“Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da yine Onun âyetlerindendir.” Rum Sûresi, 30:22.  “Odur ki, yem yeşil ağaçtan size ateş çıkarır.” Yâsin Sûresi, 36:80. – Cumartesi Dersleri 25. 2. 6.

"Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da yine Onun âyetlerindendir." Rum Sûresi, 30:22.  "Odur ki, yem yeşil ağaçtan size ateş çıkarır." Yâsin Sûresi, 36:80. - Cumartesi Dersleri 25. 2. 6.

Cumartesi Derslerinde bu hafta:

“Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da yine Onun âyetlerindendir.” Rum Sûresi, 30:22.  “Odur ki, yem yeşil ağaçtan size ateş çıkarır.” Yâsin Sûresi, 36:80.”

konusu işlenmektedir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Sözler Yirmi Beşinci Söz – Mu’cizât-ı Kur’âniye Risalesi – Birinci Şule – İKİNCİ ŞUA – BEŞİNCİ LEM’A – ÜÇÜNCÜ IŞIK.

"Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da yine Onun âyetlerindendir." Rum Sûresi, 30:22.  "Odur ki, yem yeşil ağaçtan size ateş çıkarır." Yâsin Sûresi, 36:80. - Cumartesi Dersleri 25. 2. 6.
“Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da yine Onun âyetlerindendir.” Rum Sûresi, 30:22.  “Odur ki, yem yeşil ağaçtan size ateş çıkarır.” Yâsin Sûresi, 36:80. – Cumartesi Dersleri 25. 2. 6.

KISA VİDEO

UZUN VİDEO

SHORTS

Yirmi Beşinci Söz

Mu’cizât-ı Kur’âniye Risalesi

Birinci Şule

İKİNCİ ŞUA

Kur’ân’ın câmiiyet-i harikulâdesidir. Şu Şuanın Beş Lem’ası var.

BEŞİNCİ LEM’A:

Kur’ân’ın üslûp ve îcâzındaki câmiiyet-i harikadır. Bunda Beş Işık var.

ÜÇÜNCÜ IŞIK:

Kur’ân’ın i’cazkârâne îcâzıdır. Kâh olur ki, uzun bir silsilenin iki tarafını öyle bir tarzda zikreder ki, güzelce silsileyi gösterir. Hem kâh olur ki, bir kelimenin içine sarihan, işareten, remzen, imâen bir dâvânın çok burhanlarını derc eder.

Meselâ,

وَمِنْ اٰيَاتِهِ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ وَاخْتِلاَفُ اَلْسِنَتِكُمْ وَاَلْوَانِكُمْ     1

de, âyât ve delâil-i vahdâniyet silsilesini teşkil eden silsile-i hilkat-i kâinatın mebde’ ve müntehâsını zikirle o ikinci silsileyi gösterir, birinci silsileyi okutturuyor.

Evet, bir Sâni-i Hakîme şehadet eden sahâif-i âlemin birinci derecesi, semâvât ve arzın asl-ı hilkatleridir. Sonra gökleri yıldızlarla tezyin ile zeminin zîhayatlarla şenlendirilmesi, sonra güneş ve ayın teshiriyle mevsimlerin değişmesi, sonra gece ve gündüzün ihtilâf ve deveranı içindeki silsile-i şuûnâttır. Daha gele gele, tâ kesretin en ziyade intişar ettiği mahal olan simaların ve seslerin hususiyetlerine ve imtiyazlarına ve teşahhuslarına kadar… Madem ki en ziyade intizamdan uzak ve tesadüfün karışmasına maruz olan fertlerin simalarındaki teşahhusatta hayret verici bir intizam-ı hakîmâne bulunsa, üzerinde gayet san’atkâr bir Hakîmin kalemi işlediği gösterilse, elbette intizamları zahir olan sair sahifeler kendi kendine anlaşılır, Nakkâşını gösterir. Hem madem koca semâvât ve


Dipnot-1

“Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da yine Onun âyetlerindendir.” Rum Sûresi, 30:22.


arz: yer, dünya
asl-ı hilkat: yaratılış başlangıcı (bk. ḫ-l-ḳ)
âyât: âyetler
âyât-ı Kur’âniye: Kur’ân’ın âyetleri
burhan: güçlü delil
câmiiyet: kapsamlılık (bk. c-m-a)
delâil-i vahdâniyet: Allah’ın birliğinin delilleri (bk. v-ḥ-d)
derc etmek: yerleştirmek
deveran: dönüş
durub-u emsal: atasözleri (bk. m-s̱-l)
ehl-i hakikat: gerçeği ve doğruyu bulan kimseler (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
elzem: çok lüzumlu
hacet: ihtiyaç (bk. ḥ-v-c)
Hakîm: herşeyi hikmetle yapan Allah (bk. ḥ-k-m)
hâsiyet: özellik
hususiyet: özellik
i’cazkârâne: mu’cizeli bir şekilde (bk. a-c-z)
îcâz: az sözle çok mânâlar anlatma (bk. v-c-z)
ihtilâf: farklılık
imâen: imâ ederek
imtiyaz: farklılık
intişar etmek: yayılmak
intizam: düzenlilik (bk. n-ẓ-m)
intizam-ı hakîmâne: hikmetli bir düzen (bk. n-ẓ-m; ḥ-k-m)
kâh: bazen
kat’-ı merâtip etmek: mertebeler katetmek, aşmak
kesret: çokluk (bk. k-s̱-r)
mabeyn: ara
mahal: yer
makbul: kabul görmüş
mâlik: sahip (bk. m-l-k)
mebde’: başlangıç
müntehâ: son
Nakkaş: herşeyi san’atlı bir şekilde nakış nakış işleyen Allah (bk. n-ḳ-ş)
rehber-i mutlak: her bakımdan rehber (bk. ṭ-l-ḳ)remzen: işareten
sahaîf-i âlem: âlem sahifeleri (bk. a-l-m)
sair: diğer
Sâni-i Hakîm: herşeyi hikmetle ve san’atla yapan Allah (bk. ṣ-n-a; ḥ -k-m)
sarihan: açıkça
semâvat: gökler (bk. s-m-v)
silsile: zincir
silsile-i hilkat-i kâinat: kâinatın yaratılış devreleri (bk. ḫ-l-ḳ; k -v-n)
silsile-i şuûnat: işler zinciri (bk. ş-e-n)
şehadet: şahitlik (bk. ş-h-d)
tabakat-ı ehl-i kemâl: kemâl sahibi insanların tabakaları, grupları (bk. k-m-l)
terakkiyat: terakkiler, ilerlemeler
teshir: boyun eğdirme
teşahhus: şahıslanma, belirlenme
teşahhusat: şahıslanmalar, belirlenmeler
teşkil etmek: meydana getirmek
tezyin: süsleme (bk. z-y-n)
zahir: görünen (bk. ẓ-h-r)
zemin: yeryüzü
zîhayat: canlı (bk. ẕî; h-y-y)
zikretmek: anmak, belirtmek
ziyade: fazla

arzın asl-ı hilkatinde eser-i san’at ve hikmet görünüyor. Elbette kâinat sarayının binasında temel taşı olarak gökleri ve zemini hikmetle koyan bir Sâniin, sair eczalarında eser-i san’atı, nakş-ı hikmeti pek çok zahirdir. İşte şu âyet, hafîyi izhar, zahirîyi ihfâ ederek gayet güzel bir îcaz yapmış.

Elhak,

 فَسُبْحَانَ اللهِ حِينَ تُمْسُونَ 

den tut, tâ

وَلَهُ الْمَثَلُ اْلاَعْلٰى فِى السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ     2

e kadar altı defa

 وَمِنْ اٰيَاتِهِ، وَمِنْ اٰيَاتِهِ 

ile başlayan silsile-i berâhin, bir silsile-i cevahirdir, bir silsile-i nurdur, bir silsile-i i’cazdır, bir silsile-i îcâz-ı i’câzîdir. Kalb istiyor ki, şu definelerde gizli olan elmasları göstereyim. Fakat, ne yapayım, makam kaldırmıyor. Başka vakte talik edip o kapıyı şimdi açmıyorum.

Hem meselâ,

 فَاَرْسِلُونِ     يُوسُفُ اَيُّهَاالصِّدِّيقُ 4

فَاَرْسِلُونِ kelâmıyla يُوسُفُ kelimesi ortalarında şunlar var:

اِلٰى يُوسُفَ لاَسْتَعْبَرَ مِنْهُ الرُّؤْيَا فَاَرْسَلُوهُ فَذَهَبَ اِلَى السِّجْنِ وَقَالَ يُوسُفُ     5

Demek beş cümleyi bir cümlede icmal edip îcaz ettiği halde vuzuhu ihlâl etmemiş, fehmi işkâl etmemiş.

Hem meselâ

 اَلَّذِى جَعَلَ لَكُمْ مِنَ الشَّجَرِ اْلاَخْضَرِ نَارًا 

insan-ı âsi “Çürümüş kemikleri kim diriltecek?” diye meydan okur gibi inkârına karşı Kur’ân der: “Kim bidâyeten yaratmışsa O diriltecek. O yaratan Zât ise, herbir şeyi herbir keyfiyette bilir. Hem size yeşil ağaçtan ateş çıkaran bir Zât, çürümüş kemiğe hayat verebilir.”


Dipnot-1

“Akşama erdiğinizde Allah’ı tesbih edin.” Rum Sûresi, 30:17.

Dipnot-2

“Göklerde ve yerde tecellî eden en yüce sıfatlar Onundur. Onun kudreti herşeye galiptir; Onun hikmeti herşeyi kuşatır.” Rum Sûresi, 30:27.

Dipnot-3

“Yine Onun âyetlerindendir ki…”

Dipnot-4

“Beni gönderin. Ey Yusuf, ey doğru sözlü kişi.” Yusuf Sûresi, 12:45-46.

Dipnot-5

Yusuf’a, rüyayı ona tabir ettirmek için gönderin. Onu gönderdiler. O da zindana gitti ve dedi ki:

Dipnot-6

“Odur ki, yem yeşil ağaçtan size ateş çıkarır.” Yâsin Sûresi, 36:80.


arz: yer, dünya
asl-ı hilkat: yaratılışın aslı, esası (bk. ḫ-l-ḳ)
bidâyeten: başlangıçta
ecza: kısımlar, bölümler (bk. c-z-e)
elhak: gerçekten (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
eser-i san’at ve hikmet: hikmet ve san’at eseri (bk. ṣ-n-a; ḥ-k-m)
fehm: anlayış
hafî: gizli
hikmet: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması (bk. ḥ-k-m)
îcaz: az sözle çok manalar anlatma (bk. v-c-z)
icmal etmek: özetlemek (bk. c-m-l)
ihfâ: gizleme
ihlâl etmek: bozmak, karıştırmak
inkâr: kabul etmeme, inanmama (bk. n-k-r)
insan-ı âsi: isyan eden insan
işkal etmek: zorlaştırmak
izhar: gösterme (bk. ẓ-h-r)
kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)
keyfiyet: özellik, nitelik
nakş-ı hikmet: hikmet nakşı (bk. n-ḳ-ş; ḥ-k-m)
Sâni: herşeyi san’atla yaratan Allah (bk. ṣ-n-a)
silsile-i berâhin: deliller zinciri
silsile-i cevahir: cevherler zinciri
silsile-i i’câz: mu’cizelik zinciri (bk. a-c-z)
silsile-i îcâz-ı i’câzî: mu’cize olan veciz ifadeler zinciri (bk. v-c-z; a-c-z)
silsile-i nur: nur zinciri (bk. n-v-r)
talik etmek: sonraya bırakmak
vuzuh: açıklık
zahir: görünür, açık (bk. ẓ-h-r)
zemin: yeryüzü

İşte şu kelâm, diriltmek dâvâsına müteaddit cihetlerle bakar, ispat eder.

Evvelâ, insana karşı ettiği silsile-i ihsânâtı şu kelâmıyla başlar, tahrik eder, hatıra getirir. Başka âyetlerde tafsil ettiği için kısa keser, akla havale eder. Yani, size ağaçtan meyveyi ve ateşi ve ottan erzakı ve hububu ve topraktan hububâtı ve nebâtâtı verdiği gibi, zemini size hoş, herbir erzakınız içinde konulmuş bir beşik ve âlemi güzel ve bütün levâzımâtınız içinde bulunur bir saray yapan bir Zâttan kaçıp, başıboş kalıp, ademe gidip saklanılmaz. Vazifesiz olup, kabre girip uyandırılmamak üzere rahat yatamazsınız.

Sonra, o dâvânın bir deliline işaret eder.

 اَلشَّجَرِ اْلاَخْضَرِ نَارًا 

kelimesiyle remzen der: Ey haşri inkâr eden adam! Ağaçlara bak. Kışta ölmüş kemikler gibi hadsiz ağaçları baharda dirilten, yeşillendiren, hattâ herbir ağaçta yaprak ve çiçek ve meyve cihetiyle üç haşrin nümunelerini gösteren bir Zâta karşı inkâr ile, istib’âd ile kudretine meydan okunmaz.

Sonra bir delile daha işaret eder, der: Size ağaç gibi kesif, sakil, karanlıklı bir maddeden ateş gibi lâtif, hafif, nuranî bir maddeyi çıkaran bir Zâttan, odun gibi kemiklere ateş gibi bir hayat ve nur gibi bir şuur vermeyi nasıl istib’âd ediyorsunuz?

Sonra bir delile daha tasrih eder, der ki: Bedevîler için kibrit yerine ateş çıkaran meşhur ağacın, yeşilken iki dalı birbirine sürüldüğü vakit ateşi yaratan ve rutubetiyle yeşil ve hararetiyle kuru gibi iki zıt tabiatı cem edip onu buna menşe etmekle herbir şey, hattâ anâsır-ı asliye ve tabâyi-i esasiye Onun emrine bakar, Onun kuvvetiyle hareket eder, hiçbirisi başıboş olup tabiatıyla hareket etmediğini gösteren bir Zâttan, topraktan yapılan ve sonra toprağa dönen insanı topraktan yeniden çıkarması istib’âd edilmez. İsyan ile Ona meydan okunmaz.

Sonra, Hazret-i Mûsâ aleyhisselâmın şecere-i meşhuresini hatıra getirmekle, “Şu dâvâ-yı Ahmediye aleyhissalâtü vesselâm, Mûsâ aleyhisselâmın dahi dâvâsıdır,” enbiyanın ittifakına hafî bir ima edip şu kelimenin îcâzına bir letafet daha katar.


Dipnot-1

“Yem yeşil ağaçtan ateş çıkarır.” Yâsin Sûresi, 36:80.


adem: hiçlik, yokluk
âlem: dünya (bk. a-l-m)
Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun (bk. ṣ-l-v; s-l-m)
Aleyhisselâm: Allah’ın selamı onun üzerine olsun (bk. s-l-m)
anâsır-ı asliye: temel unsurlar, ana maddeler
bedevî: göçebe hayatı yaşayan
câmi’: kapsamlı (bk. c-m-a)
cem etmek: toplamak (bk. c-m-a)
cihet: yön
dâvâ-yı Ahmediye: Hz. Muhammed’in dâvâsı (bk. ḥ-m-d)
enbiya: peygamberler (bk. n-b-e)
erzak: rızıklar (bk. r-z-ḳ)
hadsiz: sayısız
hafî: gizli
hararet: sıcaklık
hârık: harika
haşr: öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma (bk. ḥ-ş-r)
Hazret-i Mûsâ: (bk. bilgiler)
hubub: tohumlar, tâneler
hububât: taneli bitkiler, tahıl
îcâz: az sözle çok mânâ ifade etme (bk. v-c-z)
îcâz-ı Kur’ânî: Kur’ân’ın vecizliği, az sözle çok mânâlar anlatması (bk. v-c-z)
inkâr: kabul etmeme, inanmama (bk. n-k-r)
istib’ad: inkâr, akıldan uzak görme
ittifak: birleşme, birlik
kelâm: kelime, ifade (bk. k-l-m)
kesif: katı
kudret: güç, iktidar (bk. ḳ-d-r)
lâtif: güzel, hoş (bk. l-ṭ-f)
letafet: güzellik, hoşluk (bk. l-ṭ-f)l
evâzımât: gerekli olan şeyler
menşe: kaynak, kök
müteaddit: çeşitli
nebâtât: bitkiler
nuranî: nurlu, aydınlık (bk. n-v-r)
nümune: örnek
remzen: işareten
sakil: ağır
silsile-i ihsanât: iyilikler zinciri (bk. ḥ-s-n)
şecere-i meşhure: meşhur ağaç
şuur: bilinç, idrak (bk. ş-a-r)
tabâyi-i esasiye: esas unsurların özellikleri
tabiat: mizaç (bk. ṭ-b-a)
tafsil: ayrıntılı olarak açıklama
tahrik etmek: harekete geçirmek
tasrih etmek: açıklamak
zemin: yeryüzü

KAYNAKLAR

Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi Beşinci Söz – Mu’cizât-ı Kur’âniye Risalesi – Birinci Şule – İKİNCİ ŞUA – İKİNCİ ŞUA – BEŞİNCİ LEM’A – ÜÇÜNCÜ IŞIK, Söz Basım Yayın Ltd. Şti., Mart 2012, İstanbul.

https://erisale.com/#content.tr.1.535

https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/yirmi-besinci-soz/535


CUMARTESİ DERSLERİ

Herkes, her vakit Kur'ân'a muhtaç olduğu halde, ya gabavetinden veya başka esbaba binaen, her vakit bütün Kur'ân'ı okumayan veyahut okumaya vakit ve fırsat bulamayan adamlar Kur'ân'dan mahrum kalmamak için, herbir sûre birer küçük Kur'ân hükmüne, hattâ herbir uzun âyet birer kısa sûre makamına geçer. - Cumartesi Dersleri 25. 2. 5.
Herkes, her vakit Kur’ân’a muhtaç olduğu halde, ya gabavetinden veya başka esbaba binaen, her vakit bütün Kur’ân’ı okumayan veyahut okumaya vakit ve fırsat bulamayan adamlar Kur’ân’dan mahrum kalmamak için, herbir sûre birer küçük Kur’ân hükmüne, hattâ herbir uzun âyet birer kısa sûre makamına geçer. – Cumartesi Dersleri 25. 2. 5.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ından; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar gibi kitaplarından alınarak her hafta Cumartesi günü Cumartesi Dersleri adı altında yapılan ve YouTube’da yüklenen dersler yer almaktadır.

Ayrıca; http://www.erisale.com/#home adresinde ve https://sorularlarisale.com/ adresinde yer alan Risalelerin ekran kaydı yapılmakta ve sitemizde ilgili dersin bulunduğu sayfaya metinler ve sözlük konulmaktadır.

Dersler en son yapılan derslere göre sıralanmaktadır.

CUMARTESİ DERSLERİ