“Eyvah gençliğimizi bâd-i heva, belki zararlı zayi ettik. Sakın bizim gibi yapmayınız.” – Birkaç Bîçare Gençlere Verilen Bir Tenbih, Bir Ders, Bir İhtardır – Gençlik Rehberi Okumaları 7

“Eyvah gençliğimizi bâd-i heva, belki zararlı zayi ettik. Sakın bizim gibi yapmayınız.” - Birkaç Bîçare Gençlere Verilen Bir Tenbih, Bir Ders, Bir İhtardır - Gençlik Rehberi Okumaları 7

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Gençlik Rehberi okumalarında bu derste “Eyvah gençliğimizi bâd-i heva, belki zararlı zayi ettik. Sakın bizim gibi yapmayınız.’ – Birkaç Bîçare Gençlere Verilen Bir Tenbih, Bir Ders, Bir İhtardır” bölümü yer almaktadır.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ında Gençlik Rehberinde yer alan bölümler 11 yaşındaki Hüma kızımız tarafından okunmaktadır.

“Eyvah gençliğimizi bâd-i heva, belki zararlı zayi ettik. Sakın bizim gibi yapmayınız.” - Birkaç Bîçare Gençlere Verilen Bir Tenbih, Bir Ders, Bir İhtardır - Gençlik Rehberi Okumaları 7
“Eyvah gençliğimizi bâd-i heva, belki zararlı zayi ettik. Sakın bizim gibi yapmayınız.” – Birkaç Bîçare Gençlere Verilen Bir Tenbih, Bir Ders, Bir İhtardır – Gençlik Rehberi Okumaları 7

Risale-i Nur Külliyatı’ndan

GENÇLİK REHBERİ

Müellifi

Bedîüzzaman Said Nursî

SHORTS

Birkaç Bîçare Gençlere Verilen Bir Tenbih, Bir Ders, Bir İhtardır

Bir gün yanıma parlak birkaç genç geldiler. Hayat ve gençlik ve hevesat cihetinden gelen tehlikelerden sakınmak için tesirli bir ihtar almak isteyen bu gençlere, ben de eskiden Risale-i Nur’dan meded isteyen gençlere dediğim gibi dedim ki:

Sizdeki gençlik kat’iyen gidecek. Eğer siz daire-i meşruada kalmazsanız o gençlik zayi olup başınıza hem dünyada hem kabirde hem âhirette kendi lezzetinden çok ziyade belalar ve elemler getirecek. Eğer terbiye-i İslâmiye ile o gençlik nimetine karşı bir şükür olarak iffet ve namusluluk ve taatte sarf etseniz o gençlik manen bâki kalacak ve ebedî bir gençlik kazanmasına sebep olacak.

Hayat ise eğer iman olmazsa veyahut isyan ile o iman tesir etmezse hayat, zahirî ve kısacık bir zevk ve lezzetle beraber, binler derece o zevk ve lezzetten ziyade elemler, hüzünler, kederler verir. Çünkü insanda akıl ve fikir olduğu için hayvanın aksine olarak hazır zamanla beraber geçmiş ve gelecek zamanlarla da fıtraten alâkadardır. O zamanlardan dahi hem elem hem lezzet alabilir. Hayvan ise fikri olmadığı için hazır lezzetini, geçmişten gelen hüzünler ve gelecekten gelen korkular, endişeler bozmuyor. İnsan ise eğer dalalet ve gaflete düşmüş ise hazır lezzetine geçmişten gelen hüzünler ve gelecekten gelen endişeler o cüz’î lezzeti cidden acılaştırıyor, bozuyor. Hususan gayr-ı meşru ise bütün bütün zehirli bir bal hükmündedir. Demek hayvandan yüz derece, lezzet-i hayat noktasında aşağı düşer.

Belki ehl-i dalaletin ve gafletin hayatı belki vücudu belki kâinatı, bulunduğu gündür. Bütün geçmiş zaman ve kâinatlar, onun dalaleti noktasında ma’dumdur, ölmüştür. Akıl alâkadarlığı ile ona zulmetler, karanlıklar veriyor. Gelecek zamanlar ise itikadsızlığı cihetiyle yine ma’dumdur. Ve ademle hasıl olan ebedî firaklar, mütemadiyen onun fikir yoluyla hayatına zulmetler veriyorlar.

Eğer iman, hayata hayat olsa o vakit hem geçmiş hem gelecek zamanlar imanın nuruyla ışıklanır ve vücud bulur. Zaman-ı hazır gibi ruh ve kalbine iman noktasında ulvi ve manevî ezvakı ve envar-ı vücudiyeyi veriyor. Bu hakikatin İhtiyar Risalesi’nde Yedinci Rica’da izahı var, ona bakmalısınız.

İşte hayat böyledir. Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve feraizle ziynetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz.

Her gün ve her yerde ve her vakit vefiyatların gösterdikleri dehşetli hakikat-i mevt ise size –başka gençlere söylediğim gibi– bir temsil ile beyan ediyorum:

Mesela, burada gözünüz önünde bir darağacı dikilmiş. Onun yanında bir piyango –fakat pek büyük bir ikramiye biletleri veren– dairesi var. Biz buradaki on kişi alâküllihal, ister istemez, hiç başka çare yok, oraya davet edileceğiz, bizi çağıracaklar. Ve çağırma zamanı gizli olmasından her dakika, ya “Gel, idam biletini al, darağacına çık!” veyahut “Gel, milyonlar altın kazandıran bir ikramiye bileti sana çıkmış gel, al!” demelerini beklerken birden kapıya iki adam geldi.

Biri yarı çıplak güzel ve aldatıcı bir kadın, elinde zahiren gayet tatlı fakat zehirli bir helva getirip yedirmek istiyor.

Diğer biri de aldatmaz ve aldanmaz ciddi bir adam, o kadının arkasından girdi. Dedi ki: “Size bir tılsım, bir ders getirdim. Bunu okusanız o helvayı yemezseniz o darağacından kurtulursunuz. Bu tılsım ile o emsalsiz ikramiye biletinizi alırsınız. İşte bu darağacında zaten gözünüzle görüyorsunuz ki bal yiyenler oraya giriyorlar ve oraya girinceye kadar o helvanın zehirinden dehşetli karın sancısı çekiyorlar ve o büyük ikramiye biletini alanlar çendan görünmüyorlar ve zahiren onlar da o darağacına çıktıkları görünüyor. Fakat onlar asılmadıklarını, belki oradan kolayca ikramiye dairesine girmek için basamak yaptıklarını milyonlar şahitler var, haber veriyorlar. İşte pencerelerden bakınız. En büyük memurlar ve bu işle alâkadar büyük zatlar, yüksek sesle ilan ediyorlar ve haber veriyorlar ki o darağacına gidenleri aynelyakîn gözünüz ile gördüğünüz gibi bu ikramiye biletini tılsımcılar aldıklarını hiç şek ve şüphesiz, gündüz gibi kat’î biliniz.” dedi.

İşte bu temsil gibi zehirli bir bal hükmünde olan gayr-ı meşru dairedeki gençliğin sefahetkârane zevkleri, hazine-i ebediyenin ve saadet-i sermediyenin bileti ve vesikası olan imanı kaybettiği için darağacı hükmünde olan ölüm ve ebedî zulümat kapısı olan kabrin musibetine, aynen zahiren göründüğü gibi düşer. Ve ecel gizli olduğu için genç, ihtiyar fark etmeyerek her vakit ecel celladı, başını kesmek için gelebilir.

Eğer o zehirli bal hükmünde olan hevesat-ı gayr-ı meşruayı terk edip tılsım-ı Kur’anî olan iman ve feraizi elde etmekle ve fevkalâde mukadderat-ı beşer piyangosundan çıkan saadet-i ebediye hazinesi biletini alacağına, yüz yirmi dört bin enbiya aleyhimüsselâm ile beraber hadd ü hesaba gelmeyen ehl-i velayet ve ehl-i hakikat, müttefikan haber veriyorlar ve âsârını gösteriyorlar.

Elhasıl: Gençlik gidecek. Sefahette gitmiş ise hem dünyada hem âhirette, binler bela ve elemler netice verdiğini ve öyle gençler ekseriyetle sû-i istimal ile israfat ile gelen evhamlı hastalıkla hastahanelere ve taşkınlıklarıyla hapishanelere veya sefalethanelere ve manevî elemlerden gelen sıkıntılarla meyhanelere düşeceklerini anlamak isterseniz; hastahanelerden ve hapishanelerden ve kabristanlardan sorunuz.

Elbette hastahanelerin ekseriyetle lisan-ı halinden, gençlik sâikasıyla israfat ve sû-i istimalden gelen hastalıktan enînler, eyvahlar işittiğiniz gibi; hapishanelerden dahi ekseriyetle gençliğin taşkınlık sâikasıyla gayr-ı meşru dairedeki harekâtın tokatlarını yiyen bedbaht gençlerin teessüflerini işiteceksiniz. Ve kabristanda ve mütemadiyen oraya girenler için kapıları açılıp kapanan o âlem-i berzahta –ehl-i keşfe’l-kuburun müşahedatıyla ve bütün ehl-i hakikatin tasdikiyle ve şehadetiyle– ekser azaplar, gençlik sû-i istimalatının neticesi olduğunu bileceksiniz.

Hem nev-i insanın ekseriyetini teşkil eden ihtiyarlardan ve hastalardan sorunuz. Elbette ekseriyet-i mutlaka ile esefler, hasretler ile “Eyvah gençliğimizi bâd-i heva, belki zararlı zayi ettik. Sakın bizim gibi yapmayınız.” diyecekler. Çünkü beş on senelik gençliğin gayr-ı meşru zevki için dünyada çok seneler gam ve keder ve berzahta azap ve zarar ve âhirette cehennem ve sakar belasını çeken adam, en acınacak bir halde olduğu halde

اَلرَّاضٖى بِالضَّرَرِ لَا يُنْظَرُ لَهُ

sırrıyla hiç acınmaya müstahak olamaz. Çünkü zarara rızasıyla girene merhamet edilmez ve lâyık değildir.

Cenab-ı Hak bizi ve sizi, bu zamanın cazibedar fitnesinden kurtarsın ve muhafaza eylesin, âmin!

***

KAYNAK

https://www.risalekulliyati.com/kulliyat/genclik-rehberi/birkac-bicare-genclere-verilen-bir-tenbih–bir-ders–bir-ihtardir


GENÇLİK REHBERİ OKUMALARI – RİSALE-İ NUR KÜLLİYATI’NDAN – ÜSTAD BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ – OKUYAN: HÜMA

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Gençlik Rehberi Okumalarında Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ında Gençlik Rehberinde yer alan bölümler Hüma kızımız tarafından okunmaktadır.






Bir Zaman Eskişehir Hapishanesinin Penceresinde Oturmuştum – Gençlik Rehberi Okumaları 4

Bir Zaman Eskişehir Hapishanesinin Penceresinde Oturmuştum - Gençlik Rehberi Okumaları 4

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Gençlik Rehberi okumalarında bu derste “Bir Zaman Eskişehir Hapishanesinin Penceresinde Oturmuştum” bölümü yer almaktadır. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ında Gençlik Rehberinde yer alan bölümler 10 yaşındaki Hüma kızımız tarafından okunmaktadır.

Bir Zaman Eskişehir Hapishanesinin Penceresinde Oturmuştum - Gençlik Rehberi Okumaları 4
Bir Zaman Eskişehir Hapishanesinin Penceresinde Oturmuştum – Gençlik Rehberi Okumaları 4

Risale-i Nur Külliyatı’ndan

GENÇLİK REHBERİ

Müellifi

Bedîüzzaman Said Nursî

Bir Zaman Eskişehir Hapishanesinin Penceresinde Oturmuştum

Karşısında bulunan lise mektebinin büyük kızları, onun avlusunda gülerek raks ederken onları, o dünya cennetinde cehennem hurileri hükmünde gördüm. Fakat birden elli sene sonraki vaziyetleri bana göründü. Onların gülmeleri elîm ağlamaları suretini aldı. Ondan bu gelen hakikat inkişaf etti. Yani, elli sene sonraki hallerini manevî ve hayalî bir sinema ile gördüm ki o gülen altmış kızdan ellisi; kabirde azap çekiyorlar, toprak olmuşlar. Ve on tanesi, yetmiş yaşında çirkinleşmiş, herkesin nazar-ı nefretini celbediyorlar. Ben de onlara ağladım.

Fitne-i âhir zamanın mahiyeti bana göründü ki o fitnenin en dehşetlisi ve cazibedarı, kadınların yüzsüz yüzünden çıkıyor. İhtiyarı selbedip pervane gibi sefahet ateşine atıyor. Ve bir dakika hayat-ı dünyeviyeyi, senelerle hayat-ı bâkiyeye tercih ettiriyor.

Ben bir gün sokağa bakarken o fitnenin tesirli bir numunesini hissettim. Gençlere çok acıdım. Dedim: “Bu bîçareler kendilerini, bu mıknatıs gibi cezbedici fitnenin ateşinden kurtaramazlar.” diye düşünürken birden, o fitneyi ateşlendiren ve talim eden irtidadkâr bir şahs-ı manevî önümde tecessüm etti. Ben de ona ve ondan ders alan mülhidlere dedim:

Ey cehennem hurileri ile zevklenmek yolunda dinini feda eden ve sefihane dalaleti severek irtikâb eden ve hevesat-ı nefsiye lezzeti yolunda dinsizliği ve ilhadı kabul eden ve hayatı perestiş edip ölümden şiddetli korkan ve kabri hatırına getirmek istemeyen ve irtidada yüz tutan bedbaht! Kat’iyen bil ki dinsizlik cihetiyle senin bu koca dünyan; bu saatten evvel ve bu dakikadan sonra, bilumum senin bu kâinatın ve mazi ve müstakbelin ve geçmiş nev’in ve cinsin ve gelecek mahluklar ve nesiller ve gitmiş dünyalar ve milletler ve gelen insanlar ve taifeler tamamen ma’dum ve ölüdürler. İşte insaniyet ve akıl cihetiyle alâkadar olduğun bütün o seyyar dünyalar ve seyyal kâinatlar, mütemadiyen senin dalaletin suretiyle, senin başına dünya dolusu dehşetli ve hadsiz ölümlerin şiddetli elemlerini yağdırıyor. Senin şuurun varsa kalbini yakıyor. Ruhun varsa yandırıyor. Aklın sönmemiş ise gamlar içinde boğuyor.

Eğer bir saatçik sarhoşça sefahetin ve pis lezzetin bu nihayetsiz gamlara, hüzünlere, elemlere mukabil gelebilirse o sefahette kal. Yoksa aklını başına al! O manevî cehennemden kurtulmak ve imanın bu dünyada dahi temin ettiği bir manevî cennete girmek ve saadet-i hayatiyeyi tatmak için Kur’an’ın dersini dinle. Cüz’î, fâni bir dakika lezzeti; küllî, bâki, daimî, imanî (*[2]) lezzetler ile mübadele et.

Hem deme ki: “Ben hayvan gibi hayatımı geçireceğim.” Çünkü hayvana nisbeten mazi, müstakbel, gayb hükmündedir. Cenab-ı Hakîm-i Rahîm o gaybı onlara bildirmemekle, onları hadsiz elemlerden kurtarmış. Hattâ kesilmek için yatırılan bir tavuk, hiçbir elem ve hüzün hissetmez. Bıçak kestiği vakit hissetmek ister fakat his gider, o elemden de kurtulur. Demek, Cenab-ı Hakk’ın gayet büyük ve mükemmel bir rahmeti, re’feti ve şefkati, gaybı bildirmemektedir. Bilhassa masum hayvanlar hakkında daha tamdır. Demek, sefihane lezzette sen hayvanlara yetişemezsin. Binler derece aşağı düşersin. Çünkü hayvana nisbeten gaybî olan şeyleri senin aklın görüyor, elemini alıyor. Setr-i gaybda bulunan istirahat-i tammeden bi’l-külliye mahrumsun.

Hem senin medar-ı fahrin olan uhuvvet ve hürmet ve hamiyet gibi güzel hasletlerin; incecik bir zamana, büyük bir sahradan bir parmak kadar yere inhisar ve hadsiz zamanda yalnız hazır saate mahsus olduğundan, sun’î ve muvakkat ve sahtekâr ve asılsız ve gayet cüz’î olup senin insaniyetin ve kemalâtın o nisbette küçülür, hiçe iner. Fakat iman ehlinin uhuvveti ve hürmeti ve muhabbeti ve hamiyeti, iman cihetiyle mevcud bulunan mazi ve müstakbeli ihata ettiğinden, insaniyeti ve kemalâtı o nisbette teali eder.

Hem senin dünyaca muvaffakıyetin, elmasçı ve divane olmuş bir Yahudi’nin cam parçalarını elmas fiyatıyla aldığı gibi; sen de küçücük, kısacık bir zamana, bir hayata, uzun ve daimî ve geniş bir hayatın fiyatını verdiğin için elbette o had dairesinde galebe edersin. Bir dakikaya bir sene kadar şiddetli hırs, muhabbet, intikam gibi hissiyatla müteveccih olduğun için ehl-i diyanete muvakkaten tefevvuk edersin.

Hem senin aklın, ruhun, kalbin, duyguların ulvi vazifelerini bırakıp süflî nefsin ve pis hevesin rezil işlerine iştirak ve yardım ettiklerinden, ehl-i imana dünyada galebe edersin. Ve zahirde daha sevimli görünürsün. Çünkü senin akıl ve kalp ve ruhun gayet derecede tedenni ve tereddi ve sukut edip pis heves ve rezil nefse inkılab etmişler, mesholmuşlar. Elbette bu cihette, sana cehennemi ve mazlum ehl-i imana cenneti kazandıran bir muvakkat galeben olacak.

***

[2]      * Evet iman, bu dünyada dahi cennet lezaizini manen verebilir. Yüzer lezzetli ışıklarından bu tek faydasına bak:

Nasıl ki senin gayet sevdiğin bir zatı bir tehlikede ölüyorken gördüğün dakikasında, Hekim-i Lokman ve Hızır gibi bir doktor geldi. Birden dirildi. Ne kadar sevinç hissediyorsun…

Öyle de sen, sevdiğin ve alâkadar olduğun ölmüşlerin adedince sevinçleri, sürurları iman veriyor. Çünkü mazi mezaristanında milyonlarla sence mahbub zatlar; mahvdan ve ölümden, birden iman nuruyla senin karşında diriliyorlar. “Biz ölmemişiz ve ölmeyeceğiz.” deyip hayat buluyorlar. O hadsiz firaklardan gelen hadsiz elemler yerine, visal ve hayat bulmalarından nihayetsiz lezzetler ve sevinçler, iman noktasından bu dünyada dahi geldiğini gösteriyor ki: İman öyle bir çekirdektir ki ehl-i imana cenneti, bütün lezaiz ve mehasiniyle sümbül veriyor ve verecektir.

KAYNAK


GENÇLİK REHBERİ OKUMALARI – RİSALE-İ NUR KÜLLİYATI’NDAN – ÜSTAD BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ – OKUYAN: HÜMA (10 YAŞINDA)

https://dersdunyasi.net/ olarak düzenlediğimiz Gençlik Rehberi Okumalarında Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ında Gençlik Rehberinde yer alan bölümler 10 yaşındaki Hüma kızımız tarafından okunmaktadır.