message). |
| 48. | Then guard yourselves against a day when one soul shall not avail another nor shall intercession be accepted for her, nor shall compensation be taken from her, nor shall anyone be helped (from outside). |
| 49. | And remember, We delivered you from the people of Pharaoh: They set you hard tasks and punishments, slaughtered your sons and let your women-folk live; therein was a tremendous trial from your Lord. |
| 50. | And remember We divided the sea for you and saved you and drowned Pharaoh’s people within your very sight. |
| 51. | And remember We appointed forty nights for Moses, and in his absence ye took the calf (for worship), and ye did grievous wrong. |
| 52. | Even then We did forgive you; there was a chance for you to be grateful. |
| 53. | And remember We gave Moses the Scripture and the Criterion (Between right and wrong): There was a chance for you to be guided aright. |
| 54. | And remember Moses said to his people: “O my people! Ye have indeed wronged yourselves by your worship of the calf: So turn (in repentance) to your Maker, and slay yourselves (the wrong-doers); that will be better for you in the sight of your Maker.” Then He turned towards you (in forgiveness): For He is Oft- Returning, Most Merciful. |
| 55. | And remember ye said: “O Moses! We shall never believe in thee until we see Allah manifestly,” Thereupon ye were dazed with thunderbolt even as ye looked on. |
| 56. | Then We raised you up after your death; ye had the chance to be grateful. |
| 57. | And We gave you the shade of clouds and sent down to you Manna and quails, saying: “Eat of the good things We have provided for you:” (But they rebelled); to Us they did no harm, but they harmed their own souls. |
| 58. | And remember We said: “Enter this town, and eat of the plenty therein as ye wish; and enter the gate prostrating (with humility), and say: “Forgive (us)”; We shall forgive you your faults and increase (the portion of) those who do good.” |
| 59. | But the transgressors changed the word from that which had been given them; so We sent on the transgressors a plague from heaven, for that they infringed (Our command) repeatedly. |
| 60. | And remember Moses prayed for water for his people; We said: “Strike the rock with thy staff.” Then gushed forth therefrom twelve springs. Each group knew its own place for water. So eat and drink of the sustenance provided by Allah, and do no evil nor mischief on the (face of the) earth. |
| 61. | And remember ye said: “O Moses! we cannot endure one kind of food (always); so beseech thy Lord for us to produce for us of what the earth groweth, -its pot-herbs, and cucumbers, Its garlic, lentils, and onions.” He said: “Will ye exchange the better for the worse? Go ye down to any town, and ye shall find what ye want!” They were covered with humiliation and misery; they drew on themselves the wrath of Allah. This because they went on rejecting the Signs of Allah and slaying His Messengers without just cause. This because they rebelled and went on transgressing. |
| 62. | Those who believe (in the Quran), and those who follow the Jewish (scriptures), and the Christians and the Sabians,- any who believe in Allah and the Last Day, and work righteousness, shall have their reward with their Lord; on them shall be no fear, nor shall they grieve. |
| 63. | And remember We took your covenant and We raised above you the Mount (Sinai) : (Saying): “Hold firmly to what We have given you and bring (ever) to remembrance what is therein: Perchance ye may fear Allah.” |
| 64. | But ye turned back thereafter: Had it not been for the Grace and Mercy of Allah to you, ye had surely been among the lost. |
| 65. | And well ye knew those amongst you who transgressed in the matter of the Sabbath: We said to them: “Be ye apes, despised and rejected.” |
| 66. | So We made it an example to their own time and to their posterity, and a lesson to those who fear Allah. |
| 67. | And remember Moses said to his people: “Allah commands that ye sacrifice a heifer.” They said: “Makest thou a laughing-stock of us?” He said: “Allah save me from being an ignorant (fool)!” |
| 68. | They said: “Beseech on our behalf Thy Lord to make plain to us what (heifer) it is!” He said; “He says: The heifer should be neither too old nor too young, but of middling age. Now do what ye are commanded!” |
| 69. | They said: “Beseech on our behalf Thy Lord to make plain to us her color.” He said: “He says: A fawn-colored heifer, pure and rich in tone, the admiration of beholders!” |
| 70. | They said: “Beseech on our behalf Thy Lord to make plain to us what she is: To us are all heifers alike: We wish indeed for guidance, if Allah wills.” |
| 71. | He said: “He says: A heifer not trained to till the soil or water the fields; sound and without blemish.” They said: “Now hast thou brought the truth.” Then they offered her in sacrifice, and they scarcely did it. |
| 72. | Remember ye slew a man and fell into a dispute among yourselves as to the crime: But Allah was to bring forth what ye did hide. |
| 73. | So We said: “Strike the (body) with a piece of the (heifer).” Thus Allah bringeth the dead to life and showeth you His Signs: Perchance ye may understand. |
| 74. | Thenceforth were your hearts hardened: They became like a rock and even worse in hardness. For among rocks there are some from which rivers gush forth; others there are which when split asunder send forth water; and others which sink for fear of Allah. And Allah is not unmindful of what ye do. |
| 75. | Can ye (O ye men of Faith) entertain the hope that they will believe in you?- Seeing that a party of them heard the Word of Allah, and perverted it knowingly after they understood it. |
| 76. | Behold! when they meet the men of Faith, they say: “We believe”: But when they meet each other in private, they say: “Shall you tell them what Allah hath revealed to you, that they may engage you in argument about it before your Lord?”- Do ye not understand (their aim)? |
| 77. | Know they not that Allah knoweth what they conceal and what they reveal? |
| 78. | And there are among them illiterates, who know not the Book, but (see therein their own) desires, and they do nothing but conjecture. |
| 79. | Then woe to those who write the Book with their own hands, and then say: “This is from Allah,” to traffic with it for miserable price!- Woe to them for what their hands do write, and for the gain they make thereby. |
| 80. | And they say: “The Fire shall not touch us but for a few numbered days:” Say: “Have ye taken a promise from Allah, for He never breaks His promise? or is it that ye say of Allah what ye do not know?” |
| 81. | Nay, those who seek gain in evil, and are girt round by their sins,- they are companions of the Fire: Therein shall they abide (for ever). |
| 82. | But those who have faith and work righteousness, they are companions of the Garden: Therein shall they abide (For ever). |
| 83. | And remember We took a covenant from the Children of Israel (to this effect): Worship none but Allah. treat with kindness your parents and kindred, and orphans and those in need; speak fair to the people; be steadfast in prayer; and give Zakat. Then did ye turn back, except a few among you, and ye backslide (even now). |
| 84. | And remember We took your covenant (to this effect): Shed no blood amongst you, nor turn out your own people from your homes: and this ye solemnly ratified, and to this ye were witness. |
| 85. | After this it is ye, the same people, who slay among yourselves, and banish a party of you from their homes; assist (their enemies) against them, in guilt and transgression; and if they come to you as captives, ye ransom them, though it was not lawful for you to banish them. Then is it only a part of the Book that ye believe in, and do ye reject the rest? but what is the reward for those among you who behave like this but disgrace in this life?- and on the Day of Judgment they shall be consigned to the most grievous penalty. For Allah is not unmindful of what ye do. |
| 86. | These are the people who buy the life of this world at the price of the Hereafter: their penalty shall not be lightened nor shall they be helped. |
| 87. | We gave Moses the Book and followed him up with a succession of messengers; We gave Jesus the son of Mary Clear (Signs) and strengthened him with the Holy Spirit. Is it that whenever there comes to you a messenger with what ye yourselves desire not, ye are puffed up with pride?- Some ye called impostors, and others ye slay! |
| 88. | They say, “Our hearts are the wrappings (which preserve Allah’s Word: we need no more).” Nay, Allah’s curse is on them for their blasphemy: Little is it they believe. |
| 89. | And when there comes to them a Book from Allah, confirming what is with them,- although from of old they had prayed for victory against those without Faith,- when there comes to them that which they (should) have recognized, they refuse to believe in it, but the curse of Allah is on those without Faith. |
| 90. | Miserable is the price for which they have sold their souls, in that they deny (the revelation) which Allah has sent down, in insolent envy that Allah of His Grace should send it to any of His servants He pleases: Thus have they drawn on themselves Wrath upon Wrath. And humiliating is the chastisement of those who reject Faith. |
| 91. | When it is said to them, “Believe in what Allah Hath sent down, “they say, “We believe in what was sent down to us:” yet they reject all besides, even if it be Truth confirming what is with them. Say: “Why then have ye slain the prophets of Allah in times gone by, if ye did indeed believe?” |
| 92. | There came to you Moses with clear (Signs); yet ye worshipped the calf (even) after that, and ye did behave wrongfully. |
| 93. | And remember We took your covenant and We raised above you them Mount (Sinai): (Saying): “Hold firmly to what We have given you, and hearken (to the Law)”: They said:” We hear, and we disobey:” And their hearts were filled (with the love) of the calf because of their Faithlessness. Say: “Vile indeed are the behests of your Faith if ye have any faith!” |
| 94. | Say: “If the last Home, with Allah, be for you specially, and not for anyone else, then seek ye for death, if ye are sincere.” |
| 95. | But they will never seek for death, on account of the (sins) which their hands have sent on before them. And Allah is well-acquainted with the wrong-doers. |
| 96. | Thou wilt indeed find them, of all people, most greedy of life,-even more than the idolaters: Each one of them wishes he could be given a life of a thousand years: But the grant of such life will not save him from (due) punishment. For Allah sees well all that they do. |
| 97. | Say: Whoever is an enemy to Gabriel – for he brings down the (revelation) to thy heart by Allah’s will, a confirmation of what went before, and guidance and glad tidings for those who believe,- |
| 98. | Whoever is an enemy to Allah and His angels and messengers, to Gabriel and Michael,- Lo! Allah is an enemy to those who reject Faith. |
| 99. | We have sent down to thee Manifest Signs (ayat); and none reject them but those who are perverse. |
| 100. | Is it not (the case) that every time they make a covenant, some party among them throw it aside?- Nay, Most of them are faithless. |
| 101. | And when there came to them a messenger from Allah, confirming what was with them, a party of the People of the Book threw away the Book of Allah behind their backs, as if (it had been something) they did not know! |
| 102. | They followed what the Satans recited (falsely) over Solomon’s kingdom. Solomon did not disbelieve, but the Satans disbelieved, teaching men magic, and such things as came down at Babylon to the angels Harut and Marut. But neither of these taught anyone (Such things) without saying: “We are only for trial; so do not blaspheme.” They learned from them the means to sow discord between man and wife. But they could not thus harm anyone except by Allah’s permission. And they learned what harmed them, not what profited them. And they knew that the buyers of (magic) would have no share in the happiness of the Hereafter. And vile was the price for which they did sell their souls, if they but knew! |
| 103. | If they had kept their Faith and guarded themselves from evil, far better had been the reward from Allah, if they but knew! |
| 104. | O ye of Faith! Say not (to the Messenger) R��n�, but say unthurna (i.e. say not words of ambiguous import, but words of respect); and hearken (to him): To those without Faith is a grievous punishment. |
| 105. | It is never the wish of those without Faith among the People of the Book, nor of the polytheists, that anything good should come down to you from your Lord. But Allah will choose for His special Mercy whom He will – for Allah is Lord of grace abounding. |
| 106. | None of Our revelations do We abrogate or cause to be forgotten, but We substitute something better or similar: Knowest thou not that Allah Hath power over all things? |
| 107. | Knowest thou not that to Allah belongeth the dominion of the heavens and the earth? And besides Him ye have neither patron nor helper. |
| 108. | Would ye question your Messenger as Moses was questioned of old? but whoever changeth from Faith to Unbelief, Hath strayed without doubt from the even way. |
| 109. | Quite a number of the People of the Book wish they could turn you (people) back to infidelity after ye have believed, from selfish envy, after the truth hath become manifest unto them: But forgive and overlook, till Allah brings about his command; for Allah Hath power over all things. |
| 110. | And be steadfast in prayer and regular in charity: And whatever good ye send forth for your souls before you, ye shall find it with Allah. for Allah sees Well all that ye do. |
| 111. | And they say: “None shall enter Paradise unless he be a Jew or a Christian.” Those are their (vain) desires. Say: “Produce your proof if ye are truthful.” |
| 112. | Nay,-whoever submits His whole self to Allah and is a doer of good,- He will get his reward with his Lord; on such shall be no fear, nor shall they grieve. |
| 113. | The Jews say: “The Christians have naught (to stand) upon; and the Christians say: “The Jews have naught (to stand) upon.” Yet they (profess to) study the (same) Book. Like unto their word is what those say who know not; but Allah will judge between them in their quarrel on the Day of Judgment. |
| 114. | And who is more unjust than he who forbids that in places for the worship of Allah, His name should be celebrated?-whose zeal is (in fact) to ruin them? It was not fitting that such should themselves enter them except in fear. For them there is nothing but disgrace in this world, and in the world to come, an exceeding torment. |
| 115. | To Allah belong the East and the West: whithersoever ye turn, there is Allah’s face. For Allah is All-Embracing, All-Knowing. |
| 116. | They say: “(Allah) hath begotten a son” :Glory be to Him.-Nay, to Him belongs all that is in the heavens and on earth: everything renders worship to Him. |
| 117. | The Originator of the heavens and the earth: When He decreeth a matter, He saith to it: “Be,” and it is. |
| 118. | Say those without knowledge: “Why speaketh not Allah unto us? or why cometh not unto us a Sign?” So said the people before them words of similar import. Their hearts are alike. We have indeed made clear the Signs unto any people who hold firmly to Faith (in their hearts). |
| 119. | Verily, We have sent thee in truth as a bearer of glad tidings and a warner: But of thee no question shall be asked of the companions of the Blazing Fire. |
| 120. | Never will the Jews or the Christians be satisfied with thee unless thou follow their form of religion. Say: “The Guidance of Allah,-that is the (only) Guidance.” Wert thou to follow their desires after the knowledge which hath reached thee, then wouldst thou find neither protector nor helper against Allah. |
| 121. | Those to whom We have given the Book study it as it should be studied: They are the ones that believe therein: Those who reject faith therein,- the loss is their own. |
| 122. | O Children of Israel! call to mind the special favor which I bestowed upon you, and that I preferred you to all others. |
| 123. | Then guard yourselves against a Day when one soul shall not avail another, nor shall compensation be accepted from her nor shall intercession profit her nor shall anyone be helped (from outside). |
| 40. | O children of Israel! call to mind My favor which I bestowed on you and be faithful to (your) covenant with Me, I will fulfill (My) covenant with you; and of Me, Me alone, should you be afraid. |
| 41. | And believe in what I have revealed, verifying that which is with you, and be not the first to deny it, neither take a mean price in exchange for My communications; and Me, Me alone should you fear. |
| 42. | And do not mix up the truth with the falsehood, nor hide the truth while you know (it). |
| 43. | And keep up prayer and pay the poor-rate and bow down with those who bow down. |
| 44. | What! do you enjoin men to be good and neglect your own souls while you read the Book; have you then no sense? |
| 45. | And seek assistance through patience and prayer, and most surely it is a hard thing except for the humble ones, |
| 46. | Who know that they shall meet their Lord and that they shall return to Him. |
| 47. | O children of Israel! call to mind My favor which I bestowed on you and that I made you excel the nations. |
| 48. | And be on your guard against a day when one soul shall not avail another in the least, neither shall intercession on its behalf be accepted, nor shall any compensation be taken from it, nor shall they be helped. |
| 49. | And when We delivered you from Firon’s people, who subjected you to severe torment, killing your sons and sparing your women, and in this there was a great trial from your Lord. |
| 50. | And when We parted the sea for you, so We saved you and drowned the followers of Firon and you watched by. |
| 51. | And when We appointed a time of forty nights with Musa, then you took the calf (for a god) after him and you were unjust. |
| 52. | Then We pardoned you after that so that you might give thanks. |
| 53. | And when We gave Musa the Book and the distinction that you might walk aright. |
| 54. | And when Musa said to his people: O my people! you have surely been unjust to yourselves by taking the calf (for a god), therefore turn to your Creator (penitently), so kill your people, that is best for you with your Creator: so He turned to you (mercifully), for surely He is the Oft-returning (to mercy), the Merciful. |
| 55. | And when you said: O Musa! we will not believe in you until we see Allah manifestly, so the punishment overtook you while you looked on. |
| 56. | Then We raised you up after your death that you may give thanks. |
| 57. | And We made the clouds to give shade over you and We sent to you manna and quails: Eat of the good things that We have given you; and they did not do Us any harm, but they made their own souls suffer the loss. |
| 58. | And when We said: Enter this city, then eat from it a plenteous (food) wherever you wish, and enter the gate making obeisance, and say, forgiveness. We will forgive you your wrongs and give more to those who do good (to others). |
| 59. | But those who were unjust changed it for a saying other than that which had been spoken to them, so We sent upon those who were unjust a pestilence from heaven, because they transgressed. |
| 60. | And when Musa prayed for drink for his people, We said: Strike the rock with your staff So there gushed from it twelve springs; each tribe knew its drinking place: Eat and drink of the provisions of Allah and do not act corruptly in the land, making mischief. |
| 61. | And when you said: O Musa! we cannot bear with one food, therefore pray Lord on our behalf to bring forth for us out of what the earth grows, of its herbs and its cucumbers and its garlic and its lentils and its onions. He said: Will you exchange that which is better for that which is worse? Enter a city, so you will have what you ask for. And abasement and humiliation were brought down upon them, and they became deserving of Allah’s wrath; this was so because they disbelieved in the communications of Allah and killed the prophets unjustly; this was so because they disobeyed and exceeded the limits. |
| 62. | Surely those who believe, and those who are Jews, and the Christians, and the Sabians, whoever believes in Allah and the Last day and does good, they shall have their reward from their Lord, and there is no fear for them, nor shall they grieve. |
| 63. | And when We took a promise from you and lifted the mountain over you: Take hold of the law (Tavrat) We have given you with firmness and bear in mind what is in it, so that you may guard (against evil). |
| 64. | Then you turned back after that; so were it not for the grace of Allah and His mercy on you, you would certainly have been among the losers. |
| 65. | And certainly you have known those among you who exceeded the limits of the Sabbath, so We said to them: Be (as) apes, despised and hated. |
| 66. | So We made them an example to those who witnessed it and those who came after it, and an admonition to those who guard (against evil). |
| 67. | And when Musa said to his people: Surely Allah commands you that you should sacrifice a cow; they said: Do you ridicule us? He said: I seek the protection of Allah from being one of the ignorant. |
| 68. | They said: Call on your Lord for our sake to make it plain to us what she is. Musa said: He says, Surely she is a cow neither advanced in age nor too young, of middle age between that (and this); do therefore what you are commanded. |
| 69. | They said: Call on your Lord for our sake to make it plain to us what her color is. Musa said: He says, Surely she is a yellow cow; her color is intensely yellow, giving delight to the beholders. |
| 70. | They said: Call on your Lord for our sake to make it plain to us what she is, for surely to us the cows are all alike, and if Allah please we shall surely be guided aright. |
| 71. | Musa said: He says, Surely she is a cow not made submissive that she should plough the land, nor does she irrigate the tilth; sound, without a blemish in her. They said: Now you have brought the truth; so they sacrificed her, though they had not the mind to do (it). |
| 72. | And when you killed a man, then you disagreed with respect to that, and Allah was to bring forth that which you were going to hide. |
| 73. | So We said: Strike the (dead body) with part of the (Sacrificed cow), thus Allah brings the dead to life, and He shows you His signs so that you may understand. |
| 74. | Then your hearts hardened after that, so that they were like rocks, rather worse in hardness; and surely there are some rocks from which streams burst forth, and surely there are some of them which split asunder so water issues out of them, and surely there are some of them which fall down for fear of Allah, and Allah is not at all heedless of what you do. |
| 75. | Do you then hope that they would believe in you, and a party from among them indeed used to hear the Word of Allah, then altered it after they had understood it, and they know (this). |
| 76. | And when they meet those who believe they say: We believe, and when they are alone one with another they say: Do you talk to them of what Allah has disclosed to you that they may contend with you by this before your Lord? Do you not then understand? |
| 77. | Do they not know that Allah knows what they keep secret and what they make known? |
| 78. | And there arc among them illiterates who know not the Book but only lies, and they do but conjecture |
| 79. | Woe, then, to those who write the book with their hands and then say: This is from Allah, so that they may take for it a small price; therefore woe to them for what their hands have written and woe to them for what they earn. |
| 80. | And they say: Fire shall not touch us but for a few days. Say: Have you received a promise from Allah, then Allah will not fail to perform His promise, or do you speak against Allah what you do not know? |
| 81. | Yeal whoever earns evil and his sins beset him on every side, these are the inmates of the fire; in it they shall abide. |
| 82. | And (as for) those who believe and do good deeds, these are the dwellers of the garden; in it they shall abide. |
| 83. | And when We made a covenant with the children of Israel: You shall not serve any but Allah and (you shall do) good to (your) parents, and to the near of kin and to the orphans and the needy, and you shall speak to men good words and keep up prayer and pay the poor-rate. Then you turned back except a few of you and (now too) you turn aside. |
| 84. | And when We made a covenant with you: You shall not shed your blood and you shall not turn your people out of your cities; then you gave a promise while you witnessed. |
| 85. | Yet you it is who slay your people and turn a party from among you out of their homes, backing each other up against them unlawfully and exceeding the limits; and if they should come to you, as captives you would ransom them– while their very turning out was unlawful for you. Do you then believe in a part of the Book and disbelieve in the other? What then is the re ward of such among you as do this but disgrace in the life of this world, and on the day of resurrection they shall be sent back to the most grievous chastisement, and Allah is not at all heedless of what you do. |
| 86. | These are they who buy the life of this world for the hereafter, so their chastisement shall not be lightened nor shall they be helped. |
| 87. | And most certainly We gave Musa the Book and We sent apostles after him one after another; and We gave Isa, the son of Marium, clear arguments and strengthened him with the holy spirit, What! whenever then an apostle came to you with that which your souls did not desire, you were insolent so you called some liars and some you slew. |
| 88. | And they say: Our hearts are covered. Nay, Allah has cursed them on account of their unbelief; so little it is that they believe. |
| 89. | And when there came to them a Book from Allah verifying that which they have, and aforetime they used to pray for victory against those who disbelieve, but when there came to them (Prophet) that which they did not recognize, they disbelieved in him; so Allah’s curse is on the unbelievers. |
| 90. | Evil is that for which they have sold their souls– that they should deny what Allah has revealed, out of envy that Allah should send down of His grace on whomsoever of His servants He pleases; so they have made themselves deserving of wrath upon wrath, and there is a disgraceful punishment for the unbelievers. |
| 91. | And when it is said to them, Believe in what Allah has revealed, they say: We believe in that which was revealed to us; and they deny what is besides that, while it is the truth verifying that which they have. Say: Why then did you kill Allah’s Prophets before if you were indeed believers? |
| 92. | And most certainly Musa came to you with clear arguments, then you took the calf (for a god) in his absence and you were unjust. |
| 93. | And when We made a covenant with you and raised the mountain over you: Take hold of what We have given you with firmness and be obedient. They said: We hear and disobey. And they were made to imbibe (the love of) the calf into their hearts on account of their unbelief Say: Evil is that which your belief bids you if you are believers. |
| 94. | Say: If the future abode with Allah is specially for you to the exclusion of the people, then invoke death if you are truthful. |
| 95. | And they will never invoke it on account of what their hands have sent before, and Allah knows the unjust. |
| 96. | And you will most certainly find them the greediest of men for life (greedier) than even those who are polytheists; every one of them loves that he should be granted a life of a thousand years, and his being granted a long life will in no way remove him further off from the chastisement, and Allah sees what they |
| 97. | Say: Whoever is the enemy of Jibreel– for surely he revealed it to your heart by Allah’s command, verifying that which is before it and guidance and good news for the believers. |
| 98. | Whoever is the enemy of Allah and His angels and His apostles and Jibreel and Meekaeel, so surely Allah is the enemy of the unbelievers. |
| 99. | And certainly We have revealed to you clear communications and none disbelieve in them except the transgressors. |
| 100. | What! whenever they make a covenant, a party of them cast it aside? Nay, most of them do not believe. |
| 101. | And when there came to them an Apostle from Allah verifying that which they have, a party of those who were given the Book threw the Book of Allah behind their backs as if they knew nothing. |
| 102. | And they followed what the Shaitans chanted of sorcery in the reign of Sulaiman, and Sulaiman was not an unbeliever, but the Shaitans disbelieved, they taught men sorcery and that was sent down to the two angels at Babel, Harut and Marut, yet these two taught no man until they had said, “Surely we are only a trial, therefore do not be a disbeliever.” Even then men learned from these two, magic by which they might cause a separation between a man and his wife; and they cannot hurt with it any one except with Allah’s permission, and they learned what harmed them and did not profit them, and certainly they know that he who bought it should have no share of good in the hereafter and evil was the price for which they sold their souls, had they but known this. |
| 103. | And if they had believed and guarded themselves (against evil), reward from Allah would certainly have been better; had they but known (this). |
| 104. | O you who believe! do not say Raina and say Unzurna and listen, and for the unbelievers there is a painful chastisement. |
| 105. | Those who disbelieve from among the followers of the Book do not like, nor do the polytheists, that the good should be sent down to you from your Lord, and Allah chooses especially whom He pleases for His mercy, and Allah is the Lord of mighty grace. |
| 106. | Whatever communications We abrogate or cause to be forgotten, We bring one better than it or like it. Do you not know that Allah has power over all things? |
| 107. | Do you not know that Allah’s is the kingdom of the heavens and the earth, and that besides Allah you have no guardian or helper? |
| 108. | Rather you wish to put questions to your Apostle, as Musa was questioned before; and whoever adopts unbelief instead of faith, he indeed has lost the right direction of the way. |
| 109. | Many of the followers of the Book wish that they could turn you back into unbelievers after your faith, out of envy from themselves, (even) after the truth has become manifest to them; but pardon and forgive, so that Allah should bring about His command; surely Allah has power over all things. |
| 110. | And keep up prayer and pay the poor-rate and whatever good you send before for yourselves, you shall find it with Allah; surely Allah sees what you do. |
| 111. | And they say: None shall enter the garden (or paradise) except he who is a Jew or a Christian. These are their vain desires. Say: Bring your proof if you are truthful. |
| 112. | Yes! whoever submits himself entirely to Allah and he is the doer of good (to others) he has his reward from his Lord, and there is no fear for him nor shall he grieve. |
| 113. | And the Jews say: The Christians do not follow anything (good) and the Christians say: The Jews do not follow anything (good) while they recite the (same) Book. Even thus say those who have no knowledge, like to what they say; so Allah shall judge between them on the day of resurrection in what they differ. |
| 114. | And who is more unjust than he who prevents (men) from the masjids of Allah, that His name should be remembered in them, and strives to ruin them? (As for) these, it was not proper for them that they should have entered them except in fear; they shall meet with disgrace in this world, and they shall have great chastisement in the hereafter. |
| 115. | And Allah’s is the East and the West, therefore, whither you turn, thither is Allah’s purpose; surely Allah is Amplegiving, Knowing. |
| 116. | And they say: Allah has taken to himself a son. Glory be to Him; rather, whatever is in the heavens and the earth is His; all are obedient to Him. |
| 117. | Wonderful Originator of the heavens and the earth, and when He decrees an affair, He only says to it, Be, so there it is. |
| 118. | And those who have no knowledge say: Why does not Allah speak to us or a sign come to us? Even thus said those before them, the like of what they say; their hearts are all alike. Indeed We have made the communications clear for a people who are sure. |
| 119. | Surely We have sent you with the truth as a bearer of good news and as a warner, and you shall not be called upon to answer for the companions of the flaming fire. |
| 120. | And the Jews will not be pleased with you, nor the Christians until you follow their religion. Say: Surely Allah’s guidance, that is the (true) guidance. And if you follow their desires after the knowledge that has come to you, you shall have no guardian from Allah, nor any helper. |
| 121. | Those to whom We have given the Book read it as it ought to be read. These believe in it; and whoever disbelieves in it, these it is that are the losers. |
| 122. | O children of Israel, call to mind My favor which I bestowed on you and that I made you excel the nations. |
| 123. | And.be on your guard against a day when no soul shall avail another in the least neither shall any compensation be accepted from it, nor shall intercession profit it, nor shall they be helped. |
| 130. | And who turns away from the religion of Abraham but such as debase their souls with folly? Him We chose and rendered pure in this world: And he will be in the Hereafter in the ranks of the Righteous. |
| 131. | Behold! his Lord said to him: “Submit (thy will to Me):” He said: “I submit (my will) to the Lord and Cherisher of the Universe.” |
| 132. | And this was the legacy that Abraham left to his sons, and so did Jacob; “Oh my sons! Allah hath chosen the Faith for you; then die not except in the state of submission.” |
| 133. | Were ye witnesses when death appeared before Jacob? Behold, he said to his sons: “What will ye worship after me?” They said: “We shall worship Thy God and the God of thy fathers, of Abraham, Ismail and Isaac,- the One (True) God. To Him do we submit (in Isl�m).” |
| 134. | That was a people that hath passed away. They shall reap the fruit of what they did, and ye of what ye do! Ye shall not be asked about what they did. |
| 135. | They say: “Become Jews or Christians if ye would be guided (to salvation).” Say thou: “Nay! (I would rather) the Religion of Abraham the True, and he joined not gods with Allah.” |
| 136. | Say ye: “We believe in Allah, and the revelation given to us, and to Abraham, Ismail, Isaac, Jacob, and the Tribes, and that given to Moses and Jesus, and that given to (all) prophets from their Lord: We make no difference between one and another of them: And we submit to Allah (in Isl�m).” |
| 137. | So if they believe as ye believe, they are indeed on the right path; but if they turn back, it is they who are in schism; but Allah will suffice thee as against them, and He is the All- Hearing, the All-Knowing. |
| 138. | (Our religion) takes its hue from Allah. And who can give a better hue than Allah. And it is He Whom we worship. |
| 139. | Say: Will ye dispute with us about Allah, seeing that He is our Lord and your Lord; that we are responsible for our doings and ye for yours; and that we are sincere (in our faith) in Him? |
| 140. | Or do ye say that Abraham, Ismail, Isaac, Jacob and the Tribes were Jews or Christians? Say: Do ye know better than Allah. Ah! who is more unjust than those who conceal the testimony they have from Allah. But Allah is not unmindful of what ye do! |
| 141. | That was a people that hath passed away. They shall reap the fruit of what they did, and ye of what ye do! Of their merits there is no question in your case: |
| 142. | The fools among the people will say: “What hath turned them from the Qibla to which they were used?” Say: To Allah belong both East and West: He guideth whom He will to a way that is straight. |
| 143. | Thus, have We made of you an Ummah justly balanced, that ye might be witnesses over the nations, and the Messenger a witness over yourselves; and We appointed the Qibla to which thou wast used, only to test those who followed the Messenger from those who would turn on their heels (from the Faith). Indeed it was (a change) momentous, except to those guided by Allah. And never would Allah Make your faith of no effect. For Allah is to all people Most surely full of kindness, Most Merciful. |
| 144. | We see the turning of thy face (for guidance) to the heavens: now Shall We turn thee to a Qibla that shall please thee. Turn then thy face in the direction of the Sacred Mosque: Wherever ye are, turn your faces in that direction. The People of the Book know well that that is the truth from their Lord. Nor is Allah unmindful of what they do. |
| 145. | Even if thou wert to bring to the People of the Book all the Signs (together), they would not follow thy Qibla; nor art thou going to follow their Qibla; nor indeed will they follow each other’s Qibla. If thou after the knowledge hath reached thee, Wert to follow their (vain) desires,- then wert thou Indeed (clearly) in the wrong. |
| 146. | The People of the Book know this as they know their own sons; but some of them conceal the truth which they themselves know. |
| 130. | And who forsakes the religion of Ibrahim but he who makes himself a fool, and most certainly We chose him in this world, and in the hereafter he is most surely among the righteous. |
| 131. | When his Lord said to him, Be a Muslim, he said: I submit myself to the Lord of the worlds. |
| 132. | And the same did Ibrahim enjoin on his sons and (so did) Yaqoub. O my sons! surely Allah has chosen for you (this) faith, therefore die not unless you are Muslims. |
| 133. | Nay! were you witnesses when death visited Yaqoub, when he said to his sons: What will you serve after me? They said: We will serve your God and the God of your fathers, Ibrahim and Ismail and Ishaq, one God only, and to Him do we submit |
| 134. | This is a people that have passed away; they shall have what they earned and you shall have what you earn, and you shall not be called upon to answer for what they did. |
| 135. | And they say: Be Jews or Christians, you will be on the right course. Say: Nay! (we follow) the religion of Ibrahim, the Hanif, and he was not one of the polytheists. |
| 136. | Say: We believe in Allah and (in) that which had been revealed to us, and (in) that which was revealed to Ibrahim and Ismail and Ishaq and Yaqoub and the tribes, and (in) that which was given to Musa and Isa, and (in) that which was given to the prophets from their Lord, we do not make any distinction between any of them, and to Him do we submit. |
| 137. | If then they believe as you believe in Him, they are indeed on the right course, and if they turn back, then they are only in great opposition, so Allah will suffice you against them, and He is the Hearing, the Knowing. |
| 138. | (Receive) the baptism of Allah, and who is better than Allah in baptising? and Him do we serve. |
| 139. | Say: Do you dispute with us about Allah, and He is our Lord and your Lord, and we shall have our deeds and you shall have your deeds, and we are sincere to Him. |
| 140. | Nay! do you say that Ibrahim and Ismail and Yaqoub and the tribes were Jews or Christians? Say: Are you better knowing or Allah? And who is more unjust than he who conceals a testimony that he has from Allah? And Allah is not at all heedless of what you do. |
| 141. | This is a people that have passed away; they shall have what they earned and you shall have what you earn, and you shall not be called upon to answer for what they did. |
| 142. | The fools among the people will say: What has turned them from their qiblah which they had? Say: The East and the West belong only to Allah; He guides whom He likes to the right path. |
| 143. | And thus We have made you a medium (just) nation that you may be the bearers of witness to the people and (that) the Apostle may be a bearer of witness to you; and We did not make that which you would have to be the qiblah but that We might distinguish him who follows the Apostle from him who turns back upon his heels, and this was surely hard except for those whom Allah has guided aright; and Allah was not going to make your faith to be fruitless; most surely Allah is Affectionate, Merciful to the people. |
| 144. | Indeed We see the turning of your face to heaven, so We shall surely turn you to a qiblah which you shall like; turn then your face towards the Sacred Mosque, and wherever you are, turn your face towards it, and those who have been given the Book most surely know that it is the truth from their Lord; and Allah is not at all heedless of what they do. |
| 145. | And even if you bring to those who have been given the Book every sign they would not follow your qiblah, nor can you be a follower of their qiblah, neither are they the followers of each other’s qiblah, and if you follow their desires after the knowledge that has come to you, then you shall most surely be among the unjust. |
| 146. | Those whom We have given the Book recognize him as they recognize their sons, and a party of them most surely conceal the truth while they know (it). |
| 211. | Ask the Children of Israel how many clear (Signs) We have sent them. But if any one, after Allah’s favor has come to him, substitutes (something else), Allah is strict in punishment. |
| 212. | The life of this world is alluring to those who reject faith, and they scoff at those who believe. But the righteous will be above them on the Day of Resurrection; for Allah bestows His abundance without measure on whom He will. |
| 213. | Mankind was one single nation, and Allah sent Messengers with glad tidings and warnings; and with them He sent the Book in truth, to judge between people in matters wherein they differed; but the People of the Book, after the clear Signs came to them, did not differ among themselves, except through selfish contumacy. Allah by His Grace Guided the believers to the Truth, concerning that wherein they differed. For Allah guided whom He will to a path that is straight. |
| 211. | Ask the Israelites how many a clear sign have We given them; and whoever changes the favor of Allah after it has come to him, then surely Allah is severe in requiting (evil). |
| 212. | The life of this world is made to seem fair to those who disbelieve, and they mock those who believe, and those who guard (against evil) shall be above them on the day of resurrection; and Allah gives means of subsistence to whom he pleases without measure. |
| 213. | (All) people are a single nation; so Allah raised prophets as bearers of good news and as warners, and He revealed with them the Book with truth, that it might judge between people in that in which they differed; and none but the very people who were given it differed about it after clear arguments had come to them, revolting among themselves; so Allah has guided by His will those who believe to the truth about which they differed and Allah guides whom He pleases to the right path. |
| 246. | Has thou not turned thy vision to the Chiefs of the Children of Israel after (the time of) Moses? they said to a prophet (that was) among them: “Appoint for us a king, that we may fight in the cause of Allah.” He said: “Is it not possible, if ye were commanded to fight, that ye will not fight?” They said: “How could we refuse to fight in the cause of Allah, seeing that we were turned out of our homes and our families?” but when they were commanded to fight, they turned back, except a small band among them. But Allah Has full knowledge of those who do wrong. |
| 247. | Their Prophet said to them: “Allah hath appointed Talut as king over you.” They said: “How can he exercise authority over us when we are better fitted than he to exercise authority, and he is not even gifted, with wealth in abundance?” He said: “Allah hath chosen him above you, and hath gifted him abundantly with knowledge and bodily prowess: Allah Granteth His authority to whom He pleaseth. Allah is All-Embracing, and He knoweth all things.” |
| 248. | And (further) their Prophet said to them: “A sign of his authority is that there shall come to you the Ark of the Covenant, with (an assurance) therein of security from your Lord, and the relics left by the family of Moses and the family of Aaron, carried by angels. In this is a symbol for you if ye indeed have faith.” |
| 249. | When Talut set forth with the armies, he said: “Allah will test you at the stream: if any drinks of its water, he goes not with my army: Only those who taste not of it go with me: A mere sip out of the hand is excused.” But they all drank of it, except a few. When they crossed the river,- he and the faithful ones with him,- they said: “This day we cannot cope with Goliath and his forces.” But those who were convinced that they must meet Allah, said: “How oft, by Allah’s will, hath a small force vanquished a big one? Allah is with those who steadfastly persevere.” |
| 250. | When they advanced to meet Goliath and his forces, they prayed: “Our Lord! Pour out constancy on us and make our steps firm: Help us against those that reject faith.” |
| 251. | By Allah’s will they routed them; and David slew Goliath; and Allah gave him power and wisdom and taught him whatever (else) He willed. And did not Allah check one set of people by means of another, the earth would indeed be full of mischief: But Allah is full of bounty to all the worlds. |
| 252. | These are the Signs of Allah. we rehearse them to thee in truth: verily thou art one of the messengers. |
| 253. | Those messengers We endowed with gifts, some above others: To one of them Allah spoke; others He raised to degrees (of honor); to Jesus the son of Mary We gave clear (Signs), and strengthened him with the Holy Spirit. If Allah had so willed, succeeding generations would not have fought among each other, after clear (Signs) had come to them, but they (chose) to wrangle, some believing and others rejecting. If Allah had so willed, they would not have fought each other; but Allah Does what he wills. |
| 246. | Have you not considered the chiefs of the children of Israel after Musa, when they said to a prophet of theirs: Raise up for us a king, (that) we may fight in the way of Allah. He said: May it not be that you would not fight if fighting is ordained for you? They said: And what reason have we that we should not fight in the way of Allah, and we have indeed been compelled to abandon our homes and our children. But when fighting was ordained for them, they turned back, except a few of them, and Allah knows the unjust. |
| 247. | And their prophet said to them: Surely Allah has raised Talut to be a king over you. They said: How can he hold kingship over us while we have a greater right to kingship than he, and he has not been granted an abundance of wealth? He said: Surely Allah has chosen him in preference to you, and He has increased him abundantly in knowledge and physique, and Allah grants His kingdom to whom He pleases, and Allah is Amplegiving, Knowing. |
| 248. | And the prophet said to them: Surely the sign of His kingdom is, that there shall come to you the chest in which there is tranquillity from your Lord and residue of the relics of what the children of Musa and the children of Haroun have left, the angels bearing it; most surely there is a sign in this for those who believe. |
| 249. | So when Talut departed with the forces, he said: Surely Allah will try you with a river; whoever then drinks from it, he is not of me, and whoever does not taste of it, he is surely of me, except he who takes with his hand as much of it as fills the hand; but with the exception of a few of them they drank from it. So when he had crossed it, he and those who believed with him, they said: We have today no power against Jalut and his forces. Those who were sure that they would meet their Lord said: How often has a small party vanquished a numerous host by Allah’s permission, and Allah is with the patient. |
| 250. | And when they went out against Jalut and his forces they said: Our Lord, pour down upon us patience, and make our steps firm and assist us against the unbelieving people. |
| 251. | So they put them to flight by Allah’s permission. And Dawood slew Jalut, and Allah gave him kingdom and wisdom, and taught him of what He pleased. And were it not for Allah’s repelling some men with others, the earth would certainly be in a state of disorder; but Allah is Gracious to the creatures. |
| 252. | These are the communications of Allah: We recite them to you with truth; and most surely you are (one) of the apostles. |
| 253. | We have made some of these apostles to excel the others among them are they to whom Allah spoke, and some of them He exalted by (many degrees of) rank; and We gave clear miracles to Isa son of Marium, and strengthened him with the holy spirit. And if Allah had pleased, those after them would not have fought one with another after clear arguments had come to them, but they disagreed; so there were some of them who believed and others who denied; and if Allah had pleased they would not have fought one with another, but Allah brings about what He intends. |
| 3. | It is He Who sent down to thee (step by step), in truth, the Book, confirming what went before it; and He sent down the Torah (of Moses) and the Gospel (of Jesus) … |
| 4. | before this, as a guide to mankind, and He sent down the criterion (of judgment between right and wrong). Then those who reject Faith in the Signs of Allah will suffer the severest penalty, and Allah is Exalted in Might, Lord of Retribution. |
| 3. | He has revealed to you the Book with truth, verifying that which is before it, and He revealed the Tavrat and the Injeel aforetime, a guidance for the people, and He sent the Furqan. |
| 4. | Surely they who disbelieve in the communications of Allah they shall have a severe chastisement; and Allah is Mighty, the Lord of retribution. |
| 19. | The Religion before Allah is Isl�m (submission to His Will): Nor did the People of the Book dissent therefrom except through envy of each other, after knowledge had come to them. But if any deny the Signs of Allah, Allah is swift in calling to account. |
| 20. | So if they dispute with thee, say: “I have submitted my whole self to Allah and so have those who follow me.” And say to the People of the Book and to those who are unlearned: “Do ye (also) submit yourselves?” If they do, they are in right guidance, but if they turn back, thy duty is to convey the Message; and in Allah’s sight are (all) His servants. |
| 21. | As to those who deny the Signs of Allah and in defiance of right, slay the prophets, and slay those who teach just dealing with mankind, announce to them a grievous penalty. |
| 22. | They are those whose works will bear no fruit in this world and in the Hereafter nor will they have anyone to help. |
| 23. | Hast thou not turned thy vision to those who have been given a portion of the Book? They are invited to the Book of Allah, to settle their dispute, but a party of them turn back and decline (the arbitration). |
| 24. | This because they say: “The Fire shall not touch us but for a few numbered days”: For their forgeries deceive them as to their own religion. |
| 25. | But how (will they fare) when We gather them together against a Day about which there is no doubt, and each soul will be paid out just what it has earned, without (favor or) injustice? |
| 19. | Surely the (true) religion with Allah is Islam, and those to whom the Book had been given did not show opposition but after knowledge had come to them, out of envy among themselves; and whoever disbelieves in the communications of Allah then surely Allah is quick in reckoning. |
| 20. | But if they dispute with you, say: I have submitted myself entirely to Allah and (so) every one who follows me; and say to those who have been given the Book and the unlearned people: Do you submit yourselves? So if they submit then indeed they follow the right way; and if they turn back, then upon you is only the delivery of the message and Allah sees the servants. |
| 21. | Surely (as for) those who disbelieve in the communications of Allah and slay the prophets unjustly and slay those among men who enjoin justice, announce to them a painful chastisement. |
| 22. | Those are they whose works shall become null in this world as well as the hereafter, and they shall have no helpers. |
| 23. | Have you not considered those (Jews) who are given a portion of the Book? They are invited to the Book of Allah that it might decide between them, then a part of them turn back and they withdraw. |
| 24. | This is because they say: The fire shall not touch us but for a few days; and what they have forged deceives them in the matter of their religion. |
| 25. | Then how will it be when We shall gather them together on a day about which there is no doubt, and every soul shall be fully paid what it has earned, and they shall not be dealt with unjustly? |
| 33. | Allah did choose Adam and Noah, the family of Abraham, and the family of �mr�n above all people,- |
| 34. | Offspring, one of the other: And Allah heareth and knoweth all things. |
| 35. | Behold! a wife of �mr�n said: “O my Lord! I do dedicate into Thee what is in my womb for Thy special service: So accept this of me: For Thou hearest and knowest all things.” |
| 36. | When she was delivered, she said: “O my Lord! Behold! I am delivered of a female child!”- and Allah knew best what she brought forth- “And no wise is the male like the female. I have named her Mary, and I commend her and her offspring to Thy protection from Satan, the Rejected.” |
| 37. | Right graciously did her Lord accept her: He made her grow in purity and beauty: To the care of Zakariya was she assigned. Every time that he entered (her) chamber to see her, He found her supplied with sustenance. He said: “O Mary! Whence (comes) this to you?” She said: “From Allah. for Allah provides sustenance to whom He pleases without measure.” |
| 38. | There did Zakariya pray to his Lord, saying: “O my Lord! Grant unto me from Thee a progeny that is pure: for Thou art He that heareth prayer!” |
| 39. | While he was standing in prayer in the chamber, the angels called unto him: “Allah doth give thee glad tidings of Yahy�, (John)witnessing the truth of a Word from Allah, and (be besides) noble, chaste, and a prophet,- of the (goodly) company of the righteous.” |
| 40. | He said: “O my Lord! How shall I have a son, seeing I am very old, and my wife is barren?” “Thus,” was the answer, “Doth Allah accomplish what He willeth.” |
| 41. | He said: “O my Lord! Give me a Sign!” “Thy Sign,” was the answer, “Shall be that thou shalt speak to no man for three days but with signals. Then celebrate the praises of thy Lord again and again, and glorify Him in the evening and in the morning.” |
| 42. | Behold! the angels said: “O Mary! Allah hath chosen thee and purified thee- chosen thee above the women of all nations. |
| 43. | “O Mary! worship thy Lord devoutly: Prostrate thyself, and bow down (in prayer) with those who bow down.” |
| 44. | This is part of the tidings of the things unseen, which We reveal unto thee (O Messenger.) by inspiration: Thou wast not with them when they cast lots with pens (or arrows), as to which of them should be charged with the care of Mary: Nor wast thou with them when they disputed (the point). |
| 45. | Behold! the angels said: “O Mary! Allah giveth thee glad tidings of a Word from Him: his name will be Christ Jesus, the son of Mary, held in honor in this world and the Hereafter and of (the company of) those nearest to Allah.” |
| 46. | “He shall speak to the people in childhood and in maturity. And he shall be (of the company) of the righteous.” |
| 47. | She said: “O my Lord! How shall I have a son when no man hath touched me?” He said: “Even so; Allah createth what He willeth: When He hath decreed a plan, He but saith to it, ‘Be,’ and it is!” |
| 48. | “And Allah will teach him the Book and Wisdom, the Torah and the Gospel,” |
| 49. | “And (appoint him) as a messenger to the Children of Israel, (with this message): “‘I have come to you, with a Sign from your Lord, in that I make for you out of clay, as it were, the figure of a bird, and breathe into it, and it becomes a bird by Allah’s leave: And I heal those born blind, and the lepers, and I bring the dead into life, by Allah’s leave; and I declare to you what ye eat, and what ye store in your houses. Surely therein is a Sign for you if ye did believe; |
| 50. | ” ‘(I have come to you), to attest the Torah which was before me. And to make lawful to you part of what was (Before) forbidden to you; I have come to you with a Sign from your Lord. So fear Allah, and obey me. |
| 51. | ” ‘It is Allah Who is my Lord and your Lord; then worship Him. This is a Way that is straight.'” |
| 52. | When Jesus found unbelief on their part he said: “Who will be my helpers to (the work of) Allah?” Said the disciples: “We are Allah’s helpers: We believe in Allah, and do thou bear witness that we are Muslims.” |
| 53. | “Our Lord! we believe in what Thou hast revealed, and we follow the Messenger. then write us down among those who bear witness.” |
| 54. | And (the unbelievers) plotted and planned, and Allah too planned, and the best of planners is Allah. |
| 55. | Behold! Allah said: “O Jesus! I will take thee and raise thee to Myself and clear thee (of the falsehoods) of those who blaspheme; I will make those who follow thee superior to those who reject faith, to the Day of Resurrection: Then shall ye all return unto Me, and I will judge between you of the matters wherein ye dispute. |
| 56. | “As to those who reject faith, I will punish them with severe agony in this world and in the Hereafter, nor will they have anyone to help.” |
| 57. | “As to those who believe and work righteousness, Allah will pay them (in full) their reward; but Allah loveth not those who do wrong.” |
| 58. | “This is what we rehearse unto thee of the Signs and the Message of Wisdom.” |
| 59. | The similitude of Jesus before Allah is as that of Adam; He created him from dust, then said to him: “Be”. And he was. |
| 60. | The Truth (comes) from thy Lord alone; so be not of those who doubt. |
| 61. | If anyone disputes in this matter with thee, now after (full) knowledge Hath come to thee, say: “Come! let us gather together,- our sons and your sons, our women and your women, ourselves and yourselves: Then let us earnestly pray, and invoke the curse of Allah on those who lie!” |
| 62. | This is the true account: There is no god except Allah. and Allah – He is indeed the Exalted in Power, the Wise. |
| 63. | But if they turn back, Allah hath full knowledge of those who do mischief. |
| 64. | Say: “O People of the Book! come to common terms as between us and you: That we worship none but Allah; that we associate no partners with him; that we erect not, from among ourselves, Lords and patrons other than Allah.” If then they turn back, say ye: “Bear witness that we (at least) are Muslims (bowing to Allah’s Will).” |
| 65. | Ye People of the Book! Why dispute ye about Abraham, when the Torah and the Gospel Were not revealed till after him? Have ye no understanding? |
| 66. | Ah! Ye are those who fell to disputing (even) in matters of which ye had some knowledge! But why dispute ye in matters of which ye have no knowledge? It is Allah Who knows, and ye who know not! |
| 67. | Abraham was not a Jew nor yet a Christian; but he was true in Faith, and bowed his will to Allah’s (which is Isl�m), and he joined not gods with Allah. |
| 68. | Without doubt, among men, the nearest of kin to Abraham, are those who follow him, as are also this Prophet and those who believe: And Allah is the Protector of those who have faith. |
| 69. | It is the wish of a section of the People of the Book to lead you astray. But they shall lead astray (not you), but themselves, and they do not perceive! |
| 70. | Ye People of the Book! Why reject ye the Signs of Allah, of which ye are (yourselves) witnesses? |
| 71. | Ye People of the Book! Why do ye clothe truth with falsehood, and conceal the truth, while ye have knowledge? |
| 72. | A section of the People of the Book say: “Believe in the morning what is revealed to the believers, but reject it at the end of the day; perchance they may (themselves) turn back; |
| 73. | “And believe no one unless he follows your religion.” Say: “True guidance is the Guidance of Allah. (Fear ye) lest a revelation be sent to someone (else) like unto that which was sent unto you? or that those (receiving such revelation) should engage you in argument before your Lord?” Say: “All bounties are in the hand of Allah. He granteth them to whom He pleaseth: And Allah careth for all, and He knoweth all things.” |
| 74. | For His Mercy He specially chooseth whom He pleaseth; for Allah is the Lord of bounties unbounded. |
| 75. | Among the People of the Book are some who, if entrusted with a hoard of gold, will (readily) pay it back; others, who, if entrusted with a single silver coin, will not repay it unless thou constantly stoodest demanding, because, they say, “there is no call on us (to keep faith) with these ignorant (people).” But they tell a lie against Allah, and (well) they know it. |
| 76. | Nay, – Those that keep their plighted faith and act aright,-verily Allah loves those who act aright. |
| 77. | As for those who sell the faith they owe to Allah and their own plighted word for a small price, they shall have no portion in the Hereafter: Nor will Allah (Deign to) speak to them or look at them on the Day of Judgment, nor will He cleans them (of sin): They shall have a grievous penalty. |
| 78. | There is among them a section who distort the Book with their tongues: (As they read) you would think it is a part of the Book, but it is no part of the Book; and they say, “That is from Allah,” but it is not from Allah. It is they who tell a lie against Allah, and (well) they know it! |
| 79. | It is not (possible) that a man, to whom is given the Book, and Wisdom, and the Prophetic Office, should say to people: “Be ye my worshippers rather than Allah’s”: On the contrary (he would say) “Be ye worshippers of Him (Who is truly the Cherisher of all): For ye have taught the Book and ye have studied it earnestly.” |
| 80. | Nor would he instruct you to take angels and prophets for Lords and patrons. What! would he bid you to unbelief after ye have bowed your will (to Allah in Isl�m)? |
| 81. | Behold! Allah took the covenant of the prophets, saying: “I give you a Book and Wisdom; then comes to you a messenger, confirming what is with you; do ye believe in him and render him help.” Allah said: “Do ye agree, and take this my Covenant as binding on you?” They said: “We agree.” He said: “Then bear witness, and I am with you among the witnesses.” |
| 82. | If any turn back after this, they are perverted transgressors. |
| 83. | Do they seek for other than the Religion of Allah? – while all creatures in the heavens and on earth have, willing or unwilling, bowed to His Will (accepted Isl�m), and to Him shall they all be brought back. |
| 84. | Say: “We believe in Allah, and in what has been revealed to us and what was revealed to Abraham, Ismail, Isaac, Jacob, and the Tribes, and in (the Books) given to Moses, Jesus, and the Prophets, from their Lord: We make no distinction between one and another among them, and to Allah do we bow our will (in Isl�m).” |
| 85. | If anyone desires a religion other than Isl�m (submission to Allah), never will it be accepted of him; and in the Hereafter He will be in the ranks of those who have lost. |
| 86. | How shall Allah Guide those who reject Faith after they accepted it and bore witness that the Messenger was true and that Clear Signs had come unto them? but Allah guides not a people unjust. |
| 87. | Of such the reward is that on them (rests) the curse of Allah, of His angels, and of all mankind;- |
| 88. | In that will they dwell; nor will their punishment be lightened, nor respite be their (lot);- |
| 89. | Except for those that repent (even) after that, and make amends; for verily Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful. |
| 90. | But those who reject Faith after they accepted it, and then go on adding to their defiance of Faith,- never will their repentance be accepted; for they are those who have (of set purpose) gone astray. |
| 91. | As to those who reject Faith, and die rejecting,- never would be accepted from any such as much gold as the earth contains, though they should offer it for ransom. For such is (in store) a penalty grievous, and they will find no helpers. |
| 92. | By no means shall ye attain righteousness unless ye give (freely) of that which ye love; and whatever ye give, Allah knoweth it well. |
| 93. | All food was lawful to the Children of Israel, except what Israel (Jacob) made unlawful for himself, before the Torah (of Moses) was revealed. Say: “Bring ye the Torah and study it, if ye be men of truth.” |
| 94. | If any, after this, invent a lie and attribute it to Allah, they are indeed unjust wrong-doers. |
| 95. | Say: “Allah speaketh the Truth: follow the religion of Abraham, the sane in faith; he was not of the Pagans.” |
| 96. | The first House (of worship) appointed for men was that at Bakka: Full of blessing and of guidance for all the worlds. |
| 97. | In it are Signs Manifest; (for example), the Station of Abraham; whoever enters it attains security; Pilgrimage thereto is a duty men owe to Allah,- those who can afford the journey; but if any deny faith, Allah stands not in need of any of His creatures. |
| 98. | Say: “O People of the Book! Why reject ye the Signs of Allah, when Allah is Himself witness to all ye do?” |
| 99. | Say: “O ye People of the Book! Why obstruct ye those who believe, from the path of Allah, seeking to make it crooked, while ye were yourselves witnesses (to Allah’s Covenant)? But Allah is not unmindful of all that ye do.” |
| 100. | O ye who believe! If ye listen to a faction among the People of the Book, they would (indeed) render you apostates after ye have believed! |
| 101. | And how would ye deny Faith while unto you are rehearsed the Signs of Allah, and among you lives the Messenger. Whoever holds firmly to Allah will be shown a way that is straight. |
| 102. | O ye who believe! Fear Allah as He should be feared, and die not except in a state of Isl�m. |
| 103. | And hold fast, all together, by the Rope which Allah (stretches out for you), and be not divided among yourselves; and remember with gratitude Allah’s favor on you; for ye were enemies and He joined your hearts in love, so that by His Grace, ye became brethren; and ye were on the brink of the pit of Fire, and He saved you from it. Thus doth Allah make His Signs clear to you that ye may be guided. |
| 104. | Let there arise out of you a band of people inviting to all that is good, enjoining what is right, and forbidding what is wrong: They are the ones to attain felicity. |
| 105. | Be not like those who are divided amongst themselves and fall into disputations after receiving Clear Signs: For them is a dreadful penalty,- |
| 106. | On the Day when some faces will be (lit up with) white, and some faces will be (in the gloom of) black: To those whose faces will be black, (will be said): “Did ye reject Faith after accepting it? Taste then the penalty for rejecting Faith.” |
| 107. | But those whose faces will be (lit with) white,- they will be in (the light of) Allah’s mercy: therein to dwell (for ever). |
| 108. | These are the Signs of Allah. We rehearse them to thee in Truth: And Allah means no injustice to any of His creatures. |
| 109. | To Allah belongs all that is in the heavens and on earth: To Allah matters return. |
| 110. | Ye are the best of peoples, evolved for mankind, enjoining what is right, forbidding what is wrong, and believing in Allah. If only the People of the Book had faith, it were best for them: among them are some who have faith, but most of them are perverted transgressors. |
| 111. | They will do you no harm, barring a trifling annoyance; if they come out to fight you, they will show you their backs, and no help shall they get. |
| 112. | Shame is pitched over them (like a tent) wherever they are found, except when under a covenant (of protection) from Allah and from men; they draw on themselves wrath from Allah, and pitched over them is (the tent of) destitution. This because they rejected the Signs of Allah, and slew the prophets in defiance of right; this because they rebelled and transgressed beyond bounds. |
| 113. | Not all of them are alike: Of the People of the Book are a portion that stand (for the right): They rehearse the Signs of Allah all night long, and they prostrate themselves in adoration. |
| 114. | They believe in Allah and the Last Day; they enjoin what is right, and forbid what is wrong; and they hasten (in emulation) in (all) good works: They are in the ranks of the righteous. |
| 115. | Of the good that they do, nothing will be rejected of them; for Allah knoweth well those that do right. |
| 33. | Surely Allah chose Adam and Nuh and the descendants of Ibrahim and the descendants of Imran above the nations. |
| 34. | Offspring one of the other; and Allah is Hearing, Knowing. |
| 35. | When a woman of Imran said: My Lord! surely I vow to Thee what is in my womb, to be devoted (to Thy service); accept therefore from me, surely Thou art the Hearing, the Knowing. |
| 36. | So when she brought forth, she said: My Lord! Surely I have brought it forth a female– and Allah knew best what she brought forth– and the male is not like the female, and I have named it Marium, and I commend her and her offspring into Thy protection from the accursed Shaitan. |
| 37. | So her Lord accepted her with a good acceptance and made her grow up a good growing, and gave her into the charge of Zakariya; whenever Zakariya entered the sanctuary to (see) her, he found with her food. He said: O Marium! whence comes this to you? She said: It is from Allah. Surely Allah gives to whom He pleases without measure. |
| 38. | There did Zakariya pray to his Lord; he said: My Lord! grant me from Thee good offspring; surely Thou art the Hearer of prayer. |
| 39. | Then the angels called to him as he stood praying in the sanctuary: That Allah gives you the good news of Yahya verifying a Word from Allah, and honorable and chaste and a prophet from among the good ones. |
| 40. | He said: My Lord! when shall there be a son (born) to me, and old age has already come upon me, and my wife is barren? He said: even thus does Allah what He pleases. |
| 41. | He said: My Lord! appoint a sign for me. Said He: Your sign is that you should not speak to men for three days except by signs; and remember your Lord much and glorify Him in the evening and the morning. |
| 42. | And when the angels said: O Marium! surely Allah has chosen you and purified you and chosen you above the women of of the world. |
| 43. | O Marium! keep to obedience to your Lord and humble yourself, and bow down with those who bow. |
| 44. | This is of the announcements relating to the unseen which We reveal to you; and you were not with them when they cast their pens (to decide) which of them should have Marium in his charge, and you were not with them when they contended one with another. |
| 45. | When the angels said: O Marium, surely Allah gives you good news with a Word from Him (of one) whose name is the ‘. Messiah, Isa son of Marium, worthy of regard in this world and the hereafter and of those who are made near (to Allah). |
| 46. | And he shall speak to the people when in the cradle and when of old age, and (he shall be) one of the good ones. |
| 47. | She said: My Lord! when shall there be a son (born) to I me, and man has not touched me? He said: Even so, Allah creates what He pleases; when He has decreed a matter, He only says to it, Be, and it is. |
| 48. | And He will teach him the Book and the wisdom and the Tavrat and the Injeel. |
| 49. | And (make him) an apostle to the children of Israel: That I have come to you with a sign from your Lord, that I determine for you out of dust like the form of a bird, then I breathe into it and it becomes a bird with Allah’s permission and I heal the blind and the leprous, and bring the dead to life with Allah’s permission and I inform you of what you should eat and what you should store in your houses; most surely there is a sign in this for you, if you are believers. |
| 50. | And a verifier of that which is before me of the Taurat and that I may allow you part of that which has been forbidden t you, and I have come to you with a sign from your Lord therefore be careful of (your duty to) Allah and obey me. |
| 51. | Surely Allah is my Lord and your Lord, therefore serve Him; this is the right path. |
| 52. | But when Isa perceived unbelief on their part, he said Who will be my helpers in Allah’s way? The disciples said: We are helpers (in the way) of Allah: We believe in Allah and bear witness that we are submitting ones. |
| 53. | Our Lord! we believe in what Thou hast revealed and we follow the apostle, so write us down with those who bear witness. |
| 54. | And they planned and Allah (also) planned, and Allah is the best of planners. |
| 55. | And when Allah said: O Isa, I am going to terminate the period of your stay (on earth) and cause you to ascend unto Me and purify you of those who disbelieve and make those who follow you above those who disbelieve to the day of resurrection; then to Me shall be your return, so l will decide between you concerning that in which you differed. |
| 56. | Then as to those who disbelieve, I will chastise them with severe chastisement in this world and the hereafter, and they shall have no helpers. |
| 57. | And as to those who believe and do good deeds, He will pay them fully their rewards; and Allah does not love the unjust. |
| 58. | This We recite to you of the communications and the wise reminder. |
| 59. | Surely the likeness of Isa is with Allah as the likeness of Adam; He created him from dust, then said to him, Be, and he was. |
| 60. | (This is) the truth from your Lord, so be not of the disputers. |
| 61. | But whoever disputes with you in this matter after what has come to you of knowledge, then say: Come let us call our sons and your sons and our women and your women and our near people and your near people, then let us be earnest in prayer, and pray for the curse of Allah on the liars. |
| 62. | Most surely this is the true explanation, and there is no god but Allah; and most surely Allah– He is the Mighty, the Wise. |
| 63. | But if they turn back, then surely Allah knows the mischief-makers. |
| 64. | Say: O followers of the Book! come to an equitable proposition between us and you that we shall not serve any but Allah and (that) we shall not associate aught with Him, and (that) some of us shall not take others for lords besides Allah; but if they turn back, then say: Bear witness that we are Muslims. |
| 65. | O followers of the Book! why do you dispute about Ibrahim, when the Taurat and the Injeel were not revealed till after him; do you not then understand? |
| 66. | Behold! you are they who disputed about that of which you had knowledge; why then do you dispute about that of which you have no knowledge? And Allah knows while you do not know. |
| 67. | Ibrahim was not a Jew nor a Christian but he was (an) upright (man), a Muslim, and he was not one of the polytheists. |
| 68. | Most surely the nearest of people to Ibrahim are those who followed him and this Prophet and those who believe and Allah is the guardian of the believers. |
| 69. | A party of the followers of the Book desire that they should lead you astray, and they lead not astray but themselves, and they do not perceive. |
| 70. | O followers of the Book! Why do you disbelieve in the communications of Allah while you witness (them)? |
| 71. | O followers of the Book! Why do you confound the truth with the falsehood and hide the truth while you know? |
| 72. | And a party of the followers of the Book say: Avow belief in that which has been revealed to those who believe, in the first part of the day, and disbelieve at the end of it, perhaps they go back on their religion. |
| 73. | And do not believe but in him who follows your religion. Say: Surely the (true) guidance is the guidance of Allah– that one may be given (by Him) the like of what you were given; or they would contend with you by an argument before your Lord. Say: Surely grace is in the hand of Allah, He gives it to whom He pleases; and Allah is Ample-giving, Knowing. |
| 74. | He specially chooses for His mercy whom He pleases; and Allah is the Lord of mighty grace. |
| 75. | And among the followers of the Book there are some such that if you entrust one (of them) with a heap of wealth, he shall pay it back to you; and among them there are some such that if you entrust one (of them) with a dinar he shall not pay it back to you except so long as you remain firm in demanding it; this is because they say: There is not upon us in the matter of the unlearned people any way (to reproach); and they tell a lie against Allah while they know. |
| 76. | Yea, whoever fulfills his promise and guards (against evil)– then surely Allah loves those who guard (against evil). |
| 77. | (As for) those who take a small price for the covenant of Allah and their own oaths– surely they shall have no portion in the hereafter, and Allah will not speak to them, nor will He look upon them on the day of resurrection nor will He purify them, and they shall have a painful chastisement. |
| 78. | Most surely there is a party amongst those who distort the Book with their tongue that you may consider it to be (a part) of the Book, and they say, It is from Allah, while it is not from Allah, and they tell a lie against Allah whilst they know. |
| 79. | It is not meet for a mortal that Allah should give him the Book and the wisdom and prophethood, then he should say to men: Be my servants rather than Allah’s; but rather (he would say): Be worshippers of the Lord because of your teaching the Book and your reading (it yourselves). |
| 80. | And neither would he enjoin you that you should take the angels and the prophets for lords; what! would he enjoin you with unbelief after you are Muslims? |
| 81. | And when Allah made a covenant through the prophets: Certainly what I have given you of Book and wisdom– then an apostle comes to you verifying that which is with you, you must believe in him, and you must aid him. He said: Do you affirm and accept My compact in this (matter)? They said: We do affirm. He said: Then bear witness, and I (too) am of the bearers of witness with you. |
| 82. | Whoever therefore turns back after this, these it is that are the transgressors. |
| 83. | Is it then other than Allah’s religion that they seek (to follow), and to Him submits whoever is in the heavens and the earth, willingly or unwillingly, and to Him shall they be returned. |
| 84. | Say: We believe in Allah and what has been revealed to us, and what was revealed to Ibrahim and Ismail and Ishaq and Yaqoub and the tribes, and what was given to Musa and Isa and to the prophets from their Lord; we do not make any distinction between any of them, and to Him do we submit. |
| 85. | And whoever desires a religion other than Islam, it shall not be accepted from him, and in the hereafter he shall be one of the losers. |
| 86. | How shall Allah guide a people who disbelieved after their believing and (after) they had borne witness that the Apostle was true and clear arguments had come to them; and Allah does not guide the unjust people. |
| 87. | (As for) these, their reward is that upon them is the curse of Allah and the angels and of men, all together. |
| 88. | Abiding in it; their chastisement shall not be lightened nor shall they be respited. |
| 89. | Except those who repent after that and amend, then surely Allah is Forgiving, Merciful. |
| 90. | Surely, those who disbelieve a,fter their believing, then increase in unbelief, their repentance shall not be accepted, and these are they that go astray. |
| 91. | Surely, those who disbelieve and die while they are unbelievers, the earth full of gold shall not be accepted from one of them, though he should offer to ransom himself with it, these it is who shall have a painful chastisement, and they shall have no helpers. |
| 92. | By no means shall you attain to righteousness until you spend (benevolently) out of what you love; and whatever thing you spend, Allah surely knows it. |
| 93. | All food was lawful to the children of Israel except that which Israel had forbidden to himself, before the Taurat was revealed. Say: Bring then the Taurat and read it, if you are truthful. |
| 94. | Then whoever fabricates a lie against Allah after this, these it is that are the unjust. |
| 95. | Say: Allah has spoken the truth, therefore follow the religion of Ibrahim, the upright one; and he was not one of the polytheists. |
| 96. | Most surely the first house appointed for men is the one at Bekka, blessed and a guidance for the nations. |
| 97. | In it are clear signs, the standing place of Ibrahim, and whoever enters it shall be secure, and pilgrimage to the House is incumbent upon men for the sake of Allah, (upon) every one who is able to undertake the journey to it; and whoever disbelieves, then surely Allah is Self-sufficient, above any need of the worlds. |
| 98. | Say: O followers of the Book! why do you disbelieve in the communications of Allah? And Allah is a witness of what you do. |
| 99. | Say: O followers of the Book! why do you hinder him who believes from the way of Allah? You seek (to make) it crooked, while you are witness, and Allah is not heedless of what you do. |
| 100. | O you who believe! if you obey a party from among those who have been given the Book, they will turn you back as unbelievers after you have believed. |
| 101. | But how can you disbelieve while it is you to whom the communications of Allah are recited, and among you is His Apostle? And whoever holds fast to Allah, he indeed is guided to the right path. |
| 102. | O you who believe! be careful of (your duty to) Allah with the care which is due to Him, and do not die unless you are Muslims. |
| 103. | And hold fast by the covenant of Allah all together and be not disunited, and remember the favor of Allah on you when you were enemies, then He united your hearts so by His favor you became brethren; and you were on the brink of a pit of fire, then He saved you from it, thus does Allah make clear to you His communications that you may follow the right way. |
| 104. | And from among you there should be a party who invite to good and enjoin what is right and forbid the wrong, and these it is that shall be successful. |
| 105. | And be not like those who became divided and disagreed after clear arguments had come to them, and these it is that shall have a grievous chastisement |
| 106. | On the day when (some) faces shall turn white and (some) faces shall turn black; then as to those whose faces turn black: Did you disbelieve after your believing? Taste therefore the chastisement because you disbelieved. |
| 107. | And as to those whose faces turn white, they shall be in Allah’s mercy; in it they shall-abide. |
| 108. | These are the communications of Allah which We recite to you with truth, and Allah does not desire any injustice to the creatures. |
| 109. | And whatever is in the heavens and whatever is in the earth is Allah’s; and to Allah all things return |
| 110. | You are the best of the nations raised up for (the benefit of) men; you enjoin what is right and forbid the wrong and believe in Allah; and if the followers of the Book had believed it would have been better for them; of them (some) are believers and most of them are transgressors. |
| 111. | They shall by no means harm you but with a slight evil; and if they fight with you they shall turn (their) backs to you, then shall they not be helped. |
| 112. | Abasement is made to cleave to them wherever they are found, except under a covenant with Allah and a covenant with men, and they have become deserving of wrath from Allah, and humiliation is made to cleave to them; this is because they disbelieved in the communications of Allah and slew the prophets unjustly; this is because they disobeyed and exceeded the limits. |
| 113. | They are not all alike; of the followers of the Book there is an upright party; they recite Allah’s communications in the nighttime and they adore (Him). |
| 114. | They believe in Allah and the last day, and they enjoin what is right and forbid the wrong and they strive with one another in hastening to good deeds, and those are among the good. |
| 115. | And whatever good they do, they shall not be denied it, and Allah knows those who guard (against evil). |
| 181. | Allah hath heard the taunt of those who say: “Truly, Allah is indigent and we are rich!”- We shall certainly record their word and (their act) of slaying the prophets in defiance of right, and We shall say: “Taste ye the penalty of the Scorching Fire!” |
| 182. | “This is because of the (unrighteous deeds) which your hands sent on before ye: For Allah never do injustice to His servants.” |
| 183. | They (also) said: “Allah took our promise not to believe in a messenger unless he showed us a sacrifice consumed by Fire (from heaven).” Say: “There came to you messengers before me, with clear Signs and even with what ye ask for: why then did ye slay them, if ye speak the truth?” |
| 184. | Then if they reject thee, so were rejected messengers before thee, who came with Clear Signs, The Scriptures, and the Book of Enlightenment. |
| 181. | Allah has certainly heard the saying of those who said: Surely Allah is poor and we are rich. I will record what they say, and their killing the prophets unjustly, and I will say: Taste the chastisement of burning. |
| 182. | This is for what your own hands have sent before and because Allah is not in the least unjust to the servants. |
| 183. | (Those are they) who said: Surely Allah has enjoined us that we should not believe in any apostle until he brings us an offering which the fire consumes. Say: Indeed, there came to you apostles before me with clear arguments and with that which you demand; why then did you kill them if you are truthful? |
| 184. | But if they reject you, so indeed were rejected before you apostles who came with clear arguments and scriptures and the illuminating book. |
| 186. | Ye shall certainly be tried and tested in your possessions and in your personal selves; and ye shall certainly hear much that will grieve you, from those who received the Book before you and from those who worship partners besides Allah. But if ye persevere patiently, and guard against evil,-then that will be of great resolution. |
| 187. | And remember Allah took a Covenant from the People of the Book, to make it known and clear to mankind, and not to hide it; but they threw it away behind their backs, and purchased with it some miserable gain! And vile was the bargain they made! |
| 188. | Think not that those who exult in what they have brought about, and love to be praised for what they have not done,- think not that they can escape the penalty. For them is a penalty grievous indeed. |
| 186. | You shall certainly be tried respecting your wealth and your souls, and you shall certainly hear from those who have been given the Book before you and from those who are polytheists much annoying talk; and if you are patient and guard (against evil), surely this is one of the affairs (which should be) determined upon. |
| 187. | And when Allah made a covenant with those who were given the Book: You shall certainly make it known to men and you shall not hide it; but they cast it behind their backs and took a small price for it; so evil is that which they buy. |
| 188. | Do not think those who rejoice for what they have done and love that they should be praised for what they have not done– so do by no means think them to be safe from the chastisement, and they shall have a painful chastisement. |
| 199. | And there are, certainly, among the People of the Book, those who believe in Allah, in the revelation to you, and in the revelation to them; bowing in humility to Allah: They will not sell the Signs of Allah for a miserable gain! For them is a reward with their Lord, and Allah is swift in account. |
| 200. | O ye who believe! Persevere in patience and constancy; vie in such perseverance; strengthen each other; and fear Allah. that ye may prosper. |
| 199. | And most surely of the followers of the Book there are those who believe in Allah and (in) that which has been revealed to you and (in) that which has been revealed to them, being lowly before Allah; they do not take a small price for the communications of Allah; these it is that have their reward with their Lord; surely Allah is quick in reckoning. |
| 200. | O you who believe! be patient and excel in patience and remain steadfast, and be careful of (your duty to) Allah, that you may be successful. |
| 44. | Hast thou not turned thy thought to those who were given a portion of the Book? they traffic in error, and wish that ye should lose the right path. |
| 44. | Have you not considered those to whom a portion of the Book has been given? They buy error and desire that you should go astray from the way. |
| 45. | But Allah hath full knowledge of your enemies: Allah is enough for a protector, and Allah is enough for a Helper. |
| 46. | Of the Jews there are those who displace words from their (right) places, and say: “We hear and we disobey”; and “Hear, may you not hear”; and “R��n�”; with a twist of their tongues and a slander to Faith. If only they had said: “We hear and we obey”; and “Do hear”; and “Do look at us”; it would have been better for them, and more proper; but Allah hath cursed them for their Unbelief; and but few of them will believe. |
| 47. | O ye People of the Book! believe in what We have (now) revealed, confirming what was (already) with you, before We change the face and fame of some (of you) beyond all recognition, and turn them hindwards, or curse them as We cursed the Sabbath-breakers, for the decision of Allah must be carried out. |
| 48. | Allah forgiveth not that partners should be set up with Him; but He forgiveth anything else, to whom He pleaseth; to set up partners with Allah is to devise a sin most heinous indeed. |
| 49. | Hast thou not turned thy though to those who claim sanctity for themselves? Nay-but Allah doth sanctify whom He pleaseth. But never will they fail to receive justice in the least little thing. |
| 50. | Behold! how they invent a lie against Allah. but that by itself is a manifest sin! |
| 51. | Hast thou not turned thy vision to those who were given a portion of the Book? they believe in sorcery and Tagut (Evil), and say to the Unbelievers that they are better guided in the (right) way than the believers! |
| 45. | And Allah best knows your enemies; and Allah suffices as a Guardian, and Allah suffices as a Helper. |
| 46. | Of those who are Jews (there are those who) alter words from their places and say: We have heard and we disobey and: Hear, may you not be made to hear! and: Raina, distorting (the word) with their tongues and taunting about religion; and if they had said (instead): We have heard and we obey, and hearken, and unzurna it would have been better for them and more upright; but Allah has cursed them on account of their unbelief, so they do not believe but a little. |
| 47. | O you who have been given the Book! believe that which We have revealed, verifying what you have, before We alter faces then turn them on their backs, or curse them as We cursed the violaters of the Sabbath, and the command of Allah shall be executed. |
| 48. | Surely Allah does not forgive that anything should be associated with Him, and forgives what is besides that to whomsoever He pleases; and whoever associates anything with Allah, he devises indeed a great sin. |
| 49. | Have you not considered those who attribute purity to themselves? Nay, Allah purifies whom He pleases; and they shall not be wronged the husk of a date stone. |
| 50. | See how they forge the lie against Allah, and this is sufficient as a manifest sin. |
| 51. | Have you not seen those to whom a portion of the Book has been given? They believe in idols and false deities and say of those who disbelieve: These are better guided in the path than those who believe. |
| 54. | Or do they envy mankind for what Allah hath given them of his bounty? but We had already given the people of Abraham the Book and Wisdom, and conferred upon them a great kingdom. |
| 55. | Some of them believed, and some of them averted their faces from him: And enough is Hell for a burning fire. |
| 54. | Or do they envy the people for what Allah has given them of His grace? But indeed We have given to Ibrahim’s children the Book and the wisdom, and We have given them a grand kingdom. |
| 55. | So of them is he who believes in him, and of them is he who turns away from him, and hell is sufficient to burn. |
| 123. | Not your desires, nor those of the People of the Book (can prevail): whoever works evil, will be requited accordingly. Nor will he find, besides Allah, any protector or helper. |
| 123. | (This) shall not be in accordance with your vain desires nor in accordance with the vain desires of the followers of the Book; whoever does evil, he shall be requited with it, and besides Allah he will find for himself neither a guardian nor a helper. |
| 131. | To Allah belong all things in the heavens and on earth. Verily We have directed the People of the Book before you, and you (O Muslims) to fear Allah. But if ye deny Him, lo! unto Allah belong all things in the heavens and on earth, and Allah is free of all wants, worthy of all praise. |
| 131. | And whatever is in the heavens and whatever is in the earth is Allah’s and certainly We enjoined those who were given the Book before you and (We enjoin) you too that you should be careful of (your duty to) Allah; and if you disbelieve, then surely whatever is in the heavens and whatever is in the earth is Allah’s and Allah is Self-sufficient, Praise-worthy. |
| 136. | O ye who believe! Believe in Allah and His Messenger, and the scripture which He hath sent to His Messenger and the scripture which He sent to those before (him). Any who denieth Allah, His angels, His Books, His Messenger, and the Day of Judgment, hath gone far, far astray. |
| 136. | O you who believe! believe in Allah and His Apostle and the Book which He has revealed to His Apostle and the Book which He revealed before; and whoever disbelieves in Allah and His angels and His apostles and the last day, he indeed strays off into a remote error. |
| 153. | The people of the Book ask thee to cause a book to descend to them from heaven: Indeed they asked Moses for an even greater (miracle), for they said: “Show us Allah in public!,” But they were seized for their presumption, by thunder and lightning. Yet they worshipped the calf even after clear signs had come to them; even so We forgave them; and gave Moses manifest proofs of authority. |
| 154. | And for their covenant We raised over them the Mount (Sinai); and (on another occasion) we said: “Enter the gate with humility”; and (once again) we commanded them: “Transgress not in the matter of the Sabbath.” And We took from them a solemn covenant. |
| 155. | (They have incurred divine displeasure): In that they broke their covenant; that they rejected the Signs of Allah; that they slew the Messengers in defiance of right; that they said, “Our hearts are the Wrappings (which preserve Allah’s Word; We need no more)”;- Nay, Allah hath set the seal on their hearts for their blasphemy, and little is it they believe;- |
| 156. | That they rejected Faith; that they uttered against Mary a grave false charge; |
| 157. | That they said (in boast), “We killed Christ Jesus the son of Mary, the Messenger of Allah.”;- But they killed him not, nor crucified him, but so it was made to appear to them, and those who differ therein are full of doubts, with no (certain) knowledge, but only conjecture to follow, for of a surety they killed him not:- |
| 158. | Nay, Allah raised him up unto Himself; and Allah is Exalted in Power, Wise;- |
| 159. | And there is none of the People of the Book but must believe in him before his death; and on the Day of Judgment he will be a witness against them;- |
| 160. | For the iniquity of the Jews We made unlawful for them certain (foods) good and wholesome which had been lawful for them;- in that they hindered many from Allah’s Way;- |
| 161. | That they took usury, though they were forbidden; and that they devoured men’s substance wrongfully;- We have prepared for those among them who reject faith a grievous punishment. |
| 162. | But those among them who are well-grounded in knowledge, and the believers, believe in what hath been revealed to thee and what was revealed before thee: And (especially) those who establish regular prayer and pay Zakat (regular charity) and believe in Allah and in the Last Day: To them shall We soon give a great reward. |
| 163. | We have sent thee inspiration, as We sent it to Noah and the Messengers after him: we sent inspiration to Abraham, Ismail, Isaac, Jacob and the Tribes, to Jesus, Job, Jonah, Aaron, and Solomon, and to David We gave the Psalms. |
| 164. | Of some messengers We have already told thee the story; of others We have not;- and to Moses Allah spoke direct;- |
| 165. | Messengers who gave good news as well as warning, that mankind, after (the coming) of the messengers, should have no plea against Allah. For Allah is Exalted in Power, Wise. |
| 166. | But Allah beareth witness that what He hath sent unto thee He hath sent from His (own) knowledge, and the angels bear witness: But enough is Allah for a witness. |
| 167. | Those who reject Faith and keep off (men) from the way of Allah, have verily strayed far, far away from the Path. |
| 168. | Those who reject Faith and do wrong,- Allah will not forgive them nor guide them to any way- |
| 169. | Except the way of Hell, to dwell therein for ever. And this to Allah is easy. |
| 170. | O Mankind! The Messenger hath come to you in truth from Allah. believe in him: It is best for you. But if ye reject Faith, to Allah belong all things in the heavens and on earth: And Allah is All-Knowing, All- 8ff wise. |
| 153. | The followers of the Book ask you to bring down to them a book from heaven; so indeed they demanded of Musa a greater thing than that, for they said: Show us Allah manifestly; so the lightning overtook them on account of their injustice. Then they took the calf (for a god), after clear signs had come to them, but We pardoned this; and We gave to Musa clear authority. |
| 154. | And We lifted the mountain (Sainai) over them at (the li taking of the covenant) and We said to them: Enter the door making obeisance; and We said to them: Do not exceed the limits of the Sabbath, and We made with them a firm covenant. |
| 155. | Therefore, for their breaking their covenant and their disbelief in the communications of Allah and their killing the prophets wrongfully and their saying: Our hearts are covered; nay! Allah set a seal upon them owing to their unbelief, so they shall not believe except a few. |
| 156. | And for their unbelief and for their having uttered against Marium a grievous calumny. |
| 157. | And their saying: Surely we have killed the Messiah, Isa son of Marium, the apostle of Allah; and they did not kill him nor did they crucify him, but it appeared to them so (like Isa) and most surely those who differ therein are only in a doubt about it; they have no knowledge respecting it, but only follow a conjecture, and they killed him not for sure. |
| 158. | Nay! Allah took him up to Himself; and Allah is Mighty, Wise. |
| 159. | And there is not one of the followers of the Book but most certainly believes in this before his death, and on the day of resurrection he (Isa) shall be a witness against them. |
| 160. | Wherefore for the iniquity of those who are Jews did We disallow to them the good things which had been made lawful for them and for their hindering many (people) from Allah’s way. |
| 161. | And their taking usury though indeed they were forbidden it and their devouring the property of people falsely, and We have prepared for the unbelievers from among them a painful chastisement. |
| 162. | But the firm in knowledge among them and the believers believe in what has been revealed to. you and what was revealed before you, and those who keep up prayers and those who give the poor-rate and the believers in Allah and the last day, these it is whom We will give a mighty reward. |
| 163. | Surely We have revealed to you as We revealed to Nuh, and the prophets after him, and We revealed to Ibrahim and Ismail and Ishaq and Yaqoub and the tribes, and Isa and Ayub and Yunus and Haroun and Sulaiman and We gave to Dawood |
| 164. | And (We sent) apostles We have mentioned to you before and apostles we have not |
| 165. | (We sent) apostles as the givers of good news and as warners, so that people should not have a plea against Allah after the (coming of) apostles; and Allah is Mighty, Wise. |
| 166. | But Allah bears witness by what He has revealed to you that He has revealed it with His knowledge, and the angels bear witness (also); and Allah is sufficient as a witness. |
| 167. | Surely (as for) those who disbelieve and hinder (men) from Allah’s way, they indeed have strayed off into a remote |
| 168. | Surely (as for) those who disbelieve and act unjustly Allah will not forgive them nor guide them to a path |
| 169. | Except the path of hell, to abide in it for ever, and this is easy to Allah. |
| 170. | O people! surely the Apostle has come to you with the truth from your Lord, therefore believe, (it shall be) good for you and If you disbelieve, then surely whatever is in the heavens and the earth is Allah’s; and Allah is Knowing, Wise. |
Kur’an-ı Kerim’de İsrailoğulları, Tevrat, Yahudilik, Hz. Musa ve Harun (Aleyhimesselâmı) 2

Şüphesiz bu hükümler ilk sayfalarda, İbrahim ve Mûsâ’nın sayfalarında da vardır. ﴾18-19﴿
Kitap ehlinden inkâr edenler ile Allah’a ortak koşanlar, kendilerine apaçık delil gelinceye kadar (küfürden) ayrılacak değillerdi. ﴾1﴿
Bu delil, tertemiz sahifeleri okuyan, Allah tarafından gönderilen bir peygamberdir. ﴾2﴿
O sahifelerde dosdoğru hükümler vardır. ﴾3﴿
Kendilerine kitap verilenler, ancak kendilerine o apaçık delil geldikten sonra ayrılığa düştüler. ﴾4﴿
Halbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir. ﴾5﴿
Şüphesiz, inkâr eden kitap ehli ile Allah’a ortak koşanlar, içinde ebedi kalmak üzere cehennem ateşindedirler. İşte onlar yaratıkların en kötüsüdürler. ﴾6﴿
Şüphesiz, iman edip, salih ameller işleyenler var ya; işte onlar yaratıkların en hayırlısıdırlar. ﴾7﴿
Rableri katında onların mükafatı, içlerinden ırmaklar akan, içlerinde ebedi kalacakları Adn cennetleridir. Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte bu mükafat Rablerine derin saygı duyanlara mahsustur. ﴾8﴿
Ey İsrailoğulları ! Size verdiğim nimeti hatırlayın. Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki ben de size verdiğim sözü yerine getireyim. Yalnız benden korkun. ﴾40﴿
Elinizdeki Tevrat’ı tasdik edici olarak indirdiğimize (Kur’an’a) iman edin. Onu inkâr edenlerin ilki olmayın. Âyetlerimi az bir karşılığa değişmeyin ve bana karşı gelmekten sakının. ﴾41﴿
Hakkı bâtılla karıştırıp da bile bile hakkı gizlemeyin. ﴾42﴿
Namazı kılın, zekatı verin. Rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin. ﴾43﴿
Siz Kitabı (Tevrat’ı) okuyup durduğunuz halde, kendinizi unutup başkalarına iyiliği mi emrediyorsunuz? (Yaptığınızın çirkinliğini) anlamıyor musunuz? ﴾44﴿
Sabrederek ve namaz kılarak (Allah’tan) yardım dileyin. Şüphesiz namaz, Allah’a derinden saygı duyanlardan başkasına ağır gelir. ﴾45﴿
Onlar, Rablerine kavuşacaklarını ve gerçekten ona döneceklerini çok iyi bilirler. ﴾46﴿
Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve (bir zamanlar) sizi cümle âleme üstün kıldığımı hatırlayın. ﴾47﴿
Öyle bir günden sakının ki o gün hiç kimse bir başkası adına bir şey ödeyemez. Hiçbir kimseden herhangi bir şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz. Onlara yardım da edilmez. ﴾48﴿
Hani, sizi azabın en kötüsüne uğratan, kadınlarınızı sağ bırakıp, oğullarınızı boğazlayan Firavun ailesinden kurtarmıştık. Bunda, size Rabbinizden (gelen) büyük bir imtihan vardı. ﴾49﴿
Hani, sizin için denizi yarmış, sizi kurtarmış, gözlerinizin önünde Firavun ailesini suda boğmuştuk. ﴾50﴿
Hani, biz Mûsâ ile kırk gece için sözleşmiştik. Sizler ise onun ardından (kendinize) zulmederek bir buzağıyı tanrı edinmiştiniz. ﴾51﴿
Sonra bunun ardından şükredesiniz diye sizi affetmiştik. ﴾52﴿
Hani, doğru yolu tutasınız diye Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) ve Furkan’ı vermiştik. ﴾53﴿
Mûsâ kavmine dedi ki: “Ey kavmim! Sizler, buzağıyı ilah edinmekle kendinize yazık ettiniz. Gelin yaratıcınıza tövbe edin de nefislerinizi öldürün (kendinizi düzeltin). Bu, Yaratıcınız katında sizin için daha iyidir. Böylece Allah da onların tövbesini kabul etti. Çünkü o, tövbeleri çok kabul edendir, çok merhametlidir.” ﴾54﴿
Hani siz, “Ey Mûsâ! Biz Allah’ı açıktan açığa görmedikçe sana asla inanmayız” demiştiniz. Bunun üzerine siz bakıp dururken sizi yıldırım çarpmıştı. ﴾55﴿
Sonra, şükredesiniz diye ölümünüzün ardından sizi tekrar dirilttik. ﴾56﴿
Bulutu üstünüze gölge yaptık. Size, kudret helvası ile bıldırcın indirdik. “Verdiğimiz rızıkların iyi ve güzel olanlarından yiyin” (dedik). Onlar (verdiğimiz nimetlere nankörlük etmekle) bize zulmetmediler fakat, kendilerine zulmediyorlardı. ﴾57﴿
Hani, “Şu memlekete girin. Orada dilediğiniz gibi, bol bol yiyin. Kapısından eğilerek tevazu ile girin ve “hıtta!” (Ya Rabbi, bizi affet) deyin ki, biz de sizin hatalarınızı bağışlayalım. İyilik edenlere ise daha da fazlasını vereceğiz” demiştik. ﴾58﴿
Derken, onların içindeki zalimler, sözü kendilerine söylenenden başka şekle soktular. Biz de haktan ayrılmaları sebebiyle o zalimlere gökten bir azap indirdik. ﴾59﴿
Hani, Mûsâ kavmi için su dilemişti. Biz de, “Asanı kayaya vur” demiştik, böylece kayadan on iki pınar fışkırmış, her boy kendi su alacağı pınarı bilmişti. “Allah’ın rızkından yiyin, için. Yalnız, yeryüzünde bozgunculuk yaparak fesat çıkarmayın” demiştik. ﴾60﴿
Hani, “Ey Mûsâ! Biz bir çeşit yemeğe asla katlanamayız. O halde, bizim için Rabbine yalvar da, o bize yerden biten sebze, kabak, sarımsak, mercimek, soğan versin” demiştiniz. O da size, “İyi olanı düşük olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? Öyle ise inin şehre! İstedikleriniz orada var” demişti. Böylece zillet ve yoksulluk onları kapladı. Onlar, Allah’ın gazabına uğradılar. Bunun sebebi, onların; Allah’ın âyetlerini inkâr ediyor, peygamberleri de haksız yere öldürüyor olmaları idi. Bütün bunların sebebi ise, isyan etmek ve aşırı gitmekte oluşlarıydı. ﴾61﴿
Şüphesiz, inananlar (Müslümanlar) ile, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sâbiîlerden (her bir grubun kendi şeriatında) “Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salih ameller işleyenler için Rableri katında mükafat vardır; onlar korkuya uğramayacaklar, mahzun da olmayacaklardır” (diye hükmedilmiştir). ﴾62﴿
Hani, (Tevrat ile amel edeceğinize dair) sizden sağlam bir söz almış, Tûr dağını da tepenize dikmiş ve “Sakınasınız diye, size verdiğimiz Kitab’ı sıkı tutun, onun içindekileri düşünün (gafil olmayın)” demiştik. ﴾63﴿
Bundan sonra yine yüz çevirdiniz. Allah’ın bol nimeti ve merhameti olmasaydı herhalde ziyana uğrayanlardan olurdunuz. ﴾64﴿
Şüphesiz siz, içinizden Cumartesi yasağını çiğneyenleri bilirsiniz. Biz onlara, “Aşağılık maymunlar olun” demiştik. ﴾65﴿
Biz bunu, hem onu görenlere, hem de sonra geleceklere bir ibret ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlara da bir öğüt kıldık. ﴾66﴿
Hani Mûsâ kavmine, “Allah size bir sığır kesmenizi emrediyor” demişti. Onlar da, “Sen bizimle eğleniyor musun?” demişlerdi. Mûsâ, “Kendini bilmez cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım” demişti. ﴾67﴿
“Bizim için Rabbine dua et de onun nasıl bir sığır olduğunu bize açıklasın.” dediler. Mûsâ şöyle dedi: “Rabbim diyor ki: O, ne yaşlı, ne körpe, ikisi arası bir sığırdır. Haydi emrolunduğunuz işi yapın.” ﴾68﴿
Onlar, “Bizim için Rabbine dua et de, rengi neymiş? açıklasın” dediler. Mûsâ şöyle dedi: “Rabbim diyor ki, o, sapsarı; rengi, bakanların içini açan bir sığırdır” dedi. ﴾69﴿
“Bizim için Rabbine dua et de onun nasıl bir sığır olduğunu bize açıklasın. Çünkü sığırlar, bizce, birbirlerine benzemektedir. Ama Allah dilerse elbet buluruz” dediler. ﴾70﴿
Mûsâ şöyle dedi: “Rabbim diyor ki, o; çift sürmek, ekin sulamak için boyunduruğa vurulmamış, kusursuz, hiç alacası olmayan bir sığırdır”. Onlar, “İşte, şimdi tam doğrusunu bildirdin” dediler. Nihayet o sığırı kestiler. Neredeyse bunu yapmayacaklardı. ﴾71﴿
Hani, bir kimseyi öldürmüştünüz de suçu birbirinizin üstüne atmıştınız. Halbuki Allah gizlemekte olduğunuzu ortaya çıkaracaktı. ﴾72﴿
“Sığırın bir parçası ile öldürülene vurun” dedik. (Denileni yaptılar ve ölü dirildi.) İşte, Allah ölüleri böyle diriltir, düşünesiniz diye mucizelerini de size böyle gösterir. ﴾73﴿
Sonra bunun ardından kalpleriniz yine katılaştı, taş gibi; hatta daha katı oldu. Çünkü taş vardır ki, içinden ırmaklar fışkırır. Taş vardır ki yarılır da içinden sular çıkar. Taş da vardır ki, Allah korkusuyla (yerinden kopup) düşer. Allah yaptıklarınızdan hiçbir zaman habersiz değildir. ﴾74﴿
Şimdi, bunların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa içlerinden bir takımı, Allah’ın kelamını dinler, iyice anladıktan sonra, onu bile bile tahrif ederlerdi. ﴾75﴿
Onlar iman edenlerle karşılaşınca, “İman ettik” derler. Birbirleriyle baş başa kaldıklarında da şöyle derler: “Rabbinizin huzurunda delil olarak kullanıp sizi sustursunlar diye mi, Allah’ın (Tevrat’ta) size bildirdiklerini onlara söylüyorsunuz? (Bu kadarcık şeye) akıl erdiremiyor musunuz?” ﴾76﴿
Onlar bilmiyorlar mı ki, Allah onların gizli tuttuklarını da bilir, açığa vurduklarını da. ﴾77﴿
Bunların bir de ümmî takımı vardır; Kitab’ı (Tevrat’ı) bilmezler. Onların bütün bildikleri bir sürü kuruntulardır. Onlar sadece zanda bulunurlar. ﴾78﴿
Vay o kimselere ki, elleriyle Kitab’ı yazarlar, sonra da onu az bir karşılığa değişmek için, “Bu, Allah’ın katındandır” derler. Vay ellerinin yazdıklarından ötürü onların haline! Vay kazandıklarından dolayı onların haline! ﴾79﴿
Bir de dediler ki: “Bize ateş, sayılı birkaç günden başka asla dokunmayacaktır.” Sen onlara de ki: “Siz bunun için Allah’tan söz mü aldınız? -Eğer böyle ise, Allah verdiği sözden dönmez-. Yoksa siz Allah’a karşı bilemeyeceğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?” ﴾80﴿
Evet, kötülük işleyip suçu benliğini kaplamış (ve böylece şirke düşmüş) olan kimseler var ya, işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedi kalacaklardır. ﴾81﴿
İman edip salih ameller işleyenler ise cennetliklerdir. Onlar orada ebedi kalacaklardır. ﴾82﴿
Hani, biz İsrailoğulları’ndan, “Allah’tan başkasına ibadet etmeyeceksiniz, anne babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz, herkese güzel sözler söyleyeceksiniz, namazı kılacaksınız, zekatı vereceksiniz” diye söz almıştık. Sonra pek azınız hariç, yüz çevirerek sözünüzden döndünüz. ﴾83﴿
Hani, “Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız” diye de sizden kesin söz almıştık. Sonra bunu böylece kabul etmiştiniz. Kendiniz de buna hâlâ şahitlik etmektesiniz. ﴾84﴿
Ama siz, birbirinizi öldüren, içinizden bir kesime karşı kötülük ve zulümde yardımlaşarak; size haram olduğu halde onları yurtlarından çıkaran, size esir olarak geldiklerinde ise, fidye verip kendilerini kurtaran kimselersiniz. Yoksa siz Kitab’ın (Tevrat’ın) bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden bunu yapanın cezası, dünya hayatında rezil olmaktan başka bir şey değildir. Kıyamet gününde ise onlar azabın en şiddetlisine uğratılırlar. Çünkü Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir. ﴾85﴿
Onlar, ahireti verip dünya hayatını satın alan kimselerdir. Artık bunlardan azap hiç hafifletilmez. Onlara yardım da edilmez. ﴾86﴿
Andolsun, Mûsâ’ya Kitabı (Tevrat’ı) verdik. Ondan sonra ardarda peygamberler gönderdik. Meryemoğlu İsa’ya mucizeler verdik. Onu Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. Size herhangi bir peygamber, hoşunuza gitmeyen bir şey getirdikçe, kibirlenip (onların) bir kısmını yalanlayıp bir kısmını da öldürmediniz mi? ﴾87﴿
“Kalplerimiz muhafazalıdır” dediler. Öyle değil. İnkarları sebebiyle Allah onları lânetlemiştir. Bu yüzden pek az iman ederler. ﴾88﴿
Kendilerine ellerindekini (Tevrat’ı) tasdik eden bir kitap (Kur’an) gelince onu inkar ettiler. Oysa, daha önce (bu kitabı getirecek peygamber ile) inkarcılara (Arap müşriklerine) karşı yardım istiyorlardı. (Tevrat’tan) tanıyıp bildikleri (bu peygamber) kendilerine gelince ise onu inkar ettiler. Allah’ın lâneti inkarcıların üzerine olsun. ﴾89﴿
Allah’ın, kullarından dilediğine peygamberlik ihsan etmesini kıskandıkları için Allah’ın indirdiğini (Kur’an’ı da) inkâr karşılığında kendilerini harcamaları ne kötü şeydir! Böylece onlar gazap üstüne gazaba uğradılar. Kâfirler için alçaltıcı bir azap vardır. ﴾90﴿
Onlara, “Allah’ın indirdiğine (Kur’an’a) iman edin” denilince, “Biz sadece bize indirilene (Tevrat’a) inanırız” deyip, ondan sonra geleni (Kur’an’ı) inkâr ederler. Halbuki o ellerinde bulunanı (Tevrat’ı) tasdik eden hak bir kitaptır. De ki, “Eğer inanan kimseler idiyseniz daha önce niçin Allah’ın peygamberlerini öldürüyordunuz?” ﴾91﴿
Andolsun, Mûsâ size açık mucizeler getirmişti de, arkasından sizler nefislerinize zulüm ederek buzağıyı ilah edinmiştiniz. ﴾92﴿
Hani, Tûr’u tepenize dikerek sizden söz almıştık, “Size verdiğimiz Kitab’a sımsıkı sarılın; ona kulak verin” demiştik. Onlar, “Dinledik, karşı geldik” demişlerdi. İnkârları yüzünden buzağı sevgisi onların kalplerine sindirilmişti. Onlara de ki (Tevrat’a beslediğinizi iddia ettiğiniz) imanınızın size emrettiği şey ne kötüdür, eğer inanan kimselerseniz! ﴾93﴿
De ki: “Eğer (iddia ettiğiniz gibi) Allah katındaki ahiret yurdu (cennet) diğer insanlar için değil de, yalnız sizinse ve doğru söyleyenler iseniz haydi ölümü temenni edin!” ﴾94﴿
Fakat kendi elleriyle önceden yaptıkları işler yüzünden ölümü hiçbir zaman temenni edemezler. Allah o zalimleri hakkıyla bilendir. ﴾95﴿
Andolsun, sen onların, yaşamaya, bütün insanlardan; hatta Allah’a ortak koşanlardan bile daha düşkün olduklarını görürsün. Onların her biri bin yıl yaşamak ister. Halbuki uzun yaşamak onları azaptan kurtaracak değildir. Allah onların bütün işlediklerini görür. ﴾96﴿
De ki: “Her kim Cebrail’e düşman ise, bilsin ki o, Allah’ın izni ile Kur’an’ı; önceki kitapları doğrulayıcı, mü’minler için de bir hidayet rehberi ve müjde verici olarak senin kalbine indirmiştir.” ﴾97﴿
Her kim Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e ve Mîkâil’e düşman olursa bilsin ki, Allah da inkar edenlerin düşmanıdır. ﴾98﴿
Andolsun, biz sana apaçık âyetler indirdik. Bunları ancak fasıklar inkâr eder. ﴾99﴿
Onlar ne zaman bir antlaşma yaptılarsa içlerinden bir takımı o antlaşmayı bozmadı mı? Zaten onların çoğu iman etmez. ﴾100﴿
Onlara, Allah katından ellerinde bulunan Kitabı (Tevrat’ı) doğrulayıcı bir peygamber gelince, kendilerine kitap verilenlerden bir kısmı, sanki bilmiyorlarmış gibi Allah’ın Kitabı’nı (Tevrat’ı) arkalarına attılar. ﴾101﴿
Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların (ve şeytan tıynetli insanların) uydurdukları yalanların ardına düştüler. Oysa Süleyman (büyü yaparak) küfre girmedi. Fakat şeytanlar, insanlara sihri ve (özellikle de) Babil’deki Hârût ve Mârût adlı iki meleğe ilham edilen (sihr)i öğretmek suretiyle küfre girdiler. Halbuki o iki melek, “Biz ancak imtihan için gönderilmiş birer meleğiz. (Sihri caiz görüp de) sakın küfre girme” demedikçe, kimseye (sihir) öğretmiyorlardı. Böylece (insanlar) onlardan kişi ile karısını birbirinden ayıracakları sihri öğreniyorlardı. Halbuki onlar, Allah’ın izni olmadıkça o sihirle hiç kimseye zarar veremezlerdi. (Onlar böyle yaparak) kendilerine zarar veren, fayda getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun, onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi. ﴾102﴿
Eğer onlar iman edip Allah’ın emirlerine karşı gelmekten sakınmış olsalardı, Allah katında kazanacakları sevap kendileri için daha hayırlı olacaktı. Keşke bilselerdi. ﴾103﴿
Ey iman edenler! “Râinâ” (bizi gözet) demeyin, “unzurnâ” (bize bak) deyin ve dinleyin. Kafirler için acıklı bir azap vardır. ﴾104﴿
Ne Kitab ehlinden inkâr edenler ve ne de Allah’a ortak koşanlar, Rabbinizden size bir iyilik gelmesini isterler. Oysa Allah rahmetini dilediğine tahsis eder. Allah, büyük lütuf sahibidir. ﴾105﴿
Biz herhangi bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturur (ya da ertelersek), yerine daha hayırlısını veya mislini getiririz. Allah’ın gücünün her şeye hakkıyla yettiğini bilmez misin? ﴾106﴿
Bilmez misin ki, göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Sizin için Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır. ﴾107﴿
Yoksa, daha önce Mûsâ’nın sorguya çekildiği gibi, siz de peygamberinizi sorguya çekmek mi istiyorsunuz? Her kim imanı küfre değişirse, o artık doğru yoldan sapmış olur. ﴾108﴿
Kitap ehlinden bir çoğu, hak kendilerine belirdikten sonra dahi, içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi, imanınızdan sonra küfre döndürmek isterler. Siz şimdilik, Allah onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar affedin, hoşgörün. Şüphesiz Allah, gücü her şeye hakkıyla yetendir. ﴾109﴿
Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin. Kendiniz için her ne iyilik işlemiş olursanız, Allah katında onu bulursunuz. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızı görür. ﴾110﴿
Bir de; “Yahudi ve Hıristiyanlardan başkası Cennet’e girmeyecek” dediler. Bu, onların kuruntuları! De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz (iddianızı ispat edecek) delilinizi getirin.” ﴾111﴿
Hayır, öyle değil! Kim “ihsan” derecesine yükselerek özünü Allah’a teslim ederse, onun mükâfatı Rabbinin katındadır. Artık onlara korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir. ﴾112﴿
Yahudiler, “Hıristiyanlar bir temel üzerinde değiller” dediler. Hıristiyanlar da, “Yahudiler bir temel üzerinde değiller” dediler. Oysa hepsi Kitab’ı okuyorlar.(Kitab’ı) bilmeyenler de tıpkı bunların söyledikleri gibi demişti. Artık onların aralarında uyuşamadıkları davada, hükmü Allah verecektir. ﴾113﴿
Allah’ın mescitlerinde onun adının anılmasını yasak eden ve onların yıkılması için çalışandan kim daha zalimdir. Böyleleri oralara (eğer girerlerse) ancak korka korka girebilmelidirler. Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük bir azap vardır. ﴾114﴿
Doğu da, Batı da (tüm yeryüzü) Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü işte oradadır. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir. ﴾115﴿
“Allah, çocuk edindi” dediler. O, bundan uzaktır. Hayır! Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ındır. Hepsi O’na boyun eğmiştir. ﴾116﴿
O, gökleri ve yeri örneksiz yaratandır. Bir işe hükmetti mi ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir. ﴾117﴿
Bilmeyenler, “Allah bizimle konuşsa, ya da bize bir mucize gelse ya!” derler. Bunlardan öncekiler de tıpkı böyle, bunların dedikleri gibi demişti. Onların kalpleri (anlayışları) birbirine benziyor. Biz âyetleri, kesin olarak inanacak bir toplum için açıkladık. ﴾118﴿
Şüphesiz biz seni hak ile; müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen cehennemlik olanlardan sorumlu tutulacak değilsin. ﴾119﴿
Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: “Allah’ın yolu asıl doğru yoldur.” Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır. ﴾120﴿
Kendilerine kitab verdiğimiz kimseler, onu gereği gibi okurlar. İşte bunlar ona inanırlar. Onu inkar edenlere gelince, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir. ﴾121﴿
Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve (bir zamanlar) sizi cümle âleme üstün tuttuğumu hatırlayın. ﴾122﴿
Kimsenin kimse namına bir şey ödemeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı, kimseye şefaatin (aracılığın) yarar sağlamayacağı ve hiç kimsenin hiçbir taraftan yardım göremeyeceği günden sakının. ﴾123﴿
Kendini bilmeyenden başka İbrahim’in dininden kim yüz çevirir? Andolsun, biz İbrahim’i bu dünyada seçkin kıldık. Şüphesiz o ahirette de iyilerdendir. ﴾130﴿
Rabbi ona “Teslim ol” dediğinde “Âlemlerin Rabbine teslim oldum” demişti. ﴾131﴿
İbrahim bunu kendi oğullarına da vasiyet etti, Yakub da öyle: “Oğullarım! Allah sizin için bu dini (İslâm’ı) seçti. Siz de ancak müslümanlar olarak ölün” dedi. ﴾132﴿
Yoksa siz Yakub’un, ölüm döşeğinde iken çocuklarına, “Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?” dediği, onların da, “Senin ilahına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilahı olan tek bir ilâha ibadet edeceğiz; bizler ona boyun eğmiş müslümanlarız.” dedikleri zaman orada hazır mı bulunuyordunuz? ﴾133﴿
Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz. ﴾134﴿
(Yahudiler) “Yahudi olun” ve (Hıristiyanlar da) “Hıristiyan olun ki doğru yolu bulasınız” dediler. De ki: “Hayır, hakka yönelen İbrahim’in dinine uyarız. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.” ﴾135﴿
Deyin ki: “Biz Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ ve İsa’ya verilen (Tevrat ve İncil) ile bütün diğer peygamberlere Rab’lerinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz ona teslim olmuş kimseleriz.” ﴾136﴿
Eğer onlar böyle sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse gerçekten doğru yolu bulmuş olurlar; yüz çevirirlerse onlar elbette derin bir ayrılığa düşmüş olurlar. Allah onlara karşı seni koruyacaktır. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. ﴾137﴿
“Biz Allah’ın boyasıyla boyanmışızdır. Boyası Allah’ınkinden daha güzel olan kimdir? Biz ona ibadet edenleriz” (deyin). ﴾138﴿
Onlara de ki: “Allah hakkında mı bizimle tartışıp duruyorsunuz? Halbuki O, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz size aittir. Biz ona gönülden bağlanmış kimseleriz.” ﴾139﴿
Yoksa siz, “İbrahim de, İsmail de, İshak da, Yakub ile Yakuboğulları da yahudi, ya da hıristiyan idiler” mi diyorsunuz? De ki: “Sizler mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?” Allah tarafından kendisine ulaşan bir gerçeği gizleyen kimseden daha zalim kimdir? Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir. ﴾140﴿
Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz. ﴾141﴿
Bir takım kendini bilmez insanlar, “Onları (müslümanları) yönelmekte oldukları kıbleden çeviren nedir?” diyecekler. De ki: “Doğu da, Batı da Allah’ındır. Allah dilediği kimseyi doğru yola iletir.” ﴾142﴿
Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye sizi orta bir ümmet yaptık. Her ne kadar Allah’ın doğru yolu gösterdiği kimselerden başkasına ağır gelse de biz, yönelmekte olduğun ciheti ancak; Resûl’e tabi olanlarla, gerisin geriye dönecekleri ayırd edelim diye kıble yaptık. Allah imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir. ﴾143﴿
(Ey Muhammed!) Biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz. (Merak etme) elbette seni, hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. (Bundan böyle), yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. (Ey Müslümanlar!) Siz de nerede olursanız olun, (namazda) hep o yöne dönün. Şüphesiz kendilerine kitap verilenler, bunun Rabblerinden (gelen) bir gerçek olduğunu elbette bilirler. Allah onların yaptıklarından habersiz değildir. ﴾144﴿
Andolsun, sen kendilerine kitap verilenlere her türlü mucizeyi getirsen de, onlar yine senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar. Andolsun, eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, o takdirde sen de mutlaka zalimlerden olursun. ﴾145﴿
Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (Peygamberi) oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Böyle iken içlerinden bir takımı bile bile gerçeği gizlerler. ﴾146﴿
İsrailoğullarına sor; biz onlara nice açık mucizeler verdik. Kendisine geldikten sonra kim Allah’ın nimetini değiştirirse, (bilsin ki) şüphesiz Allah, cezası pek çetin olandır. ﴾211﴿
İnkar edenlere dünya hayatı süslü gösterildi. Onlar iman edenlerle alay etmektedirler. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar ise, kıyamet günü bunların üstündedir. Allah dilediğine hesapsız rızık verir. ﴾212﴿
İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere kitapları hak olarak indirdi. Kendilerine apaçık âyetler geldikten sonra o konuda ancak; kitap verilenler, aralarındaki kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenleri, kendi izniyle, onların hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe iletti. Allah dilediğini doğru yola iletir. ﴾213﴿
Mûsâ’dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi (ne yaptılar)? Hani, peygamberlerinden birine, “Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım” demişlerdi. O, “Ya üzerinize savaş farz kılındığı halde, savaşmayacak olursanız?” demişti. Onlar, “Yurdumuzdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz halde Allah yolunda niye savaşmayalım” diye cevap vermişlerdi. Ama onlara savaş farz kılınınca içlerinden pek azı hariç, yüz çevirdiler. Allah zalimleri hakkıyla bilendir. ﴾246﴿
Peygamberleri onlara, “Allah size Tâlût’u hükümdar olarak gönderdi” dedi. Onlar, “O bizim üzerimize nasıl hükümdar olabilir? Biz hükümdarlığa ondan daha lâyığız. Ona zenginlik de verilmemiştir” dediler. Peygamberleri şöyle dedi: “Şüphesiz Allah onu sizin üzerinize (hükümdar) seçti, onun bilgisini ve gücünü artırdı.” Allah mülkünü dilediğine verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir. ﴾247﴿
Peygamberleri onlara şöyle dedi: “Onun hükümdarlığının alameti size o sandığın gelmesidir. Onda Rabbinizden bir güven duygusu ve huzur ile Mûsâ ailesinin, Hârûn ailesinin geriye bıraktığından kalıntılar vardır. Onu melekler taşımaktadır. Eğer inanmış kimselerseniz bunda şüphesiz, sizin için kesin bir delil vardır.” ﴾248﴿
Tâlût ordu ile hareket edince, “Şüphesiz Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Kim onu tatmazsa işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan başka.” dedi. İçlerinden pek azı hariç, hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve onunla beraber iman edenler ırmağı geçince, (geride kalanlar) “Bugün bizim Câlût’a ve askerlerine karşı koyacak gücümüz yok.” dediler. Allah’a kavuşacaklarını kesin olarak bilenler (ırmağı geçenler) ise şu cevabı verdiler: “Allah’ın izniyle büyük bir topluluğa galip gelen nice küçük topluluklar vardır. Allah sabredenlerle beraberdir”. ﴾249﴿
(Tâlût’un askerleri) Câlût ve askerleriyle karşı karşıya gelince şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kâfir kavme karşı bize yardım et.” ﴾250﴿
Derken, Allah’ın izniyle onları bozguna uğrattılar. Davud, Câlût’u öldürdü. Allah ona (Davud’a) hükümdarlık ve hikmet verdi ve ona dilediğini öğretti. Eğer Allah’ın; insanların bir kısmıyla diğerlerini savması olmasaydı, yeryüzü bozulurdu. Ancak Allah, bütün âlemlere karşı lütuf sahibidir. ﴾251﴿
İşte bunlar Allah’ın âyetleridir. Biz onları sana hak olarak okuyoruz. Şüphesiz sen, Allah tarafından gönderilmiş peygamberlerdensin. ﴾252﴿
İşte peygamberler! Biz onların bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. İçlerinden, Allah’ın konuştukları vardır. Bir kısmının da derecelerini yükseltmiştir. Meryemoğlu İsa’ya ise açık deliller verdik ve onu Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. Eğer Allah dileseydi, bunların arkasından gelen (millet)ler, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat ayrılığa düştüler. Onlardan inananlar da vardı, inkar edenler de. Yine Allah dileseydi, birbirlerini öldürmezlerdi. Lakin Allah dilediğini yapar. ﴾253﴿
O, sana Kitab’ı hak ve kendisinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. O, daha önce Tevrat’ı ve İncil’i insanlar için birer hidayet olarak indirmişti.Furkan’ı da indirdi. Şüphesiz, Allah’ın âyetlerini inkar edenler için şiddetli bir azap vardır. Allah mutlak güç sahibidir, intikam sahibidir. ﴾3-4﴿
Şüphesiz Allah katında din İslam’dır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf, aralarındaki ihtiras ve aşırılık yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah’ın âyetlerini inkar ederse, bilsin ki Allah hesabı çok çabuk görendir. ﴾19﴿
Seninle tartışmaya girişirlerse, de ki: “Ben, bana uyanlarla birlikte kendi özümü Allah’a teslim ettim.” Kendilerine kitap verilenlere ve ümmîlere de ki: “Siz de İslâm’ı kabul ettiniz mi?” Eğer İslâm’a girerlerse hidayete ermiş olurlar. Yok, eğer yüz çevirirlerse sana düşen şey ancak tebliğ etmektir. Allah kullarını hakkıyla görendir. ﴾20﴿
Allah’ın âyetlerini inkar edenler, Peygamberleri haksız yere öldürenler, insanlardan adaleti emredenleri öldürenler var ya, onları elem dolu bir azap ile müjdele. ﴾21﴿
Onlar, amelleri, dünyada da, ahirette de boşa gitmiş kimselerdir. Onların hiç yardımcıları da yoktur. ﴾22﴿
Kendilerine Kitaptan bir pay verilenleri görmüyor musun ki, aralarında hüküm vermesi için Allah’ın Kitabına çağrılıyorlar da sonra içlerinden bir kısmı yüz çevirerek dönüp gidiyor. ﴾23﴿
Bunun sebebi, onların, “Bize, ateş sadece sayılı günlerde dokunacaktır.” demeleridir. Uydurageldikleri şeyler dinleri konusunda kendilerini aldatmıştır. ﴾24﴿
Bakalım, kendilerini o geleceğinde hiç şüphe olmayan gün için bir araya topladığımız ve hiç kimseye haksızlık edilmeden herkese kazandığı tamamen ödendiği vakit, halleri nice olacaktır. ﴾25﴿
Şüphesiz, Allah, Adem’i, Nûh’u, İbrahim ailesini (soyunu) ve İmran ailesini (soyunu) birbirinden gelmiş birer nesil olarak seçip âlemlere üstün kıldı.Allah her şeyi hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. ﴾33-34﴿
Hani, İmran’ın karısı, “Rabbim! Karnımdaki çocuğu sırf sana hizmet etmek üzere adadım. Benden kabul et. Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin” demişti. ﴾35﴿
Onu doğurunca, “Rabbim!” dedi, “Onu kız doğurdum.” -Oysa Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilir- “Erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Onu ve soyunu kovulmuş şeytandan senin korumana bırakıyorum.” ﴾36﴿
Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu ve onu güzel bir şekilde yetiştirdi. Zekeriya’yı da onun bakımıyla görevlendirdi. Zekeriya, onun bulunduğu bölmeye her girişinde yanında bir yiyecek bulurdu. “Meryem, Bu sana nereden geldi?” derdi. O da “Bu, Allah katından” diye cevap verirdi. Zira Allah, dilediğine hesapsız rızık verir. ﴾37﴿
Orada Zekeriya Rabbine dua etti: “Rabbim! Bana katından temiz bir nesil bahşet. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin” dedi. ﴾38﴿
Zekeriya mabedde namaz kılarken melekler ona, “Allah sana, kendisinden gelen bir kelimeyi (İsa’yı) doğrulayıcı, efendi, nefsine hakim ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya’yı müjdeler” diye seslendiler. ﴾39﴿
Zekeriya, “Ey Rabbim! Bana ihtiyarlık gelip çatmış iken ve karım da kısır iken benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi. Allah, “Öyledir, ama Allah dilediğini yapar” dedi. ﴾40﴿
Zekeriya, “Rabbim! (çocuğum olacağına dair) bana bir alâmet ver” dedi. Allah da şöyle dedi: “Senin için alâmet, insanlarla üç gün konuşamaman, ancak işaretleşebilmendir. Ayrıca Rabbini çok an, sabah akşam tesbih et.” ﴾41﴿
Hani melekler, “Ey Meryem! Allah seni seçti. Seni tertemiz yaptı ve seni dünya kadınlarına üstün kıldı.” ﴾42﴿
“Ey Meryem! Rabbine divan dur. Secde et ve (onun huzurunda) rükû edenlerle beraber rükû et” demişlerdi. ﴾43﴿
(Ey Muhammed!) Bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Meryem’i kim himayesine alıp koruyacak diye kalemlerini (kur’a için) atarlarken sen yanlarında değildin. (Bu konuda) tartışırlarken de yanlarında değildin. ﴾44﴿
Hani melekler şöyle demişti: “Ey Meryem! Allah seni kendi tarafından bir kelime ile müjdeliyor ki, adı Meryemoğlu İsa Mesih’dir. Dünyada da, ahirette de itibarlı ve Allah’a çok yakın olanlardandır.” ﴾45﴿
“O, beşikte de, yetişkin çağında da insanlarla konuşacak, salihlerden olacaktır.” ﴾46﴿
(Meryem), “Ey Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken benim nasıl çocuğum olur?” dedi. Allah, “Öyle ama, Allah dilediğini yaratır. O bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir” dedi. ﴾47﴿
Ve Allah ona kitabı, hikmeti, Tevrat ve İncil’i öğretecek. ﴾48﴿
Allah onu İsrailoğullarına bir Peygamber olarak gönderecek (ve o da onlara şöyle diyecek): “Şüphesiz ben size Rabbinizden bir mucize getirdim. Ben çamurdan kuş şeklinde bir şey yapar, ona üflerim. O da Allah’ın izniyle hemen kuş oluverir. Körü ve alacalıyı iyileştiririm ve Allah’ın izniyle ölüleri diriltirim. Evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer mü’minler iseniz bunda sizin için elbette bir ibret vardır.” ﴾49﴿
“Benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri helâl kılmak için gönderildim ve Rabbiniz tarafından size bir mucize de getirdim. Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” ﴾50﴿
“Şüphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse ona ibadet edin. İşte bu, doğru yoldur.” ﴾51﴿
İsa onların inkarlarını sezince, “Allah yolunda yardımcılarım kim?” dedi. Havariler, “Biziz Allah yolunun yardımcıları. Allah’a iman ettik. Şahit ol, biz müslümanlarız” dediler. ﴾52﴿
“Rabbimiz! Senin indirdiğine iman ettik ve Peygamber’e uyduk.Artık bizi (hakikate) şahitlik edenlerle beraber yaz.” ﴾53﴿
Onlar tuzak kurdular. Allah da tuzak kurdu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır. ﴾54﴿
Hani Allah şöyle buyurmuştu: “Ey İsa! Şüphesiz, senin hayatına ben son vereceğim. Seni kendime yükselteceğim. Seni inkar edenlerden kurtararak temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar küfre sapanların üstünde tutacağım. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır. Ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.” ﴾55﴿
“İnkar edenlere gelince, onlara dünyada da, ahirette de şiddetli bir şekilde azab edeceğim. Onların hiç yardımcıları da olmayacaktır.” ﴾56﴿
“İman edip salih ameller işleyenlere gelince, Allah onların mükafatlarını tastamam verecektir. Allah zalimleri sevmez.” ﴾57﴿
(Ey Muhammed!) Bunu (bildirdiklerimizi) biz sana âyetlerden ve hikmet dolu Kur’an’dan okuyoruz. ﴾58﴿
Şüphesiz Allah katında (yaratılışları bakımından) İsa’nın durumu, Adem’in durumu gibidir: Onu topraktan yarattı. Sonra ona “ol” dedi. O da hemen oluverdi. ﴾59﴿
Hak Rabbindendir. O halde sakın şüphe edenlerden olma. ﴾60﴿
Sana (gerekli) bilgi geldikten sonra artık kim bu konuda seninle tartışacak olursa de ki: “Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı çağıralım. Biz de siz de toplanalım. Sonra gönülden dua edelim de, Allah’ın lanetini (aramızdan) yalan söyleyenlerin üstüne atalım.” ﴾61﴿
Şüphesiz bu (İsa hakkındaki) gerçek kıssadır. Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. ﴾62﴿
Eğer yüz çevirirlerse, şüphesiz ki Allah fesat çıkaranları çok iyi bilir. ﴾63﴿
De ki: “Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin: Yalnız Allah’a ibadet edelim. Ona hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilah edinmesin.” Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, deyin ki: “Şahit olun, biz müslümanlarız.” ﴾64﴿
Ey kitap ehli! İbrahim hakkında niçin tartışıyorsunuz. Oysa Tevrat da, İncil de ondan sonra indirilmiştir. Siz hiç düşünmüyor musunuz? ﴾65﴿
İşte siz böyle kimselersiniz! Diyelim ki biraz bilginiz olan şey hakkında tartıştınız. Ya hiç bilginiz olmayan şey hakkında niçin tartışıyorsunuz? Allah bilir, siz bilmezsiniz. ﴾66﴿
İbrahim ne Yahudi idi ne de Hıristiyan. Fakat o, hanif (Allah’ı bir tanıyan, hakka yönelen) bir müslümandı. Allah’a ortak koşanlardan da değildi. ﴾67﴿
Şüphesiz, insanların İbrahim’e en yakın olanı, elbette ona uyanlar, bir de bu peygamber (Muhammed) ve mü’minlerdir. Allah da mü’minlerin dostudur. ﴾68﴿
Kitap ehlinden bir grup sizi saptırabilmeyi çok arzu etti. Oysa sadece kendilerini saptırıyorlar, fakat farkına varmıyorlar. ﴾69﴿
Ey Kitap ehli! (Gerçeğe) şahit olduğunuz halde, niçin Allah’ın âyetlerini inkar ediyorsunuz? ﴾70﴿
Ey Kitap ehli! Niçin hakkı batılla karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz? ﴾71﴿
Kitap ehlinden bir grup, “Mü’minlere indirilene günün başlangıcında inanın, sonunda da inkar edin, belki onlar (size bakarak) dönerler” dedi. ﴾72﴿
“Sizin dininize uyandan başkasına inanmayın” (dediler). De ki: “Şüphesiz hidayet, Allah’ın hidayetidir. Birine, size verilenin benzerinin verilmesinden veya Rabbinizin huzurunda aleyhinize deliller getireceklerinden ötürü mü (böyle söylüyorsunuz)?” De ki: “Lütuf Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” ﴾73﴿
O, rahmetini dilediğine has kılar. Allah büyük lütuf sahibidir. ﴾74﴿
Kitap ehlinden öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet etsen, onu sana (eksiksiz) iade eder. Fakat onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet etsen, tepesine dikilip durmadıkça onu sana iade etmez. Bu da onların, “Ümmîlere karşı (yaptıklarımızdan) bize vebal yoktur” demelerinden dolayıdır. Onlar, bile bile Allah’a karşı yalan söylerler. ﴾75﴿
Hayır! (Gerçek, onların dediği değil.) Kim sözünü yerine getirir ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa şüphesiz Allah da sakınanları sever. ﴾76﴿
Şüphesiz, Allah’a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir karşılığa değişenler var ya, işte onların ahirette bir payı yoktur. Allah kıyamet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temizlemeyecektir. Onlar için elem dolu bir azap vardır. ﴾77﴿
Onlardan (Kitap ehlinden) bir grup var ki, Kitab’dan olmadığı halde Kitab’dan sanasınız diye (okudukları) Kitap’tanmış gibi dillerini eğip bükerler ve, “Bu, Allah katındandır” derler. Halbuki o, Allah katından değildir. Bile bile Allah’a karşı yalan söylerler. ﴾78﴿
Allah’ın, kendisine Kitab’ı, hükmü (hikmeti) ve peygamberliği verdiği hiçbir insanın, “Allah’ı bırakıp bana kullar olun” demesi düşünülemez. Fakat (şöyle öğüt verir:) “Öğretmekte ve derinlemesine incelemekte olduğunuz Kitap uyarınca rabbânîler (Allah’ın istediği örnek ve dindar kullar) olun.” ﴾79﴿
Onun size, “Melekleri ve peygamberleri ilahlar edinin.” diye emretmesi de düşünülemez. Siz müslüman olduktan sonra, o size hiç inkârı emreder mi? ﴾80﴿
Hani, Allah peygamberlerden, “Andolsun, size vereceğim her kitap ve hikmetten sonra, elinizdekini doğrulayan bir peygamber geldiğinde, ona mutlaka iman edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz” diye söz almış ve, “Bunu kabul ettiniz mi; verdiğim bu ağır görevi üstlendiniz mi?” demişti. Onlar, “Kabul ettik” demişlerdi. Allah da, “Öyleyse şahid olun, ben de sizinle beraber şahit olanlardanım” demişti. ﴾81﴿
Artık bundan sonra kim yüz çevirirse işte onlar yoldan çıkmışların ta kendileridir. ﴾82﴿
Göklerdeki ve yerdeki herkes ister istemez ona boyun eğmişken ve ona döndürülüp götürülecekken onlar Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar? ﴾83﴿
De ki: “Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a) İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ’ya, İsa’ya ve peygamberlere Rablerinden verilene inandık. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz. Biz ona teslim olanlarız.” ﴾84﴿
Kim İslam’dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır. ﴾85﴿
İman ettikten, Peygamberin hak olduğuna şahitlik ettikten ve kendilerine açık deliller geldikten sonra inkar eden bir toplumu Allah nasıl doğru yola eriştirir? Allah zalim toplumu doğru yola iletmez. ﴾86﴿
İşte onların cezası; Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lanetinin üzerlerine olmasıdır. ﴾87﴿
Onun (lanetin) içinde ebedi kalacaklardır. Onların azabı hafifletilmez, onlara göz açtırılmaz. ﴾88﴿
Ancak bundan sonra tövbe edip kendilerini düzeltenler müstesnadır. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. ﴾89﴿
Şüphesiz iman ettikten sonra inkar eden, sonra da inkarda ileri gidenlerin tövbeleri asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar sapıkların ta kendileridir. ﴾90﴿
Şüphesiz inkar edip kafir olarak ölenler var ya, dünya dolusu altını fidye verseler bile bu, hiçbirisinden asla kabul edilmeyecektir. Onlar için elem dolu bir azap vardır. Onların hiçbir yardımcıları da yoktur. ﴾91﴿
Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir. ﴾92﴿
Tevrat indirilmeden önce, İsrail’in (Yakub’un) kendisine haram kıldığı dışında, yiyeceklerin hepsi İsrailoğullarına helâl idi. De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Tevrat’ı getirip okuyun.” ﴾93﴿
Artık bundan sonra Allah’a karşı kim yalan uydurursa, işte onlar zalimlerin ta kendileridir. ﴾94﴿
De ki: “Allah doğru söylemiştir. Öyle ise hakka yönelen İbrahim’in dinine uyun. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.” ﴾95﴿
Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi elbette Mekke’de, âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâ’be’dir. ﴾96﴿
Onda apaçık deliller, Makam-ı İbrahim vardır. Oraya kim girerse, güven içinde olur. Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse (bu hakkı tanınmazsa), şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağnidir. (Kimseye muhtaç değildir, her şey ona muhtaçtır.) ﴾97﴿
De ki: “Ey kitab ehli! Allah yaptıklarınızı görüp dururken Allah’ın âyetlerini niçin inkâr ediyorsunuz?” ﴾98﴿
Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir gruba uyarsanız, imanınızdan sonra sizi döndürüp kâfir yaparlar. ﴾100﴿
Size Allah’ın âyetleri okunup dururken ve Allah’ın Resûlü de aranızda iken dönüp nasıl inkar edersiniz? Kim Allah’a sımsıkı bağlanırsa, kesinlikle o, doğru yola iletilmiştir. ﴾101﴿
Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa öylece sakının ve siz ancak müslümanlar olarak ölün. ﴾102﴿
Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de o, kalplerinizi birleştirmişti. İşte onun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de o sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz. ﴾103﴿
Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır. ﴾104﴿
Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır. ﴾105﴿
O gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Yüzleri kararanlara, “İmanınızdan sonra inkar ettiniz, öyle mi? Öyle ise inkar etmenize karşılık azabı tadın” denilir. ﴾106﴿
Yüzleri ağaranlar ise Allah’ın rahmeti içindedirler. Onlar orada ebedi kalacaklardır. ﴾107﴿
İşte bunlar Allah’ın, sana hak olarak okuduğumuz âyetlerdir. Allah, âlemlere hiç zulüm etmek istemez. ﴾108﴿
Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Bütün işler ancak Allah’a döndürülür. ﴾109﴿
Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz. Kitap ehli de inansalardı elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan iman edenler de var. Ama pek çoğu fasık kimselerdir. ﴾110﴿
Onlar size eziyetten başka bir zarar veremezler. Eğer sizinle savaşmaya kalkışsalar, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra onlara yardım da edilmez. ﴾111﴿
Onlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah’ın ve (mü’min) insanların güvencesine sığınmadıkça kendilerini zillet kaplamıştır. Onlar Allah’ın gazabına uğradılar ve yoksulluk onları kapladı. Bunun sebebi onların; Allah’ın âyetlerini inkar ediyor ve peygamberleri haksız yere öldürüyor olmaları idi. Bütün bunların sebebi ise, isyan etmekte ve (Allah’ın koyduğu) sınırları çiğnemekte oluşları idi. ﴾112﴿
Onların (Kitap ehlinin) hepsi bir değildir. Kitap ehli içinde, gece saatlerinde ayakta duran, secdeye kapanarak Allah’ın âyetlerini okuyan bir topluluk da vardır. ﴾113﴿
Onlar, Allah’a ve ahiret gününe inanırlar. İyiliği emrederler. Kötülükten men ederler, hayır işlerinde birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar salihlerdendir. ﴾114﴿
Onlar ne hayır işlerlerse karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanları bilir. ﴾115﴿
Allah; “Şüphesiz, Allah fakirdir, biz zenginiz” diyenlerin sözünü elbette duydu. Onların dediklerini ve haksız yere peygamberleri öldürmelerini yazacağız ve, “Tadın yangın azabını!” diyeceğiz. ﴾181﴿
“Bu, kendi ellerinizin (önceden yapıp) gönderdiklerinin karşılığıdır.” Allah, kullara asla zulmedici değildir. ﴾182﴿
Onlar, “Allah bize, ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir peygambere inanmamamızı emretti” dediler. De ki: “Benden önce size nice peygamberler açık belgeleri ve sizin dediğiniz şeyi getirdi. Eğer doğru söyleyenler iseniz, niçin onları öldürdünüz?” ﴾183﴿
Eğer seni yalanladılarsa, senden önce açık delilleri, hikmetli sayfaları ve aydınlatıcı kitabı getiren peygamberler de yalanlanmıştı. ﴾184﴿
Andolsun, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah’a ortak koşanlardan üzücü birçok söz işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız bilin ki, bunlar (yapmaya değer) azmi gerektiren işlerdendir. ﴾186﴿
Hani Allah, kendilerine kitap verilenlerden, “Onu (Kitabı) mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz” diye sağlam söz almıştı. Fakat onlar verdikleri sözü, arkalarına atıp onu az bir karşılığa değiştiler. Yaptıkları bu alış veriş ne kadar kötüdür. ﴾187﴿
Ettiklerine sevinen ve yapmadıkları şeylerle övülmeyi seven kimselerin, sakın azaptan kurtulacaklarını sanma. Onlar için elem dolu bir azap vardır. ﴾188﴿
Kitap ehlinden öyleleri var ki, Allah’a, size indirilene ve kendilerine indirilene, Allah’a derinden saygı duyarak inanırlar. Allah’ın âyetlerini az bir değere satmazlar. Onlar var ya, işte onların, Rableri katında mükafatları vardır. Şüphesiz Allah hesabı çabuk görendir. ﴾199﴿
Ey iman edenler! Sabredin. Sabır yarışında düşmanlarınızı geçin. (Cihat için) hazırlıklı ve uyanık olun ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz. ﴾200﴿
https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-1/al-i-imran-suresi-3/ayet-195/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1
Kendilerine Kitaptan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar. ﴾44﴿
Allah sizin düşmanlarınızı çok daha iyi bilir. Allah dost olarak yeter. Allah yardımcı olarak da yeter. ﴾45﴿
Yahudilerden öyleleri var ki, (kelimeleri yerlerinden kaydırıp) tahrif ederek onları anlamlarından uzaklaştırırlar. Dillerini eğip bükerek ve dine saldırarak “İşittik, karşı geldik”, “İşit, işitmez olası!” “Râ’inâ” derler. Halbuki onlar, “İşittik ve itaat ettik; dinle ve bize bak” deselerdi bu kendileri için daha hayırlı olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden kendilerini lânetlemiştir. Bu yüzden pek az iman ederler. ﴾46﴿
Ey kendilerine kitap verilenler! Bir takım yüzleri silip de tersine çevirmeden, yahut Cumartesi halkını lanetlediğimiz gibi onları lanetlemeden, yanınızda bulunanı (Tevrat’ı) doğrulayıcı olarak indirdiğimiz bu kitaba (Kur’an’a) iman edin. Allah’ın emri mutlaka yerine gelecektir. ﴾47﴿
Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışında kalan (günah) ları ise dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a şirk koşan kimse, şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur. ﴾48﴿
Kendilerini temize çıkaranları görmedin mi? Hayır! Allah dilediğini temize çıkarır ve kendilerine kıl kadar zulmedilmez. ﴾49﴿
Bak Allah’a karşı nasıl yalan uyduruyorlar. Apaçık bir günah olarak bu yeter. ﴾50﴿
Kendilerine Kitap’tan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar “cibt”e ve “tâğut”a inanıyorlar. İnkar edenler için de, “Bunlar, iman edenlerden daha doğru yoldadır” diyorlar. ﴾51﴿
Yoksa, insanları; Allah’ın lütfundan kendilerine verdiği şey dolayısıyla kıskanıyorlar mı? Şüphesiz biz, İbrahim ailesine de kitap ve hikmet vermişizdir. Onlara büyük bir hükümranlık da vermiştik. ﴾54﴿
Böylece onlardan kimi ona iman etti, kimi de sırt çevirdi. (O iman etmeyenlere) çılgın ateş olarak cehennem yeter. ﴾55﴿
İş, ne sizin kuruntunuza, ne de kitap ehlinin kuruntusuna göredir. Kim kötü bir iş yaparsa onunla cezalandırılır. O kendisine Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı bulabilir. ﴾123﴿
Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Sizden önce kendilerine kitap verilenlere de, size de “Allah’a karşı gelmekten sakının” diye tavsiye ettik. Eğer inkar ederseniz, (bilin ki) göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Allah zengindir, övülmeye layıktır. ﴾131﴿
Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkar ederse derin bir sapıklığa düşmüş olur. ﴾136﴿
Kitap ehli, senden kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. (Buna şaşma!) Mûsâ’dan, bundan daha büyüğünü istemişler ve “Allah’ı bize açıkça göster” demişlerdi. Böylece zulümleri sebebiyle onları yıldırım çarptı. Sonra kendilerine apaçık deliller gelmesinin ardından (tuttular) buzağıyı tanrı edindiler. Biz bunu da affettik ve Mûsâ’ya apaçık bir güç ve yetki verdik. ﴾153﴿
Verdikleri sağlam söz(ü yerine getirmemeleri) sebebiyle “Tûr”u üzerlerine kaldırdık ve onlara, “Tevazu ile kapıdan girin” dedik. Yine onlara, “Cumartesi (yasakları) konusunda haddi aşmayın” dedik ve onlardan sağlam bir söz aldık. ﴾154﴿
Verdikleri sağlam sözü bozmalarından, Allah’ın âyetlerini inkar etmelerinden, peygamberleri haksız yere öldürmelerinden ve “kalplerimiz muhafazalıdır” demelerinden dolayı (başlarına türlü belalar verdik. Onların kalpleri muhafazalı değildir), tam aksine inkarları sebebiyle Allah onların kalplerini mühürlemiştir. Artık onlar inanmazlar. ﴾155﴿
Bir de inkarlarından ve Meryem’e büyük bir iftira atmalarından ve “Biz Allah’ın peygamberi Meryemoğlu İsa Mesih’i öldürdük” demelerinden dolayı kalplerini mühürledik. Oysa onu öldürmediler ve asmadılar. Fakat onlara öyle gibi gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, bu konuda kesin bir şüphe içindedirler. O hususta hiçbir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu kesin olarak öldürmediler. ﴾156-157﴿
Fakat Allah onu kendisine yükseltmiştir. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. ﴾158﴿
Kitab ehlinden hiç kimse yoktur ki ölümünden önce, ona (İsa’ya) iman edecek olmasın. Kıyamet günü o (İsa) onların aleyhine şahit olacaktır. ﴾159﴿
Yahudilerin yaptıkları zulüm ve birçok kimseyi Allah yolundan alıkoymaları, kendilerine yasaklanmış olduğu halde faiz almaları, insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle önceden kendilerine helal kılınmış temiz ve hoş şeyleri onlara haram kıldık.İçlerinden inkar edenlere de acı bir azap hazırladık. ﴾160-161﴿
Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve mü’minler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler. O namazı kılanlar, zekatı verenler, Allah’a ve ahiret gününe inananlar var ya, işte onlara büyük bir mükâfat vereceğiz. ﴾162﴿
Biz Nûh’a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyüb’e, Yûnus’a, Hârûn’a ve Süleyman’a da vahyetmiştik. Davûd’a da Zebûr vermiştik. ﴾163﴿
Daha önce kıssalarını sana anlattığımız peygamberler gönderdik. Anlatmadığımız (nice) peygamberler de gönderdik. Allah Mûsa ile de doğrudan konuştu. ﴾164﴿
Müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdik ki, peygamberlerden sonra insanların Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. ﴾165﴿
Fakat Allah sana indirdiğini kendi ilmiyle indirmiş olduğuna şahitlik eder. Melekler de buna şahitlik eder. Şahit olarak Allah yeter. ﴾166﴿
Şüphesiz inkar edenler, insanları Allah yolundan alıkoyanlar derin bir sapıklığa düşmüşlerdir. ﴾167﴿
Şüphesiz inkar edenler ve zulmedenler (var ya) Allah onları asla bağışlayacak ve doğru yola iletecek değildir. ﴾168﴿
(Allah onları) ancak içinde ebedi kalacakları cehennemin yoluna iletir. Bu ise Allah’a çok kolaydır. ﴾169﴿
Ey insanlar! Peygamber size Rabbinizden hakkı (gerçeği) getirdi. O halde kendi iyiliğiniz için iman edin. Eğer inkar ederseniz bilin ki, göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. ﴾170﴿


