Onuncu Söz Zeylin Üçüncü Parçası – Cumartesi Dersleri 10. 20.


Onuncu Söz

Zeylin Üçüncü Parçası 1

Haşir münasebetiyle bir suâl:

Kur’ân’da mükerreren اِنْ كَانَتْ اِلاَّ صَيْحَةً وَاحِدَةً 2 hem وَمَۤا اَمْرُ السَّاعَةِ إِلاَّ كَلَمْحِ الْبَصَرِ 3 fermanları gösteriyor ki, haşr-i âzam bir anda, zamansız vücuda geliyor. Dar akıl ise, bu hadsiz derece harika ve emsalsiz olan meseleyi iz’an ile kabul etmesine medar olacak meşhud bir misal ister.

Elcevap: Haşirde ruhların cesetlere gelmesi var; hem cesetlerin ihyası var; hem cesetlerin inşası var. Üç meseledir.

BİRİNCİ MESELE

Ruhların cesetlerine gelmesine misâl ise, gayet muntazam bir ordunun efradı istirahat için her tarafa dağılmışken, yüksek sadalı bir boru sesiyle toplanmalarıdır.

Evet, İsrafil’in borusu olan sûru,4 ordunun borazanından geri olmadığı gibi, ebedler tarafında ve zerreler âleminde iken, ezel cânibinden gelen, اَلَسْتُ بِرَبِّكُمْ 5 hitabını işiten ve قَالُوا بَلٰى 6 ile cevap veren ervahlar, elbette ordunun neferatından binler derece daha musahhar ve muntazam ve mutîdirler. Hem değil yalnız ruhlar, belki bütün zerreler dahi bir ordu-yu Sübhânî ve emirber neferleri olduğunu kat’î burhanlarla Otuzuncu Söz ispat etmiş.


Dipnot-1

Buraya Zeylin Üçüncü Parçası olarak giren bu kısım, ayrıca Şualar’dan İkinci Şua’nın Hâtime’sinde “Uzunca Bir Hâşiye” başlığı adı altında da yer almaktadır.

Dipnot-2

“Kıyamet işi, tek bir sayha ile olacak!” Yâsin Sûresi, 36:29.

Dipnot-3

“Kıyâmetin gerçekleşmesi ise göz açıp kapayıncaya kadardır…” Nahl Sûresi, 16:77.

Dipnot-4

bk. En’âm Sûresi, 6:73; Kehf Sûresi, 18:99; Tâhâ Sûresi, 20:102; Mü’minûn Sûresi, 23:101; Neml Sûresi, 27:87; Yâsîn Sûresi, 36:49, 51, 53; Sâffât Sûresi, 37:19; Sâd Sûresi, 38:15; Zümer Sûresi, 39:68; Kaf Sûresi, 50:20, 42; Hâkka Sûresi, 69:13; Nebe Sûresi, 78:19, Nâziât Sûresi, 79:6-7, 13.

Dipnot-5

“Ben Sizin Rabbiniz değil miyim?” A’raf Sûresi,7:172.

Dipnot-6

“Onlar da ‘Evet!” diye ikrar etmişlerdi.” A’râf Sûresi, 7:172.


http://www.erisale.com/index.jsp?locale=tr#content.tr.1.167


burhan: kesin delil
cânip: taraf
ebed: sonu olmayan, sonsuzluk; sonsuz gelecek zaman (bk. e-b-d)
efrad: fertler, bireyler (bk. f-r-d)
emirber nefer: emre hazır asker
emsal: benzer (bk. m-s̱-l)
ervah: ruhlar (bk. r-v-ḥ)
ezel: başlangıcı olmayan, sonsuzluk (bk. e-z-l)
ferman: buyruk
hadsiz: sınırsız
haşir/haşr-i âzam: öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma (bk. ḥ-ş-r; a-ẓ-m)
ihya: hayat verme, diriltme (bk. ḥ-y-y)
inşa: yapma, bina etme, vücuda getirme (bk. n-ş-e)
İsrafil: (bk. bilgiler)
istirahat: rahatlama, dinlenme
iz’an: şüphesiz, kesin şekilde inanma
kat’î: kesin
medar: sebep, vesile
meşhud: görünen (bk. ş-h-d)
misâl: örnek (bk. m-s̱-l)
mükerreren: tekrarla, defalarca
münasebet: bağlantı, ilişki (bk. n-s-b)
muntazam: düzenli (bk. n-ẓ-m)
musahhar: emre uyan, boyun eğen
mutî: itaat eden
neferat: askerler, erler
ordu-yu Sübhânî: her türlü kusur ve noksanlıktan uzak olan Cenab-ı Allah’ın bir ordu gibi yaratıp sevk ettiği yaratıklar (bk. s-b-ḥ)
sada: ses
sûr: kıyamet günü Hz. İsrafil’in (a.s.) üfleyeceği boru
vücud: varlık (bk.i)
zerre: atom, maddenin en küçük parçası
zeyl: ek, ilâve

İKİNCİ MESELE

Cesedlerin ihyasına misâl ise, çok büyük bir şehirde, şenlik bir gecede, birtek merkezden yüz bin elektrik lâmbaları âdeta zamansız bir anda canlanmaları ve ışıklanmaları gibi, bütün küre-i arz yüzünde dahi, birtek merkezden yüz milyon lâmbalara nur vermek mümkündür. Madem Cenâb-ı Hakkın elektrik gibi bir mahlûku ve bir misafirhanesinde bir hizmetkârı ve bir mumdarı, Hâlıkından aldığı terbiye ve intizam dersiyle bu keyfiyete mazhar oluyor. Elbette, elektrik gibi, binler nuranî hizmetkârlarının temsil ettikleri hikmet-i İlâhiyenin muntazam kanunları dairesinde, haşr-i âzam tarfetü’l-aynda vücuda gelebilir.

ÜÇÜNCÜ MESELE

Ecsâdın def’aten inşasının misâli ise:

Bahar mevsiminde, birkaç gün zarfında, nev-i beşerin umumundan bin derece ziyade olan umum ağaçların, bütün yaprakları, evvelki baharın aynı gibi, birden mükemmel bir surette inşaları ve yine umum ağaçların umum çiçekleri ve meyveleri ve yaprakları, geçmiş baharın mahsulâtı gibi, berk gibi bir sür’atle icadları…

Hem o baharın mebde’leri olan hadsiz tohumcukların, çekirdeklerin, köklerin birden, beraber intibahları ve inkişafları ve ihyaları, hem kemiklerden ibaret olarak, ayakta duran emvât gibi bütün ağaçların cenazeleri, bir emirle def’aten “ba’sü bâde’l-mevt”e mazhariyetleri ve neşirleri, hem küçücük hayvan taifelerinin hadsiz efratlarının gayet derecede san’atlı bir surette ihyaları, hem bilhassa sinekler kabilelerinin haşirleri ve bilhassa daima yüzünü, gözünü, kanadını temizlemekle bize abdesti ve nezafeti ihtar eden ve yüzümüzü okşayan, göz önündeki kabilenin bir senede neşr olan efradı, benî Âdemin Âdem zamanından beri gelen umum efradından fazla olduğu halde, her baharda sair kabilelerle beraber birkaç gün zarfında inşaları ve ihyaları, haşirleri, elbette kıyamette ecsâd-ı insaniyenin inşasına bir misâl değil belki binler misâldirler.


http://www.erisale.com/index.jsp?locale=tr#content.tr.1.168


Âdem: (bk. bilgiler)
ba’sü bâde’l-mevt: öldükten sonra tekrar diriltme (bk. m-v-t)
benî Âdem: Âdemoğulları, insanlar
berk: şimşek
bilhassa: özellikle
Cenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
defâten: hemen, birden bire
ecsâd: cesetler
ecsâd-ı insaniye: insan cesetleri
efrat: fertler (bk. f-r-d)
emvât: ölüler (bk. m-v-t)
evvelki: önceki
hadsiz: sayısız
Hâlık: yaratıcı, herşeyi yaratan Allah (bk. ḫ-l-ḳ)
haşr-i âzam/haşir: öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma (bk. ḥ-ş-r; a-ẓ-m)
hikmet-i İlâhiye: Allah’ın hikmeti; herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması (bk. ḥ-k-m; e-l-h)
hizmetkâr: hizmetçi
icad: var etme, yaratma (bk. v-c-d)
ihtar eden: hatırlatan
ihya: hayat verme, diriltme (bk. ḥ-y-y)
inkişaf: gelişme, açılma (bk. k-ş-f)
inşa: yapma, bina etme, vücuda getirme (bk. n-ş-e)
intibah: uyanma
intizam: düzenlilik (bk. n-ẓ-m)
kabile: topluluk, koloni
keyfiyet: durum, özellik, nitelik
kıyamet: dünyanın sonu, varlığın bozulup dağılması, kâinatın ölümünden sonra, bütün ölülerin dirilip ayağa kalkmaları, mahşerde toplanmaları (bk. ḳ-v-m)
küre-i arz: yerküre, dünya
mahlûk: yaratılmış (bk. ḫ-l-ḳ)
mahsulât: ürünler
mazhar: erişme, sahip olma (bk. ẓ-h-r)
mazhariyet: erişme, sahip olma (bk. ẓ-h-r)
mebde’: başlangıç
misâl: örnek (bk. m-s̱-l)
mumdar: ışık veren
muntazam: düzenli (bk. n-ẓ-m)
neşir: yayılma
nev-i beşer: insanlar
nezafet: temizlik (bk. n-z-f)
nur: ışık (bk. n-v-r)
nuranî: nurlu, ışıklı (bk. n-v-r)
sair: diğer
sür’at: hız
suret: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r)
taife: topluluk
tarfetü’l-ayn: göz açıp kapayıncaya kadar
umum: bütün
vücud: varlık (bk. v-c-d)
zarfında: içinde
ziyade: çok, fazla

Evet, dünya dârü’l-hikmet ve âhiret dârü’l-kudret olduğundan, dünyada Hakîm, Mürettib, Müdebbir, Mürebbî gibi çok isimlerin iktizasıyla, dünyada icad-ı eşya bir derece tedrici ve zamanla olması, hikmet-i Rabbâniyenin muktezası olmuş. Âhirette ise, hikmetten ziyade kudret ve rahmetin tezahürleri için, maddeye ve müddete ve zamana ve beklemeye ihtiyaç bırakmadan, birden eşya inşa ediliyor. Burada bir günde ve bir senede yapılan işler, âhirette bir anda, bir lemhada inşasına işareten, Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyan وَمَۤا اَمْرُ السَّاعَةِ إِلاَّ كَلَمْحِ الْبَصَرِ اَوْ هُوَ أَقْرَبُ 1 ferman eder.

Eğer haşrin gelmesini gelecek baharın gelmesi gibi kat’î bir sûrette anlamak istersen, haşre dair Onuncu Söz ile Yirmi Dokuzuncu Söze dikkatle bak, gör. Eğer baharın gelmesi gibi inanmazsan, gel, parmağını gözüme sok!

DÖRDÜNCÜ MES’ELE olan mevt-i dünya ve kıyamet kopması ise:

Bir anda bir seyyare veya bir kuyruklu yıldızın emr-i Rabbânî ile küremize, misafirhanemize çarpması, bu hanemizi harap edebilir: On senede yapılan bir sarayın bir dakikada harap olması gibi.


Dipnot-1

“Kıyâmetin gerçekleşmesi ise göz açıp kapayıncaya kadar, yahut ondan da yakındır.” Nahl Sûresi, 16:77.


http://www.erisale.com/index.jsp?locale=tr#content.tr.1.169


âhiret: öteki dünya, öldükten sonraki hayat (bk. e-ḫ-r)
dârü’l-hikmet: hikmet yeri; işlerin bir sebebe ve zamana bağlı olarak yapıldığı yer olan dünya (bk. ḥ-k-m)
dârü’l-kudret: kudret yeri; herbir şeyin maddeye, zamana ve beklemeye ihtiyaç bırakılmadan, birden yaratıldığı âhiret yurdu (bk. ḳ-d-r)
emr-i Rabbânî: herşeyi terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah’ın emri (bk. r-b-b)
ferman: emir, buyruk
Hakîm: herşeyi hikmetle, belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan Allah (bk. ḥ-k-m)
hane: ev
harap: yıkıp yok etme
haşir: öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma (bk. ḥ-ş-r)
hikmet-i Rabbâniye/hikmet: Allah’ın herşeyi belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratması (bk. ḥ-k-m; r-b-b)
icad-ı eşya: varlıkların yaratılması (bk. v-c-d)
iktiza: gerektirme
inşa: yapma, vücuda getirme, yaratma (bk. n-ş-e)
kat’î: kesin
kıyamet: dünyanın sonu, varlığın bozulup dağılması, kâinatın ölümünden sonra, bütün ölülerin dirilip ayağa kalkmaları, mahşerde toplanmaları (bk. ḳ-v-m)
kudret: güç ve iktidar (bk. ḳ-d-r)
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan: açıklamalarıyla ve anlatımıyla benzerini yapmakta akılları âciz bırakan, mu’cize olan Kur’ân (bk. a-c-z; b-y-n)
küre: dünya
lemha: bir göz atış
mevt-i dünya: dünyanın ölümü (bk. m-v-t)
müddet: zaman
Müdebbir: idare eden, ilmiyle herşeyin sonunu görüp ona göre hikmetle iş yapan Allah (bk. d-b-r)
mukteza: gereklilik
Mürebbî: herşeyi terbiye eden, eğiten, yetiştiren Allah (bk. r-b-b)
Mürettib: herşeyi tertip ve düzene sokan Allah
rahmet: şefkat, merhamet (bk. r-ḥ-m)
seyyare: gezegen
sûret: şekil (bk. ṣ-v-r)
tedrici: yavaş yavaş, derece derece
tezahür: görünme, ortaya çıkma (bk. ẓ-h-r)
ziyade: çok, fazla

Feel free to comment. Yorum yapmaktan çekinmeyin.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.